Esas No: 2018/24280
Karar No: 2018/24280
Karar Tarihi: 17/3/2021
AYM 2018/24280 Başvuru Numaralı S.K. Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
GENEL KURUL |
|
KARAR |
|
S.K.BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2018/24280) |
|
Karar Tarihi: 17/3/2021 |
R.G. Tarih ve Sayı: 13/7/2021-31540 |
|
GENEL KURUL |
|
KARAR |
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan |
: |
Zühtü ARSLAN |
Başkanvekili |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Başkanvekili |
: |
Kadir ÖZKAYA |
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
|
|
Hicabi DURSUN |
|
|
Celal Mümtaz AKINCI |
|
|
Muammer TOPAL |
|
|
M. Emin KUZ |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Recai AKYEL |
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ |
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU |
|
|
Selahaddin MENTEŞ |
|
|
Basri BAĞCI |
|
|
İrfan FİDAN |
Raportör |
: |
Yusuf Enes KAYA |
Başvurucu |
: |
S.K. |
Vekili |
: |
Av. Abdulhalim YILMAZ |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, iade yargılamasındaki tutuklamanın hukuki olmaması ve buna bağlı olarak açılan tazminat davasının reddedilmesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; Yargıtayın çelişkili kararlar vermesi ve tazminat davasının makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 16/7/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına ve başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir.
6. İkinci Bölüm tarafından 2/12/2020 tarihinde yapılan toplantıda, niteliği itibarıyla Genel Kurul tarafından karara bağlanması gerekli görüldüğünden başvurunun Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü"nün (İçtüzük) 28. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca Genel Kurula sevkine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Özbekistan vatandaşıdır. Özbekistan"ın anayasal sistemini değiştirmeye kalkışma ve suç örgütüne üye olma suçlarından Özbekistan/Andijan Ceza Mahkemesinin 16/9/2009 tarihli yakalama müzekkeresine istinaden uluslararası seviyede aranan ve 12/8/2009 tarihinde Ağrı Gürbulak Kara Hudut Kapısı üzerinden Türkiye"ye giriş yaptığı belirlenen başvurucunun Özbekistan makamlarınca iadesi istenmiş ve bu kapsamda iade evrakları Türk makamlarına sunulmuştur.
9. İçişleri Bakanlığının 16/7/2012 tarihli yazısına göre başvurucunun El-Kaide Terör Örgütü ile bağlantılı İslami Cihad Birliği mensubu olma suçundan 14/7/2012 tarihinde gözaltına alındığı bildirilmiştir.
10. Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğünce Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına iade evrakları gönderilmiştir. Bakanlık tarafından Başsavcılığa gönderilen yazıda, iade sürecine ilişkin olarak Bakanlığa bilgi verilmesi talebinde de bulunulmuştur. Bu yazıda yer alan değerlendirmeler şu şekildedir:
"Özbekistan ile Ülkemiz arasında "Türkiye Cumhuriyeti ile Özbekistan Cumhuriyeti Arasında Hukuki, Ticari ve Cezai Konularda Adli Yardımlaşma Sözleşmesi" akdedilmiş olup, söz konusu Sözleşme onaylanması 17/07/1997 tarih ve 4286 sayılı Kanunla uygun bulunmuş ve metni 07/11/1997 tarih ve 23163 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır. Suçluların iadesine ilişkin işlemler de söz konusu Sözleşme hükümleri çerçevesinde yerine getirilmektedir.
Diğer taraftan, ülkemizin Avrupa Konseyi üyesi bir ülke olması nedeniyle, adı geçenin Özbekistan"a iade edilebilir olup olmayacağı konusunda Mahkemesince yapılacak incelemede Türk Ceza Kanunu"nun 18/3 maddesindeki düzenleme ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi"nden kaynaklanan yükümlülüklerimiz çerçevesinde, iade edilebilirlik kararından önce Mahkemesince;
- İadesi öngörülen suçun dışında başka bir suçtan dolayı adli veya idari takibat yapılmayacağı,
- İade olunan kişi hakkında yaşam hakkına halel getirilmeyeceği,
- İşkence ve kötü muameleye maruz bırakılmayacağı,
- İnsanlık dışı ceza almayacağı,
- Temsilciliklerimizin adı geçeni cezaevinde ziyaret edebileceği ve taahhütlerin yerine getirilip getirilmediğini denetleyebileceği,
Hususlarında Özbekistan makamlarından güvence istenebileceği değerlendirilmektedir.
Bu çerçevede, Dışişleri Bakanlığının ilgi (a) yazıları ekinde alınan iade evrakı ekli olarak gönderilmiştir. İade evrakının Ülkemiz makamlarına ulaşması karşısında, bundan böyle adı geçenin artık "Türkiye Cumhuriyeti ile Özbekistan Cumhuriyeti Arasında Hukuki, Ticari ve Cezai Konularda Adli Yardımlaşma Sözleşmesi" hükümlerine göre değil, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 100. ve devamı maddeleri uyarınca tutuklanabileceği veya aynı Kanunun 109. ve devamı maddeleri uyarınca adlî kontrol altına alınabileceği, evrakın mahkemece incelenmesinden sonra talebin "geri verme talebinin kabul edilebilir olduğuna" veya "reddine" karar verilebileceği değerlendirilmektedir.
...
Bu itibarla ekteki iade evrakının yetkili Ağır Ceza Mahkemesine iletilerek, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 202. maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesi hükmü dikkate alınmak suretiyle, söz konusu TCK"nun 18. madde hükmü ile "Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi"nin hükümleri uyarınca Ağır Ceza Mahkemesince verilecek ve temyiz edilmeksizin kesinleşmiş iade konusundaki kararın iade evrakıyla birlikte Bakanlığımıza ivedi gönderilmesini,
Verilen karar Cumhuriyet Başsavcılığı ya da sanık veya vekili tarafından temyiz edildiği takdirde ve kararın bozulması durumunda, iade süreci devam edeceğinden, bu hususta Bakanlığımıza ivedi bilgi verilmesini,
Verilen karar temyiz yoluna başvurulması sonucu onanmış ise, onamaya ilişkin Yargıtay ilâmı ve temyiz edilen kararın iade evrakıyla birlikte Bakanlığımıza ivedi gönderilmesini Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığından, bilgilerini İçişleri ve Dışişleri Bakanlıklarından arz ve rica ederim."
11. Başvurucu, iade yargılamasını yapan Bakırköy 5. Ağır Ceza Mahkemesince 19/7/2012 tarihinde tutuklanmıştır. Tutuklama kararının gerekçesi şöyledir:
"Sanık S.K.nin üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, sanığın kaçak durumda olması, Özbekistan Andijan Ceza Mahkemesinin 16/9/2009 tarihli yakalama müzekkeresi de göz önüne alınarak, sanığın CMK"nın 100 ve devamı maddeleri uyarınca tutuklanmasına... [karar verildi.]"
12. Mahkemece başvurucunun tutukluluğunun sürdürüldüğü süreç içinde Türkiye"ye sığınma talebinin olup olmadığı ve varsa akıbetinin tespiti için Emniyet Genel Müdürlüğü Yabancılar Hudut ve İltica Daire Başkanlığı ve Birleşmiş Milletler Mülteci Yüksek Komiserliği nezdinde araştırma yapıldığı, yine Özbekistan adli makamlarınca sunulan belgelerin tercümesinin yetersizliği dolayısıyla yeniden tercüme yaptırıldığı, ilgili tercüme işlemlerinin tamamlanması ve -İçişleri Bakanlığı Yabancılar Şube Müdürlüğünden gelen yazı uyarınca- başvurucu ve eşine sığınma başvurusunun cevabı gelene ve statüleri belirlenene kadar Balıkesir"de serbest ikamet hakkı verildiğinin anlaşılması üzerine 10/12/2012 tarihli duruşmada başvurucunun serbest bırakılmasına ve adli kontrol altına alınmasına karar verildiği anlaşılmıştır. Sonrasında başvurucunun imza atma şeklindeki adli kontrol tedbirine de riayet etmediği tespit edilmiştir.
13. İade yargılamasının yapıldığı Bakırköy 5. Ağır Ceza Mahkemesindeki davada Savcılık esas hakkındaki mütalaasını sunmuştur. Savcılık, Özbekistan devletinin iade talebinin başvurucunun terör örgütü üyesi olmasından kaynaklandığını ancak tüm dosya kapsamında başvurucunun terör örgütü üyesi olduğuna ilişkin yeterli delil bulunmadığını, istemin siyasi amaçlı olduğunu, geri verme talebinin kabul edilebilir olmadığını belirterek iade isteminin reddine ve adli kontrol tedbirinin kaldırılmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
14. Bakırköy 5. Ağır Ceza Mahkemesi de yapılan yargılama sonucunda 14/3/2014 tarihinde, başvurucu hakkındaki Özbekistan"a iade talebinin reddine ve başvurucunun adli kontrol tedbirinin kaldırılmasına karar vermiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
"Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı Bakanlık Muhabere Bürosunun 18/07/2012 tarih ve B.M.2012/11867 sayılı yazısı ile, S.K.nin "Terörizm, Özbekistan"ın Anayasal Sistemini Değiştirmeye Kalkışmak ve Suç Örgütüne Üye Olmak" suçlarını işlediği iddiasıyla Özbekistan/Andijan Ceza Mahkemesinin 16/09/2009 tarihli yakalama müzekkeresine istinaden Özbekistan Devleti"ne iadesi talep edilmiş ise de;
İadesi talep edilen S.K.nin üzerine atılı suçların tamamının siyasi nitelikte bulunduğu, adı geçenin Türkiye"ye sığınma talebinde bulunduğu ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü Yabancılar Şube Müdürlüğü İltica Büro Amirliğinde sığınma talebi ile ilgili olarak ... sayılı başvuru dosyasının açıldığı ve değerlendirme yapıldığı;
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun "Geri Verme" başlıklı 18/1-b-son maddesinde, "geri verme talebine esas teşkil eden fiil, düşünce suçu veya siyasî ya da askerî suç niteliğinde ise geri verme talebi kabul edilemez" hükmünün mevcut olduğu;
Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesinin 3/1-2. maddesinde ise, "İade talebine sebep olan suç kendisinden iade talep edilen tarafça siyasi bir suç veya böyle bir suç ile murtabit bir fiil olarak telakki edildiği takdirde suçlu iade edilmeyecektir..." ibaresinin hüküm altına alındığı;
Tüm bu hususlar birlikte irdelendiğinde, S.K.nin yüklenen suçlardan Özbekistan Devleti"ne iadesi yönündeki talebin yerinde olmadığı anlaşılmış ve iade talebinin reddine... [karar verilmiştir.]"
15. İade talebinin reddi kararı, ret hükmü yönünden temyiz edilmeden 29/4/2014 tarihinde kesinleşmiştir. Bununla birlikte başvurucu, ilk derece mahkemesi kararında lehine avukatlık ücretine hükmedilmemesi nedeniyle kararı temyiz etmiştir. Yargıtay 16. Ceza Dairesi vekâlet ücretine hükmedilmemesinde bir isabetsizlik görmemiş ve 1/12/2016 tarihinde kararı onanmıştır.
16. Başvurucu 12/9/2014 tarihinde iade yargılaması sürecinde 19/7/2012 ila 10/12/2012 tarihlerinde tutuklu kaldığından bahisle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 141. maddesine dayanarak tazminat talebinde bulunmuştur.
