Esas No: 2018/22602
Karar No: 2018/22602
Karar Tarihi: 10/2/2021
AYM 2018/22602 Başvuru Numaralı TAYFUN YILDIRIM Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
TAYFUN YILDIRIM BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2018/22602) |
|
Karar Tarihi: 10/2/2021 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Muammer TOPAL |
|
|
Recai AKYEL |
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ |
|
|
Selahaddin MENTEŞ |
Raportör |
: |
Elif ÇELİKDEMİR ANKITCI |
Başvurucu |
: |
Tayfun YILDIRIM |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, gerçekleşmekte olan bir protesto gösterisine kolluk görevlilerinin müdahalesi neticesinde yaralanma meydana gelmesi ve bu olaya ilişkin olarak yürütülen soruşturmanın etkili olmaması nedeniyle insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 18/7/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca, başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
8. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
9. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
10. Başvurucu 1990 yılı doğumlu olup beyanına göre öğrencidir.
11. 23/7/2017 tarihinde başvurucu, arkadaşı F.B. ile birlikte Ankara"nın Kızılay Meydanı"ndaki bir sokakta bulunan Halkevleri Derneği Genel Merkezi binasının önünde bulunduğu sırada kolluk görevlilerinin gerçekleşmekte olan bir gösteriye/eyleme müdahalesi neticesinde gözaltına alınmıştır.
12. Başvurucunun anlatımına göre eyleme katılmamış olan başvurucu, arkadaşı ile beraber kolluğun toplantıya müdahalesini izlerken kolluk memurları ile arasında tartışma yaşanması nedeniyle darbedilerek gözaltına alınmıştır. İddiaya göre başvurucu, gözaltına alınmasının ardından bulundukları sokakta bir başka binanın -Mimarlar Odası Ankara Şubesi binası- önüne götürülmüş, burada "Seni öldürürüz." şeklindeki tehditlere maruz kalmış ve memurlarca darbedilmiştir. Söz konusu darp olayının polis kamerasına yansıdığını fark eden bir başka kolluk memurunun kendisini darbeden memuru uyardığını iddia eden başvurucuya göre darbedilme anı kamera kayıtlarına yansımıştır.
13. Ankara İl Emniyet Müdürlüğü tarafından hazırlanan ve olaya ilişkin on bir sayfadan oluşan evrak 27/7/2017 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir. Evrak içeriğinde öncelikle DHKP/C terör örgütü ile DMH (Devrimci Memur Hareketi) arasındaki bağlantıya yönelik bir kısım bilgilere yer verilmiş, ardından DHKP/C terör örgütü yapısı üzerinde durulmuş ve olay günü kolluk müdahalesine konu olan protesto gösterisi hakkında açıklama yapılmıştır. Buna göre DMH içinde faaliyet gösteren N.G. ve S.Ö. olağanüstü hâl dönemi (OHAL) çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerle (KHK) mesleklerinden ihraç edilmeleri nedeniyle açlık grevlerine başladıkları gerekçesiyle tutuklanmışlardır. Bu kişilerin tutuklanmalarını protesto etme ve bu kişilere destek verme amacıyla zaman zaman eylemler yapıldığı, Ankara Valiliğince Kızılay Meydanı"nda toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin yasaklandığı, bu nedenle olay günü Valilik yasağına rağmen eylem yapılması nedeniyle yaklaşık elli beş kişilik gruba müdahale edilerek bu kişilerin gözaltına alındığı açıklanmış; yakalanan kişilerle ilgili bir kısım bilgiler paylaşılmıştır.
14. 27/7/2017 tarihli söz konusu evrakta başvurucuya ilişkin bilgiler de yer almıştır. Başvurucunun Halkevleri Derneğinin organize ettiği eylem/etkinliklere katıldığı, sosyal medya hesabından N.G. ve S.A.nın tutuklanmalarıyla ilgili paylaşım yaptığı, ayrıca Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden yapılan araştırmada başvurucu hakkında kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne silahsız katılarak ihtara rağmen dağılmama suçu isnadıyla farklı tarihlerde açılmış çok sayıda dava bulunduğu belirtilmiştir. Diğer taraftan başvurucunun yakalanan öteki şahıslardan farklı olarak kolluk görevlilerine direnmediği, diğer kişilerin örgütsel tavır sergileyerek verilen yiyecekleri yememelerine rağmen başvurucunun bu tavra katılmadığı ve ifadesi sırasında susma hakkını kullandığı açıklanmıştır.
15. Gazi Mustafa Kemal Devlet Hastanesi tarafından başvurucu hakkında 23/7/2017 tarihinde olaydan hemen sonra genel adli muayene raporu (ilk rapor) düzenlenmiştir. Raporun ilgili kısmı şöyledir:
"Her iki skapula iç kenardan başlayarak orta hatta birleşen yaygın hiperemi, toraks alt vertebra üzerinde 2-3 cm çapında hiperemi, sağ kulak altı boyun lateralinde 4x2 cm lik laserasyon, hiperemi, sağ omuz ön yüzde iki adet biri 1 cm lik diğeri 1- 2 cm lik hiperemi ve laserasyon, sol tibia ön yüzde 2 cm lik hiperemi, sol tibia ön iç yan yüzde 1 cm lik hiperemi, sağ humerus iç yan yüzde 1-2 cm lik çizgisel hiperemik alan, verteskte ağrı tariflediği, bu bölgede darp cebir izi görülmediği"
16. Başvurucu hakkında daha sonraki günlerde düzenlenen genel adli muayene raporlarında ilk rapora atfen başkaca darp ve cebir izi olmadığı belirtilmiştir. Ayrıca Ankara Adli Tıp Şube Müdürlüğü (Adli Tıp Kurumu) tarafından düzenlenen 6/3/2018 tarihli raporda başvurucunun ilk raporla tespit edilen yaralanmasının basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olduğu ve yaşamını tehlikeye sokmadığı yönünde görüş bildirilmiştir.
