Esas No: 2011/6-94
Karar No: 2011/133
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/6-94 Esas 2011/133 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
İtirazname : 2011/90809
Yargıtay Dairesi : 6. Ceza Dairesi
Mahkemesi : MERSİN 1. Asliye Ceza
Günü : 13.04.2005
Sayısı : 478-338
Sanık S. K.."in hırsızlık suçundan eylemine uyan 765 sayılı TCY"nın 491/ilk, 522, 523, 59/2 ve 647 sayılı Yasanın 4. maddeleri uyarınca 371 YTL ağır para cezası ile cezalandırılmasına ve cezasının ertelenmesine ilişkin, Mersin 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 13.04.2005 gün ve 478-338 sayılı hüküm sanık tarafından temyiz edilmekle dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 11.12.2007 gün ve 1955-14391 sayı ile;
“1) Hüküm tarihinden sonra yürürlüğe giren; 5083 sayılı Yasaya 5335 sayılı Yasa ile eklenen 2/3. maddesi uyarınca, para cezalarında bir Yeni Türk Lirası artıklarının hesaba katılamayacağının ve 5252 sayılı Yasanın 5. maddesine göre de ağır para cezasının adli para cezasına dönüştürüldüğünün gözetilmesi zorunluluğu,
2) 5237 sayılı Yasada, para cezalarının infazı sırasında gecikme zammına yer verilmemiş olması karşısında, 5275 sayılı Yasanın 106 ve 122. maddeleri de gözetilerek, 4786 sayılı Yasa ile 647 sayılı Yasanın 5. maddesinde yapılan değişiklik uyarınca, 6183 sayılı Yasanın 51. maddesine göre para cezasının süresinde ödenmemesi halinde, gecikme zammına hükmedilemeyeceğinin gözetilmesi lüzumu,
Bozmayı gerektirmiş, sanık S. K.’in temyiz itirazı bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle tebliğnameye aykırı olarak bozulmasına, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CYUY"nın 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, sanık hakkında sonuç olarak hükmolunan 371,25 YTL ağır para cezasının 275 Yeni Türk Lirasına indirilip, adli para cezasına dönüştürülmesi ve 647 sayılı Yasanın 5/5. maddesi uyarınca para cezasının süresinde ödenmemesi halinde gecikme zammı alınmasına ilişkin kısmın hükümden çıkartılması suretiyle, diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün düzeltilerek onanmasına” karar verilmiştir.
Yargıtay C. Başsavcılığı ise 13.04.2011 gün ve 90809 sayı ile;
“İtiraza konu uyuşmazlık; 765 sayılı TCK"nun 522/1. maddesinin uygulanmasına ilişkindir.
765 sayılı Türk Ceza Yasasının 522/1. maddesi ‘Onuncu babda beyan olunan cürümlerin işlenmesinde cürmün mevzuu olan şeyin veya ika edilen zararın kıymeti pek fahiş ise mahkeme cürme mahsus olan cezayı yarısına kadar artırır ve eğer hafif ise yarısına ve eğer pek hafif ise üçte birine kadar eksiltir. Kıymet tayini için cürmün mevzuu olan şeyin yahut vaki zararın cürüm işlendiği zamandaki kıymeti nazarı dikkate alınır. Yoksa failin istihsal eylediği menfaat hesap edilmez. Eğer fail aynı neviden olan cürümlerden dolayı mükerrer bulunur veya bu babın ikinci faslında yazılı cürümlerden birini işlemiş olursa cezayı tenkise mahal yoktur’ hükmünü içermektedir.
Madde metninden de anlaşılacağı üzere, maddenin uygulanmasına esas alınacak zarar, gerçek zarar olmalıdır. Eylemin doğrudan doğruya sonucu olmayan zararlar bu madde kapsamına girmez ve ancak özel hukuk hükümlerine göre açılacak tazminat davasına konu edilebilir.
