Esas No: 2011/8-164
Karar No: 2011/203
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/8-164 Esas 2011/203 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
İtirazname: 2011/91307
Yargıtay Dairesi : 8. Ceza Dairesi
Mahkemesi : BİGADİÇ Asliye Ceza
Günü : 13.09.2006
Sayısı : 404-360
Korku, kaygı veya panik yaratabilecek biçimde silahla ateş etmek suçundan sanık M... U....’un yapılan yargılaması sonucunda, eylem silahla yaralamaya teşebbüs olarak kabul edilerek 765 sayılı TCY’nın 456/4, 457/1, 62 ve 81/2–3. maddeleri uyarınca 226.179.000 TL ağır para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Bigadiç Asliye Ceza Mahke¬mesince verilen 02.04.2003 gün ve 276–97 sayılı hüküm sanık tarafından temyiz edilmekle, dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 29.06.2005 gün ve 7286–6089 sayı ile;
“5237 sayılı Yasanın 7 ve 5252 sayılı Yasanın 9. maddeleri uyarınca sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması” gerekçesiyle bozulmuştur.
Bozmaya uyan yerel mahkemece, sanık müdafiinin hazır bulunduğu 13.09.2006 günlü oturumda tefhim edilen kısa kararda; sanığın, 5237 sayılı TCY’nın 86/2, 86/3–e, 35 ve 52/2. maddeleri uyarınca 60 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş, yasa yolu bildirimi; “Sanık müdafiinin yüzüne karşı, sanığın yokluğunda, Cumhuriyet savcısı huzuru ile sanığa verilen cezanın nevi miktarı itibariyle kesin olmak üzere verilen karar, açıkça okundu, usulen anlatıldı” biçiminde gösterilmiştir.
Gerekçeli kararda ise; suçun nitelendirilmesi ve lehe yasa değerlendirmesi silahla yaralamaya teşebbüs suçu esas alınarak yapıldıktan sonra, hüküm fıkrasında sanığın taksirle ölüme neden olma suçundan 5237 sayılı Yasanın 85/1, 62, 50/1–a, 50/4 ve 52/2. maddeleri uyarınca 12.100 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve aynı Yasanın 53/6. maddesi uyarınca sürücü belgesinin üç ay süreyle geçici olarak geri alınmasına karar verildiği belirtilmiş, yasa yolu bildirimi de “Dair sanığın ve sanık müdafiinin yüzlerine karşı, müdahillerin yokluğunda, Cumhuriyet savcısı huzuru ile tefhim tarihinden itibaren yedi gün içerisinde mahkememize verilecek dilekçe ya da zabıt kâtibine yapılacak beyanla Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı” şeklinde yazılmıştır.
Cumhuriyet savcısı ile sanık müdafiinin temyizleri üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 20.09.2010 gün ve 19008–10409 sayı ile;
“…Sanık M... U... hakkında suç vasfına yönelik olmayan Cumhuriyet savcısının temyiz dilekçesi içeriğine göre konunun yazılı emre konu olabileceği mümkün görülmüştür.
Hükmolunan para cezası miktarına göre hükmün, CMUK’nun 305/1. madde ve fıkrası uyarınca temyizi olanaklı bulunmadığından, sanık müdafiinin temyiz isteğinin CMUK’nun 305 ve 317. maddeleri uyarınca reddine;” karar verilmiştir.
