Esas No: 2018/4912
Karar No: 2018/4912
Karar Tarihi: 10/3/2021
AYM 2018/4912 Başvuru Numaralı ABDULLAH KOÇ Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
ABDULLAH KOÇ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2018/4912) |
|
Karar Tarihi: 10/3/2021 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Muammer TOPAL |
|
|
Recai AKYEL |
|
|
Selahaddin MENTEŞ |
|
|
İrfan FİDAN |
Raportör |
: |
Elif ÇELİKDEMİR ANKITCI |
Başvurucu |
: |
Abdullah KOÇ |
Vekili |
: |
Av. Eylem HAKVERDİ |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, Gezi Parkı eylemleri olarak bilinen olaylar sırasında yüzüne yabancı cisim isabet etmesi sonucu yaralanma meydana gelmesi ve buna ilişkin ceza soruşturmasının etkili yürütülmemesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 5/2/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
9. 1991 doğumlu olan ve boyacılık işiyle geçimini sağladığını beyan eden başvurucu, olay tarihinde Ankara"da yaşamaktadır. Başvurucu, ülke genelinde gerçekleşen ve Gezi Parkı eylemleri olarak bilinen protesto gösterilerinin 2/6/2013 tarihinde Kızılay Meydanı"nda yapılan kısmına katılmıştır.
10. İddiaya göre başvurucu, kolluk görevlilerinin gösteriye müdahalesi sırasında yüzüne plastik mermi isabet etmesi neticesinde yaralanmıştır. Tedavi amacıyla önce Ankara Çağ Hastanesine götürüldüğünü ancak yaralanmasının ileri tetkik ve tedavi gerektirmesi nedeniyle başka hastaneye sevk edildiğini ifade eden başvurucunun tedavisi Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesinde (Eğitim ve Araştırma Hastanesi) yapılmıştır.
11. Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından başvurucu hakkında 2/6/2013 tarihinde sağlık raporu düzenlenmiştir. Raporun ilgili kısmı şöyledir:
"Yüzüne plastik mermi gelme öyküsüyle başvurduğu, sağ maksillada burun 1 cm lateralinde 1,5x1,5 cm açık yara, içerisinde yabancı cisim olduğu, BT; sağ maksiller düzeyinde cilt altıdoku şişliği ve çok sayıda milimetrik yabancı cisim olduğu,
Plastik cerrahi konsültasyon raporunda, sağ masolabial superiorda yaklaşık 4x3 cmlik burun sağ alar kanadın 0,5 cm sini de etkileyen etrafında yaklaşık 3 mmlik alanın yanık olduğu doku defekti mevcut olduğu, defektin içinde dışardan gözüken plastik yabancı cisim olduğu, doku defektinin etrafında ve burun sağ alar kanatta hipoestezi tarif ettiği, maksillar ön çekmece testi negatif olduğu, mandibula bimanual muayenesinde krepitasyon alınmadığı, BT "de (yoğunluktan dolayı tomografi dışardan gözüken yabancı cisimler çıkarılıp ilk müdahale yapıldıktan sonra çekilebildiği), sağ maksiller sinüs anteriorda milimetrik metalik dansite veren yabancı cisim olduğu, LAA uygun saha temizliği sonrası defekten 2 adet yaklaşık 2x2 cmlik ve 2x1 cmlik plastik yabancı cisim çıkarıldığı, hastanın ölü ve parçalanmış dokuları debride edildiği, sağ nasolabial parçalanmış kas dokuları uygun yerlerine sütüre edildi, primer sütürasyon uygun pansumanını takiben operasyon sonlandırıldığı, fraktür hattı olmadığı..."
A. Ceza Soruşturması Süreci
12. Başvurucuya uygulanan cerrahi operasyonla başvurucunun yüzünden iki plastik yabancı cisim çıkarılmış ve bu cisimler başvurucuya teslim edilmiştir. Başvurucu bu cisimlerin plastik mermi parçaları olduğunu iddia ederek bu cisimleri delil olarak dilekçesine eklemek suretiyle yaralanmasında sorumluluğu olan kolluk görevlileri hakkında 5/6/2013 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına (Savcılık) şikâyette bulunmuştur.
13. Savcılık tarafından başvurucunun tedavi evrakları ile hakkında düzenlenen sağlık raporları Ankara Adli Tıp Şube Müdürlüğüne (Adli Tıp Kurumu) gönderilerek başvurucunun yaralanmasının niteliğinin belirlenmesi talep edilmiştir. Adli Tıp Kurumu tarafından düzenlenen 16/10/2014 tarihli raporun ilgili kısmı şöyledir:
"Yapılan muayenesinde; sağ nazolabilal bölgede 1,5x0,7 cmlik alanda çevre cilt dokutan çökük görünümde ve koyu renkte nedbe dokusu tespit edilmiş olup,
Yaralanmasının;
1-Kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum olmadığını,
2-Basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte OLMADIĞINI,
3-Yüzde sabit iz niteliğinde OLDUĞUNU,
bildirir rapordur."
