Esas No: 2018/1257
Karar No: 2018/1257
Karar Tarihi: 24/3/2021
AYM 2018/1257 Başvuru Numaralı VEYSEL KINACI VE MUSTAFA EROL Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
VEYSEL KINACI VE MUSTAFA EROL BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2018/1257) |
|
Karar Tarihi: 24/3/2021 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Kadir ÖZKAYA |
Üyeler |
: |
Celal Mümtaz AKINCI |
|
|
M. Emin KUZ |
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU |
|
|
Basri BAĞCI |
Raportör |
: |
Hilal YAZICI |
Başvurucular |
: |
1. Veysel KINACI |
|
|
2. Mustafa EROL |
Başvurucular Vekili |
: |
Av. Ahmet Serdar GÜNEŞ |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ceza infaz kurumunda tutuklu olarak bulunan başvuruculara avukatları tarafından gönderilen mektupların sakıncalı bulunarak verilmemesi nedeniyle haberleşme hürriyetinin ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 3/1/2018 ve 31/8/2018 tarihlerinde yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca, birinci başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. 2018/26837 numaralı başvuru dosyasının konu yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2018/1257 numaralı başvuru dosyası ile birleştirilmesine, incelemenin 2018/1257 numaralı başvuru dosyası üzerinden yürütülmesine ve 2018/26837 numaralı dosyanın kapatılmasına karar verilmiştir.
7. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
8. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
9. Bakanlığın görüşüne karşı birinci başvurucu süresinde beyanda bulunmuş, ikinci başvurucu beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
10. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
11. Başvurucuların silahlı terör örgütüne üye olma suçundan Osmaniye 2 Nolu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu (İnfaz Kurumu) ve Çanakkale E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (İnfaz Kurumu) tutuklu bulundukları sırada, birinci başvurucuya avukatı H.Ü. ve ikinci başvurucuya avukatı F.B.E. tarafından mektup gönderilmiştir. Birinci başvurucuya gönderilen mektup, başvurucunun yargılandığı davanın SEGBİS yoluyla katıldığı duruşmasının tutanağıdır. İkinci başvurucuya gönderilen mektup ise Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme), Venedik Komisyonu kararları, Yargıtay kararları, çeşitli internet sitelerinden alınmış haber ve yazılar ile başvurucunun aynı zamanda eşi olan avukatının bir sayfa mektubundan oluşmaktadır. Birinci başvurucuya gönderilen mektup İnfaz Kurumu Disiplin Kurulunun (Disiplin Kurulu) 11/8/2017 tarihli kararıyla sakıncalı olarak değerlendirilmiş ve başvurucuya teslim edilmemiştir. Disiplin Kurulu kararında ilgili mevzuat hükümlerine yer verilmiştir. İkinci başvurucuya gönderilen mektubun sadece F.B.E." nin kendisinin yazmış olduğu bir sayfalık kısmı başvurucuya teslim edilmiştir. İlgili Disiplin Kurulu 16/4/2018 tarihinde, mektupta yer alan diğer belgelerin eğitim ve savunma amaçlı olmadığını değerlendirerek başvurucuya teslim edilmemesine karar vermiştir.
12. Başvurucular, avukatları tarafından savunma amacıyla gönderilen mektupların hukuka aykırı olarak alıkonulduğu iddiasıyla Osmaniye İnfaz Hâkimliğine ve Çanakkale İnfaz Hâkimliğine itirazda bulunmuştur. Osmaniye İnfaz Hâkimliği söz konusu mektubun ilgili mevzuat hükümleri çerçevesinde sakıncalı nitelikte olabileceğini, bu kapsamda Disiplin Kurulu kararının usul ve yasaya uygun olduğunu değerlendirmiş ve 6/9/2017 tarihinde birinci başvurucunun itirazının reddine karar vermiştir. Çanakkale İnfaz Hâkimliği ise ilgili Disiplin Kurulu kararına atıfla kararın usul ve yasaya uygun olduğunu değerlendirmiş, 26/4/2018 tarihinde ikinci başvurucunun itirazının reddine karar vermiştir.
