Esas No: 2011/3-187
Karar No: 2011/242
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/3-187 Esas 2011/242 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
İtirazname : 2010/269598
Yargıtay Dairesi : 3. Ceza Dairesi
Mahkemesi : TOSYA Sulh Ceza
Günü : 12.01.2010
Sayısı : 202-22
Sanık A.A."nın 6831 sayılı Yasaya aykırılık suçundan eylemine uyan 6831 sayılı Yasanın 91/5, 765 sayılı TCY"nın 119/5, 72 ve 647 sayılı Yasanın 4. maddeleri uyarınca 1.112 YTL adli para cezası ile cezalandırılmasına, cezanın ertelenmesine ve kaçak emvalin müsaderesine ilişkin, Tosya Sulh Ceza Mahkemesince verilen 10.05.2005 gün ve 298-127 sayılı hükmün sanık tarafından temyizi üzerine, Yargıtay C.Başsavcılığınca 27.12.2005 gün ve 133678 sayı ile dosyanın lehe yasa değerlendirilmesi amacıyla geri gönderilmesi sonrasında yeniden yargılama yapan Tosya Sulh Ceza Mahkemesince 16.05.2006 gün ve 85-132 sayı ile; sanığın 6831 sayılı Yasanın 91/5 ve 647 sayılı Yasanın 4. maddeleri uyarınca özgürlüğü bağlayıcı cezadan çevrilen 330 YTL ve doğrudan hükmolunan 450 YTL adli para cezası ile cezalandırılmasına, cezanın ertelenmesine ve kaçak emvalin müsaderesine karar verilmiş, hükmün sanık tarafından temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 08.06.2009 gün ve 4145-11207 sayı ile;
“1) 5252 sayılı Kanunun 9/3. maddesi uyarınca lehe olan hüküm önceki ve sonraki Kanunların ilgili bütün hükümleri olaya, uygulanarak ortaya çıkan sonuçların birbiriyle karşılaştırılmasıyla belirlenir. Hükmüne göre suç tarihi itibariyle sanık lehine olan 765 sayılı TCK"nun ve 647 sayılı Yasanın bütün hükümlerinin uygulanması yerine, yazılı şekilde 5237 sayılı TCK hükümlerinin de uygulanması suretiyle karma uygulama yapılamayacağının gözetilmemesi,
2) Hükümden sonra 08.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanunla, özel nitelikte olan 6831 sayılı Orman Kanununda getirilen köklü değişikliklerin ve ceza sisteminin lehe hükümlerinin bütün halinde değerlendirme sonucu 5237 sayılı TCK"nun 7. maddesi dikkate alınarak sanık lehine uygulanması gerekliliği ve 5728 sayılı Kanunun 562. maddesinin 1. fıkrası uyarınca CYY"nınn 231/5, 14. madde ve fıkralarında öngörülen, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasında ceza sınırının 2 yıla çıkartılması ve soruşturma ile kovuşturması şikayete bağlı suç olma şartının kaldırılması kuralları gereğince bu hususların mahalli mahkemece birlikte değerlendirilmesi lüzumu” isabetsizliklerinden hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyan Tosya Sulh Ceza Mahkemesince 12.01.2010 gün ve 202-22 sayı ile; 820 Liralık önödeme önerisini yerine getiren sanık hakkında açılan kamu davasının 5237 sayılı TCY"nın 75. maddesi uyarınca düşürülmesine karar verilmiştir.
