Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/3-147 Esas 2011/158 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2011/3-147
Karar No: 2011/158

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/3-147 Esas 2011/158 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu 2011/3-147 E., 2011/158 K.

Ceza Genel Kurulu 2011/3-147 E., 2011/158 K.

  • AĞAÇLANDIRMA VE İMAR İŞLERİ
  • "İçtihat Metni"

    Sanığın 6831 sayılı Yasanın 93/1-3, 62, 50 ve 52. maddeleri uyarınca 4500 YTL. adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Çekerek Sulh Ceza Mahkemesince verilen 14.02.2006 gün ve 188-51 sayılı hüküm, sanık tarafından temyiz edilmekle, dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 26.06.2008 gün ve 13646-9470 sayı ile;

    "Hükümden sonra 08.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanunla, özel nitelikte olan 6831 sayılı Orman Kanununda getirilen köklü değişikliklerin ve ceza sisteminin lehe hükümlerinin bütün halinde değerlendirme sonucu 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 7. maddesi dikkate alınarak sanık lehine uygulanması gerekliliği ve 5728 sayılı Kanunun 562. maddesinin 1. fıkrası uyarınca CMK.nun 231/5, 14. madde ve fıkralarında öngörülen, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasında ceza sınırının 2 yıla çıkartılması ve soruşturma ile kovuşturması şikayete bağlı suç olma şartının kaldırılması kuralları gereğince bu hususların mahalli mahkemece birlikte değerlendirilmesi lüzumu" gerekçesiyle bozulmuştur.

    Bozmaya uyan yerel mahkemece 20.05.2009 gün ve 172-97 sayı ile, sanığın 6831 sayılı Yasanın 93/1, 62, 50 ve 52. maddeleri uyarınca 3000 Lira adli para cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir.

    O yer C.Savcısının temyiz istemi Yargıtay 3. Ceza Dairesince 07.04.2011 gün ve 14134-4784 sayı ile;

    "O Yer C.Savcısının temyiz dilekçesinde hakim havalesi bulunmadığından, 22.01.1962 gün 2/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ve buna uygun Ceza Genel Kurulu ile Ceza Dairelerinin istikrarlı uygulamaları gereğince tebliğnamede yazılı düşünceye iştirak olunmayarak temyiz isteminin CMUK.nun 317. maddesi uyarınca" reddedilmiştir.

    Yargıtay C.Başsavcılığı ise 03.06.2011 gün ve 193071 sayı ile;

    "Çekerek Sulh Ceza Mahkemesince 20.05.2009 tarihinde katılan idare temsilcisinin yüzüne karşı, sanığın ise yokluğunda verilen mahkûmiyet hükmündeki yasa yolu bildiriminin; "…

    … gerekçeli kararın kendilerine tefhim/tebliğinden itibaren 7 gün içinde mahkememize ya da mahkememize iletilmek üzere bulundukları yer Sulh Ceza Mahkemesine sunacakları dilekçe ya da tutanağa geçirilmek koşuluyla zabıt katibine beyanda bulunmak suretiyle, 5320 sayılı Yasanın 8/1 madde ve fıkrası nedeniyle uygulanmaya devam olunan 1412 sayılı Yasanın 305. maddesi uyarınca temyiz yoluna başvurabilecekleri de hatırlatılarak verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı" şeklinde olup, Yargıtay Ceza Genel Kurulu"nun 20.02.2007 gün, 46-39 ve 29.05.2007 gün, 114-113 sayılı kararlarında da açıklandığı üzere, 5271 sayılı CMK.nun 232. maddesinin 6. fıkrası uyarınca, hüküm fıkrasında kanun yollarına başvurma olanağı bulunup bulunmadığı, başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüte yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesinin gerektiği, aynı Kanunun 34. maddesinin 2. fıkrasında da, kararlarda başvurulabilecek kanun yolu, süresi, mercii ve şekillerinin (kuşkuya yer bırakmayacak şekilde) gösterilmesinin zorunlu olduğu, yerel mahkeme kararında ise, katılan idare temsilcisinin yüzüne karşı verilen hükme yönelik kanun yoluna başvuru süresinin, "tefhim/tebliğden itibaren" başlayacağı belirtilerek tereddüde yer bırakacak şekilde gösterildiği ve başvurulabilecek kanun yolu merciinin ise gösterilmediği anlaşılmakla, hükmün, 5271 sayılı CMK.nun 232/6 ve 34/2. maddeleri uyarınca, başvurulabilecek kanun yolu, mercii, başvuru süresi, şekilleri ve sürenin ne zaman işlemeye başlayacağı hususları gösterilmek suretiyle hem sanığa, hem de katılan idare temsilcisine usulüne uygun olarak tebliğ olunduğuna dair dosyada belgelere rastlanmadığı,

