Esas No: 2018/26218
Karar No: 2018/26218
Karar Tarihi: 10/3/2021
AYM 2018/26218 Başvuru Numaralı HİKMET DENİZ Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
HİKMET DENİZ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2018/26218) |
|
Karar Tarihi: 10/3/2021 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Muammer TOPAL |
|
|
Recai AKYEL |
|
|
Selahaddin MENTEŞ |
|
|
İrfan FİDAN |
Raportör |
: |
Eren Can BENAKAY |
Başvurucu |
: |
Hikmet DENİZ |
Vekili |
: |
Av. Faruk KODAMAN |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, 3.600 olan emeklilik ek göstergesinin 3.000 olarak düzeltilmesi neticesinde emekli aylığının azaltılması ve geriye yönelik olarak fazladan ödendiği belirtilen emekli aylıklarının ve ikramiyesinin iadesinin istenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 31/8/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu 8/8/1974 tarihinde Tütün, Tütün Mamülleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğünde memur olarak çalışmaya başlamıştır. Sırasıyla memur, amir, şef, müdür yardımcısı ve müdür olarak çalıştıktan sonra 6/6/2003 tarihinde Sigara Pazarlama ve Dağıtım A.Ş.ye genel müdür yardımcısı olarak atanmış ve 16/6/2003 tarihinde görevine başlamıştır.
10. Sigara Pazarlama ve Dağıtım A.Ş.nin özelleştirme kapsamında sona erdirilmesi nedeniyle başvurucu Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü İstanbul Tapu ve Kadastro II. Bölge Müdürlüğüne araştırmacı olarak naklen atanmış ve 8/2/2011 tarihinde görevine başlamıştır. Başvurucu, bu görevde çalışmaktayken 16/2/2015 tarihinde emekliliğini talep etmiştir.
11. Kendi isteğiyle 15/3/2015 tarihinde emekli olan başvurucuya 40 yıl 6 aylık hizmetine karşılık 3.600 ek gösterge esas alınmak üzere ikramiye ödenmiş ve emekli maaşı bağlanmıştır.
12. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) 26/11/2015 tarihli yazıyla ek göstergenin 3.000 olarak düzeltildiğini ve geçmişe yönelik fazladan ödenen ikramiye farkı olarak 19.968,61 TL ile (15/3/2015 ile 31/12/205 tarihleri arasında) fazladan ödenen aylık farkı olarak 4.597,55 TL borç çıkarıldığını başvurucuya bildirmiştir. Ek göstergenin değiştirilmesine gerekçe olarak Özelleştirme İdaresi Başkanlığınca ihdas edilen genel müdür yardımcısı kadrosunun 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu ile 22/1/1990 tarihli ve 399 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Personel Rejiminin Düzenlenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararname"de (399 sayılı KHK) yer almamasıyla birlikte söz konusu kadronun ihdası ile ilgili tereddütlerin giderilmemesi gösterilmemiştir.
13. Başvurucu 28/12/2015 tarihinde işlemin iptali istemiyle dava açmıştır. Dilekçesinde çalışma hayatı boyunca emekli keseneği ile kurum karşılıklarının 3.600 ek gösterge üzerinden düzenli olarak gönderildiğini belirtmiştir. En son görevi olan araştırmacılık sırasında da genel müdür yardımcılarına uygulanan 3.600 ek gösterge üzerinden emekli kesenek ve kurum karşılıklarının gönderildiğini ifade etmiş, bu sebeple emekli aylık ve ikramiye hesabının 3.600 ek gösterge üzerinden yapılması gerektiğini vurgulamıştır. Bu sebeple dava konusu işlemin hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüş ve emsal mahkeme kararlarına yer vermiştir.