Hükmün katılan vekili tarafından temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 18.05.2011 gün ve 5149-6881 sayı ile;
“Hükümden sonra, 14.04.2011 tarih ve 27905 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 6217 sayılı Yasanın 11. maddesi ile 6831 sayılı Orman Yasasının 91. maddesinin 5. fıkrasında yapılan değişikliğin ve ceza sisteminin lehe hükümlerinin bütün halinde değerlendirme sonucu 5237 sayılı TCY"nın 7. maddesi de dikkate alınarak sanık lehine uygulanması gerekliliği” isabetsizliğinden hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise 07.07.2011 gün ve 269598 sayı ile;
“Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 02.05.1983 gün ve 65-119, 02.05.1994 gün ve 97-126 sayılı kararlarında da vurgulandığı üzere, hükmün temyiz edilebilir olup olmadığını belirlemek için hüküm tarihindeki yasal düzenlemelerin dikkate alınması gerekmektedir. Ön ödeme nedeniyle kamu davasının düşürülmesi kararlarının da temyiz edilebilir nitelikte olup olmadığı aynı ölçülere göre saptanması gerektiğinden, buna göre, ön ödeme de gösterilen para cezasının miktarı hüküm tarihi itibariyle 1412 sayılı CMUK"nun 305. maddesindeki kesinlik sınırının üstünde ise ön ödeme nedeniyle verilen düşme kararının temyiz edilebileceği aksi halde bu kararların kesin nitelikte olacağı anlaşılmaktadır.
Hüküm tarihindeki temyize ilişkin yasal düzenlemelere bakıldığında;
5320 sayılı Yasanın 8. maddesi gereğince halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’nun 305. maddesi hükmüne göre, ceza mahkemelerince verilen hükümler temyiz yasa yoluna tabidir. 5271 sayılı CYY"nın 223. maddesinde ise, beraat, ceza verilmesine yer olmadığına, mahkumiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi, davanın düşmesi ve adli yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararları hüküm olarak gösterilmiştir.
1412 sayılı CMUK’nun 305. maddesi gereğince yukarıda sayılan hükümlerden birinin verilmesi durumunda, bu kararlara karşı başvurulabilecek yasa yolu temyizdir. Ancak, yasa koyucu bir kısım hükümlerin kesin olduğunu belirtmek suretiyle bu hükümlere karşı temyiz yasa yoluna başvurulamayacağını aynı maddede belirtmiştir. Buna göre, iki milyar liraya kadar para cezalarına dair hükümler ile yukarı sınırı on milyar lirayı geçmeyen para cezasını gerektiren suçlardan dolayı verilen beraat hükümleri ve yasalarda kesin olduğu belirtilen hükümlerin temyiz yeteneği bulunmamaktadır.
1412 sayılı CMUK’nun 315. maddesi uyarınca temyiz istemi üzerine hükmü veren mahkemece öncelikle hükmün temyizinin mümkün olup olmadığı, temyiz isteminin süresi içerisinde bulunup bulunmadığı, temyiz talebinde bulunanların buna yetkilerinin olup olmadıkları hususları değerlendirilerek bu koşullardan birinin bulunmadığının saptanması halinde temyiz isteminin reddine karar verilecektir. Yerel mahkemece bu hususların değerlendirilmemesi ya da yanlış değerlendirilmesi halinde ise Yargıtayca öncelikle bu üç husus 1412 sayılı CMUK’nun 317. maddesi uyarınca değerlendirilerek, temyiz koşullarının bulunup bulunmadığı saptanacak, temyiz koşullarının varlığı belirlendiği takdirde temyiz incelemesi yapılabilecektir.
Ayrıca 5237 sayılı TCY"nın 50. maddesinde ‘uygulamada asıl mahkumiyet bu madde hükümlerine göre çevrilen adli para cezası veya tedbirdir’ hükmü yer almasına karşın, 647 sayılı Yasanın 4. maddesinde olduğu gibi ‘bu hükmün uygulanması, kanun yollarına başvurmada engel teşkil etmez’ düzenlemesine yer verilmediğinden, 5237 sayılı TCY’nın maddesi uyarınca kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezaya seçenek olarak ya da 52. madde uyarınca doğrudan hükmedilen iki milyar lira (2.000 TL)"yı aşmayan adli para cezalarına dair hükümlerin temyiz yeteneği bulunmamaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 09.03.2010 gün ve 237-51 sayılı kararında da belirtildiği üzere; 04.06.1936 gün ve 12-14 sayılı İçtihadı Birleştirme kararında, müsadere kararlarının da Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun esas alınması gerektiği açıkça vurgulanmıştır. HUMK’nun 427. maddesinde, 21.07.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5219 sayılı Yasanın 2-c maddesiyle yapılan değişiklikle "40 milyon" olan kesinlik sınırı "bir milyar" liraya çıkarılmış, Ek-4 maddesinde ise müteakip yıllar için kesinlik sınırının 213 sayılı Vergi Usul Kanunun mükerrer 298. maddesi hükümleri uyarınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle belirleneceği hüküm altına alınmıştır. Karar tarihinin 12.01.2010 olduğu somut olayda temyiz edilebilirlik sınırı 1.430 TL’ dir.