    Ayrıca dosyada, Mahkemenin yargı çevresi içinde bulunduğu ağır ceza mahkemesi nezdindeki Cumhuriyet savcısı tarafından yapılmış bir "görüldü şerhi" bulunmadığı gibi, Cumhuriyet savcısı katılmaksızın verilmiş olan bu hükmün, bahsi geçen Cumhuriyet savcısına ne zaman gönderildiğinin de dosya içeriğinden belirlenemediği,

    O yer Cumhuriyet savcısının temyiz dilekçesinin ise, 18.06.2009 tarihinde yazı işleri müdürünün imzası ile havale edilerek temyiz defterinin 2009/28 sırasına kaydedildiği ve dosyanın, temyiz incelemesi için, 29.06.2009 tarihli mahkeme hakiminin imzaladığı "Dosya Gönderme Formu" ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği,

    Anlaşılmaktadır.

    5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca uygulaması gereken, 1412 sayılı CMUK"nun 310. maddesinin 3. fıkrasında; "Sulh mahkemelerinin temyizi kabil kararları, yargı çevresi içinde bulundukları asliye ve ağır ceza mahkemeleri nezdindeki Cumhuriyet savcıları tarafından, tefhim tarihinden itibaren bir ay içinde temyiz edilebilir" şeklinde yer alan hüküm, sulh ceza mahkemesinin temyiz edilebilir kararlarının, yargı çevresi içerisindeki Cumhuriyet savcıları tarafından tefhim tarihinden itibaren bir ay içerisinde temyiz edilebileceklerini amirdir.

    Öte yandan, 5271 sayılı CMK"nun, 264. maddesinde; "(1) Kabul edilebilir bir başvuruda kanun yolunun veya merciin belirlenmesinde yanılma, başvuranın haklarını ortadan kaldırmaz.

    (2) Bu hâlde başvurunun yapıldığı merci, başvuruyu derhâl görevli ve yetkili olan mercie gönderir" hükmüne yer verilmiş,

    Ceza Genel Kurulu"nun, 22.12.2009 gün ve 233/305 sayılı ve 11.03.2008 gün ve 45/48 sayılı kararlarında; Cumhuriyet savcısının da yasa yolu veya merciinin belirlenmesinde hataya düşürülmesi veya düşmesi durumunda, bu yanılmanın başvuranın haklarını ortadan kaldırmayacağına karar verilmiş, varılan bu sonucun gerekçesi ise; 1412 sayılı CMUK"nun benzer düzenleme içeren 293. maddesinin Cumhuriyet savcıları hakkında uygulanmasını engelleyen, 22.01.1962 gün ve 2/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu kararının; 5271 sayılı CMK"nun 264. maddesinin, "Tasarı, hâkim ve mahkeme kararlarında hukuka aykırılık ve yanlışlık olabileceğini kabul ve bunlara karşı kanun yollarını açık tutarken, Cumhuriyet savcısı dahil başvuru hakkı olanların da mercide veya kanun yolunun belirlenmesinde yanılgıya düşebileceklerini öngörmüş ve bunu karşılamak üzere bu maddeyi getirmiştir.

    Madde uyarınca, Cumhuriyet savcısının, şüpheli veya sanığın, avukatın, davaya katılanın, yasal temsilcinin veya eşin kabulü gerekli bir kanun yolu istemi salt merciin veya kanun yolunun belirlenmesinde yanılgı nedeniyle, başvuranın hukukunu ihlâl etmeyecek, dilekçe veya tutanağın verildiği mercii bunu, zaman yitirmeden, yetkili ve görevli mercie gönderecektir.

