Esas No: 2017/7726
Karar No: 2017/7726
Karar Tarihi: 10/3/2021
AYM 2017/7726 Başvuru Numaralı EMRE ALTINDAĞ Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
EMRE ALTINDAĞ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2017/7726) |
|
Karar Tarihi: 10/3/2021 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Muammer TOPAL |
|
|
Recai AKYEL |
|
|
Selahaddin MENTEŞ |
|
|
İrfan FİDAN |
Raportör |
: |
Duygu KALUKÇU |
Başvurucu |
: |
Emre ALTINDAĞ |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; gözaltına almanın ve tutuklamanın hukuki olmaması, tutukluluğun makul süreyi aşması, soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması, tutukluluğa itiraz ve tahliye taleplerinin kısa sürede incelenmemesi ve tutukluluğun devamına ilişkin kararların tebliğ edilmemesi, tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılması, ceza infaz kurumunda müdafi ile görüşmelerin kısıtlanması ve denetlenmesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, arama kararı ve ceza infaz kurumunda aile ile görüştürülmeme nedeniyle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının, gözaltı sürecinde kamu görevlilerinin davranışları ile maruz kalınan birtakım uygulamalar ve gözaltı ile ceza infaz kurumu koşulları nedeniyle kötü muamele yasağının, soruşturma sürecindeki bazı ayrımcı uygulamalar nedeniyle eşitlik ilkesinin, gözaltı listelerinin basın ile paylaşılması nedeniyle de masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 15/2/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiş ve olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihine kadar birçok kez uzatılmıştır. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye"de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
9. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY"nin kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik olarak Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturmalar yürütülmüş; çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 51; Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, § 12).
10. Başvurucu en son Ankara İdare Mahkemesinde hâkim olarak görev yapmakta iken Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun (HSYK) 16/7/2016 tarihli kararı ile görevden uzaklaştırılmış, 24/9/2016 tarihli kararı ile meslekten ihraç edilmiş ve bu karar 29/11/2016 tarihinde kesinleşmiştir.
11. Darbe teşebbüsü sonrasında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturma kapsamında başvurucu 17/7/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır.
12. Başvurucu, Başsavcılık tarafından silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanması istemiyle 21/7/2016 tarihinde Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk edilmiş, Hâkimlik huzurunda iken isnat edilen suçlama ve ilgili belgeler tarafına okunmuş; müdafii eşliğinde savunması alınmıştır. Başvurucu savunmasında özetle lise döneminde ailesinin yönlendirmesi ile örgüt ile iltisaklı okulda burslu olarak okuduğunu, bunun dışında örgüt ile hiçbir bağının olmadığını, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini 2007 yılında kazandığını, Ankara"da arkadaşlarıyla tuttuğu evlerde kaldığını, 2011 yılı sonunda idari yargı hâkim adaylığı sınavını kazandığını ve o tarihten itibaren de Ankara İdare Mahkemesi üyesi olarak görev yaptığını, meslekte olduğu süre boyunca kimseden emir ve talimat almadığını hatta örgüt aleyhine birçok karar verdiğini, atılı suçlamayı kabul etmediğini beyan etmiştir.
13. Başvurucu, Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliğince yapılan sorgusunun ardından 21/7/2016 tarihinde, silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmıştır. Tutuklama kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...isnat edilen Silahlı Terör Örgütüne üye olma suçundan vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, dosyada mevcut tutanaklar, üzerlerine atılı suçu işlediklerine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunması, üzerlerine atılı suçun CMK 100 maddesinde öngörülen katalog suçlardan olması, yasada öngörülen ceza miktarı nedeni ile verilen tutuklama kararının ölçülü oluşu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı anlaşılmakla şüphelilerin CMK 100. ve devamı maddeleri gereğince ayrı ayrı TUTUKLANMALARINA...[karar verildi.]"
14. Başvurucu, tutuklama kararına itiraz etmiş; Ankara 3. Sulh Ceza Hâkimliği 10/8/2016 tarihinde itirazın reddine kesin olarak karar vermiştir.
15. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığında devam eden soruşturma sürecinde Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliği 8/11/2016 tarihli karar ile tutukluluğun devamına hükmetmiş, bu karara karşı yapılan itiraz ise Ankara 3. Sulh Ceza Hâkimliğinin 10/1/2017 tarihli kararı ile kesin olarak reddedilmiştir. Nihai karar başvurucuya 23/1/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucu 15/2/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
17. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 14/6/2017 tarihli iddianamesiyle başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılması istemiyle hakkında kamu davası açılmıştır. İddianamede bu suçlamaya esas alınan olgular şöyle özetlenebilir:
- Başvurucu, HSYK"nın 24/8/2016 tarihli kararı ile meslekten ihraç edilmiştir.
- Sivas Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 24/10/2016 tarihinde şüpheli sıfatıyla ek ifadesi alınan M.A. beyanında "...Ben 2011 yılında mezun olarak memleketim olan Samsun ili Vezirköprü ilçesine gittim. Burada hâkimlik/savcılık sınavı hazırlıklarına başladım. Ağustos ayı sonlarında o dönem ki kullandığım cep telefonunu ankesörlü hattan bir numara aradı. Kendisini Zeynel ismi ile bana tanıttı ... ve beni Ankara"da bulunan hâkim/savcılık sınavı çalışma evlerine davet etti...memlekette verimli olarak ders çalışamam sebebiyle teklifini kabul ettim...Bu evde sınav tarihi olan 26 Aralık 2011 tarihine kadar şuan savcı olduğunu bildiğim [T.A.], [İ.A.], [Z.A.] ile şuan idari yargı hâkimi olduğunu bildiğim Emre Altındağ ile kaldım. Bu eve en son ben yerleştim. Eve gittiğimde isimlerini verdiğim şahıslar bu evde sınava hazırlanmaya başlamışlardı..." şeklinde ifade vermiştir.
