Esas No: 2011/3-213
Karar No: 2011/227
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/3-213 Esas 2011/227 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
İtirazname : 2010/284791
Yargıtay Dairesi : 3. Ceza Dairesi
Mahkemesi : BAYAT Sulh Ceza
Günü : 09.06.2010
Sayısı : 21-75
6831 sayılı Yasaya aykırılık suçundan sanık O.K.’nın anılan Yasanın 91/5, 5237 sayılı TCY’nın 62, 50/3, 50/1-a ve 52/2. maddeleri uyarınca 25 gün hapis cezasından çevrilen 500 Lira ve 4 gün karşılığı olarak belirlenen 80 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, kaçak orman emvalinin zoralımına ilişkin, Bayat Sulh Ceza Mahkemesince verilen 09.06.2010 gün ve 21-75 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 13.07.2011 gün ve 7391-10887 sayı ile;
“Hükümden sonra, 14.04.2011 tarih 27905 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6217 sayılı Yasanın 11. maddesi ile 6831 sayılı Orman Yasasının 91. maddesinin 5. fıkrasında yapılan değişikliğin ve ceza sisteminin lehe hükümlerinin bütün halinde değerlendirme sonucu 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının 7. maddesi de dikkate alınarak sanık lehine uygulanması gerektiği” gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise 28.07.2011 gün ve 284791 sayı ile;
“Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 02.05.1983 gün ve 65/119, 02.05.1994 gün ve 97-126 sayılı kararlarında da vurgulandığı üzere, hükmün temyiz edilebilir olup olmadığını belirlemek için hüküm tarihindeki yasal düzenlemelerin dikkate alınması gerekmektedir.
Hüküm tarihindeki temyize ilişkin yasal düzenlemelere bakıldığında;
5320 sayılı Yasanın 8. maddesi gereğince halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’nın 305. maddesi hükmüne göre, ceza mahkemelerince verilen hükümler temyiz yasa yoluna tabidir. 5271 sayılı CMK’nun 223. maddesinde ise, beraat, ceza verilmesine yer olmadı¬ğına, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi, davanın düşmesi ve adli yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararları hüküm olarak gösterilmiştir.
1412 sayılı CMUK’nun 305. maddesi gereğince yukarıda sayılan hükümlerden birinin verilmesi durumunda, bu kararlara karşı başvurulabilecek yasa yolu temyizdir. Ancak, yasa koyucu bir kısım hükümlerin kesin olduğunu belirtmek suretiyle bu hükümlere karşı temyiz yasa yoluna başvurulamayacağını aynı maddede belirtmiştir. Buna göre, iki milyar liraya kadar para cezalarına dair hükümler ile yukarı sınırı on milyar lirayı geçmeyen para cezasını gerektiren suçlardan dolayı verilen beraat hükümleri ve yasalarda kesin olduğu belirtilen hükümlerin temyiz yeteneği bulunmamaktadır.
1412 sayılı CMUK’nun 315. maddesi uyarınca temyiz istemi üzerine hükmü veren mahkemece öncelikle hükmün temyizinin mümkün olup olmadığı, temyiz isteminin süresi içerisinde bulunup bulunmadığı, temyiz talebinde bulunanların buna yetkilerinin olup olmadıkları hususları değerlendirilerek bu koşullardan birinin bulunmadığının saptanması halinde temyiz isteminin reddine karar verilecektir. Yerel mahkemece bu hususların değerlendirilmemesi ya da yanlış değerlendirilmesi halinde ise Yargıtay"ca öncelikle bu üç husus 1412 sayılı CMUK’nun 317. maddesi uyarınca değerlendirilerek, temyiz koşullarının bulunup bulunmadığı saptanacak, temyiz koşullarının varlığı belirlendiği takdirde temyiz incelemesi yapılabilecektir.
