Esas No: 2011/3-181
Karar No: 2011/237
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/3-181 Esas 2011/237 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
İtirazname : 2010/279416
Yargıtay Dairesi : 3. Ceza Dairesi
Mahkemesi : ÇAT Sulh Ceza
Günü : 08.06.2010
Sayısı : 27-49
6831 sayılı Yasaya aykırılık suçundan sanık M.A.’ın anılan Yasanın 91/5, 765 sayılı TCY"nın 62, 6831 sayılı Yasanın 91/son, 765 sayılı TCY"nın 55/3, 647 sayılı Yasanın 4 ve 6. maddeleri uyarınca 408 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, 6831 sayılı Yasanın 108/son maddesi uyarınca ele geçen orman emvali ve emvalin naklinde kullanılan merkep, merkep arabası ve koşum takımının müsaderesine ilişkin, Çat Sulh Ceza Mahkemesince verilen 05.06.2006 gün ve 49-10 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 02.02.2009 gün ve 16208-1293 sayı ile;
“Hükümden sonra 08.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanunla, özel nitelikte olan 6831 sayılı Orman Kanununda getirilen köklü değişikliklerin ve ceza sisteminin lehe hükümlerinin bütün halinde değerlendirmesi sonucu 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 7. maddesi dikkate alınarak sanık lehine uygulanması gerekliliği ve 5728 sayılı Kanunun 562. maddesinin 1. fıkrası uyarınca CMK"nun 231/5, 14. madde ve fıkralarında öngörülen, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasında ceza sınırının 2 yıla çıkartılması ve soruşturma ile kovuşturması şikayete bağlı suç olma şartının kaldırılması kuralları gereğince bu hususların mahalli mahkemece birlikte değerlendirilmesi lüzumu” gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyan Çat Sulh Ceza Mahkemesince 08.06.2010 gün ve 27-49 sayı ile; 6831 sayılı Yasanın 91/5 ve 5237 sayılı TCY’nın 75/2. maddeleri uyarınca kamu davasının düşmesine, 5237 sayılı TCY’nın 54. maddesi uyarınca suça konu emval, suçta kullanılan 1 adet merkep, 1 adet merkep arabası ve koşum takımının müsaderesine karar verilmiş, hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 18.05.2011 gün ve 4968-6882 sayı ile;
“Hükümden sonra, 14.04.2011 tarih 27905 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6217 sayılı Yasanın 11. maddesi ile 6831 sayılı Orman Yasasının 91. maddesinin 5. fıkrasında yapılan değişikliğin ve ceza sisteminin lehe hükümlerinin bütün halinde değerlendirme sonucu 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının 7. maddesi de dikkate alınarak sanık lehine uygulanması gerekliliği” gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise 06.07.2011 gün ve 279416 sayı ile;
“Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 02.05.1983 gün ve 65/119, 02.05.1994 gün ve 97-126 sayılı kararlarında da vurgulandığı üzere, hükmün temyiz edilebilir olup olmadığını belirlemek için hüküm tarihindeki yasal düzenlemelerin dikkate alınması gerektiği, ön ödeme nedeniyle kamu davasının düşürülmesi kararlarının da temyiz edilebilir nitelikte olup olmadığı da aynı ölçülere göre saptanması gerektiğinden, buna göre, ön ödemede gösterilen para cezasının miktarı hüküm tarihi itibariyle 1412 sayılı CMUK nun 305. maddesindeki kesinlik sınırının üstünde ise ön ödeme nedeniyle verilen düşme kararının temyiz edilebileceği aksi halde bu kararların kesin nitelikte olacağı anlaşılmaktadır.
Hüküm tarihindeki temyize ilişkin yasal düzenlemelere bakıldığında;
5320 sayılı Yasanın 8. maddesi gereğince halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK.nun 305. maddesi hükmüne göre, ceza mahkemelerince verilen hükümler temyiz yasa yoluna tabidir. 5271 sayılı CMK. nun 223. maddesinde ise, beraat, ceza verilmesine yer olmadığına, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükme¬dil¬mesi, davanın reddi, davanın düşmesi ve adli yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararları hüküm olarak gösterilmiştir.