- Samsun Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 10/11/2016 tarihinde şüpheli sıfatıyla ifadesi alınan Y.S., kendisine yaptırılan teşhis işleminde "...Emre ALTINDAĞ: Bu şahıs Tokat Reşadiyelidir. Ankara hukuk mezunudur. Bu şahıs ile hâkim savcı mülakât evinde birlikte kaldım. Bu şahsın idari yargı hâkim adayı olduğunu biliyorum..." şeklinde beyanda bulunmuştur.
- Tokat Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 22/11/2016 tarihinde şüpheli sıfatıyla ifadesi alınan Z.A. beyanında "...Ramazan bayramından sonra ise beni kendisini Zeynel olarak tanıtan...kişi...Aralık ayında yapılacak sınava hazırlanmam üzere arayarak Ankara ya davet etti...beni açık adresini tam olarak hatırlayamadığım Keçiören ilçesinde bir eve götürdü...Bu eve gittiğimde Emre ALTINDAĞ, [İ.A.] ve [T.A.] bulunuyordu...Zannediyorum Emre ALTINDAĞ idari yargı hakimi olması düşüncesiyle farklı bir mülakat evine götürülmüş..." şeklinde ifade vermiştir.
- Malatya Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 5/8/2016 tarihinde şüpheli sıfatıyla ek ifadesi alınan T.Ö. beyanında, başvurucunun kendisine ikili sohbetleri sırasında cemaate verdiği paraların nereye gittiğinden şüphe ettiğini, bir daha para vermeyeceğini söylediğini belirtmiştir.
- Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından FETÖ/PDY üyesi olma suçundan hakkında soruşturma yürütülen Antalya Hâkimi Y.H.den elde edilen dokümanlar üzerinde yapılan inceleme işlemleri neticesinde başvurucunun kimlik bilgilerinin, okumuş olduğu üniversitenin, idari hâkimlik mülakat tarihi, sırası ve puanının yazılı olduğu not kâğıdı bulunmuştur.
18. Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi 4/7/2017 tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2017/53 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.
19. 10/8/2017 tarihinde görülen duruşmada başvurucunun tahliyesine karar verilmiştir. Tahliye kararının gerekçesi şöyledir:
"Sanığın üzerine atılı suçu işlediğine dair dosyada bulunan delillerin büyük oranda toplanmış olması, sanığın karartabileceği dosyada bir delilin bulunmaması, kaçma şüphesi içerisinde olduğuna dair dosyaya yansıyan delilin bulunmaması nazara alınarak bu aşamada adli kontrol hükümlerinin yeterli olacağı kanaati ile sanığın adli kontrol altına alınmak suretiyle TAHLİYESİNE... [karar verildi.]"
20. Başvurucunun örgütle irtibatlı olduğunu ifade eden tanık T.Ö.nün kovuşturma aşamasında alınan beyanının ilgili kısmı şöyledir:
"Ben sanığı ilk olarak 2012 Nisan ayında staja başladığım dönemde tanıştım. Kendisi dönem arkadaşımdır. Kendisinin ilk planda FETÖ"ye mensup olduğunu biliyorum, ancak bu mensubiyetinin 17/25 Aralık döneminde açılan polis dosyalarından sonra sona erdiğini biliyorum. [İ.A.] nın polis dosyalarını takip ettiğini, iptal kararı verilmesini telkin ettiğini duyduğunu bu insanlara güvenilmeyeceğini, verdiğimiz paranın nereye gittiğini bilmediğini, bundan sonra para vermeyeceğini ve toplantılara katılmayacağını söyledi. Bunu Ankara idare mahkemesinin eksi 2. Katında söyledi.
...
Bana [U.G.], [A.B.] nin yemeği olacağını söyledi, dönem arkadaşlarını çağırmamı söyledi ben de bunun üzerine [A.B.] nin yemeğine sanığı çağırdım, ancak sanık gelmedi. Bu yemek HSYK seçimlerinin tam olarak hatırlamamakla birlikte 1 ay önce olmuştu. Adli tatil sonrasıydı. Sanık bana ben kimsenin yemeğine katılmıyorum dedi. Ben HSYK seçimi döneminde de cemaat toplantılarına gidiyordum, sanığı görmedim. Biz sanıkla farklı dosyalarda çalıştık. Sanık polis dosyalarına genellikle iptal kararı vermiştir ancak ben telkin alarak değil, hukuki görüşü o yönde olduğu için karar verdiğini düşünüyorum. Emre 17-25 aralık döneminden sonra cemaatin toplantılarına katılmış olsaydı bundan benim haberim olurdu. Dönem arkadaşlarımdan [U.G.] bizim mesulümüzdü, Emre"nin FETÖ ile bağını kopardığını ve kendisinin cemaate kazandırılması için ilgilenilmesi gerektiğini söyledi."
21. Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi 23/1/2019 tarihli kararı ile başvurucunun beraatine hükmetmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
"...tüm deliller değerlendirildiğinde sanığın silahlı terör örgütüne üye olmak için aranan şartlardan olan hiyerarşik yapıya bağlılığının olmadığı, sanığın örgüt ile tanıştığı ancak samimi itiraflarından ve tanık T."nin beyanından da anlaşılacağı 17/25 Aralık olaylarından sonra bağını tamamen kopardığından, silahlı terör örgütüne üye olmak için aranan şartların sanığın üzerinde sübut bulmadığı, tanık beyanlarının da en son 2014 yılına kadar olması dikkate alınarak, sanığın örgüt üyeliğiiçin aranan organik bağının olmadığı, örgütün içinde olduğu döneme ilişkin suç teşkil edecek bir eyleminin tespit edilemediği, 2014 HSYK seçimlerine ilişkin çağrılmasına rağmen örgütün faaliyetlerine iştirak etmediğinin tanık beyanı ile anlaşılması, 17/25 Aralık olaylarından sonra sanığın örgütün gerçek yüzünü gördüğü ve bağlantısı kopardığı anlaşılmış olup, Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma suçundan 5271 sayılı CMK’nın 223/2-b maddesi uyarınca yüklenen suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit olması nedeniyle atılı suçtan beraatine karar verilmiş..."
22. Beraat kararına karşı başvurucunun örgüt ile geçmişte bağ kurduğu ve bu bağı devam ettirdiği yönünde dosya kapsamında yer alan delillerin yeterli olduğu gerekçesiyle Savcılık tarafından istinaf talebinde bulunulmuştur.
23. Başvuru dosyası, bireysel başvuru incelemesinin yapıldığı tarih itibarıyla istinaf incelemesinde derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
24. İlgili hukuk için bkz. Adem Türkel, B. No: 2017/632, 23/1/2019, §§ 24-39; Mustafa Özterzi [GK], B. No: 2016/14597, 31/10/2019, §§ 33-48.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Mahkemenin 10/3/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
26. Başvurucu; gözaltında tutulma koşullarının insani olmadığını, beslenme için temin edilen gıdanın yeterli olmadığını, kalabalık nezarethanede ters kelepçeli şekilde, yatak ve battaniye olmaksızın yerde beton zemin üzerinde yatırıldığını, ilk gece ters kelepçeli hâlde uyumak zorunda bırakıldığını, bileğinde yaralar oluştuğunu, nitekim bunun sağlık raporuna da yansıdığını, Savcılıktan talep etmesine rağmen söz konusu bilgi ve belgelerin tarafına verilmediğini, ayrıca sağlık raporunun alındığı sırada ve nezarethanede uzun süre duvara dönük olarak ayakta bekletildiğini, mesai saatleri içinde işyeri araması yaptırılarak suçlu gibi lanse edildiğini, sorgu için adliyeye götürüldüğünde küfür ve hakaretlere maruz kaldığını, adliyenin mescidinde kelepçeli olarak yatırıldığını, yorgun bir şekilde savunma vermeye zorlandığını, ceza infaz kurumunda kalabalık koğuşta tutulduğunu, söz konusu kötü muamele iddialarını tahliye talepli ve tutukluluğa itiraz dilekçelerinde ve mahkeme huzurunda ileri sürdüğü hâlde kamu makamlarının harekete geçmediğini ileri sürmüştür.
27. Bakanlık görüşünde; başvurucunun anılan iddialarının Savcılık nezdinde şikâyet konusu yapılmadığı, dolayısıyla kötü muameleye ilişkin iddialar yönünden olağan kanun yollarının tüketilmediği, bu nedenle başvurunun bu kısmının kabul edilemez nitelikte olduğu ifade edilmiştir.
2. Değerlendirme
28. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurulabilmesi için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
29. Somut olayda başvurucu, gözaltı sürecindeki kötü muamele iddialarıyla ilgili genel olarak gözaltında iken kamu görevlileri tarafından kötü muameleye maruz bırakıldığını ve insani olmayan gözaltı koşullarında kasti bir şekilde tutulduğunu ileri sürmektedir. Bu bölümdeki iddialar bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun yakalandığı andan itibaren kamu görevlilerinin kendisine kötü muamelede bulunduğundan şikâyetçi olduğu görülmektedir. Başvurucu, gözaltında tutma koşullarının yetersizliğinden bahsetmişse de bu kapsamda maruz kaldığını ileri sürdüğü kötü muamelenin kamu görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden mi yoksa salt tutulma koşullarından mı kaynaklandığını açıkça belirtmemiştir. Dolayısıyla söz konusu iddiaların Anayasa Mahkemesince doğrudan incelenebilmesi için yeterli bilgi ve belge bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu bağlamda somut olayın koşullarının başvurucunun anılan iddialarının kamu görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden kaynaklanıp kaynaklanmadığına dair adli ve/veya idari bir soruşturmayla ortaya konması gerekmektedir.
30. Ceza infaz kurumundaki tutulma koşullarına ilişkin şikâyetler yönünden ise başvurucunun iddialarını iletebileceği ve yapıldığını iddia ettiği kötü muameleye derhâl son verilmesini isteyebileceği idari ve yargısal mercilerin bulunduğu görülmektedir (benzer yöndeki bir değerlendirme için bkz. Mehmet Baransu, B. No: 2015/8046, 19/11/2015, § 30). Başvuru formu ve eklerinde başvurucunun söz konusu iddiaları ile ilgili olarak infaz hâkimliğine şikâyette bulunduğuna ve/veya burada verilecek karara karşı da ağır ceza mahkemesinde itiraz yolunu tükettiğine ilişkin bir bilgi veya belgeye yer verilmemiştir.
31. Dolayısıyla başvurucunun şikâyetlerini ve varsa bu konudaki kanıtlarını öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere iletmeden, hak ihlali iddialarını öncelikle bu makamların değerlendirmesini ve çözüme kavuşturmasını beklemeden doğrudan Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmıştır.