Adalet Bakanlığının 30.01.2011 gün ve 6804 sayılı istemi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 30.03.2011 gün ve 91307 sayı ile;
“… Dosya kapsamına göre, sanık hakkında korku, kaygı veya panik yaratacak şekilde silahla ateş etmek suçundan açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonucunda sanığın eyleminin müessir fiile teşebbüs olarak kabul edilip kısa kararda 5237 sayılı TCK’nın 86/2–3–e, 35 ve 62. maddeleri uygulanmak suretiyle 60 YTL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği halde, gerekçeli kararda taksirle öldürme suçundan hüküm kurularak, kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki yaratıldığı” görüşü ile yasa yararına bozma yasayoluna başvurulmuş, Yargıtay 8. Ceza Dairesince 23.05.2011 gün ve 5026–3619 sayı ile;
“…Dosya kapsamına göre, hükümlünün eylemi kısa kararda kasten yaralamaya tam teşebbüs olarak kabul edilerek 5237 sayılı TCK’nın 86/2, 86/3–e, 35 ve 62. madde ve fıkraları uyarınca 60 Lira adli para cezasıyla cezalandırılmasına karar verildiği halde gerekçeli kararda taksirle öldürme suçundan hüküm kurulmak suretiyle kararda çelişki yaratılması” isabetsizliğinden yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 17.06.2011 gün ve 91307 sayı ile;
“…5271 sayılı CMK’nın 309 ve 310. maddelerinde düzenlenen ve olağanüstü bir yasa yolu olan kanun yararına bozma kurumu, hâkim veya mahkemece verilip istinaf ya da temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde maddi hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılıkların giderilmesini sağlayan istisnai bir yasa yoludur.
Bu olağanüstü yasa yoluna başvurabilmenin ilk koşulu verilen hüküm ya da kararın temyiz veya istinaf incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş olmasıdır.
İncelemeye konu dosyada, kararın suç vasfı yönünden temyize hak ve yetkileri olan müdahillerin yokluğunda verildiği, kendilerine tebliğ olunan gerekçeli kararın sonuç kısmında ise yasa yolu süresinin müdahiller yönünden ‘tebliğ’ ile başlayacağı gözetilmeden ‘tefhim’ ile başlayacağının belirtilmesiyle yasa yolu süresinin ne zaman başlayacağı konusunda müdahillerin yanıltıldığı anlaşılmıştır.
Oluşan yanıltıcı tarzdaki yasa yolu açıklamasının düzeltilmiş şekliyle kararın müdahillere tebliğ edildiğine dair tebligat belgesine dosyada rastlanmadığından kesinleşmiş bir hükmün mevcudiyetinden bahsedilemez.
Bu durumda sadece kesinleşmiş hükümler için gidilebilen kanun yararına bozma yasa yoluna başvuru koşulları oluşmadığından Özel Dairece kanun yararına bozma isteminin reddi yerine kabulüne karar verilmesinde isabet görülmemiştir.
Kabule göre; yerel mahkemece yapılan yargılama sonucunda sanık hakkında kasten yaralama suçundan 5237 sayılı Yasanın 86/2, 86/3–e, 35, 52/2. maddeleri gereğince 60 YTL adli para cezasına hükmedildiği halde, gerekçeli kararda taksirle ölüme neden olma suçundan 5237 sayılı Yasanın 85/1, 62, 50/1–a ve 52/2. maddeleri gereğince 12.100 YTL adli para cezası ile cezalandırılmasına, taksitlendirmeye ve üç ay süreyle sürücü belgesinin geri alınmasına karar verildiği, temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen kararın bu nedenle kanun yararına bozulmasının istendiği anlaşılmaktadır.
Öncelikli sorun, ‘kısa karar’ ile ‘gerekçeli karar’ arasında çelişki oluşması halinin olağanüstü bir yasa yolu olan kanun yararına bozma yasa yolu için aranan ciddi bir hukuka aykırılık nedeni oluşturup oluşturmayacağına ilişkindir.
5271 sayılı Yasanın 309. maddesinde düzenlenen kanun yararına bozma yasa yolu hâkim veya mahkemece verilip istinaf ya da temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, hukuka aykırılıklar ile uygulamadaki esaslı yanlışlar ve esasa etkili usul yanılgılarının toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesini sağlayan olağanüstü bir yasa yoludur. Kanun yararına bozma yasa yoluna istinaf ve temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş hüküm ve kararlara karşı gidilmesi nedeniyle bu yasa yolu dar kapsamlı olup her türlü hukuka aykırılığın incelenmesine elverişli bir denetim yolu değildir.
Kısa karar ile gerekçeli karar arasındaki aykırılık, hükmün infazında karışıklığa neden olabileceğinden olağan yasa yollarına konu olabilecek ve bu yollarla bozulabilecek bir hukuka aykırılık bulunmakla beraber bu nedene dayalı olarak kanun yararına bozma istemi üzerine yapılacak bozma, kanun yararına bozma kurumunun amaçlarından hiç birine hizmet etmeyeceği gibi hiçbir eksiklik ve hukuka aykırılık içermeyen ve aynı zamanda tefhimle geçerli hale gelerek hükmün esasını oluşturan kısa kararın zedelenmesine yol açabilecektir.
