Esas No: 2011/1-129
Karar No: 2011/236
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/1-129 Esas 2011/236 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Tebliğname : 2011/85305
Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi
Mahkemesi : KOCAELİ 2. Ağır Ceza
Günü : 27.01.2010
Sayısı : 213-22
Failin iradesinden hariç ve gayrimelhuz esbabın inzimamı sonucu müstakil faili belli olmayacak şekilde ve zaruretin tayin ettiği hududu ihlal etmek suretiyle ölüme neden olma suçundan sanıklar Ş.Y., S. B., N. C., O.D., C.Ç., N. Y., M. G., M.A.k ve R.A."ün beraatlerine, sanıklar Ş.Ö. E., Ş. K., İ. T., S.T., B.O.T., B.Ş.ve T.Ç.ın 765 sayılı TCY"nın 448. maddesi aracılığıyla 452/2, 50 ve 59/2. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 09.05.2005 gün ve 227-154 sayılı hükmün sanıklar müdafii ve katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 20.12.2006 gün ve 4322-5873 sayı ile;
“Hükme esas alınan tanık M.A.ın dinlenildiği 11.07.2001 tarihli celse başlığında Başkan 16014 sicil nolu hakimin ismi yazılı olduğu halde duruşma zaptının Başkan 40453 sicil nolu hakim tarafından imzalanması, yine aynı celse başlığında üye 40453 sicil nolu hakim yazıldığı halde yerine 29219 sicil nolu hakim tarafından tutanağın imzalanması” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyan Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesince 23.07.2007 gün ve 30-247 sayı ile; sanıklar Ş. Y., S.B., N. C., O.D., C.Ç., N.Y., M. G., M.A.ve R.A."ün beraatlerine, sanıklar Ş.Ö.E., Ş.K., İ. T., S. T., B. O.T., B.Ş. ve T.Ç."ın 765 sayılı TCY"nın 448. maddesi aracılığıyla 452/2, 245/2 ve 59/2. maddeleri uyarınca 5 yıl 6 ay 20 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
Hükmün sanıklar müdafii ve katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 11.02.2009 gün ve 3535-557 sayı ile;
“1) Sanıklar Ş.Y., S.B., N. C., O. D., C.Ç., N. Y., M. G., M.A.ve R.A.yönünden elde edilen delillerin hükümlülüğe yeter nitelik ve derecede bulunmadığı gerekçeleri gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış olduğundan müdahiller vekilinin sübuta yöneltilen, takdire ilişen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle bozma üzerine verilen hükmün tebliğnamedeki düşünce gibi onanmasına,
2) Sanıklar Ş.Ö.E., Ş.K., İ. T., S. T., B. O. T., B.Ş. ve T.Ç. yönünden kurulan hükümlerin incelenmesinde;
Oluşa, dosya içeriğindeki delillere ve sanıkların aşamalarda değişmeyen ve aksi ispatlanamayan savunmalarına göre, maktülde meydana getirilen ve ölüme neden olan yaraların hangi sanık ya da sanıklarca meydana getirildiğini gösterir kesin ve inandırıcı kanıt bulunmadığı halde, sanıkların beraatleri yerine varsayımlara dayanılarak cezalandırılma¬larına karar verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 27.01.2010 gün ve 213-22 sayı ile;
“…Sanıkların polis memuru olarak görev yaptıkları sırada kendilerine direnen maktüle karşı etkili eylemde bulundukları, öldürme kastı taşımadıkları, ancak mevcut hastalığın etkisiyle maktülün ölümüne neden oldukları, maktülün hastalığını bilmedikleri, görevlerini yaparken zor kullandıkları sırada yasal sınırları aşarak maktülün ölümüne neden oldukları” gerekçesiyle önceki hükmünde direnmiş, sanıkların 765 sayılı TCY"nın 448. maddesi aracılığıyla 452/2, 245/2 ve 59/2 maddeleri uyarınca 5 yıl 6 ay 20 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir.