32. Açıklanan gerekçelerle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasıyla ilgili olarak idari ve/veya yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Özel Hayata ve Aile Hayatına Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Görüş Hakkı Yönünden
a. Başvurucunun İddiaları
33. Başvurucu, ceza infaz kurumuna alındığı ilk on yedi gün boyunca ailesi ile görüştürülmemesi nedeniyle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
34. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
35. Başvurucunun anılan şikâyetiyle ilgili olarak 16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu"nun 4. maddesinde, bu uygulamalara ilişkin şikâyetleri karara bağlama konusunda infaz hâkimliğinin görevli olduğu belirtilmiştir. Bireysel başvuru dosyası incelendiğinde ise başvurucunun bu şikâyetine ilişkin olarak infaz hâkimliğine başvuruda bulunduğu hususunda herhangi bir bilgi ya da belgeye rastlanmamıştır. Dolayısıyla başvurucunun hukuk sisteminde mevcut idari ve yargısal başvuru yollarını tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmıştır. Bu durum bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.
36. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Arama Kararı Yönünden
a. Başvurucunun İddiaları
37. Başvurucu, soruşturma sürecinde mesleğinden kaynaklanan güvencelere riayet edilmeksizin yapılan arama işlemi nedeniyle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
38. Anayasa Mahkemesi Hülya Kar (B. No: 2015/20360, 27/2/2019) kararında, koruma tedbirlerinin maddi hakları ihlal ettiği iddiaları yönünden bireysel başvuruda yapılması gereken denetimin sınırlarını çizmiştir. Koruma tedbirine karar veren makamların tedbir uygulanmasının gerekliliğine dair daha iyi değerlendirme yapabilecek konumda olmaları nedeniyle geniş takdir yetkisine sahip oldukları kabul edilmiştir. Bu doğrultuda ancak koruma tedbiri nedeniyle uğranılan zararın kaçınılmaz olandan ağır sonuçlara yol açtığının veya keyfî uygulandığının ilk bakışta anlaşılacak kadar açık olduğu hâllerde esas yönünden daha ileri bir değerlendirme yapılması gerektiği kabul edilmiştir (Hülya Kar, §§21-46).
39. Somut olayda soruşturma mercilerince verilmiş arama kararına dayanılarak başvurucunun konutunda ve işyerinde arama yapılmıştır. Başvurucu bu tedbir nedeniyle özel hayatın gizliliği ve aile hayatına saygı haklarının ihlal edildiğini iddia etmektedir. Söz konusu tedbirin suç delillerini elde etme amacıyla gerçekleştirildiği anlaşılmıştır.
40. Koruma tedbirine yönelik şikâyetlerde Anayasa Mahkemesi kararın verildiği dönemin şartlarını dikkate alır. Başvuruya konu koruma tedbiri maddi gerçeğin ortaya çıkmasını temin etmek amacıyla ve suç şüphesi bulunan hâllerde uygulanmıştır. Söz konusu tedbir öngörülebilir ve kesin bir hukuki düzenlemeye dayanmakta olup itirazlarını sorumlu makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağı başvurucuya tanınmıştır. Bundan başka tedbir süreklilik arz eder biçimde uygulanmamıştır. Koruma tedbirinin durumun gerektirdiğinden daha uzun sürdüğü veya hedeflenen amaca ulaşmak bakımından açıkça elverişsiz olduğu değerlendirilmemiştir.
41. Başvuru konusu koruma tedbirinin türü, süresi, uygulanma tarzı ve kişinin yaşamı üzerindeki etkileri birlikte değerlendirildiğinde başvurucunun uğradığı zararın kaçınılmaz olandan ağır olduğu veya koruma tedbirinin keyfî uygulandığı değerlendirilmemiş; başvurucu da bireysel başvuru formunda aksini kanıtlayacak bir açıklamada bulunmamıştır.
42. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Masumiyet Karinesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
43. Başvurucu; haklarında soruşturma yürütülen hâkim ve savcılara ait listenin basına sızdırıldığını, bu nedenle masumiyet karinesi ile özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
44. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013 § 16). Bu itibarla somut olayda başvurucunun bu bölümdeki iddialarının özünün masumiyet karinesine yönelik olduğu anlaşılmakla bu bölümdeki şikâyetlerinin Anayasa"nın 38. maddesinin dördüncü fıkrası kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
45. Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını kanıtlamak ve dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda bulunarak hukuki iddialarını ortaya koymak başvurucuya düşer. Başvurucunun kamu gücünün işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak ve özgürlük ile dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların neler olduğunu başvuru dilekçesinde belirtmesi şarttır. Başvuru dilekçesinde kamu gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklerden hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20; Ünal Yiğit, B. No: 2013/1075, 30/6/2014, §§ 18, 19; Musa Yılmaz Acar, B. No: 2013/1664, 16/7/2014, § 42; Emrullah Tayıpoğlu, B. No: 2017/21511, 4/4/2018, § 108).
46. Öte yandan Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü"nün 59. maddesinin (4) numaralı fıkrası uyarınca, başvurucunun iddialarını dayandırdığı belgelerden bir bölümü başvurucunun elinde olmaması nedeniyle sunulamamışsa bu durum ayrıca başvuru formunda açıklanmalıdır. Başvurucunun ilgililerin elinde olan belgeleri Anayasa Mahkemesinin yardımı olmadan alamayacağını ikna edici şekilde açıklaması ve gerekli diğer bilgi ve belgeleri de sunmasına bağlı olarak Anayasa Mahkemesi gerekli gördüğü bilgi, belge ve delilleri ilgililerden isteyebilir (Veli Özdemir, § 22).