    Cumhuriyet savcılarının yoğun ve ağır bir iş yükü altında bulunmaları nedeniyle yanılgıya düşmeleri olasıdır. Öte yandan, Cumhuriyet savcılarının kanun yolu başvurularının, toplum yararına ve toplumun hukukunu bozan bir durumun düzeltilmesini sağlama amacına yönelik olduğu ve sanık lehine de başvurabilecekleri düşüncesiyle, bu konuda sınırlama koyan Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 22.01.1962 gün ve 2/1 sayılı kararını aşmak üzere, madde açık hüküm getirmiştir" şeklindeki gerekçesinde yer alan açıklık karşısında geçerliliğini yitirdiği kabul edilmiştir.

    5271 sayılı CMK"nun 264. maddesinde, hiçbir istisnaya yer vermeksizin, yasa yoluna başvuru hak ve yetkisine sahip olanların mercide yanılgılarının, başvuranın haklarını ortadan kaldırmayacağına ilişkin açık düzenlemesi karşısında, Cumhuriyet savcısının da mercide yanılgı halinde bu haktan yararlanacağı yönünde kuşku bulunmamaktadır.

    Ayrıca, Ceza Genel Kurulu"nun 16.12.1997 gün ve 331/321 sayılı kararında da, temyiz dilekçesinin hâkim yerine yazı işleri müdürüne havale ettirilmesinin, 1412 sayılı CMUK"nun "kanun yolunun tayininde hata" başlıklı 293. maddesi kapsamında, kabule şayan bir müracaatta kanun yolunun veya merciin tayininde yapılan bir hata, Askeri Yargıtay Daireler Kurulu"nun 09.07.1998 gün ve 114/112 sayılı kararında ise, aynı husus tartışılarak askeri savcının temyizinin süresinde olduğu kabul edilmiştir.

    Bu açıklamalar ışığında, o yer Cumhuriyet savcısının yasal süresi içersinde temyiz kanun yoluna başvurduğu hususunda kuşku yoktur.

    Bu sebeple, Yargıtay 3. Ceza Dairesi"nin dosyayı esastan incelemesi gerekmektedir. Ancak bu incelemeye başlamadan önce, mahkemenin anılan hükmünün 5271 sayılı CMK.nun 232/6 ve 34/2. maddeleri uyarınca, başvurulabilecek kanun yolu, mercii, başvuru süresi, şekilleri ve sürenin ne zaman işlemeye başlayacağı hususları gösterilmek suretiyle usulüne uygun olarak tebliğ olunduğuna dair dosyada belgeye rastlanmadığı cihetle, anılan şekilde, hem sanığa, hem de katılan idare temsilcisine usulüne uygun tebligat yapılmışsa belgelerinin dosyaya konulması, aksi halde anılan şekilde usulünce tebligatlar yapılarak buna ilişkin belgeler ile verilmesi halinde sanık ve katılan idare adına temsilcisinin temyiz dilekçelerinin, ayrıca, mahkemenin yargı çevresi içinde bulunduğu ağır ceza mahkemesi nezdindeki Cumhuriyet savcısı tarafından yapılmış bir "görüldü şerhi" bulunan gerekçeli karar örneğinin eklenerek iadesi için dosyanın mahalline gönderilmesi ve bu dilekçeler ile ilgili olarak ek tebliğname düzenletilmesi, sonucuna göre tüm temyiz başvuruları birlikte değerlendirilerek bir karar verilmesinde zorunluluk bulunmaktadır" görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak Özel Dairenin temyizin reddi kararının kaldırılması isteminde bulunmuştur.

    Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

    TÜRK MİLLETİ ADINA

    CEZA GENEL KURULU KARARI

    Yargıtay C.Başsavcılığı ile Özel Daire arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar:

    1- Hükmü temyiz eden o yer Cumhuriyet savcısının temyizinin, dilekçesinde hakim havalesi bulunmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmesinde isabet bulunup bulunmadığı,

    2- Yasa yolu bildiriminin usulüne uygun olup olmadığı,

    3- Yokluğunda verilen kararın sanığa tebliğ edilip edilmediği,

    4- Üst Cumhuriyet savcısının görüldü şerhinin dosyada bulunmasının gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.