Elektrik enerjisi hakkında hırsızlık suçlarında 765 sayılı TCK"nun 522/1. maddesinin uygulanmasına esas alınacak zarar, kaçak kullanım bedelidir. Bu bedelin hesaplanabilmesi için öncelikle kaçak kullanım süresi belirlenmeli, bu süre içerisinde suça konu yerde tüketilmesi gereken elektrik miktarı saptanmalıdır. Bu saptamadan sonra, kaçak elektrik bedeli, normal tarifeye göre, cezasız ve vergisiz olarak tespit edilmelidir.
Kaçak kullanım süresi, aksi kanıtlanamayan durumlarda, abone olanlar için son endeks okuma tarihi ile kaçak tespit tutanağının düzenlendiği tarih arasındaki gün sayısıdır.
Somut olaya bakıldığında; sanığın evinde kurulu bulunan sayacın faz giriş ve çıkışlarının yerinin değiştirilmesi nedeniyle sayacın ters döndüğü belirlenerek 19.02.2004 tarihli tutanak düzenlenmiş, sanık kollukça alınan 04.03.2004 tarihli ilk ifadesinde elektrik aboneliğinin Ş.. Ö.. adına kayıtlı olmasına rağmen bu evde 3 yıldan bu yana kendisinin oturduğunu, bu süre içerisinde kaçak elektrik kullanmadığını savunmuştur. Kovuşturma aşamasında benzer şekilde savunmada bulunmuştur. Bu itibarla tutanağın düzenlendiği tarihlerde, sanığın tutanağa konu evde oturduğuna ilişkin bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.
İçeriği düzenleyicilerinin yeminli anlatımları ile doğrulanan ‘kaçak elektrik tespit tutanağı’ içeriğine göre, sanığın oturduğu evde kurulu bulunan sayacın faz giriş ve çıkışları ters bağlanmak suretiyle kaçak elektrik kullanıldığı sabittir.
Sanığın evinde kurulu bulunan tutanağa konu 5867461 numaralı sayaca ait ‘abone hesap ekstresi’ incelendiğinde tutanak tarihinden önceki son okuma tarihinin 15.01.2004 olduğu anlaşılmaktadır. Bu tarih ile tutanağın düzenlendiği 19.02.2004 tarihi arasındaki süre 36 gündür. Dosyada mevcut bilirkişi raporuna göre, sanığa ait suça konu evde kurulu bulunan güç 9600 watt, bağlantı gücü ise 5760 watt olarak belirlenmiştir. Evde bulunan elektrikli aletlerin günlük ortalama 5 saat süreyle çalıştığı kabul edildiğinde, 36 günlük süre içerisinde 1036 kwh elektrik tüketilmesi gerektiği kabul edilmiştir. Buraya kadar yapılan hesaplamalar açısından da uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Kaçak tüketim bedelinin, kaçak olarak elektrik kullanıldığı kabul edilen süre içerisinde, kurulu güce göre kullanılması gereken elektrik miktarının normal tarifeye göre, cezasız ve vergisiz olarak hesaplanması gerektiğine göre, 1036 kwh elektrik miktarının 1 kwh elektrik bedeli olan 0,1278 TL ile çarpılması sonucu bulunacak miktar 132,40 TL"dir. Bu bedel suç tarihi itibariyle pek hafif nitelikte olup sanığın cezasından 765 sayılı TCK"nun 522/1. maddesindeki oranlar da gözetildiğinde, 1/2 den daha fazla oranda indirim yapılması gerekmektedir.