1412 sayılı CMUK.nun 305. maddesi gereğince yukarıda sayılan hükümlerden birinin verilmesi durumunda, bu kararlara karşı başvurulabilecek yasa yolu temyizdir. Ancak, yasa koyucu bir kısım hükümlerin kesin olduğunu belirtmek suretiyle bu hükümlere karşı temyiz yasa yoluna başvurulamayacağını aynı maddede belirtmiştir. Buna göre, iki milyar liraya kadar para cezalarına dair hükümler ile yukarı sınırı on milyar lirayı geçmeyen para cezasını gerektiren suçlardan dolayı verilen beraat hükümleri ve yasalarda kesin olduğu belirtilen hükümlerin temyiz yeteneği bulunmamaktadır.
1412 sayılı CMUK.nun 315. maddesi uyarınca temyiz istemi üzerine hükmü veren mahkemece öncelikle hükmün temyizinin mümkün olup olmadığı, temyiz isteminin süresi içerisinde bulunup bulunmadığı, temyiz talebinde bulunanların buna yetkilerinin olup olmadıkları hususları değerlendirilerek bu koşullardan birinin bulunmadığının saptanması halinde temyiz isteminin reddine karar verilecektir. Yerel mahkemece bu hususların değerlendirilmemesi ya da yanlış değerlendirilmesi halinde ise Yargıtayca öncelikle bu üç husus 1412 sayılı CMUK.nun 317. maddesi uyarınca değerlendirilerek, temyiz koşullarının bulunup bulunmadığı saptanacak, temyiz koşullarının varlığı belirlendiği takdirde temyiz incelemesi yapılabilecektir.
Ayrıca 5237 sayılı TCK.nun 50. maddesinde ‘uygulamada asıl mahkumiyet, bu madde hükümlerine göre çevrilen adli para cezası veya tedbirdir’ hükmü yer almasına karşın 647 sayılı Kanunun 4. maddesinde olduğu gibi ‘bu hükmün uygulanması, kanun yollarına başvurmada engel teşkil etmez’ düzenlemesine yer verilmediğinden, 5237 sayılı TCK.nun maddesi uyarınca kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezaya seçenek olarak ya da 52. madde uyarınca doğrudan hükmedilen iki milyar lira (2.000 TL)" yi aşmayan adli para cezalarına dair hükümlerin temyiz yeteneği bulunmamaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 09.03.2010 gün ve 2009/237-2010/51 sayılı kararında da belirtildiği üzere; 04.06.1936 gün ve 12-14 sayılı içtihadı Birleştirme kararında, müsadere kararlarının da Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun esas alınması gerektiği açıkça vurgulanmıştır. HUMK.nun 427. maddesinde, 21.07.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5219 sayılı Yasanın 2-c. maddesiyle yapılan değişiklikle "40 milyon" olan kesinlik sınırı "bir milyar" liraya çıkarılmış, Ek-4. maddesinde ise müteakip yıllar için kesinlik sınırının 213 sayılı Vergi Usul Kanunun mükerrer 298.maddesi hükümleri uyarınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle belirleneceği hüküm altına alınmıştır. karar tarihinin 08.06.2010 olduğu somut olayda temyiz edilebilirlik sınırı 1.430 TL dir.
Bu açıklamalar karşısında, somut olay değerlendirildiğinde;
Ön ödeme önerisine esas alınan adli para cezası miktarı hapisten çevrilme 600 TL ve doğrudan tayin olunan 100 TL olmak üzere toplam 700 TL olup, 1412 sayılı CMUK.nun 305. maddesi gereğince ceza miktarı 2.000 Liranın altında bulunduğundan, ayrıca kararda, suç konusu emval, bu emvalin naklinde kullanılan eşek, araba ve koşum takımının da 5237 sayılı TCK.nun 54. maddesi gereğince müsaderelerine karar verilmiş ise de, dosya kapsamına göre, müsaderelerine karar verilen eşyaların toplam değeri 53,20 TL olup, hüküm tarihine göre, HUMK.nun 427. maddesindeki kesinlik sınırının altında kaldığından ve katılan idare vekili, 15.06.2010 havale tarihli temyiz dilekçesinde, kararda vekalet ücretine hükmedilmemesini temyiz nedeni olarak göstermiş, suçun niteliğine yönelik olarak açıkça bir itirazda da bulunmadığından hükmün temyiz yeteneği de bulunmamaktadır.