Bu itibarla, kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki yaratılması nedenine dayalı kanun yararına bozma isteminin reddi yerine kabulüne karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu kanaatine varılmıştır” görüşüyle itiraz yasayoluna başvurarak, Yargıtay 8. Ceza Dairesi bozma kararının kaldırılması ve yasa yararına bozma isteminin reddine karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın silahla kasten yaralamaya teşebbüs suçundan cezalandırılmasına karar verilen olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1) Katılanların yokluğunda verilen kararın yasa yolu bildiriminde yasa yoluna başvuru süresinin, hükmü temyize yetkileri olan katılanlara “tebliğinden” itibaren değil, “tefhiminden” itibaren başlayacağının belirtilmesinin yanılgıya neden olup olmadığı, bu haliyle katılanlara tebliğ edilen hükmün kesinleşip kesinleşmediğinin ve buna bağlı olarak yasa yararına bozma yasa yoluna başvuru koşullarının oluşup oluşmadığının,
2) Hükmün kesinleştiğinin kabulü halinde ise, hükmün esasını oluşturan kısa karar ile gerekçeli karar arasındaki çelişkinin yasa yararına bozmaya konu olup olamayacağının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğine göre;
Sanık M...U.... hakkında korku, kaygı veya panik yaratabilecek şekilde silahla ateş etmek suçundan kamu davası açıldığı,
Yerel mahkemece yapılan yargılama sonucu sanığın eylemi silahla kasten yaralamaya teşebbüs olarak kabul edilip, ek savunma da verilmek suretiyle lehine olduğu değerlendirilen 5237 sayılı TCY’nın 86/2, 86/3–e, 35, 62 ve 52/2. maddeleri uyarınca 60 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına yönelik hüküm kurulduğu, yasa yolu bildiriminde de hükmün kesin olduğunun belirtildiği;
Gerekçeli kararda ise; sanığın taksirle ölüme neden olma suçundan 5237 sayılı Yasanın 85/1, 62, 50/1–4, 52/2 ve 53/6. maddeleri uyarınca 12.100 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ve sürücü belgesinin üç ay süreyle geri alınmasına karar verildiğinin yazıldığı, gerekçeli kararın yasa yolu bildiriminde de; “sanığın ve sanık müdafiinin yüzüne karşı müdahillerin yokluğunda, Cumhuriyet savcısı huzuru ile tefhim tarihinden itibaren yedi gün içerisinde mahkememize verilecek dilekçe ya da zabıt kâtibine yapılacak beyanla Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere...” ibaresine yer verildiği ve gerekçeli kararın bu haliyle katılanlara tebliğ edildiği,
Cumhuriyet savcısı ile sanık müdafii tarafından hükmün, kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki bulunduğu görüşü ile temyiz edildiği ve temyiz dilekçelerinin de katılanlara tebliğ edildiği,
Özel Dairece, Cumhuriyet savcısının temyiz dilekçesinin içeriğine göre suç vasfına yönelik olmayan istemin yazılı emre konu olabileceği belirtildikten sonra sanık müdafiinin temyizinin, 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı Yasanın 305 ve 317. maddeleri uyarınca reddine karar verildiği,
Yasa yararına bozma isteminde bulunulması üzerine Yargıtay 8. Ceza Dairesince de; “Dosya kapsamına göre eylem kısa kararda kasten yaralamaya tam teşebbüs olarak kabul edilip 5237 sayılı TCK’nın 86/2–3–e, 35 ve 62. madde ve fıkraları uyarınca 60 Lira adli para cezasıyla cezalandırılmasına karar verildiği halde gerekçeli kararda taksirle öldürme suçundan hüküm kurulmak suretiyle çelişki yaratılması” isabetsizliğinden yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Bu açıklamalardan sonra uyuşmazlık konularının sırasıyla değerlendirilmesi gerekmektedir.
