Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/4-141 Esas 2011/184 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2011/4-141
Karar No: 2011/184

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/4-141 Esas 2011/184 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2011/4-141 E.  ,  2011/184 K.

    "İçtihat Metni"

    Tebliğname : 2010/68244
    Yargıtay Dairesi : 4. Ceza Dairesi
    Mahkemesi : ADANA 1. Asliye Ceza
    Günü : 30.09.2009
    Sayısı : 575-897

    Sanık H. T..’ın yaralama suçundan TCY’nın 86/1 ve 86/3-e maddeleri gereğince 1 yıl 6 ay, tehdit suçundan ise TCY’nın 106/2-a maddesi uyarınca 2 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Adana 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 01.07.2008 gün ve 205-362 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 09.04.2009 gün ve 2845-6993 sayı ile;
    “1- Eroin bağımlısı olduğunu ve halüsinasyon gördüğünü ileri süren sanığın, suç tarihinde ceza sorumluluğunu ortadan kaldıracak ya da azaltacak bir durumun bulunup bulunmadığı araştırılarak sonucuna göre hukuki durumu saptanmadan, eksik inceleme ile karar verilmesi,
    2- Kanıt olarak kabul edilen iletişim dinlenmesine ilişkin tutanaklar duruşmada okunup sanık ve müdafiine bu konuda diyecekleri sorulmadan ve rastlantı sonucu elde edilen ve CMK.nın 135/6. maddesinde sayılmayan tehdit ve yaralama suçlarına ilişkin konuşmaların ne suretle kanıt kabul edildiği tartışılmadan hükümlülük kararı verilerek 5271 sayılı CMK"nın 135/6, 138, 209/1 ve 215. maddelerine aykırı davranılması,
    3- Olayla ilgili görgüsü bulunan mağdur Y. B.. ve tanık S.T.."ın ateş eden kişinin duruşmada gördükleri sanık olmadığı biçimindeki teşhise ilişkin anlatımları diğer kanıtlarla birlikte yöntemince tartışılarak reddolunmadan yetersiz gerekçeyle hüküm kurulması” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
    Yerel mahkeme ise 30.09.2009 gün ve 575-897 sayı ile;
    “...Öncelikle kişinin ruh sağlığı cezai ehliyetinin yerinde olup olmadığı hususları her dosya için araştırılması gerekli olan bir husus olmadığı gibi mahkemece olayın oluş tarzı sanığın duruşmadaki hal ve tavırları, sanığın geçmiş yaşamı, geçirdiği tedaviler bir bütün olarak değerlendirilip gerekirse bu yönde inceleme yoluna gidebilir. Mahkememiz sanıkta anormal hiçbir durum tespit etmemiştir. Nitekim sanık daha önce de iki suç nedeniyle yargılanıp mahkûm olmuş ve mahkûmiyetleri de kesinleşmiştir. Bu dosyalarda da böyle bir durum değerlendirilmemiştir.
    Sanığın telefon kayıtlarında açıkça olayı ikrar etmiş olması karşısında bu ifadesini geçersiz kılmak için genelde tüm sanıkların başvurduğu yola başvurmuş, uyuşturucu kullandığı ve halüsinasyon gördüğünü savunmuştur. Ama ne enteresandır ki telefonda söylediği tüm olaylar bir kişinin yaralı olması, eylemi tüfekle gerçekleştirmesi, mekan hepsi doğru telaffuz edilmiştir. Ve tümü gerçekleşmiştir. Mahkememiz bu nedenle sanığın savunmasına yönelik bu iddiasını ciddi bulmayıp bu yönde araştırma gereği duymamıştır.
    Yüksek mahkeme tanık S..ve müşteki Y..un eylemi gerçekleştiren kişinin sanık olmadığı yönündeki ifadelerinin yeterince incelenip reddedilmeden hüküm kurulduğu eleştirisinde bulunmuştur. Bu eleştiri doğrudur ancak mahkememiz yılda yaklaşık 2500-3000 civarında dosyaya bakıp yılda ortalama 1200-1300 civarı karar verme durumundadır. Bu iş yükünün altında her dosyada içe sinecek şekilde hüküm yazmak her zaman mümkün olmamaktadır. Ancak müşteki olay anında ateş eden kişiyi görmediğini bildirip duruşma aşamasında sanık olmadığını bildirmesi tüm ceza dosyalarında büyük olasılıkla gerçekleşen eylem olup bittikten sonra bir takım zorlama veya nedenlerle ifadelerin yönlendirildiği bilinen bir durumdur. Olayın tek tanığı Sabri ise bir anda gerçekleşen olay anında o atış sırasında sanığı tam olarak teşhis edebilmesi hayatın olağan akışına uygun değildir. Ortada somut adli tıp raporu, usulünce alınmış dinleme kararı uyarınca iletişim tespit tutanağında sanığın olayı detayınca anlatması, suçunu ikrar etmesi, somut delillerdir. Soyut tanık Sabri’nin ifadesine dayanılarak beraat kararı verilmesi mümkün değildir” gerekçesiyle önceki hükmünde direnmiştir.
    Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “bozma” istekli 19.05.2011 gün ve 68244 sayılı tebliğnamesi ile Birinci Başkanlığa gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Sanığın kasten yaralama ve tehdit suçlarından cezalandırılmasına karar verilen olayda Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
    1- Yargılama sırasında eroin bağımlısı olduğunu ve halüsinasyonlar gördüğünü bildiren sanığın ceza sorumluluğunun araştırılmasının gerekip gerekmediği,