14. Şikâyet ve delillerinin tespiti amacıyla Savcılık tarafından 16/10/2014 tarihinde başvurucunun ifadesi alınmıştır. Başvurucu ifadesinde, gösterinin yapıldığı yere arkadaşının yanına gittiğinde kolluk görevlilerince müdahalenin başladığını, kaçmaya fırsat bulamadan yüzüne bir cisim isabet ettiğini, önce taş olduğunu zannettiği maddenin daha sonra plastik mermi olduğunu düşündüğünü ancak niteliğini kesin olarak bilmediğini belirtmiş; söz konusu maddenin polis tarafından atıldığını, bir polis memurunun yaklaşık 55-60 metre mesafeden kendisine nişan aldığını fark ettiğini ancak ateş eden polis memurunu teşhis edemeyeceğini açıklayarak kendisini yaralayan polis memurundan şikâyetçi olduğunu beyan etmiştir.
15. Başvurucunun ifadesi sırasında hazır bulunan başvurucunun avukatı, delillerin toplanmasını talep etmiş; bu kapsamda başvurucunun yüzüne isabet eden cismin darbe etkili mermi olabileceğini, bu yönde araştırma yapılarak olay günü bu mermileri kullanmaya yetkili polis memurlarının isim listesinin temin edilmesi ile olay yerini gösterir kamera kayıtlarının incelenmesi gerektiğini ifade etmiştir.
16. Savcılık tarafından İl Emniyet Müdürlüğünden 2/8/2016 tarihinde başvurucuyu hukuka aykırı ve zor kullanma sınırının aşılması suretiyle yaralayan kolluk memurunun kimliğinin tespit edilmesi, bu kapsamda olay günü darbe etkili mermi kullanılıp kullanılmadığı, kullanılmışsa kullanan görevli personelin isim listesinin belirlenmesi istenmiştir. Savcılığın talebine Emniyet Müdürlüğünün cevap verdiğine ilişkin bilgi UYAP"taki soruşturma dosyasına yansımamıştır.
17. Savcılık 22/3/2019 tarihinde soruşturmanın daimî aramaya alınmasına karar vermiştir. Karar başlığında şüphelinin faili meçhul ve suçun bilinçli taksirle yaralama suçu olarak belirtildiği, bu bağlamda zamanaşımı süresinin 2/6/2021 tarihi olarak hesaplandığı anlaşılmıştır. Kararın gerekçesi şöyledir:
"Müştekinin, 02/06/2013 günü Kızılay Meydanında yapılmakta olan gezi parkı protesto eylemleri sırasında Konur Sokakta bulunan iş yerinin önüne çıktığında Meşrutiyet Caddesi girişindeki üst geçitten açık kimliğini bilmediği polis memurunun ateş etmesi sonucu plastik mermi ile burnunun sağ kenar kısmından yaralandığı şikayeti ile ilgili olarak yürütülen soruşturmada yapılan tüm araştırmalara rağmen şüpheli/şüphelilerin tespit edilemediği, buna göre;
1) Şüpheli veya şüphelilerin gösterilen zamanaşımı tarihine kadar aranması ..."
B. Tam Yargı Davası Süreci
18. Başvurucu; kolluk görevlisinin kasıtlı eylemi neticesinde yaralandığını, bu itibarla yüzünde sabit iz kaldığını, bir ay çalışamadığını beyan ederek maddi ve manevi zararlarının tazmin edilmesini İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğünden (İdare) talep etmiştir.
19. İdarenin 24/7/2014 tarihli ret cevabı üzerine başvurucu, İdare aleyhine Ankara 14. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) tam yargı davası açarak olayda hizmet kusurunun bulunduğunu, bu nedenle oluşan 1.000 TL maddi ve 20.000 TL manevi zararının tazmin edilmesi gerektiğini ileri sürmüştür.
20. İdare Mahkemesinin ilgili kolluk birimleriyle yaptığı yazışmalar sonucunda 2/6/2013 tarihinde Kızılay Meydanı"nda gerçekleşen olaylarla ilgili olarak başvurucu hakkında herhangi yasal bir işlem yapılmadığının bildirildiği görülmüştür.
21. İdare Mahkemesince 18/5/2017 tarihinde davanın reddine karar verilmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Olayda; davacı tarafından, gezi parkı olarak adlandırılan eylemler sırasında polis tarafından öldürmek kastıyla ve hedef gözeterek atılan plastik merminin isabet etmesi sonucu yaralandığı ve diğer emniyet görevlileri tarafından da olaya müdahale edilmediği, olayda davalı idarenin hizmet kusurunun bulunduğu ileri sürülmekte ise de; davacının kendisine ateş ettiğini ileri sürdüğü polis memurundan şikayetçi olması üzerine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı"nca soruşturma başlatıldığı, ancak söz konusu soruşturma kapsamında davacıyı yaraladığı iddia edilen herhangi bir polis memurunun tespit edilemediği ve soruşturmanın devam ettiği, söz konusu soruşturma dosyasında yer alan ve Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi"nce düzenlenen 02.06.2013 tarihli genel adli muayene raporu ile Adli Tıp Kurumu tarafından düzenlenen 16.10.2014 tarihli raporda, davacının yüzüne yabancı bir cismin isabet etmesi sonucu yaralandığının belirtildiği, ancak davacının yaralanmasına neden olan olayın idarenin herhangi bir eyleminden kaynaklandığına dair somut bir delilin dosyaya sunulamadığı, bir başka ifadeyle dosyada davacının söz konusu iddialarını doğrulayacak herhangi bir bilgi veya belgenin bulunmadığı görülmektedir.
