Esas No: 2011/4-203
Karar No: 2011/238
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/4-203 Esas 2011/238 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
İtirazname: 2011/222648
Yargıtay Dairesi : 4. Ceza Dairesi
Mahkemesi : GİRESUN 2. Asliye Ceza
Günü : 30.01.2007
Sayısı : 301–17
Sanık V. Y.un, kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret suçundan 765 sayılı Türk Ceza Yasasının 266/1, 81/1–3, 71/1 ve 75/2. maddeleri uyarınca mağdur sayısınca uygulama yapılmak suretiyle 16 ay 4 gün hapis ve 1.764 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Giresun 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 21.10.2005 gün ve 72–406 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 18.10.2006 gün ve 1905–5448 sayı ile;
“... 765 sayılı Yasa uyarınca tayin olunan cezaların toplanması sonucu verilen ceza ile 5237 sayılı Yasa uyarınca verilmesi gereken cezanın, 5237 sayılı Yasanın 7/3. maddesi uyarınca şartlı tahliye, tekerrür, ertelemeye ilişkin hükümlerin, lehe yasanın tespitinde ayrıca değerlendirilmesi gerektiği gözetilmek suretiyle belirlenmesinden sonra lehe yasanın tespiti gerekirken yazılı gerekçe ile hüküm tesisi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyan Giresun 2. Asliye Ceza Mahkemesince 30.01.2007 gün ve 301–17 sayı ile; sanığın kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının 125/3–a, 43/2, 53/1, 58/6 ve 5275 sayılı Yasanın 108/2–4. maddeleri uyarınca 1 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirine karar verilmiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 31.01.2011 gün ve 22488–615 sayı ile;
“… Tekerrür hükümleri uygulanırken TCY’nın 58/7. maddesi uyarınca cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına karar verilmesi ile yetinilmesi gerekirken infazı kısıtlar biçimde serbestlik tedbiri süresinin de belirlenmesi, TCY’nın 53/1. maddesinin uygulanması sırasında da (c) bendindeki sanığın kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkilerini koşullu salıvermeye kadar kullanamayacağı gözetilmeden tüm haklardan hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar yoksun bırakılmasına karar verilmesi,
Yasaya aykırı, sanık müdafiinin temyiz iddiaları bu nedenle yerinde ise de, bu aykırılık yeniden duruşma yapılmasına gerek olmaksızın düzeltilebilir nitelikte bir yanılgı olduğundan, temyiz edilen kararın açıklanan noktası tebliğnameye uygun olarak TCY’nın 58/6–7. maddesi uyarınca sanığın cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve infazından sonra denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına ve TCY’nın 53/1. maddesinin (c) bendindeki kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkilerinden koşullu salıvermeye, öbür bentlerdeki haklardan ise hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar yoksun bırakılmasına, biçiminde düzeltilerek onanmasına” karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 18.07.2011 gün ve 222648 sayı ile;
“Görevli memura hakaret suçundan verilen hükmün infazı sırasında yerel Cumhuriyet savcılığınca ‘01.06.2005 tarihinden önce işlenen suçlarla ilgili olarak 5237 sayılı Yasa lehe görülerek uygulama yapılması halinde anılan Yasanın tekerrüre ilişkin 58. maddesinin tatbik edilemeyeceği’ belirtilerek dosyanın gönderilmesi üzerine yapılan incelemede;
1- Mahkemece yapılan lehe yasa karşılaştırmasında, sanığın topluluk oluşturmayan mağdurlara karşı hakaret eylemlerinin mağdur sayısınca suç oluşturduğu kabul edilerek, 2 aydan 8 aya kadar hapis ve adli para cezası öngören 765 sayılı TCK’nın 266/1. maddesi uyarınca teşdit kullanılarak her bir mağdura karşı eyleminden dolayı 4 ay hapis ve adli para cezası belirlenmesine karşın, maddenin karşılığını düzenleyen 5237 sayılı TCK’nın 125/3–a maddesi ile alt sınırdan hüküm kurulup, aynı Yasanın 43/2–1. maddesi ile artırım yapılarak sanığın 1 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırıldığı, 765 sayılı Yasa gereğince alt sınırdan hüküm kurulması durumunda ise adli para cezası ile birlikte toplam 8 ay hapis cezasına hükmedileceği, bu durumda 765 sayılı TCK’nın sanık lehine olacağı gözetilerek, 5237 sayılı TCK’nın 7/2 ve 5252 sayılı Yasanın 9/3. maddeleri uyarınca lehe yasanın belirlenmesi için yapılan karşılaştırmada her iki yasanın uygulanmasında farklı sonuçlara ulaşılacak biçimde takdir hakkının kullanılması,
