Esas No: 2011/9-192
Karar No: 2011/241
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/9-192 Esas 2011/241 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
İtirazname : 2009/31293
Yargıtay Dairesi : 9. Ceza Dairesi
Mahkemesi : ARGUVAN Asliye Ceza
Günü : 04.11.2008
Sayısı : 48-52
Kamu malına zarar vermek suçundan sanık M.. K.."nın 5237 sayılı TCY"nın 152/1-a, 62 ve 52/2. maddeleri uyarınca 6.000 Lira adli para cezasıyla cezalandırılmasına, hakkında aynı Yasanın 58. maddesi uyarınca mükerrirlere özgü infaz rejimin uygulanmasına ilişkin, Arguvan Asliye Ceza Mahkemesince verilen 04.11.2008 gün ve 48-52 sayılı hükmün sanık tarafından temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 03.05.2011 gün ve 7375-2594 sayı ile; hükmün onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise 08.07.2011 gün ve 31293 sayı ile;
“Hükümlünün üzerine atılı suçu başka bir suç nedeniyle Arguvan Kapalı Cezaevinde tutuklu iken işlediği, daha sonra Malatya E Tipi Kapalı Cezaevine nakil yapılması nedeniyle sorgusunun talimat yoluyla Malatya 4. Asliye Ceza mahkemesi tarafından 14.05.2008 tarihinde alındığı ve Cumhuriyet savcısının mütaalasına karşı diyecekleri sorulmadan ve son söz hakkı verilmeden yokluğunda karar verilmiştir.
5271 sayılı CYY"nın 193. maddesinin birinci fıkrasında, ‘kanunun ayrık tuttuğu haller saklı kalmak üzere, hazır bulunmayan sanık hakkında duruşma yapılmaz. Gelmemesinin geçerli nedeni olmayan sanığın zorla getirilmesine karar verilir’ hükmü bulunmaktadır.
5271 sayılı CYY"nın 196. maddesinin beşinci fıkrasında ‘Hastalık veya disiplin önlemi ya da zorunlu diğer nedenlerle yargılamanın yapıldığı yargı çevresi dışındaki bir hastane veya tutukevine nakledilmiş olan sanığın, sorgusu yapılmış olmak koşuluyla, hazır bulundurulmasına gerek görülmeyen oturumlar için getirilmemesine mahkemece karar verilebilir’ hükmü yer almaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 10.06.2008 gün ve 148/169 sayılı kararında da, ‘davanın görüldüğü yer mahkemesinin yargı çevresi dışında başka bir suçtan tutuklu veya hükümlü bulunan sanığın bozma kararına karşı diyeceklerinin sorulmamasının savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olduğuna’ karar vermiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle yargılama esnasında başka suçtan yargı çevresi dışında hükmen tutuklu bulunan sanığın 5271 sayılı CYY"nın 196. maddesine aykırı olarak duruşmada hazır bulundurulması sağlanıp, sorgusunun yapılması gerekirken ‘duruşmadan vareste tutulmasını talep etmesi’ ile yetinerek talimat yoluyla alınan sorguyla yetinilerek yokluğunda yargılamaya devamla Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütaalasını bildirdiği ve hükmün verildiği son oturuma da getirtilmeden karar verilmesi savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olduğundan Arguvan Asliye Ceza mahkemesinin 04.11.2008 tarih ve 48-52 sayılı kararının, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 03.05.2011 tarih ve 7375-2594 karar sayılı ilamıyla onanmasına ilişkin kararın usul ve yasaya aykırı olduğu düşüncesiyle ilam aleyhine itiraz yasa yoluna başvurulması gerekmiştir” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; bir başka suçtan yargı çevresi dışında tutuklu bulunan sanığın savunmasının istinabe suretiyle alınması, Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünü bildirdiği ve hükmün açıklandığı son oturuma getirtilmeden karar verilmesinin savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Bir başka suç nedeniyle Arguvan Kapalı Cezaevinde tutuklu bulunduğu dönemde kamu malına zarar verme suçunu işleyen sanığın, kovuşturma aşamasında Malatya E Tipi Kapalı Cezaevine naklinin yapıldığı, ifadesini esas mahkemesi huzurunda vermek istediğine ilişkin bir talebi olmayan ve duruşmadan vareste tutulmayı isteyen sanığın sorgusunun ve hakkında uzlaşma hükmü ile 5237 sayılı TCY"nın 58. maddesinin uygulanmasına yönelik ek savunmalarının 22.02.2008, 14.05.2000 ve 04.08.2008 tarihlerinde istinabe yoluyla alındığı ve hükmün sanığın yokluğunda açıklandığı anlaşılmaktadır.