Bu açıklamalar karşısında, somut olay değerlendirildiğinde;
Ön ödeme önerisine esas alınan adli para cezası miktarı hapisten çevrilme 600 TL ve doğrudan tayin olunan 100 TL olmak üzere toplam 700 TL olup, 1412 sayılı CMUK’nun 305. maddesi gereğince ceza miktarı 2.000 liranın altında bulunduğundan, ayrıca kararda suç konusu emvalin müsaderesine karar verilmemiş ve bu durumda temyiz itirazında ileri sürülmüş ise de, müsaderesine karar verilmeyen suça konu orman emvalinin bilinen değeri hüküm tarihine göre HUMK’nun 427. maddesindeki kesinlik sınırının altında kaldığından hükmün temyiz yeteneği bulunmamaktadır.
Kesinlik sınırının altındaki hükümlerinde suç vasfına yönelik olarak, aleyhe temyiz edilebileceği Yargıtayca duraksamasız olarak kabul edilmektedir. Bu durumda katılan idare vekilinin, temyiz isteminin suçun niteliğine yönelik olup olmadığının belirlenmesi amacıyla temyiz dilekçesi incelendiğinde;
Katılan idare vekili, 05.02.2010 havale tarihli temyiz dilekçesinde, hükmü iki noktadan temyiz etmiştir. Bunlardan ilki sanık hakkındaki kamu davasının ön ödeme nedeniyle düşürülmesine karar verilmiş ise de, bu durum katılan idare lehine vekalet ücretine hükmedilmesine engel teşkil etmediği gözetilmeden, Orman İdaresi lehine vekalet ücretine hükmedilmemesi, diğeri ise, ön ödeme nedeniyle kamu davasının ortadan kaldırılmasına karar verilmesi müsadere uygulamasına engel olmadığından, suç konusu kaçak orman emvalinin mahkemece müsaderesine karar verilmemesidir.
Görüldüğü gibi, katılan idare vekilinin, açıkça suçun nitelendirilmesine ilişkin bir temyiz itirazı mevcut değildir. Dilekçenin sonuç kısmında, ‘....yüksek mahkemece inceleme esnasında tesadüf edecek ve re"sen dikkate alınacak öteki sebeplerle usul ve yasaya aykırı olan yerel mahkeme kararının bozulmasını...’ istemesinde, hükmün suçun vasfı yönünden de temyiz edildiği anlamına gelmemektedir. Aksi durumun kabulü katılan tarafından yapılacak bütün temyiz itirazlarının hükmün temyiz edilebilirlik sınırına bakılmaksızın temyiz yasa yolu ile incelenmesi sonucunu doğuracaktır. Böyle bir uygulamanın ise 1412 sayılı CMUK’nun 317. maddesine aykırı olacağı aşikardır.
Bu nedenle, katılan idare vekilinin suç vasfına yönelik bulunmayan temyiz isteminin Özel Dairece 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nun 305, 317 ve HUMK’nun 427. maddeleri uyarınca reddine karar verilmesi gerekirken işin esasına girilerek hükmün bozulmasına karar verilmesinde isabet görülmemiştir” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılması ve katılan vekilinin temyiz isteminin reddine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; hükmün temyiz edilebilir nitelikte olup olmadığının belirlemesine ilişkindir.