13. Başvurucuların, avukatları tarafından savunma amacıyla gönderilen mektupların alıkonulmasının kanuni dayanağının olmadığı, savunma haklarının engellendiği ve mektuplarına hiçbir gerekçe gösterilmeksizin el konulduğu yönündeki şikâyetleri, Osmaniye 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 27/11/2017 tarihli ve Çanakkale 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 28/6/2018 tarihli kararlarıyla, ilgili İnfaz Hâkimliği kararlarının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesi ile reddedilmiştir.
14. Nihai kararlar başvuruculara 21/12/2017 ve 3/9/2018 tarihlerinde tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucular 3/1/2018 ve 31/8/2018 tarihlerinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
16. İlgili hukuk için bkz. İrfan Kaplan, B. No: 2017/34518, 23/6/2020, §§ 34-48; Mehmet Fatih Göksan (2), B. No: 2017/38886, 8/9/2020, §§ 15-25.
17. 16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı İnfaz Hakimliği Kanunu"nun "İnfaz hâkimliğince şikâyet üzerine verilen kararlar" kenar başlıklı 6. maddesinin ikinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Şikâyet başvurusu üzerine infaz hâkimi, duruşma yapmaksızın dosya üzerinden bir hafta içinde karar verir..."
18. 4675 sayılı Kanun"un 6. maddesinin 14/4/2020 tarihli ve 7242 sayılı Kanunla değişiklikten önceki ve olay tarihinde yürürlükte olan beşinci fıkrası şöyledir:
"İnfaz hâkiminin kararlarına karşı şikâyetçi veya ilgili Cumhuriyet savcısı tarafından, tebliğden itibaren bir hafta içinde Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümlerine göre acele itiraz yoluna gidilebilir."
19. 4675 sayılı Kanun"un 6. maddesinin altıncı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"İtiraz, infaz hakimliğinin yargı çevresinde bulunduğu ağır ceza mahkemesine (…) yapılır..."
20. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun "İtiraz olunabilecek kararlar" başlıklı 267. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Hâkim kararları ile kanunun gösterdiği hâllerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir."
21. 5271 sayılı Kanun"un "İtirazın Cumhuriyet savcısına ve karşı tarafa tebliği ile inceleme ve araştırma yapılması" başlıklı 270. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"İtirazı inceleyecek merci, yazı ile cevap verebilmesi için itirazı, Cumhuriyet savcısı ve karşı tarafa bildirebilir. Merci, inceleme ve araştırma yapabileceği gibi gerekli gördüğünde bunların yapılmasını da emredebilir."
22. 5271 sayılı Kanun"un "Karar" başlıklı 271. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Kanunda yazılı olan hâller saklı kalmak üzere, itiraz hakkında duruşma yapılmaksızın karar verilir. Ancak, gerekli görüldüğünde Cumhuriyet savcısı ve sonra müdafi veya vekil dinlenir.
(2) İtiraz yerinde görülürse merci, aynı zamanda itiraz konusu hakkında da karar verir.
(3) Karar mümkün olan en kısa sürede verilir.
..."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 24/3/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi Yönünden
24. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 49. maddesinin (7) numaralı fıkrası gereği adli yardım talepleri hakkında, bireysel başvurunun niteliğine uygun düştüğü oranda 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 334. ila 340. maddeleri uygulanır.
25. 6100 sayılı Kanun"un 334. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereği adli yardım talebinin kabul edilebilmesi için başvurucunun kendisinin ve ailesinin geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin gereken yargılama giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olması, ikinci olarak da taleplerinin dayanaksız olmaması gerekmektedir (Mehmet Şerif Ay, B. No: 2012/1181, 17/9/2013, § 23).
26. Yapılan inceleme sonucunda ikinci başvurucunun adına kayıtlı taşınmazları olduğu ve yargılama giderlerini karşılayabilecek durumda olduğu anlaşılmıştır.