Bu hükmün de o yer Cumhuriyet Savcısı, sanıklar ve müdafii ile katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay C.Başsavcılığının “onama” istemli 30.04.2011 gün ve 85305 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanıkların 765 sayılı TCY’nın 448 maddesi yollamasıyla aynı Yasanın 452/2, 245/2 ve 59/2. maddeleri uyarınca cezalandırılmalarına karar verilen olayda, Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, sanıkların yüklenen suçu işleyip işlemediklerinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Silahlı terör örgütü PKK’nın yöneticisi A. Ö.’ın 12.11.1998 tarihinde İ.’nın R. şehrinde yakalanması ve Türkiye Cumhuriyeti adli makamlarınca suçluların iadesi kapsamında Türkiye’ye diplomatik yollardan isteneceğinin basın yoluyla duyulması üzerine adı geçen terör örgütü sempatizanlarınca ülke çapında protesto eylemleri yapıldığı, Hadep yöneticilerinin de bu eylemlere destek vermek amacıyla parti bürolarında açlık grevi uygulaması başlattığı, soruşturma mercilerince, açlık grevlerinin terör örgütünün yönlendirmesiyle yapıldığı ve parti yöneticilerinin terör örgütü ile irtibatlı olduğu iddiasıyla yaptığı istem üzerine Ankara 1 numaralı Devlet Güvenlik Mahkemesince 18.11.1998 gün ve 263 sayı ile Hadep’in il ve ilçe parti binalarında, 18.11.1998 gün ve 264 sayı ile parti yöneticilerinin ev ve eklentilerinde, Kocaeli 1. Sulh Ceza Mahkemesince 19.11.1998 gün ve 81 sayı ile Kocaeli Hadep bürolarında suç delillerinin elde edilebilmesi için gündüzleyin bir defaya mahsus olmak üzere 1412 sayılı CYUY’nın 94 ve devam eden maddeleri uyarınca arama yapılmasına karar verildiği,
Kocaeli Valiliğince 19.11.1998 gün ve 98/177-4 sayılı yazı ile Ankara 1 numaralı Devlet Güvenlik Mahkemesi ve Kocaeli 1. Sulh Ceza Mahkemelerince verilmiş arama kararlarını yerine getirmek üzere Kocaeli Emniyet Müdürlüğü personelinin görevlendirildiği, Kocaeli Emniyet Müdürlüğü görevlilerince arama kararlarının gereğini yerine getirmek üzere Hadep bürosunun bulunduğu bina ve çevresinde güvenlik önlemlerinin alındığı, basın yoluyla PKK terör örgütü yöneticisi A.Ö.’ın İtalya’dan Türkiye’ye iadesini engellemek için Hadep bürosunda eylem yapıldığının duyulması üzerine, bina çevresinde de eylemcilere tepki gösteren geniş bir halk kitlesinin toplandığı ve PKK ile A. Ö.aleyhine sloganlar atarak tepkilerini ortaya koyduğu, emniyet görevlilerinin bir kısmının halkı sakinleştirmeye ve protestoları engellemeye çalıştığı, bir kısmının ise arama faaliyetini yerine getirmek için parti bürosunun bulunduğu binaya girdiği, parti bürosunun kapısının kilitli olması nedeni ile görevlilerin içeriye giremediği, eylemcilerin kapıyı açmaları yönünde yapılan ikazlara uymamaları üzerine kapıyı kırarak içeri girdikleri, kırılan kapının arkasında içeride bulunan eylemcilerce oluşturulan barikatla karşılaşan görevlilerin bu barikatı aşmaya çalıştıkları sırada içeride bulunan eylemcilerin emniyet görevlilerine demir ve ahşap sopalarla saldırdıkları, bunun üzerine emniyet görevlilerince zor kullandığı, böylece iki taraf arasında çatışma çıktığı, çatışma sırasında iki taraftan yaralananlar olduğu, emniyet görevlilerinin eylemcilere yönelik müdahale sırasında cop kullandığı, yardıma gelen takviye kuvvet ile çatışma sonrasında eylemcilerin etkisiz hale getirildiği, eylemcilerin gözaltına alınarak bina dışına çıkarılıp polis araçlarına bindirildikleri sırada dışarıda bulunan ve eylemcilere tepki gösteren halk topluluğunun polis koridorunu aşarak gözaltına alınanlara saldırdığı, bu saldırıların yine emniyet görevlilerince engellendiği, gözaltına alınanların öncelikle sağlık kuruluşlarına götürülerek muayeneden geçirildiği, daha sonra haklarında yasal işlem yapılmak üzere emniyete götürüldüğü ve nezarete alındığı, gözaltına alınanlardan olan maktulün de aynı işlemlere tabi tutulduğu,
Maktulün gözaltına alındıktan sonra ve nezarethaneye alınmadan önce İzmit Devlet Hastanesinde 19.11.1998 günü saat 18.30’da yapılan muayenesinde; yüzünde, sırtında, kol ve bacaklarında, omuzlar üzerinde, glutal bölgede yaygın ekimoz ve ödemlerin bulunduğunun belirlendiği,
Maktulü gözaltına alındıktan hemen sonra muayene eden ve 19.11.1998 tarihli raporu düzenleyen doktorun yargılama aşamasında dinlendiği, maktulü hatırlamadığını ve rapor içeriğinin doğru olduğunu ifade ettiği,
Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 21.11.1998 günlü ölü muayene ve otopsi tutanağında;“sağ kaş üzerinde 3x4 cm. lik, her iki kaş arasında 2 cm.lik, burun sırtında 3x4 cm.lik, sağ göz kapaklarını içine alacak şekilde, sol göz kapağında, sağ elmacık kemiği üzerinde 3x4 cm.lik, sağ ön kol arka yüz diatalinde 2 adet 2 cm. çaplı, sağ el sırtında 3x5 cm.lik, sağ el 3. parmak dip kısmında el sırtına doğru 2 cm. çaplı, sol omuz üst kısmında 3 cm. çaplı, sol omuz dış yüz iç kısmında 6x9 cm.lik, sağ ön kol arka yüz orta kısmında 3 cm.lik, sol dirsekte 3 cm.lik, sol el sırtı 4 ve 5. parmak hizalarında 3x4 cm.lik, elin hipotenar kenarına sarkmış vaziyette, skrotum üzerinde solda 2x2,5 cm.lik, lorta kısımda 2,5x3 ve sağ tarafından 3 cm. çaplı, sağ diz altı dış kısmında 2x3 cm.lik sağ sak ön yüz orta kısmında 5x6 cm.lik (bunun üst kısmında 2x0,5 cm.lik sıyrık (sol diz kapağı alt kısmında 2 cm.lik sol dizde 4 adet l cm. çaplı sol şak dış yüz üst kısmından ayak bileğine kadar 20x5cm.lik sırtta ense bölgesi saçsız deride 3x5 cm.lik, her iki skapuler bölgeyi içine alacak şekilde enlemesine 20x40 cm.lik (yer yer sağlam cilt görüntüleri mevcut), sol lomber bölge dış kısmında 8xl5 cm.lik bir alanda 3x2 cm, 3x4 cm. ve 4x8 cm.lik, sağ dirsek bölgesi alt kısmında 3x7 ve 3x4 cm.lik, sol kalça üst iç kısmımda 3x4 cm.lik, sol kalça dış kısmında 3x5 cm.lik, kuyruk sokumunda 2x3 cm.lik, sağ femur arka yüz orta kısımda 5 cm. çaplı, sol femur arka yüz alt dış kısmında 4x5 cm.lik, sol ayak bileği dış malleol üzerinde 3 cm. çaplı, sol ayak tabanı dış kısmında 3x8 cm.lik, sağ ayak dış malleol üzerinde 2 cm.lik koyu mor renkte ekimoz alanları görüldüğü, ekimoz alanlarının kare kare fotoğrafının çektirildiği, ayrıca boyun sağ alt kısmında, sol hemithoraks alt kısmında, her iki dirsek ön kısmında ve her iki el sırtında tedavi amaçlı, iğne izleri görüldüğünü” şeklinde maktulün yaralarının tarif edildiği,
Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulu’nun 19.03.1999 gün ve 405 sayılı raporunda; “maktul M..Y... hakkında düzenlenmiş hastane evrakı, filmler, ölü muayene ve otopsi raporları dikkate alınarak, maktulun olaydan evvel aktif ve hareketli olmakla beraber kişide hipertansiyonla müterafık- kronik- tıkayıcı kalp damar hastalığı bulunduğu, olay sonucu husule gelen vücutta yaygın ekimoz, laserasyon ve peteşial kanamalar ile multibl kaburga kırığı, plevrada yırtık, hemopnömothorax, atelektazi, göğüs çevresinde ve başa doğru uzanan yaygın cilt altı amfizemi, büyük damarlarında tıkayıcı vasıfta yeni trombüsler, periferik- siyanoz tanımlandığına ve tedavi girişimine rağmen olaydan kısa süre sonra öldüğüne göre, ölümün kronik kalp-damar hastalığına inzimam eden genel vücut ve thorax travması ile komplikasyonlarından ileri geldiği, olay ile ölümü arasında illiyet rabıtası bulunduğunun” belirtildiği,
Olaya ilişkin görgüye dayalı bilgisi bulunmayan katılan İ. Y.. yargılama sırasında özetle; olayı görmediğini, eşi olan maktulün parti binasının içinden kendisini telefon ile arayarak polislerin binayı sardığını ve dışarı çıkamayacağını söylediğini, hastaneye yanına gittiğinde de eşinin yaralı olduğunu ve polislerin parti binasında kendisini sopa ile dövdüklerini, ayrıca karakolda da dövdüklerini söylediğini, karakolda ne ile dövdüklerini söylemediğini, yine kendisini dövenlerin kim olduğunu da söylemediğini, şikayetçi olduğunu,
Diğer katılanlar, sanıklardan şikayetçi olduklarını,
Sanık İ.. T. savunmasında; mahkeme tarafından verilen arama kararının gereğini yapmak için binaya gittiklerinde içerideki eylemcilerin ikazlara rağmen kapıyı açmamaları üzerine kapıyı kırıp içeriye girdiklerini, barikatı aşmaya çalışırken içeridekilerin demir ve tahta sopalar ile saldırısına uğradıklarını, bunun üzerine eylemcileri etkisiz hale getirmek için el ve beden gücü kullanarak mücadeleye başladıklarını, takviye kuvvetin içeri girmesi üzerine içeridekileri etkisiz hale getirebildiklerini, o ana kadar kısmen de olsa çatışma yaşandığını, ancak eylemcilerde gözle görülür ciddi bir yaralanma meydana gelmediğini, gözaltına alınanların ekip otolarına bindirilmesi esnasında halkın saldırısına maruz kalmaları üzerine linç girişimini önlemeye çalıştıklarını, arama işleminin bitmesini müteakip şubeye döndüğünü ve daha sonrada gözaltına alınanların evlerindeki yapılan aramalarda görevlen¬dirildiğini, görevi gereği simasına aşina olduğu ölenin barikatı aşmalarını engellemeye çalışan ve elinde demir sopa bulunan kişiler arasında en ön sıralarda olduğunu bizzat gördüğünü,