17. Bakırköy 8. Ağır Ceza Mahkemesi 5/5/2015 tarihinde, 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesinde suç soruşturması ve kovuşturması sırasında gerçekleşen koruma tedbirlerindeki hukuka aykırılıklar yönünden bu Kanun hükümlerine göre tazminat istenebileceği ve madde metninde bu aykırılıkların tahdidi şeklinde sıralandığı, başvurucunun tutuklanmasına neden olan olayın bu madde kapsamında bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.
18. Yargıtay 12. Ceza Dairesi 12/2/2018 tarihinde Bakırköy 8. Ağır Ceza Mahkemesinin kararını onamıştır.
19. Başvurucu 16/7/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
20. 5271 sayılı Kanun"un "Tazminat istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
...
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen,
e) Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler."
21. 5271 sayılı Kanun"un "Tutuklama nedenleri" kenar başlıklı 100. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
..."
22. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun -23/4/2016 tarihli ve 6706 sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İş Birliği Kanunu"nun 36. maddesiyle ilga edilen- 18. maddesi şöyledir:
"1) Yabancı bir ülkede işlenen veya işlendiği iddia edilen bir suç nedeniyle hakkında ceza kovuşturması başlatılan veya mahkûmiyet kararı verilmiş olan bir yabancı, talep üzerine, kovuşturmanın yapılabilmesi veya hükmedilen cezanın infazı amacıyla geri verilebilir. Ancak, geri verme talebine esas teşkil eden fiil;
a) Türk kanunlarına göre suç değilse,
b) Düşünce suçu veya siyasî ya da askerî suç niteliğinde ise,
c) Türkiye Devletinin güvenliğine karşı, Türkiye Devletinin veya bir Türk vatandaşının ya da Türk kanunlarına göre kurulmuş bir tüzel kişinin zararına işlenmişse,
d) Türkiye"nin yargılama yetkisine giren bir suç ise,
e) Zamanaşımına veya affa uğramış ise,
Geri verme talebi kabul edilmez.
(2) Uluslararası Ceza Divanına taraf olmanın gerektirdiği yükümlülükler hariç olmak üzere, vatandaş suç sebebiyle yabancı bir ülkeye verilemez.
(3) Kişinin, talep eden devlete geri verilmesi hâlinde ırkı, dini, vatandaşlığı, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasî görüşleri nedeniyle kovuşturulacağına veya cezalandırılacağına ya da işkence ve kötü muameleye maruz kalacağına dair kuvvetli şüphe sebepleri varsa, talep kabul edilmez.
(4) Kişinin bulunduğu yer ağır ceza mahkemesi, geri verme talebi hakkında bu madde ve Türkiye"nin taraf olduğu ilgili uluslararası sözleşme hükümlerine göre karar verir. Bu karara karşı temyiz yoluna başvurulabilir.
(5) Mahkeme geri verme talebinin kabul edilebilir olduğuna karar verirse, bu kararın yerine getirilip getirilmemesi Bakanlar Kurulunun takdirine bağlıdır.
(6) Geri verilmesi istenen kişi hakkında koruma tedbirlerine başvurulmasına, Türkiye"nin taraf olduğu ilgili uluslararası sözleşme hükümlerine göre karar verilebilir.
(7) Geri verme talebinin kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi hâlinde, ayrıca Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümlerine göre tutuklama kararı verilebilir veya diğer koruma tedbirlerine başvurulabilir.
(8) Geri verme hâlinde, kişi ancak geri verme kararına dayanak teşkil eden suçlardan dolayı yargılanabilir veya mahkûm olduğu ceza infaz edilebilir."
23. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 8/12/2014 tarihli ve E.2014/6763, K.2014/24982 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Davacı, 25.04.2011 ve 03.06.2011 tarihleri arasında tutuklu kaldığından bahisle tazminat talebinde bulunmuş ise de, Rus uyruklu olan davacının havaalanı yoluyla Türkiye"den çıkış yapmak üzereyken Rus İnterpolü tarafından Rusya"da işlediği muhtelif suçlardan dolayı hakkında çıkarılan kırmızı bülten/difüzyon mesajı nedeniyle yakalanarak Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesinin 16. maddesi gereğince tutuklandığı ve 39 gün süreyle tutuklu kaldıktan sonra evraklarının gönderilmemiş olması nedeniyle tahliye edildiği ve 5271 sayılı CMK"nın 141. maddesinde "suç soruşturması ve kovuşturması sırasında" gerçekleşen koruma tedbirlerindeki hukuka aykırılıklar yönünden bu kanun hükümlerine göre tazminat istenebileceği ve madde metninde bu aykırılıkların tahdidi şekilde sıralandığı dikkate alındığında, davacının tutuklanmasına neden olan olayın madde kapsamında bulunmadığı gözetilip davanın reddine karar verilmesi yerine davanın kısmen kabulüne karar verilmesi, kanuna aykırı olup, davalı vekilinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK"nın 321. maddesi gereğince, hükmün isteme aykırı olarak bozulmasına... [karar verildi.]"
24. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 22/6/2016 tarihli ve E.2015/9514, K.2016/10705 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Davacı vekili müvekkilinin, 19/1/2012-24/1/2012 tarihleri arasında gözaltına alındığını, 24/1/2012- 28/2/2012 tarihleri arasında tutuklu kaldığını ve 28/2/2012-12/3/2012 tarihleri arasında Emniyet Müdürlüğü Yabancılar Şube Müdürlüğü’ne bağlı geri gönderme merkezinde tutulduğunu, bu nedenle 55 gün süreyle haksız yere tutuklu kaldığını iddia ederek tazminat talebinde bulunmuş ise de, Kazakistan uyruklu olan davacının havaalanı yoluyla Türkiye"den çıkış yapmak üzereyken Kazakistan ülkesi tarafından işlediği muhtelif suçlardan dolayı hakkında çıkarılan arama mesajı nedeniyle yakalanarak gözaltına alındığı ve savcılık tarafından Sulh Ceza Mahkemesine sevkinin yapılarak, Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesinin 16. maddesi gereğince 24/1/2012 tarihinde tutuklandığının ancak sonrada geri verme konusunda Ağır Ceza Mahkemesinin yetkili olduğu değerlendirilerek dosyanın karar vermeye yetkili Bakırköy 15. Ağır Ceza Mahkemesine gönderildiği, bu Mahkemece 28/2/2012 tarihinde davacının üzerine atılı suçun TCK’nın 18/1-b maddesi kapsamında bulunması nedeniyle iadeye ilişkin şartların oluşmaması gerekçesiyle iade talebinin reddine ve tahliyesine karar verildiğinin anlaşılması karşısında, davanın kısmen kabulüne karar verilmesinde isabetsizlik görülmediğinden tebliğnamede yer alan düşünceye iştirak edilmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanan ve karar yerinde açıklanan delillere, mahkemenin kovuşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, gösterilen gerekçeye ve uygulamaya göre, davacı vekilinin tüm, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak; davacı yararına karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca bir tek maktu vekalet ücreti yerine kabul edilen maddi ve manevi tazminat miktarları için ayrı ayrı maktu vekalet ücretine hükmedilmesi ve tazminat davasına dayanak olan ceza dosyasında davacının 19/1/2012 - 28/2/2012 tarihleri arasında 40 gün süreyle tutuklu kaldığı ancak mahkemece asgari ücret üzerinden yaptırılan hesaplamada tutukluluk süresinin 19/1/2012 -12/3/2012 tarihleri arasında 54 gün olarak belirlenmesi suretiyle maddi tazminat miktarının 934,84 TL yerine 1.596 TL olarak fazla tayini, kanuna aykırı olup, davalı vekilinin temyiz itirazı bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu nedenle 5320 sayılı Kanun"un 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK"un 321. maddesi uyarınca bozulmasına, ancak yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu konuda, aynı Kanunun 322. maddesi gereğince karar verilmesi mümkün bulunduğundan ... hükmün düzeltilerek onanmasına... [karar verildi.]"
B. Uluslararası Hukuk
1. Uluslararası Sözleşmeler
25. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin (Sözleşme) 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
""1. Herkes özgürlük ve güvenlik hakkına sahiptir. Aşağıda belirtilen haller dışında ve yasanın öngördüğü usule uygun olmadan hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz:
…
f) Kişinin, usulüne aykırı surette ülke topraklarına girmekten alıkonması veya hakkında derdest bir sınır dışı ya da iade işleminin olması nedeniyle yasaya uygun olarak yakalanması veya tutulması; ...
..."
26. Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi"nin (SİDAS) geçici tutuklamayı düzenleyen "Muvakkat tevkif" kenar başlıklı 16. maddesi şöyledir:
"1) Müstacel hallerde, iadeyi talep eden tarafın salâhiyetli makamları istenen şahsın muvakkat tevkifini talep edebilirler; kendisinden iade talep edilen tarafın salâhiyetli makamları ise bu talep hakkında işbu Tarafın kanunlarına tevfikan karar vereceklerdir.
2) Muvakkat tevkif talebinde 12 inci maddenin 2 inci fıkrasının (a) bendinde mezkûr belgelerden birinin mevcudiyeti zikredilecek ve bir iade talebi yapılmak hususundaki niyete işaret edilecektir. Bu talepte, yapılacak iade talebine esas teşkil eden fiil, bu fiilin ika edildiği yer ve tarih ve istenen şahsın eşkalî imkân nispetinde tarif edilecektir.
3) Muvakkat tevkif talebi, talep edilen tarafın salâhiyetli makamlarına diplomatik yoldan yapılabileceği gibi doğrudan doğruya posta veya telgraf yoluyla veya Milletlerarası Polis Teşkilâtı (İnterpol) vasıtasıyla yahut yazıya münkalip olacak veya istenen tarafça makbul görülecek herhangi bir vasıta ile yapılabilir.
4) Muvakkat tevkif, tevkifi takip eden 18 günlük müddet zarfında talep edilen tarafa iade talebinin ve 12 inci maddede mezkûr belgelerin tevdi edilmemesi halinde sona erer; muvakkat tevkif hiçbir suretle tevkiften sonra 40 günü tecavüz edemez. Bununla beraber, muvakkaten serbest bırakma her vakit mümkündür; ancak talep edilen taraf, istenen şahsın kaçmasına mâni olmak için lüzumlu addettiği tedbirleri alacaktır.
5) Serbest bırakma, iade talebinin ahiren vürudu halinde yeni bir tevkife veya iadeye mâni teşkil etmez. "
27. SİDAS"ın "İade edilen şahsın teslimi" kenar başlıklı 18. maddesi şöyledir:
"1) Kendisinden iade talep edilen Taraf, iade hakkındaki kararın 12 inci maddenin 1 inci paragrafında derpiş olunan yoldan talebeden Tarafa bildirir.
2) Tam veya kısmi ret halinde mucip sebep gösterilecektir.
3) Talebin kabul edilmesi halinde talebeden Tarafa teslim mahal ve tarihi ile istenen şahsın iade edilmek üzere ne kadar müddet mevkuf tutulduğu hakkında malûmat verilecektir.
4) Talep edilen şahıs, tespit olunan tarihte teslim alınmadığı takdirde, işbu maddenin 5 inci paragrafında derpiş olunan mahfuz kalmak kaydıyla, bu tarihten itibaren 15 günlük bir müddetin hitamında serbest bırakılabilir; her halükârda 30 günlük bir müddetin geçmesinden sonra serbest bırakılacaktır; kendisinden iade talep edilen Taraf bu şahsı aynı suçtan dolayı iade etmeyi reddedebilir.
5) Bir Taraf, iade edilecek şahsı mücbir sebepten dolayı teslim veya kabul edememesi halinde diğer Tarafı haberdar edecektir. İki Taraf yeni bir teslim tarihi üzerinde mutabık kalacaklar ve işbu maddenin 4 üncü paragrafı hükümleri tatbik olunacaktır."