Bu açıklamalar ışığında, bilirkişi tarafından 1,5 kat fazlası ile belirlenen kaçak elektrik bedeline, normal tüketim bedelinin, tüketim vergisi ile katma değer vergisinin eklenmesi suretiyle bulunan toplam elektrik bedelinin 765 sayılı TCY"nın 522/1. maddesinin uygulamasına esas alınması ve sanığın cezasından anılan madde uyarınca 1/2 oranında indirim yapılması yasaya aykırıdır” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; elektrik enerjisi hırsızlığı suçundan hükümlülüğüne karar verilen sanık hakkında 765 sayılı TCY"nın 522. maddesinin hafif değerine ilişkin hükmünün mü, yoksa pek hafif değerine ilişkin hükmünün mü uygulanması gerektiğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Faz giriş ve çıkışları yer değiştirilerek ters dönmesi sağlanan sayacın endeksi silmesi suretiyle kaçak elektrik enerjisi kullandığından bahisle sanık hakkında 19.02.2004 tarihli kaçak elektrik tesbit tutanağı düzenlendiği, sanık tarafından kullanılan suça konu sayaca ait abone enerji tüketim ekstresine göre sayacın son olarak 13.12.2003 tarihinde okunduğu, suç tarihi itibariyle 1 kwh elektrik enerjisi bedelinin 127.800 Lira olduğu, mahallinde yapılan keşif sonrası alınan bilirkişi raporuna göre sanığın evinde kullandığı elektrikli aletler ile lamba ve prizlerin kurulu gücünün 5,760 kwh, elektrikli aletler ile lamba ve prizlerin ortalama kullanım süresinin ise 5 saat olarak belirlendiği anlaşılmaktadır.
Mala karşı suçlarda, suç konusunun veya verilen zararın değeri cezaya etki eden yasal neden olarak 765 sayılı TCY"nın 522. maddesinde düzenlenmiştir. Suç konusu olan şeyin veya ika olunan zararın suç tarihindeki değerinden söz edilmekte olup, zarar kavramına munzam zarar niteliğindeki faiz ve benzeri bedellerinin eklenmesi olanaklı değildir.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
765 sayılı TCY"nın 522. maddesinin uygulanmasına esas olmak üzere, sanık tarafından kullanılan kaçak elektrik enerjisi miktarı, bilirkişi tarafından belirlenen kurulu güç ile ortalama kullanım süresi dikkate alınarak ceza, faiz ve vergi bedelleri eklenmeden, normal tarife üzerinden sayacın son okuma tarihi ile tespit tarihi arasındaki süre esas alınarak, kurulu güç, ortalama tüketim süresi ve kaçak kullanılan sürenin elektrik enerjisinin 1 kwh"lık değeri ile çarpılarak belirlenmelidir. Buna göre 5.760 kwh"lık kurulu güç, 5 saatlik ortalama kullanım ve elektrik enerjisinin 1 kwh"lık değeri olan 127.800 Liranın kaçak kullanım süresi olan 68 ile çarpımı sonucu elde edilen (5.760x5x127.800x68) 250.283.520 Lira kaçak kullanılan elektrik enerjisinin bedeli olup, yerleşik uygulamaya göre bu bedel suç tarihi itibariyle pek hafiftir.
Bu itibarla, kurulu güç ile ortalama kullanım süresi dikkate alınarak ceza, faiz ve vergi bedelleri eklenmeden, normal tarife üzerinden sayacın son okuma tarihi ile tespit tarihi arasındaki süre esas alınmak suretiyle belirlenecek olan pek hafif değere ilişkin bedel esas alınmaksızın, cezalı tarife üzerinden hesaplanan 832.732.147 Liralık kaçak elektrik enerjisi bedeli esas alınarak 765 sayılı TCY"nın 522/1. maddesinin hafif değere ilişkin hükmünün uygulanması usul ve yasaya aykırı olup, yerel mahkeme hükmünün, belirtilen yasaya aykırılık nedeniyle bozulmasına karar verilmelidir.
Ayrıca, yerel mahkeme hükmünün Özel Daire kararında da belirtildiği üzere 765 sayılı TCY’nın 2/2 ve hükümden sonra yürürlüğe giren 5083 sayılı Yasa hükümleri karşısında sanığa fazla para cezası tayin edilmesi, hükmolunan cezaya gecikme zammı uygulanması ve ağır para cezasının adli para cezasına dönüştürülmemesi isabetsizliklerinden dolayı da bozulmasına karar verilmelidir.