Sanık S.T.savunmasında; olay günü mahkemece verilen arama kararını yerine getirmek için kilitli bulunan kapıyı kırıp arkadaki barikatı kaldırmaya çalışan ve bu sırada eylemcilerin sopalı saldırısına uğrayıp onları etkisiz hale getirmek için mücadeleye giren ekip içerisinde olduğunu, mücadelenin sonucunda her iki taraftan da yaralananlar olduğunu,
Sanık B.O. T. savunmasında; olay günü kendisinin binaya giren ve ikazlara rağmen kapıyı açmamaları üzerine kapıyı kırıp arkasındaki barikatı kaldırmaya çalışırken eylemciler ile mücadeleye giren ve etkisiz hale getiren ekip içerisinde bulunduğunu, barikatın aşılması sırasında kendisinin de yaralandığını, eylemcilerin ekip otolarına bindirilirken halkın saldırısına uğradıklarını, olası linç girişimini engellemeye çalıştıklarını,
Sanık B. Ş.savunmasında; olayın meydana geldiği binada yapılacak aramada görevli olduğunu, eylemciler ikazlara rağmen kapıyı açmadıkları için kapının kırılıp içeriye girildiğini, eylemcilerin saldırısı sebebi ile onları etkisiz hale getiren ekip içerisinde bulunduğunu, eylemcilerle karşılıklı çatışma yaşandığını, kendisinin de çatışma sırasında yaralandığını, içeridekileri zor kullanarak etkisiz hale getirdiklerini, ekip araçlarına bindirilirken eylemcilere halkın saldırdığını ve onları linç girişiminden korumaya çalıştıklarını, hatta bu arada bir kısım arkadaşlarının dahi halkın saldırısı sırasında darbe aldığını, olayların televizyon kuruluşları tarafından da kamera ile görüntülendiğini,
Sanık T.Ç.savunmasında; olay günü binada yapılacak aramada görevli olduğunu ve ikazlara rağmen kapının açılmaması üzerine kapıyı kırıp arkadaki barikatı kaldırmak isterken içeridekilerin saldırısına uğramaları üzerine onları etkisiz hale getiren ekip içerisinde bulunduğunu, içeri girerken amaçlarının mahkeme arama kararlarını infaz etmek olduğunu, içeridekilerle karşılıklı çatışmaya girdiklerini ve şahısları zor kullanılarak etkisiz hale getirildiklerini, dışarıya çıkarılan gözaltına alınanların ekip otolarına bindirilişleri sırasında polis kordonunu aşan halkın saldırısına uğradıklarını ve eylemcilerin linç edilmelerini önlemeye çalıştıklarını,
Sanık Ş.Ö.E.savunmasında; kanunun kendisine yüklediği görevini ifa ederken ve zaruret sınırlarını aşmaksızın arama kararlarının icrası için parti binasına girmek amacı ile gittiklerinde ikazlarına rağmen kapının açılmaması üzerine zor kullanarak kapıyı kırdıklarını, vefat eden kişiye yönelik direk zor kullanma olmadığını,
Sanık Ş.K.savunmasında; eylemcilerin ikazlara rağmen kapıyı açmamaları üzerine kapıyı kırıp içeri girmek istediklerini, kapının arkasında kurulan barikatla karşılaştıklarını, eylemcilere karşı bedeni güç kullanarak barikatı aştıklarını ve eylemcileri etkisiz hale getirdiklerini, bu aşamada her iki taraftan da yaralananlar olduğunu, dışarı çıkartılan sanıkları aşağıya indiren grup arasında olmadığını, eylemcilerin çıkarıldıkları yerde arama yapmak için kalan tim içerisinde olduğundan yukarıda kaldığını, bir süre sonra dışarıdan gürültü duyduklarını, baktıklarında dışarıda toplanan vatandaşların gözaltına alınan eylemcilere polis kordonunu aşarak saldırdıklarını gördüğünü, eylemcilerin gözaltına alınması işlemlerine bizzat katılmadığını,
Tanık Ş. K. ifadesinde; binaya girdiğinde her şeyin olağan olduğunu, içeride üzgün bir hava sezip nedenini sorduğunda dışarıda biriken halkın binaya taş attıklarını söylediklerini, dışarı çıkmak istediğinde polisin izin vermediğini, ertesi güne kadar dışarıya çıkamadıklarını, polislerin içeriye girilmesine izin verdiklerini ancak dışarı çıkmalarına izin vermediklerini, havanın kararmasına yakın polislerin kapıyı kırıp içeri girdiklerini, içeridekileri sopalarla ve coplarla aşağıya indirmeye başladıklarını, olay sırasında kendisinin de yaralandığını, sivil halktan kendilerine müdahale edenlerin olmadığını, müdahale edenlerin tamamen polis memurları olduğunu, ölenin kim tarafından darp edildiğini bilemediğini zira herkesin kendi canının derdinde olduğu,