A. Başvurucu Hakkında Yürütülen Soruşturma Süreci
17. Başvurucu hakkında terör örgütü propagandası yapma, kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama suçunu işlediği isnadıyla soruşturma yürütülmüştür. Başvurucu 23/7/2017 ile 27/07/2017 tarihleri arası gözaltında tutulmuştur.
18. Başvurucu, kolluk aşamasında susma hakkını kullanmış; Savcılıkta verdiği 27/7/2017 tarihli savunmasında suçlamaları kabul etmemiştir. Başvurucunun savunmasının ilgili kısmı şöyledir:
"Ben Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Hallkla İlişkiler 2. Sınıf öğrencisiyim. Aynı zamanla Halk Evleri üyesiyim. 23/07/2017 tarihinde Ankara Kızılay"da yapılan eyleme ilişkin herhangi bir çağrıdan haberim yoktur. Halkevleri üyesi olmam dolayısıyla o gün saat 14:00 sıralarında Konur Sokak"da bulunan Halkevleri Genel Merkezi"ne arkadaşım [F.B.] ile gidiyordum. Halkevleri Genel Merkezi"ne Esat Mahallesi tarafından Kocatepe Camii istikametinden gelmiştim. Halkevleri girişinde caddeden geçen Çevik Kuvvet ekiplerinden biri yanımda bulunan [F.B.ye] ne yapıyorsun diyerek arkadaşıma kafa attı. Bu sırada arbede oluştu. Ben de araya girmeye çalıştım. Bilahare bu sırada da beni gözaltına aldılar. Yine bu sırada çevrede bulunan [Z.] isimli cafe, [K.] isimli Cafe ve Ankara Kültürevinden gelen kişiler de bu arbede içinde kaldılar. Bu kişiler olaya müdahale etmeye çalıştılar. Onlar da gözaltına alındılar. Ben de arbede sırasında gözaltına alındım. 23/07/2017 tarihinde Kızılay"da meydana gelen yasadışı eyleme katılmadım. Herhangi bir eylemim olmadı "
19. Kolluk memurlarınca başvurucu tanıkları F.B. ile A.B.nin bilgi sahibi sıfatıyla olayla ilgili beyanları alınmıştır. Tanık F.B. ifadesinde, başvurucu ile birlikte Halkevleri Genel Merkezine giderlerken kolluk memurlarıyla karşılaştıklarını, bir kolluk memurunun "Ne bakıyorsun?" demesi üzerine bakmadığını söylemesine rağmen memurun kafasıyla kendisine vurmasının ardından diğer görevlilerin bulundukları yere geldiğini, aralarında çıkan tartışma sonunda da başvurucuyu gözaltına aldıklarını belirtmiştir. Diğer tanık A.B., olay yerinde bulunan bir kafede çay içerken Halkevleri Genel Merkezinin önünde arbede yaşanması üzerine o yöne doğru gittiğinde başvurucu ile kolluk memurları arasında itişme yaşandığını ve kolluk memurlarının başvurucu gözaltına almaya çalıştıklarını gördüğünü, başvurucunun eylemci grup içinde olmadığını beyan etmiştir.
20. Savcılık tarafından isnat edilen suçlarla ilgili olarak başvurucu hakkında 23/10/2017 tarihinde ceza davası açılmıştır.
21. Ankara 21. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yapılan yargılama sonunda 5/11/2020 tarihinde başvurucunun her iki suçtan beraatine karar verilmiştir. Mahkeme gerekçesinin ilgili kısmı ve başvurucu hakkındaki hüküm kısaca şöyledir:
" ... sanık Tayfun Yıldırım"ın gözaltına alınma işlemleri sırasında direniş göstermediği ve slogan atmadığı;
...
Sanıkların 2911 sayılı yasanın 32. maddesini ihlal ettikleri iddia edilmekle birlikte anılan hükmün kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşü yapan kişilerin cezalandırılmasına dair olduğu; sanıkların atılı eylem bakımından cezalandırılabilmeleri için iddia edilen şekilde yasaya aykırı bir toplantıya ya da gösteri yürüyüşüne katıldıklarının hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde ortaya konulmasının gerektiği; somut olayda izah edilen kamera kayıtlarından ve dosya kapsamındaki diğer delillerden de anlaşıldığı üzere sanıkların bizatihi anılan toplantıyı organize eden tarafta bulunmadıkları, sosyal medya aracılığıyla ve sair vasıtalarla haberdar oldukları toplantıya çeşitli sıfatlarla katılma amacı taşıdıkları değerlendirilmekle birlikte gözaltına alınma süreci öncesi ve sonrasındaki eylemleri birlikte ele alındığında silahlı terör örgütü olan DHKP-C"yi kasteden herhangi bir somut söylemlerinin bulunmadığı, ayrıca yapılan toplantı sırasında bu faaliyete aktif olarak katılıp dağılmama iradesi taşıyan şekilde hareket etmedikleri, toplantının ya da gösteri yürüyüşünün yapıldığı yerin sınırlarına taşan kanuna aykırı bir faaliyette bulunduklarına dair somut bir delilin dosya kapsamında mevcut olmadığı görülmüştür.