    İncelenen dosya içeriğinden;

    Yerel mahkemenin yasa yolu bildiriminin aynen; "…

    … katılan orman idaresi temsilcisinin karşı, gerekçeli kararın kendilerine tefhim/tebliğinden itibaren 7 gün içinde mahkememize ya da mahkememize iletilmek üzere bulundukları yer Sulh Ceza Mahkemesine sunacakları dilekçe ya da tutanağa geçirilmek koşuluyla zabıt katibine beyanda bulunmak suretiyle, 5320 sayılı Yasanın 8/1 madde ve fıkrası nedeniyle uygulanmaya devam olunan 1412 sayılı Yasanın 305. maddesi uyarınca temyiz yoluna başvurabilecekleri de hatırlatılarak verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı" şeklinde olduğu, yokluğunda verilen hükmün sanığa tebliğ edildiğine dair dosyada bir belgenin bulunmadığı, dosyanın Yargıtaya gönderme formunda da sanığa kararın tebliğ edildiği tarihi gösteren kısmın boş bırakıldığı, o yer Cumhuriyet savcısının temyiz dilekçesinde hakim havalesinin bulunmadığı, ancak; "iş bu dilekçe mahkememizin temyiz defterinin 2009/28 sırasına kaydı yapılmıştır" şeklindeki kaşenin vurularak 18.06.2009 tarihinin yazıldığı ve yazı işleri müdürü tarafından imzalandığı, dosyada üst Cumhuriyet savcısının görüldü yaptığına ilişkin bir belgenin de olmadığı, dosyanın 29.06.2009 tarihli hakim tarafından imzalanan "Dosya Gönderme Formu" ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği anlaşılmaktadır.

    Uyuşmazlık konuları üzerinde sağlıklı sonuçlara ulaşabilmek için sırasıyla ele alınmalarında yarar bulunmaktadır:

    1- Hükmü temyiz eden o yer Cumhuriyet savcısının temyizinin reddine karar verilmesinde isabet bulunup bulunmadığı:

    20.05.2009 tarihli yerel mahkeme hükmüne karşı o yer Cumhuriyet savcısının temyiz istemini içeren dilekçesinin, yazı işleri müdürünün imzası ile havale edilerek üzerine temyiz defterine kaydedildiğine ilişkin kaşenin vurularak 18.06.2009 tarihinin yazıldığı, buna göre temyizin süresinde olmasına karşın, Özel Dairece; üzerinde hakim havalesi bulunmadığı gerekçesiyle 22.01.1962 gün 2-1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına dayanılarak 1412 sayılı CYUY"nın 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 317. maddesi uyarınca reddine karar verilmiştir.

    "Savcıların temyiz dilekçeleri için 1412 sayılı CYUY"nın 293. maddesinin uygulanamayacağı, bu nedenle C.savcılarının temyiz dilekçelerinde hakim havalesinin bulunması gerektiği" şeklindeki 22.01.1962 gün ve 2-1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı; 01 Haziran 2005 tarihinde yeni yasaların yürürlüğe girmesine kadar başta Ceza Genel Kurulu olmak üzere tüm Özel Dairelerce istikrarlı olarak uygulanmıştır.

    01 Haziran 2005 tarihinde yeni yasalarla birlikte 5271 sayılı CYY"nın yürürlüğe girmesinden sonra konu Ceza Genel Kurulunun gündemine gelmiş 11.03.2008 gün ve 45-48 ile 05.02.2008 gün ve 266-13 sayılı kararlar ile de; 5271 sayılı CYY"nın 264/1. maddesinde yapılan yeni düzenleme karşısında, 22.01.1962 gün ve 2-1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının geçerliliğini yitirdiği ve "kabul edilebilir bir başvuruda kanun yolunun veya merciin belirlenmesinde yanılma, başvuranın haklarını ortadan kaldırmaz" hükmünden C.savcılarının yararlanmaları gerektiği kabul edilmiştir.

