Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/9-122 Esas 2011/187 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2011/9-122
Karar No: 2011/187

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/9-122 Esas 2011/187 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2011/9-122 E.  ,  2011/187 K.

    "İçtihat Metni"

    İtirazname: 2007/263182
    Yargıtay Dairesi : 9. Ceza Dairesi
    Mahkemesi : MERSİN 2. Ağır Ceza
    Günü : 16.05.2007
    Sayısı : 360-123

    Taksirle ölüme ve yaralamaya neden olma suçundan sanık A. K..’in 5237 sayılı TCY’nın 85/2. maddesi uyarınca 4 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve aynı Yasanın 53/6. maddesi uyarınca sürücü belgesinin 1 yıl süreyle geri alınmasına ilişkin, Mersin 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 16.05.2007 gün ve 360–123 sayılı hüküm sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 07.03.2011 gün ve 6111–1546 sayı ile onanmıştır.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 10.05.2011 gün ve 263182 sayı ile;
    “Sanık olay günü aracı ile yanında yolcu olarak bulunan maktul ve yaralılarla birlikte işten eve dönmekte iken, tam kusurlu davranışı ile trafik kazası yapmış, kaza neticesi akrabası F. K.. ölmüş, K. A.. ve İ. G..yaralanmış, ölenin yakınları ve yaralı K.A.. sanıktan şikâyetçi olmamıştır.
    Sanığın dosyaya yansıtılmış olumsuz kişiliği ve sabıkası bulunmadığı, son sözünde de ‘mahkemenin adaletine bırakıyorum’ demesine karşın yasal ve yerinde gerekçe gösterilmeden TCK’nun 62. maddesinin uygulanmaması,
    TCK’nun 50/4. maddesi uyarınca hürriyeti bağlayıcı ceza uzun süreli de olsa adli para cezasına çevrilmesine yasal engel bulunmadığı halde, 50. maddenin uygulanmama gerekçesinde yasa maddesinin metin olarak tekrarı yapıldıktan sonra ceza miktarı itibarıyla uygulanmayacağının belirtilmesinin yasaya aykırı bulunduğu” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurmuştur.
    Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Sanığın taksirle ölüme ve yaralamaya neden olma suçundan cezalandırılmasına karar verilen somut olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; yerel mahkemece, 5237 sayılı TCY’nın 50/4 ve 62. maddelerinin uygulanmamasına yönelik olarak yasal ve yeterli gerekçe gösterilip gösterilmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
    İncelenen dosya içeriğinden;
    16.11.2005 günü saat 16.45 sıralarında Erdemli istikametinden Mersin istikametine seyir halinde iken, Kargıpınarı Mevkiinde Çetinkaya Kavşağı ile Kargıpınarı Kavşağında, bariyerlerle bölünerek tek şeride düşürülen ve gerekli işaret levhaları bulunan yolda, kavşağa gelip sağ tarafa dönmek isteyen sanık A.K..’in kullandığı ... plaka sayılı kamyonet ile Mersin istikametinden Erdemli istikametine seyreden T. M..’nin sevk ve idaresindeki .. plakalı kamyonun çarpışmaları neticesi bir kişinin ölümü ve sanıkla birlikte üç kişinin yaralanması ile sonuçlanan trafik kazasının meydana geldiği,
    16.11.2005 tarihli trafik kazası tespit tutanağına göre;
    “…Kamyonet sürücüsü A. K..’in, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun asli kusurlardan ‘taşıt giremez’ trafik işaretlerinin bulunduğu karayolu veya bölünmüş yolda, ‘karşı yönden gelen trafiğin kullandığı şerit, rampa ve bağlantı yollarına girmeme’ kuralını ihlal ettiğinden yüzde yüz oranında kusurlu olduğu, diğer sürücü T.M..’nin kusurunun bulunmadığı;”
    Adli Tıp Kurumu Ankara Grup Başkanlığının 13.03.2007 günlü raporunun;
    “…Sürücü A.K.., sevk ve idaresindeki kamyonet ile olay mahalli kavşağa geldiğinde kavşakta bulunan ‘sağa mecburi yön’ levhasına ve iki şeridi ayıran bariyerlere rağmen sola dönmek istemiş, bu haliyle karşıdan gelen kamyonun hız ve mesafesini dikkate almadan ve bu kamyona ilk geçiş hakkını da vermeden kontrolsüzce sola dönüşü esnasında, karşı istikametten gelen T.M..’nin kullandığı kamyon ile çarpışması sonucu meydana gelen olayda, dikkatsizliği, tedbirsizliği ve kurallara aykırı hareketi nedeniyle Karayolları Trafik Kanununun 53/b ve 84/h maddeleri gereğince tamamen kusurludur.