...
Sonuç olarak; sanıklar... Tayfun Yıldırım ... DHKP-C silahlı terör örgütünün cebir ve şiddet içeren eylemlerini meşru kılacak şekilde açık bir paylaşımda bulunduklarını ve buna dair slogan attıklarını gösterir somut bir delilin dosya kapsamında mevcut olmadığı, yine söz konusu paylaşımların ve sloganların içerikleri değerlendirildiğinde kanuna aykırı unsurlar taşımadığı anlaşılmakla, atılı bulunan silahlı terör örgütü propagandasını yapmak suçunun unsurlarının somut olayda oluşmadığı değerlendirilmekle ayrı ayrı beraatlerine dair; yine bu sanıkların 23/07/2017 tarihinde yapılan toplantı sırasında kanuna aykırı hareket ettikleri iddia edilse de söz konusu unsurları taşıyan somut bir eylemlerinin tespit edilememesi nedeniyle kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama suçunun unsurlarının somut olayda oluşmadığı
...
H-TAYFUN YILDIRIM YÖNÜNDEN;
1- Sanığın üzerine atılı bulunan terör örgütü propagandası yapmak suçu bakımından cezalandırılması istemi ile açılan kamu davasında; sanığın üzerine atılı bulunan suçun unsurlarının somut olayda gerçekleşmemiş olması sebebiyle atılı suç bakımından 5271 sayılı CMK"nun 223/2-a hükmü gereğince BERAATİNE,
2- Sanığın üzerine atılı bulunan Kanuna Aykırı Toplantı ve Yürüyüşlere Silahsız Katılarak İhtara Rağmen Kendiliğinden Dağılmama suçu bakımından cezalandırılması istemi ile açılan kamu davasında; sanığın üzerine atılı bulunan suçun unsurlarının somut olayda gerçekleşmemiş olması sebebiyle atılı suç bakımından 5271 sayılı CMK"nun 223/2-a hükmü gereğince BERAATİNE..."
22. İnceleme tarihi itibarıyla kanun yolu süreçlerinin tamamlanmadığı, dolayısıyla başvurucu hakkındaki beraat kararının henüz kesinleşmediği görülmüştür.
B. Kolluk Görevlileri Hakkında Yürütülen Soruşturma Süreci
23. Başvurucu 7/8/2017 tarihinde kendisini yaraladığını ileri sürdüğü kolluk görevlileri hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına (Savcılık) şikâyette bulunmuştur.
24. Başvurucu, şikâyet dilekçesinde kamera görüntülerinin incelenmesini ve tanıkları F.B. ile A.B. nin dinlenilmesi talep etmiştir. Savcılık tarafından başvurucu tanıkları kötü muamele iddiaları bakımından ayrıca dinlenilmemiş, başvurucu hakkında yürütülen soruşturma kapsamında alınan ifadeleri ceza davası dosyasından temin edilerek incelenmiştir.
25. Savcılıkça 12/9/2017 tarihinde olay yerini gösterir kamera görüntülerinin bulunup bulunmadığının kolluk birimleri tarafından araştırılması talep edilmiştir.
- Olay yerine yakın işyerlerindeki kamera görüntüleri olup olmadığı araştırılmış, olayın gerçekleştiği sokağı gören kamera bulunmadığına ilişkin 26/9/2017 tarihli tutanak düzenlenmiştir.
- Olay yerini gösteren Kent Güvenlik Yönetim Sistemi (KGYS) kamerasının bulunduğu ancak görüntülerin arşiv kaydının 8/8/2017 tarihinden başlaması nedeniyle görüntülerin elde edilmediği, buna karşın kolluk izleme merkezi tarafından arşivlenen görüntü kayıtlarının çıkarılarak CD"ye aktarıldığı İl Emniyet Müdürlüğünün 10/10/2017 tarihli yazısıyla bildirilmiştir.
- Kolluk izleme merkezi tarafından CD"ye aktarılan görüntü kayıtları kolluk memurları tarafından izlenerek CD İzleme Tutanağı düzenlenmiştir. 4/12/2017 tarihli CD İzleme Tutanağı"nda başvurucu avukatına ulaşılarak görüntülerin birlikte incelenmesinin önerildiği, avukatın bu öneriyi kabul etmesine rağmen o tarihe kadar gelmemesi nedeniyle başvurucu veya avukatı olmaksızın görüntülerin incelendiği açıklanmıştır. Tutanakta, Foto Film Şube Müdürlüğüne ait CD"de, kameranın farklı noktalardan görüntü aldığı, başvurucunun görüntüye girdiğinde toplumsal müdahale aracının yanında gözaltına alındığı görüntülerinin izlendiği, KGYS görüntüleri içeren CD"de kameranın hareketli olarak görüntü aldığı, Çevik Kuvvet ekipleri tarafından müdahale yapıldığı, başvurucuya ait herhangi bir görüntü olmadığının görüldüğü belirtilmiştir. Tutanakta üç fotoğraf bulunduğu, fotoğraflarda başvurucunun kolluk görevlileriyle birlikte bir aracın yanında bulunduğu, fotoğraflardan birinde kolluk memurunun başvurucuya su içirdiği ifade edilmiştir.
