Esas No: 2011/3-174
Karar No: 2011/266
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/3-174 Esas 2011/266 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
İtirazname : 2007/65420
Yargıtay Dairesi : 3. Ceza Dairesi
Mahkemesi : GÖKSUN Asliye Ceza
Günü : 13.12.2006
Sayısı : 22-235
Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçundan sanık M. A.’ın 5237 sayılı TCY"nın 86/1,3(e), 87/1-(d)-son ve 29/1. maddeleri uyarınca 3 yıl 9 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin, Göksun Asliye Ceza Mahkemesince verilen 13.12.2006 gün ve 22-235 sayılı hükmün sanık müdafii ve katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 3. Ceza Dairesince 10.05.2011 gün ve 1747-6327 sayı ile;
“Sanığın üzerine atılı suç dolayısıyla CMK’nın 150/3. maddesine göre zorunlu müdafii arandığından zorunlu müdafiinin yokluğunda karar verilmek suretiyle CMK’nın 188/1. maddesine muhalefet edilmesi suretiyle savunma hakkının kısıtlanması” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 27.06.2011 gün ve 2007/65420 sayı ile;
“…5560 sayılı Kanunun 21. maddesi ile değişik CMK’nın 150/2. maddesinde ‘Müdafii bulunmayan şüpheli veya sanık; çocuk, kendini savunamayacak derecede malul veya sağır ve dilsiz ise, istemi aranmaksızın bir müdafi görevlendirilir’ hükmüne yer verildikten sonra,
150/3. maddesinde ‘Alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada ikinci fıkra hükmü uygulanır’ hükmüne yer verilmiştir.
İncelemesi yapılan dosyada TCK’nın 86/1-3e, 87/d maddeleri sevk maddesi gösterilerek, cezanın alt sınırı 5 yıl olacak şekilde dava açılmış, yargılama aşamasında suç vasfı değişmemiş, sanık hakkında TCK’nın 86/1-3(e), 87/1(d)-son maddeleri uyarınca da 5 yıl hapis cezası verilmiş, verilen bu ceza TCK’nın 29. maddesi uyarınca 3 yıl 9 ay hapis cezasına indirilmiştir.
Yargılama aşamasında sanığın kendini savunamayacak derecede malul olduğu yönünde bir tespitte bulunulmamıştır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03.06.2008 tarih ve 2008/11-74, 2008/159 sayılı ve benzer kararlarında ve CMK’nın 150/3. maddesinde açıkça belirtildiği üzere, zorunlu müdafii tayini alt sınırı 5 yıldan daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan yargılanan sanıklarla sınırlandırılmıştır.
Sanığa isnat edilen suç zorunlu müdafii atanmasını gereken suçlar kapsamında bulunmamaktadır” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire kararının kaldırılmasına ve hükmün esasının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ile Özel Daire arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçundan yargılanan sanığa 5271 sayılı CYY’nın 150/3. maddesi gereğince zorunlu müdafii atanmasının gerekip gerekmediği ile zorunlu müdafii atanıp savunması da müdafii huzurunda alındıktan sonra, 13.12.2006 günlü hükmün müdafinin yokluğunda kurulmasının bozma nedeni yapılıp yapılamayacağının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğine göre;
19.06.2005 tarihinde işlenen kasten yaralama suçundan sanık hakkında 5237 sayılı TCY’nın 86/1-3(e), 87/1(d)-son maddeleri uyarınca cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı,
Sanığın; çocuk, kendisini savunamayacak derecede malul ya da sağır ve dilsiz olmadığı,
05.04.2006 tarihinde savunması alındıktan sonra, sanığa CYY’nın 150/3. maddesi uyarınca müdafii görevlendirildiği ve ikinci kez 28.06.2006 tarihinde müdafii huzurunda savunmasının alındığı,
Birkaç duruşmaya katılan sanık müdafinin, son oturum için dilekçe ile belirttiği mazeretinin yerel mahkemece reddedilerek sanık ve müdafiinin yokluğunda mahkûmiyet kararı verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Konu ile ilgili yasal düzenlemelerin incelenmesinde;
01 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı CYY’nın 150/3. maddesinde, Üst sınırı en az beş yıl hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada, şüpheli veya sanığın müdafiinin bulunmaması halinde istemi aranmaksızın kendisine müdafi atanacağı hüküm altına alınmış iken, 19.12.2006 günlü Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5560 sayılı Yasanın 21. maddesi ile 5271 sayılı CYY’nın 150. maddesinde değişiklik yapılarak bu zorunluluk alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlara şamil kılınmış, anılan madde metni “(1) Şüpheli veya sanıktan kendisine bir müdafi seçmesi istenir. Şüpheli veya sanık, müdafi seçebilecek durumda olmadığını beyan ederse, istemi halinde bir müdafi görevlendirilir.
(2) Müdafii bulunmayan şüpheli veya sanık; çocuk, kendisini savunamayacak derecede malul veya sağır ve dilsiz ise, istemi aranmaksızın bir müdafi görevlendirilir.
(3) Alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada ikinci fıkra hükmü uygulanır.
(4) Zorunlu müdafilikle ilgili diğer hususlar, Türkiye Barolar Birliğinin görüşü alınarak çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir” şekline dönüştürülmüştür.
Bu halde daha önce üst sınırı en az 5 yıl hapis cezasını gerektiren suçlarda sanıklar için zorunlu müdafi atanması sistemi, alt sınırı 5 yıldan fazla hapis cezası gerektiren suçlardan yargılanan sanıklarla sınırlandırılmış, alt sınırı beş yıl olan suçlar ise, bu kapsama alınmamıştır.