Bu durumda; salt davacının yabancı bir cismin yüzüne isabet etmesi sonucu yaralandığına dair raporlar esas alınarak davalı idareye kusur atfedilemeyeceği, zararın davalı idarenin kusurundan kaynaklandığının somut olarak ortaya konulamadığı, dolayısıyla davacı tarafından uğranıldığı iddia olunan zararla idarenin herhangi bir eylemi/eylemsizliği arasında illiyet bağı kurulamadığı anlaşılmış olup, davacının tazminat isteminin kabulüne olanak bulunmamaktadır. "
22. Başvurucunun İdare Mahkemesi kararına karşı istinaf talebi Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesinin 13/12/2017 tarihli kararıyla reddedilerek İdare Mahkemesi kararı onanmıştır.
23. Onama kararı başvurucuya 5/1/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.
24. Başvurucu 5/2/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
25. Kötü muamele yasağı ile ilgili ulusal hukuk için bkz. Hüseyin Caruş, B. No: 2013/7812, 6/102015, §§ 28-30; Özlem Kır, B. No: 2014/5097, 28/9/2016, §§ 22-29.
26. Kötü muamele yasağıyla bağlantılı etkili başvuru hakkı ile ilgili ulusal hukuk için ayrıca bkz. Sinan Işık (2), B. No: 2015/12734, 25/9/2019, § 29; Abdullah Yaşa, [GK] B. No: 2015/12486, 5/11/2020, §§ 29, 30.
B. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
27. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin (Sözleşme) 3. maddesi ile ilgili içtihatlarında kötü muamele yasağının demokratik toplumların en temel değeri olduğu vurgulanmıştır. Terörizmle ya da organize suçla mücadele gibi en zor şartlarda dahi Sözleşme"nin güvenlik güçlerini mağdurların davranışlarından bağımsız olarak işkence, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlerden men ettiği hatırlatılan AİHM kararlarında Sözleşme"nin 15. maddesinde ifade edilen toplum hayatını tehdit eden kamusal tehlike hâlinde dahi kötü muamele yasağının hiçbir istisnasına yer verilmediği belirtilmiştir (Selmouni/Fransa [BD], B. No: 25803/94, 28/7/1999, § 95; Labita/İtalya [BD], B. No: 26772/95, 6/4/2000, § 119).
28. Öte yandan bir muamele veya cezanın kötü muamele olduğunun söylenebilmesi için eylemin minimum ağırlık eşiğini aşması beklenir (Raninen/Finlandiya, B. No: 20972/92, 16/12/1997, § 55; Erdoğan Yağız/Türkiye, B. No: 27473/02, 6/3/2007 §§ 35-37; Gafgen/Almanya [BD], B. No: 22978/05, 1/6/2010, §§ 88-90; Costello-Roberts/Birleşik Krallık, B. No: 13134/87, 25/3/1993, § 30). Değerlendirmeye alınacak bu unsurlara muamelenin amacı ve kastı ile ardındaki saik de eklenebilir (Aksoy/Türkiye, B. No: 21987/93, 18/12/1996, § 64; Eğmez/Kıbrıs, B. No: 30873/96, 21/12/2000, § 78; Krastanov/Bulgaristan, B. No: 50222/99, 30/9/2004, § 53). Ayrıca kötü muamelenin heyecanın ve duyguların yükseldiği bağlamda meydana gelip gelmediğinin tespiti de (Eğmez/Kıbrıs, § 53; Selmouni/Fransa, § 104) dikkate alınması gereken diğer faktörlerdendir.
29. AİHM, Sözleşme"nin 3. maddesinin tartışılabilir ve makul şüphe uyandıran kötü muamele iddialarının etkin biçimde soruşturma yükümlülüğü getirdiğine dikkat çekmektedir (Labita/İtalya, § 131; Tepe/Türkiye, B. No: 31247/96, 21/12/2004, § 48). AİHM’in içtihadında tanımlanan etkinlik için minimum standartlar soruşturmanın bağımsız, tarafsız, kamu denetimine açık olmasını, yetkili makamların titizlikle ve süratli biçimde çalışmasını gerektirmektedir (Mammadov/Azerbaycan, B. No: 34445/04, 11/1/2007, § 73; Çelik ve İmret/Türkiye, B. No: 44093/98, 26/10/2004, § 55).
30. AİHM, işkence veya kötü muameleyle suçlanılan durumlarda etkili başvurunun amaçları çerçevesinde cezai işlemlerin ve hüküm verme sürecinin zamanaşımına uğramamasının, genel affın veya affın mümkün kılınmamasının büyük önem taşıdığına işaret etmiştir. Ayrıca AİHM, soruşturması veya davası süren görevlinin görevinin askıya alınmasının ve hüküm alması durumunda meslekten men edilmesinin önemine dikkat çekmiştir (Abdülsamet Yaman/Türkiye, B. No: 32446/96, 2/11/2004, § 55; Eski/Türkiye, B. No: 8354/04, 5/6/2012, § 34; benzer yöndeki Birleşmiş Milletler İşkenceyi Önleme Komitesinin nihai ve tavsiye kararları için bkz. Türkiye, 27/5/2003, CAT/C/CR/30/5).
31. AİHM"in Sözleşme"nin 13. maddesi ile korunan etkili başvuru hakkı ile ilgili benimsediği ilkeler kısaca şu şekilde özetlenebilir:
- 13. maddede yer alan düzenlemenin amacı Sözleşme"de korunan hakları ihlal edilen kişilerin AİHM önünde başvuruda bulunmadan önce ulusal düzeyde bir çözüme ulaşmalarını sağlamaktır (Kudla/Polonya [BD], B. No: 30210/96, 26/11/2000, § 152). Etkili başvuru hakkı, Sözleşme kapsamındaki haklarının ihlal edildiğine dair savunulabilir bir iddiası bulunan kişilerin bu iddialarını, esasını inceleme ve uygun bir giderim sağlama kapasitesine sahip ulusal bir otorite önünde öne sürme imkânına sahip olmalarını gerektirir (M.S.S./Belçika ve Yunanistan [BD], B. No: 30696/09, 21/1/2011, § 288).
