Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/8-103 Esas 2011/99 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2011/8-103
Karar No: 2011/99

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/8-103 Esas 2011/99 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2011/8-103 E.  ,  2011/99 K.

    "İçtihat Metni"

    İtirazname : 2011/118334
    Yargıtay Dairesi : 8.Ceza Dairesi
    Mahkemesi : YOZGAT 1. Asliye Ceza
    Günü : 03.10.2006
    Sayısı : 667-618

    Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna yardım etmekten sanık T. U.’in TCY’nın 37, 109/2-3-b-e, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 3 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Yozgat 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 03.10.2006 gün ve 667-618 sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 30.09.2010 gün ve 12768-10925 sayı ile;
    “Sanıkların müştekiyi zorla araca bindirip aracın bir süre yol aldıktan sonra yapılan ihbar üzerine yakalandıklarının anlaşılması karşısında, tebliğnamedeki bozma düşüncesine katılınmamıştır.
    Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin tahkikat neticelerine uygun olarak tecelli eden kanaat ve takdirine, tetkik olunan dosya münderecatına göre sanıklar müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün onanmasına,” karar verilmiştir.
    Yargıtay C.Başsavcılığı ise 21.04.2011 gün ve 118334 sayı ile;
    “Sanık hakkında Yozgat Cumhuriyet Başsavcılığının 14.09.2005 tarihli iddianamesi ile kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan 5237 sayılı TCK’nun 109/2-3-b-e, 62/l, 53 ve 63. maddeleri gereğince cezalandırılması için Yozgat 1. Asliye Ceza Mahkemesine dava açılmış ve yargılama sonucunda görüşü mahkûmiyete ilişkin olan Cumhuriyet savcısının açık ve anlaşılır biçimde uygulanacak yasa maddelerini göstermek suretiyle esas hakkındaki mütalaası alınmadan CMK’nun 216/1. madde ve fıkrasına aykırı olarak mahkûmiyet hükmü kurulmuştur.
    Cumhuriyet savcısı nihai kararın verildiği duruşmadan bir önceki 30.05.2006 tarihli duruşmada tüm sanıklara ilişkin esas hakkında verdiği mütalaada sanık T.U.için uygulanacak yasa ve maddelerini göstermediği, hükmün tefhim edildiği duruşmada ise bir önceki celsede verdiği mütalaayı tekrar etmekle yetindiği ve görüş alınmadan hüküm kurulduğu anlaşılmıştır.
    Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşü alınmadan, uygulanması talep edilen yasa maddeleri açık ve anlaşılır biçimde gösterilmeden duruşmada hazır bulunan sanık müdafiinin esas hakkındaki savunmasını yapamayacağı açıktır. Ceza Genel Kurulu’nun 03.03.2009 tarih 2008/185- 2009/48 sayılı kararı da bu doğrultudadır.
    Adil yargılanma ve savunma hakkına ilişkin olan Cumhuriyet savcısının açık ve anlaşılır biçimde uygulanacak yasa ve maddeleri gösterilmeden esas hakkındaki görüşü alınmadan CMK’nun 216/1. madde ve fıkrasına aykırı olarak hüküm kurulduğundan onama kararının kaldırılması gerektiği” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, sanık T.U. hakkındaki Özel Daire onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
    Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    İtirazın kapsamına göre inceleme, sanık T. U. hakkında kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.
    Sanık T.U.’in kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan cezalandırılmasına karar verilen somut olayda, çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, sanık hakkında hüküm kurulmadan önce Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünün usulüne uygun olarak alınıp alınmadığı noktasında toplanmaktadır.