    Sürücü T. M.., sevk ve idaresindeki kamyonla olay mahalli kavşağa geldiğinde; karşı istikametten gelen ve sola dönüşün yasak olduğu bu kavşakta, aniden ve kontrolsüzce sola dönerek önüne çıkan A.K..’in kullandığı kamyoneti gördüğünde, kaza yeri krokisinden de anlaşıldığı üzere frenli vaziyette sağa yönelmiş ise de çarpmayı önleyemediği olayda, oluş şartlarında hatalı tutum ve davranışı ile alabileceği başka önlem olmadığından, sonuçta atfı kabil kusuru yoktur” şeklinde olduğu,
    Dosya içerisinde bulunan ölü muayene ve otopsi raporu içeriğine göre; ölümün, trafik kazası ile husulü mümkün genel beden travmasına bağlı etraf kemik kırıkları ile müterafik iç organ yaralanmasından gelişen iç kanama sonucu meydana geldiği,
    Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığı tarafından düzenlenen 28.02.2007 gün ve 81 sayılı rapora göre, katılan İ. G..’de meydana gelen yaralanmanın; “yaşamını tehlikeye uğrattığı, basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilir nitelikte olmadığı, vücudundaki kemik kırıklarının, yaşam fonksiyonlarını dördüncü derecede ağır etkileyecek nitelikte olduğu”,
    Kaza nedeniyle sanıktan şikâyetçi olmayan K.A..’in, yaşamsal tehlike geçirecek, sanığın kendisinin de yaşamsal tehlike geçirmeksizin basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek şekilde yaralandığı,
    Yerel mahkemece sanığın, 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının 85/2. maddesi uyarınca 4 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve aynı Yasanın 53/6. maddesi uyarınca bir yıl süreyle sürücü belgesinin geri alınmasına, “nedeni bulunmadığından sanığın cezasından takdiren başkaca artırma ve indirme yapılmasına ve TCK’nun 62. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına” ve “sanığın kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecindeki tutum ve davranışına ve ceza miktarına göre TCK’nun 50. maddesindeki seçenek yaptırımların uygulanmasına takdiren yer olmadığına” karar verildiği,
    Anlaşılmaktadır.
    1- 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının 62. maddesinin uygulanmamasına yönelik olarak yerel mahkemece yasal ve yeterli gerekçe gösterilip gösterilmediğine ilişkin uyuşmazlıkla ilgili yapılan değerlendirmede;
    01 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının “Takdiri İndirim Nedenleri” başlıklı 62. maddesindeki; “fail yararına cezayı hafifletecek takdiri nedenlerin varlığı halinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine, müebbet hapis; müebbet hapis cezası yerine, yirmibeş yıl hapis cezası verilir. Diğer cezaların altıda birine kadarı indirilir. Takdiri indirim nedeni olarak, failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususlar göz önünde bulundurulabilir. Takdiri indirim nedenleri kararda gösterilir” şeklindeki düzenleme 765 sayılı TCY’nın 59. maddesindeki; “kanuni tahfif sebeplerinden ayrı olarak mahkemece her ne zaman fail lehine cezayı hafifletecek takdiri sebepler kabul edilirse ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezası yerine müebbet ağır hapis ve müebbet ağır hapis yerine 30 sene ağır hapis cezası hükmolunur, diğer cezalar altıda birden fazla olmamak üzere indirilir” biçimindeki düzenleme ile temelde aynı olmakla birlikte ikinci fıkra yönünden kısmen farklıdır.