- 13. maddede düzenlenen etkili başvuru hakkının bağımsız bir varlığı yoktur ve bu hak yalnızca Sözleşme ve ek protokollerde düzenlenen esasa dair hakların tamamlayıcısı durumundadır. Bir başvurucunun 13. maddeyi ileri sürebilmesi için diğer Sözleşme hükümleriyle korunan haklarının ihlal edildiğine dair savunulabilir bir iddiasının olması zorunludur (Zavoloka/Litvanya, B. No: 58447/00, 7/7/2009, § 35). AİHM, 13. maddenin bağlantılı olarak veya birlikte ileri sürüldüğü hak bakımından bir ihlal bulduğunda etkili başvuru hakkına dair iddianın da savunulabilir olduğu sonucuna varmaktadır (Batı ve diğerleri/Türkiye, B. No: 33097/96, 57834/00, 3/6/2004, § 138). Buna karşılık 13. maddenin uygulanması için mutlaka başka bir Sözleşme hükmünün ihlal edildiğine karar verilmiş olması gerekmez (Nuri Kurt/Türkiye, B. No: 37038/97, 29/11/2005, § 117).
- İhlalin giderilmesi için kabul edilecek başvuru yolunun ne tür bir çözüm sağlaması gerektiği konusunda ihlal edilen hakkın doğası belirli bir etkiye sahiptir (Budayeva ve diğerleri/Rusya, B. No: 15339/02, 2166/02, 20058/02, 11673/02, 15343/02, 20/3/2008, § 191). Devletler, hakları ihlal edilen kişilere hangi başvuru yolunu sağlayarak 13. madde ile düzenlenen yükümlülüklerini yerine getireceklerine dair belirli bir takdir hakkına sahiptir ancak iç hukukta kabul edilecek başvuru yolu yalnızca hukuki zeminde değil pratikte de etkili olmalıdır. İhlal edildiği ileri sürülen hak yaşam hakkı ya da işkence ve kötü muamele yasağı gibi temel bir hak olduğunda Sözleşme"nin 13. maddesi, hakları ihlal edilen kişilere tazminat ödenmesine ek olarak sorumluların tespiti ve cezalandırılmasına imkân tanıyacak şekilde kapsamlı ve etkili bir ceza soruşturması yapılmasını gerektirir (Kaya/Türkiye, B. No: 22729/93, 19/2/1998, §§ 106, 107).
32. AİHM, yaşam hakkı / kötü muamele yasağına ilişkin ceza soruşturmasındaki eksikler nedeniyle olayın faillerinin tespit edilemediği ve bu durumun tazminat davasının sonucunu olumsuz etkileyerek tazminat sürecini de anlamsız hâle getirdiği durumlarda Sözleşme"nin etkili başvuru hakkını düzenleyen 13. maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir (Kavak/Türkiye, B. No: 53489/99, 6/7/2006, §§ 94-97; Hasan Kılıç/Türkiye, B. No: 35044/97, 28/6/2006, §§ 44-53; Mesut Deniz/Türkiye, B. No: 36716/07, 3/6/2004, §§ 58-62).
33. AİHM, kamu görevlilerinin kötü muamele nedeniyle yargılandığı bir davadaki bazı eksikliklere vurgu yaparak Sözleşme"nin 13. maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir. Buna göre ceza soruşturmasındaki eksiklikler nedeniyle somut olayda başvurucular tarafından dava açılmamış olmakla birlikte emsal davalardaki duruma bakıldığında tazminat yolunun işlemesinin de mümkün olmadığı kanaatine varmıştır (Batı ve diğerleri/Türkiye, B. No: 33097/96, 57834/00, 3/6/2004, §§ 125-149).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
34. Mahkemenin 10/3/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
35. Başvurucu; Kızılay Meydanı"nda yapılan gösteriler sırasında kolluk görevlilerinin müdahalesi neticesinde yüzüne plastik mermi isabet etmesiyle yaralandığını, buna karşın açılan ceza soruşturmasında dört yıldır ilerleme kaydedilmediğini ve etkili soruşturma yürütülmediğini belirterek kötü muamele yasağıyla birlikte adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
36. Bakanlık görüşünde, kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddiayla ilgili olarak İdare Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda başvurucunun yaralanmasının güvenlik güçlerinin haksız sözlü ve fiilî saldırısı neticesinde oluştuğunun ortaya konulamadığının değerlendirildiği, Savcılık tarafından yapılan tüm araştırmalara rağmen olaya ilişkin herhangi bir kamera kaydına veya başvurucuyu yaraladığını iddia edilen kişilerin kimlik bilgilerine ulaşılamadığı gibi soruşturmanın henüz tamamlanmadığı hususları gözönünde bulundurulduğunda kötü muamele yasağının ihlal edilmediği, ayrıca başvurucuyu yaralayan fail/faillerin ortaya çıkarılması için azami bir hassasiyet ile soruşturma yapıldığı ve delillerin toplandığı, başvurucunun soruşturmaya etkin katılımının sağlandığı belirtilmiştir.
37. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formunda beyanlarını yinelemiş; ayrıca Gezi eylemleri sırasında yüzüne plastik cisim isabet etmesi sonucu yaralandığının sağlık raporlarıyla ortaya konulduğunu, Savcılığa teslim edilen söz konusu cismin plastik mermi veya benzeri bir şey olup kolluk görevlilerince kullanıldığının açık olduğunu, buna rağmen tazminat davasının reddedildiğini beyan etmiştir.
2. Değerlendirme
38. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz."
39. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Devletin temel amaç ve görevleri, … kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."
40. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun adil yargılanma hakkına ilişkin ileri sürdüğü iddiaların Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutu kapsamında olduğu değerlendirilmiş ve inceleme bu kapsamda yapılmıştır.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
41. Başvurucu, ceza soruşturmasında uzun zamandır ilerleme kaydedilmediğini belirtmiş; ayrıca tam yargı davasının reddedilmesi sonrası olağan kanun yollarını tüketerek bireysel başvuruda bulunmuştur.
42. Öncelikle başvuru yollarının tüketilmesi kuralı, bir soruşturmanın etkili olup olmadığı yönünde inceleme yapılabilmesi için mutlak surette gerekli olmasa da yürütülen soruşturmanın -makul bir süreyi aşmaması şartıyla- ilgili kamu makamları tarafından nasıl sonlandırılacağının beklenmesi, bireysel başvuru ile getirilen koruma mekanizmasının ikincil niteliğine uygun olacaktır (Hüseyin Caruş, § 46). Buna karşın başvurucunun bir soruşturmanın açılmayacağının, soruşturmada ilerleme olmadığının, etkili bir ceza soruşturması yapılmadığının, ileride de böyle bir soruşturmanın yürütüleceği konusunda en ufak gerçekçi bir şans olmadığının farkına vardığı veya varması gerektiği andan itibaren yaptığı bireysel başvurular kabul edilebilmelidir (Rahil Dink ve diğerleri, B. No: 2012/848, 17/7/2014, § 77). Genel kural soruşturmanın tamamlanmasından sonra bireysel başvuruların incelenmesi olmakla birlikte Anayasa Mahkemesi genel kuraldan ayrılarak devam eden soruşturmalarda ilerleme kaydedilmemesi iddialarını usul yükümlülüğü kapsamında inceleyebilmektedir (Hüseyin Caruş; Cihan Mutlu B. No: 2016/9422, 13/2/2020; Elif Güneş Yıldırım (2), B. No: 2016/15455, 1/7/2020).
43. Diğer bir ifadeyle başvuru yollarının tüketilip tüketilmediği yönünde karar verebilmek için devletin Anayasa’nın 17. maddesi kapsamında etkili soruşturma yapma pozitif yükümlülüğünün çerçevesinin ve somut olayda ne şekilde yerine getirildiğinin tespiti de gerekmektedir. Ne var ki anılan hususların tespiti, somut olayda esas hakkında inceleme yapılmasını zorunlu kılmaktadır (Pınar Durko, B. No: 2015/16449, 28/6/2018, § 67).
44. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel ilkeler
45. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün usule ilişkin bir boyutu bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve karıştıkları olaylarda kamu görevlilerinin ya da kurumlarının kendi sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014 § 110).
46. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde -Anayasa’nın 17. maddesi “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesindeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Bu mümkün olmazsa bu madde sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 111). Bu, bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Diğer taraftan burada yer verilen değerlendirmeler hiçbir şekilde Anayasa’nın 17. maddesinin başvuruculara üçüncü tarafları adli bir suç nedeniyle yargılatma veya cezalandırma hakkı ya da tüm yargılamaları mahkûmiyetle veya belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi yüklediği anlamına gelmemektedir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 113).
47. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edilebilmesi için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız bir şekilde hızlı ve derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı; soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114). Bu bağlamda soruşturmanın derhâl başlaması, bağımsız biçimde, kamu denetimine tabi olarak, özenli ve süratli yürütülmesi ve bir bütün olarak etkili olması gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 116).
48. Mahkemelerin -ve diğer soruşturma makamlarının- özellikle kötü muamele niteliğindeki bir olayın zamanaşımına uğramaması için ellerinden gelen tüm gayreti sarf etmesi ve tüm araçlara başvurması gerekir. Kötü muamele iddialarına ilişkin bir ceza soruşturması söz konusu olduğunda yetkililer tarafından çabuklukla verilecek bir yanıt, eşitlik ilkesi içinde genel olarak kamunun güveninin korunması açısından temel bir unsur olarak sayılabilir ve kanun dışı eylemlere karışanlara karşı gösterilecek her türlü hoşgörüden kaçınmaya olanak tanır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 120; Adem Erden, B. No: 2015/4032, 23/1/2019 § 34).
49. Soruşturmaların yürütülmesinde bu açıdan önemli olan husus -sonuçta alınan kararın (somut olayda daimî arama) niteliğinin ne olduğunun önemi olmaksızın- özelde başvurucuların ve genel olarak da toplumdaki diğer bireylerin hukukun üstünlüğüne olan bağlılığını sürdürmesi, hukuka aykırı eylemlerin hoş gösterildiği ya da bu tür eylemelere kayıtsız kalındığı görünümü verilmesinin engellenmesi açısından yeterli hız ve özenin gösterilip gösterilmediğinin ortaya konulmasıdır (Hüseyin Caruş, § 86).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
50. Başvurucu, Kızılay Meydanı"ndaki gösterinin yapıldığı tarihte yüzüne isabet eden sert bir cisimle yaralanmıştır. Başvurucunun yaralanmasının basit tıbbi müdahaleyle giderilemeyecek ölçüde ağır ve yüzünde sabit iz oluşturacak nitelikte olduğu sağlık raporlarıyla ortaya konulmuştur.