14. Ankara 18. İdare Mahkemesi (Mahkeme) 22/12/2016 tarihinde dava konusu işlemi iptal etmiştir. Karar tek hâkimli olarak verilmiştir. Kararda aylıklarını personel kanunlarına göre almayan iştirakçilerin emekli kesenek ve karşılık tutarlarının hesaplanmasında dikkate alınacak ek gösterge rakamının belirlenmesinde ilgililerin ifa ettikleri görevleri itibarıyla 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu"na göre girebilecekleri sınıflardaki benzer görevlerin aynı kadro, unvan veya derecesi için belirlenmiş ek gösterge rakamlarının uygulanması, daha sonra atanılan görevin ek göstergesinin daha düşük olması hâlinde ise yüksek ek göstergenin geçerli olduğu ve aradaki farkın aylıklardan kesilmek suretiyle karşılanması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucunun 657 sayılı Kanun"un özlük hükümlerine tabi memur statüsünde görev yaptığı ve bu nedenle aylıklarını personel kanunlarına göre almayan iştirakçiler kapsamında bulunduğunun açık olduğu ifade edilmiştir.
15. Davalı SGK, karara karşı 6/2/2017 tarihinde istinaf yoluna başvurmuştur.
16. Ankara Bölge İdare Mahkemesi 11. İdari Dava Dairesi (Daire) 4/5/2017 tarihinde istinaf talebini kabul etmiş ve mahkeme kararını kaldırmıştır. Kararda dava konusu işlemin ileriye yönelik olmak üzere sonuç doğuran bir işlem olup belirli bir miktar alacağın tazmini istemine yönelik olmadığı belirtilmiştir. Kısa bir döneme ilişkin belirli bir miktar alacağın tazmini istemine yönelik olmayan ve emekli aylığının hesaplanmasına esas alınacak ek gösterge rakamının tespitine ilişkin bulunan bu davanın Mahkeme heyeti tarafından çözüme kavuşturulması gerektiği ifade edilmiştir.
17. Mahkeme 16/6/2017 tarihinde bozma kararına uymuş ve heyet hâlinde vermiş olduğu karar ile dava konusu işlemi iptal etmiştir. Kararda 22/12/2016 tarihinde verilen kararda yer alan gerekçe tekrar edilmiştir.
18. SGK, karara karşı 24/7/2017 tarihinde istinaf yoluna başvurmuştur.
19. Daire 1/6/2018 tarihinde mahkeme kararını kaldırmış ve davayı kesin olarak reddetmiştir. Kararda Özelleştirme İdaresi tarafından ihdas edilen Sigara Pazarlama ve Dağıtım A.Ş.ye genel müdür yardımcısı olarak atanan başvurucunun atanmış olduğu genel müdür yardımcısı pozisyonunun kapsam dışı statüde bir pozisyon olduğu belirtilmiştir. Söz konusu kadronun 13/12/1980 tarihli ve 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (190 sayılı KHK) uyarınca ihdas edilmemesi nedeniyle 190 sayılı KHK"da genel müdür yardımcıları için belirlenen 3.600 ek göstergeden yararlandırılmasına olanak bulunmadığı ifade edilmiştir.
20. Nihai karar başvurucuya 3/8/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 31/8/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
21. 5434 sayılı Kanun"un ek 15. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Personel Kanunları deyiminden, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ile 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ve bunların ek ve tadillerini, bu kanunlara tabi olmayan kamu personelinin aylık ve sair özlük haklarını düzenlemek üzere çıkarılacak kanunları anlaşılır."
22. 5434 sayılı Kanun"un ek 48. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Aylıklarını personel kanunlarına göre almayan iştirakçilere, genel idare hizmetleri sınıfında görev yapan genel müdürler için belirlenen ek gösterge rakamını geçmemek üzere, ifa ettikleri görevleri itibariyle Devlet Memurları Kanunu"na göre girebilecekleri sınıflardaki benzer görevlerin aynı kadro, unvan veya derecesi için belirlenmiş ek göstergeleri uygulanır."