2- TCK’nın 7/3. maddesi ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 30.05.2006 gün, 14–149 sayılı kararı karşısında, 5237 sayılı Yasa lehe görülerek uygulama yapılması halinde, suç tarihinde yürürlükte olmayan, sanık aleyhine olup infazı ilgilendiren TCK’nın 58/6. maddesi hükmünün 01.06.2005 tarihinden önce işlenen suçlarda uygulanamayacağının gözetilmemesi,
3- Kabule göre de; mükerrirlere özgü infaz rejimini düzenleyen 5275 sayılı Yasanın 108/2. maddesinin ‘tekerrür nedeniyle koşullu salıverme süresine eklenecek miktar, tekerrüre esas alınan cezanın en ağırından fazla olamaz’ hükmü karşısında geçmiş mahkûmiyetlerinden hangisinin tekerrüre esas alındığının kararda açıklanması gerektiği gözetilmeden, birden çok hükmün kararda gösterilmesi suretiyle infazda tereddüde yol açacak biçimde hüküm tesisinin yasaya aykırılık oluşturduğu” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Dairenin düzeltilerek onama kararının kaldırılması ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kapsamına göre inceleme, sanık hakkında kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret suçundan kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.
Sanığın kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret suçundan cezalandırılmasına karar verilen ve suçun sübutuna ilişkin herhangi bir uyuşmazlık bulunmayan olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- 14.02.2004 tarihinde işlenen kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret suçundan, 5237 sayılı Yasanın lehe olduğu kabul edilerek hüküm kurulurken, mükerrir olan sanık hakkında aynı Yasanın 58. maddesi uyarınca mükerrirlere özgü infaz rejiminin uygulanmasına karar verilmesinin isabetli olup olmadığı,
2- 5237 sayılı TCY’nın 58. maddesinin uygulanmasının olanaklı olduğuna karar verilmesi halinde, hükümde sanığın adli sicil kaydına konu birden fazla ilamın gösterilmesi suretiyle hangi ilamın tekerrüre esas alındığı hususunda duraksamaya neden olunup olunmadığı,
3- Lehe yasanın belirlenmesinde takdirde çelişkiye düşülüp düşülmediği,
Noktalarında toplanmaktadır.
Uyuşmazlık konularının sırasıyla değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.
1- 14.02.2004 tarihinde işlenen kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret suçundan, 5237 sayılı Yasanın lehe olduğu kabul edilerek hüküm kurulurken, mükerrir olan sanık hakkında aynı Yasanın 58. maddesi uyarınca mükerrirlere özgü infaz rejimine karar verilmesinin isabetli olup olmadığı:
Yerel mahkemece 14.02.2004 günü işlenen kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret suçundan, suç tarihinden sonra yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Yasası lehe kabul edilip hüküm kurulduğu ve aynı Yasanın 58. maddesi uyarınca da sanık hakkında mükerrirlere özgü infaz rejiminin uygulanmasına karar verildiği görülmektedir.
Tekerrür, 765 sayılı Yasada cezanın artırım nedeni olarak öngörülmüş iken, 01 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCY’nda koşullu salıverilme süresini etkileyecek şekilde bir infaz rejimi olarak yeniden düzenlenmiştir.
5237 sayılı TCY’nın tekerrürü düzenleyen 58. maddesinin 6. fıkrasında, tekerrür halinde hükmolunacak cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirileceği ve cezanın infazından sonra da denetimli serbestlik tedbirinin uygulanacağı hükme bağlanmıştır.
Mükerrirlere özgü infaz rejimi ise 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Yasanın 108. maddesinde düzenlenmiş, mükerrir bulunan sanıklar hakkında infaz koşulları ağırlaştırılarak, koşullu salıverilme süresi, süreli hapis cezasında cezanın dörtte üçü olarak belirlenmiştir.