    2- İletişimin tespiti tutanaklarının duruşmada okunmasının zorunlu olup olmadığı, tesadüfen elde edilen ve CYY"nın 135/6. maddesinde sayılmayan suçlara ilişkin konuşmaların kanıt olarak kabul edilip edilmeyeceği,
    3- Teşhise yönelik mağdur ve tanık anlatımlarının yöntemince tartışılıp tartışılmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; öncelikle (2) ve (3) nolu bozma nedenlerine yönelik direnme hükmünün yasal ve yeterli gerekçe içerip içermediğinin belirlenmesi gerekmektedir.
    Anayasanın 141 ve 1412 sayılı CYUY"nın 32. maddelerinde mahkeme kararlarının gerekçeli olması gerektiği belirtilmiş olup, benzer düzenleme içeren 5271 sayılı CYY’nın 34. maddesinde de aynı nitelikte bir zorunluluk öngörülmüştür. Yasal, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan karar verilmesi, yasa koyucunun amacına aykırılık teşkil edeceği gibi uygulamada da keyfiliğe yol açacağında kuşku yoktur. Nitekim Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş uygulamalarına göre de, bir karar bozulmakla tamamen ortadan kalkacağından, yerel mahkemece CYUY’nın 260, 261, 268 ve 308. maddeleri uyarınca yeniden hüküm kurulması, yasal ve yeterli gerekçenin gösterilmesi zorunludur.
    Özel Dairenin (2) nolu bozma nedenine yönelik olarak açıklayıcı bir direnme gerekçesi yazılmayan, (3) nolu bozma nedeninin ise yerinde olduğunu kabul edip, iş yoğunluğu nedeniyle her dosyaya gerekçe yazmanın mümkün olmadığını ifade ederek direnme kararı veren yerel mahkeme, yasal direnme nedenlerini kararda göstermemiş, bozma kararına niçin uymadığını denetlenebilir düzeyde açıklamamıştır.
    Bu itibarla, yerel mahkemenin (2) ve (3) nolu bozma nedenlerine yönelik direnme hükmünün geçerli, yasal ve yeterli gerekçe içermemesi nedeniyle bozulmasına karar verilmelidir.
    Yargılama sırasında eroin bağımlısı olduğunu ve halüsinasyonlar gördüğünü bildiren sanığın ceza sorumluluğunun araştırılmasının gerekip gerekmediğine ilişkin uyuşmazlığa gelince;
    Kusur yeteneği, 5237 sayılı TCY"nın 31/2 ve 32/1. maddelerinde dolaylı bir biçimde tanımlanmıştır. Bu hükümler uyarınca; fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve davranışlarını buna göre yönlendirme yeteneğinin bulunması halinde kusur yeteneğinin bulunduğu kabul edilmiştir. Kusur yeteneğinin iki belirgin görünümü vardır. Bunlardan ilki; kişinin işleyeceği fiilin hukuki anlamını ve sonuçlarını anlayabilme yeteneği, diğeri ise; fiilin hukuki anlam ve sonucunu kavrayan kişinin davranışlarını bu algılaması doğrultusunda ve hukuk düzeninin gereklerine uygun olarak yönlendirme yeteneğinin bulunmasıdır. Algılama ve irade yeteneği denilen bu iki öğenin bir kişide bir arada bulunmaması veya bu yeteneklerinde azalma meydana gelmesi durumunda kusur yeteneğinin tam olmadığı kabul edilmelidir.
    Yeni ceza adalet sistemimizde akıl hastalığı; kusur yeteneğini etkilemesi nedeniyle, ceza sorumluluğunu ortadan kaldıran sebeplerden birisi olarak düzenlenmiştir. Buna göre, ortada tüm unsurlarıyla oluşmuş bir suç bulunmakta ise de; akıl hastası olduğu saptanan sanık, işlemiş bulunduğu fiilin anlam ve sonuçlarını algılayamayacak durumda olduğundan, bu suçun işlenmesinden dolayı hukuki anlamda “kınanamaz” yani sorumlu tutulamaz. Dolayısıyla, 5237 sayılı Yasanın 32/1. maddesi gereğince bu durumdaki sanığa ceza tayin edilmesi mümkün bulunmadığından, 5271 sayılı Yasanın 223/3-a maddesi uyarınca “ceza verilmesine yer olmadığı” hükmünün verilmesi gerekir. Ancak, sanığa ceza verilemiyor olması, sanık hakkında 5237 sayılı Yasanın 57. maddesi uyarınca güvenlik tedbiri uygulanmasına engel değildir.
    Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
    Sanığın yargılama sırasında eroin bağımlısı olduğunu ve halüsinasyonlar gördüğünü, hayal ettiği şeyleri bazen gerçekleşmiş gibi konuştuğunu savunması karşısında, öncelikle sanığın cezai sorumluluğunu etkileyecek bir akıl hastalılığının olup olmadığının araştırılması gerekmektedir.
    Bu nedenle, Özel Dairenin sanığın ceza sorumluluğunu ortadan kaldıracak veya azaltacak bir durumunun olup olmadığının araştırılmasına ilişkin (1) nolu bozma nedenine yönelik yerel mahkeme direnme hükmünde de isabet bulunmamaktadır.
    Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün her üç uyuşmazlık yönünden de bozulmasına karar verilmelidir.
    SONUÇ :
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Adana 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 30.09.2009 gün ve 575-897 sayılı direnme kararının sanığın cezai sorumluluğunun araştırılmaması ve Özel Dairenin (2) ve (3) nolu bozma nedenlerine yönelik olarak yasal ve yeterli gerekçe içermemesi isabetsizliklerinden BOZULMASINA,
    2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 20.09.2011 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

     

     

    Hemen Ara