Bu nedenle, katılan idare vekilinin suç vasfına yönelik bulunmayan temyiz isteminin Özel Dairece 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 305, 317 ve HUMK. nun 427. maddeleri uyarınca reddine karar verilmesi gerekirken işin esasına girilerek hükmün bozulmasına karar verilmesinde isabet görülmemiştir.
Kabule göre de; sanığa yüklenen suç için yasada öngörülen cezanın üst haddine göre, dava, sanık lehine bulunan 765 sayılı TCK.nun 102/4 ve 104/2. maddeleri gereğince 7 yıl 6 aylık kesintili zamanaşımına tabi olup, suç tarihi olan 09.12.2003 tarihi ile temyiz incelemesinin yapıldığı 18.05.2011 tarihleri arasında bu süre dolduğundan sanık hakkındaki kamu davasının dava zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle 5271 sayılı CMK.nun 223/8. maddesi uyarınca düşürülmesi yerine yazılı şekilde karar verilmesi de hukuka aykırılık teşkil etmektedir” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılması ve katılan vekilinin temyiz isteminin reddine karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; hükmün temyiz edilebilir nitelikte olup olmadığının belirlemesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Sanık hakkında 6831 sayılı Yasanın 91/2, 765 sayılı TCY’nın 55/3. maddeleri uyarınca cezalandırılması, suça konu emval ve suçta kullanılan eşyaların müsaderesine karar verilmesi istemiyle kamu davası açıldığı,
Mahkemece sanığın eylemi 6831 sayılı Yasanın 91/5. maddesi kapsamında kabul edilerek, sanığa 700 Lira önödeme önerisinde bulunulduğu, sanığın süresinde önödeme miktarını yatırdığı,
Zoralımına karar verilen 150 kg emvalin 13,20 Lira, 1 adet merkebin 30 Lira, 1 adet merkep arabası ve koşum takımının 10 Lira değerinde olduğunun belirlendiği,
Katılan vekilinin temyiz dilekçesinde; “vekalet ücretine hükmedilmemesi hukuka aykırı olup, bozulmasını talep etmek gerekmiştir” görüşüyle temyiz isteminde bulunduğu,
Anlaşılmaktadır.
5320 sayılı Yasanın 8. maddesi gereğince hüküm tarihi itibariyle uygulanma zorunluluğu bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 305. maddesi uyarınca, ceza mahkemesince verilen hükümler temyiz yasa yoluna tabidir.
Ancak;
1 - İkimilyar liraya kadar (ikimilyar dahil) para cezalarına dair olan hükümler,
2 - Yukarı sınırı onmilyar lirayı geçmeyen para cezasını gerektiren suçlardan dolayı verilen beraat hükümleri,
3 - Bu Kanun ile sair kanunlarda kesin olduğu yazılı bulunan hükümler,
Kesin olup, bu hükümler hakkında temyiz yasa yoluna başvurulamaz.