28. Özbekistan ile Türkiye arasında imzalanan 17/7/1997 tarihli ve 4286 sayılı Kanun"la uygun bulunan ve metni 7/11/1997 tarihli ve 23163 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanan Türkiye Cumhuriyeti ile Özbekistan Cumhuriyeti Arasında Hukuki, Ticari ve Cezai Konularda Adli Yardımlaşma Sözleşmesi"nin 36. maddesi şöyledir:
"1) Kovuşturma amacıyla vaki iade talebine geçici tutuklama kararının aslına uygun bulunduğu tasdik edilmiş bir sureti, suç teşkil eden fiillere ait izahname ve suçun tavsifine göre uygulanacak kanun hükmünün metni eklenir. Suçtan bir maddi zarar husule geldiği takdirde, bunun miktarı mümkün olan ölçüde açıklanır.
2) Bir kararın infazı amacıyla vaki iade talebine, kesinleşmiş mahkeme kararının aslına uygun bulunduğu tasdik edilmiş bir sureti ile suçun tavsifine göre uygulanan kanun hükmünün tam metni eklenir. Hükümlü, cezanın bir kısmını çekmiş ise bu husus belirtilir.
3) İade talebi, iadesi istenilen kişinin vatandaşlık durumunu ve mümkün olduğu ölçüde, eşkalini, kimliğine ilişkin bilgileri, ikametgah adresini, kişisel durumunu, fotoğrafını ve parmak izlerini ihtiva eder.
4) İade isteğinde bulunan Akit Taraf, talebine, iadesi istenilen kişinin işlediği suça ilişkin delillere ait belgeleri eklemek zorunda değildir."
29. Türkiye Cumhuriyeti ile Özbekistan Cumhuriyeti Arasında Hukuki, Ticari ve Cezai Konularda Adli Yardımlaşma Sözleşmesi"nin 38. maddesi şöyledir:
"İade talebinin alınmasını müteakip istenilen Taraf, talebe konu teşkil eden kişinin tutuklanmasına ilişkin gerekli tedbirleri gecikmeksizin alır. İşbu Sözleşme hükümlerine göre, iade zorunluluğu olmayan hususlarda bu hüküm uygulanmaz. "
30. Türkiye Cumhuriyeti ile Özbekistan Cumhuriyeti Arasında Hukuki, Ticari ve Cezai Konularda Adli Yardımlaşma Sözleşmesi"nin 40. maddesi şöyledir:
"1) İşbu Sözleşmenin 39. maddesine uygun olarak muvakkaten tutuklanan kişi, söz konusu kişinin muvakkaten tutuklandığının diğer tarafa bildirilmesini takip eden kırkbeş gün içinde iade talebi alınmadığı veya bunun tamamlanmasına dair istem yerine getirilmediği takdirde, serbest bırakılabilir. İsteyen Tarafın talebi üzerine, bu süre onbeş gün uzatılabilir.
2) İstenilen Akit Taraf, isteyen Tarafın iade talebinde bulunmayacağı hususundan haberdar edildiği takdirde, muvakkaten tutuklanan şahsı derhal serbest bırakır."
2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
31. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre özgürlükten yoksun bırakmanın Sözleşme"nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) ile (f) bentleri arasında belirtilen istisnai durumlarda yapılması yeterli değildir, özgürlükten yoksun bırakmanın aynı zamanda kanunlarda belirtilen usule de uygun yapılması gerekmektedir. Bu noktada Sözleşme, öncelikle ulusal mevzuata gönderme yapmaktadır ve hem usule hem de esasa ilişkin kurallar ile ilgili olarak ulusal mevzuata uygunluğu şart koşmaktadır (Saadi/Birleşik Krallık [BD], B. No: 13229/03, 29/1/2008, § 67). Bu bağlamda ulusal hukukta özgürlükten mahrum bırakmaya yetki tanıyan kanunun her türlü keyfîliği önlemek için yeteri kadar ulaşılabilir, açık ve öngörülebilir olması gerekmektedir (Mokallal/Ukrayna, B. No: 19246/10, 10/11/2011, § 36). AİHM, özellikle ulusal sistem tarafından sağlanan güvencelere atıfta bulunarak bu gerekliliğin karşılanıp karşılanmadığını değerlendirmektedir (Dougoz v./ Greece, B. No: 40907/98, 6/3/2001, § 54).
32. AİHM, iç hukuk düzeninin bir parçası olan ikili veya uluslararası bir anlaşmanın iade işlemleri ve iade amacıyla tutukluluk için yasal dayanak oluşturabileceğini kabul etmiştir (Soldatenko/Ukrayna, B. No: 2440/07, 23/10/2008, § 112).
33. Biri Sözleşme"ye taraf olan, diğeri olmayan devletler arasındaki iade anlaşmalarıyla ilgili olarak bir iade anlaşmasının koymuş olduğu kurallar ya da böyle bir anlaşmanın olmaması durumunda ilgili devletler arasındaki iş birliği de AİHM"e şikâyet edilmesine neden olan yakalanmanın yasal olup olmadığına karar vermede gözönüne alınması gereken ilgili faktörlerdendir. Devletler arasındaki iş birliği sonucu bir kaçağın teslim edilmesi, tek başına yakalamayı kanuna aykırı kılmamakta ya da bu nedenle 5. madde çerçevesinde bir soruna yol açmamaktadır (Öcalan/Türkiye, B. No: 46221/99, 12/5/2005, § 87).
34. AİHM"e göre ulusal mevzuat kapsamında bir kişinin iadesini engelleyen durumların olması hâlinde iade amacıyla tutulma yasa dışı ve keyfî olacaktır. Örneğin Ukrayna ile ilgili olarak verdiği bir kararda AİHM, Ukrayna kanunlarının Ukrayna vatandaşlarının iadesi veya sınır dışı edilmesini tamamen yasakladığını gözönüne alarak ihlal kararı vermiştir (Garkavyy/Ukrayna, B. No: 25978/07, 18/2/2010, §§ 70, 75). Buna ek olarak yine Ukrayna ile ilgili bir kararında AİHM, Ukrayna mülteci kanunu kapsamında mültecilerin sınır dışı edilemeyeceği veya belli ülkelere zorla iade edilemeyeceklerine ilişkin yasağı dikkate alarak ihlal kararı vermiştir (Dubovik/Ukrayna, B. No: 33210/07, 41866/08, 15/10/2009, §§ 61, 62). İlk davada, başvurucunun uyruğu nedeniyle iade başlangıçtan itibaren yasaklanmış iken ikinci davada başvurucuya mülteci statüsü verilmesi hakkında kararın kesinleşmesi ve bağlayıcılık kazanması anından itibaren tutma hukuka aykırı olmuştur.
35. Bununla birlikte Mahkeme, kişinin devletin sınırları dışına olası nakliyle bağlantılı her türlü risk ve itirazların incelenmesinin sınır dışı etme veya iade etme amacıyla yapılan eylemlerle ilintili olduğunu ancak böyle bir incelemenin -bu tür risklerin ve itirazların haklı olduğunu ve kişinin naklini engelleyebildiğini tespit etse dahi- gelecekte meydana gelecek böyle olası bir sonuç, iade talebi incelemesi derdest olan tutmanın yasallığını tek başına geriye dönük olarak etkileyemeyecektir. Tutma süresi boyunca yetkili makamların amacının başvurucuyu iade etmek olması ve nihai iade için hiçbir yasal veya fiilî engel bulunmaması durumunda, tutma hâli Sözleşme"ye uygun olacaktır (Mokallal/Ukrayna, §§ 42, 43). Bir geçici tedbir kararı nedeniyle sınır dışı etme işleminin yürütülmesinin geçici olarak önlemesi -sınır dışı etmenin hâlâ makamlar tarafından dikkate alınması ve tutma süresinin aşırı uzun olmaması şartıyla- bir tutmayı hukuka aykırı kılmaz (Yoh-Ekale Mwanje/Belçika, B. No: 10486/10, 20/12/2011, § 120).
36. Bununla birlikte ulusal hukuka uygunluk yeterli değildir. Sözleşme"nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrası, özgürlükten yoksun bırakmada ayrıca bireylerin keyfîliğe karşı korunması amacının da gözönünde bulundurulmasını gerektirir. Sözleşme"nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan keyfîlik kavramı, iç hukukla bağdaşmamanın ötesinde bir nitelik taşımaktadır. Zira bir kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılması, ulusal hukuk uyarınca kanuna uygun olsa da keyfî ve bu nedenle Sözleşme"ye aykırı olabilir. Sözleşme"nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (f) bendi kapsamındaki alıkoyma tedbirinin keyfî olarak nitelendirilmemesi için söz konusu alıkoyma tedbirinin iyi niyetle yapılması, hükûmetin dayandığı alıkoyma gerekçeleriyle yakından ilgili olması, alıkoyma koşullarının ve tedbirinin gerçekleştirildiği yerin uygun olması ve alıkoymanın -amacın gerektirdiğinin ötesinde- makul süreyi aşmaması gerekmektedir (L.M. ve diğerleri/Rusya, B. No: 40081/14 ..., 15/10/2015, § 146).
37. Sözleşme"nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (f) bendi; bir kişinin sınır dışı edilmek amacıyla tutuklanmasının makul bir şekilde gerekli görülmesini, örneğin suç işlemesini ya da kaçmasını engellemeyi şart koşmamaktadır (Conka/Belçika, B. No: 51564/99, 5/2/2002, § 38). AİHM"e göre Sözleşme"nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (f) bendi (c) bendinden farklı bir koruma düzeyi sağlar. (f) bendi uyarınca gerekli olan tek şey, tedbirin sınır dışı etme veya iade işlemlerinin yürütülmesi amacıyla alınmasıdır (Mokallal/Ukrayna, § 35). Dolayısıyla Sözleşme"nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (f) bendi çerçevesinde ülke dışına çıkarma kararının ulusal hukuka ya da Sözleşme hukukuna göre haklı bir gerekçeye dayanması bu itibarla önemli olmayacaktır (Soldatenko/Ukrayna, § 109).
38. Bir kişinin bu hükme dayanılarak özgürlüğünden mahrum bırakılması da sadece hakkında derdest bir sınır dışı edilme işlemi ya da iade prosedürü olmasıyla haklı çıkarılabilir. Diğer bir deyişle bu bende göre özgürlükten yoksun bırakma tedbiri ancak sınır dışı veya iade işlemleri devam ettiği sürece haklı çıkarılabilir. Bu prosedür, gereken özenle sürdürülmezse tutma Sözleşme"nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (f) bendine uygun olmaktan çıkar (A. ve diğerleri/Birleşik Krallık [BD], B. No: 3455/05, 19/2/2009, § 164). Başka bir deyişle bu amaçla tutukluluk süresi makul olarak gerekli olanı aşmamalıdır (Khomullo/Ukrayna, B. No: 47593/10, 27/11/2014, § 52).
39. Ancak Sözleşme"nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (f) bendi devletlere iade etme amacıyla tutma hâline ilişkin azami bir süre belirleme yükümlülüğü yüklemez (Bordovskiy/Rusya, B. No: 49491/99, 8/2/2005, § 50).