Tanık A.C..ifadesinde; Hadep İl Binasına bir tanıdığını ziyaret için gittiğini, ortalığın kalabalık olduğunu gördüğünü, kimse engellemediği için dayısının eşi ile birlikte binanın içine rahatlıkla girdiklerini, bir süre sonra dışarıda biriken kalabalığın binanın camlarını kırmaya başladıklarını, içeri girdiğinde slogan atılmadığını, başkan diye hitap edilen bir şahsın içeridekileri camlardan uzak durmaları için ikaz ettiğini, dışarı çıkmalarına başkanın müsaade etmediğini, dışarıdakilerin linç girişimi ihtimaline karşın kapının arkasında barikat oluşturulduğunu, ertesi günü polislerin kapıyı kırıp içeri girdiklerini, tartaklayarak ve coplayarak ellerindeki sopalar ile vurarak koridora yığdıklarını, dışarıdaki halkın kendilerine vurmadığını, kendilerine sadece polislerin vurduğunu,
Tanık H.K.ifadesinde; binanın dışında ve içinde hareketlilik olduğunu, dışarı çıkmak istediğini ancak dışarıdaki kalabalıktan çekindiği için çıkamadığını, ertesi günü polislerin kapıyı kırıp içeri girdiklerini, içeridekileri copladıklarını sopalar ile dövdüklerini, kendisine de vurduklarını maktule kimin vurduğunu görmediğini, sivil halkın kendilerine müdahale etmediğini,
Tanık N.P.ifadesinde; binada çay içerken dışarıda toplanan kalabalığın binaya saldırdığını, daha sonra da polislerin gelip bina içinde bulunanların hepsini ve kendisini karakola götürdüklerini, M.’in ölümü ile ilgili bilgisinin olmadığını,
Tanık R.B.r ifadesinde; H. Kocaeli İl Başkanı olduğunu, parti sempatizanı 10 kişinin parti binalarına yapılan baskınları protesto amacı ile açlık grevi yapmaya başladıklarını, binaya dışarıda toplanan halkın taş atmaya başlanması üzerine yetkililere ulaşmaya çalıştığını, 19.11.1998 günü dışarıda gürültüler duyduklarını ve sivil kişilerin kapıyı kırarak içeriye girdiklerini, sivil polis olduklarını anladığını, öncesinde dışarıda protesto için toplanan halkın içeri girme tehlikesi bulunduğundan kapının arkasına masa ve sandalyeler koyup kapının açılmasını engellemek istediklerini, bu işlemi polise karşı yapmadıklarını, içeri girenler arasında resmi üniformalı polis bulunmadığını, bayanları bir odaya erkekleri diğer bir odaya topladıklarını, bir polisin gelip kendisine vurduğunu, diğer bölümlerdeki olayları görmediğini, ancak seslerden içeride bulunanların dövüldüğünü anladığını, kendisinin de dövülüp aşağıya biriktirilen insanların üzerine atıldığını, o sırada vefat edenin orada bulunmadığını, daha önce arabaya bindirilmiş olduğunu, karakola götürüldüklerinde M.’in fena halde dövülmüş olduğunu gördüğünü, terörle mücadele şubesinde de maktüle tekme attıklarını, M.’in başka bir nezarethaneye konulduğunu, nezarethanede M..’in dövüldüğünü görmediğini,
Tanık S.G.A. ifadesinde; H.üyesi olduğunu, olay günü kapının kırılıp içeriye sivil polislerin girdiklerini, hepsini feci şekilde dövdüklerini, M.’in de il binasında bulunduğunu ve onunda aynı şekilde dövüldüğünü, minibüste de dövüldüğünü, emniyette farklı hücrelerde kaldıklarını, orada M.’in dövülüp dövülmediğini bilmediğini, polislerin parti binasında içeriye girerken ikazda bulunmadıklarını, kendilerine içeridekiler tarafından saldırıda bulunulmadığını, içeriye girer girmez polislerin saldırdıklarını,
Tanık Ş.K.. ifadesinde; maktulü parti binasına ziyarete gittiğini, dışarıda protesto için toplanan halkın sloganlar atmaya başladığını, polisin dışarı çıkışı engellediğini, dönemin valisi ile görüşmeye çalıştıklarını, bir kısım arkadaşlarının vali ile görüşüp binaya geldiklerini, içeridekilerin eylem nedeni ile dışarı çıkmama gibi bir hareketlerinin olmadığını, bir süre sonra binadan çıkarlarken polisin üzerlerini arayıp tartaklayarak gözaltına aldığını, sonrada kapıyı balyoz ile kırdıklarını, parti başkanının bu kişileri gördüğünde bunlar sivil polis, barikatları kaldırın dediğini, sivil polislerin böylece içeri alındıklarını, polislerin bayanları ve erkekleri ayrı ayrı bölümlere aldıklarını, başkanı ayrı bir yere götürürlerken peşinden gitmek istediğinde kendisini dövdüklerini, bayıldığını, nezarethanede M..ile aynı yerde kalmadığını,
Tanık M.A.ifadesinde; polislerin binayı basıp içeri girdiklerinde copla vurduklarını, hatta kendisinin de kaburgalarının kırıldığını, o sırada binada bulunan M.’e kimin vurduğunu görmediğini, dışarı çıkarıldıklarında halkın kendisine vurmadığını,