23. 5434 sayılı Kanun"un ek 67. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Daha önce atanmış ya da seçilmiş oldukları kadro, görev veya aylık almış oldukları dereceler için belirlenmiş olan ek göstergelerden daha düşük ek gösterge ödenmesi gereken veya ek göstergesi olmayan bir kadro, görev veya dereceye atanan ya da seçilenler; daha önceden yararlanmış oldukları ek gösterge rakamı ile halen bulundukları kadro, görev veya dereceye ilişkin ek gösterge rakamı arasındaki farktan kaynaklanan kesenek ve karşılık tutarının tamamının aylıklarından kesilmesi suretiyle emeklilik açısından yüksek olan ek göstergeden yararlanmaya devam ederler."
24. 5434 sayılı Kanun"un ek 71. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Sosyal güvenlik bakımından T.C. Emekli Sandığına tabi bir görevde bulunmakta iken, özelleştirme programına alınan kuruluşların bu Kanuna göre emeklilik hakkı tanınan kadro ve pozisyonlarına atananlarla, bu kuruluşların özelleştirilmeleri sonucu sermayelerindeki kamu payı % 50’nin altına düşenler ile bunlardan anonim şirkete dönüştürülüp dönüştürülmediğine bakılmaksızın satılan veya devredilenlerde T.C. Emekli Sandığına tabi olarak çalışan personelden isteyenlerin Sandıkla ilgileri devam eder. Ancak bu kuruluşların sermayelerindeki kamu payının %50’nin altına düştüğü tarihten, anonim şirket statüsünde olmayanların satışı veya devri tarihinden sonra Sandığa tabi olarak geçen süreler için emeklilik ikramiyesi ödenmez."
25. 5434 sayılı Kanun"un mülga 121. maddesi şöyledir:
"Her ne suretle olursa olsun istihkaklarından fazla yapılan ödemeler, ilgililerin, varsa sonraki her çeşit istihkaklarından hüküm alınmaksızın kesilmek suretiyle geri alınır. Ancak ilgili, Sandıkça yapılan bu muamelenin yersizliği hakkında Danıştayda dava açabilir.
Herhangi bir nedenle Sandık tarafından ilgililere istihkaklarından fazla veya yersiz olarak yapılan ödemelerin, bu hatalı işlemlerin düzeltildiği tarihten geriye doğru hesap edilecek beş yıllık tutarları tahsil edilir. Tahsilin ne şekilde yapılacağı yönetmelikle düzenlenir."
B. Uluslararası Hukuk
26. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"ne (Sözleşme) ek (1) No.lu Protokol"ün 1. maddesi kapsamındaki davalara genel olarak uygulanan ilkelerin ve özellikle anılan maddenin mülk edinme beklentisini korumadığı biçimindeki ilkenin sosyal güvenlik ödemeleri ve sosyal yardımlar yönünden de geçerli olduğunu belirtmektedir. AİHM, bu hükmün Sözleşmeci devletlerin herhangi bir sosyal güvenlik planını uygulayıp uygulamayacağının ya da bu planlar çerçevesinde kişilere ne tür menfaatlerin sağlanacağının ve bunların miktarının ne kadar olacağının belirlenmesi hususundaki serbestisine sınırlama getirmediğini vurgulamaktadır. Ancak AİHM"e göre Sözleşmeci devletlerin -ister önceden kişilerin katkı yapma şartına bağlı olsun ister olmasın-sosyal yardım ödemesi yapılmasını öngören yasal bir düzenlemenin bulunması durumunda bu düzenlemenin (1) No.lu Protokol"ün 1. maddesi kapsamına giren mülkiyete ilişkin bir menfaat doğurduğu kabul edilmelidir (Moskal/Polonya, B. No: 10373/05, 15/9/2009, § 38).