27. Açıklanan gerekçelerle ikinci başvurucunun adli yardım talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
28. İkinci başvurucu; ilgili İnfaz Hâkimliği kararına karşı 30/4/2018 tarihinde yaptığı itirazı ile ilgili olarak Çanakkale 1. Ağır Ceza Mahkemesince 28/6/2018 tarihinde karar verildiğini, yaklaşık iki ay sonra verilen bu karar ve kararın geç tebliğ edilmesi sebebiyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun, ilgili Ağır Ceza Mahkemesinin itirazı ile ilgili geç karar vermesi sebebiyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiası makul sürede yargılanma hakkı kapsamında incelenmiştir.
30. Anayasa Mahkemesi ceza infaz kurumlarındaki uygulamalara ilişkin şikâyetlerin medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin olduğunu, infaz hâkimliklerinin ise tutuklu/hükümlüler ile ceza infaz kurumu idaresi arasında meydana gelebilecek uyuşmazlıkları çözüme kavuşturan ve kendi yargılama usulü çerçevesinde kesin karara ulaştıran bir yargı mercii olduğunu değerlendirmiş, Sözleşme"nin 6. maddesi ve Anayasa"nın 36. maddesi çerçevesinde şikâyetin konu bakımından yetki kapsamında olduğuna karar vermiştir (bkz. Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, B. No: 2013/583, 10/12/2014, §§ 26-44).Mevcut başvuruda da başvurucunun şikâyetlerinin ceza infaz kurumu uygulamalarına ilişkin medeni hak ve yükümlülükler kapsamında olduğu ve infaz hâkimlikleri ve ilgili kanun yolunun bu tür uyuşmazlıklarda uyuşmazlığın esasının incelenebildiği kesin karara ulaştıran yargı mercileri olduğu değerlendirilmiştir.
31. Anayasa"nın 36. ve 141. maddeleri bağlamında medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerektiğine dair temel ilkeler Anayasa Mahkemesince daha önce incelenmiş ve bu konuda kararlar verilmiştir (bkz. Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013; Güher Ergun ve Tosun Tayfun Ergun, B. No: 2012/12, 17/9/2013; Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, §§ 38-42).
32. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği tarih, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 50-52).
33. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41, 45).
34. Mevcut başvuruda başvurucu, 24/4/2018 tarihli dilekçesi ile ilgili Disiplin Kurulu kararına karşı Çanakkale İnfaz Hâkimliğine itirazda bulunmuş, İnfaz Hâkimliği 26/4/2018 tarihinde itirazın reddine karar vermiştir. Başvurucu bu karara karşı 30/4/2018 tarihinde itirazda bulunmuş, Çanakkale 1. Ağır Ceza Mahkemesi ilgili Cumhuriyet savcılığından yazılı mütalaa alarak 28/6/2018 tarihinde itirazın reddine karar vermiştir. Başvurucu bireysel başvuru dilekçesinde, yargılandığı davaya ilişkin duruşmasından bahsetmiş ve sakıncalı olduğu gerekçesi ile alıkonulan belgelerinin bu duruşma esnasında elinde olmadığını ifade ederek, yargılamanın uzun sürmesi sebebiyle bu belgeleri elde edemediğine ilişkin şikâyetlerini dile getirmiştir.
35. 4675 sayılı Kanun"un 6. maddesinin ikinci fıkrasında infaz hâkimliklerine yapılan şikâyetlerle ilgili olarak bir hafta içerisinde karar verileceği düzenlenmiştir. Mevcut başvuruda ilgili İnfaz Hâkimliği başvurucunun şikâyeti üzerine iki gün içerisinde karar vermiştir. 4675 sayılı Kanun infaz hâkimliklerinin kararlarına karşı ağır ceza mahkemelerine itirazda bulunulabileceğini düzenlemektedir. 5271 sayılı Kanun ise ağır ceza mahkemelerinin yazı ile cevap verebilmesi için itirazı Cumhuriyet savcısı ve karşı tarafa bildirebileceğini ve bu itirazlarla ilgili olarak mümkün olan en kısa sürede karar vermesi gerektiğini hüküm altına almıştır. Mevcut başvuruda ilgili Ağır Ceza Mahkemesinin Cumhuriyet savcılığının yazılı mütalaasını talep ettiği ve söz konusu şikâyetle ilgili olarak 1 ay 28 günde karar verdiği görülmektedir.