    5237 sayılı TCY’nın 62. maddesinin ikinci fıkrasında takdiri indirim nedenleri sayıldıktan sonra “gibi” denilmek suretiyle takdiri indirim nedenlerinin yasada sayılanlarla sınırlı olmadığı, aksine bunların örnek olarak sayıldığı açıkça vurgulanmıştır. Burada sayılan “failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri” gibi nedenler, uygulamada hâkimi sınırlayıcı değil yol gösterici nitelikteki gerekçelerdir. Bunun sonucu olarak da 5237 sayılı TCY’nın, tıpkı 765 sayılı TCY’nda olduğu gibi takdiri indirim nedenleri yönünden sınırlayıcı sistemi değil serbest değerlendirme sistemini benimsediği kabul edilmektedir.
    Serbest takdir sisteminin bir gereği olarak da olayda sanık yararına takdiri indirimin uygulanmasını gerektiren nedenlerin varlığını veya yokluğunu belirleme yetkisi yargılamayı yapan hâkime ait olacaktır. Zira yargılama süreci boyunca maddi gerçeğe ulaşma ve adaleti sağlama yolunda çaba harcayan hâkim, sanığı birebir gözlemleyen ve bu bağlamda takdiri indirim nedenlerinin varlığı ya da yokluğunu en iyi tespit edebilecek konumdaki kişidir. Hâkim; “failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri”nin yanında, her somut olaya göre değişebilecek ve önceden öngörülemeyecek nedenleri de birlikte değerlendirerek bu hususta hak, adalet ve nasafet kurallarına uygun biçimde uygulama yapacaktır.
    07.06.1976 gün ve 3–4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile bu doğrultudaki birçok Ceza Genel Kurulu kararında açıkça vurgulandığı üzere; yasa koyucu, hâkime takdiri indirim hükmünün uygulanması konusunda geniş bir takdir yetkisi tanıyarak uygulamada çıkabilecek olan ve önceden öngörülme olanağı bulunmayan çeşitli halleri kapsayacak bir kalıp bulmanın zorluğu karşısında hâkimin bu yetkisini kısıtlamaktan özenle kaçınmış, bu tavrını 5237 sayılı TCY’nda da devam ettirmiştir.
    Ancak hâkimin bu konudaki takdir yetkisi sınırsız değildir. Bütün kararlarda olduğu gibi takdiri indirimin uygulanmasına veya uygulanmamasına ilişkin kararlar da gerekçeli olmalıdır. Bununla birlikte gösterilen gerekçelerin hak, adalet ve nasafet kuralları ile dosya içeriğine uygunluğunun Yargıtay denetimine tabi olacağında da kuşku bulunmamaktadır.
    Mahkeme hükümlerinin gerekçeli olması, Anayasanın 141/3 ve 5271 sayılı CYY’nın 34. maddesinde düzenlenmiştir. Hükmün mantıksal dayanağını oluşturan gerekçe somut olaya, akla, mantığa, bilimsel görüşlere ve yargısal içtihatlara dayalı olmalıdır. Bu özellikleri taşıyan bir gerekçe, kararların daha isabetli verilmesini sağlar, tarafları tatmin eder, yasa yolu aşamasında kararların denetimine olanak sağlar ve ayrıca bilimsel ve içtihat hukukunun gelişmesine olanak tanır.
    Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
    Bölünmüş yol çalışması nedeniyle bir platformu çift yönlü hale getirilip bariyerlerle tek şeride düşürülen yolda, “taşıt giremez” ve “sağa mecburi yön” trafik işaret ve uyarı levhalarına ve bariyerlere rağmen yol kontrolünü yeterince yapmadan ve yaklaşmakta olan aracın hız ve mesafesini dikkate almadan sola dönmek isteyen ve normal şeridinde gelmekte olan kamyonun önünü kapatmak suretiyle tam kusurlu davranışı sonucu meydana gelen kazada yeğeni ölen, birisi şikâyetçi iki kişi ile birlikte kendisi de yaralanan sanık hakkında, alt sınırdan uzaklaşılarak hüküm kurulduktan sonra, “nedeni bulunmadığından takdiren başkaca artırım ve indirim yapılmasına ve TCK’nın 62. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına” şeklindeki ifadelerle takdiri indirimin uygulanmamasında somut olayın özelliklerine göre herhangi bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
    2- 5237 sayılı TCY’nın 50/4. maddesinin uygulanmamasına yönelik itiraza gelince;
    Gerek 765 sayılı Türk Ceza Yasası döneminde uygulanma olanağı bulunan 647 sayılı Yasanın 4. maddesinin 3. fıkrasında, gerekse 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının 50. maddesinin 4. fıkrasında taksirli suçlardan verilen hürriyeti bağlayıcı cezaların, miktarına bakılmaksızın paraya çevrilebileceği düzenlenmiştir. Buradan hareketle 765 veya 5237 sayılı Yasalardan hangisi uygulanırsa uygulansın olayda bilinçli taksir hali bulunmadıkça taksirli suçtan verilen hapis cezasının, uzun süreli de olsa paraya çevrilmesine yasal bir engel bulunmamaktadır.
    5271 sayılı CYY’nın 230. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendinde yer alan ve emredici nitelik taşıyan; “mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adli para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin istemlerin kabul veya reddine ait dayanaklar gösterilir” hükmü karşısında, somut olayda olduğu gibi, hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesi yönündeki talepler üzerine mahkemece gerekçesi de gösterilmek suretiyle olumlu veya olumsuz bir karar verilmesi zorunludur.
    5237 sayılı TCY’nın 50. maddesinin 1. fıkrasında; “kısa süreli hapis cezası, suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre; adlî para cezasına çevrilebilir” düzenlemesi yer almaktadır.
    16.05.2007 günlü oturumda sanık müdafiinin, “öncelikle müvekkilimin beraatını, mahkeme aksi görüşte ise verilecek cezanın paraya çevrilmesini veya tecilini talep ediyorum” şeklinde beyanda bulunduğu, buna karşılık yerel mahkemece; yasada belirlenen cezanın alt sınırından uzaklaşılarak hüküm kurulduktan sonra, “sanığın kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecindeki tutum ve davranışına ve ceza miktarına göre, TCK’nın 50. maddesindeki seçenek yaptırımlarının uygulanmasına takdiren yer olmadığına” karar verilmek suretiyle hükmolunan dört yıl hapis cezasının adli para cezasına çevrilmeyeceği yönünde irade ortaya konulmuştur. Hâkim, alt sınırdan uzaklaşarak hükmettiği dört yıl hapis cezasını paraya çevirmek için gösterdiği diğer yasal nedenlerin yanında ayrıca bu miktar hapis cezasını paraya çevirmenin somut olayın özellikleriyle bağdaşmayacağını da belirtmiştir.
    Nitekim yukarıda birinci uyuşmazlık konusunda ayrıntısıyla açıklanan suçun işlenmesindeki özellikler ve dosya içeriğine göre hükmolunan dört yıl hapis cezasının para cezasına çevrilmemesine ilişkin olarak yerel mahkemece gösterilen gerekçede herhangi bir isabetsizlik ve hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
    Bu itibarla, sanığın 5237 sayılı TCY’nın 85/2. maddesi uyarınca cezalandırılmasına ve hakkında aynı Yasanın 62 ve 50/4. maddelerinin uygulanmasına yer olmadığına ilişkin yerel mahkeme hükmü ile bu hükmü onayan Özel Daire kararı isabetli bulunduğundan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
    Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Başkanı ve bir kısım Genel Kurul Üyesi; “yerel mahkemece sanığın cezasında takdiri indirim yapılmaması ve hapis cezasının adli para cezasına çevrilmemesinde gösterilen gerekçenin yasal ve yeterli olmadığı” görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
    2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 27.09.2011 günü yapılan müzakerede oyçokluğu ile karar verildi.

     

    Hemen Ara