26. Savcılık tarafından başvurucu hakkında yürütülen soruşturmada başvurucunun avukatları vasıtasıyla kolluk görevlileri hakkında hakaret suçunu işledikleri isnadıyla başlatılan soruşturma 12/9/2017 tarihindeki başvuruya konu soruşturmayla birleştirilmiştir.
27. Savcılığın 28/3/2018 tarihli kararıyla "23/07/2017 tarihinde Kızılay Konur Sokak ve çevresinde görevli olup müştekiye yönelik yakalama işlemini gerçekleştiren polis memurları ile amirleri" hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Müşteki hakkında yürütülen 2017/124968 sayılı soruşturmadan ve açılan kamu davası nedeniyle Ankara 21 Ağır Ceza Mahkemesinden bilgi ve belgeler istenerek Çankaya İlçe Emniyet Müdürlüğüne müzekkere yazılıp müşteki tarafın talep etmiş olduğu delillerin toparlanması sağlanarak soruşturma işlemlerinin gerçekleştirildiği, bu doğrultuda toplanan delillere göre müşteki tarafın göstermiş olduğu tanıklar [F.B] ve [A.B.nin] müşteki hakkında yürütülen soruşturma kapsamında bilgi sahibi olarak beyanlarına başvurulmuş olduğu, tanıkların Tayfun YILDIRIM"ın eylemci grup içerisinde bulunmamasına rağmen gözaltına alındığını belirtmelerine rağmen şikayet dilekçesinde belirtildiği gibi hakaret, tehdit ve gözaltı aşamasında müştekinin darp edildiğine ilişkin beyanda bulunmadıkları gibi müştekinin bu soruşturma kapsamında alınan savunmasında da hakaret, tehdit ve gözaltına alınma aşamasında kötü muameleye maruz kaldığına ilişkin iddiada bulunmadığı, Emniyet ifadesi aşamasında susma hakkını kullanmış bulunduğunun görüldüğü, Çankaya Emniyet Müdürlüğünce toplanan görüntü kayıtları doğrultusunda düzenlenen izleme tutanağına göre iddia olunan eylemlere ilişkin herhangi bir olgu tespiti bulunmadığı, bu doğrultuda müştekiye yönelik gerçekleştirildiği iddia edilen tehdit ve hakaret suçlarının oluştuğuna dair müşteki vekili dilekçesindeki soyut iddiadan başkaca delil bulunmadığının anlaşıldığı,
Müştekinin eylemci grup içerisinde bulunmamasına rağmen gözaltına alındığı ve bu süreçte görevli polis memurlarınca darp edilerek yaralandığı iddiası ile ilgili olarak; müştekinin temin olunan geçici raporunun ve bu raporları doğrultusunda Adli Tıp Kurumundan alınan kesin adli raporuna göre müştekinin olay sırasında vücudunun çeşitli bölgelerinde hiperemi, laserasyon, ağrı tespitlerinin yer aldığı görülerek görevli polis memurlarınca yapılan müdahale kapsamında bu olguların oluştuğu görülmüş ise de, müşteki hakkında 2017/124968 sayılı soruşturma kapsamında soruşturma yürütülerek 3713 sayılı yasanın 7/2 ve 2911 sayılı yasanın 32/1(ikikez) maddeleri kapsamında cezalandırılması için 21. Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası açılmış olduğu, iddianame içeriği ile bu soruşturma kapsamında verilmiş olan Savcılık talimatları ve olaya ilişkin düzenlenen tutanaklardan 23/07/2017 tarihinde müştekinin de aralarında bulunduğu 55 kişinin yakalandığının, şüphelilerin terör örgütleri ile ilgi ve bağlantılarının araştırıldığının ve araştırma sonuçları doğrultusunda müşteki hakkında 22/05/2017 ve 23/07/2017 suç tarihleri tespit olunarak 2911 sayılı yasanın 32/1 maddesinde tanımlanan şekli ile "Kanuna aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşlerine katılanlar ihtara ve zor kullanmaya rağmen dağılmamakta ısrar edenler" cümlesinden olarak iki kez cezalandırılması istemi ile iddianame düzenlendiğinin görüldüğü, bu itibarla müştekinin 23/07/2017 tarihli gösteriye katıldığının ve 32. maddede belirtilen şartların oluştuğunun iddianame ile tespit edildiği, 2911 sayılı yasanın 24. maddesi ile Kanuna aykırı toplantı ve gösterinin dağıtılması aşamasında müdahale eden kolluk güçlerine zor kullanma yetkisinin verildiği, 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanunun 16. maddesinde zor kullanma yetkisinin nasıl kullanılacağının düzenlenmiş bulunduğu, bu maddede belirtildiği üzere direnişi kırmak amacı ile ve kıracak ölçüde direnmenin mahiyetine, derecesine göre kademeli olarak artan nispette bedeni kuvvet, maddi güç ve kanuni şartlar gerçekleştiğinde silah kullanılabileceğinin, bu amaçla kelepçe, jop, basınçlı veya boyalı su, göz yaşartıcı gaz ve tozlar, fiziki engeller, polis köpek ve atları ile sair hizmet araçlarının kullanılabileceğinin belirtildiği, müşteki hakkındaki yürütülen soruşturma içeriğinden müştekinin arasında bulunduğu gruba Ankara Valiliğinin her türlü eylemlerle ilgili yasaklama kararının bulunduğu ve dağılmaları yönünde yapılan ikazlara riayet edilmemesi üzerine müdahale edilerek grubun dağıtıldığının, müdahale esnasında taş atarak saldırı ve dağılmamakta direnme ile slogan atmaya devam etme eylemlerinin devamı ile yakalandıklarının belirlenmiş olmasına göre müştekinin da aralarında bulunduğu gruba karşı müdahalenin belirtilen yasa hükümleri doğrultusunda kullanılan yetkiden kaynaklandığı, bu müdahale sırasında adli rapor ile müştekinin basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde yaralanmış olduğunun ve bu yaralanma derecesinin müştekinin de aralarında bulunduğu gruba yasadan kaynaklanan zor kullanma yetkisi kapsamında uygulanan güç ile oluşabileceğinin belirlenmesine göre müştekiye yönelik zor kullanma yetkisi aşılarak kasten yaralama eyleminin unsurları ile gerçekleştiğine dair iddia dışında delil bulunmadığı anlaşılmakla..."