İtiraz nedeni konusunda varılan bu sonuç ve yerel mahkeme hükmünün, itiraz yasa yolu üzerine Ceza Genel Kurulunca belirtilen Yasaya aykırılıklar nedeniyle bozulmasına karar verilerek davanın derdest hale geldiği nazara alındığında, Özel Daire düzeltilerek onama kararı ile kesinleşen ilamın ortaya çıkan bu yeni durum karşısında zamanaşımı yönünden de değerlendirilmesi zorunluluğu doğmuş olup, zamanaşımı yönünden somut olayın değerlendirilmesine geçildiği aşamada bir Genel Kurul üyesince Özel Daire onama kararı ile Ceza Genel Kurulu inceleme tarihi arasında geçen sürenin dava zamanaşımının hesaplanmasında göz önünde bulundurulup bulundurulamayacağının tartışılması gerektiği ileri sürüldüğünden bu hususun incelenmesine geçilmiştir.
Konunun çözüme kavuşturulabilmesi için öncelikle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazı kavramı üzerinde durulmalı, bu kavrama, somut olayı ilgilendiren yönleri itibariyle açıklık getirilmelidir.
1412 sayılı CYUY"nın 322. maddesinin 4. fıkrasında düzenlenen “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı”, 5271 sayılı CYY"nın 308. maddesinde “olağanüstü itiraz yasa yolu” adı altında benzer düzenlemeye konu edilmiştir. 1412 sayılı Yasanın 322/4. maddesi; “Ceza dairelerinden birinin kararına karşı Cumhuriyet Başsavcısı, ilamın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kuruluna itiraz edebilir” biçiminde iken 5271 sayılı Yasanın 308. maddesi; “Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, re’sen veya istem üzerine, ilamın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kuruluna itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz” hükmünü taşımaktadır. 5271 sayılı CYY’nın 308. maddesinde yer alan düzenleme, 1412 sayılı CYUY’nın 322. maddesinin 4. fıkrasının kısmen tekrarı niteliğinde ise de, şu yönleriyle anılan hükümden farklıdır.
1- 1412 sayılı CYUY’nda olağan ve olağanüstü yasa yolları ayrımı yapılmadığı halde, 5271 sayılı CYY’nda olağan ve olağanüstü yasa yolları ayrımı yapılarak, 308. maddedeki düzenlemeye olağanüstü yasa yollarına ilişkin bölümde yer verilmiştir.
2- 5271 sayılı CYY’nın 308. maddesinde sanık lehine itirazda süre aranmayacağı kabul edilerek, tüm olağanüstü yasa yolları için geçerli olan süreye bağlı olmama ilkesi bu yasa yolu için de kabul edilmiş ve ayrıca karar düzeltme yolunun terk edilmesi nedeniyle doğabilecek olumsuzlukların önüne geçilmesi amaçlanmıştır.
Ceza Genel Kurulunun 17.03.1998 gün ve 18-91 sayılı kararında da belirtildiği üzere Yargıtay Ceza Dairelerinin temyiz yargılaması sonunda verdikleri kararların kesinliği evrensel bir ilkedir. Ancak yasa koyucu hukuka aykırı gördüğü Özel Daire kararlarına karşı Yargıtay C.Başsavcılığına itiraz yolu tanıyarak Ceza Genel Kurulunun hakemliğine başvuru yolunu açmıştır.
Olağanüstü yasa yollarının en temel özelliği, kesinleşmiş hükümlere karşı başvurulan istisnai nitelikte yasa yolları olmalarıdır. Bu nedenle öğretide büyük çoğunluk bugünkü yasal sistemde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca Özel Dairelerin yalnızca onama kararlarına karşı itiraz yasa yoluna başvurulabileceği görüşünde ise de, Ceza Genel Kurulunun 10.04.2007 gün ve 63-87 sayılı kararında yasada sınırlama bulunmadığı ve olağanüstü de olsa Başsavcılık itirazının bir hak arama yöntemi olduğu kabul edilerek, bozma kararları hakkında da bu yola başvurulabileceği kabul edilmiştir.