40. AİHM gösterilmesi gereken özenin derecesini belirlemek açısından bir cezanın infaz edilmesi için yapılacak iade ile iade talebinde bulunan devletin şüpheli kişiyi yargılayabilmesi için yapılacak iade arasında ayrım yapmıştır. AİHM’e göre bu son durumda ceza yargılaması devam ederken tutuklu bulunan kişi masum sayılmaktadır. Daha doğrusu bu aşamada, bu kişinin masumiyetini kanıtlamak için ceza yargılaması sırasında savunma hakkını kullanabilme imkânı çok kısıtlıdır ve şüpheli olan kişiyi iade etmesi istenen devletin davanın esasını inceleme yetkisi yoktur. Bu sebepler dolayısıyla ilgili olan kişinin haklarının korunması, iade prosedürünün düzgün bir şekilde işlemesi ve kişinin uygun bir süre içinde yargılanması için kendisine iade talebinde bulunulan devletin ciddi bir özen göstermesi gerekmektedir (Gallardo Sanchez/İtalya, B. No: 11620/07, 24/3/2015, § 42).
41. AİHM görevinin sadece Sözleşme’nin 6. maddesi kapsamındaki prosedürlerde yaptığı gibi iade prosedürünün süresinin genel olarak makul olup olmadığını değerlendirmek değil aynı zamanda prosedürün süresinden bağımsız olarak tutukluluk süresinin takip edilen amaca ulaşmak için gerekli olan makul süreyi geçip geçmediğini de değerlendirmek olduğunu belirtmiştir. Böylece yetkililerin özen göstermeyerek hareketsiz geçirdikleri dönemlerin varlığı hâlinde tutukluluğun devamı meşruluğunu kaybeder. Sonuç olarak tutukluluk süresi boyunca her olayda yetkililerin hareketsiz kalıp kalmadıkları ayrı ayrı değerlendirmelidir (Gallardo Sanchez/İtalya, § 41). Ancak hakkında iade işlemi yapılan kişinin tavır ve davranışlarının sebep olduğu gecikmelerden ilgili devlet sorumlu değildir (Kolompar/Belçika, B. No: 11613/85, 24/91992, §§ 40-43).
42. AİHM suçluların iadesi işlemlerine ilişkin uyuşmazlıkları konu alan yargılama süreçlerinin adil yargılanma hakkının koruma alanı dışında kaldığını belirtmiştir. Bu kapsamda AİHM yabancıların ülkeye girişleri, ülkede ikamet edişleri ve ülkeden sınır dışı edilmeleri ile ilgili işlem ve yargılama süreçlerinin adil yargılanma hakkı kapsamında bir medeni hak ve yükümlülük veya bir suç isnadının esasının karara bağlanması ile ilgili olmadığını kabul ederek adil yargılanma hakkının belirtilen yargılama süreçleri bakımından uygulanabilir olmadığına hükmetmiştir (Mamatkulov ve Askarov/Türkiye [BD], B. No: 46827/99 ve 46951/99, 4/2/2005, §§ 81-83).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
43. Mahkemenin 17/3/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
44. Başvurucu; hakkında beraat kararı verilmemiş olsa da nihayetinde iade talebinin reddedildiğini, dolayısıyla haksız ve hukuksuz tutuklandığının açık olduğunu, ayrıca SİDAS"a göre tutuklanmasının en fazla kırk gün olabileceğini oysa bu sözleşmeye aykırı olarak altı ay tutuklu kaldığını, buna rağmen haksız tutuklama nedeniyle açtığı tazminat davasının reddedildiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
45. Anayasa"nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
46. Anayasa"nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci, ikinci ve dokuzuncu fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
Şekil ve şartları kanunda gösterilen:
... usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz.
...
Bu esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan kişilerin uğradıkları zarar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre, Devletçe ödenir."
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
47. Anayasa Mahkemesi zaman bakımından yetkisinin dışında olması nedeniyle hukukiliğini inceleyemediği bir hürriyetten yoksun bırakılma hâli dolayısıyla Anayasa"nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında güvence altına alınan tazminat hakkının ihlal edildiği iddiasını incelemesinin de mümkün olmadığını belirtmiştir (Aziz Yıldırım (4), B. No: 2014/4476, 16/4/2015, § 34; Safkan Aydoğdu, B. No: 2014/7498, 5/4/2017, § 46). Ancak somut olayda başvurucu 19/7/2012 tarihinde tutuklanmış, 10/12/2012 tarihinde tahliye edilmiştir. Başvurucu bütün bir tutuklama sürecinden şikâyetçi olmuştur. Başvurucunun tutukluluk hâli Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinden (23/9/2012) sonra sona erdiği için başvurunun zaman bakımından yetki kapsamında olduğu sonucuna varılmıştır.
48. Somut olayda başvuruda süre aşımı nedeniyle kabul edilemezlik durumunun söz konusu olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile İçtüzük"ün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereği bireysel başvurunun başvuru yollarının tüketildiği, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir. Bu sadece başvurucunun şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte, kullanılabilir ve etkili başvuru yollarının dikkate alınmasına olanak sunar. Zira bir başvurucunun şikâyetlerine ilişkin etkili bir telafi kabiliyetini haiz olmayan yollara uygunsuz veya hatalı görülebilecek başvurular yapmasının bireysel başvuru süresi üzerinde herhangi bir etkisi olmayacaktır.
49. Başvurucu, iade tutuklaması nedeniyle 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesinde düzenlenen tazminat yoluna başvurmuştur. 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesinde Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen kişilerin maddi ve manevi her türlü zararlarını devletten isteyebilecekleri düzenlenmiştir. Dolayısıyla bu tazminat yolunun suç soruşturması veya kovuşturması sırasında uygulanan koruma tedbirlerine yönelik olduğu görülmektedir. Bir başka ifadeyle 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesinde düzenlenen tutulma hâli Anayasa"nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında suç isnadına bağlı tutulmaya ilişkindir. Somut olayda ise başvurucu bir suç isnadı sebebiyle değil Anayasa"nın 19. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca suçluların iadesi kapsamında bir başka ülkeye iadesinin gerekip gerekmediğinin tespiti amacıyla yürütülen bir yargılama faaliyeti sırasında tutuklanarak hürriyetinden yoksun kalmıştır. Bu nitelikteki bir tutma hâliyle ilgili olarak anılan tazminat davası yolunun giderim sağlama bakımından etkili bir yol olduğu söylenemeyecektir. Başvurucu tarafından açılan davada ve benzer durumlarda da Yargıtayın uygulamasının aynı yönde olduğu görülmektedir. Ancak başvurucunun atıf yaptığı bir Yargıtay kararında söz konusu tutulma hâli bakımından da tazminata hükmedilmesine imkân tanıyan bir yorumda bulunulmuştur. Anılan karar -ilgili Kanun hükümleri ve Yargıtay uygulamasıyla uyuşmasa da- böyle bir yolun pratikte etkili olabileceği düşüncesine yol açabilecek niteliktedir. Öte yandan başvurucunun 5271 sayılı Kanun"un 100. maddesine dayalı olarak tutuklanması, haklı olarak başvurucuda bu tutuklama tedbirinin de 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesi kapsamına girebileceği yönünde bir düşünceyi akla getirebilir. Dolayısıyla başvurucunun söz konusu tedbire ilişkin olarak 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesindeki tazminat yoluna başvurmasının başvuru süresi bakımından aleyhine yorumlanmaması gerektiği sonucuna varılmıştır. Başvurucu bu tazminat yolunu tükettikten sonra süresinde başvuruda bulunmuştur.
50. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
(1) İnceleme Yöntemine İlişkin
51. Anayasa"nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konduktan sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek koşuluyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Maddenin dördüncü, beşinci, altıncı, yedinci ve sekizinci fıkralarında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına müdahalede bulunan kişilere tanınan güvencelere ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir (Safkan Aydoğdu, § 43).
52. Anayasa"nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında ise bu esaslar dışında bir işleme tabi tutulan kişilerin uğradıkları zararların tazminat hukukunun genel prensiplerine göre devlet tarafından ödeneceği ifade edilmiştir. Anılan fıkrada yer alan "bu esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan kişiler" ifadesi ile maddenin diğer tüm fıkralarında belirtilen kurallara aykırı bir işleme tabi kılınmanın kişiye tazminat hakkı doğurduğu belirtilmiştir. Buna göre maddenin ikinci veya üçüncü fıkralarında belirtilen durumlara aykırı şekilde kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına müdahalede bulunulması ya da kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına müdahale edilen kimsenin maddenin dördüncü, beşinci, altıncı, yedinci ve sekizinci fıkralarındaki güvencelerden yararlandırılmaması hâlinde uğranılan zararlar devlet tarafından ödenecektir (Safkan Aydoğdu, § 44).
53. Anayasa Mahkemesinin Anayasa"nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında güvence altına alınan tazminat hakkının ihlal edilip edilmediğini belirleyebilmesi için öncelikle başvurucunun anılan maddenin diğer fıkralarında belirtilen esaslar dışında bir işleme tabi tutulup tutulmadığını incelemesi gerekmektedir. Yapılacak bu inceleme sonucunda başvurucunun Anayasa"nın 19. maddesinin ilk sekiz fıkrasında belirtilen esaslara aykırı bir işleme tabi tutulduğu ve bu kapsamda uğradığı zararın devlet tarafından tazminat hukukunun genel prensiplerine göre ödenmediği tespit edilirse Anayasa"nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında güvence altına alınan tazminat hakkının ihlali söz konusu olabilecektir (Safkan Aydoğdu, § 45). Dolayısıyla başvurucunun Anayasa"nın 19. maddesinin ilk sekiz fıkrasında yer alan esaslara aykırı bir işleme tabi olduğu derece mahkemelerince ve Anayasa Mahkemesince tespit edilmeden kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı bağlamında tazminat hakkının ihlal edildiği sonucuna varılamaz.
54. Bir başka ifadeyle Anayasa"nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasının uygulanabilmesi için başvurucunun anılan maddenin diğer fıkralarında belirtilen esaslar dışında bir işleme tabi tutulup tutulmadığının derece mahkemelerince ya da Anayasa Mahkemesince tespit edilmesi gerekir. Bu bağlamda kişinin Anayasa"nın 19. maddesinin ilk sekiz fıkrasında belirtilen esaslara aykırı bir işleme tabi tutulduğu ve bu kapsamda uğradığı zararın devlet tarafından tazminat hukukunun genel prensiplerine göre ödenmediği veya bir tazminat imkânının bulunmadığı tespit edilirse Anayasa"nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında güvence altına alınan tazminat hakkının ihlali söz konusu olacaktır. Öte yandan kişinin Anayasa"nın 19. maddesinin ilk sekiz fıkrasında belirtilen esaslara aykırı bir işleme tabi tutulduğu derece mahkemeleri tarafından tespit edilmişse Anayasa Mahkemesinin yapacağı inceleme tazminat miktarının yeterli olup olmadığını belirlemekle sınırlı olacaktır (M.E., B. No: 2018/696, 9/5/2019, §§ 46, 47).
(2) Tutmanın Hukukiliğine İlişkin
55. Anayasa"nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konduktan sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek koşuluyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının kısıtlanması ancak Anayasa"nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42). Anayasa"nın 19. maddesinin ikinci fıkrasında hakkında sınır dışı etme ya da geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına müdahale edilmesine izin verilen durumlardan biri olarak ifade edilmiştir.
56. Anayasa"nın 19. maddenin ikinci fıkrasında "hakkında geri verme kararı verilen" kişilerden bahsedilmektedir. Anayasa’nın gerekçesine göre bu hükümde suç nedeniyle yabancı bir ülkeye geri verilecek kişinin gerekli işlem yerine getirilinceye kadar hürriyetinden mahrum edilmesi yani yakalanması veya tutuklanması söz konusudur. Somut olayda başvurucu, Özbekistan’ın iade talebi üzerine geri verme süreci kapsamında tutuklanmıştır. Bu nedenle somut olaydaki tutma hâlinin Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrası çerçevesinde geri verme amacıyla tutma kapsamında olduğu sonucuna varılmıştır.
57. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik müdahale -Anayasa"nın temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin ölçütlerin belirlendiği 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe- Anayasa"nın 19. maddesinin ihlalini teşkil edecektir (Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, §§ 53, 54).
58. Anayasa"nın 13. maddesinde temel hak ve hürriyetlerin ancak kanunla sınırlanabileceği hükme bağlanmıştır. Öte yandan Anayasa"nın 19. maddesinde kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının sınırlanabileceği durumların şekil ve şartlarının kanunda gösterilmesi kuralına yer verilmiştir. Anayasa"nın 13. maddesiyle tüm temel hak ve özgürlüklerin sınırlanmasına ilişkin getirilen kanunilik şartının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı yönünden 19. maddede ayrıca belirtildiği görülmektedir. Bu bağlamda Anayasa"nın birbirleriyle uyumlu olan 13. ve 19. maddeleri uyarınca kişi hürriyetine ilişkin müdahale olarak tutuklamanın kanuni bir dayanağının bulunması zorunludur (Murat Narman, § 43). Anayasa"nın 19. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan hürriyetten yoksun bırakmanın şekil ve şartlarının kanunda gösterilmesi kuralı gereğince başvurucunun tutukluluk durumunun kanuni dayanağının bulunup bulunmadığının, kanunun özgürlükten yoksun kılmaya izin verdiği hâllerde ise hukuk devleti ilkesi gereği -keyfîliği önlemek için- uygulanmasında yeterli ölçüde erişilebilir, kesin ve öngörülebilir olup olmadığının Anayasa Mahkemesince incelenmesi gerekir (Burak Döner, B. No: 2012/521, 2/7/2013, § 43).
59. Öte yandan Anayasa"nın 16. maddesine göre yabancıların temel hak ve hürriyetleri milletlerarası hukuka uygun olarak kanunla sınırlanabilir. O hâlde kişiyi özgürlüğünden yoksun bırakma sonucunu doğuran tedbirin kanunla düzenlenmesi, kanunla getirilen usul ve esasların da milletlerarası hukuka uygun olması gerekmektedir.
60. Anayasa"da yabancıların ülkeye girişleri, ülkede ikamet edişleri ve ülkeden çıkarılmalarına ilişkin konularda herhangi bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Uluslararası hukukta da kabul edildiği üzere bu husus, devletin egemenlik yetkisi kapsamında kalmaktadır. Dolayısıyla devletin yabancıları ülkeye kabul etmekte veya ülkeden sınır dışı etmekte takdir yetkisinin bulunduğu kuşkusuzdur (A.A. ve A.A. [GK], B. No: 2015/3941, 1/3/2017, § 54).
61. Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasına göre geri verilmesi kararının yürütülmesi sürecinde kişinin hürriyetinden mahrum edilmesi söz konusu olabilecektir. Geri verme süreci birtakım prosedürleri gerektirdiğinden bu süreçte geri verilmesi istenen kişinin kaçmasını engellemek için özgürlüğünden yoksun bırakılması gerekebilir. Anayasa’da da bu durum dikkate alınarak geri verme amacıyla kişinin tutulması özgürlükten yoksun bırakılmaya cevaz verilen hâllerden biri olarak öngörülmüştür. Geri vermenin gerçekleşebilmesi için talep eden ile talep edilen devlet arasında geri vermeyi mümkün kılacak çok taraflı ya da ikili anlaşma olabileceği gibi devletler arasındaki iş birliğine dayalı olarak da geri verme gerçekleştirilebilir. Devletler arasındaki iş birliği sonucu bir kişinin geri verilmesi, tek başına tutma hâlini hukuka aykırı duruma getirmeyecektir. Ancak bu durumda da özgürlükten mahrum bırakmaya yetki tanıyan düzenlemenin her türlü keyfîliği önlemek için yeteri kadar ulaşılabilir, açık ve öngörülebilir olması gerekmektedir.
62. Öte yandan ulusal mevzuat kapsamında bir kişinin iadesini engelleyen durumların olması hâlinde iade amacıyla tutulma hukuka aykırı olacaktır. Bununla birlikte kişinin tutulmasından önce veya tutulması sırasında böyle bir yasak söz konusu değilse başvurucunun iadesini engelleyen durumun var olup olmadığının tespit edilmesi süreci devam ediyorsa daha sonra kişinin geri verilmesini engelleyecek durumun varlığının tespit edilmiş olması tutmanın hukukiliğini tek başına geriye dönük olarak etkilemeyecektir.
63. Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasına göre bir yabancının sınır dışı edilmesi veya geri verilmesi kararının yürütülmesi sürecinde, şekil ve şartları kanunla gösterilen usule uygun olarak yakalanması veya tutulu durumda bulundurulması mümkündür. Bu gibi durumlarda, bir kişinin suç isnadına bağlı tutmaya ilişkin gerekçelere ihtiyaç bulunmaksızın sadece bu işlemlerin yürütülmesi sürecine dayanılarak tedbir uygulanmasına karar verilebilir. Diğer bir deyişle bir kişinin bu hüküm kapsamında özgürlüğünden mahrum edilmesi geri verme işlemlerinin yürütüldüğü sürece haklı bulunabilir. Öte yandan Anayasa’nın 19. maddesi uyarınca iade işlemleri gerekli özen içinde yürütülmez ise artık kişi özgürlüğünden mahrumiyetin meşruiyetinden söz edilemez.
64. Diğer taraftan Anayasa"nın 13. maddesinde temel hak ve özgürlüklere yönelik sınırlamaların ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik, öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını; gereklilik, ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını; orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016, § 18; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38). Bu kapsamda özgürlükten yoksun bırakmayla geri verme amacı arasında bir bağlantı bulunması, özgürlükten yoksun bırakmanın geri verme amacı bakımından gerekli olması, özgürlükten yoksun bırakmanın geri verme amacın gerektirdiğinin ötesinde makul süreyi aşmaması gerekmektedir.
65. Tutmaya dayanak oluşturan geri verme işlemlerinin süresinin makul olup olmadığının değerlendirilmesinde yetkililerin özen göstermeyerek hareketsiz kalıp kalmadığı ve başvurucuların tutum ve davranışlarının sürecin uzamasına sebep olup olmadığına bakılacaktır.
66. Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrası, devlete bu fıkra hükümlerine göre gerçekleştirilen bir tutma hâline ilişkin azami bir süre belirleme yükümlülüğü yüklememektedir. Ancak mevzuatta ve taraf olunan sözleşmelerde azami sürelerin belirlenmesi durumunda bu sürelere uyulmaması hâlinde tutma hukuka aykırı hâle gelecektir.
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
67. Somut olayda başvurucunun tutuklu kaldığı dönem nedeniyle açtığı tazminat davası bu talebin 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesi kapsamında olmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Dolayısıyla derece mahkemesince başvurucunun Anayasa"nın 19. maddesinde belirtilen esaslar dışında bir işleme tabi tutulup tutulmadığı yönünde bir inceleme yapılmamıştır. Bu nedenle öncelikle başvurucunun hukuka aykırı bir şekilde tutuklanıp tutuklanmadığının tespit edilmesi gerekecektir.
68. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
69. Somut olayın vuku bulduğu dönemde geri verme amacıyla alınacak tedbirler geri verme talepnamesinin gönderilmesi öncesi ve sonrası olmak üzere iki aşamalı şekilde düzenlenmiştir. Geri verme işlemlerinde diplomatik prosedürlerin uzun sürmesi bu süre içinde bazı önlemlerin alınmasını gerektirmektedir. Zira hakkında iade talebinde bulunulan kişinin kaçması söz konusu olabilecektir. Geri verme amacıyla yakalanan kişi hakkında geri verme evrakının geri verme talebinde bulunulan ülkenin yetkili makamına ulaştırılmasına kadar geçen aşamada ikili anlaşmalarda ve SİDAS’ta geçici tutuklama kurumu düzenlenmiştir. Nitekim 5237 sayılı Kanun’un 18. maddesinin (6) numaralı fıkrasında "Geri verilmesi istenen kişi hakkında koruma tedbirlerine başvurulmasına, Türkiye"nin taraf olduğu ilgili uluslararası sözleşme hükümlerine göre karar verilebilir." denilmek suretiyle bu aşamadaki tutuklamanın ikili ve çok taraflı sözleşmelere göre yapılacağı düzenlenmiştir.
70. Talepname geldikten sonraki aşamada da koruma tedbirlerine başvurulabilecektir. İade talebi evrakının gelmesinden sonraki aşama yönünden başvurulacak koruma tedbirlerinin somut olaydaki dayanağı 5237 sayılı Kanun’un 18. maddesinin yedinci fıkrasıdır. Anılan fıkraya göre geri verme talebinin kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi hâlinde ayrıca 5271 sayılı Kanun hükümleri uyarınca tutuklama kararı verilebilir veya diğer koruma tedbirlerine başvurulabilir. Kanun hükmüne göre iade talebinin alınmasından sonraki aşamada uygulanacak koruma tedbirleri açısından 5271 sayılı Kanun hükümlerinin tatbik edileceği anlaşılmaktadır. Nitekim Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğünün yazısında, iade evrakının Türkiye"ye ulaşması nedeniyle başvurucunun Türkiye Cumhuriyeti ile Özbekistan Cumhuriyeti Arasında Hukuki, Ticari ve Cezai Konularda Adli Yardımlaşma Sözleşmesi hükümlerine göre değil 5271 sayılı Kanun"un 100. ve devamı maddeleri uyarınca tutuklanabileceği ifade edilmiştir (bkz. §§ 10, 11). Tutuklama kararında da başvurucunun 5271 sayılı Kanun"un 100. maddesi uyarınca tutuklandığı belirtilmiştir.
71. Anayasa"da geri verme amacıyla tutuklama kararı verilebilmesi için kuvvetli şuç belirtisinin veya suç isnadına bağlı tutuklama nedenlerinin bulunması gibi bir şart öngörülmemiştir. Bu bağlamda başvurucu da bir suç işlediği şüphesiyle yürütülen ceza soruşturması veya yargılaması kapsamında tutuklanmamıştır. Başvurucunun tutuklanması bir başka ülkede işlediği iddia olunan suç dolayısıyla ilgili ülkenin talebi üzerine iadesine karar verilip verilmeyeceğine dair yürütülen yargılama sırasında başvurulan bir tedbirdir. Burada suçluların iadesine dair sürecin sıhhatli bir biçimde yürütülmesinin sağlanmasına yönelik bir gaye söz konusudur. Başvurucunun tutulması Anayasa"nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası anlamında suç isnadı bağlı tutma niteliğinde değildir. Dolayısıyla suç isnadına bağlı tutuklama tedbiri ile iade yargılaması sırasında uygulanan tutuklama tedbiri arasında amaç ve nitelik bakımından önemli farklılıklar mevcuttur.
72. Bununla birlikte kanun koyucu talepnamenin gelmesinden sonraki aşamada tutuklama yönünden 5271 sayılı Kanun hükümlerine atıf yaptığından başvurucunun tutulmasının hukuka uygun olup olmadığının tespit edilebilmesi için 5271 sayılı Kanun"da öngörülen tutuklama şartlarına uyulup uyulmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu bağlamda olayda kuvvetli suç şüphesinin varlığının tespitine yönelik bir inceleme yapılmalıdır. Ancak yabancı ülkede işlendiği ileri sürülen bir suç bakımından kuvvetli suç şüphesinin varlığıyla ilgili tespit ve değerlendirmenin yapılmasının zorlukları ortadadır ve bu nedenle derece mahkemelerinin bu husustaki takdir aralıklarının suç isnadına bağlı tutmaya göre oldukça geniş olduğunun kabulü gerekir. Bu itibarla Anayasa Mahkemesi tarafından bireysel başvuru incelemesinde bu takdir alanının denetimi ancak tutuklama şartlarına ilişkin olarak yargı mercilerince yapılan değerlendirmelerden farklı bir değerlendirme yapılmasını gerekli kılan istisnai koşulların varlığı hâlinde söz konusu olabilir.