Ayrıca 5237 sayılı TCK’nun 50. maddesinde ‘uygulamada asıl mahkûmiyet, bu madde hükümlerine göre çevrilen adli para cezası veya tedbirdir’ hükmü yer almasına karşın 647 sayılı Kanunun 4. maddesinde olduğu gibi ‘bu hükmün uygulanması, kanun yollarına başvurmada engel teşkil etmez’ düzenlemesine yer verilmediğinden, 5237 sayılı TCK’nun maddesi uyarınca kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezaya seçenek olarak ya da 52. madde uyarınca doğrudan hükmedilen iki milyar lira (2.000 TL)"yı aşmayan adli para cezalarına dair hükümlerin temyiz yeteneği bulunmamaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 09.03.2010 gün ve 2009/237-2010/51 sayılı kararında da belirtildiği üzere; 04.06.1936 gün ve 12-14 sayılı İçtihadı Birleştirme kararında, müsadere kararlarının da Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun esas alınması gerektiği açıkça vurgulanmıştır. HUMK’nun 427. maddesinde, 21.07.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5219 sayılı Yasanın 2-c. maddesiyle yapılan değişiklikle "40 milyon" olan kesinlik sınırı "bir milyar" liraya çıkarılmış, Ek-4. maddesinde ise müteakip yıllar için kesinlik sınırının 213 sayılı Vergi Usul Kanunun mükerrer 298. maddesi hükümleri uyarınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle belirleneceği hüküm altına alınmıştır. Karar tarihinin 09.06.2010 olduğu somut olayda temyiz edilebilirlik sınırı 1.430 TL dir.
Bu arada değerlendirilmesi gereken bir diğer husus Anayasa Mahkemesinin 07.10.2009 tarihli Resmi Gazete de yayımlanan 23.07.2009 gün 2006/65 esas ve 2009/114 sayılı kararı ile 1412 sayılı CMUK’nun 305/2-1. bendinin iptaline karar verilmesiyle hükmün temyiz yeteneği kazanıp kazanamayacağı hususudur. Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 53/4 ve 5. fıkraları gereğince iptal hükmünün, kararın Resmi Gazetede yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesine karar verilmiştir. Buna göre iptal kararı 07.10.2010 tarihinde yürürlüğe girdiğinden ve iptal kararları da geçmişe etkili olmadığından dolayı hüküm tarihi olan 09.06.2010 tarihinde karara temyiz yeteneği kazandırmamaktadır.
Bu açıklamalar karşısında, somut olay değerlendirildiğinde;
Sanık hakkında tayin olunan adli para cezası miktarı hapisten çevrilme 500 TL ve doğrudan tayin olunan 80 Lira olmak üzere toplam 580 Lira olup, 1412 sayılı CMUK’nun 305. maddesi gereğince ceza miktarı 2.000 Liranın altında bulunduğundan ayrıca kararda, suç konusu emvalin müsaderesine karar verilmiş ise de, müsaderesine karar verilen 50 kg tutarındaki meşe yakacak odununun bilinen değeri hüküm tarihine göre, HUMK’nun 427. maddesindeki kesinlik sınırının altında kaldığından hükmün temyiz yeteneği bulunmamaktadır.
Kesinlik sınırının altındaki hükümlerin de suç vasfına yönelik olarak, aleyhe temyiz edilebileceği Yargıtay"ca duraksamasız olarak kabul edilmektedir. Bu durumda sanığın temyiz isteminin suçun niteliğine yönelik olup olmadığının belirlenmesi amacıyla temyiz dilekçesi incelendiğinde;
Sanık O.K., 09.06.2010 havale tarihli temyiz dilekçesinde, suçu işlemediğinden bahisle temyiz itirazında bulunmuştur. Görüldüğü gibi, sanığın, açıkça suçun nitelendirilmesine ilişkin bir temyiz itirazı mevcut değildir. Dilekçenin sonuç kısmında, ‘...Yüksek mahkemenizin de re"sen dikkate alacağı öteki sebeplerle, hakkımda verilen hükmün bozulmasına karar verilmesini…’ istemesi de, hükmün suçun vasfı yönünden de temyiz edildiği anlamına gelmemektedir. Aksi durumun kabulü sanık tarafından yapılacak bütün temyiz itirazlarının hükmün temyiz edilebilirlik sınırına bakılmaksızın temyiz yasa yolu ile incelenmesi sonucunu doğuracaktır. Böyle bir uygulamanın ise 1412 sayılı CMUK’nun 317. maddesine aykırı olacağı aşikardır.
Ayrıca, dosya kapsamına göre, sanığa yüklenen suçun niteliğinin değişmesi ihtimali de bulunmamaktadır” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire kararının kaldırılmasına ve sanığın temyiz isteminin reddine karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın 6831 sayılı Yasaya aykırılık suçundan, 25 gün hapis cezasından çevrilen 500 Lira ve 4 gün karşılığı olarak belirlenen 80 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ve suç konusu emvalin zoralımına karar verilen somut olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözülmesi gereken uyuşmazlık; hükmün temyiz edilebilir nitelikte olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
5320 sayılı Yasanın 8. maddesi gereğince hüküm tarihi itibariyle uygulanma zorunluluğu bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 305. maddesi uyarınca, ceza mahkemelerince verilen hükümler temyiz yasa yoluna tabidir.