Sanık hazır olmaksızın duruşma yapılamayacağı kuralını düzenleyen 5271 sayılı CYY’nın “sanığın duruşmada hazır bulunmaması” başlıklı 193. maddesinin birinci fıkrası, “Kanunun ayrık tuttuğu hâller saklı kalmak üzere, hazır bulunmayan sanık hakkında duruşma yapılmaz. Gelmemesinin geçerli nedeni olmayan sanığın zorla getirilmesine karar verilir” hükmünü amir olup, bu kuralın ayrıksı halleri ise aynı maddenin 2. fıkrasında “Sanık hakkında, toplanan delillere göre mahkûmiyet dışında bir karar verilmesi gerektiği kanısına varılırsa, sorgusu yapılmamış olsa da dava yokluğunda bitirilebilir”,
194. maddenin ikinci fıkrasında, “Sanık savuşur veya ara vermeyi izleyen oturuma gelmezse, önceden sorguya çekilmiş ve artık hazır bulunmasına mahkemece gerek görülmezse, dava yokluğunda bitirilebilir”,
195. maddede “(1) Suç, yalnız veya birlikte adlî para cezasını veya müsadereyi gerektirmekte ise; sanık gelmese bile duruşma yapılabilir. Bu gibi hâllerde sanığa gönderilecek davetiyede gelmese de duruşmanın yapılacağı yazılır”,
200. maddenin birinci fıkrasında, “(1) Sanığın yüzüne karşı suç ortaklarından birinin veya bir tanığın gerçeği söylemeyeceğinden endişe edilirse, mahkeme, sorgu ve dinleme sırasında o sanığın mahkeme salonundan çıkarılmasına karar verebilir”,
204. maddesinde “(1) Davranışları nedeniyle, hazır bulunmasının duruşmanın düzenli olarak yürütülmesini tehlikeye sokacağı anlaşıldığında sanık, duruşma salonundan çıkarılır. Mahkeme, sanığın duruşmada hazır bulunmasını dosyanın durumuna göre savunması bakımından zorunlu görmezse, oturumu yokluğunda sürdürür ve bitirir. Ancak, sanığın müdafii yoksa, mahkeme barodan bir müdafi görevlendirilmesini ister. Oturuma yeniden alınmasına karar verilen sanığa, yokluğunda yapılan işlemler açıklanır” şeklinde gösterilmiştir.
Uyuşmazlık konusunun çözümüne ışık tutan “sanığın duruşmadan bağışık tutulması” başlıklı 196. maddesi ise;
“(1) Mahkemece sorgusu yapılmış olan sanık veya bu hususta sanık tarafından yetkili kılındığı hâllerde müdafii isterse, mahkeme sanığı duruşmada hazır bulunmaktan bağışık tutabilir.
(2) Sanık, alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar hariç olmak üzere, istinabe suretiyle sorguya çekilebilir. Sorgu için belirlenen gün, Cumhuriyet savcısı ile sanık ve müdafiine bildirilir. Cumhuriyet savcısı ile müdafiin sorgu sırasında hazır bulunması zorunlu değildir. Sorgusundan önce sanığa, ifadesini esas mahkemesi huzurunda vermek isteyip istemediği sorulur.
(3) Sorgu tutanağı duruşmada okunur.
(4) Yukarıdaki fıkralar içeriğine göre sanığın aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle sorgusunun yapılabilmesi olanağının varlığı hâlinde bu yöntem uygulanarak sorgu yapılır.
(5) Hastalık veya disiplin önlemi ya da zorunlu diğer nedenlerle yargılamanın yapıldığı yargı çevresi dışındaki bir hastahane veya tutukevine nakledilmiş olan sanığın, sorgusu yapılmış olmak koşuluyla, hazır bulundurulmasına gerek görülmeyen oturumlar için getirilmemesine mahkemece karar verilebilir.
(6) Yurt dışında bulunan sanığın, belirlenen duruşma tarihinde hazır bulunmasının zorluğu halinde, bu tarihten önce duruşma açılarak veya istinabe suretiyle sorgusu yapılabilir” biçiminde düzenlenmiştir.
Maddenin birinci fıkrasında, mahkemece sorgusu yapılmış olmak koşuluyla sanığın veya bu hususta sanık tarafından yetkili kılındığı hallerde müdafiinin istemi ile duruşmada hazır bulunmaktan vareste tutulabileceği kabul edilmiş,
Beşinci fıkrasında ise, hastalık veya disiplin önlemi ya da zorunlu diğer nedenlerle yargılamanın yapıldığı yargı çevresi dışındaki bir hastane veya tutukevine nakledilmiş olan sanığın sorgusu yapılmış olmak koşuluyla, hazır bulundurulmasına gerek görülmeyen oturumlar için getirilmemesine mahkemece karar verilebileceği düzenlenmiştir.
Her iki fıkrada da sanığın sorgusunun yapılmış olması hali bağışık tutulmanın koşulu olarak belirtilmiş, ancak sanığın sorgusunun ne şekilde yapılacağı hususunda iki fıkrada da her hangi bir açıklamaya yer verilmemiş olup, bu konu maddenin ikinci fıkrasında düzenlenmiştir.