47. Yukarıda belirtilen koşullar yerine getirilmediği takdirde Anayasa Mahkemesi başvuruyu açıkça dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle kabul edilemez bulabilir. İddiaların dayanaktan yoksun olmadığı konusunda Anayasa Mahkemesinin ikna edilmesi, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların niteliğine bağlıdır. Başvurucunun başlangıçta, başvuru hakkında kabul edilemezlik kararı verilmesini önlemek için başvuru formu ve eklerinde iddialarını destekleyici belgeleri sunması ve gerekli açıklamaları yapması zorunludur (Veli Özdemir, § 23).
48. Somut olayda başvuru formu incelendiğinde başvurucunun ihlal iddialarını soyut ve genel ifadelerle ileri sürdüğü, bunun haricinde ne basına sızdırıldığını iddia ettiği belgelere ilişkin ne de adı geçen belgelerin hangi basın yayın organında yayımlandığına ilişkin herhangi bir bilgi verdiği, iddiasını bir kanıt unsuruna dayandırmadığı görülmüştür. Dolayısıyla başvurucu, bu koşulları yerine getirmeyerek iddialarını temellendirmediğinden başvurusunun esasının incelenmesi imkânı bulunmamaktadır (Veli Özdemir, § 26).
49. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Gözaltı İşleminin Hukuka Aykırı Olduğuna İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
50. Başvurucu; atılı suç açısından makul şüphenin varlığını gösteren maddi olgular bulunmadan gözaltına alındığını, suç şüphesi olmaksızın dört gün gözaltında kaldığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
51. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddiaları ile olağanüstü hâl şartları altında geçici bir süre için azami olarak otuz güne kadar uygulanan gözaltı süresinin uzunluğunun makul olup olmadığı şikâyetlerine ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava sonuçlanmamış da olsa 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47; Neslihan Aksakal, B. No: 2016/42456, 26/12/2017, §§ 30-37). Somut olayda başvurucunun bu kapsamda kalan iddiaları bakımından anılan kararlardan ayrılmayı gerektiren bir durum mevcut değildir.
52. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
53. Başvurucu; kuvvetli suç şüphesi olmaksızın ve görevinden kaynaklanan güvencelere riayet edilmeksizin görevli olmayan bir mahkeme tarafından tutuklandığını, olayda tutuklama nedenlerinin bulunmadığını, tutuklamanın orantısız bir tedbir olduğunu ve adli kontrol tedbirinin neden yetersiz kalacağının değerlendirilmediğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
54. Bakanlık görüşünde, başvurucu hakkında verilen tutuklama kararında açıklanan gerekçelerin, iddianamede başvurucuya isnat edilen eylemler ile bu eylemlere ilişkin olarak dayanılan delillerin içeriği dikkate alındığında tutuklamaya esas alınan delillerin başvurucunun üzerine atılı terör örgütüne üye olma suçunu işlediği konusunda objektif bir gözlemciyi ikna edecek yeterlilikte olduğu ve tutuklama anında da makul şüphenin bulunduğu ileri sürülmüştür.
55. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında, soruşturmanın başından bu yana aleyhe bir delil olmadığı hâlde tutuklanmasına karar verilmesinin hukuki olmadığını ileri sürmüş ve genel olarak başvuru formundaki iddialarını tekrarlamıştır.
b. Değerlendirme
56. Anayasa"nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
57. Anayasa"nın "Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik ... veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
58. Anayasa"nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
i. Genel İlkeler
59. Tutuklamanın hukukiliğinin incelenmesinde dikkate alınacak genel ilkeler için bkz. Mustafa Baldır, B. No: 2016/29354, 4/4/2018, §§ 54-60; Zafer Özer, B. No: 2016/65239, 9/1/2020, §§ 38-69.
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
60. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, darbe teşebbüsü sonrasında hakkında yürütülen soruşturma kapsamında terör örgütüne üye olma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun"un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır.
61. Diğer taraftan başvurucu 24/2/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu"nda -hâkimlerle ilgili- öngörülen usule ilişkin güvencelerin hiçbirine riayet edilmeksizin yetkili ve görevli olmayan mahkemece tutuklandığını iddia etmektedir.
62. Anayasa Mahkemesi Yıldırım Turan ([GK], B. No: 2017/10536, 4/6/2020, §§ 102-147) kararında ilgili kanunlar çerçevesinde konuyu etraflıca değerlendirmiş ve Yargıtay içtihatlarına da değinerek terör örgütüne üye olma suçunun kişisel bir suç olduğunu, Yüksek Mahkeme üyelerinden farklı olarak hâkim ve Cumhuriyet savcıları yönünden ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâli bulunmasa da kişisel suçlarına ilişkin olarak soruşturma yürütülmesi için izin şartı bulunmadığını belirterek hâkim olan başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının bulunduğu sonucuna varmıştır.
63. Somut olayda anılan karardan ayrılmayı gerektiren bir durum söz konusu değildir. Dolayısıyla somut olayın koşullarında başvurucunun kanuna aykırı olarak tutuklandığı iddiası yerinde değildir. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
64. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
65. Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama kararında, başvurucu hakkında kuvvetli suç şüphesinin varlığına ilişkin olarak dosyada somut delillerin olduğu ifade edilmiştir. Ancak bu delillerin neler olduğu belirtilmemiştir (bkz. § 13).