Ancak;
1- İkimilyar liraya kadar (ikimilyar dâhil) para cezalarına dair olan hükümler,
2- Yukarı sınırı onmilyar lirayı geçmeyen para cezasını gerektiren suçlardan dolayı verilen beraat hükümleri,
3- Bu Kanun ile sair kanunlarda kesin olduğu yazılı bulunan hükümler,
Kesin olup, bu hükümler hakkında temyiz yasa yoluna başvurulamaz.
“İkimilyar liraya kadar (ikimilyar dahil) para cezalarına dair olan hükümlerin” temyiz edilemeyeceğine ilişkin 1412 sayılı CYUY"nın 305. maddesinin 2. fıkrasının 1. bendinin, Anayasa Mahkemesinin 07.10.2010 tarihinde yürürlüğe giren 23.07.2009 gün ve 65–114 sayılı kararı ile iptal edilmesinden sonra verilen, ister hapis cezasından çevrilen, ister doğrudan hükmolunan adli para cezasına ilişkin mahkûmiyet hükümlerinin 14.04.2011 tarihine kadar hiçbir miktar gözetilmeksizin, 14.04.2011 gün ve 27905 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6217 sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Yasalarda Değişiklik Yapılmasına Dair Yasanın 23. maddesi ile 5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının 272. madde¬sinin 3. fıkrasının (a) bendinde “hapis cezasından çevrilen adlî para cezaları hariç olmak üzere sonuç olarak belirlenen 3.000 Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı istinaf yasa yoluna başvurulamayacağı” şeklinde yapılan değişiklik ve 6217 sayılı Yasanın 26. maddesi ile 5320 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Yasaya eklenen “bölge adliye mahkemeleri faaliyete geçinceye kadar hapis cezasından çevrilenler hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen üçbin Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı temyiz yoluna başvurulamaz” şeklindeki geçici 2. madde gözönünde bulundurulduğunda, 14.04.2011 tarihinden sonra ise, ancak doğrudan hükm¬olunan 3.000 Türk Lirasından fazla adli para cezalarına ilişkin mahkûmiyet hükümlerinin temyizinin olanaklı hale geldiği konusunda bir duraksama bulunmamaktadır.
Ceza Genel Kurulunun 30.09.2003 gün ve 226–229 ile 27.01.2004 gün ve 3–14 sayılı kararlarında da açıkça belirtildiği üzere; bahse konu iptal kararının, iptal kararının yürürlüğe girmesinden önce kurulmuş olan hükümleri nasıl etkileyeceği sorunu, usul yasalarının zaman bakımından uygulanması ile ilgilidir.
Yargılama yasalarının zaman bakımından uygulanmasında asıl olan, aksi açıkça düzenlenmiş olmadıkça “hemen (derhal) uygulama” ilkesidir. Bu ilke uyarınca usul işlemleri, yapıldıkları sırada yürürlükte bulunan yargılama yasası hükümlerine tabi olacaktır. O halde, ceza yargılaması sırasında, yasada değişiklik olduğunda veya dayanılan bir usul kuralına ilişkin yasanın Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi halinde, yeni yasa ya da iptal sonucu ortaya çıkan usul prosedürü hemen uygulanmalıdır. Ancak 5320 sayılı Yasanın 4. maddesinin 2. fıkrasında da ifade edilen bu durum, önceki yasanın yürürlükte bulunduğu dönemde, o yasaya uygun biçimde yapılmış işlemlerin geçersizliği sonucunu doğurmayacağı gibi yenilenmesini de gerektirmez.
Bu ilkenin sonucu olarak;
a- Usul işlemleri kural olarak yürürlükteki yasaya göre yapılacaktır.
b-Yürürlükteki yasaya göre yapılmış işlemler, sonradan yürürlüğe giren yasa nedeniyle geçerliliğini yitirmeyecektir.
c-Yeni yasanın ya da Anayasa Mahkemesinin iptal kararının yürürlüğünden sonra yapılması gereken usul işlemleri ise yeni yasaya ya da iptal kararıyla ortaya çıkan usule tabi olacaktır.
d-Yeni yasanın uygulanmasında, sanığın leh veya aleyhinde sonuç doğurmasına bakılmayacaktır.