73. Somut olayda başvurucu hakkındaki iade talebine ilişkin olarak Özbekistan adli makamlarının talebi Mahkemeye 18/7/2012 tarihli Savcılık müzekkeresinin ekindeki Bakanlık yazısıyla iletilmiştir. Mahkeme 19/7/2012 tarihinde ise başvurucunun tutuklanmasına karar vermiş ve aynı gün başvurucunun savunmasını almıştır. Tutuklama kararında suçun vasıf ile mahiyetine ve kaçma şüphesine dayanılmıştır. Mahkeme 14/8/2012 tarihinde yaptığı ikinci duruşmada ise başvurucunun siyasi mültecilik yönünde bir başvuruda bulunup bulunmadığının araştırılmasına karar vermiş, ayrıca "suçun vasıf ve mahiyeti, sabit ikametgâh sahibi olmaması, kaçak durumda bulunması" gerekçesiyle tutukluluğun devamına hükmetmiştir. Mahkeme 12/9/2012 tarihi duruşmada tutukluluğun devamına karar verirken ise "atılı suçun vasıf ve mahiyeti, dosya kapsamı ve mevcut delil durumu, kaçma şüphesi, kuvvetli suç şüphesini gösteren somut olguların bulunması ve adli kontrol hükümlerinin bu aşamada yetersiz kalacağı" gerekçesine dayanmıştır. 14/11/2012 tarihli duruşmada da aynı gerekçelerle tutukluluk devam ettirilmiştir. Bu itibarla başvurucunun kanunda öngörülen tutuklama şartlarına riayet edilerek tutuklandığının ve tutukluluğunun devam ettirildiğinin kabul edilmesi gerekir. Bu yönüyle başvurucunun tutulmasının kanuni dayanağının olduğunun ve kanunda öngörülen usule uygun bir şekilde tutulduğunun söylenmesi mümkündür.
74. Öte yandan başvurucunun tutulmasının meşru bir amacının bulunup bulunmadığının tespit edilmesi gerekir. Anayasa"nın 19. maddesinde, hakkında geri verme kararı verilen bir kişinin tutulması kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının sınırlanabilmesi bakımından meşru bir sebep olarak öngörülmüştür. Başvurucu da iade sürecinin sağlıklı bir şekilde yürümesinin sağlanması amacıyla tutulmuştur. Dolayısıyla başvurucunun tutulmasının meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
75. Diğer taraftan başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığının ve bu kapsamda iade sürecinin özenli yürütülüp yürütülmediğinin de belirlenmesi gerekir. Başvurucu hakkındaki iade yargılaması sürecine ilişkin dosya kapsamı ve özellikle duruşma tutanakları incelendiğinde başvurucunun El-Kaide Terör Örgütü ile bağlantılı İslami Cihad Birliği mensubu olmak suçu dolayısıyla 14/7/2012 tarihinde İstanbul"da gözaltına alındığı, Mahkemece başvurucunun tutukluluğunun sürdürüldüğü süreç içinde Türkiye"ye sığınma talebinin olup olmadığı ve varsa akıbetinin tespiti için Emniyet Genel Müdürlüğü Yabancılar Hudut ve İltica Daire Başkanlığı ve Birleşmiş Milletler Mülteci Yüksek Komiserliği nezdinde araştırma yapıldığı, yine Özbekistan adli makamlarınca sunulan belgelerin tercümesinin yetersizliği dolayısıyla yeniden tercüme yaptırıldığı, ilgili tercüme işlemlerinin tamamlanması ve -İçişleri Bakanlığı Yabancılar Şube Müdürlüğünden gelen yazı uyarınca- başvurucu ve eşiyle ilgili sığınma başvurusunun cevabı gelene ve statüleri belirlenene kadar Balıkesir"de serbest ikamet hakkı verildiğinin anlaşılması üzerine 10/12/2012 tarihli duruşmada başvurucunun serbest bırakılmasına ve adli kontrol altına alınmasına karar verildiği görülmektedir. Bu açıklamalar çerçevesinde başvurucunun iade yargılaması sürecinde bir özensizlik tespit edilememiştir. Ayrıca somut olayda tutukluluk süreci 5 aydan azdır. Dolayısıyla iade sürecinin sağlıklı bir şekilde yürütülmesi amacıyla söz konusu işlemlerin yapıldığı süreçte başvurucunun yaklaşık 5 ay tutuklu kalmasının ölçülü olmadığı söylenemeyecektir.
76. Bu durumda başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına iade tutuklaması yoluyla yapılan müdahalenin Anayasa"nın 19. maddesinin ikinci fıkrasındaki esaslara aykırı olmadığı sonucuna varılmıştır.
77. Yukarıda da ifade edildiği üzere Anayasa"nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası bağlamındaki tazminat hakkı ancak maddenin ilk sekiz fıkrasındaki esaslara aykırı bir durumun varlığı hâlinde söz konusu olabilir. Somut olayda başvurucu bakımından bu yönde bir tespit söz konusu olmadığı için Anayasa"nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası yönünden ayrıca farklı bir değerlendirme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
78. Açıklanan gerekçelerle iade tutuklaması yoluyla başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yapılan müdahalenin Anayasa"nın 19. maddesinin ikinci ve dokuzuncu fıkralarını ihlal etmediğine karar verilmesi gerekir.
Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Engin YILDIRIM ve Basri BAĞCI bu görüşe katılmamıştır.
B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
79. Başvurucu; açtığı tazminat davasında temyiz incelemesinin -dava karmaşık olmamasına rağmen- çok uzun sürdüğünü, Yargıtay 12. Ceza Dairesinin iade tutuklamasına ilişkin çelişkili kararlar verdiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
80. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre bireysel başvurunun incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye’nin taraf olduğu Sözleşme"ye ek protokoller kapsamına da girmesi gerekir. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan hak ihlali iddiasını içeren başvurular bireysel başvurunun kapsamında değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
81. Anayasa"nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak hakkın kapsamı düzenlenmemiştir. 3/10/2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanun"un Anayasa"nın 36. maddesinin birinci fıkrasına "ile adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin 14. maddesinin gerekçesine göre "değişiklikle Türkiye Cumhuriyeti"nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınmış olan adil yargılama hakkı metne dahil" edilmiştir. Dolayısıyla Anayasa"nın 36. maddesinde herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu ibaresinin eklenmesinin amacının Sözleşme"de düzenlenen adil yargılanma hakkını anayasal güvence altına almak olduğu anlaşılmaktadır (Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 53). Bu itibarla Anayasa"da güvence altına alınan adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriği belirlenirken Sözleşme"nin "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin ve buna ilişkin AİHM içtihadının da gözönünde bulundurulması gerekir (Onurhan Solmaz, § 22).
82. Sözleşme, bir kişinin sahip olduğunu ileri sürebileceği tüm hak ve yükümlülükler bakımından adil yargılanma hakkını güvenceye almamaktadır. Sözleşme"nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların ve bir suç isnadının esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla sınırlandırılmıştır. Hak arama hürriyetinin ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilmek için ya başvurucunun medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın tarafı olması ya da başvurucuya yönelik bir suç isnadının esası hakkında karar verilmiş olması gerektiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bahsedilen hâller dışında kalan adil yargılanma hakkının ihlali iddiasına dayanan başvurular Anayasa ve Sözleşme"nin ortak koruma alanı kapsamı dışında kalacağından bireysel başvuruya konu olamaz (Onurhan Solmaz, § 23).
83. Anayasa"nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı suç isnadına bağlı yargılamaların yanında bir kimsenin medeni hak ve yükümlülüklerinin karara bağlanmasıyla ilgili yargılamalarda da uygulanır. Anayasa"nın 36. maddesinin (1) numaralı fıkrasının medeni meselelerde uygulanabilmesi için ortada hukuk düzeni tarafından kişiye tanınmış veya en azından savunulabilir temeli bulunan bir hakkın bulunması gerekir. Bu hakkın Anayasa"da doğrudan veya dolaylı olarak tanımlanan ve güvence altına alınan bir hakka ilişkin olması zorunlu değildir. Bu bakımdan kanunla kişilere tanınan ve savunulabilir bir temeli bulunan hak ve ayrıcalıklar da -mahkemelerde ileri sürülebilmesi koşuluyla- Anayasa"nın 36. maddesi bağlamında hak kavramına dâhildir (bazı farklarla birlikte bkz. Mehmet Güçlü ve Ramazan Erdem, B. No: 2015/7942, 28/5/2019, § 28; M.B. [GK], B. No: 2018/37392, 23/7/2020, § 67).
84. Anayasa Mahkemesi birçok kararında, sınır dışı edilme işlemlerine ilişkin uyuşmazlıkları konu alan yargılama süreçlerini adil yargılanma hakkının koruma alanı kapsamında görmemiştir (Z.M. ve I.M., B. No: 2015/2037, 6/1/2016, § 63). AİHM"e göre de suçluların iadesi işlemlerine ilişkin uyuşmazlıkları konu alan yargılama süreçleri adil yargılanma hakkının koruma alanı dışında kalmaktadır (bkz. 42). Anayasa Mahkemesi ve AİHM"in anılan kararlarında; yabancıların ülkeye girişleri, ülkede ikamet edişleri ve ülkeden sınır dışı edilmeleri ile ilgili işlem ve yargılama süreçlerinin, adil yargılanma hakkı kapsamında bir medeni hak ve yükümlülük veya bir suç isnadının esasının karara bağlanması ile ilgili olmadığı kabul edilerek adil yargılanma hakkının belirtilen yargılama süreçleri bakımından uygulanabilir olmadığına hükmedilmiştir.
85. Buna göre bireysel başvuruya dayanak tazminat davasının açılmasına sebep olan olgu, iade yargılaması sürecindeki tutuklamadır. Dolayısıyla uyuşmazlığın özünün iade yargılamasıyla bağlantılı olduğu anlaşılmaktadır. Başvuru her ne kadar 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesi uyarınca açılan tazminat davasından sonra yapılmış ise de başvurunun özü esas itibarıyla iade yargılamasına ve bu iade yargılamasında tutuklama tedbirine başvurulmuş olmasına ilişkindir (askere alma işlemi yönünden benzer bir değerlendirme için bkz. Cafer Özay, B. No: 2014/12067, 25/10/2017, §§ 23-36).
86. Tüm bu değerlendirmelere göre medeni hak ve yükümlülük veya suç isnadı kapsamında yer almayan uyuşmazlığın Anayasa ve Sözleşme"nin ortak koruma alanı dışında kaldığı sonucuna varılmaktadır.
87. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE,
B. 1. İade tutuklamasının hukuka aykırı olmasına rağmen tazminat isteminin kabul edilmemesi dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
2. Adil Yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
C. İade tutuklaması dolayısıyla Anayasa"nın 19. maddesinin ikinci ve dokuzuncu fıkralarında güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Engin YILDIRIM ve Basri BAĞCI"nın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
D. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA,
E. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 17/3/2021 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Mahkememiz çoğunluğu, başvurucu hakkında uygulanan iade yargılamasındaki tutuklamanın hukuki olmaması ve buna bağlı olarak açılan tazminat davasının reddedilmesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasıyla yaptığı başvuruda ihlal olmadığına karar vermiştir.