    Bu nedenle süresi içinde olduğu yazı işleri müdürünün havalesinden anlaşılan o yer Cumhuriyet savcısının sanık lehine yapmış olduğu temyiz isteminin Özel Dairece dilekçede hakim havalesi bulunmadığı gerekçesiyle 1412 sayılı CYUY"nın 317. maddesi uyarınca reddine karar verilmesinde isabet bulunmamaktadır.

    2- Yasa yolu bildiriminin usulüne uygun olup olmadığı:

    Ceza Genel Kurulunun 21.12.2010 gün ve 251-267 ile 30.11.2010 gün ve 229-240 sayılı kararları başta olmak üzere bir çok kararında da vurgulandığı üzere; 1412 sayılı CYUY"nın 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 310. maddesinde, yüze karşı verilen kararlarda hükmün tefhiminden, yoklukta verilen kararlarda ise tebliğden itibaren temyiz süresinin başlayacağı belirtilmiştir.

    5271 sayılı CYY"nın 34/2, 231/2 ve 232/6. maddelerinde de hüküm ve kararlarda başvurulacak yasa yolu, başvurunun yapılacağı mercii, yöntemi ve başvuru süresinin hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde açıkça gösterilmesi gerektiği belirtilmiş, bu hükümlere aykırılığın ise, aynı Yasanın 40. maddesi uyarınca eski hale getirme nedeni olacağı kabul edilmiştir. Bu yasal düzenlemelere göre, sürenin bildirilmemesi veya yanılgılı bildirilmesi halinde açıklamalı davetiye ile bu hususun ilgililere tebliğinden sonra süreler işlemeye başlayacak bu suretle de olası hak kayıpları engellenecektir.

    Somut olayda; yasa yolu bildirimi; "gerekçeli kararın kendilerine tefhim/tebliğinden itibaren 7 gün içinde" şeklinde olup, bu sürenin gerek hükmün yüzüne karşı verildiği katılan idare temsilcisi, gerekse hükmün yokluğunda verildiği sanık açısından "tefhimden" mi yoksa "tebliğden" itibaren mi başlayacağı konusunda duraksamaya neden olunmuştur.

    Bu nedenle, yasa yolu bildirimindeki açıklanan eksikliğin giderilebilmesi için gerekçeli hükmün, yasa yolu bildirimindeki yanılgıyı giderecek şekilde meşruhatla birlikte taraflara tebliğ edilmesi gerekmektedir.

    3- Yokluğunda verilen kararın sanığa tebliğ edilip edilmediği:

    Yerel mahkemece kararın tefhim edildiği 20.05.2009 tarihli duruşma tutanağının incelenmesinde, kararın katılan idare temsilcisinin yüzüne karşı ancak sanığın yokluğunda verildiği görülmekte olup, yokluğunda verilen bu hükmün sanığa tebliğ edildiğine ilişkin dosya içerisinde bir belge bulunmamaktadır. Nitekim dosya gönderme formunda da sanığa yapılan tebliğ tarihinin gösterildiği kısım boş bırakılmıştır.

    Yerel mahkeme gerekçeli kararının, bu karara karşı yasa yoluna başvurma hakkı bulunan sanığa 5271 sayılı CYY"nın 35/2. maddesi uyarınca tebliği zorunludur.

    4- Üst C.savcısının görüldü şerhinin dosyada bulunmasının gerekip gerekmediği hususuna gelince:

    Bu konuyla yakından ilgili olan uyuşmazlıklar Ceza Genel Kurulunun önüne gelmiş ve 06.11.2007 gün ve 167-22 ile 08.06.2010 gün 116-136 sayılı kararlarla çözüme kavuşturulmuştur.

    1412 sayılı CYUY"nın 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 310. maddesinin 3. fıkrasında; "Sulh mahkemelerinin temyizi kabil kararları, yargı çevresi içinde bulundukları asliye ve ağır ceza mahkemeleri nezdindeki Cumhuriyet savcıları tarafından, tefhim tarihinden itibaren bir ay içinde temyiz edilebilir" şeklinde yer alan hüküm, sulh ceza mahkemesinin temyiz edilebilir kararlarının, yargı çevresi içerisindeki Cumhuriyet savcıları tarafından tefhim tarihinden itibaren bir ay içerisinde temyiz edilebileceklerini düzenlemektedir. Tefhimle başlayacağı açıkça belirtilen bir aylık sürenin başlangıcı veya sürenin değiştirilmesi hiçbir koşulda olanaklı değildir.