Anayasa Mahkemesi iptal kararının yürürlük tarihinin 07.10.2010 (Resmi Gazete’de yayımlandığı 07.10.2009 tarihinden 1 yıl sonra) bulunması nedeniyle; yerel mahkemenin 09.06.2010 tarihli hükmünün temyize tabi olup olmadığı sorununun, iptal kararıyla ortaya çıkan yeni duruma göre değil, 09.06.2010 tarihinde yürürlükte bulunan usul hükümlerine göre belirlenmesi gerekmektedir.
5271 sayılı Yasanın 223 ve 1412 sayılı CYUY’nın 305. maddeleri ile yargısal kararlarda varılan ilkeler dikkate alındığında, 647 sayılı Yasanın 4. maddesi uygulanmak suretiyle tayin edilen sonuç adli para cezasının miktarına bakılmaksızın, maddedeki “Bu hükmün uygulanması kanun yollarına başvurmada engel teşkil etmez” düzenlemesi uyarınca temyiz yeteneği bulunmakta ise de, benzer düzenlemeye yer verilmemesi nedeniyle 5237 sayılı TCY’nın 50 veya 52. maddeleri uygulanmak suretiyle hükmolunan ve başkaca herhangi bir hak kısıtlaması doğurmayan 2.000 Liraya kadar (2.000 Lira dâhil) adli para cezasına ilişkin mahkûmiyet hükümleri kesin nitelikte olup, bu hükümlere karşı temyiz yasa yoluna başvurulamaz. Ancak kesin nitelikteki bu hükümler, kesinlik sınırını aşar nitelikle yaptırım içermek koşuluyla suç vasfına yönelik temyiz üzerine, bu hususla sınırlı biçimde temyiz incelemesine konu olabilirler.
Suç konusu emvalin zoralımına karar verilmesinin, hükme temyiz edilebilirlik niteliği kazandırıp kazandırmayacağına gelince;
Bu konu Ceza Genel Kurulunca 09.03.2010 gün, 237–51 sayılı kararla çözüme kavuşturulduğu üzere; 04.06.1936 gün ve 12–14 sayılı İçtihadı Birleştirme kararında; “zoralım kararlarının temyiz edilebilme sınırının saptanmasında Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının esas alınması gerektiği” vurgulanmış olup, bu güne kadar istikrarlı olarak devam eden uygulamanın 5237 sayılı TCY’nın yürürlüğe girmesinden sonra değiştirilmesini gerektirecek herhangi bir neden bulunmamaktadır.
Yerel mahkeme karar tarihinde yürürlükte bulunan 1086 sayılı Hukuk Usulü Yargılaması Yasasının 427. maddesinde 21.07.2004 günü yayımlanarak yürürlüğe giren 5219 sayılı Yasanın 2. maddesinin (c) bendi ile yapılan değişiklikle “40 milyon” Lira olan kesinlik sınırı “1 milyar” Liraya çıkarılmış, Ek–4. maddesinde ise “müteakip yıllar için kesinlik sınırının 213 sayılı Vergi Usul Yasasının mükerrer 298. maddesi hükümleri uyarınca her yıl tespit ve ilan edilen “yeniden değerleme oranı”nda artırılması suretiyle belirleneceği” hüküm altına alınmıştır. Karar tarihinin 09.06.2010 olduğu somut olayda temyiz edilebilirlik sınırı 1.430 Lira olup, zoralıma karar verilen emvalin değeri tespit edilmemiş olmakla birlikte, bilinen değerinin bu miktarın üzerinde bulunması da olası değildir.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Yerel mahkeme hükmünün, hapis cezasından çevrilen 500 Lira ve gün karşılığı olarak belirlenen 80 Lira adli para cezası ile suç konusu emvalin zoralımından ibaret olup, eylemin başka bir suçu oluşturma olasılığı bulunmadığı gibi, suç vasfına yönelik olarak aleyhe temyiz de edilmediğine göre; “2.000 Lira”nın altında olan toplam 580 Liradan ibaret adli para cezasının, 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 305. maddesinin 1. fıkrasındaki açık düzenleme karşısında temyizi olanaklı olmadığı gibi, suç konusu olup zoralımına karar verilen emvalin bilinen değerinin 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının 427. maddesindeki kesinlik sınırının altında olması nedeniyle sanık hakkındaki hükmün bu açıdan da temyiz edilebilirlik yeteneği bulunmamaktadır.