Yargıtay ilgili Ceza Dairesince bir hüküm onanmakla kesinleşmekte ve kesinleşme anına kadar işleyen dava zamanaşımı bu aşamada sona ermektedir. Nitekim 09.05.1956 gün ve 6/4 sayılı İBK’nda, onama ile hükmün kaziyeyi muhkem hale geleceği açıkça belirtilmiştir.
1412 sayılı CYUY"nın yürürlükte bulunduğu dönemde Yasanın 322. maddesindeki itiraz yoluna başvurulması halinde de zamanaşımının işleyeceği öğretide bir kısım yazarlar tarafından kabul edilmiş, nitekim Ceza Genel Kurulunun 10.05.1993 gün ve 11-151 sayılı kararında Özel Daire onama kararı yerinde görüldüğü takdirde Ceza Genel Kurulunda yapılan inceleme sırasında dava zamanaşımı süresi dolmuş bulunsa bile bu hususun göz önüne alınmayacağı, ancak Özel Daire onama kararı hukuka aykırı görülerek kaldırıldığı ve yerel mahkeme hükmü bozulduğu takdirde, Ceza Genel Kurulunda inceleme yapılırken dava zamanaşımı süresinin dolmuş olması halinde kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilmesi gerekeceği kabul edilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazı 5271 sayılı CYY"nda olağanüstü bir yasa yolu olarak düzenlenmiş olduğundan, anılan Yasa döneminde yapılan itirazlar yönünden böyle bir ayrıma gerek bulunmamaktadır. Olağanüstü yasa yollarına ilişkin tüm ilke ve kurallar yasalarda aksi belirtilmedikçe bu yasa yolu için de uygulanmalıdır. Yasa yararına bozma ve yargılamanın iadesinde dava zamanaşımına ilişkin hükümler ancak yasanın açıkça izin verdiği hallerde uygulanabiliyorsa, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazında da aynı şekilde hareket edilmelidir.
Dolayısıyla, 5271 sayılı CYY"nda olağanüstü bir yasa yolu olarak düzenlenmiş olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazı üzerine yapılan incelemede, Ceza Genel Kurulunca itirazın kabulü halinde, Özel Daire onama kararı ile Ceza Genel Kurulunun karar tarihi arasında geçen sürenin dava zamanaşımının hesaplanmasında göz önünde bulundurulmaması gerektiğinin kabulü zorunludur. Ancak itirazın kabulü üzerine dosyanın derdest hale gelmesi nedeniyle yargılamaya devam edildiğinde Ceza Genel Kurulunca itirazın kabulü tarihinden itibaren geçerli olmak üzere süre işlemeye devam edeceğinden dava zamanaşımı buna göre hesaplanmalıdır.
Aksine, Özel Daire onama kararı ile Ceza Genel Kurulu inceleme tarihi arasında geçen sürenin dava zamanaşımının hesaplanmasında göz önünde bulundurulması gerektiğinin kabulü halinde, sanık lehine itirazda süre aranmadığından bahisle bir başka olağanüstü yasa yolu olan yasa yararına bozmaya dahi konu edilemeyecek nitelikte bir yasaya aykırılıktan dolayı somut olayda da olduğu gibi Özel Daire onama kararından çok uzun bir süre sonra itiraz yasa yoluna başvurulması neticesinde, itirazın kabulü ile yerel mahkeme hükmünün bozulması ve inceleme tarihi itibariyle dava zamanaşımının dolduğundan bahisle kamu davasının düşürülmesi hak ve adalet ilkelerine aykırılık oluşturacak, yargı organına olan güvenini zedeleyecek ve ileride telafisi mümkün olmayacak sonuçların doğmasına neden olacaktır.
Bu itibarla, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulü ile Özel Daire düzelterek onama kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün 765 sayılı TCY’nın 522/1. maddesindeki pek hafif değere ilişkin indirim yerine hafif değere ilişkin indirimin uygulanması, hükümden sonra yürürlüğe giren 5083 sayılı Yasa hükümlerine göre fazla para cezası tayin edilmesi, hükmolunan para cezasına gecikme cezası uygulanması ve ağır para cezasının adli para cezasına dönüştürülmemesi nedenlerinden bozulmasına, ancak yeniden yargılama gerektirmeyen bu hususta 1412 sayılı CYUY’nın 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 322. maddesi uyarınca Ceza Genel Kurulunca da karar verilmesi olanaklı bulunduğundan, sair yönleri isabetli bulunan hükmün düzeltilerek onanmasına karar verilmelidir.