5237 sayılı TCY’nın 58. maddesi uyarınca kişinin mükerrir sayılabilmesi için ilk hükmün kesinleşmesi, ikinci suçun da 01 Haziran 2005 tarihinden sonra işlenmesi yeterli olup, tekerrüre esas alınacak olan ilk suçun 01 Haziran 2005 tarihinden önce veya sonra işlenmesinin önemi yoktur.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 13.04.2010 gün 39–90, 27.04.2010 gün 86–91, 06.07.2010 gün 138–166, 11.10.2011 gün 179–211 sayılı kararları ile; ikinci suçun 01 Haziran 2005 tarihinden önce işlenmesi durumunda 5237 sayılı Yasa lehe kabul edilerek yapılan uygulamalarda, mükerrirlere özgü infaz rejimini düzenleyen, suç tarihinde yürürlükte bulunmayan, aleyhe hükümler içeren ve infazı ilgilendiren aynı Yasanın 58. maddesinin uygulanmasına olanak bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Bu durumda yerel mahkemece, 14.02.2004 tarihinde işlenen kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret suçundan, 5237 sayılı TCY’nın lehe olduğu kabul edilerek hüküm kurulurken, sanık hakkında aynı Yasanın 58. maddesi uyarınca cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verilmesi isabetli değildir.
2- Hükümde sanığın adli sicil kaydına konu birden fazla ilamın gösterilmesi suretiyle hangi ilamın tekerrüre esas alındığı hususunda duraksamaya neden olunup olunmadığı:
01 Haziran 2005 tarihinden önce işlenen suçlarda 5237 sayılı TCY’nın lehe olduğu kabul edilerek hüküm kurulması halinde sanık hakkında aynı Yasanın 58. maddesi uyarınca cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilemeyeceğinin kabul edilmiş olması nedeniyle bu uyuşmazlık konusunun değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.
3- Yerel mahkemece lehe yasa karşılaştırmasının usulüne uygun şekilde yapılıp yapılmadığının belirlenmesine ilişkin olarak;
Ayrıntılarına Ceza Genel Kurulunun 13.11.2007 gün ve 225–233 sayılı kararında yer verildiği üzere;
5252 sayılı Yasanın 9/3. maddesinin; “lehe olan hüküm, önceki ve sonraki kanunların ilgili tüm hükümleri olaya uygulanarak, ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenir” hükmü, 23.02.1938 gün ve 23–9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ve öğretideki görüşler birlikte değerlendirildiğinde, lehe yasanın belirlenmesi yöntemi; sabit kabul edilen somut olaya her iki yasanın ilgili tüm hükümleri, birbirlerine karıştırılmaksızın uygulanmak suretiyle ayrı ayrı sonuçların belirlenmesini ve bu sonuçların karşılaştırılmasını gerektirmektedir. Bu karşılaştırmada hükmün tesisi aşamasında uygulanması gereken normlar ile infaza ilişkin olan normlar birlikte değil ayrı ayrı değerlendirmeye tabi tutulacak ve bu değerlendirmede, hükmün kurulması aşamasında uygulanması gereken düzenlemelerin aynı yasa kapsamında bulunup bulunmadığına bakılmaksızın, sadece bir yasa değil bir kurumla ilgili düzenlemelerin yer aldığı yasalar birlikte değerlendirilecektir.
Kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret suçu 765 sayılı TCY’nın 266. maddesinin 1. fıkrasında “2 aydan 8 aya kadar hapis ve ağır para cezası,” 5237 sayılı Yasanın 125/3. maddesinde ise “1 yıldan 2 yıla kadar hapis cezasını” gerektirecek şekilde yaptırıma bağlanmıştır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Yerel mahkemece, sanığın kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret eylemlerinin mağdur sayısınca suç oluşturduğu kabul edilerek, 2 aydan 8 aya kadar hapis ve adli para cezasını öngören 765 sayılı Türk Ceza Yasasının 266/1. maddesi uyarınca, suçun işleniş şekli ve özellikleri, sanığın geçmişi, suç işlemeyi meslek haline getirmiş olması, olumsuz kişiliği, uslanmazlığı, suçun işlendiği yer ve zaman gözetilerek hürriyeti bağlayıcı cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak 4 ay hapis olarak tayin edilmesi gerektiği belirtilmiş, buna karşılık 5237 sayılı TCY’nın 125/3. maddesi uyarınca hüküm kurulurken suçun işleniş şekli ve özellikleri ile sanığın suç kastındaki yoğunluk gibi benzer gerekçelerle bu kez ceza alt sınırdan tayin edilmek suretiyle oranlılık ilkesine aykırı olacak şekilde 1 yıl hapis cezasına hükmedilmiş, aynı Yasanın 43/2. maddesi uyarınca bu cezada 1/4 oranında artırım yapılarak sonuç ceza 1 yıl 3 ay hapis olarak belirlenmiştir.