28. Başvurucu kovuşturma yapılmaması kararına itiraz etmiş, başvurucunun itirazı Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimliğince 4/6/2018 tarihinde reddedilmiştir. Anılan karar başvurucuya 20/6/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.
29. Başvurucu 18/7/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
30. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun "Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması" kenar başlıklı 256. maddesi şöyledir:
"Zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlisinin, görevini yaptığı sırada, kişilere karşı görevinin gerektirdiği ölçünün dışında kuvvet kullanması halinde, kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır."
31. 5237 sayılı Kanun"un "Kasten yaralama" kenar başlıklı 86. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
...
(3) Kasten yaralama suçunun;
...
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
İşlenmesi halinde, şikâyet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır. "
B. Uluslararası Hukuk
32. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin (Sözleşme) 3. maddesi şöyledir:
"Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamaz."
33. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme"nin 3. maddesi ile ilgili içtihatlarında kötü muamele yasağının demokratik toplumların en temel değeri olduğunu vurgulamış; terörle ya da organize suçla mücadele gibi en zor şartlarda dahi mağdurların davranışlarından bağımsız olarak işkence, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlerin Sözleşme"yle yasaklandığını belirtmiştir. AİHM, kötü muamele yasağının Sözleşme"nin 15. maddesinde belirtilen toplum hayatını tehdit eden kamusal tehlike hâlinde dahi hiçbir istisnaya yer vermediğine dair içtihatlarını da hatırlatmıştır (Selmouni/Fransa, B. No: 25803/94, 28/7/1999, § 95; Labita/İtalya [BD], B. No: 26772/95, 6/4/2000, § 119).
34. Öte yandan bir muamele veya cezanın kötü muamele olduğunu söyleyebilmek için eylemin minimum ağırlık eşiğini aşması beklenir (Raninen/Finlandiya, B. No: 20972/92, 16/12/1997, § 55; Erdoğan Yağız/Türkiye, B. No: 27473/02, 6/3/2007 §§ 35-37; Gafgen/Almanya [BD], B. No: 22978/05, 1/6/2010, §§ 88-90; Costello-Roberts/Birleşik Krallık, B. No: 13134/87, 25/3/1993 § 30). Değerlendirmeye alınacak bu unsurlara muamelenin amacı ve kastı ile ardındaki saik de eklenebilir (Aksoy/Türkiye, B. No: 21987/93, 18/12/1996, § 64; Eğmez/Kıbrıs, B. No: 30873/96, 21/12/2000, § 78; Krastanov/Bulgaristan, B. No: 50222/99, 30/9/2004, § 53). Ayrıca kötü muamelenin heyecanın ve duyguların yükseldiği bağlamda meydana gelip gelmediğinin tespiti de (Eğmez/Kıbrıs, § 53; Selmouni/Fransa, § 104) dikkate alınması gereken diğer faktörlerdendir.
35. AİHM, Sözleşme"nin 3. maddesinin tartışılabilir ve makul şüphe uyandıran kötü muamele iddialarının etkin biçimde soruşturma yükümlülüğü getirdiğine dikkat çekmektedir (Labita/İtalya, § 131; Tepe/Türkiye, B. No: 31247/96, 21/12/2004, § 48). AİHM’in içtihadında tanımlanan etkinlik için minimum standartlar soruşturmanın bağımsız, tarafsız, kamu denetimine açık olmasını, yetkili makamların titizlikle ve süratli biçimde çalışmasını gerektirmektedir (Mammadov/Azerbaycan, B. No: 34445/04, 11/1/2007, § 73; Çelik ve İmret/Türkiye, B. No: 44093/98, 26/10/2004, § 55).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
36. Mahkemenin 10/2/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
37. Başvurucu, eylemciler arasında yer almamasına rağmen kolluk görevlileri tarafından darp edilerek gözaltına alındığını, gözaltına alındıktan sonra da sözlü ve fiilî şiddete maruz kaldığını iddia etmiş; bu olaya ilişkin şikâyetiyle ilgili etkili soruşturma yapılmadığını, bu kapsamda şikâyet ve delillerinin sorulmadığını, tanıklarının dinlenilmediğini, sadece kendisi hakkında yürütülen soruşturmayla sınırlı olarak bir başka soruşturma dosyasında alınan tanık beyanlarıyla yetinildiğini, kamera görüntülerinin derhâl toplanılması istendiği hâlde olaydan iki ay sonra müzekkere yazılması nedeniyle görüntülere ulaşılmadığını belirtmiş ve bu nedenlerle kötü muamele yasağı ile etkili başvuru hakkının ihlâl edildiğini ileri sürmüştür.