Sanık hakkında 5271 sayılı CYY"nın 231/5. maddesinde düzenlenmiş olan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun uygulanma olanağının bulunup bulunmadığının sanığın talebi üzerine yerel mahkemece değerlendirilmesi olanaklı bulunduğundan, Genel Kurulca değerlendirilmemiştir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir kısım Genel Kurul Üyesi; “ Ceza Genel Kurulunun 10.05.1993 gün ve 11-151 sayılı kararında belirtildiği üzere, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazı ile Özel Daire düzeltilerek onama kararı hukuka aykırı görülerek kaldırıldığı ve yerel mahkeme hükmü bozulduğu takdirde, Özel Daire düzelterek onama kararı ile Ceza Genel Kurulu inceleme tarihi arasında geçen sürenin dava zamanaşımının hesaplanmasında göz önünde bulundurularak, Ceza Genel Kurulunda inceleme yapılırken dava zamanaşımı süresinin dolmuş olması halinde kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilmesi gerekeceği, somut olayda da, 765 sayılı TCY’nın 491/ilk maddesinde düzenlenmiş olan hırsızlık suçunun 765 sayılı TCY’nın 102/4. maddesi uyarınca olağan dava zamanaşımı süresinin 5 yıl olarak belirlenmesi, zamanaşımını kesen en son işlemin ise 13.04.2005 tarihli yerel mahkeme mahkumiyet kararı olması karşısında, bu tarihten itibaren 5 yıllık olağan zamanaşımı süresi, dosyanın Ceza Genel Kuruluna intikalinden çok önce 13.04.2010’da dolmuş olup, 1412 sayılı CYUY’nın 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 322. maddesi uyarınca karar verilmesi olanaklı bulunduğundan, sanık hakkında hırsızlık suçundan açılan kamu davasının 765 sayılı TCY’nın 102/4 ve 5271 sayılı CYY’nın 223. maddeleri uyarınca düşmesine karar verilmesi gerektiği” görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 11.12.2007 gün ve 1955-14391 sayılı düzeltilerek onama kararının KALDIRILMASINA,
3- Mersin 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 13.04.2005 gün ve 478-338 sayılı hükmünün, 765 sayılı TCY"nın 522/1. maddesinin pek hafif değere ilişkin hükmü yerine hafif değere ilişkin hükmünün uygulanması, 765 sayılı TCY’nın 2/2 ve hükümden sonra yürürlüğe giren 5083 sayılı Yasa hükümleri karşısında sanığa fazla para cezası tayin edilmesi, hükmolunan cezaya gecikme cezası uygulanması ve ağır para cezasının adli para cezasına dönüştürülmemesi isabetsizliklerinden BOZULMASINA,
Yeniden yargılama gerektirmeyen bu hususlarda, 1412 sayılı CYUY’nın 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak Yargıtay Ceza Genel Kurulunca da karar verilmesi mümkün bulunduğundan, sanığın 19.02.2004 tarihinde işlediği hırsızlık suçundan, 765 sayılı TCY’nın 491/ilk, 522, 523, 59 ve 647 sayılı TCY"nın 4. maddeleri uyarınca tayin edilen sonuç cezanın 176 Lira adli para cezası olarak saptanıp hükme ilavesine, süresinde ödenmeyen para cezasına gecikme zammı uygulanmasına ilişkin bölümün hüküm fıkrasından çıkartılması suretiyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, itiraz nedeni yönünden 14.06.2011 günü yapılan ilk müzakerede oybirliği ile, zamanaşımına ilişkin uyuşmazlık yönünden ise ilk müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından, 21.06.2011 günü yapılan ikinci müzakerede oyçokluğu ile karar verildi.