Aynı Yasanın 196. maddesinin 2. fıkrasında; “sanık, alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis”, henüz yürürlüğe girmemiş olmakla birlikte istinafa ilişkin 272/1. maddesinde; “onbeş yıl ve daha fazla hapis” temyize ilişkin 286. maddenin 2. fıkrasının (a) ve (b) bentlerinde; “beş yıl veya daha az hapis”, aynı fıkranın (f) bendinde; “on yıl veya daha az hapis” ile temyizde duruşmaya ilişkin 299. maddesindeki; “on yıl veya daha fazla hapis” şeklindeki ifadeler de göz önüne alındığında, yasakoyucunun bu ifadeyi bilinçli olarak tercih ettiği anlaşılmaktadır.
Nitekim; tamamen benzer konu Ceza Genel Kurulu"nun gündemine gelmiş, 11.10.2011 gün ve 182-204 sayılı kararları ile de ancak alt sınırı “beş yıldan” fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda müdafii atanmasının zorunlu olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Öte yandan, 5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının “Duruşmada Hazır Bulunacaklar” başlıklı 188. maddesinin 1. fıkrası, “(1) Duruşmada, hükme katılacak hâkimler ve Cumhuriyet savcısı ile zabıt kâtibinin ve Kanunun zorunlu müdafiliği kabul ettiği hâllerde müdafiin hazır bulunması şarttır” hükmünü içermektedir.
Aynı Yasanın “ hukuka kesin aykırılık” başlıklı 289. maddesinin 1/e bendi ise “… e) Cumhuriyet savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken diğer kişilerin yokluğunda duruşma yapılması…” şeklindedir.
Buna göre, yasanın zorunlu müdafiliği kabul ettiği hâllerde müdafiin duruşmada hazır bulunması gerekecek ve duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken kişilerin yokluğunda duruşma yapılması da hukuka kesin aykırılık hallerinden sayılacaktır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanığın eylemine uyan kasten yaralama suçuna ilişkin 5237 sayılı TCY’nın 86/1, 86/3(e) ve 87/1(d)-son maddeleri uyarınca asgari “beş yıl hapis cezası” öngörüldüğü, yerel mahkemece hükmün kurulduğu 13.12.2006 tarihi itibarıyla CYY’nın 150/3. maddesindeki değişikliği düzenleyen 5560 sayılı Yasa yürürlüğe girmemiş olduğundan değişiklikten önceki madde metnine göre sanığa müdafii atanmasının zorunlu olduğu, yerel mahkemece de bu zorunluluk gözetilerek sanık için müdafii görevlendirildiği, ancak 28.06.2006 günlü oturumda savunmanın müdafii huzurunda alınmasına karşın zorunlu müdafiin yokluğunda hüküm kurulduğu, hükümden sonra yürürlüğe giren 5560 sayılı Yasa ile değişik CYY’nın 150. maddesinin 3. fıkrası uyarınca sanığa müdafii atanması zorunluluğunun ortadan kalktığı ve olayda aynı maddenin 2. fıkrasında sayılan hallerden herhangi birinin de mevcut olmadığı anlaşılmaktadır. Her ne kadar yerel mahkemece hükmün kurulduğu 13.12.2006 tarihi itibarıyla sanığa müdafii atanması zorunlu olup, zorunlu müdafiin yokluğunda hüküm kurulması CYY’nın 188/1. maddesine uygun düşmemekte ve aynı Yasanın 289/1(e) maddesi uyarınca hukuka kesin aykırılık hallerinden birini oluşturmakta ise de; 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Yasa ile 5271 sayılı CYY’nın 150/3. maddesinde yapılan değişiklikle sanığa isnat edilen suçun zorunlu müdafii atanması gereken suçlar kapsamından çıkarılması ve yargılama yasalarına ilişkin hükümlerin derhal uygulanacak olması dikkate alındığında, olayda sanık hakkında zorunlu müdafii atanması koşullarının da ortadan kalktığı görülmektedir. Bu bağlamda, zorunlu müdafiin yokluğunda hüküm kurulması isabetsizliğinden bahisle verilen bozma kararının gereğinin yerine getirilmesi ve oluşan hukuka aykırılığın telafisinin olanaklı olmadığı ve yerel mahkemece yürürlükteki yasal düzenlemelere göre artık müdafiin yokluğunda da karar verilebilecek olduğu gözetildiğinde, bu yönde yapılacak bozma yargılamanın uzamasına neden olacaktır. Kaldı ki, inceleme konusu olayda sanık, müdafii atanmasının zorunlu olduğu dönemde müdafii huzurunda yasal ve yeterli şekilde savunmasını yapmış bulunduğundan, savunma hakkının kısıtlandığından da söz edilemeyecektir.
Bu nedenle, Özel Dairece hükmün “zorunlu müdafiin yokluğunda karar verilmesi suretiyle 5271 sayılı CYY"nın 188/1. maddesine aykırı davranılarak savunma hakkının kısıtlanması” gerekçesiyle bozulmasında isabet bulunmamaktadır.
Bu itibarla, sanık hakkında zorunlu müdafi atanması koşulları ortadan kalkmış bulunduğundan, itirazın kabulü ile Özel Daire kararının kaldırılmasına ve hükmün esasının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 10.05.2011 gün ve 1747-6327 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Dosyanın, esastan inceleme yapılması için Yargıtay 3. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 13.12.2011 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.