27. AİHM, modern demokratik devletlerde birçok bireyin yaşamlarını sürdürebilmek için hayatlarının tamamı ya da bir bölümünde, sosyal güvenlik ve sosyal yardım ödemelerine bağımlı olduklarını belirtmektedir. AİHM; birçok hukuk sisteminin bu bireylerin belli bir derecede belirlilik ve güvenliğe ihtiyaç duyduklarını kabul ederek onlara birtakım imkânlar sağladığını ve bu çerçevede öngörülen bazı koşulların yerine getirilmesi şartıyla bu bireylere çeşitli ödemeler yapılması yolunda düzenlemelere yer verdiğini hatırlatmaktadır. AİHM"e göre bireylerin iç hukuka göre sosyal yardım alma hakkının bulunduğu durumlarda bu ekonomik menfaatler (1) No.lu Protokol"ün 1. maddesi kapsamına girer (Moskal/Polonya, § 39).
28. AİHM"e göre bir ekonomik menfaatin sonradan ortadan kaldırılması, olayın somut koşulları çerçevesinde tek başına o ekonomik menfaatin -en azından ortadan kaldırıldığı ana kadar- (1) No.lu Protokol"ün 1. maddesi kapsamında mülk olarak görülmesini engellemez. Öte yandan tartışma konusu ekonomik menfaate hak kazanmanın şarta bağlandığı durumlarda koşulun yerine getirilmemesi sonucu kaybedilen şarta bağlı hakkın (1) No.lu Protokol"ün 1. maddesi anlamında mülk olarak değerlendirilmesi mümkün değildir (Moskal/Polonya, § 40).
29. AİHM, sosyal adaletin önemine dikkat çekmekle birlikte bunun kural olarak kamu otoritelerinin -ihmallerinden kaynaklananlar da dâhil olmak üzere- hatalı işlemlerini geri almasına engel teşkil etmeyeceğinin altını çizmektedir. AİHM"e göre aksi karara varılması, haksız zenginleşme yasağına aykırılık oluşturur. Bu durum aynı zamanda sosyal güvenlik sistemine katkı payı ödeyen ve özellikle katkı payı ödedikleri hâlde kanuni koşulları taşımamaları nedeniyle bundan yararlanamayan diğer bireylere haksızlık oluşturur. Son olarak bu, sınırlı kamu kaynaklarının kamu yararına uygun olmayan alanlara harcanması sonucunu doğurur (Moskal/Polonya, § 73).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
30. Mahkemenin 10/3/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
31. Başvurucu, Danıştayın yerleşik içtihadına karşın Daire tarafından davasının reddedildiğini ve kararın açıkça keyfî olduğu ve bariz takdir hatası içerdiğini belirtmiştir. Kendisi ile aynı durumda olan başka kişilerce açılan davaların kabul edilmesine karşın kendi davasının reddedildiğinden yakınmıştır. Bu nedenle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
32. Bakanlık görüşünde, Dairenin farklı mevzuatların iç içe geçtiği teknik konu ile ilgili kapsamlı araştırma yaptığı, başvurucunun durumu ile ilgili mevzuatı ayrıntılı olarak incelediği, kararını bu inceleme ve yoruma dayalı olarak verdiği belirtilmiştir. Bu sebeple Daire kararının keyfî veya ilgili ve yeterli gerekçeden yoksun olduğunun da söylenemeyeceği ve başvurucunun iddiasının aksine adil yargılanma hakkını ihlal edecek bir karar olmadığı ifade edilmiştir. Öte yandan Danıştay içtihadından farklı olarak karar verildiği iddiasına ilişkin olarak ise konuya dair içtihadı birleştirme kararı gibi bağlayıcı bir karar bulunmadığı, yeni kurulan istinaf mahkemelerinin yeni karşılaştığı bir konuda olduğu, ilgili mahkemelerin sık sık uyguladığı ve kolayca çözülecek bir konuda olmadığı hatta aksine çok teknik ve farklı mevzuat hükümlerinin yorumlanması ile sonuca ulaşılması gereken karmaşık bir konuda olduğu söylenmiştir.
33. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında Daire tarafından verilen kararın benzer konuda verilen karar ile çeliştiğini yinelemiştir. Bu durumun Daire kararının isabetsiz olduğunu gösterdiğini belirtmiştir. Daire kararında mevzuatın yorumlanmasında bariz takdir hatası bulunması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini vurgulamıştır.