Tanık A.K.ifadesinde; olaydan bir gün önce parti binasına gittiğini, açlık grevinin sona ermiş olduğunu, ancak binanın polis tarafından kuşatıldığını, bir gün orada kaldığını, ertesi günü polislerin kapıyı kırıp içeri girdiklerini ve içeridekileri yumruk, dirsekleri ile dövmeye başladıklarını, yine döverek polis arabalarına bindirdiklerini, gerek bina içinde gerekse de nezarethanede M.ile ayrı düştüğü için onun dövülüp dövülmediğini bilmediğini, dışarı çıkarıldıkları anda polis barikatı olduğu için halkın kendilerine etkili eylemde bulunamadığını,
Tanık R.G.ifadesinde; polislerin binadaki kişileri döve döve arabalara bindirip nezarethaneye koyduklarını, ölen M.ile yan yana hücrelerde kaldıklarını, M.’in devamlı kapıya vurup kendisini hastaneye götürmelerini istediğini, polislerin eyleme karışmasaydın şeklinde cevap verdiklerini, M.’e vuran polislerin kim olduğunu bilmediğini ancak halkın kendilerine vurmadığını, polislerin vurduğunu ve sivil giyimli olduklarını,
Tanık N. A.ifadesinde; polislerin balyoz ile kapıyı kırıp içeri girdiklerini, bayanlar ile erkekleri ayrı odalara aldıklarını, erkeklerin dövüldüğünü seslerden anladığını, bir ara il başkanını da yanlarına getirdiklerini ve o sırada kendilerine de vurduklarını, sonra hepsini merdiven boşluğuna çıkardıklarını, üzerlerine basarak “30 kişiyi katlettiniz, sizde öleceksiniz” şeklinde bağırdıklarını bu kalabalık içinde M.’in de bulunduğunu, halkın bir taarruzunun olmadığını, zira polis kordonunun arasında olduklarını, nezarethanede de işkenceye maruz kaldıklarını,
Tanık S.Ş.ifadesinde; kapıyı kırıp içeri giren polislerin erkeklerle kadınları ayrı odalara aldıklarını, polislerden bir tanesinin “adam ölüyor, ölüyor” şeklinde söz söylediğini, bir diğer polisin “bunlara bir şey olmaz” dediğini, M.’in nasıl dövüldüğünü görmediğini,
Tanık R.N.ifadesinde; polis binaya baskın yaptığında gitmemek için içerideki kapıları kilitlediklerini, balyozla kapıyı kırmak isteyen polislere karşı kapıyı açmadıklarını, o sırada yetkililerle telefon bağlantısı kurulmaya çalışıldığını, bir süre sonra polisin kapının açılması halinde fena muamele yapılmayacağını söylemesi üzerine kapıyı açtıklarını, gözaltına alma işleminin başladığını ve bu sırada kendisine tekme tokat vurulmaya başlandığını, arbede çıktığını, olay sırasında M.’i görmediğini, ancak polisin genel olarak içeridekilere zor kullandığını, dışarıdaki vatandaş tarafından kendilerine herhangi bir şey atılmadığını, karakolda M.’i gördüğünü, yaralandığı için M.’in bağırıp feryat ettiğini, bir ara lavaboya götürüldüğünü, orada bayıldığını polislerin konuşmalarından anladığını, sonrasında Metin ile aynı hücrede yaklaşık 10-15 saat kaldığını, yanlarında E...ismindeki bir kişinin de bulunduğunu, bu süreç içerisinde M.in sürekli ağrı sızı çektiğini, en sonunda elinin ayağının tutmayacağını, bayılacağını söylediğini, inlemeye başladığını, görevli polislerin maktul M.’i alıp götürdükleribulunduğunu, bu süreç içerisinde M.’in sürekli ağrı sızı çektiğini, en sonunda elinin ayağının tutmayacağını, bayılacağını söylediğini, inlemeye başladığını, görevli polislerin ni,
Tanık D.S.ifadesinde; kendisinin olay tarihinde Y.Ajans’ta kameraman olarak görev yaptığını, A..olarak tanımlanan kişinin yakalanması ve Türkiye’ye getirilmesi sebebi ile bir çok ilde H. teşkilatı tarafından eylemler yapıldığının basında yer aldığını, Kocaeli H. bürosunda da bu sebeple açlık grevi yapıldığının duyulması üzerine olaydan bir gün önce parti binasının önüne gidip kamera ile çekim yaptığını, bina içerisindeki kişiler ile dışarıdaki kişiler arasında karşılıklı sataşmalar yaşandığını, bir ara 1-2 kişinin binadan polis tarafından çıkarılıp götürülürken dışarıdaki halkın hücum ettiğini, ancak polislerin araya girerek halkı engellediklerini, olay günü de emniyet güçlerinin C.Savcılığından aldıkları izin ve karar gereğince bina içerisine girdiklerini, kendilerinin binanın alt katında durduklarını, yukarıya çıkarılmadıklarını, yukarıda çatışma olup olmadığını bilemediğini, daha sonra yukarıdakilerin aşağıya indirilmesi sırasında polislerin 2 metrelik mesafe ile kordon şeklini aldıklarını ve eylemcilerin aradan geçirilip polis otolarına bindirildiklerini, kordon içindekilerin yaralı olup olmadıklarını tespit edemediğini, bu sırada polislerin eylemcilere fena muamele yaptıklarını görmediğini, ancak halkın kordonun arasından geçen kişilere vurmak istediğini,olayları mümkün olduğunca görüntülemeye çalıştığını,
Tanık E.U. ifadesinde; olay tarihinde Show Tv televizyonu muhabiri olduğunu, dışarı çıkarılan eylemcilere karşı halkın saldırdığını ve yumrukla vurduğunu,
İfade etmişlerdir.