36. Yargılandığı davaya ilişkin olarak başvurucunun dilekçesinde bildirdiği duruşma tarihi 26/4/2018 tarihidir. Bu tarih, ilgili İnfaz Hâkimliğinin başvurucunun itirazı ile ilgili iki gün içerisinde karar verdiği tarihle aynı tarihtir. Bütün bir yargılama süreci düşünüldüğünde söz konusu belgelerin bahsi geçen tarihteki duruşmada başvurucunun elinde olmasını sağlayacak ölçüde hızlı bir yargılamanın ilgili yargı mercilerinden beklenemeyeceğinin kabul edilmesi gerekir. Bu çerçevede başvuruya konu yargılama sürecinin bütünü dikkate alındığında başvurucunun itirazının yaklaşık iki ay içerisinde karara bağlandığı ve haklarını ihlal edecek bir gecikme olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
37. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Haberleşme Hürriyetinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
38. Başvurucular, avukatları tarafından savunma amaçlı olarak kendilerine gönderilen evraklara keyfî gerekçelerle elkonulduğunu, avukat ve müvekkil arasındaki haberleşmenin hukuka aykırı şekilde engellendiğini dile getirmişlerdir. Avukatlarıyla haberleşmelerinin engellenmiş olması iddiasına dayanarak birinci başvurucu yargılandığı davada hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan hüküm verildiğini, ikinci başvurucu ise yargılandığı davanın duruşmasında etkili bir savunma yapamadığını dile getirmiştir. Bu kapsamda başvurucular, adil yargılanma hakkı ile haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
39. Bakanlık, başvurucuların şikâyetine ilişkin görüşünü özel hayata saygı hakkı kapsamında ceza infaz kurumunda haberleşme hakkı yönünden bildirmiştir. Her iki başvuruda Bakanlık, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ve Anayasa Mahkemesinin konuya ilişkin kararlarını değerlendirerek uygulamanın yasal dayanaklarının olduğunu ve ceza infaz kurumunun disiplin, düzen ve güvenliğinin sağlanması şeklinde meşru bir amaç taşıdığını, yargı kararlarının başvurucuların itirazlarını karşılayacak şekilde uygun bir gerekçeye dayandığını, müdahalenin demokratik toplum düzeninin gerekleri açısından orantılı olduğunu ve OHAL koşulları içerisinde gerçekleşmiş olması sebebiyle başvurunun Anayasa"nın 15. maddesi çerçevesinde incelenmesi gerektiğini belirtmiştir. Adil yargılanma hakkı yönünden dile getirilen şikâyetlerin ise kabul edilemez olarak değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir.
40. Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunan birinci başvurucu, avukatından gelen mektubun alıkonulması işleminin keyfî ve gerekçesiz olduğunu, Bakanlık görüşündeki değerlendirmenin aksine adil yargılanma hakkı yönünden de ihlal iddialarının incelenmesi gerektiğini ifade ederek bireysel başvuru dilekçesindeki şikâyetlerini tekrar etmiştir.
2. Değerlendirme
41. Anayasa’nın "Haberleşme hürriyeti" kenar başlıklı 22. maddesi şöyledir:
“Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden kalkar.
İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşları kanunda belirtilir.”
42. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların iddialarının özü, avukatları tarafından gönderilen mektupların sakıncalı olarak değerlendirilip alıkonulması, dolayısıyla avukat ile mektup yoluyla iletişim kurma, haberleşme hürriyetine ilişkindir.