B. Değerlendirme
34. Anayasa"nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."
35. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin özü, emekli maaşının ödenmesinde esas alınan ek göstergenin geçmişe yönelik olarak değiştirilmesi sebebiyle emekli aylığının azaltılması ve yeni ek göstergeye göre geçmişte fazladan ödenen tutarların geri istenmesi olduğundan şikâyetlerin bir bütün olarak mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Emekli Aylığının Azaltılmasına İlişkin Şikâyet Yönünden
36. Somut olayda başvurucunun 3.600 olan ek göstergesi, başvurucunun görev yaptığı genel müdür yardımcılığı kadrosunun Özelleştirme İdare Başkanlığı tarafından ihdas edilmesi nedeniyle 399 sayılı KHK ile 5434 sayılı Kanun"da yer almaması gerekçesiyle 3.000 olarak değiştirilmiş ve buna bağlı olarak emekli aylığı azaltılmıştır. Başvurucu ise genel müdür yardımcılığı kadrosuna bağlı olarak 3.600 ek gösterge üzerinden emekliliğine ilişkin ödemelerin yapıldığını, emekli aylığının bu kişilere uyan ek gösterge üzerinden hesaplanması gerektiğini ileri sürmüştür.
37. Konu ile ilgili olarak Mahkeme, aylıklarını personel kanunlarına göre almayan iştirakçilerin emekli kesenek ve ödenekleri belirlenirken ifa edilen görevin niteliği gereğince 657 sayılı Kanun"a göre girebilecekleri sınıflardaki benzer görevleri için belirlenmiş ek gösterge rakamlarının uygulanması, daha sonra atanılan görevin ek göstergesinin daha düşük olması hâlinde ise yüksek ek göstergenin geçerli olduğunu ve aradaki farkın aylıklardan kesilmek suretiyle karşılanması gerektiğini belirterek işlemi iptal etmiştir. Buna karşın Daire başvurucunun atanmış olduğu genel müdür yardımcısı pozisyonunun kapsam dışı statüde bir pozisyon olduğunu ve bu nedenle genel müdür yardımcıları için belirlenen 3.600 ek göstergeden yararlandırılmasına olanak bulunmadığını ifade ederek davayı reddetmiştir.
38. Öncelikle başvurucunun görev yaptığı genel müdür yardımcılığı kadrosunun 5434 sayılı Kanun"un kapsamı dışında ihdas edilmiş bir kadro olup olmadığına ilişkin kararı vermenin Anayasa Mahkemesinin görevinde olmadığı vurgulanmalıdır. Bu husustaki yetki olaya uygulanacak hukuk kurallarını yorumlamakla görevli derece mahkemelerine aittir. Derece mahkemelerinin yorumunda bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik bulunmadığı müddetçe Anayasa Mahkemesinin bu yoruma müdahale etmesi bireysel başvurunun amacıyla bağdaşmaz. Somut olayda derece mahkemeleri de ulaştıkları sonuca ilişkin objektif olarak anlaşılmasına imkân verecek yeterli gerekçe sunduklarından mahkeme kararlarında herhangi bir keyfîlik veya bariz bir takdir hatası tespit edilememiştir.
39. Anayasa Mahkemesi başvuru konusu ile benzer olan Musa Baylan ([GK], B. No: 2016/4384, 12/12/2019) kararında, başvurucu yönünden meşru beklenti oluşturduğu tespit edilen 3.600 ek göstergenin 2.200 olarak değiştirilmesi ve bunun sonucu olarak emekli aylığının azaltılmasının mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiğini belirtmiştir. Meşru beklenti oluşturan 3.600 ek göstergenin üzerinden hesaplanan emekli aylığının azaltılması mülke erişimin engellenmesi mahiyeti taşıdığını ve bu durumun mülkiyetten barışçıl yararlanma hakkına müdahale kapsamında incelenmesi gerektiğini ifade etmiştir (Musa Baylan, § 24).