Kocaeli C.Başsavcılığınca 11.10.1999 tarihinde yargılama konusu yapılan sanıklar dışında kalan 79 emniyet görevlisi hakkında “görevli memurların görevleri sırasında faili belli olmayacak ve kasıtlarını aşacak biçimde adam öldürme” suçundan yeterli kanıt bulunamadığı gerekçesiyle takipsizlik kararı verildiği,
Kocaeli C.Başsavcılığınca şikayetçileri emniyet görevlileri olan, aralarında inceleme konusu dosyada tanık olarak dinlenen şahıslarında bulunduğu 50 şüpheli hakkında “görevli memura etkin direnme” suçundan 765 sayılı TCY’nın 258/2-3 maddesi uyarınca cezalandırılmaları istemi ile kamu davası açıldığı, iddianame de şikayetçi olan polis memurlarından B.Ş. M. B., K.G., A. Ü., B. O. T.’ın 10 gün, Z.Ö.ve A. A.’ın 7 gün iş ve gücünden kalacak şekilde yaralandığının belirtildiği, yapılan yargılama sırasında 4616 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesi üzerine Kocaeli 4. Asliye Ceza Mahkemesince 05.07.2001 gün ve 1999/17 Esas, 2001/796 sayı ile sanıklar hakkında açılan davanın 4616 sayılı Yasanın 1/4. maddesi gereğince kesin hükme bağlanmasının ertelenmesine karar verildiği,
Kocaeli C.Başsavcılığınca 07.12.1998 gün ve 616 sayı ile aralarında inceleme konusu dosyada tanık olarak dinlenen şahıslarında bulunduğu toplam 50 şüpheli hakkında yasa dışı terör örgütüne yardım suçundan kamu dava açılması için İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığına fezleke gönderildiği,
İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığınca 25.12.1998 gün ve 1830 sayı ile şüpheliler R.B., Ş. T., F.Y., A.K., R.N., Y. A., M.Ş.T., A. Ç. M. M. T. Z. T.. M. A., N.A., M..A., E.K., H. K., K.Y., R. G., V.K. ve E.Y.haklarında yasa dışı terör örgütüne yardım suçundan 765 sayılı TCY’nın 169 ve 3713 sayılı Yasanın 5. maddeleri uyarınca cezalandırılmaları istemiyle İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesine kamu davası açıldığı,
Soruşturma sırasında Kocaeli Emniyet Müdürlüğü ile ulusal ve yerel haber ajanslarından olay gününe ilişkin görüntülerin istendiği, Kocaeli TV ve Kanal 41 Televizyonları ile Emniyet Müdürlüğünden olay gününe ilişkin görüntülerin gönderildiği, görüntülerin bilirkişiyi çözümünün yaptırıldığı, katılanlar vekilince görüntüler arasında maktulün görüntüsünün bulunup bulunmadığı özellikle olay günü iki polisin kolları arasında yarı baygın olarak götürülen kişinin maktul olup olmadığının tespiti istendiğinden bilirkişi kurulunca incelenen tüm görüntüler içerisinde maktulün bulunmadığının rapor edildiği,
Anlaşılmaktadır.
Latince “in dubio pro reo” olarak ifade edilen ve masumiyet (suçsuzluk) karinesinin bir uzantısı olan “kuşkudan sanık yararlanır ilkesi” ceza yargılaması hukukunun evrensel nitelik¬teki önemli ilkelerinden biridir. Sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel koşulu, suçun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesine bağlıdır. Kuşkulu ve aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak hüküm tesis edilemez. Ceza mahkûmiyeti bir olasılığa değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermemelidir. Yüksek de olsa bir olasılığa dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermektir.
765 sayılı TCY’nın 452. maddesinde yer alan hükmün benzeri bir düzenlemeye, objektif sorumluluk esasının terk edilmesi nedeniyle 5237 sayılı TCY’nda yer verilmemiştir. Suçu, “yasada tanımlanmış bir haksızlık” olarak öngören yeni suç teorisinde, bir hareketi yapan kişi, bu hareketin tüm sonuçlarından her koşulda sorumlu tutulmamakta, bir başka anlatımla “kusursuz sorumluluk” terkedilmiş olmaktadır. (Prof.Dr. İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 3. bası, s.166 vd.). 765 sayılı TCY’ndaki objektif sorumluluk esasının yerine 5237 sayılı TCY’nda haksızlığın birer gerçekleştirilme şekli olarak kast–taksir kombinasyo¬nuna, yani netice sebebiyle ağırlaşmış suçlara yer verilmiştir.