51. Başvurucu, yaralanmasının akabinde birkaç gün içinde Savcılığa başvurarak kendisini kolluk görevlilerinin yaralandığı ileri sürmüş; yaralanmasına sebep olan ve cerrahi müdahaleyle yüzünden çıkarılan plastik maddeyi delil olarak Savcılığa sunmuştur. Bu durumda başvurucunun iddialarının savunulabilir olduğu değerlendirilerek etkili soruşturma yapılması beklentisinin meşru olduğu sonucuna varılmıştır. Nitekim başvurucunun şikâyeti üzerine Savcılık tarafından derhâl soruşturma başlatılmıştır.
52. Kötü muamele yasağı çerçevesinde bireyi kamu görevlilerinin hukuka aykırı kuvvet kullanımına karşı korumak maksadıyla güvence altına alınan etkili bir soruşturmanın varlığından söz edilebilmesi için her şeyden önce soruşturma makamlarının tarafsız bir biçimde, özenli davranarak maddi gerçeğe ulaşma çabası içinde olması gerekmektedir. Bu kapsamda soruşturma makamlarından olaya dair tüm delilleri toplaması ve bu delilleri nesnel bir analizle yorumlayarak hukuki sonuca ulaşması beklenmektedir.
53. Bu kapsamda Savcılık tarafından sorumluların kimliklerinin tespiti amacıyla olay günü başvurucunun yaralandığı bölgede görev alan kolluk görevlilerinin liste usulü kimliklerinin belirlenmesi istenmiştir. Buna karşın olay günü görevli olan memurları gösterir görev listelerinin soruşturma dosyasına sunulduğuna ilişkin veriye rastlanmamıştır. Kaldı ki listeler haricen bildirilmiş olsa dahi listelerde yer alan kişilerle ilgili bir işlem yapılmadığı anlaşılmıştır. Zira Savcılıkça olaydan sorumlu olabilecek hiç kimse şüpheli olarak tespit edilmemiş ve dolayısıyla savunma alınmamıştır. Dahası olay yerinde görevli olan kolluk memurlarından kimse tanık olarak dahi dinlenmemiştir.
54. Diğer taraftan başvurucunun iddialarını desteklemek amacıyla delil olarak soruşturma makamlarına ibraz ettiği, yüzünden çıkarılan yabancı maddenin mahiyetinin tespit edilmesine ilişkin herhangi bir işlem yapılmamış, bu itibarla söz konusu cismin iddia edildiği gibi plastik veya darbe etkili mermi olup olmadığı belirlenmemiştir. Dahası başvurucunun avukatı aracılığıyla olay yeri görüntülerinin incelenmesi talep edilmiş ise de başvurucunun yaralanma anını gösterir kamera kayıtlarının olup olmadığının araştırıldığı soruşturma dosyasına (UYAP kayıtlarına) yansımamıştır.
55. Neticede Savcılık tarafından açılan soruşturma kapsamında altı yıldır sadece başvurucuya şikâyet ve delilleri sorularak yaralanmasının niteliğinin belirlenmesi amacıyla hakkında sağlık raporu alındığı, soruşturmanın başlatılmasından yedi yıl sonra daimî arama kararı verilmiş olduğu dikkate alındığında soruşturmada uzun zamandır ilerleme kaydedilmediği kanaatine varılmıştır. Dolayısıyla kamera aracılığıyla kayıt altına alınan geniş çaplı toplumsal bir olaya müdahale esnasında yaralandığını ileri süren başvurucunun şikâyetiyle ilgili olarak makul sayılamayacak bir süre içinde soruşturma makamları tarafından sorumlu kolluk görevlileri veya üçüncü şahısların kimliklerinin dahi tespit edilememesinin soruşturmanın özenli ve süratli yürütülmesi yükümlülüğüne aykırı olduğu değerlendirilmiştir.
56. Belirtilen bu tespitler ışığında maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için gerekli delillerin toplanması ve değerlendirilmesi konusunda Savcılıkça yapılan soruşturmada Anayasa"nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağı açısından gerekli özenin gösterilmediği sonucuna ulaşılmıştır.
57. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
58. Öte yandan soruşturmadaki anılan eksiklikler nedeniyle başvurucunun yaralanmasının kaynağının kolluk ya da üçüncü kişilerin eylemleri sonucu olduğu hususunun aydınlatılmadığı hatta başvurucunun gösteriler sırasında yaralanıp yaralanmadığı konusunda bile açıklık olmadığı nazara alındığında başvurucunun iddia ettiği olayların gerçekliği konusunda kanaat oluşmadığından kötü muamele yasağının maddi boyutunun incelenmesinin bu aşamada mümkün olmadığı değerlendirilmiştir (benzer değerlendirmeler için bkz. Mehmet Güneş, B. No: 2015/16417, 11/12/2018, § 60; Hasan Fırat [GK], B.No: 2015/9496, 31/10/2019).