66. Başvurucu hakkında hazırlanan iddianamede ise başvurucunun meslekten çıkarılmasına ve bir kısım tanık beyanına dayanılarak atılı suçu işlediği iddia edilmiştir (bkz. § 17).
67. Anayasa Mahkemesi daha önce verdiği birçok kararda görevden uzaklaştırma veya kamu görevinden ya da meslekten çıkarma şeklindeki idari kararların niteliğini dikkate alarak bu kararların verilmesinin karara muhatap olan kişilerin suç işlediklerine dair kuvvetli belirtinin bulunduğu anlamına gelmediği sonucuna varmıştır (diğerleri arasından bkz. Mustafa Baldır, § 70; Mustafa Açay, B. No: 2016/66638, 3/7/2019, § 54; E.A., B. No: 2016/78293, 3/7/2019, § 57; Ali Aktaş, B. No: 2016/14178, 17/7/2019, § 53; Mustafa Özterzi, § 104; Zafer Özer, B. No: 2016/65239, 9/1/2020, § 58). Bu itibarla başvurucu hakkındaki görevden uzaklaştırma veya meslekten çıkarma tedbirlerine ilişkin kararlarda da başvurucuyla ilgili kişisel bir tespit ve değerlendirme bulunmadığından bunların -tek başına- suç işlendiğine dair kuvvetli bir belirti olarak kabulü mümkün değildir.
68. Somut olayda ayrıca başvurucu hakkındaki tanık beyanlarının da kuvvetli suç belirtisi yönünden değerlendirilmesi gerekmektedir.
69. İddianameye yansıyan tanık beyanları incelendiğinde başvurucunun 2011 yılı içinde hâkim-savcı sınavlarına hazırlanmak için örgüte ait evlerde kaldığı anlaşılmaktadır. Soruşturma aşamasında ifadesine başvurulan ve kovuşturma sürecinde daha detaylı bilgi veren T.Ö. ise başvurucunun 17/25 Aralık 2013 tarihinden sonra örgüt ile irtibatını kestiğini, sohbet adı altında organize edilen toplantılara katılmadığını, bu münasebetle kendisinin örgüte yeniden kazandırılmak amacıyla ilgilenilen kişiler kapsamında değerlendirilmeye başlandığını beyan etmiştir. Tanık beyanlarına göre başvurucunun özellikle hâkim/savcı sınavlarına hazırlanmak için örgüte ait evlerde kaldığı ve bu dönemde sınavları kazanarak mesleğe başladığı, mesleğe başladıktan sonra da bir müddet örgüt ile irtibatını devam ettirdiği ancak ilerleyen süreçte örgütle olan irtibatını koparmaya başladığı anlaşılmaktadır.
70. Anayasa Mahkemesi Aydın Yavuz ve diğerleri (aynı kararda bkz. § 26) kararında FETÖ/PDY"nin gerçek amacının devleti ele geçirmek olduğunu belirtmiştir. Bu itibarla yapılanmanın kurucusu ve lideri olan Fetullah Gülen"in çeşitli tarihlerdeki konuşma ve açıklamalarında yer alan "Her yerde olmalısınız. Her yerde değilseniz hiçbir yerde değilsinizdir."; "Esnek olun, sivrilmeden can damarları içinde dolanın."; "Bütün güç merkezlerine ulaşıncaya kadar hiç kimse varlığınızı fark etmeden sistemin ana damarlarında ilerleyin."; "Türkiye"deki devlet yapısı ölçüsüne göre bütün anayasal müesseselerdeki güç ve kuvveti cephemize çekeceğimiz ana kadar her adım erken sayılır."; "Adliye, mülkiye veya başka hayati bir müessesede bizim arkadaşlarımızın mevcudiyeti öyle ferdi mevcudiyetler şeklinde ele alınıp değerlendirilmemelidir. Yani bunlar gelecek adına bizim o ünitelerde garantimizdir. Bir ölçüde onlar bizim varlığımızın teminatıdır." şeklindeki talimatları doğrultusunda tüm kamu kurum ve kuruluşlarında, özellikle Türk Silahlı Kuvvetleri, emniyet teşkilatı, Millî İstihbarat Teşkilatı, yargı organları, mülki idare birimleri ve eğitim kurumları gibi yerlerde kadrolaşmayı amaçladığı anlaşılmaktadır.
71. Öte yandan Anayasa Mahkemesi Selçuk Özdemir ([GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 75) kararı ve sonrasında verdiği birçok kararda, başvurucuların FETÖ/PDY ile irtibatının bulunduğuna, bu yapılanmaya mensup olduğuna yönelik somut olgular içeren tanık anlatımlarını suç şüphesini doğrulayan kuvvetli bir belirti olarak kabul etmiştir (Metin Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018, §§ 47-52, Recep Uygun, B. No: 2016/76351, 12/6/2018, § 43).
72. Bu kapsamda somut olayın koşulları da gözönüne alındığında soruşturma makamlarınca ve tutuklamaya karar veren yargı mercilerince söz konusu tanık beyanlarının tutuklamanın hukukiliği bağlamında başvurucunun FETÖ/PDY ile örgütsel bir ilişki içinde bulunduğu -ve dolayısıyla suç işlediği- yönünde kuvvetli belirti olarak değerlendirilmesinin keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
73. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının da değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar gözardı edilmemelidir.