38. Bakanlık görüşünde, Savcılığın başvurucunun yaralanmasının protestocu grubu kolluk tarafından yapılan müdahale sırasında oluştuğunu kabul ettiği, ancak şikayete konu olayın gerçekleştiği gösteri yürüyüşünün organize edilme şekli, katılan birey sayısı, toplumsal infial oluşturma gayesi, kolluk tarafından yapılan dağılma uyarılarına taş atarak ve slogan atarak direnmeleri bir arada değerlendirildiğinde, protestocu gruplara dağılmalarına yönelik kolluk tarafından artan oranda ve orantılı olarak yapılan müdahale sırasında başvurucuda meydana gelen basit tıbbi müdahaleyle giderilebilecek nitelikteki yaralanmasının kolluk görevlilerinin zor kullanma yetkisi kapsamında kaldığının değerlendirildiği, başvurucunun kötü muamele iddiasını destekleyecek nitelikte bir bulguya rastlanılmadığı ve bu itibarla başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olduğu belirtilmiştir.
B. Değerlendirme
39. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
40. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri " kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
41. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının kötü (insan haysiyetiyle bağdaşmayan) muamele yasağı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
42. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. İnsan Haysiyetiyle Bağdaşmayan Muamele Yasağının Maddi Boyutu Yönünden İhlal Edildiğine İlişkin İddia
i. Genel ilkeler
43. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmış; üçüncü fıkrasında da kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 80).
44. Anayasa ve Sözleşme tarafından kötü muamele, kişi üzerindeki etkisi gözetilerek derecelendirilmiş ve farklı kavramlarla ifade edilmiştir. Dolayısıyla Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında geçen ifadeler arasında bir yoğunluk farkının bulunduğu görülmektedir. Kişileri küçük düşürebilecek ve utandırabilecek şekilde kişide korku, elem ve aşağılanma duygusu uyandıran veya mağduru kendi iradesine ve vicdanına aykırı bir şekilde hareket etmeye sürükleyen muameleler ise insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele veya ceza olarak tanımlanabilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § § 84, 89).
45. Bir muamelenin anılan kavramlardan hangisinin kapsamında olduğunun belirlenebilmesi için her somut olayın kendi özel koşulları içinde değerlendirilmesi gerekir. Aleni olarak yapılması veya kamuoyunun bilgi sahibi olması, muamelenin aşağılayıcı niteliğinin belirlenmesinde rol oynasa da muamelenin aleni olmadığı durumlarda kişinin kendini değersiz hissetmesi de bu seviyedeki bir kötü muamele için yeterli olabilir. Ayrıca muamelenin küçük düşürme ya da alçaltma kastı ile yapılıp yapılmadığı dikkate alınmakla birlikte böyle bir amacın belirlenememesi muamelenin kötü muamele olmadığı anlamına gelmeyecektir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 90).
46. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal olarak zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 81).
47. Görevlerini yaparken direnişle karşılaşmaları hâlinde kolluk görevlileri, bu direnişi kırmak amacıyla ve direnişi kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir. Fiilî bir saldırının varlığı hâlinde kolluk görevlileri ayrıca meşru savunma kapsamında zor kullanma yetkisine de sahiptirler. Ancak zor kullanımı yalnızca zorunlu hâllerde başvurulabilecek bir yol olduğu gibi başvurulacak güç ölçülü ve kademeli olmalıdır (Arif Haldun Soygür, B. No: 2013/2659, 15/10/2015, § 51).
48. Aktif/etken direnme kolluk görevlisine karşı fiilî bir saldırı, güç kullanımı sonucu kolluk görevlisinin görevini yapmasına engel olmak şeklinde gerçekleşirken; pasif/edilgen direnme evrak göstermeme, araca binmeme, araçtan inmeme gibi kolluk görevlisinin talimatlarına uymama şeklinde gerçekleşmekte ve fiilî bir güç kullanımını içermemektedir. Direnmenin türüne göre görevin ifası için gerekli kuvvet kullanımı değişebileceği gibi kuvvet kullanımının meşru bir zemine oturması için direnmenin sona ermemiş olması, güç kullanımının görevin ifası için zorunlu olması ve yerine getirilmek istenen amaç ile orantılı olması gerekmektedir (Arif Haldun Soygür, § 52). Polisin zor kullanma yetkisi bir cezalandırma aracı olmayıp zorunlu sınırın aşılması kötü muamele yasağının ihlali sonucunu doğurabilecektir (Arif Haldun Soygür, § 54).
49. Yakalama sırasında güç kullanımı mevcutsa yakalanan kişilerde oluşan yaralanmaların ne şekilde meydana geldiği ile bu durumda kullanılan gücün gerekli ve orantılı olduğunu ispat yükümlülüğü kamu makamlarına aittir (Şahin Öncü, B. No: 2017/26001, 22/7/2020, § 54).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
50. Başvurucu, bir protesto gösterisinin yapıldığı yerde gözaltına alınmıştır. Protesto gösterisine katılmadığını beyan eden başvurucu, gösterinin yapıldığı olay yerinde kolluk memurlarıyla tesadüfen karşılaşarak tartışması nedeniyle darbedilerek gözaltına alındığını iddia etmesine karşın kolluk belgelerinde başvurucunun söz konusu protesto gösterisine katıldığı kanaatiyle gözaltına alındığı belirtilmiştir.
51. Başvurucu hakkında daha sonra terör örgütü propagandası yapma ile kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama suçlarını işlediği isnadıyla soruşturma yürütülmüş, yapılan ceza yargılaması sonunda isnat edilen suçların unsurlarının oluşmaması nedeniyle başvurucunun beraatine karar verilmiştir.
