Esas No: 2011/2-285
Karar No: 2011/212
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/2-285 Esas 2011/212 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
İtirazname : 2008/55725
Yargıtay Dairesi : 2. Ceza Dairesi
Mahkemesi : ERDEMLİ 2. Asliye Ceza
Günü : 08.11.2007
Sayısı : 160-369
Elektrik hırsızlığı ve mühür bozma suçlarından sanık H... K..."ın beraatına ilişkin, Erdemli 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 08.11.2007 gün ve 160-369 sayılı hükmün katılan vekili ve o yer Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 2. Ceza Dairesince 13.06.2011 gün ve 52178-12859 sayı ile;
“I- O yer Cumhuriyet savcısının temyiz dilekçesinde hakim havalesinin bulunmadığı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına dosya gönderme formunun da 1412 sayılı CMUK"nın 310/3. maddesinde öngörülen 1 aylık yasal süreden sonra 11.01.2008 tarihinde düzenlendiği anlaşılmakla o yer C.savcısının temyiz isteğinin aynı Kanunun 317. maddesi gereğince reddine,
II-Katılan vekilinin temyiz isteminin incelenmesinde;
Sanığın ‘tutanağa konu evde 2005 yılının son aylarında oturmaya başladığına’ dair savunmasına, tutanak tanığının ‘prize bağlı bir eşya görmediklerine, sadece priz tespit ettiklerine’ ilişkin beyanına, bilirkişinin hattın sıva içerisinden yapılmış olması nedeniyle ancak konusunda uzman kişilerin anlayabileceğine ve sanığın harici hattı bilmeden kullandığına dair raporuna göre mahkemenin kararında isabetsizlik bulunmadığından tebliğnamedeki bozma düşüncesine katılınmamıştır.
Yapılan duruşmaya, toplanan delillere, gerekçeye, hakimin kanaat ve takdirine göre temyiz itirazları yerinde olmadığından reddiyle hükmün isteme aykırı olarak onanmasına” karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 26.08.2011 gün ve 55725 sayı ile;
“…Sanığın elektrik hırsızlığı ve mühür bozma suçlarına ilişkin olarak yargılandığı, mahkemece suçun sübutuna ilişkin delillerin yasaya uygun biçimde toplandığı, sanığın ilgili suçları işlemediği kanısına ulaşıldığı ve sanığın beraatına hükmedildiği, bu hükme karşı o yer Cumhuriyet savcısı tarafından verilen temyiz dilekçesinde hakim imzasının bulunmadığı, ancak yasal süre içerisinde 13.11.2007 tarihinde mahkeme defterinin 2007/186 sırasına kaydının yapıldığı da şerh düşülerek mahkeme yazı işleri müdürü tarafından imzalandığı anlaşılmaktadır.
Bu yönüyle tartışılması gereken konu, o yer Cumhuriyet savcısının temyiz dilekçesinde hakim havalesi bulunmamasının, hükümle ilgili temyiz incelemesi yapılmasına engel oluşturup oluşturmayacağıdır.
Cumhuriyet savcılarının bilinen iş yoğunluğu içerisinde, mahkemeye sundukları temyiz dilekçelerinin hakim tarafından imzalanıp imzalanmadığını takip etmeleri mümkün olmamaktadır. Uygulamada Cumhuriyet savcısı temyiz dilekçesini mahkemeye göndermekle yetinmektedir. Bu uygulama tüm yargı işlemleri için geçerli olan karşılıklı güven ilkesinin de bir gereği olarak tezahür etmektedir. Aynı durum avukatlar tarafından verilen temyiz dilekçelerinde de görülmektedir. Uygulama bu yönde olmakla birlikte hakimlere imzalatılmayan dilekçeler Yargıtay"da reddolunmaktadır. Oysa taraflar ya da onların savunmanları veya vekilleri tarafından verilen ve hakim imzası bulunmayan dilekçeler, eğer temyiz defterine kayıtlı iseler incelenebilir olarak kabul edilmektedir.
Uygulamada yerleşen bu durum Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 16.12.1997 tarih ve 331/321 sayılı kararlarına aykırı biçimde işlemektedir. Söz konusu kararda yazı işleri müdürü tarafından imzalanan bir temyiz isteminin kabulünün gerektiği açıkça belirtilmektedir. Bu karardan, ‘temyiz edenin Cumhuriyet savcısı sıfatından dolayı temyiz incelemesinin yapılamayacağı’ gibi bir sonuca ulaşılmasına da olanak bulunmamaktadır, O halde Cumhuriyet savcısının yasal süre içerisinde kaydedilmiş bir temyiz isteminin kabul edilip incelenmesi zorunludur.
Bu yönüyle, o yer Cumhuriyet savcısının temyiz isteminin reddine ilişkin karar verilmesi yasaya aykırıdır” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ile Özel Daire arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, o yer Cumhuriyet savcısının temyiz dilekçesinde hakim havalesi bulunmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmesinde isabet bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Sanığın beraatine ilişkin 08.11.2007 tarihli hükmün katılan vekili ve o yer Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edildiği,
O yer Cumhuriyet savcısının temyiz dilekçesinde hakim havalesinin bulunmadığı, ancak; “iş bu dilekçe mahkememizin temyiz defterinin 2007/186 sırasına kaydı yapılmıştır” şeklindeki kaşenin vurularak, 13.11.2007 tarihinin yazıldığı ve yazı işleri müdürü tarafından da imzalandığı,
Dosyanın hakim tarafından imzalanan 11.01.2008 tarihli “Dosya Gönderme Formu” ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği,
Özel Dairece, o yer Cumhuriyet savcısının temyiz isteğinin dilekçe üzerinde hakim havalesi bulunmadığı gerekçesiyle 1412 sayılı CYUY"nın 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 317. maddesi uyarınca reddine karar verildiği, katılan vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesi sonucunda ise hükmün onandığı,
Anlaşılmaktadır.