74. Darbe teşebbüsü sonrasında teşebbüsle bağlantılı veya doğrudan teşebbüsle olmasa da FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlara ilişkin soruşturmalarda, delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir. Yine FETÖ/PDY ile bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 271, 272; Selçuk Özdemir, §§ 78, 79).
75. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör örgütüne üye olma suçu Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç 5271 sayılı Kanun"un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasındadır (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 148).
76. Somut olayda Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken işlediği iddia olunan silahlı terör örgütüne üye olma suçunun 5271 sayılı Kanun"un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında olmasına, suça ilişkin Kanun"da öngörülen yaptırımın ağırlığına göre kaçma şüphesinin bulunmasına ve adli kontrolün yetersiz kalacak olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 13).
77. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden kaçma tehlikesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olmadığı söylenemez.
78. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa"nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2), § 151).
79. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214; Devran Duran, § 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY"nin özellikleri (gizlilik, hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma, kendisine kutsallık atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme gibi) de dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 350).
80. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate alındığında Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının (bkz. § 13) keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
81. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
82. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa"da (13. ve 19. maddeler) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa"nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
3. Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
83. Başvurucu; tutukluluğunun şablon gerekçelerle devamına karar verildiğini, tutukluluğunun makul süreyi aştığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
84. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye edilmiş veya hükümlü hâle gelmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515, 28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek, B. No: 2014/6500, 29/9/2016, §§ 33-45; Ahmet Kubilay Tezcan, B. No: 2014/3473, 25/1/2018, § 26). Somut olayda 10/8/2017 tarihinde tahliyesine karar verilen başvurucu yönünden anılan içtihattan ayrılmayı gerektiren bir durum olmadığı anlaşılmıştır.
85. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Soruşturma Dosyasına Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
86. Başvurucu; soruşturma dosyasında gizlilik kararının bulunması nedeniyle hakkındaki suçlamaları öğrenemediğini, savunmasını hazırlayamadığını, iddia makamı ile eşit şartlarda bulunmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
87. Anayasa"nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
88. Başvurucunun bu bölümdeki iddiasının Anayasa"nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik Yönünden
89. Başvurucunun şikâyetlerine konu kısıtlama kararının verildiği belirtilen soruşturma dosyasında başvurucuya yöneltilen suçlama, olağanüstü hâl ilanına sebebiyet veren olaylarla ilgilidir. Bu nedenle kısıtlamanın hukuki olup olmadığı, bir başka ifadeyle kararın kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı üzerindeki etkisinin incelenmesi Anayasa"nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle kısıtlamanın Anayasa"nın 19. maddesinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa"nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242).
ii. Genel İlkeler
90. Genel ilkeler için bkz. Günay Dağ ve diğerleri, §§ 166-179.
iii. İlkelerin Olaya Uygulanması
91. Soruşturma aşamasında başvurucuya yöneltilen suçlamalar başvurucunun FETÖ/PDY üyesi olduğu ve bu örgütün yargıdaki yapılanmasında yer aldığı iddiasıdır. Bu suçlamaların içeriğinin Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan ifade alma işlemi sırasında başvurucuya sorulan sorularda açıklandığı ve başvurucunun ifadesinde anılan suçlamalarla ilgili beyanda bulunduğu görülmüştür (bkz. § 12).
92. Öte yandan başvuru formunda da belirttiği tutukluluğa itiraz dilekçesinde başvurucu, usul ve esasa ilişkin ayrıntılı bir biçimde beyanda bulunmuştur. Dolayısıyla başvurucunun ve müdafiinin isnat edilen suçlamalara ve tutukluluğa temel teşkil eden bilgilere gerek sorgu öncesinde gerekse sorgu sonrasında erişimlerinin olduğu anlaşılmaktadır.
93. Bu itibarla suçlamalara dayanak olan temel unsurların ve tutmanın hukukiliğinin değerlendirilmesi için esas olan bilgilerin başvurucuya veya müdafilerine bildirilmiş ve başvurucuya bunlara karşı savunma ve itirazlarını ileri sürme imkânı verilmiş olması dikkate alındığında soruşturma aşamasında dosyanın incelenmesine izin verilmemesi nedeniyle başvurucunun tutukluluğa karşı etkili bir şekilde itirazda bulunamadığının kabulü mümkün görülmemiştir (Salih Sönmez, B. No: 2016/25431, 28/11/2018, § 153).
94. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun dosyayı incelemesine izin verilmemesi nedeniyle tutukluluğa etkili bir şekilde itirazda bulunamadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
95. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik olarak soruşturma dosyasında kısıtlama kararı verilmesi suretiyle yapıldığı belirtilen müdahalenin Anayasa"da ve özellikle Anayasa"nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasında yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa"nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
5. Tahliye Taleplerin ve İtirazların Süresinde Değerlendirilmediğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
96. Başvurucu; tutukluluğun devamına dair kararlara yaptığı itirazlarının ve tahliye taleplerinin süresinde değerlendirilmediğini, bir kısım kararın ya tebliğ edilmediğini ya da geç tebliğ edildiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
97. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunulabilmesi için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17).
98. 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (k) bendi, yakalanan veya tutuklanan kişilere yakalama ve tutuklama işlemine karşı kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmamaları durumunda maddi ve manevi her türlü zararlarının tazminini isteyebilmelerine imkân sağlamaktadır. Anayasa Mahkemesi bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla tahliyesine karar verilen başvurucular yönünden anılan yolun tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Cafer Yıldız, B. No: 2014/9308, 9/1/2018, §§ 37-40; Yaşar Saçlı, B. No: 2014/9311, 24/1/2018, §§ 37-40).