    Anayasa"nın 40/2, 5271 sayılı CYY"nın 34/2, 231/2 ve 232/6. maddeleri uyarınca, hüküm veya kararlarda, başvurulacak yasa yolu, merci, süresi ve şeklinin hiçbir kuşkuya yer verilmeksizin belirtilmesi zorunlu olup, bu zorunluluğa uyulmaması 5271 sayılı CYY"nın 40. maddesi uyarınca eski hale getirme nedeni oluşturmaktadır. Ancak 5271 sayılı CYY"nın 40. maddesinde açıkça, kişilerin eski hale getirme isteminde bulunabileceği ve kişilerin kusursuz sayılacağı belirtilip, bir makam olan C.Savcılığından bahsedilmediği görülmektedir. Yasa koyucunun, kişilerden bahsedip, bir makam olan C.Savcılığına yer vermemesi 5235 sayılı Yasanın 17/2. maddesinde, yasa yollarına başvurmayı Cumhuriyet savcısına bir görev olarak yükleyen düzenlemeden kaynaklanan bilinçli bir tercihtir.

    Yasa yolundaki eksik bildirimin, kişiler yönünden eski hale getirme nedeni oluşturmasından dolayı, yasa yoluna başvuru hak ve yetkisi bulunan kişilere mevcut eksikliği giderecek şekilde yeni bir tebligat yapılarak, eski hale getirme yöntemiyle açılmış bir yasa yolu davasının incelenmesi olanaklı ise de, bir makam olan C.Savcılığının bu haktan yararlanması olanaklı değildir.

    Gerekçeli kararın üst Cumhuriyet savcısına bir aylık sürenin dolmasına çok yakın bir zamanda veya bir aylık sürenin dolmasından sonra gönderilmesi veya hiç gönderilmemesi halinde, 5271 sayılı CYY"nın 232/3. maddesi uyarınca hükmün gerekçesi tümüyle tutanağa geçirilmemişse açıklanmasından itibaren en geç on beş gün içinde yazılarak dosyaya konulması zorunlu olduğundan, bu hususun ilgililer hakkında cezai ve disiplin hukuku açısından sonuçlar doğurabileceği düşünülebilir ise de, yasa yoluna başvuru açısından Cumhuriyet savcısı eski hale getirme isteminde bulunamayacak ve üst C.Savcısının temyiz süresi tefhim tarihinden itibaren bir ay olacak, bu sürenin uzaması sözkonusu olmayacaktır.

    Bu nedenle, yerel mahkeme kararının tefhiminden itibaren CYUY"nın 310. maddesinde öngörülen bir aylık sürenin geçmiş olduğu da gözetilerek bu aşamada üst Cumhuriyet savcısınca görüldü işleminin yapıldığına ilişkin belgenin getirtilip dosyaya konulmasında bir yarar bulunmamaktadır.

    Bu itibarla sonuç olarak; Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Dairenin, temyiz isteminin reddi kararının kaldırılmasına, o yer Cumhuriyet savcısının temyizinin yanında gerekçeli kararın yasa yolu bildirimindeki yanılgının giderilmesi için katılan ve sanığa tebliği ile verdikleri takdirde temyiz dilekçelerinin de dikkate alınarak temyiz incelemesi yapılabilmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

    SONUÇ:

    Açıklanan nedenlerle;

    1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

    2- Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 07.04.2011 gün ve 14134-4784 sayılı temyiz isteminin reddine ilişkin kararının KALDIRILMASINA,

    3- Dosyanın, o yer Cumhuriyet savcısının temyizinin yanında gerekçeli kararın yasa yolu bildirimindeki yanılgının giderilmesi için ilgililere tebliği ile verdikleri takdirde temyiz dilekçelerinin de dikkate alınarak temyiz incelemesi yapılabilmesi için Yargıtay 3. Ceza Dairesine gönderilmek üzere, Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 05.07.2011 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

    Hemen Ara