    İncelenen dosya içeriğine göre;
    Sanık hakkında TCY’nın 109/2-3-b, 39, 53 ve 63. maddeleri uyarınca cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı, yargılama sırasında 30.05.2006 tarihli oturumda Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünü sunduğu, bu mütalaanın anlatım kısmında olayın gerçekleşme şekli ve sanıkların eylemleri ayrıntılı olarak anlatıldıktan sonra; “sanıklar A. ve İ., mağduru birlikte alıkoymuşlar ve diğer sanık T.’ın kullandığı araç ile belli bir süre götürmüşlerdir. Buna göre sanıkların 5237 sayılı TCK’nun 37. maddesinde belirtilen şekilde doğrudan fail olarak birlikte işledikleri ve sanıklardan herhangi birisinin yardım eden sıfatının bulunmadığı değerlendirilmiştir” denilmek suretiyle, diğer sanıklar İ.K. ve A. Ş. ile birlikte sanık T.ın da olaydaki rolünün anlatıldığı ve TCY’nın 37. maddesi uyarınca sanıkların suçu birlikte işlediklerinin ifade edildiği, ancak mütalaanın sonunda diğer iki sanık hakkında uygulanması istenen yasa maddelerine yer verilmesine karşın, sanık T. U.e yer verilmediği, kısa kararın açıklandığı 03.10.2006 tarihli oturumda da Cumhuriyet savcısının “geçen celse verdiğim mütalaamı tekrar ederim” dediği ve eski mütalaanın okunduğu hususunun tutanağa geçirildiği, sanık müdafiinin mütalaaya karşı eski savunmalarını tekrar ettiği görülmektedir.
    Ceza yargılamasının amacı olan somut gerçeğin açığa çıkarılması için kanıtların duruşmada ortaya konulmasından sonra, bu kanıtlardan sonuç çıkarma, yani tartışma evresi başlar. Böylece ortaya konulan kanıtlarla ilgili taraflara CYY’nın 216/1. maddesinde belirtilen sıraya göre söz hakkı verilecek ve tartışma olanağı sağlanacaktır. Bu tartışma tamamlandıktan sonra, önce bireysel iddia makamını temsil eden katılan ve vekili, sonra da kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı esas hakkındaki görüşünü beyan edecektir. Soruşturma evresinde elde ettiği kanıtlardan ulaştığı sonuca göre iddianameyi hazırlamakla görevli iddia makamı, bu suretle CYY’nın 225/1. maddesi uyarınca kovuşturma aşamasının sınırlarını belirlemektedir. Kovuşturma aşaması sonunda da iddia makamı, duruşmaya getirilip tartışılan kanıtları değerlendirerek esasa ilişkin iddialarını ortaya koyacak, sanık veya müdafii de buna ilişkin savunmasını yapabilecektir. Bu, tez yani iddia ile antitezin yani savunmanın çatışmasıyla, sonuca yani karara ulaşılan bir süreç olan yargılama sonucunda sağlıklı bir karara ulaşabilmenin gerekli ve zorunlu koşuludur.
    Esasen inceleme konumuza ilişkin 1412 sayılı CYUY’nın 251 ve 5271 sayılı CYY’nın 216. maddeleri benzer şekilde düzenlenmiş olmalarına rağmen, her iki Yasada da, Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasının ne şekilde olacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak ceza yargılaması kurallarının her konuyu ayrıntısıyla düzenlemesi beklenmemelidir. Bu nedenle usûl yasalarının düzenlemediği alanlar, kişi hak ve özgürlüklerine aykırı olmamak ve yasanın ruhuna uygun olmak koşuluyla yorum ve kıyasla doldurulmakta ve bu uygulamalar benimsendikçe teamüle dönüşmektedir.
    Öte yandan, iddia makamının esasa ilişkin görüşünü anlaşılır ve açık bir biçimde sunmasının savunma hakkının kullanılmasıyla da ilintili olduğunda kuşku yoktur. Zira sağlıklı bir savunma, ancak sağlıklı bir iddia üzerine oturtulabilir.