52. Diğer taraftan başvurucunun kolluk görevlileri hakkındaki şikâyeti nedeniyle başlatılan soruşturma sonunda başvurucunun kanuna aykırı olan gösteriye katıldığı, göstericilerin kolluk görevlilerine karşı şiddete başvurduğu ve kolluk görevlilerinin zor kullanma yetkileri kapsamında gösteriye müdahalesi esnasında başvurucunun yaralandığı kabul edilerek kolluk görevlilerince başvurucuya uygulanan fiziki müdahalenin gerekli ve orantılı olduğu sonucuna ulaşılmış ve görevliler hakkında ceza davası açılmamasına karar verilmiştir.
53. Başvuruya konu olayda öncelikle başvurucunun olay günü protesto gösterisine katılıp katılmadığı hususunda netlik bulunmadığının altı çizilmelidir. Her ne kadar gösteriye katıldığı gerekçesiyle başvurucu hakkında gözaltına alınması, soruşturma ve devamında ceza davası açılması gibi bir kısım yargısal işlem yapılmışsa da açılan davanın başvurucunun suçlamalardan beraat etmesiyle sonuçlandığı anlaşılmıştır. Dahası başvurucunun iddialarını doğrulayan tanık beyanlarının bulunmasının yanı sıra aksini ortaya koyan görüntü veya başkaca delilin mevcut olmayışı da dikkate alındığında başvurucunun gösteriye katıldığı hususunun kamu makamlarınca açıklığa kavuşturmadığı değerlendirilmiştir. Savcılık kararında başvurucunun göstericiler arasında olduğu yönünde tespit yapılmışsa da bu tespitin dayanağına yer verilmediği -başvurucuya özgü somut bir delile dayanılmadığı- görülmüştür.
54. Öte yandan başvurucunun gösteriye katılıp katılmadığından bağımsız olarak kolluk görevlilerince yakalanması esnasında güç kullanılması neticesinde yaralandığı hususunda bir tereddüt bulunmadığı ortadadır. Bu durumda başvurucunun her ne sebepten olursa olsun yakalanması anında kullanılan gücün gerekliliği ve orantılılığının tartışılması gerekmektedir.
55. Elbette bireylerin kolluk görevlilerinin görevlerini yapmalarını engeller biçimde davranışlarının mevcut olması hâlinde engellemeleri ortadan kaldırmak amacıyla ve bu amaçla orantılı olacak ölçüde görevlilerin zor kullanma yetkilerinin bulunduğu kabul edilmektedir. Buna karşın zor kullanma yetkisi, yalnızca başkaca tedbir alınmasının yetersiz kaldığı hâllerde ve direnişi kırmak amacıyla orantılı kullanıldığı takdirde kötü muamele olarak nitelendirilmeyecektir. Kullanılan gücün zorunlu ve orantılı olduğu hususundaki ispat yükümlülüğü ise kamu makamlarına aittir.
56. Olay günü başvurucunun yakalanması sırasında direnmediği, kolluk birimlerince olay ilgili hazırlanan 27/7/2017 tarihli evrakta açıkça belirtilmiştir. Ayrıca Savcılıkça elde edilen görüntülerde veya tanık beyanlarında başvurucunun direndiğine ilişkin bilgi soruşturma dosyasına yansımamıştır. Buna rağmen Savcılıkça kolluk görevlilerince başvurucuya kullanılan gücün gerekli ve orantılı olduğu sonucuna ulaşılmış ancak neden fiziksel güç kullanılması gerektiği somut olarak tartışılmamıştır.
57. Direnmediği açıkça tespit edilen başvurucuya vücudunun farklı bölgelerinden yaralanmasına sebebiyet verecek şekilde güç kullanılmasının gerekliliği ve orantılılığı kolluk makamınca ortaya konulamamış, ayrıca soruşturma makamınca da bu hususu aydınlatıcı açıklama yapılmamıştır. Bu durumda başvuruya yansıyan olgular bağlamında başvurucuya fiziksel güç kullanılmasının gerekli ve orantılı olduğu yönünde tespit yapılması mümkün değildir.
58. Yapılan tüm tespitler doğrultusunda başvurucunun gözaltına alınırken direnmediği hâlde yaralanmasına ilişkin olarak kamu makamlarınca makul bir açıklamanın yapılmadığı dikkate alınarak kötü muamele yasağının maddi boyutu yönünden ihlal edildiği değerlendirilmiştir.
59. Bu aşamadan sonra kötü muamelenin nitelendirilmesi gerekir. Olayın oluş şekli ve başvurucu üzerindeki etkisi dikkate alınarak şikâyet konusu olayın insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele olarak belirlenmesi uygun görülmüştür.
60. Açıklanan gereklerle Anayasa"nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
b. İnsan Haysiyetiyle Bağdaşmayan Muamele Yasağının Usul Boyutu Yönünden İhlal Edildiğine İlişkin İddia
i. Genel ilkeler
61. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün bir usul boyutu bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini, gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak, kamu görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda bunların sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110).
62. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Bu mümkün olmazsa madde, sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, § 25).
63. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edilebilmesi için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplaması gerekir. Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız bir şekilde, hızlı ve derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı; soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır. Bu kapsamda yetkililer diğer deliller yanında görgü tanıklarının ifadeleri ile kriminalistik bilirkişi incelemeleri dâhil söz konusu olayla ilgili kanıtları toplamak için alabilecekleri bütün makul tedbirleri almalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114).
64. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların ölüm ya da yaralama olayına ilişkin hesap vermelerini sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Diğer taraftan burada yer verilen değerlendirmeler hiçbir şekilde Anayasa’nın 17. maddesinin başvuruculara üçüncü tarafları adli bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı, tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi yüklediği anlamına gelmemektedir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 113).
65. Soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması, bunun yanı sıra söz konusu kararın yapılan müdahalenin Anayasa’nın aradığı zorunlu bir durumdan kaynaklanan ölçülü bir müdahale olup olmadığına yönelik bir değerlendirme içermesi de gerekmektedir (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 99).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
66. Başvurucu, kolluk görevlileriyle tartışması nedeniyle darbedilerek gözaltına alındığını iddia etmiş ve kolluk görevlilerinden şikâyetçi olmuştur. Başvurucu hakkında alınan ilk adli raporda başvurucunun yaralandığı tespit edilmiştir. Dolayısıyla başvurucunun şikayetçi olduğu tarihte etkili soruşturma yapılması beklentisini meşru kılacak savunulabilir iddiası bulunduğu kabul edilmiştir.
67. Savcılıkça başlatılan soruşturma kapsamında şikâyet ve delillerin tespiti amacıyla ayrıca başvurucunun beyanı alınmamış, avukatı vasıtasıyla sunduğu şikâyet dilekçesiyle yetinilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun iddiasına konu olan darp olayının nasıl gerçekleştiği veya şüpheli kolluk memurlarını teşhis edip edemeyeceği hususunda başvurucunun soruşturma sürecine etkin katılımı sağlanmamıştır.
68. Diğer taraftan olay günü görevli olan kolluk görevlilerinin olayla ilgili bilgilerine başvurulmamış, başvurucunun yaralanmasından sorumlu olan şüpheli polislerin kimlik tespiti amacıyla herhangi bir araştırma yapılmamıştır.
69. Başvurucu, şikâyet dilekçesiyle olayın görgü tanıkları F.B. ile A.B.nin dinlenilmesini talep etmiş ise de soruşturma makamınca bu tanıkların darp olayıyla ilgili beyanlarına başvurulmamış; başvurucu hakkında 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanun"a aykırı hareket etme suçuyla ilgili olarak yürütülen soruşturma kapsamında alınan beyanlarında darp olayından bahsetmemeleri yeterli görülmüştür.
70. Ayrıca başvurucunun kamera görüntülerinin derhâl toplanılmasını talep etmesine rağmen Savcılıkça yaklaşık iki aya yakın bir süre sonra istenen görüntülerin ancak bir kısmına ulaşılabildiği görülmüştür. Bu görüntülerin yine kolluk görevlilerince izlenerek sadece başvurucunun polis aracı yanında kolluk görevlileriyle birlikte olduğu tespiti yapılmıştır. Fotoğraflanan bu görüntünün öncesinde veya sonrasında yaşananların kaydedilip kaydedilmediği hususunda bir açıklama yapılmamıştır. Dolayısıyla Savcılıkça hızlı hareket edilmemesi nedeniyle bazı kayıtların/delillerin kaybolmasından dolayı kayıtlara ulaşılamadığı, elde edilen görüntülerin ise sağlıklı çözümünün yapılmadığından olayın oluş şeklinin açıklığa kavuşturulamadığı değerlendirilmiştir.
71. Bir soruşturmanın etkili olmasından söz edilebilmesi için soruşturma makamlarınca delillerin toplanılmasında olduğu kadar toplanan delillerin yorumlanmasında da özenli hareket edilmesi gereği vurgulanmalıdır. Bu çerçevede somut olayda başvurucunun yaralanmasına neden olan kolluk memurlarının eylemleri somut olarak ortaya konulmaksızın başvurucunun göstericiler içinde olduğu kabulüyle hareket edilerek göstericilere uygulanan güç nedeniyle başvurucunun yaralandığı değerlendirilmiş, bu kapsamda sorumlu polis memurlarının güç kullanma yetkileri sınırında hareket edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Ancak bu sonuca ulaşılırken başvurucunun hangi davranışı nedeniyle fiziksel güç kullanılmasına sebebiyet verdiği veya kullanılan gücün şekli ve ağırlığı hususunda somut bir açıklama yapılmamıştır. Dolayısıyla hangi sorumlunun ne sebeple ve şekilde fiziksel müdahalede bulunduğu tespit edilmeksizin soyut olarak kullanılan gücün gerekli ve orantılı olduğu yönünde yapılan değerlendirmenin mevcut delillerin nesnel analizi sonucuna dayandığını kabul etmek bakımından yeterli görülmesi mümkün değildir.
72. Belirtilen bu tespitler ışığında maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için gerekli delillerin toplanması ve değerlendirilmesi konusunda Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan soruşturmada, Anayasa"nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı açısından gerekli özenin gösterildiği söylenemez.
73. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden
74. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
75. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesini istemiş ve 20.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
76. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
77. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
78. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).
79. İncelenen başvuruda insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının kovuşturmaya yer olmadığına dair kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır.
80. Bu durumda insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden soruşturma kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir soruşturma yapılmasından ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden soruşturma yapılmak üzere Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına (Soruşturma No: 2017/131710) gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
81. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında taleple bağlı kalınarak başvurucuya net 20.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle
A. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 20.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 10/2/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.