43. Buna göre kendilerine sakıncalı olduğu gerekçesi ile verilmeyen söz konusu belgelerden birisinin birinci başvurucunun SEGBİS yoluyla katıldığı duruşmaya ilişkin tutanak olduğu, ikinci başvurucu açısından ise alıkonulan belgelerin niteliği göz önünde bulundurulduğunda başvurucuların şikâyetlerinin bir bütün olarak avukat ile haberleşme hakkı çerçevesinde değerlendirilmesi mümkündür. Anayasa Mahkemesi de ceza infaz kurumunda mektupla haberleşmeye ilişkin şikâyetleri haberleşme hürriyeti kapsamında incelemiştir (Ahmet Temiz, B. No: 2013/1822, 20/5/2015, § 23; Özkan Kart (2), B. No: 2013/1201, 20/5/2015, § 22; Akif İpek, B. No: 2013/9456, 24/6/2015, § 23; Ramazan Vural, B. No: 2013/1148, 7/7/2015, § 24; Eren Yıldız, B. No: 2013/759, 7/7/2015, § 25; Mustafa Aydin, B. No: 2013/275, 6/10/2015, § 24). Anayasa Mahkemesi ayrıca avukattan gelen mektuba yönelik müdahale bağlamındaki şikâyetleri de özü itibarıyla haberleşme hürriyeti kapsamında incelemiştir (İrfan Kaplan, §§ 51-67; Mehmet Fatih Göksan (2), §§ 36-65). Bu çerçevede, başvurucuların adil yargılanma hakkı bağlamında savunma hakkına ilişkin şikâyetleri bir bütün olarak avukatları ile haberleşme hakkının engellenmesine ilişkin olduğu değerlendirilmiş, ihlal iddialarının haberleşme hürriyeti kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.
a. Uygulanabilirlik Yönünden
44. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları incelerken Anayasa"nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 187-191).
45. Başvuru konusu müdahalenin OHAL döneminde yapılmış olması tek başına, bu müdahalenin Anayasa"nın "Temel hak ve hürriyetlerin kullanımının durdurulması" kenar başlıklı 15. maddesi kapsamında değerlendirilebileceği anlamına gelmemektedir. Anayasa"nın 15. maddesi kapsamında inceleme yapılabilmesi için müdahalenin OHAL"i doğuran sebeplerin bertaraf edilmesi amacıyla yapılan düzenlemelere dayanması gerekmektedir. Avukattan gelen mektubun ceza infaz kurumu tarafından sakıncalı olduğu gerekçesi ile alıkonulması şeklindeki müdahalenin OHAL kapsamında yapılan düzenlemelerden birine dayanmadığı anlaşıldığından somut başvurunun ayrıca Anayasa"nın 15. maddesi kapsamında incelenmesine gerek olmadığı değerlendirilmiştir (İrfan Kaplan, § 56).
b. Kabul Edilebilirlik Yönünden
46. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek bir neden de bulunmadığı anlaşılan haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı
47. Anayasa’nın 22. maddesinde, herkesin haberleşme hürriyetine sahip olduğu ve haberleşmenin gizliliğinin esas olduğu hüküm altına alınmıştır. Sözleşme"nin 8. maddesinde de herkesin haberleşmesine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu düzenlemesine yer verilmiştir. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı, haberleşme hürriyetinin yanı sıra içeriği ve biçimi ne olursa olsun haberleşmenin gizliliğini de güvence altına almaktadır. Haberleşme bağlamında bireylerin karşılıklı ve toplu olarak sözlü, yazılı ve görsel iletişimlerine konu olan ifadelerinin gizliliğinin sağlanması gerekir. Posta, elektronik posta, telefon, faks ve internet aracılığıyla yapılan haberleşme faaliyetlerinin haberleşme hürriyeti ve haberleşmenin gizliliği kapsamında değerlendirilmesi gerekir (Mehmet Koray Eryaşa, B. No: 2013/6693, 16/4/2015, § 49; Ahmet Temiz, § 31; Mehmet Fatih Göksan(2), § 42).
48. Kamu makamlarının bireyin haberleşme hürriyetine ve haberleşmesinin gizliliğine keyfî bir şekilde müdahale etmesinin önlenmesi, Anayasa ve Sözleşme ile sağlanan güvenceler kapsamında yer almaktadır. Haberleşmenin içeriğinin denetlenmesi, haberleşmenin gizliliğine ve dolayısıyla haberleşme hürriyetine yönelik ağır bir müdahale oluşturur. Bununla birlikte haberleşme hürriyeti mutlak nitelikte olmayıp meşru birtakım sınırlamalara tabidir. Bu kapsamdaki özel sınırlama ölçütleri, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılmıştır (Mehmet Koray Eryaşa, § 50; Ahmet Temiz, § 32; Mehmet Fatih Göksan(2), § 42).