5237 sayılı TCY’nın “Netice sebebiyle ağırlaşmış suç” başlıklı 23. maddesi “(1) Bir fiilin, kastedilenden daha ağır veya başka bir neticenin oluşumuna sebebiyet vermesi halinde, kişinin bundan dolayı sorumlu tutulabilmesi için bu netice bakımından en azından taksirle hareket etmesi gerekir” şeklindedir. Buna göre; failin gerçekleştirdiği bir eylemde, kastettiğinden daha ağır veya başka bir sonucun meydana gelmesi halinde, sorumlu tutulabilmesi için, netice bakımından en azından taksirle hareket etmiş olması gerekmektedir. Fail, bu sonucun meydana gelmesinden taksirle bile sorumlu tutulamıyorsa, objektif sorumluluğun kaldırılmasının doğal bir sonucu olarak, sadece nedensellik bağının bulunuyor olması, neticeden sorumlu tutulması için yeterli olmayacaktır.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanıklar, olay sırasında maktulün de içinde bulunduğu eylemci grubun kendilerine saldırması üzerine zor kullandıklarını, çatışma ortamında karşılıklı yaralanmalar olduğunu, bu aşamada meydana gelen yaralanmanın maktul açısından dosyadaki sonucu doğurmasının mümkün olmadığını, esasen maktulün gözaltına alındıktan sonra polis aracına götürülürken güvenlik kordonunu aşan halk tarafından darp edilmesi sırasında yaralandığı şeklinde savunma yapmıştır.
Tanıkların ise, sivil polislerin parti bürosunun kilitli kapısını kırıp içeri girdikten sonra büro içinde bulunanlara vurduğunu, yaralanmaların bu aşamada olduğunu, bina dışındaki halkın kendilerine yönelik bir eylemlerinin olmadığını ifade ettiği, bir kısım tanıklar da sanıklar dışında emniyet müdürlüğündeki görevlilerin kendilerine vurduğunu iddia etmektedir.
Kocaeli C.Başsavcılığınca, mahkemelerce verilmiş arama kararlarını yerine getirmek için görevlendirilen değişik birimlerden çok sayıda emniyet görevlisi bulunmasına rağmen, Kocaeli Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesinde görevli personelin tamamının iddianamede şüpheli olarak gösterildiği anlaşılmaktadır.
Sanık savunmaları, tanık anlatımları ve dosya kapsamına göre, mahkeme tarafından verilmiş olan arama kararı üzerine bu işlemi gerçekleştirmek amacıyla kilitli kapıyı kırıp, kapı arkasında oluşturulan barikatı aşarak içeriye giren emniyet görevlileri ile maktulün de içinde bulunduğu eylemci grup arasında şiddetli çatışma yaşandığı sabit ise de; maktulün hangi sanık veya sanıkların eylemi nedeniyle yaralandığının belirlenememesi, çatışmaya katılan tanık anlatımlarının da genel içerikli olması olayı aydınlatıcı, maddi gerçeği belirlemeye katkı sağlamayışı, tanıkların kendilerine emniyet görevlilerinin vurduğunu ifade etmelerine karşın, bu görevlilerin sanıklar olduğu konusunda anlatımlarında kesinlik bulunmayışı, bir kısım tanık anlatımlarına göre çatışma sonrası maktulün de içinde bulunduğu gözaltına alınan kişilerin polis araçlarına götürülürken, polis aracında, nezarethanede polislerce kendilerine kötü muamelede bulunulduğu iddiası, maktulün ilk sağlık kontrolü sırasında düzenlenen raporda belirtilen bulgular ile otopsi ve ölü muayene tutanağında belirlenen bulgular arasında belirgin farklılıkların bulunması, gibi pek çok kuşkulu olgunun bulunması, bunun da sanıklar aleyhine yorumlanamayacağı ve varsayımlara dayalı mahkumiyet kararı verilemeyeceği, anılan kuşkulu olgulardan sanıklar dışında pek çok kişinin sorumlu tutulabileceği gerçeği karşısında, ortaya çıkan bu sonuçtan sanıkların sorumlu tutulmasının “kuşkudan sanık yararlanır” ilkesi uyarınca olanaklı değildir.
Öte yandan, yasal olarak zor kullanma yetkisi bulunan sanıkların, maktule yönelik olarak bu yetkiyi kullanırken sınırı aştıklarının somut olayda kesin olarak belirlenmemiş olması karşısında, kuşkulu kalan birçok olgunun aleyhe yorumla ortaya çıkan sonuçtan sanıkları sorumlu kabul etmenin objektif sorumluluk esasını terk eden 5237 sayılı TCY’nın sistematiği ve ruhuna da aykırılık oluşturacaktır.
Bu itibarla, şüpheden sanık yararlanır ilkesi uyarınca sanıkların beraatlerine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, hükümlülüklerine karar veren yerel mahkeme direnme hükmü usul ve yasaya aykırı olup bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Genel Kurul Üyesi; “yerel mahkeme direnme hükmünün onanması gerektiği” görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 27.01.2010 gün ve 213-22 sayılı direnme hükmünün BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 22.11.2011 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla ile karar verildi.