Lehe Yasa değerlendirilmesi sırasında 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının uygulanmasında olduğu gibi, 765 sayılı Türk Ceza Yasası uyarınca alt sınırdan hüküm kurulması durumunda ise, adli para cezası ile birlikte toplam 8 ay hapis cezasına hükmedilecek, böylece 765 sayılı TCY sanık lehine olacaktır.
Bu itibarla yerel mahkemenin lehe yasa karşılaştırması da usul ve yasaya aykırıdır.
İtiraz nedenleri konusunda varılan bu sonuç ve yerel mahkeme hükmünün, itiraz yasa yolu üzerine Ceza Genel Kurulunca belirtilen yasaya aykırılıklar nedeniyle bozulmasına karar verilerek davanın derdest hale geldiği göz önüne alındığında, Özel Daire düzeltilerek onama kararı ile kesinleşen ilamın, ortaya çıkan bu yeni durum karşısında zamanaşımı yönünden de değerlendirilmesi zorunluluğu doğmuştur.
Ceza Genel Kurulunun 21.06.2011 gün ve 94–133 sayılı kararında vurgulandığı üzere;
1412 sayılı Yasanın 322. maddesinin 4. fıkrasında düzenlenen “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı,” 5271 sayılı CYY’nın 308. maddesinde “olağanüstü itiraz yasa yolu” adı altında benzer düzenlemeye konu edilmiştir.
1412 sayılı Yasanın 322/4. maddesi; “ceza dairelerinden birinin kararına karşı Cumhuriyet Başsavcısı, ilamın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kuruluna itiraz edebilir” biçiminde iken, 5271 sayılı Yasanın 308. maddesi; “Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, re’sen veya istem üzerine, ilamın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kuruluna itiraz edebilir, sanığın lehine itirazda süre aranmaz” hükmünü taşımaktadır. 5271 sayılı Yasanın 308. maddesinde yer alan düzenleme, 1412 sayılı CYUY’nın 322. maddesinin 4. fıkrasının kısmen tekrarı niteliğinde ise de, şu yönleriyle anılan hükümden farklıdır:
a) 1412 sayılı CYUY’nda olağan ve olağanüstü yasa yolları ayrımı yapılmamış, buna karşın 5271 Yasada olağan ve olağanüstü yasa yolları ayrımı yapılarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazına, anılan Yasanın 308. maddesinde olağanüstü yasa yollarına ilişkin bölümde yer verilmiştir.
b) 5271 sayılı CYY’nın 308. maddesinde sanık lehine itirazda süre aranmayacağı kabul edilerek, tüm olağanüstü yasa yolları için geçerli bulunan “süreye bağlı olmama” ilkesi bu yasa yolu için de kabul edilmiş ve ayrıca karar düzeltme yolunun terk edilmesi nedeniyle doğabilecek olumsuzlukların önüne geçilmesi amaçlanmıştır.
Ceza Genel Kurulunun 17.03.1998 gün ve 18–91 sayılı kararında da belirtildiği üzere Yargıtay Ceza Dairelerinin temyiz yargılaması sonucunda verdikleri kararların kesinliği evrensel bir ilkedir. Ancak yasa koyucu, hukuka aykırı gördüğü Özel Daire kararlarına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına itiraz yetkisi tanıyarak oluşan uyuşmazlığın çözümünde Ceza Genel Kurulunun hakemliğine başvuru yolunu açmıştır.
Olağanüstü yasa yollarının en temel özelliği, kesinleşmiş hükümlere karşı başvurulan istisnai nitelikte yasa yolları olmalarıdır. Bu nedenle öğretide büyük çoğunluk, bu günkü yasal sistemde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca Özel Dairelerin yalnızca onama kararlarına karşı itiraz yasa yoluna başvurulabileceği görüşünde ise de Ceza Genel Kurulunun 10.04.2007 gün ve 63–87 sayılı kararında, yasada sınırlama bulunmadığı ve olağanüstü de olsa Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının bir hak arama yöntemi olduğu kabul edilerek, bozma kararları hakkında da bu yola başvurulabileceği kabul edilmiştir.
Yargıtay ilgili Ceza Dairesince bir hüküm onanmakla kesinleşmekte ve kesinleşme anına kadar işleyen dava zamanaşımı, bu aşamada sona ermektedir. Nitekim 09.05.1956 gün ve 6–4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında onama ile hükmün kaziyeyi muhkem hale geleceği açıkça belirtilmiştir.
