Esas No: 2011/1-53
Karar No: 2011/115
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/1-53 Esas 2011/115 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Tebliğname 2010/283378
Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi
Mahkemesi : ADANA 3. Ağır Ceza
Günü : 13.10.2008
Sayısı : 323-366
Sanık M.. K.."nın, öldürme suçundan 5237 sayılı TCY"nın 81/1, 29 ve 62/1. maddeleri uyarınca 15 yıl hapis, ruhsatsız silah taşıma suçundan 6136 sayılı Yasanın 13/1 ve 5237 sayılı TCY"nın 62. maddeleri uyarınca 10 ay hapis ve 375 YTL adli para cezası ile cezalandırılmasına, 5275 sayılı Yasanın 99. maddesi uyarınca hapis cezaları toplanarak, sonuç olarak 15 yıl 10 ay hapis ve 375 YTL adli para cezası ile cezalandırılmasına, zoralıma, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin, Adana 3. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 23.11.2006 gün ve 233–520 sayılı öldürme suçu yönünden re"sen temyize tabi olan hükmün, sanık müdafii ile katılan vekili tarafından da temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 09.07.2008 gün ve 6791–5808 sayı ile;
“1- Katılanın, 6136 sayılı Yasaya muhalefet suçundan kurulan hükmü temyize yetkisi bulunmadığından, vekilinin bu suça yönelik temyiz isteminin CMUK’nun 317. maddesi uyarınca reddine,
2- Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın suçlarının sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suçların niteliği tayin, cezayı azaltıcı tahrik ve takdiri indirim sebeplerinin nitelik ve derecesi takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde bozma nedenleri dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin tahrikin ağır bulunduğuna, katılan vekilinin suçun vasfına, tahrik bulunmadığına, vesaireye yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine;
Ancak;
a) 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesi uyarınca belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılan sanık hakkında; velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından getirilen kısıtlamanın, 53. maddenin 3. fıkrasının şartla salıverilme tarihine kadar geçerli olduğunun gözetilmemesi,
b) 5237 sayılı Yasada içtima hükümleri bulunmadığından cezaların içtimaına karar verilemeyeceğinin düşünülmemesi,
c) Sanığın daha önceden kesinleşmiş mahkûmiyeti bulunduğu ve 5237 sayılı TCK’nın 58. maddesinde öngörülen şartların oluştuğu halde tekerrür hükümlerinin uygulanmaması” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Adana 3. Ağır Ceza Mahkemesince 13.10.2008 gün ve 323–366 sayı ile;
5237 sayılı TCY"nın 58. maddesi ile ilgili bozmaya karşı; “sanığın önceki ilamının infazından itibaren üç yıl geçmesi nedeniyle direnildiği, diğer bozma nedenine ise uyulduğu” belirtildikten ve önceki hükümdeki gerekçe tekrar edildikten sonra; “... Sanık lehine 5237 sayılı Yasa uygulanmış olmakla, her ne kadar sanığın tekerrüre esas cezası var ise de, TCK’nın 58. maddesi gereğince tekerrüre esas ilamın infazdan itibaren üç yıl süre geçtiği göz önüne alındığında, bu hususta yasal şartları oluşmadığından tekerrürle ilgili hüküm uygulanmamıştır” şeklindeki gerekçe ile önceki hükümde ısrar edilmek suretiyle, sanığın 5237 sayılı TCY’nın 81, 29 ve 62. maddeleri uyarınca sonuç olarak 15 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba karar verilmiştir.
Re"sen temyize tabi olan hükmün Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “onama” istemli, 283378 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, dosya Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Yerel mahkeme direnme hükmü ile re"sen temyizin kapsamına göre inceleme; sanık hakkında öldürme suçundan kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; 6136 sayılı Yasanın 13/1, 765 sayılı TCY’nın 59 ve 647 sayılı Yasanın 6. maddeleri uyarınca erteli 10 ay hapis ve adli para cezası ile cezalandırılan ve bu hüküm tarihinden itibaren beş yıllık deneme süresi içerisinde yeniden bir suç işleyen sanık hakkında tekerrür hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının belirlenmesine ilişkin ise de; öncelikle direnme hükmünün yeni bir hüküm olup olmadığı hususunun değerlendirilmesi gerekmiştir.