5320 sayılı Yasanın 8. maddesi gereğince hüküm tarihi itibariyle uygulanma zorunluluğu bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 305. maddesi uyarınca, ceza mahkemesince verilen hükümler temyiz yasa yoluna tabidir.
Ancak;
1 - İkimilyar liraya kadar (ikimilyar dahil) para cezalarına dair olan hükümler,
2 - Yukarı sınırı onmilyar lirayı geçmeyen para cezasını gerektiren suçlardan dolayı verilen beraat hükümleri,
3 - Bu Kanun ile sair kanunlarda kesin olduğu yazılı bulunan hükümler,
Kesin olup, bu hükümler hakkında temyiz yasa yoluna başvurulamaz.
“İkimilyar liraya kadar (İkimilyar dahil) para cezalarına dair olan hükümlerin” temyiz edilemeyeceğine ilişkin 1412 sayılı CYUY"nın 305. maddesinin 2. fıkrasının 1. bendinin, Anayasa Mahkemesinin 07.10.2010 tarihinde yürürlüğe giren 23.07.2009 gün ve 65–114 sayılı kararı ile iptal edilmesinden sonra verilen, ister hapis cezasından çevrilen, ister doğrudan hükmolunan adli para cezasına ilişkin mahkûmiyet hükümlerinin 14.04.2011 tarihine kadar hiçbir miktar gözetilmeksizin, 14.04.2011 gün ve 27905 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6217 sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Yasalarda Değişiklik Yapılmasına Dair Yasanın 23. maddesi ile 5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının 272. maddesinin 3. fıkrasının (a) bendinde “hapis cezasından çevrilen adlî para cezaları hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen 3.000 Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı istinaf yasa yoluna başvurulamayacağı” şeklinde yapılan değişiklik ve 6217 sayılı Yasanın 26. maddesi ile 5320 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Yasaya eklenen, “bölge adliye mahkemeleri faaliyete geçinceye kadar hapis cezasından çevrilenler hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen üçbin Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı temyiz yoluna başvurulamaz” şeklindeki geçici 2. madde gözönünde bulundurulduğunda ise 14.04.2011 tarihinden sonra, ancak doğrudan hükmolunan 3.000 Türk Lirasından fazla adli para cezalarına ilişkin mahkumiyet hükümlerinin temyizinin olanaklı hale geldiği konusunda bir duraksama bulunmamaktadır.
Ceza Genel Kurulunun 30.09.2003 gün ve 226-229 ile 27.01.2004 gün ve 3-14 sayılı kararlarında da açıkça belirtildiği üzere; bahse konu iptal kararının yürürlüğe girmesinden önce kurulmuş olan hükümlerin nasıl etkileneceği sorunu, usul yasalarının zaman bakımından uygulanması ile ilgilidir.
Yargılama yasalarının zaman bakımından uygulanmasında asıl olan, aksi açıkça düzenlenmiş olmadıkça "hemen (derhal) uygulama” ilkesidir. Bu ilke uyarınca usul işlemleri, yapıldıkları sırada yürürlükte bulunan yargılama yasası hükümlerine tabi olacaktır. O halde, ceza yargılaması sırasında, yasada değişiklik olduğunda veya dayanılan bir usul kuralına ilişkin yasanın Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi halinde, yeni yasa ya da iptal sonucu ortaya çıkan usul prosedürü hemen uygulanmalıdır. Ancak, 5320 sayılı Yasanın 4/2. maddesinde de ifade edilen bu durum, önceki yasanın yürürlükte bulunduğu dönemde, o yasaya uygun biçimde yapılmış işlemlerin geçersizliği sonucunu doğurmayacağı gibi yenilenmesini de gerektirmez.