Bu itibarla; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulü ile Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, sanığın temyiz isteminin 1412 sayılı CYUY’nın 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 305, 317 ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının 427. maddeleri uyarınca reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Üyesi A. K.; “A) TARTIŞMANIN KONUSU:
Tartışmanın konusunu, sanığın, 6831 sayılı Kanunun 91. maddesinin 5. fıkrası ile 5237 sayılı TCK"nın 62 ve 50. maddeleri uyarınca 580 TL adlî para cezası ile cezalandırılmasına ve suç konusu orman emvalinin müsaderesine ilişkin 09.09.2009 tarihinde verilen hükmün temyizinin mümkün olup olmadığı oluşturmaktadır.
B) CEZA GENEL KURULU ÇOĞUNLUĞUNUN BENİMSEDİĞİ GÖRÜŞ:
Çoğunluk tarafından, para cezasının 1412 sayılı CMUK"nın 305. maddesine göre, müsaderenin ise hüküm tarihinde yürürlükte olan 1086 sayılı HUMK"nın 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427. maddesi gereğince kesin olduğu kabul edilmiştir.
C) KONUNUN İRDELENMESİ:
1- 765 sayılı Türk Ceza Kanunu ile 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu açısından:
765 sayılı TCK"da suç nedeniyle “ceza”, “fer"i ceza” ve “tedbir” olmak üzere üç tür yaptırım öngörülmüştür.
Bu kanunların uygulanması yönünden;
a) Miktarı nedeniyle kesin olan para cezasına ilişkin hükümle birlikte verilen tedbirin, hükmü bütünüyle temyiz edilebilir duruma getireceği,
b) Bulundurulması ve taşınması suç oluşturan maddenin müsaderesinin “tedbir”, suçta kullanılan eşyanın müsaderesini ise “fer"i ceza” olduğu,
c) Para cezasına ilişkin hükmün temyizinde 1412 sayılı CMUK"nın 305, fer"i ceza niteliğindeki müsaderenin temyizinde ise 1086 sayılı HUMK"nın 427. maddesinde yazılı miktarların esas alınacağı
Kabul edilmiştir.
2- 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu açısından:
5237 sayılı TCK"da suç nedeniyle “ceza” ve “güvenlik tedbiri” olmak üzere iki tür yaptırım öngörülmüş; her tür müsadere, güvenlik tedbiri olarak kabul edilmiştir.
5271 sayılı CMK"nın 223. maddesinde, güvenlik tedbirlerinin de hüküm olduğu vurgulanmıştır.
5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen yürürlükte olan 1412 sayılı CMUK"nın 305. maddesinde, ceza mahkemelerinden verilen hükümlerin temyiz edilebileceği, 2000 liraya kadar para cezalarına ilişkin mahkûmiyet hükümlerinin kesin olduğu belirtilmiştir.
Bu düzenlemelere göre;
a) Bir güvenlik tedbiri olan müsaderenin temyizini sınırlayan hiçbir hüküm bulunmamaktadır. Müsadere hükmü, eşyanın değerine bakılmaksızın temyiz edilebileceği gibi, müsadere ile birlikte verilen ve miktarı nedeniyle kesin nitelikte olan para cezasına ilişkin hükmü de temyiz edilebilir duruma getirir.
b) Fer"i ceza niteliğindeki müsadere hükmünün temyizinde 1086 sayılı HUMK"nın 427. maddesinde yazılı miktarın esas alınması gerektiğine ilişkin 04.06.1936 tarih ve 12-14 sayılı Yargıtay içtihadı birleştirme kararı geçerliliğini yitirmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu"nun 25.11.2005 tarih ve 140-143, 09.06.2009 tarih ve 46-154, 14.10.2010 tarih ve 230-264, 30.11.2010 tarih ve 237-242 sayılı kararları da bu doğrultudadır.
D) SONUÇ:
Sanık hakkındaki hükmün temyizinin mümkün olduğu ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddine karar verilmesi gerektiği” görüşüyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan beş Genel Kurul Üyesi, benzer düşüncelerle itirazın reddine karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle,
Karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 13.07.2011 gün ve 7391-10887 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Sanığın temyiz isteminin 5320 sayılı Yasanın 8 ve 1412 sayılı CYUY’nın 305, 317 ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının 427. maddeleri uyarınca REDDİNE,
4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 15.11.2011 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.