2. Hakkında Özbekistan’da işlediği ileri sürülen anayasal düzeni değiştirmeye kalkışma ve suç örgütüne üye olma suçlarından dolayı bu ülke makamlarınca yakalama emri çıkarılan ve iadesi istenen yabancı uyruklu başvurucu bu kapsamda ülkemizde gözaltına alınmış, bilahare iade yargılamasını yapan Bakırköy 5. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) tarafından tutuklanmıştır. Mahkemece atılı suçun vasıf ve mahiyeti, kaçak durumunda olması ve ilgili devlet tarafından çıkarılan yakalama müzekkeresi dikkate alınarak başvurucunun “CMK’nın 100 ve devamı maddeleri uyarınca tutuklanmasına” karar verilmiştir. Başvurucu yaklaşık beş ay kadar tutuklu kaldıktan sonra Mahkeme tarafından tahliye edilmiş ve hakkında yurtdışına çıkma yasağı şeklinde adli kontrol tedbirine hükmedilmiştir.
3. İade yargılaması esnasında savcılık esas hakkındaki görüşünde başvurucunun terör örgütü üyesi olduğuna dair ilgili devlet tarafından dosyaya hiçbir somut delil sunulmadığını ve iade talebinin siyasi amaçlı olduğunu belirterek talebin reddini istemiştir. Mahkeme de “atılı suçların tamamının siyasi nitelikte bulunduğu”nu gözeterek başvurucunun iadesi talebinin reddine ve hakkında uygulanan adli kontrol tedbirinin kaldırılmasına karar vermiştir. Karar temyiz edilmeden kesinleşmiştir.
4. Öte yandan başvurucu iade yargılaması sürecinde 19/7/2012 ila 10/12/2012 tarihleri arasında tutuklu kaldığı için 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 141. maddesi uyarınca tazminat davası açmış, Bakırköy 8. Ağır Ceza Mahkemesi ise başvurucunun tutuklanmasına neden olan olayın anılan madde kapsamında olmadığı gerekçesiyle tazminat talebini reddetmiştir.
5. Anayasa’nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu, ikinci ve üçüncü fıkralarında da belli şartlar altında kişilerin hürriyetinden mahrum bırakılabilecekleri belirtilmiştir. Aynı maddenin dokuzuncu fıkrasında ise bu esaslar dışında bir işleme tabi tutulanların uğradıkları zararların tazminat hukukunun genel prensiplerine göre devlet tarafından ödeneceği öngörülmüştür. Bu noktada ilk olarak başvurucu hakkında Anayasa’nın 19. maddesinde (ilk sekiz fıkrada) yer alan esaslara aykırı bir uygulamanın olup olmadığı tespit edilmelidir.
6. Başvurucunun Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında “hakkında geri verme kararı verilen” kişilerden olması hasebiyle ülkesine iade edilmek üzere, 5271 sayılı Kanun’un 100. ve devamı maddeleri uyarınca tutuklandığı anlaşılmaktadır. Buna göre bir kişi ancak hakkında suç işlediğine dair kuvvetli şüphelerin varlığını gösteren olguların bulunması durumunda tutuklanabilir.
7. Çoğunluğa göre başvurucu bir suç isnadına bağlı olarak değil geri verme amacıyla tutuklandığı için anayasal olarak bu tutmanın hukuka uygunluğu bakımından kuvvetli suç belirtisinin tutuklama şartı olduğu söylenemez. Bununla birlikte 5271 sayılı Kanun’un 18. maddesi gereğince talepnamenin gelmesinden sonraki aşamada başvurucu 5271 sayılı Kanun’un 100. ve devamı maddeleri uyarınca tutuklandığından kuvvetli suç şüphesinin varlığının tespitine yönelik bir incelemenin yapılması gereklidir. Ancak yabancı ülkede işlenen bir suç bakımından kuvvetli suç şüphesinin varlığıyla ilgili tespit ve değerlendirmenin yapılmasının zorlukları dikkate alındığında derece mahkemelerinin takdir marjı suç isnadına bağlı tutmaya nazaran daha geniştir (§§ 71, 72).
8. Bu durumda ülkemizde iade yargılaması kapsamında talepnamenin gelmesinden sonraki aşamada, tutuklamaya konu olan suçlar yönünden kuvvetli suç şüphesinin olup olmadığının belirlenmesi gerekmektedir. Anayasa Mahkemesinin konuya ilişkin kararlarında belirtildiği gibi bu belirleme esas olarak yargı organlarının gerekçeleri üzerinden yapılmalıdır.
9. Hakkında sürdürülen iade yargılamasındaki tutukluluğa ilişkin gerekçeler incelendiğinde başvurucunun hangi kuvvetli suç şüphesi üzerine tutuklandığına dair bir açıklama bulunmamaktadır. Somut olayda iade talebinde bulunan devletin ceza mahkemesinin yakalama müzekkeresi dikkate alınmak suretiyle başvurucu hakkında tutuklama kararı verilmiştir. Ne tutuklama kararında ne de savcılığın esas hakkındaki mütalaasında başvurucunun üzerine atılı suçu işlediğine dair herhangi bir somut olgudan bahsedilmiştir. Aksine savcılık esas hakkındaki mütalaasında başvurucunun terör örgütü üyesi olduğuna dair dosyada yeterli delil bulunmadığını, siyasi amaçla iade talebinde bulunulduğunu belirtmiştir. Nitekim Mahkeme de benzer gerekçeyle iade talebini reddetmiştir. Bu durumda ilgili yargı mercilerinin gerekçeleri dikkate alındığında başvurucunun tutuklanmasının hukuki olduğu sonucuna varmak mümkün görünmemektedir.
10. Diğer yandan somut olayda başvurucunun Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası kapsamında hukuka aykırı tutuklandığı gerekçesiyle açtığı tazminat davası da reddedilmiştir. Başvurucunun bu yöndeki talebi iade amaçlı tutuklamanın 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesi kapsamına girmediği gerekçesiyle reddedilmiştir. Yargıtay 12. Ceza Dairesi ilk derece mahkemesinin red kararını aynı gerekçeyle onamıştır.
11. Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasına göre maddede belirtilen “esaslar dışında bir işleme tabi tutulan kişilerin uğradıkları zarar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre, Devletçe ödenir”. Bu hüküm, herhangi bir nedenle hukuka aykırı şekilde hürriyetinden mahrum bırakılan kişilerin uğradıkları zararın tazmin edilmesini, bir başka ifadeyle verilen zararın belli ölçüde telafi edilmesini amaçlamaktadır.
12. Bu durumda hukuka aykırı tutuklandığı yukarıda açıklanan gerekçelerle tespit edilen başvurucunun uğradığı zararın devletçe karşılanması Anayasa’nın anılan hükmünün bir gereğidir. Başvurucunun yabancı uyruklu olması da bu durumu değiştirmemektedir.
13. Buna karşın somut olayda başvurucunun tazminat talebi, iade yargılamalarında başvurulan tutuklama tedbirinin 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesinin kapsamında olmadığı gerekçesiyle kabul edilmemiştir. Halbuki Yargıtay 12. Ceza Dairesi 22/672016 tarihli ve E.2015/9514, K.2016/10705 sayılı kararında başvurucuyla benzer durumda olan bir kişinin tazminat talebinin aynı madde kapsamında olduğuna karar vermiştir. Kaldı ki, yabancı bir kişinin geri verme kapsamında hukuka aykırı şekilde tutuklanması durumunda uğradığı zararın nasıl tazmin edileceği konusunda bir düzenlemenin bulunmaması veya içtihat farklılıklarının ve bu kapsamda belirsizliğin bulunması da hukuka aykırı tutuklamadan dolayı tazminat hakkının ihlali sonucunu doğurmaktadır.
14. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun 19. maddesinin ikinci ve dokuzuncu fıkralarında korunan haklarının ihlal edildiğini düşündüğümden çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyorum.
|
|
|
|
Başkan Zühtü ARSLAN
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Türkiye’de bulunan Başvuranın vatandaşı olduğu Özbekistan makamlarınca; anayasal sistemi değiştirmeye kalkışma ve suç örgütüne üye olma suçlarından Andican Ceza Mahkemesinin 16.9.2009 tarihli kararına dayalı yakalama müzekkeresine istinaden ülkesine iade edilmesi istenilmiş, 14.7.2012 tarihinde gözaltına alınıp 19.7.2012 tarihinde, “Andican Ceza Mahkemesinin yakalama kararı gözönüne alınarak” tutuklanmış ve iade yargılamasıyla ilgili süreç başlatılmıştır. Yaklaşık 5 ay sonra Bakırköy 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nce 10.12.2012 tarihinde başvurucunun tahliyesine ve yurt dışına çıkmama şeklinde adli kontrol tedbirine karar verilmiştir. Akabinde Mahkemenin 14.3.2023 tarihli kararıyla “atılı suçların siyasi nitelikte bulunduğu” belirtilerek Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi’nin (SİDAS) 3/1-2. maddesi uyarınca iade talebinin ve adli kontrol tedbirinin kaldırılmasına karar verilmiştir. Karar temyiz edilmeden kesinleşmiştir. Başvuranın ülkesine iadesi amacıyla tutuklanmasının hukuki olmadığı iddiası Mahkememiz çoğunluk görüşündeki gerekçelerle kabul edilmemiştir.
2. Anayasanın 19/1. maddesinde, vatandaş veya yabancı ayrımı yapılmaksızın kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına herkesin sahip olduğu belirtilmektedir. Bu durumda Anayasanın 19. maddesindeki güvencelerin yabancılar hakkında da geçerli olduğu söylenmelidir. Bununla birlikte aynı maddenin ikinci fıkrasında sınırdışı etme nedenine bağlı olarak idari gözetim altına alınma veya ülkesine geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması kişi özgürlüğünü sınırlama nedenleri arasında sayılmıştır. Dolayısıyla usul ve esasları anayasaya uygun olarak kanunla belirlendiği şekilde kişi özgürlüğü kısıtlanabilir.
3. Anayasa’nın 19. maddesinin gereklerini karşılamak adına yapılacak yasal düzenlemenin; sınır dışı amacıyla tutma kararı verme işleminin koşulları, süresi, sürenin uzatılması, ilgiliye bildirilmesi, idari gözetim kararına karşı başvuru yolları, idari gözetim altına alınan kişinin avukata erişimi, tercüman yardımından yararlanması gibi usule dair güvenceleri açık bir şekilde ortaya koyması gerekmektedir. Aksi takdirde kişilerin maruz kaldığı özgürlükten yoksunluğun keyfîliğe karşı yeterince korunduğundan ve hukuki olduğundan söz edilemez (AYM B. No: 2014-13044; Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Abdolkhani ve Karimnia, par. 135).Yabancıların meşru nedenlerle özgürlüklerinin sınırlanması ayrıca 6458 sayılı Kanunda öngörülmüştür (bu konuda bkz. AYM Abdulkadir Yapuquan [GK], B. No: 2016/35009, 2/5/2019). Fakat bu başvurunun konusu, ülkesinde işlediği suç nedeniyle iade prosedürü kapsamındaki tutuklamadır.