    Bu konuda öğretide; “İddia makamı, muhakeme boyunca, mütalaa mahiyetindeki hükümleri ile hâkime ışık tutacak, muhakemede tez ileri sürüp sentez elde edilmesine çalışacaktır… Savcılık son kararın nasıl olması gerektiği hakkındaki görüşünü esas hakkındaki mütalaası ile açıklayacak ve artık şüphesi kalmayıp mahkûmiyet kararı verilmesini düşünüyorsa o zaman, sanığın cezalandırılmasını isteyecektir… Tartışma sadece maddi meseleye taalluk etmez; muhakeme hukuki meseleyi de çözeceğinden, bu mesele hakkındaki görüşler de iddiada yer alacaktır.” (Prof. Dr. Nurullah Kunter, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınları, 9. bası, İstanbul, s.193, 936-937); “Ceza muhakemesi hükmünün kolektif olması gerekmesi sebebiyle, savcının son soruşturma safhasının sonuç çıkarma devresinde düşüncelerini bildirmesi yani esas hakkındaki mütalâasının serd etmesi, vazgeçilmez bir zarurettir. Diğer ilgililerin bir şey söylemeksizin işi mahkemenin kararına terk etmeleri mümkün görülebilmekle beraber, savcı bakımından böyle bir şey sözkonusu olamaz; savcı her halde en son iddialarını söylemelidir. Bu itibarla, savcılık talep veya iddia durumunda olduğu konularda keyfiyeti hâkime (veya hâkimin takdirine) bıraktığını beyan ile yetinemez... Esas hakkındaki mütalaanın sadece sübuta yani maddi meseleye değil, hukuki meseleye de taalluk etmesi gerekir. Muhakemenin aynı zamanda hukuki meseleyi de halletmek zorunda olması, savcının bu konudaki düşüncelerini de bildirmesini gerektirmektedir” (Dr.Selahattin Keyman, Ceza Muhakemesinde Savcılık, Sevinç Matbaası, Ankara, 1970, s.258-262) şeklinde görüşler bulunmaktadır.
    Bu açıklamalar doğrultusunda somut olay değerlendirildiğinde;
    Kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı 30.05.2006 tarihli oturumda açıkladığı esas hakkındaki görüşünde, olayın gerçekleşme şeklini ve sanıkların eylemlerini ayrıntılı olarak açıkladıktan sonra, sanık T.’ın da diğer sanıklarla birlikte TCY’nın 37. maddesi kapsamında suçu işlediği ve yardım eden sıfatının bulunmadığını açıkça ifade etmiş, ancak mütalaanın sonunda sanıklar hakkında uygulanması istenilen sevk maddelerinin belirtildiği bölümde diğer sanıkların isimlerinin yer almasına karşın, sanık T.ın isminin söylenmesi unutulmuş ya da söylendiği halde sehven duruşma tutanağına geçirilmemiştir. Bu nedenle olayın gerçekleşme şeklini ve sanıkların eylemlerini ayrıntılı olarak açıkladıktan sonra tüm sanıkların 5237 sayılı TCY’nın 37. maddesi uyarınca cezalandırılmasını isteyen esas hakkındaki mütalaanın yeterli olduğu ve iddianamede kişiyi hürriyetinden yoksun kılmaya yardım etme suçundan cezalandırılması istenilen sanık T.ın isminin uygulanması istenilen sevk maddelerinin açıklandığı bölümde unutulmasının savunma hakkının kullanılması açısından bir eksiklik oluşturmayacağı ortadadır. Nitekim sanık müdafii, Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşüne karşı yargılama sırasında yaptığı savunmada, bu hususa ilişkin herhangi bir beyanda bulunmamıştır.
    Diğer taraftan, Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünde, savunma hakkını kısıtlamayacak mahiyetteki bu eksiklik 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 308. maddesinde sayılan yasaya mutlak muhalefet hallerinden birisini de oluşturmamaktadır.
    Bu itibarla, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
    2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 17.05.2011 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

     

     

    Hemen Ara