49. Somut olayda başvuruculara gönderilen mektuplar ilgili Ceza İnfaz Kurumlarınca sakıncalı oldukları gerekçesi ile alıkonulmuştur. Dolayısıyla anılan işlemler ile kamu makamları tarafından başvurucuların haberleşme hürriyetine bir müdahalede bulunulduğu açıktır.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
50. Anayasa’nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.
51. Yukarıda belirlenen müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 22. maddesini ihlal edecektir. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, meşru amaç taşıma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama kriterlerine uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (İrfan Kaplan, §§ 59, 60; R.G. [GK], B. No: 2017/31619, 23/7/2020, § 82; Halil Berk, B. No: 2017/8758, 21/3/2018, § 49; Süveyda Yarkın, B. No: 2017/39967, 11/12/2019, § 32; Şennur Acar, B. No: 2017/9370, 27/2/2020, § 34).
(1) Kanunilik
(a) Genel İlkeler
52. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun’un 68. maddesinin son fıkrası, hükümlülerin savunma amaçlı olarak avukata gönderdiği belgelerin denetime tabi olmadığını düzenlemektedir. Avukat tarafından gönderilen belgelerin nasıl bir denetime tabi tutulacağı ise mevzuatta ayrıca düzenlenmemiştir.
53. Buna göre hükümlü tarafından savunması için avukatına gönderilen mektup, faks ve telgrafların denetime tabi olmadığı 5275 sayılı Kanun tarafından açıkça düzenlenerek mahpus ile avukatı arasındaki yazışmaya ayrı bir önem verildiği görülmüştür. Öte yandan bu kuralın istisnası 5275 sayılı Kanun"un 59. maddesinde ve 6/4/2006 tarihli ve 26131 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanan Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük"ün 84. ve 91. maddelerinde belirtilmiştir. Anılan düzenlemelerden 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 220. maddesi ile İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü ve Beşinci Bölümlerinde yer alan suçlardan mahkûm olan hükümlünün savunması için avukatına gönderdiği mektup, faks veya telgrafların Kanun"da belirtilen şartların oluşması hâlinde infaz hâkimliği tarafından incelenebileceği ve gönderilere infaz hâkimliğinin kararıyla elkonulabileceği anlaşılmaktadır. Bu durum gözetildiğinde mahpusun avukatıyla yazışmasının denetlenmesi yönünden ayrıcalıklı güvenceler öngörüldüğü söylenebilir (İrfan Kaplan, § 61).
54. Diğer yandan Anayasa Mahkemesi Kemal Yiğit kararında avukata gönderilen mektup, faks veya telgrafın incelenme yöntemine ilişkin ilkeleri belirlemiştir. Bu bağlamda 5237 sayılı Kanun’un 220. maddesinde, İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü ve Beşinci Bölümlerinde yer alan suçlardan mahkûm olan hükümlülerin avukatına verdiği mektupların konusu suç teşkil eden fiiller içerdiğine, infaz kurumunun güvenliğini tehlikeye düşürdüğüne, terör örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının örgütsel amaçlı haberleşmelerine aracılık ettiğine ilişkin olduğu, yani savunmaya ilişkin olmadığı düşünülüyorsa söz konusu belgelerin savunmayla ilgili olup olmadığı değerlendirilmeden fiziki olarak denetlenmesi ve infaz hâkimliğine yollanması gerekmektedir. İnfaz hâkimliği ise avukata gönderilmek istenen mektubun savunmaya ilişkin olup olmadığı yönünde bir değerlendirme yaparak karar vermelidir (Kemal Yiğit, B. No: 2013/1700, 20/1/2016, § 53; İrfan Kaplan, § 62).