Bu düzenlemeye göre, alt sınırı beş yıldan az hapis cezasını gerektiren bir suçtan yargılanan sanığa, sorgusundan önce ifadesini esas mahkemesi huzurunda vermek isteyip istemediği sorulduktan sonra istinabe suretiyle sorguya çekilebileceği, alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı ise sanıkların sorgusunun mutlaka yargılamayı yapan mahkemece yapılması zorunludur.
Sorgusundan önce sanığa, ifadesini yargılamayı yapan mahkeme huzurunda vermek isteyip istemediğinin sorulmaması veya sorulmasına karşın duruşmadan bağışık tutulmak istemediğini belirten sanığın istinabe ile alınan ifadesiyle yetinilmesi savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracağından mutlak bir bozma nedenidir.
CYY’nın 196. maddesinin 2. fıkrasının açık düzenlemesinden de anlaşıldığı üzere, yasa koyucu sorgunun yapılmasında sanıkların tutuklu olup olmadığı konusunda herhangi bir ayırıma yer vermeyerek, yalnızca sanığın yargılandığı suç için yasada öngörülen cezanın alt sınırını esas alan ilkeyi benimsemiştir.
Sanığın duruşmada hazır bulunabilmesi, yükümlülük yönü olmakla birlikte öncelikle kendisi açısından bir hak olup, bu hak adil yargılanma hakkının temel unsurlarından birini oluşturmaktadır. Tarafı olduğumuz ve onaylamakla iç hukuk mevzuatına dahil ettiğimiz Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunması Sözleşmesinin “adil yargılanma hakkı” başlıklı 6. maddesinin üçüncü fıkrasının c bendinde, sanığın en azından kendi kendini savunmak hakkı bulunduğu belirtilmekle, mahkeme huzurunda doğrudan savunmasını yapabilmesi için duruşmada hazır bulunma hakkının varlığı da zımnen kabul edilmiştir.
Kendisi yönünden hak olarak düzenlendiği kabul edilen bir hususta sanığın bu hakkı ne şekilde kullanacağı konusunda hiçbir insiyatifinin olmadığının kabulü halinde hakkın varlığından da söz edilemeyecektir.
Sanığın duruşmada hazır bulunma hakkını sanıktan kaynaklanan herhangi bir olumsuzluk olmaksızın, onun istemi dışında ortadan kaldıran ve zorunlu varesteliği öngören 1412 sayılı CYUY"nın 226. maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan; “Duruşmadan vareste tutulmasını talep etmese bile, davanın görüldüğü yer mahkemesinin yargı çevresi dışında başka bir suçtan tutuklu veya cezası infaz edilmekte olan sanığın sorgusu bulunduğu yerdeki mahkeme aracılığı ile yaptırılabilir” şeklindeki düzenlemeye 01 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı CYY da yer verilmeyerek, hem adil yargılanma hakkının temel unsurlarından birini oluşturan duruşmada hazır bulunma hakkını sınırlayan bir uygulamaya son verilmiş, hem de koşulların varlığı halinde sanığa sorgusunu istinabe yoluyla yapma imkanı verilmek suretiyle, öncelikle sanık yönünden hak olarak düzenlenmiş olan duruşmada hazır bulunma halinin sanık için külfet oluşturmasının da önüne geçilmiştir.
Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 12 Şubat 1985 tarihli Colozza ve Rubinat/İtalya ve 25 Kasım 1997 tarihli Zana/Türkiye kararlarında; “Sözleşmeyle garanti altına alınan bir hakkın kullanılmasından vazgeçilmesi, bunun açıkça söylenmesiyle mümkün olabilir” denilmek suretiyle, sanığın duruşmada hazır bulunma hakkından feragat etmesinin mümkün olduğu vurgulanmıştır.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
5237 sayılı TCY"nın 152/1-a maddesinde düzenlenen ve bir yıldan altı yıla kadar hapis cezası öngörülen kamu malına zarar verme suçundan yargılanan ve davanın görüldüğü yer mahkemesinin yargı çevresi dışında başka bir suçtan cezası infaz edilmekte olan sanığın, istinabe suretiyle Malatya 4. Asliye Ceza Mahkemesince sorgusu yapılırken ifadesini esas mahkemesi huzurunda vermek istediğine ilişkin bir talebinin olmadığı, hem sorgusunun yapıldığı oturumda, hem de uzlaşma hükmü ile 5237 sayılı TCY"nın 58. maddesinin uygulanmasına yönelik ek savunmalarını sunduğu oturumlarda duruşmadan vareste tutulmayı talep ettiği ve yargılamaya konu suç için Yasada öngörülen hapis cezasının alt sınırının beş yıldan az olduğu anlaşılmakla, sanığın savunmasının istinabe yoluyla alınması ve Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünü bildirdiği ve hükmün açıklandığı son oturuma getirtilmeden karar verilmesi savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde değildir. Bu nedenle yerel mahkeme hükmü ile bu hükmü onayan Özel Daire kararı isabetlidir.
Bu itibarla, haklı nedene dayanmayan Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 22.11.2011 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.