B. Kötü Muamele Yasağıyla Bağlantılı Olan Etkili Başvuru Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
59. Başvurucu, zararlarının tazmini amacıyla açtığı davanın kolluk görevlilerinin eylemleriyle yaralanması arasında illiyet bağı bulunmaması nedeniyle reddedildiğini oysaki ameliyatla plastik mermi parçalarının yüzünden çıkarıldığını, kolluk görevlilerince yaralandığının açık olmasına rağmen tam yargı davasının reddedilmesi nedeniyle etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
60. Anayasa’nın "Temel hak ve hürriyetlerin korunması" kenar başlıklı 40. maddesi şöyledir:
"Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlâl edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.
Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.
Kişinin, resmî görevliler tarafından vâki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır."
61. Anayasa Mahkemesi, kolluk görevlilerinin eylemlerinden kaynaklanan kötü muamele iddialarında etkili başvuru yolunun ceza soruşturması olduğunu belirtmiş ve maruz kalınan kötü muamele nedeniyle yalnızca tazminat talep etme yolunun tercih edildiği başvuruları kabul edilemez bulmuştur. Bu sonuca ulaşılırken özellikle tam yargı davasının tazminat ödenmesi imkânı sağlamakla birlikte kötü muamele iddialarına ilişkin maddi olayın ortaya çıkarılması, sorumluların tespiti ve cezalandırılmasına yönelik bir sonuç elde etme şansı sunmaması nedeniyle etkili bir başvuru yolu olmadığı tespitine yer verilmiştir (Zeki Güngör, B. No: 2013/8491, 31/3/2016, §§ 39-45).
62. Bununla birlikte kamu görevlilerinin kasti fiilleriyle gerçekleştirdikleri kötü muamele iddiaları yönünden asıl yolun ceza soruşturması olması tamamlayıcı bir giderim yolu olarak tazminat davasının da öngörülmesine engel değildir. Anayasa"nın 40. maddesi kötü muamele yasağı ihlalleri sebebiyle oluşan maddi ve manevi zararların tazmin edilmesini sağlayacak yargısal mekanizmalar ihdas edilmesini zorunlu kılmaktadır. Nitekim Türk hukukunda açılacak tam yargı davası bu tür durumlarda tazminata hükmetme imkânı sağlamaktadır. Bu itibarla kamu görevlilerinin kötü muamelesi sebebiyle uğranılan zararın tazmini için açılan tam yargı davası sürecine ilişkin şikâyetlerin Anayasa"nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvenceye bağlanan kötü muamele yasağıyla bağlantılı olarak Anayasa"nın 40. maddesinde teminat altına alınan etkili başvuru hakkı kapsamında bireysel başvuruya konu edilmesi mümkündür (Bazı değişikliklerle Abdullah Yaşa [GK], § 46).
63. Somut olayda kötü muamele yasağının usul boyutuyla ihlal edildiği yukarıda değerlendirilmiştir. Dolayısıyla başvurucunun aynı olay nedeniyle açtığı tazminat davasına ilişkin şikâyetlerinin kötü muamele yasağıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği anlaşılmıştır.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
64. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağıyla bağlantılı etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
65. Anayasa’nın 40. maddesinde Anayasa"da güvence altına alınmış hak ve özgürlükleri ihlal edilen herkesin yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkı (etkili başvuru hakkı) güvence altına alınmaktadır. Buna göre etkili başvuru hakkı; anayasal bir hakkının ihlal edildiğini ileri süren herkese hakkın niteliğine uygun olarak iddialarını inceletebileceği makul, erişilebilir, ihlalin gerçekleşmesini veya sürmesini engellemeye ya da sonuçlarını ortadan kaldırmaya (yeterli giderim sağlamaya) elverişli idari ve yargısal yollara başvuruda bulunabilme imkânı sağlanması olarak tanımlanabilir. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiğine ilişkin iddiaların ileri sürülebileceği bir başvuru yolunun mevzuatta öngörülmesi yeterli değildir. Söz konusu başvuru yolunun aynı zamanda uygulamada da etkili olması (başarı şansı sunması) gerekir. Bununla birlikte bir başvuru yolunun gerek hukuken gerekse uygulamada genel anlamda etkili olması, somut olay bakımından etkili başvuru hakkına ilişkin bir müdahale bulunup bulunmadığının değerlendirilmesine engel değildir (Yusuf Ahmed Abdelazım Elsayad, B. No: 2016/5604, 24/5/2018, §§ 59-61).
66. Etkili başvuru hakkı tanınmasına dair yükümlülüğün anayasal hak ihlallerinin giderilmesi için ne tür bir çözüm yolu öngörülmesi hâlinde yerine getirilmiş sayılacağı konusunda somut olayın koşulları ve ihlal edildiği ileri sürülen hakkın niteliği belirleyici bir etkiye sahiptir. Kamusal yetkiyle güç kullanan görevlilerin eylemleri nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğinin iddia edildiği durumlarda etkili başvuru hakkı uyarınca kişilerin uğradığı zararların tazminini sağlamak üzere etkili bir hukuk yolunun öngörülmüş olması gerekmektedir (Abdullah Yaşa, § 66).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
67. Başvurucu, toplumsal bir olaya kolluk güçleri tarafından yapılan müdahale esnasında yüzüne yabancı cisim isabet etmesi sonucu yaralanması neticesinde zararlarının tazmini amacıyla tam yargı davası açmış, davada yaralanmasına sebebiyet veren failin kolluk görevlisi olduğunu iddia etmiştir.