“İkimilyar liraya kadar (İkimilyar dahil) para cezalarına dair olan hükümlerin” temyiz edilemeyeceğine ilişkin 1412 sayılı CYUY"nın 305. maddesinin 2. fıkrasının 1. bendinin, Anayasa Mahkemesinin 07.10.2010 tarihinde yürürlüğe giren 23.07.2009 gün ve 65–114 sayılı kararı ile iptal edilmesinden sonra verilen, ister hapis cezasından çevrilen, ister doğrudan hükmolunan adli para cezasına ilişkin mahkûmiyet hükümlerinin 14.04.2011 tarihine kadar hiçbir miktar gözetilmeksizin, 14.04.2011 gün ve 27905 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6217 sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Yasalarda Değişiklik Yapılmasına Dair Yasanın 23. maddesi ile 5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının 272. maddesinin 3. fıkrasının (a) bendinde “hapis cezasından çevrilen adlî para cezaları hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen 3.000 Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı istinaf yasa yoluna başvurulamayacağı” şeklinde yapılan değişiklik ve aynı Yasanın 26. maddesi ile 5320 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Yasaya eklenen, “bölge adliye mahkemeleri faaliyete geçinceye kadar hapis cezasından çevrilenler hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen üçbin Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı temyiz yoluna başvurulamaz” şeklindeki geçici 2. madde göz önünde bulundurulduğunda 14.04.2011 tarihinden sonra ise, ancak doğrudan hükmolunan 3.000 Türk Lirasından fazla adli para cezalarına ilişkin mahkumiyet hükümlerinin temyizinin olanaklı hale geldiği konusunda bir duraksama bulunmamaktadır.
Ceza Genel Kurulunun 30.09.2003 gün ve 226-229 ile 27.01.2004 gün ve 3-14 sayılı kararlarında da açıkça belirtildiği üzere; bahse konu iptal kararının, yürürlüğe girmesinden önce kurulmuş olan hükümlerin nasıl etkileneceği sorunu, usul yasalarının zaman bakımından uygulanması ile ilgilidir.
Yargılama yasalarının zaman bakımından uygulanmasında asıl olan, aksi açıkça düzenlenmiş olmadıkça "hemen (derhal) uygulama” ilkesidir. Bu ilke uyarınca usul işlemleri, yapıldıkları sırada yürürlükte bulunan yargılama yasası hükümlerine tabi olacaktır. O halde, ceza yargılaması sırasında, yasada değişiklik olduğunda veya dayanılan bir usul kuralına ilişkin yasanın Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi halinde, yeni yasa ya da iptal sonucu ortaya çıkan usul prosedürü hemen uygulanmalıdır. Ancak, 5320 sayılı Yasanın 4/2. maddesinde de ifade edilen bu durum, önceki yasanın yürürlükte bulunduğu dönemde, o yasaya uygun biçimde yapılmış işlemlerin geçersizliği sonucunu doğurmayacağı gibi yenilenmesini de gerektirmez.
Bu ilkenin sonucu olarak;
a- Usul işlemleri kural olarak yürürlükteki yasaya göre yapılacaktır.
b-Yürürlükteki yasaya göre yapılmış işlemler, sonradan yürürlüğe giren yasa nedeniyle geçerliliğini yitirmeyecektir.
c- Yeni yasanın ya da Anayasa Mahkemesinin iptal kararının yürürlüğünden sonra yapılması gereken usul işlemleri ise yeni yasaya ya da iptal kararıyla ortaya çıkan usule tabi olacaktır.
d- Yeni yasanın uygulanmasında, sanığın leh veya aleyhinde sonuç doğurmasına bakılmayacaktır.
Anayasa Mahkemesi iptal kararının yürürlük tarihinin 07.10.2010 (Resmi Gazete"de yayımlandığı 07.10.2009 tarihinden 1 yıl sonra) olması nedeniyle; yerel mahkemenin 08.06.2010 tarihli hükmünün temyize tabi olup olmadığı sorununun, iptal kararıyla ortaya çıkan yeni duruma göre değil 08.06.2010 tarihinde yürürlükte bulunan usul hükümlerine göre belirlenmesi gerekmektedir.