Önsoruna ilişkin olarak Ceza Genel Kurulunda yapılan görüşmede, direnme kararının yeni bir hüküm olmadığı ve bu nedenle Ceza Genel Kurulunca incelenmesi gerektiğine oybirliği ile karar verilerek uyuşmazlığın esasının görüşülmesine geçilmiştir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Sanığın; Adana 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 10.06.2002 gün ve 559–657 sayılı ilamı ile 6136 sayılı Yasanın 13/1 ve 765 sayılı TCY’nın 59. maddesi uyarınca sonuç olarak 10 ay hapis ve 181.734.416 TL ağır para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, bu cezanın 647 sayılı Yasanın 6. maddesi uyarınca ertelendiği ve kararın 18.06.2002 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.
5237 sayılı Yasanın 58. maddesine göre;
Önceden işlenen suçtan dolayı verilen hükmün kesinleşmesinden sonra yeni bir suçun işlenmesi halinde, sanık hakkında tekerrür hükümleri uygulanacaktır. Tekerrür hükümlerinin uygulanabilmesi için önceki hükmün kesinleşmesi ve ikinci suçun kesinleşmeden sonra işlenmesi yeterli olup, cezanın infaz edilmiş olmasına gerek bulunmamaktadır. Ancak yasa koyucu tekerrür hükümlerinin uygulanabilmesi için önceki cezanın infaz edilmesi koşulunu aramadığı halde, infazdan sonra belirli bir sürenin geçmesi halinde tekerrür hükümlerinin uygulanmayacağını hüküm altına almıştır. Buna göre, beş yıldan fazla süreyle hapis cezasına mahkûmiyet halinde cezanın infaz edildiği tarihten itibaren beş yıl, beş yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezasına mahkûmiyet halinde ise cezanın infaz tarihinden itibaren üç yıl geçmekle tekerrür hükümleri uygulanmayacaktır.
5237 sayılı Yasanın 58. maddesi uyarınca kişinin mükerrir sayılması için ilk hükmün kesinleşmesinden sonra ikinci suçun işlenmesi yeterli olup, ilk suçun 01 Haziran 2005 tarihinden önce veya sonra işlenmesinin mükerrirlik açısından herhangi bir önemi bulunmamaktadır.
Maddenin 5. fıkrasında fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış kişiler hakkında tekerrür hükümlerinin uygulanamayacağı, 4. fıkrasında ise tekerrüre esas alınamayacak suçlar belirtilmiştir.
Esasen, tekerrüre esas alınan hükmün hapis veya adli para cezasına ilişkin olması halinde, tekerrüre esas alınacağında bir duraksama bulunmamaktadır. Uyuşmazlık; 765 sayılı TCY hükümleri uyarınca verilen cezanın 647 sayılı Yasanın 6. maddesi uyarınca ertelenmesine dair mahkûmiyet hükmünün, tekerrüre esas alınmasının olanaklı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
“… Tekerrür hükümlerinin uygulanabilmesinin cezanın infaz edilmiş olması şartına bağlı tutulduğu, ertelenmiş ceza ise infaz edilmiş ceza olmadığına göre, tekerrür hükümlerinin uygulanmasının mümkün olmadığı” şeklindeki 20.05.1942 gün 31/14 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında vurgulandığı üzere; 765 sayılı TCY uygulanmasında tekerrür hükümlerinin uygulanabilmesi, önceki mahkûmiyetin infazı koşuluna bağlandığı ve 647 sayılı Yasanın 6. maddesi uyarınca erteli cezanın 765 sayılı TCY’nın 95/2. maddesi uyarınca aynen infazına karar verilip de infaz edilmediği sürece tekerrüre esas alınmayacağı tartışmasızdır.
5237 sayılı TCY uygulamasında ise, anılan Yasanın 51/8. maddesi uyarınca, hakkında hapis cezasının ertelenmesine karar verilen hükümlünün, denetim süresini yükümlülüklere uygun ve iyi hâlle geçirmesi halinde, cezası infaz edilmiş sayılacaktır. Denetim süresi içerisinde kasıtlı suç işlemesi veya kendisine yüklenen yükümlülüklere aykırı davranması halinde ise, 5237 sayılı TCY’nın 51/7. maddesi uyarınca ertelenen cezanın kısmen veya tamamen çektirilmesine karar verilebilecektir. Her iki halde de, yeni TCY’nda diğer koşulların varlığı hâlinde, erteli mahkûmiyet hükümlerinin tekerrüre esas alınmasında yasal bir engel bulunmamaktadır.