1412 sayılı CYUY’nın “Kanun Yolunun Tayininde Hata” başlıklı 293. maddesinde;
“Kabule şayan bir müracatta kanun yolunun veya merciinin tayininde yapılan bir hata müracaat edenin hukukunu ihlal etmez” hükmü yer almaktaydı.
01 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı CYY’nın “ Kanun yolunun belirlenmesinde yanılma” başlıklı 264. maddesi ise;
“(1) Kabul edilebilir bir başvuruda kanun yolunun veya merciin belirlenmesinde yanılma, başvuranın haklarını ortadan kaldırmaz.
(2) Bu hâlde başvurunun yapıldığı merci, başvuruyu derhâl görevli ve yetkili olan mercie gönderir” şeklindedir.
1412 sayılı CYUY’nın yürürlükte olduğu dönemde, Cumhuriyet savcılarının yasa yolu yanılgısına düşmeleri halinde anılan Yasanın 293. maddesi uyarınca bu yanılgıdan yararlanamayacakları kabul edilmiştir. Anılan Yasanın yürürlüğü evresinde, bu husus Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu’nun 22.01.1962 gün ve 2-1 sayılı kararına da konu edilmiş ve bu kararla diğer süjelerden farklı olarak, “Savcıların temyiz dilekçeleri için 1412 sayılı CYUY"nın 293. maddesinin uygulanamayacağı, bu nedenle Cumhuriyet savcılarının temyiz dilekçelerinde hakim havalesinin bulunması gerektiği” ilkesi benimsenmiş, 01 Haziran 2005 tarihinde yeni yasaların yürürlüğe girmesine kadar başta Ceza Genel Kurulu olmak üzere tüm Özel Dairelerce istikrarlı olarak uygulanmıştır.
Öğreti ve uygulamada kabul gördüğü üzere, İ.B.K’ları yürürlükte kaldıkları sürece hüküm fıkraları itibarıyla bağlayıcı niteliktedir. Bu kararların, dayandığı yasalar geçerliliğini koruduğunda ancak yeni bir İ.B.K ile kaldırılması veya değiştirilmesi gereklidir.
Ancak, İ.B.K’nın dayanağını oluşturan yasa değiştiğinde ve yeni yasa farklı bir hüküm getirdiğinde anılan İ.B.K’nın geçerliliği sona ermektedir. Bu geçerliliğin sona ermesi için sonradan yürürlüğe giren yasanın İ.B.K’nı kaldırdığını açıkça ifade etmesi dahi gerekmemektedir.
Konuya ilişkin, 5271 sayılı CYY’nın 264. maddesinin gerekçe bölümünde; “Madde uyarınca, Cumhuriyet savcısının, şüpheli veya sanığın, avukatın, davaya katılanın, yasal temsilcinin veya eşin kabulü gerekli bir kanun yolu istemi salt merciin veya kanun yolunun belirlenmesinde yanılgı nedeniyle, başvuranın hukukunu ihlâl etmeyecek, dilekçe veya tutanağın verildiği merci bunu, zaman yitirmeden, yetkili ve görevli mercie gönderecektir.
Cumhuriyet savcılarının yoğun ve ağır bir iş yükü altında bulunmaları nedeniyle yanılgıya düşmeleri olasıdır. Öte yandan, Cumhuriyet savcılarının kanun yolu başvurularının toplum yararına, toplumun hukukunu bozan bir durumun düzeltilmesini sağlama amacına yönelik olduğu ve sanık lehine de başvurabilecekleri düşüncesiyle, bu konuda sınırlama koyan Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 22.01.1962 gün ve 2/1 sayılı kararını aşmak üzere, madde açık hüküm getirmiştir.” açıklamasına yer vermesi karşısında, anılan 22.01.1962 gün ve 2-1 sayılı İ.B.K’nın geçerliliğinin sona erdiği tartışılmaz düzeyde açıklığa kavuşmuş olmaktadır.
Nitekim Ceza Genel Kurulunun 05.02.2008 gün ve 266-13, 11.03.2008 gün ve 45-48, 05.07.2011 gün 147-158 sayılı kararlar ile de; 5271 sayılı CYY"nın 264/1. maddesinde yapılan yeni düzenleme karşısında, 22.01.1962 gün ve 2-1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının geçerliliğini yitirdiği ve “kabul edilebilir bir başvuruda kanun yolunun veya merciin belirlenmesinde yanılma, başvuranın haklarını ortadan kaldırmaz” hükmünden Cumhuriyet savcılarının yararlanmaları gerektiği kabul edilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
08.11.2007 tarihli yerel mahkeme hükmüne karşı o yer Cumhuriyet savcısının temyiz istemini içeren dilekçesinin, yazı işleri müdürünün imzası ile havale edilip üzerine temyiz defterine kaydedildiğine ilişkin kaşenin vurularak 13.11.2007 tarihinin yazıldığı, buna göre temyizin süresinde olmasına karşın, Özel Dairece; üzerinde hakim havalesi bulunmadığı gerekçesiyle 1412 sayılı CYUY"nın 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 317. maddesi uyarınca reddine karar verilmesinde isabet bulunmamaktadır.
Bu itibarla, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Dairenin temyiz isteminin reddi kararının kaldırılmasına, o yer Cumhuriyet savcısının temyizinin de incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 13.06.2011 gün ve 52178-12859 sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3- Dosyanın, o yer Cumhuriyet savcısının da temyizinin incelenmesi için Yargıtay 2. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 11.10.2011 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.