5271 sayılı Yasanın 223 ve 1412 sayılı CYUY’nın 305. maddeleri ile yargısal kararlarda varılan ilkeler dikkate alındığında, 647 sayılı Yasanın 4. maddesi uygulanmak suretiyle tayin edilen sonuç adli para cezasının miktarına bakılmaksızın, maddedeki; “bu hükmün uygulanması kanun yollarına başvurmada engel teşkil etmez” düzenlemesi uyarınca temyiz yeteneği bulunmakta ise de, benzer düzenlemeye yer verilmemesi nedeniyle 5237 sayılı TCY’nın 50 veya 52. maddeleri uygulanmak suretiyle hükmolunan ve başkaca herhangi bir hak kısıtlaması doğurmayan 2000 Liraya kadar (2000 Lira dahil) adli para cezasına ilişkin mahkûmiyet hükümleri kesin nitelikte olup, bu hükümlere karşı temyiz yasa yoluna başvurulamaz. Ancak kesin nitelikteki bu hükümler, kesinlik sınırını aşar nitelikle yaptırım içermek koşuluyla suç vasfına yönelik temyiz üzerine, bu hususla sınırlı biçimde temyiz incelemesine konu olabilirler.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 25.09.2007 gün ve 194-189, 27.12.2005 gün ve 121-171 ile 16.12.1997 gün ve 307-318 sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında da vurgulandığı gibi, ön ödeme sonucu verilen düşme kararları da 5271 sayılı CYY"nın 223. maddesinde sayılan hükümlerden olup, bu kararların temyiz edilebilirlik sınırı 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi gereğince hüküm tarihi itibariyle halen uygulanma zorunluluğu bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 305. maddesinin 2. fıkrasının 1. bendine göre saptanmalıdır.
Zoralıma karar verilen eşyanın hükme temyiz edilebilirlik niteliği kazandırıp kazandırma¬yacağı konusuna gelince;
04.06.1936 gün ve 12-14 sayılı İçtihadı Birleştirme kararında, zoralım kararlarının temyiz edilebilme sınırlarının saptanmasında Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının esas alınması gerektiği açıkça vurgulanmış olup bu güne kadar istikrarlı olarak devam eden bu uygulamanın 5237 sayılı TCY’nın yürürlüğe girmesinden sonra değiştirilmesini gerektirecek herhangi bir neden bulunmamaktadır.
Hukuk Usulü Muhakemesi Yasasının 427. maddesinde, 21.07.2004 tarihinde yayımla¬narak yürürlüğe giren 5219 sayılı Yasanın 2-c maddesi ile yapılan değişiklikle “40 milyon” TL olan kesinlik sınırı “1 milyar” TL’na çıkarılmış, Ek-4. maddesinde ise müteakip yıllar için kesinlik sınırının 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298. maddesi hükümleri uyarınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle belirleneceği hüküm altına alınmıştır. Karar tarihinin 08.06.2010 olduğu somut olayda temyiz edilebilirlik sınırı 1.430 Liradır.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Önödeme önerisine esas alınan adli para cezası miktarı 700 Lira olup, bu miktar 1412 sayılı CYUY"nın 305. maddesinin 2. fıkrasının 1. bendine gereğince 2.000 Liranın altındadır. Yerel mahkeme tarafından zoralımına karar verilen 150 kg emval, 1 adet merkep, 1 adet merkep arabası ve koşum takımının toplam değeri karar tarihinde yürürlükte bulunan Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının 427. maddesindeki kesinlik sınırının altında kalmaktadır. Bunun yanında katılan vekilinin kesinlik sınırını aşar nitelikte yaptırım içermesi koşuluyla suç niteliğine yönelik açık bir temyizi olmadığı gibi, isnat edilen eylemin başka bir suça dönüşmesi olasılığı da bulunmamaktadır.
Bu nedenle, önödemeye esas para cezasının miktarı itibariyle kesin nitelikte olan ve temyiz yeteneği bulunmayan yerel mahkeme hükmü, zoralıma karar verilen emval ve eşyaların toplam değerinden dolayı da temyiz edilebilirlik niteliği kazanmamıştır.
Bu itibarla; Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulü ile Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve katılan vekilinin temyiz isteminin 1412 sayılı CYUY"nın 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 305, 317 ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının 427. maddeleri uyarınca reddine karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 18.05.2011 gün ve 4968-6882 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Katılan vekilinin temyiz isteminin 1412 sayılı CYUY’nın, 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 305, 317 ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının 427. maddeleri uyarınca REDDİNE,
4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 22.11.2011 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.