Bu durumda da; tekerrür hükümlerinin uygulanabilmesi için gereken sürenin, cezanın infaz edilmiş sayılacağı deneme süresinin sonundan itibaren işlemeye başlayacağının kabulü uygun olacaktır.
765 sayılı TCY ile 5237 sayılı TCY’nın tekerrüre ilişkin hükümleri birlikte değerlendirildiğinde;
647 sayılı Yasanın 6. maddesi uyarınca ertelenen cezalar, 5237 sayılı TCY döneminde, deneme süresi doluncaya kadar tekerrüre esas alınabilecek, deneme süresi içerisinde yeni bir suçun işlenmemesi durumunda ise, 765 sayılı TCY’nın 95/2. maddesi uyarınca ertelenen mahkûmiyet, “esasen vaki olmamış” sayılacak ve bu durumda ortada mahkûmiyet hükmü kalmayacağından, tekerrür hükümlerinin uygulanması da sözkonusu olamayacaktır.
Mahkûmiyetin vaki olmamış sayılması sonucu 765 sayılı TCY açısından sözkonusu olduğundan, deneme süreleri bakımından 5237 sayılı TCY hükümlerinin değil, 765 sayılı TCY hükümlerinin göz önünde bulundurulması gerekir.
765 sayılı TCY uygulamasında, erteli cezalarda deneme süresi, önceki mahkûmiyetin kabahat niteliğinde olması durumunda, hüküm tarihinden itibaren bir sene, cürüm niteliğindeki bir suça ilişkin olması hâlinde ise beş sene olarak kabul edilmiştir.
Tekerrür, ikinci bir suçun işlenmesine bağlı olarak ortaya çıkan bir sonuç olup, ikinci suçun da, 5237 sayılı TCY’nın yürürlüğe girmesinden sonra işlendiği için, bu suçtan dolayı sanık hakkında tekerrür hükümlerinin uygulanması gerekecektir.
Somut olayda; Özel Daire tarafından bozma ilamında tekerrüre esas alınması gerektiği belirtilen kararın, 647 sayılı Yasanın 6. maddesi uyarınca erteli hapis ve ağır para cezasına yönelik mahkûmiyet hükmüne ilişkin olduğu göz önüne alınarak yapılan değerlendirmede;
Sanığın erteli 10 ay hapis ve adli para cezasından ibaret ilamının hüküm tarihi 10.06.2002 olup, 18.06.2002 tarihinde de kesinleşmiştir. Hüküm tarihinden itibaren 647 sayılı Yasanın 6 ve 765 sayılı TCY’nın 95. maddesi uyarınca hesaplanacak olan beş yıllık deneme süresi, suç tarihinden sonraki bir tarih olan 10.06.2007 tarihinde dolacak olup, sanık incelemeye konu olan suçu, bu beş yıllık deneme süresi içerisinde işlemiştir. Bu durum karşısında sanık hakkında mükerrirlere özgü infaz rejiminin uygulanması koşulları bulunmaktadır.
Ancak, taraflarca temyiz edilmeyen, hapis cezası miktarı bakımından re"sen temyize tabi olan yerel mahkeme hükmüne yönelik aleyhe temyiz bulunmadığından, 17.12.1930 gün ve 26–32 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca, hükmün sanık aleyhine bozulması olanaklı değildir.
Bu itibarla; yerel mahkeme direnme hükmünün, belirtilen eleştiri ile onanmasına karar verilmesi gerekmektedir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Genel Kurul Üyesi ise, “tekerrür hükümlerinin uygulanmamasının kazanılmış hak teşkil etmeyeceği” görüşüyle karşıoy kullanmıştır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Eleştiri dışında isabetli bulunan Adana 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 13.10.2008 gün ve 323–366 sayılı direnme hükmünün ONANMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 07.06.2011 günü yapılan müzakerede oyçokluğu ile karar verildi.