1) Yasa yolu bildirimindeki eksiklik nedeniyle hükmün kesinleşip kesinleşmediği;
5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı Yasanın 310. maddesinde; “Temyiz talebi, hükmün tefhiminden bir hafta içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt kâtibine yapılacak beyanla olur, beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hâkime tasdik ettirilir.
Hükmün tefhimi sanığın yokluğunda olmuşsa bu süre tebliğ tarihinden başlar.
Sulh mahkemelerinin temyizi kabil kararları, yargı çevresi içinde bulundukları asliye ve ağır ceza mahkemeleri nezdindeki Cumhuriyet savcıları tarafından tefhim tarihinden itibaren bir ay içinde temyiz edilebilir” şeklindeki hüküm ile temyiz isteminin hangi süre içinde ve ne şekilde yapılacağı düzenlenmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 40/2. maddesinde; “Devlet, işlemlerinde ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır” düzenlemesine paralel olarak 01 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı CYY’nın 34/2. maddesinde “kararlarda, başvurulabilecek kanun yolu, süresi, mercii ve şekilleri belirtilir”,
231/2. maddesinde; “Hazır bulunan sanığa ayrıca başvurabileceği kanun yolları, mercii ve süresi bildirilir”,
232/6. maddesinde de; “Hüküm fıkrasında, 223 üncü maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir” şeklindeki emredici hükümlere yer verilmiştir.
5271 sayılı Yasanın 40. maddesinin 1. fıkrasında kusuru olmaksızın bir süreyi geçiren kişinin eski hale getirme isteminde bulunabileceği, 2. fıkrasında ise yasa yoluna başvuru hakkının kendisine bildirilmemesi halinde kişinin kusursuz sayılacağı belirtilmiştir.
Aynı Yasanın 264. maddesinde, kabul edilebilir bir yasa yolu başvurusunda yasa yolu veya mercide yanılgının, başvuranın haklarını ortadan kaldırmayacağı, bu hâlde başvurunun yapıldığı merci tarafından başvurunun derhâl görevli ve yetkili mercie gönderilmesi gerektiği belirtilmiştir.
Anılan yasal düzenlemeler uyarınca kural olarak temyiz istemi, süresinde verilen bir dilekçe veya zabıt kâtibine yapılacak beyanla hükmü veren mahkemeye yapılacak, süresinde olması koşuluyla, dilekçenin hükmü veren mahkeme dışındaki bir mahkemeye veya başka bir mercie verilmesi suretiyle istemde bulunulması, temyiz istemini geçersiz kılmayacaktır. Bu durum mercide yanılgı kapsamında değerlendirilebilecek, dilekçenin verildiği veya istemin yapıldığı merci tarafından mahkemesine gönderilecektir. Yasayolu bildiriminde, yasa yolu süresinin gösterilmemesi veya yanılgılı bildirilmesi halinde açıklamalı davetiye ile bu hususun ilgililere tebliğinden sonra süreler işlemeye başlayacak, yasa yolu bildirimi tam ve eksiksiz bir şekilde açıklamalı davetiye ile tebliğ edilmek suretiyle olası hak kayıpları önlenecektir.
Bu yasal düzenlemeler ve açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Yasa yolu bildiriminin kısa kararda; “sanık müdafiinin yüzüne karşı, sanığın yokluğunda, Cumhuriyet savcısı huzuru ile cezanın nevi miktarı itibariyle kesin olmak üzere verilen karar açıkça okundu, usulen anlatıldı” gerekçeli kararda ise “sanığın ve müdafiinin yüzüne karşı, müdahillerin yokluğunda, Cumhuriyet savcısı huzuru ile tefhimden itibaren yedi gün içinde mahkememize verilecek dilekçe ya da zabıt kâtibine yapılacak beyanla Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı” şeklinde gösterilmesi nedeniyle, sürenin yokluklarında hüküm kurulan katılanlar açısından tefhimden mi, yoksa tebliğden itibaren mi başlayacağı konusunda duraksamaya neden olunduğu düşünülebilecek ise de, gerekçeli kararla birlikte, Cumhuriyet savcısı ve sanık müdafiinin, “gerekçeli karar ile kısa karar arasında çelişki bulunduğu” görüşüne dayalı temyiz dilekçelerinin de tebliğ edilmesine karşın katılanlarca, temyiz yasa yoluna başvurulacağına veya 5271 sayılı Yasanın 40. maddesi uyarınca eski hale getirme isteminde bulunulacağına ilişkin herhangi bir irade ortaya konulmamıştır.