40. Aynı kararda başvurucunun emekli aylığının azaltılmasının temelinde yatan amacın sosyal güvenlik sisteminin korunması ve devamlılığının sağlanması olduğu ve bu amacın kamu yararına dönük olduğu söylenmiştir. Bu nedenle müdahalenin sosyal güvenlik sisteminin devamlılığını ve sınırlı kamusal kaynakların doğru şekilde harcanmasını gözeten meşru bir amacının bulunduğu sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca teknik hizmetler sınıfında grup amiri olarak çalıştığı hâlde sehven mühendis unvanı üzerinden intibakı yapılan başvurucunun ek göstergesinin de buna göre düzeltilmesi -emekli aylığı alma hakkının devam ettiği de gözetildiğinde- başvurucuya aşırı ve katlanılamaz bir külfet yüklemediği ve bu nedenle başvurucunun emekli aylığının geleceğe yönelik olarak azaltılması suretiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülü olduğu ve mülkiyet hakkına yönelik açık bir ihlal bulunmadığı sonucuna varılmıştır (Musa Baylan, §§ 50-51).
41. Somut başvurunun da aynı hususa ilişkin olması ve Musa Baylan kararından ayrılmayı gerektiren bir durumun bulunmaması nedeniyle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Geçmişe Yönelik Borç Çıkarılmasına İlişkin Şikâyet Yönünden
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
42. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan geçmişe yönelik borç çıkarılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Mülkün Varlığı
43. Somut olayda SGK tarafından geçmişe yönelik fazladan ödenen ikramiye farkı olarak 19.968,61 TL ile (15/3/2015 ile 31/12/205 tarihleri arasında) fazladan ödenen aylık farkı olarak 4.597,55 TL emekli aylığının iadesi istenmektedir. İkramiye ve emekli aylıkları, ödenmek suretiyle başvurucunun mevcut mal varlığı hâline gelmiştir. Bu nedenle bunların geri istenmesine yönelik işlemin de Anayasa"nın 35. maddesi bağlamında mülk teşkil ettiğinin kabulü gerekir.
ii. Müdahalenin Varlığı ve Türü
44. Başvurucuya ödenmek suretiyle başvurucunun mevcut mal varlığına dâhil olan emekli aylıkları ile ikramiyenin iadesi yolunda işlem tesis edilmesinin mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği açıktır.
iii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
45. Anayasa Mahkemesi Musa Baylan kararında yersiz yapılan ödemelerin geriye yönelik beş yıllık kısmının iadesi yolunda işlem tesis edilmesinin dayanağının 5434 sayılı Kanun olması ve söz konusu işlemin sınırlı kamusal kaynakların doğru şekilde harcanmasını amaçlaması nedeniyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanağının ve meşru amacının bulunduğunu belirtmiştir (Musa Baylan, §§ 57-63).
46. Yine aynı kararda ölçülülük konusunda temel ilkeler belirtildikten sonra (Musa Baylan, §§ 64-68) somut olayda başvurucunun borç çıkarılan tutarı toptan olarak ödemesi istenmediği gibi emekli aylığının 1/4 oranında kesilmesi suretiyle yapılan ödemelere ayrıca faiz uygulanması da söz konusu olmadığı ifade edilmiştir. Bu şekilde takvime bağlanan iadenin -faiz işletildiği yönünde herhangi bir iddia ileri sürülmediği nazara alındığında- başvurucunun menfaatlerinin korunması bakımından uygun bir yöntem olduğu ve başvurucunun mülkiyet hakkı ile kamu yararı arasındaki adil dengeyi bozmadığı anlaşıldığından mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülü olduğu sonucuna varılmıştır (Musa Baylan, § 74).
47. Somut başvurunun da aynı hususa ilişkin olması ve Musa Baylan kararından ayrılmayı gerektiren bir durumun bulunmaması nedeniyle iade edilen miktar yönünden Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Emekli aylığının azaltılmasına yönelik şikâyet yönünden mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Geçmişe yönelik borç çıkarılmasına dair şikâyet yönünden mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 10/3/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.