Bu ilkenin sonucu olarak;
a- Usul işlemleri kural olarak yürürlükteki yasaya göre yapılacaktır.
b-Yürürlükteki yasaya göre yapılmış işlemler, sonradan yürürlüğe giren yasa nedeniyle geçerliliğini yitirmeyecektir.
c- Yeni yasanın ya da Anayasa Mahkemesinin iptal kararının yürürlüğünden sonra yapılması gereken usul işlemleri ise yeni yasaya ya da iptal kararıyla ortaya çıkan usule tabi olacaktır.
d- Yeni yasanın uygulanmasında, sanığın leh veya aleyhinde sonuç doğurmasına bakılmayacaktır.
Anayasa Mahkemesi iptal kararının yürürlük tarihinin 07.10.2010 (Resmi Gazete"de yayımlandığı 07.10.2009 tarihinden 1 yıl sonra) olması nedeniyle; yerel mahkemenin 12.01.2010 tarihli hükmünün temyize tabi olup olmadığı sorununun, iptal kararıyla ortaya çıkan yeni duruma göre değil, 12.01.2010 tarihinde yürürlükte bulunan usul hükümlerine göre belirlenmesi gerekmektedir.
5271 sayılı Yasanın 223 ve 1412 sayılı CYUY’nın 305. maddeleri ile yargısal kararlarda varılan ilkeler dikkate alındığında, 647 sayılı Yasanın 4. maddesi uygulanmak suretiyle tayin edilen sonuç adli para cezasının miktarına bakılmaksızın, maddedeki “Bu hükmün uygulanması kanun yollarına başvurmada engel teşkil etmez” düzenlemesi uyarınca temyiz yeteneği bulunmakta ise de, benzer düzenlemeye yer verilmemesi nedeniyle 5237 sayılı TCY’nın 50 veya 52. maddeleri uygulanmak suretiyle hükmolunan ve başkaca herhangi bir hak kısıtlaması doğurmayan 2000 Liraya kadar (2000 Lira dahil) adli para cezasına ilişkin mahkûmiyet hükümleri kesin nitelikte olup, bu hükümlere karşı temyiz yasa yoluna başvurulamaz. Ancak kesin nitelikteki bu hükümler, kesinlik sınırını aşar nitelikle yaptırım içermek koşuluyla suç vasfına yönelik temyiz üzerine, bu hususla sınırlı biçimde temyiz incelemesine konu olabilirler.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 25.09.2007 gün ve 194-189 ile 16.12.1997 gün ve 307/318 sayılı kararları başta olmak üzere bir çok kararında da vurgulandığı üzere, önödeme sonucu verilen düşme kararları da 5271 sayılı CYY"nın 223. maddesinde sayılan hükümlerden olup, bu kararların temyiz edilebilirlik sınırı 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi gereğince hüküm tarihi itibariyle halen uygulanma zorunluluğu bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 305. maddesinin 2. fıkrasının 1. bendine göre saptanmalıdır.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Ön ödeme önerisine esas alınan adli para cezası miktarı, hapisten çevrilme 600 Lira ile doğrudan tayin olunan 100 Lira olmak üzere toplam 700 Lira olup, 1412 sayılı CYUY"nın 305. maddesinin 2. fıkrasının 1. bendi gereğince ön ödeme miktarı 2.000 Liranın altındadır. Suç konusu emvalin zoralımına karar verilmediği, katılan idare vekilinin kesinlik sınırını aşar nitelikte yaptırım içermesi koşuluyla suç niteliğine yönelik açık bir temyizi olmadığı gibi, isnat edilen eylemin başka bir suça dönüşmesi olasılığı da bulunmadığından, önödemeye esas para cezasının miktarı itibariyle düşme kararı kesin nitelikte olup, hükmün temyiz yeteneği bulunmamaktadır.
Bu itibarla; Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulü ile Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, katılan kurum vekilinin temyiz isteminin 1412 sayılı CYUY’nın, 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 305 ve 317. maddeleri uyarınca reddine karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 18.05.2011 gün ve 5149-6881 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Katılan kurum vekilinin temyiz isteminin 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 317. maddesi uyarınca REDDİNE,
4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 22.11.2011 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.