Bu itibarla, katılanların hükmü temyize yönelik herhangi bir başvuruda bulunmaması nedeniyle yasa yoluna başvurulmayan hükmün kesinleştiği ve yasa yararına bozma yasa yoluna konu olabileceği yönünde duraksama bulunmamaktadır.
2) Hükmün kısa kararla gerekçeli karar arasındaki çelişki nedeniyle yasa yararına bozma yasa yoluna konu olamayacağına yönelen itiraza gelince;
Uyuşmazlığın çözümü açısından yasa yararına bozma kurumu üzerinde durulması gerekmektedir.
Öğretide “olağanüstü temyiz” olarak da adlandırılan olağanüstü yasa yolunun koşulları ve sonuçları, 1412 sayılı CYUY’nın 343 ve buna paralel olarak “kanun yararına bozma” adı altında 5271 sayılı Yasanın 309 ve 310. maddelerinde düzenlenmiş ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen hüküm ve kararlardaki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesini ve uygulama birliğine ulaşılmasını sağlamak amacıyla olağanüstü bir denetim muhakemesi yolu olarak kabul edilmiştir.
Bu yasal düzenlemeler uyarınca hâkim veya mahkemece verilip istinaf ya da temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddi hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay tarafından bozulması istemini, yasal nedenlerini de açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecek; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak, Yargıtay ilgili ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtay’ca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.
Yasa yararına bozma kurumu, ülke genelinde uygulama birliğini sağlamak ve farklı uygulamalar nedeniyle oluşabilecek olan hak kayıplarını önlemek amacıyla kabul edilmiş olağanüstü bir yasa yolu olup bu yolla, hükümdeki hukuka aykırılığın kural olarak Yargıtay tarafından hiçbir yargılama yapılmaksızın, istisnai olarak da ilk derece mahkemesince yeniden yargılama yapılarak giderilmesi öngörülmüştür.
Bu yasal düzenleme ve açıklamalar ışığında somut olay ve uyuşmazlık incelendiğinde;
Korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda silahla ateş etmek suçundan açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonucunda yerel mahkemece sanığın eylemi silahla yaralamaya teşebbüs olarak kabul edilip, 5237 sayılı TCY’nın 86/2, 86/3–e, 35, 62 ve 52/2. maddeleri uyarınca 60 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına yönelik hüküm kurulmasına karşın; taraflara tebliğ edilecek, infaza verilecek ve adli sicil kaydına işlenecek olan gerekçeli kararda sanığın taksirle ölüme neden olma suçundan 5237 sayılı Yasanın 85/1, 62, 50/1 ve 52/2. maddeleri uyarınca 12.100 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ve aynı Yasanın 53/6. maddesi uyarınca sürücü belgesinin üç ay süreyle geri alınmasına karar verildiği yazılmak suretiyle hükmün esasını oluşturan kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki doğmasına neden olunmuştur.
Gerekçeli karar ile kısa karar arasındaki bu çelişkinin, hükmün infazında karışıklığa neden olabileceği kuşkusuzdur.
Nitekim hükmün bu haliyle kesinleşmesi üzerine yerel mahkemece de hangi kararın infaza verileceği hususunda duraksama yaşanmış ve Cumhuriyet savcılığından yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulması isteminde bulunulmuştur. Yerel mahkemenin bu yöndeki talebi kısa karar ile gerekçeli karar arasındaki çelişkinin giderilmesi zorunluluğunu ortaya koymuştur. Anılan çelişkinin giderilmesi bakımından bu aşamada yasa yararına bozma yasa yolu dışında bir kurum da bulunmadığından kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki oluşturulmak suretiyle meydana getirilen hukuka aykırılığın, yasa yararına bozmaya konu edilebileceğinin kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, Özel Dairece anılan çelişkiye işaret eden yasa yararına bozma isteminin kabulüne ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 04.10.2011 günü yapılan müzakerede oybirliği ile karar verildi.