55. Mevzuat hükümleri birlikte değerlendirildiğinde hükümlü ya da tutuklunun savunma için avukatına gönderdiği mektubun incelenmesi şartlarının düzenlendiği ancak mahpus ile avukatın yüz yüze görüşmesi dışında avukattan gelen mektubun denetlenmesiyle ilgili açık bir düzenlemenin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte ilgili mevzuata göre mahpusun avukatıyla haberleşmesinin savunma hakkı ve bu hakla bağlantılı olarak avukat müvekkil ilişkisinin gizliliği ilkesi kapsamında ayrıcalıklı olduğunun kabul edildiği vurgulanmalıdır. Bu nedenle mahpusların avukatlarıyla yazışmalarının anılan hak ve ilkeyi koruyacak güvenceler kapsamında gerek avukata gönderilen gerekse avukattan gelen mektubun aynı denetleme yöntemine tabi olması gerektiği kabul edilmelidir (İrfan Kaplan, §§ 63, 64; Mehmet Fatih Göksan (2), § 57).
56. Bu bağlamda 5275 sayılı Kanun"da belirtilen suçlardan hükümlü ya da tutuklu olanların avukatına gönderdiği veya avukatından gelen mektup, faks ve telgrafın savunmaya ilişkin olup olmadığı değerlendirilmeden infaz kurumunca fiziki olarak denetlenmesi, iletişimin kötüye kullanıldığı düşünülüyorsa ve bu yönde makul gerekçelerin varlığı hâlinde söz konusu belgelerin incelenmek üzere infaz hâkimliğine yollanması gerekmektedir. İnfaz hâkimliği avukattan gelen mektubun savunmaya yönelik olup olmadığı yönünde inceleme yaparak karar vermelidir. Savunmaya ilişkin olmadığının tespiti hâlinde ise mevzuatın diğer hükümleri kapsamında gösterilecek makul gerekçeyle mektubun sakıncalı olup olmadığına dair karar verilebileceği anlaşılmaktadır (İrfan Kaplan, § 65; Mehmet Fatih Göksan (2), § 58).
57. Öte yandan özellikle örgüt üyelerinin kendi aralarındaki yazışmalarda kullandıkları ve ilk bakışta bir anlam ifade etmeyen, sadece muhatabının anlamlandırabileceği özelliğe sahip şekillerin, çizimlerin ve kelimelerin şifre kabul edilerek yazışmalarda kullanılmasının yasaklanmasının terör örgütleri ile mücadele kapsamında alınması zorunlu bir tedbir olmadığı söylenemez. Ancak hükümlü veya tutuklunun yazışmasında şifreli bir dil kullandığının gönderen, muhatap ve yazışma içeriği bir bütün hâlinde değerlendirilerek en azından şüpheyi ortaya koyacak yeterlilikte bir gerekçe ile ortaya konulmalıdır (Mehmet Fatih Göksan (2), § 61).
(b) İlkelerin Olaya Uygulanması
58. Somut olaylarda, Disiplin Kurulu kararlarının ilgili kısımlarında mektuplardan birinin avukat tarafından iadeli taahhütlü olarak, diğerinin ise avukat tarafından ve normal mektup olarak gönderildiği belirtilmiştir. Kararların gerekçe kısmında mektupların avukattan gelip gelmediğinin ilk görüşte anlaşılamadığına ilişkin bir değerlendirme de bulunmamaktadır. Dolayısıyla avukattan geldiği anlaşılan mektupların konuya ilişkin özel düzenlemeler çerçevesinde değil genel hükümler çerçevesinde açılıp incelendiği ve hakkında sakıncalılık kararı verilerek alıkonulduğu görülmektedir. Ayrıca sakıncalı olarak değerlendirilen mektuplardan birinin içeriği olan duruşma tutanağında, mektubu gönderen avukatın başvurucunun avukatı olarak duruşmada hazır bulunduğu bilgisi yer almaktadır. Diğer başvuruda ise ilgili Disiplin Kurulu, mektubun alıkonulan kısmının neden sakıncalı olduğuna ilişkin hiçbir değerlendirme yapmaksızın eğitim ve savunma amaçlı olmadıkları gerekçesi ile alıkonulmasına karar vermiştir. Dolayısıyla ilgili İnfaz Kurumu Disiplin Kurullarınca zaten tetkik edilmiş olan söz konusu mektupların avukat tarafından gönderilmiş olduğu basit bir incelemeyle de anlaşılabilecek durumdadır.