1412 sayılı Yasanın yürürlükte bulunduğu dönemde, Yasanın 322. maddesindeki itiraz yoluna başvurulması halinde zamanaşımının işleyeceği öğretide bir kısım yazarlar tarafından kabul edilmiş, nitekim Ceza Genel Kurulunun 10.05.1993 gün ve 11–151 sayılı kararında Özel Daire onama kararı yerinde görüldüğü takdirde Ceza Genel Kurulunda yapılan inceleme sırasında dava zamanaşımı dolmuş olsa bile bu hususun göz önüne alınamayacağı, ancak Özel Daire onama kararı hukuka aykırı görülerek kaldırıldığı ve yerel mahkeme hükmü bozulduğu takdirde, Ceza Genel Kurulunda inceleme yapılırken dava zamanaşımının dolmuş olması halinde kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilmesi gerekeceği kabul edilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazı 5271 sayılı Yasada olağanüstü bir yasa yolu olarak düzenlenmiş olduğundan, anılan Yasa döneminde yapılan itirazlar yönünden böyle bir ayırıma gerek bulunmamaktadır. Olağanüstü yasa yollarına ilişkin tüm ilke ve kurallar yasada aksi belirtilmedikçe bu yasa yolu için de uygulanma olanağı bulmalıdır. Yasa yararına bozma ve yargılamanın iadesinde dava zamanaşımına ilişkin hükümler ancak yasanın açıkça izin verdiği hallerde uygulanabiliyorsa Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazında da bu ilke geçerli olmalıdır.
Dolayısıyla 5271 sayılı Yasada olağanüstü bir yasa yolu olarak düzenlenmiş bulunan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazı üzerine yapılan incelemede, Ceza Genel Kurulunca itirazın kabulü durumunda Özel Daire onama kararı ile Ceza Genel Kurulunun karar tarihi arasında geçen sürenin dava zamanaşımının hesaplanmasında göz önünde bulundurulmaması gerektiğinin kabulü zorunludur. Ancak itirazın kabulü üzerine dosyanın derdest hale gelmesi nedeniyle yargılamaya devam edildiğinde Ceza Genel Kurulunca itirazın kabulü tarihinden itibaren geçerli olmak üzere süre işlemeye devam edeceğinden dava zamanaşımı buna göre hesaplanmalıdır.
Aksine, Özel Daire onama kararı ile Ceza Genel Kurulu inceleme tarihi arasında geçen sürenin zamanaşımının hesaplanmasında göz önünde bulundurulması gerektiğinin kabulü halinde, sanık lehine itirazda süre aranmadığından bahisle bir yasaya aykırılıktan dolayı somut olayda da olduğu gibi Özel Daire onama kararından çok uzun bir süre sonra itiraz yasa yoluna başvurulması neticesinde itirazın kabulü ile yerel mahkeme hükmünün bozulması ve inceleme tarihi itibariyle dava zamanaşımının dolduğundan bahisle kamu davasının düşürülmesi hak ve adalet ilkelerine aykırılık oluşturacak, yargı organlarına olan güveni zedeleyecek ve ileride telafisi mümkün olmayacak sonuçların doğmasına neden olacaktır.
Bu durum karşısında somut olayda inceleme tarihi itibariyle dava zamanaşımının dolduğundan söz edilmesi olanağı bulunmamaktadır.
Öte yandan 5237 sayılı Yasanın 53. maddesinde düzenlenen hak yoksunluklarına karar verilirken, anılan Yasa maddesinin 2. fıkrası uyarınca, aynı maddenin 1. fıkrasında öngörülen hakları kullanmaktan hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar yoksun bırakılmasına, aynı maddenin 3. fıkrası uyarınca da söz konusu yasaklamanın, koşullu salıverilen sanık hakkında kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından uygulanmamasına karar verilmesi gerekmektedir. Oysa yerel mahkemece, sanık hakkında 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının 53/1. maddesinde düzenlenen hak yoksunluklarına karar verilirken bu düzenlemeye aykırı olacak şekilde uygulama yapılmış olması da usul ve yasaya aykırıdır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulü ile Özel Daire onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 31.01.2011 gün ve 22488–615 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
3- Giresun 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 30.01.2007 gün ve 301–17 sayılı hükmünün BOZULMASINA,
4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 22.11.2011 günü yapılan müzakerede oybirliği ile karar verildi.