68. İdare Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda başvurucunun yaralandığı hususunda tereddüt bulunmamakta ise de olayla ilgili yapılan ceza soruşturmasının tamamlanmadığı ve toplanan deliller bakımından olaydan sorumlu kişinin kolluk görevlisi olduğuna ilişkin somut delil bulunmadığı gerekçesiyle yaralanma ile idari eylem/eylemsizlik arasında illiyet bağı kurulamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
69. İdare Mahkemesinin ret gerekçesi ceza soruşturmasına dayanmakta olup başvurucunun yaralanma olayından sorumlu şahsın bir kolluk görevlisi olduğuna ilişkin delil bulunmamasını temel almaktadır. Olayla ilgili yapılan ceza soruşturmasında delillerin toplanılmasındaki eksiklik nedeniyle sorumluların tespit edilememesinden dolayı etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal edildiğine yukarıda (bkz. §§ 50-57) yer verilmiştir.
70. Bu noktada aynı olaydan kaynaklanan ceza soruşturması ve tazminat davasının birbirine etkisi tartışılırken özellikle Anayasa Mahkemesince etkili olmadığı değerlendirilen ceza soruşturmasına ilişkin verilen ihlal kararının tam yargı davasına ne ölçüde tesir edeceği önem kazanmaktadır. Mahkûmiyet kararıyla sonuçlanmasa dahi bir ceza soruşturmasındaki eksikliklerin diğer başvuru yollarına da doğrudan sirayet edebileceği söylenebilir. Bu ihtimalin gerçekleşmesi hâlinde tam yargı davasına bakan idare mahkemelerinin ceza soruşturmasında toplanan delilleri de dikkate alarak farklı bir sonuca ulaşmalarını engelleyen bir düzenleme ya da içtihat bulunmamaktadır (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Sinan Işık (2), §§ 47-51).
71. Bununla birlikte sıklıkla vurgulandığı üzere kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların araştırılarak olayın aydınlatılmasında ve bu bağlamda sorumluların tespit edilmesinde etkili hukuk yolu ceza yargı yoludur. Dolayısıyla ceza soruşturmasının etkili yapılmaması nedeniyle sorumlular tespit edilememiş ise olay nedeniyle açılan tazminat davasında sorumluların tespit edilmesi ve maddi gerçeğe ulaşılması kural olarak beklenmez. Bu durumda soruşturmanın etkisizliği tazminat davasını doğrudan etkileyerek mağdurların zararının tazmin edilmemesine yol açabilmektedir.
72. Başvuru konusu olan olayda başvurucunun toplumsal bir olaya katıldığı esnada yaralanmasında sorumluluğu bulunan şahısların etkili ceza soruşturması yürütülmeyerek tespit edilmemesi ve bu nedenle olayın aydınlatılmaması tam yargı davası sürecini anlamsız hale getirmiştir. Başvurucunun yaralanmasının bir kolluk görevlisi veya üçüncü bir şahıs tarafından gerçekleşip gerçekleşmediği belirsizdir. İdare Mahkemesi ceza soruşturmasında toplanan delilleri değerlendirerek söz konusu belirsizliğin giderilmemiş olduğunu değerlendirerek bir sonuca ulaşmıştır. Bu itibarla ceza soruşturmasındaki eksikliklerden dolayı başvurulması mevcut olan tazminat yolunun uygulamada etkisiz hale dönüşmesi nedeniyle başvurucunun bu yolu kullanmasının imkânı kalmamıştır.
73. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağıyla bağlantılı olarak Anayasa"nın 40. maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru hakkının ihlâl edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden
74. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
75. Başvurucu, ihlalin tespiti ile 1.000 TL maddi ve 20.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
76. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
77. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
78. İhlalin kovuşturmaya yer olmadığı ya da daimî arama kararı gibi bazı nedenlerle soruşturmanın sonlandırılmasından kaynaklandığı durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılması için kararın bir örneğinin ilgili Cumhuriyet başsavcılığına gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden soruşturma yapılması sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden soruşturma yapılması kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili Cumhuriyet başsavcılığının yeniden soruşturma yapılması sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı Cumhuriyet başsavcılığının yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden soruşturma yapma kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (benzer yöndeki kararlar için bkz. Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
79. İncelenen başvuruda 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul yönünden ve kötü muamele yasağıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin Savcılık soruşturmasından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
80. Bu durumda kötü yasağının usule ilişkin boyutunun ihlal sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeni soruşturma, hak ihlaline yol açan kararın ortadan kaldırılmasından ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden soruşturma yapılmak üzere Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına (Soruşturma No: 2013/75878) gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
81. Buna karşın yukarıda ayrıntıları açıklandığı üzere ceza soruşturmasındaki eksiklikler tam yargı davasını etkisiz hâle getirdiğinden yargılamanın İdare Mahkemesinde yenilenmesinin başvurucu yönünden hukuki yararı bulunmadığı değerlendirilmiştir.
82. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için kötü muamele yasağının usul yönünden ve kötü muamele yasağıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında talebiyle bağlı kalınarak başvurucuya net 20.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
83. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
84. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Kötü muamele yasağıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele yasağının usule ilişkin boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Kötü muamele yasağıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin kötü muamele yasağının usule ilişkin boyutunun ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,
D. Kötü muamele yasağının usul boyutunun ve aynı yasakla bağlantılı etkili başvuru hakkının ihlali nedeniyle net 20.000 TL manevi tazminatın başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Başvurucunun maddi tazminat talebinin REDDİNE,
F. 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 10/3/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.