59. O hâlde mektupların başvurucuların avukatları tarafından gönderildikleri tespit edildikten sonra savunmaya ilişkin olup olmadıkları değerlendirilmeden fiziki olarak denetlemesi; iletişimin kötüye kullanıldığı, mektupların sakıncalı olabileceği düşünülüyorsa ve bu yönde makul gerekçelerin varlığı halinde söz konusu mektupların incelenmek üzere infaz hâkimliğine gönderilmesi gerekmektedir. İnfaz hâkimliği avukattan gelen mektubun savunmaya yönelik olup olmadığı yönünde inceleme yaparak karar vermelidir. Mektubun savunmaya ilişkin olmadığının tespiti hâlinde ise mevzuatın diğer hükümleri kapsamında gösterilecek makul, ilgili ve yeterli bir gerekçeyle mektubun sakıncalı olduğuna karar verilebilecektir.
60. Açıklandığı üzere başvuruculara avukatları tarafından mektup gönderilmek istendiği konusunda bir tereddüt yoktur. Bu duruma rağmen ilgili Disiplin Kurullarınca fiziki olarak sınırlı bir denetlemenin ötesinde doğrudan bir inceleme yapılmış ve mektupların alıkonulmasına karar verilmiştir. Başvurucuların mektupların savunma amacıyla avukat tarafından gönderildiği yönündeki açık itirazlarına rağmen, ilgili İnfaz Hakimlikleri ve Ağır Ceza Mahkemelerinin de mektupların savunmaya ilişkin olup olmadığı yönünde bir inceleme yapmadıkları anlaşılmaktadır. Dolayısıyla başvuruculara avukatları tarafından gönderilen mektupların savunmaya ilişkin olup olmadığı yönünde inceleme yapma ve karar verme yetkisinin infaz hâkimliğinde olduğu ancak somut olayda anılan yetkiye uygun işlem yapılmadığı, bu durumda başvurucuların haberleşme hürriyetine yapılan müdahalenin kanuni dayanağının olmadığı sonucuna varılmıştır (aynı yönde bkz. İrfan Kaplan, §, 66).
61. Müdahalenin kanunilik şartını sağlamadığı tespit edildiğinden haberleşme hürriyetine yönelik bir müdahalenin varlığı hâlinde bulunması gereken ve Anayasa"nın 13. maddesinde öngörülen Anayasa"nın ilgili maddesinde belirtilen meşru amaçlardan biri kapsamında olma, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama gibi kriterlere riayet edilip edilmediğinin ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir (aynı yönde bkz. İrfan Kaplan, § 67).
62. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa"nın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
D. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden
63. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
64. Başvurucular ihlalin tespiti ve giderilmesi ile çeşitli miktarlarda manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
65. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
66. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
67. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanunun 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir. (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
68. İncelenen başvurularda haberleşme hürriyetinin ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin idarenin işleminden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte mahkeme de ihlali giderememiştir.
69. Bu durumda haberleşme hürriyetinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili İnfaz Hâkimliklerine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
70. Öte yandan somut olayda, ihlalin tespit edilmesinin başvurucuların uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için haberleşme hürriyetinin ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvuruculara ayrı ayrı olmak üzere net 2.500 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
71. Dosyasındaki belgelerden tespit edilen 3.600 TL vekâlet ücretinin birinci başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İkinci başvurucunun adli yardım talebinin REDDİNE,
B. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
D. Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme hürriyetinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
E. Kararın bir örneğinin haberleşme hürriyetinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Osmaniye İnfaz Hâkimliği (E.2017/3456, K.2017/3638) ile Çanakkale İnfaz Hakimliğine (E.2018/759, K.2018/777) GÖNDERİLMESİNE,
F. 2.500 TL manevi tazminatın başvuruculara AYRI AYRI ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
G. 3.600 TL vekâlet ücretinin birinci başvurucuya ÖDENMESİNE,
H. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihlerinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
İ. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 24/3/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.