4. SİDAS’ın 18/6. maddesinde geri verilmesi istenilen kişi hakkındaki koruma tedbirlerine başvurulmasının Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşme hükümlerine göre karar verilebileceği belirtilmektedir. Türkiye ile Özbekistan arasındaki Adli Yardımlaşma Sözleşmesinin 38. maddesi uyarınca iade talebini yerine getirmekle mükellef taraf, gecikmeksizin talebe konu kişinin tutuklanması için gerekli tedbirleri alacaktır. Tutuklama tedbiri ise uyuşmazlık tarihinde yürürlükte bulunan TCK’nın 18/7. madde ve fıkrası gereği CMK hükümleri uyarınca yapılacaktır. Nitekim Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğünün Ağır Ceza Mahkemesine iade evraklarının gönderilmesiyle ilgili yazısında tutuklama ve adli kontrol tedbirlerine Sözleşme hükümlerine göre değil, CMK hükümleri uyarınca karar verilebileceği belirtilmiştir.
5. Başvuruya konu olayda tutuklama kararında muhatap ülke Andijan Mahkemesi’nin tutuklama kararı temel alınmış ise de Türk Mahkemesince Sözleşme gereği tutuklamanın tabi olduğu CMK hükümleri yönünden kuvvetli suç şüphesi araştırılmamıştır. Nitekim tutuklamadan yaklaşık 5 ay sonra tahliye kararı verilmiş ve tutuklama kararının siyasi maksatlı olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu durumda tutuklama için öngörülen usul güvencelerine uyulmaması nedeniyle Anayasanın 19/2,9. maddeleri gereği başvuranın tazminat isteminin kabul edilmesi gerekirdi. Buna karşın CMK’nın 141. vd. maddeleri uyarınca yapılan tazminat istemi reddedilmiş ve hüküm 12.CD. tarafından onanmıştır.
6. Sonuç olarak başvuranın hukuka aykırı tutma nedeniyle talep ettiği tazminat hakkından yararlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 19/2,9. madde ve fıkralarının ihlal edildiği kanaatıyla karşıoy kullandım.
|
|
|
|
Başkanvekili Hasan Tahsin GÖKCAN
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Özbekistan vatandaşı olan başvurucu hakkında ülkesinin anayasal düzenini değiştirmeye kalkışma ve suç örgütüne üye olma suçlarından uluslararası yakalama kararı çıkarılmış ve ülkesine iadesi doğrultusunda hukuki bir süreç başlatılmıştır.
2. Yapılan iade yargılamasında, Mahkeme “İadesi talep edilen S.K.nin üzerine atılı suçların tamamının siyasi nitelikte bulunduğu, adı geçenin Türkiye"ye sığınma talebinde bulunduğu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun "Geri Verme" başlıklı 18/1-b-son maddesinde, "geri verme talebine esas teşkil eden fiil, düşünce suçu veya siyasî ya da askerî suç niteliğinde ise geri verme talebi kabul edilemez" hükmünün mevcut olduğu; Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesinin 3/1-2. maddesinde ise, "İade talebine sebep olan suç kendisinden iade talep edilen tarafça siyasi bir suç veya böyle bir suç ile murtabit bir fiil olarak telakki edildiği takdirde suçlu iade edilmeyecektir..." ibaresinin hüküm altına alındığı,” gerekçesiyle başvurucunun üzerine atılı suçlardan Özbekistan Devleti"ne iade talebinin reddine karar vermiştir.
3. Anayasa"nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir: “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
4. Anayasa"nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konduktan sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek koşuluyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Maddenin dördüncü, beşinci, altıncı, yedinci ve sekizinci fıkralarında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına müdahalede bulunan kişilere tanınan güvencelere ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir. Dokuzuncu fıkrada ise maddenin diğer tüm fıkralarında belirtilen kurallara aykırı bir işleme tabi tutulmanın kişiye tazminat hakkı doğurduğu belirtilmiştir.
5. Buna göre maddenin ikinci veya üçüncü fıkralarında belirtilen durumlara aykırı şekilde kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına müdahalede bulunulması ya da kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına müdahale edilen kimsenin maddenin dördüncü, beşinci, altıncı, yedinci ve sekizinci fıkralarındaki güvencelerden yararlandırılmaması hâlinde uğranılan zararlar devlet tarafından ödenecektir. Somut olayda başvurucunun tutuklu kaldığı dönem nedeniyle açtığı tazminat davası bu talebin 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesi kapsamında olmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.
6. Anayasa"nın 19. maddesinin sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. İkinci fıkrada hakkında sınır dışı etme ya da geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına müdahale edilmesine izin verilen durumlardan biri olarak kabul edilmiştir. Bir kişinin bu hüküm kapsamında özgürlüğünden mahrum edilmesi yalnızca geri verme işlemlerinin yürütüldüğü sürece haklı bulunabilir ancak bu işlemlerin gerekli özen içerisinde yürütülmesi gerekmektedir. Aksi halde, ikinci fıkra bağlamındaki tutulmanın meşruiyetine halel gelebilecektir.
7. Anayasa"nın 13. maddesinde temel hak ve özgürlüklere yönelik sınırlamaların ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Ölçülülük ilkesi, elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik, öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını; gereklilik, ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını; orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016, § 18; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38). Bu kapsamda özgürlükten yoksun bırakmayla geri verme amacı arasında bir bağlantı bulunması, özgürlükten yoksun bırakmanın geri verme amacı bakımından gerekli olması, özgürlükten yoksun bırakmanın geri verme amacın gerektirdiğinin ötesinde makul süreyi aşmaması gerekmektedir.
8. Başvurucu 5271 sayılı Kanun"un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. 100. maddeye göre kişi ancak hakkında suç işlediğine dair kuvvetli şüphelerin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması hâlinde tutuklanabilir. Buna göre (a) şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa (b) şüpheli veya sanığın davranışları; 1) delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, 2) tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa tutukluluk kararı verilebilecektir.
9. Burada ilk olarak, kişi hakkında suç işlediğine dair kuvvetli şüphelerin varlığını gösteren olguların bulunup, bulunmadığına bakmak gerekmektedir.
10. Tutuklama kararında Özbekistan Andijan Ceza Mahkemesinin 16/9/2009 tarihli yakalama müzekkeresi de göz önüne alınarak tutuklama kararı verilmiştir. Kuvvetli suç şüphesine ilişkin başka bir değerlendirme yapılmamıştır. Bakırköy 5. Ağır Ceza Mahkemesindeki iade yargılamasına ilişkin davada Savcılık esas hakkındaki mütalaasında Özbekistan"ın iade talebinin başvurucunun terör örgütü üyesi olmasından kaynaklandığını ancak başvurucunun terör örgütü üyesi olduğuna ilişkin olarak tüm dosya kapsamında yeterli delil bulunmadığını belirtmiştir.
11. Bu itibarla soruşturma belgelerinde yer alan tespit ve değerlendirmeler kapsamında somut olayda tutuklama için gerekli olan ve yargı makamlarınca denetlenebilecek suç işlendiğine dair kuvvetli şüphenin yeterince ortaya konulduğu söylenemez. Dolayısıyla başvurucuya uygulanan tutuklama tedbiri kanunilik şartını taşımadığından Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasının ihlal edilmiştir.
12. Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında maddenin önceki fıkralarına aykırı olarak tutulan kişilerin uğradıkları zararların devletçe tazmin edileceği hükme bağlanmıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasından önce gelen fıkralarından bir veya daha fazlasının ihlal edildiği durumlarda, iç hukukta herhangi bir tazmin mekanizması bulunmaması, Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasının da ihlaline neden olacaktır.
13. Başvurucunun açtığı tazminat davası bu talebin 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesi kapsamında olmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Yargıtay 12. Ceza Dairesi de bu kararı onamıştır. Bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla hukuk sisteminde, iade tutuklaması nedeniyle oluşan zararların tazminine yönelik özel bir mekanizma da bulunmamaktadır. Dolayısıyla başvurucu, hukuka aykırı tutma nedeniyle ortaya çıkan tazminat hakkından yararlanamamıştır. Bu durum da Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasına aykırılık oluşturmaktadır.
14. Belirtilen gerekçelerle somut başvuruda Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci ve dokuzuncu fıkralarının ihlal edildiği düşüncesiyle çoğunluk kararına katılmadım.
|
|
|
|
Üye Engin YILDIRIM
|
KARŞI OY
Başvuru konusu; iade yargılaması sırasında yapılan tutuklamanın hukukî olmadığı ve buna bağlı olarak talep edilen tazminatın reddinin sırasıyla Anayasa’nın 19. maddesinin 2. ve 9. fıkralarına aykırı olduğu iddiasına ilişkindir.
Oy birliği ile kabul edilebilirlik kararı verilirken konunun bir suç soruşturmasıyla ilgisiz sayılamayacağı ifade edilmiştir. Dahası, sürece ilişkin alınan kararların muhtevasında ağırlıklı olarak suç soruşturmasına ilişkin kavramlar kullanılmaktadır. Olayın esası da “geri verme” sürecine yönelik sınırları belli olan bir alana özgüdür.
Anayasa’nın 19. maddesinde kişinin hürriyetinden mahrum bırakılması halleri düzenlenirken, başka bir ülkeye geri verilmesi söz konusu olan kişiler açısından bu durum, kişinin hürriyetine müdahale edilebilmesinin meşru bir gerekçesi olarak zikredilmiştir.
Söz konusu hüküm “hakkında…geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması”na imkân tanımaktadır. Bu düzenleme çerçevesinde hakkında geri verme kararı verilen kişinin yakalanması ve tutuklanmasında hukuken bir sorun bulunmamaktadır.
Sorun kanaatimizce kişi hakkında geri verme kararı verilmeden önceki safhaya ilişkindir.
Somut olayımızda ilgili kişi hakkında geri verme kararı verilmeden önceki aşamada hürriyetin kısıtlanması hali söz konusudur. Anayasa’nın 19. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen hâl geri verme kararının verilmesinden sonra özgürlüğün kısıtlanmasına imkân tanıdığından karar öncesine ilişkin yapılacak kısıtlamalara temel oluşturabilmesi mümkün değildir.
İncelemeye konu olayın bir suç soruşturmasıyla olan ilişkisi nazara alındığında, Anayasa’nın 19/3. maddesi kapsamında kuvvetli suç belirtisi bulunma hali gereği hürriyetinden yoksun bırakma durumunun hadiseye tatbik edilebileceği düşünülse de bu fiili durum mevcut hukukî düzenleme ile tam olarak örtüşmemektedir.
Zira geri verilme kararı öncesi ilgili hakkındaki kuvvetli suç belirtisini teyit edecek deliler talebe muhatap olan devletin elinde bulunmamaktadır. Olay muhatap devletin egemenlik sahası içerisinde cereyan etmemiş ve bu nedenle konuyu değerlendirmeye yetecek nitelik ve nicelikte somut hiçbir delil mevcut değildir. Bu hâlde hürriyetin kısıtlanması durumu genellikle delilleri içermeyen soyut bir talep yazısına dayanılarak gerçekleştirilmekte, somut delillerin karar mercilerine iletilmesi belirli bir süreç ve zamanı gerektirmektedir.
Olayın gerçekleştiği zamanda yürürlükte bulunan ve konuyu düzenleyen TCK.nın 18/7. maddesi de geri verme kararından sonraki aşamaya dair bir düzenleme ihtiva etmektedir.
Geri verme kararından önceki aşamaya dair olay tarihi itibariyle kişiyi hürriyetinden yoksun bırakmayı meşru kılan yasal bir düzenlemenin bulunmaması nedeniyle yapılan müdahalenin kanunilik unsurunu taşımadığını ve tüm süreç sonunda başvurucuya yönelik suç soruşturmasının siyasî nitelikte olduğunun belirlenmesi karşısında, ilginin tazminat hakkı bulunduğunu değerlendirdiğimden çoğunluğun aksi yöndeki görüşüne iştirak edilmemiştir.
|
|
|
|
Üye Basri BAĞCI
|