99. Kişi serbest bırakılmadan yargılanmakta olduğu davada ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm olmuşsa mahkûmiyet tarihi itibarıyla kişinin tutukluluk hâli sona erer (Korcan Polatsü, B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 33). Başvurucu hâlihazırda tahliye olmuş ya da hükümlü hâle gelmiş ise itirazların geç değerlendirilmesi nedeniyle Anayasa Mahkemesince verilecek bir ihlal kararı başvurucunun serbest kalması sonucunu doğurmayacak, ayrıca serbest bırakılma talebine ilişkin başvuru hakkı bakımından da bir etki sağlamayacaktır. Bu durumda yalnızca hak ihlalinin tespiti ve gerekiyorsa belli bir miktar tazminata hükmedilmesiyle yetinilecektir. Dolayısıyla bu tür ihlal iddiaları bakımından öncelikle aynı giderim imkânını sağlayan başvuru yollarının tüketilmesi ve bunlardan sonuç alınamaması hâlinde bireysel başvuruda bulunulması gerekir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ali Efendi Peksak, B. No: 2017/29428, 17/7/2019, §§ 101-112).
100. Anayasa Mahkemesi, yukarıda atıf yapılan Ali Efendi Peksak ve Cafer Yıldız kararlarında kişinin tahliye edilmesi ya da hükümlü hâle gelmesi durumunda asıl dava sonuçlanmamış da olsa bu şikâyetler bakımından 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır. Somut olayda başvurucu tahliye edilmiş, ilk derece mahkemesinin 23/1/2019 tarihli kararıyla başvurucunun beraatine hükmedilmiştir. Tutukluluk hâli sona erdiği için 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesinde öngörülen tazminat davasının bu durumda da etkili bir yol olduğu kabul edilmelidir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ali Efendi Peksak, §§ 101-112).
101. Buna göre 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesinde belirtilen dava yolu başvurucunun durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.
102. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
6. Tutukluluk İncelemelerinin Hâkim/Mahkeme Önüne Çıkarılmaksızın Yapıldığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
103. Başvurucu; soruşturma süresince tüm tutukluluk incelemelerinin dosya üzerinden yapıldığını, bu incelemelerde duruşma yapılmadığını ve dinlenilmediğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
104. Anayasa Mahkemesi Erdal Tercan ([GK], B. No: 2016/15637, 12/4/2018, §§ 221-251) kararında; 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan darbe teşebbüsü ve sonrasında ilan edilen olağanüstü hâl döneminde ortaya çıkan koşulları dikkate alarak darbe teşebbüsü, FETÖ/PDY ve terörle ilgili suçlardan dolayı tutuklanan kişilerin tutukluluk incelemelerinin belirli bir süre duruşmasız olarak yapılmasının -Anayasa"nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasıyla bağdaşmasa da- olağanüstü yönetim usullerinin benimsendiği dönemde Anayasa"nın temel hak ve özgürlüklerin güvence rejimini düzenleyen 15. maddesi kapsamında meşru görülebileceğini belirtmiştir. Anılan kararda, bu kapsamdaki suçlardan tutuklanan başvurucunun tutukluluğunun yaklaşık on sekiz ay boyunca duruşma yapılmaksızın dosya üzerinden verilen kararlarla sürdürülmesinin olağanüstü hâl döneminde kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ihlal etmediği sonucuna varılmıştır.
105. Somut olayda tutuklama konusu suçun niteliği ve hâkim/mahkeme önüne çıkarılmadan yapılan tutukluluk incelemelerinin yaklaşık 1 yıl 20 günlük toplam süresi dikkate alındığında anılan karardaki sonuçtan ayrılmayı ve farklı inceleme yapmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
106. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
7. Müdafi ile Görüşmelerin Kayıt Altına Alındığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
107. Başvurucu, avukatıyla görüşmesinin teknik araçlarla kayda alınması ve bu sırada üçüncü bir kişinin görüşmeyi izlemesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
108. Anayasa Mahkemesi 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra ilan edilen olağanüstü hâl döneminde çıkarılan 22/7/2016 tarihli ve 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname"nin 6. maddesi uyarıca terör suçları dâhil olmak üzere bazı suçlardan tutuklanan kişiler hakkında uygulanan avukatla görüşmelerin kayda alınması ve ceza infaz kurumu görevlileri aracılığıyla izlenmesi tedbirine ilişkin olarak -ilgili kanun hükümleri ve ülke genelinde derece mahkemelerinin karar ve uygulamalarından hareketle- infaz hâkimliklerine şikâyet yolunun tüketilmesi gereken ulaşılabilir ve etkili bir başvuru yolu olduğu sonucuna varmıştır (İsmail Solmaz, B. No: 2017/15251, 12/2/2020, §§ 102-106; Emre Ayhan, B. No: 2016/80704, 13/2/2020 §§ 132-136). Somut olayda terörle (FETÖ/PDY) bağlantılı bir suçtan tutuklu bulunan başvurucu yönünden anılan bu kararlardaki değerlendirme ve sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum mevcut değildir. Buna göre infaz hâkimliğine şikâyet yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.
109. Açıklanan gerekçelerle başvurunun başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Görüş hakkı dolayısıyla özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Arama kararı dolayısıyla özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Gözaltının hukuki olmaması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Tutuklamanın hukuki olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
7. Tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
8. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
9. Tahliye taleplerinin ve itirazlarının süresinde değerlendirilmemesi dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
10. Tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
11. Müdafi ile görüşmelerin kayıt altına alınması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 10/3/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.