Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/3-66 Esas 2011/96 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2011/3-66
Karar No: 2011/96

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/3-66 Esas 2011/96 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2011/3-66 E.  ,  2011/96 K.

    "İçtihat Metni"

    İtirazname : 2011/33882
    Yargıtay Dairesi : 3. Ceza Dairesi
    Mahkemesi : ARDAHAN Sulh Ceza
    Günü : 24.03.2008
    Sayısı : 314-43
    Orman Yasasına aykırılık suçundan sanık İ. Y.’ün, 6831 sayılı Yasanın 91/1-4-9-son ve 765 sayılı TCY’nın 59/2. maddeleri uyarınca 60 ay hapis ve 4.230 YTL adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Ardahan Sulh Ceza Mahkemesince 07.02.2007 gün ve 314-43 sayı ile verilen hüküm temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.
    5728 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesi ve Ardahan C.Başsavcılığının istemi üzerine dosyayı ele alan Ardahan Sulh Ceza Mahkemesince 24.03.2008 gün ve 314-43 sayılı ek karar ile; hükümlünün 6831 sayılı Orman Yasasının 91/1-2 ve 5237 sayılı TCY’nın 62. maddeleri uyarınca 5 ay hapis ve 1000 lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmiştir.
    Bu hükmün de hükümlü tarafından temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 20.09.2010 gün ve 218-13583 sayı ile;
    “CMK"nın 231/12. maddesi gereğince ‘Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebilir’ hükmü gereğince kararın temyiz kabiliyeti olmadığından ve ancak itiraz yolu açık bulunduğundan itiraz merciine karar verilmek üzere dosyanın incelenmeksizin mahalline iadesine” karar verilmiştir.
    Yargıtay C.Başsavcılığı ise 07.03.2011 gün ve 33882 sayı ile;
    “…08.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanunla, özel nitelikte olan 6831 sayılı Orman Kanununda getirilen köklü değişikliklerin ve ceza sisteminin lehe hükümlerinin bütün halinde değerlendirme sonucu 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 7. maddesi dikkate alınarak sanık lehine uygulanması gerekliliği ve 5728 sayılı Kanunun 562. maddesinin 1. fıkrası uyarınca CMK.nun 231/5, 14. madde ve fıkralarında öngörülen, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasında ceza sınırının 2 yıla çıkartılması ve soruşturma ile kovuşturması şikayete bağlı suç olma şartının kaldırılması kuralları gereğince kesinleşen dosya yeniden ele alınmış ve sanığın lehine olan 5728 sayılı Kanun ile değişik 6831 sayılı Orman Kanununun 91/1-2, 62, 52/2-4. maddeleri uyarınca 5 ay hapis cezası ve 1.000 YTL. adli para cezası ile cezalandırıl¬masına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına ilişkin hüküm kurulmuştur.
    Her ne kadar hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına veya hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına ilişkin kararların 5271 sayılı Yasanın 231/12. madde ve hükmü uyarınca itiraza tabi olduğu ve temyizinin mümkün olmadığı bir gerçek ise de Ardahan Sulh Ceza Mahkemesinin 24.03.2008 tarih ve 2006/314 E. 2007/43 K. sayılı karar ile Orman Kanununda yapılan değişiklik nedeniyle sanığın 60 aylık hapis cezasının 5 ay hapis cezasına ve 5.076 YTL. adli para cezasının 1.000 YTL. adli para cezasına indiği ve hükmün temyizinin bu nedenle mümkün olduğu” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurmuştur.
    Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; 6831 sayılı Orman Yasasında değişik yapan 5728 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesi üzerine yapılan uyarlama yargılaması sonucunda verilen kararların hangi yasa yoluna tabi olduğunun belirlenmesine ilişkindir.
    Ceza Genel Kurulu’nun 03.02.2009 gün ve 250-13, 24.01.2006 gün ve 136-3 ile 27.12.2005 gün ve 162-173 sayılı kararlarında açıklandığı üzere;
    Ceza yasalarının zaman bakımından uygulanmasına ilişkin kurallar, yürürlükten kalkmış bulunan 765 sayılı Türk Ceza Yasasının 2. maddesi ile 01 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girmiş bulunan 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının 7. maddesinde benzer biçimde düzenlenmiştir. Anılan maddelerde iki önemli ilke vurgulanmaktadır. Bunlardan ilkine göre: ceza hukuku kuralları yürürlüğe girdikleri andan itibaren ileriye etkili olarak uygulanırlar. “Geçmişe etkili uygulama” veya “geçmişe yürürlük” ilkesi denilen ikinci prensibe göre, failin lehine olan yasa geçmişe etkilidir. Dolayısıyla, suçtan sonra yürürlüğe giren ve fail lehine olan yasa, hükümde ve infaz aşamasında dikkate alınmalıdır. Bazen, sonradan yürürlüğe giren yasanın kendisi sonucu belirler ki, bu durumda yeni bir yargılama faaliyetine ihtiyaç bulunmaz. Kimi zaman da, sonradan yürürlüğe giren yasanın suçun unsurlarını değiştirmesi, suça etkili halleri yeniden düzenlemesi, ceza miktarlarını öncekinden farklı alt ve üst sınırlar arasında belirlemesi gibi nedenlerle, önceki suç bakımından doğurduğu sonucun bir mahkeme kararı ile saptanması gerekir. Bu durumda “mahkûmiyet hükmünde değişiklik yargılaması” veya kısaca “uyarlama yargılaması” denilebilecek bir yargılama faaliyetine ihtiyaç vardır. Her yargılama faaliyeti gibi bu da bir davanın varlığını gerektirir. Daha önce bu tür bir yargılamayı münhasıran düzenleyen yasa normu mevcut olmadığından yerleşmiş yargısal uygulamalar doğrultusunda bu yargılama, 1412 sayılı CYUY’nın mahkumiyet hükmünün yorumunda doğan tereddüdün giderilmesi bakımından hakimden karar istenmesi yöntemini düzenleyen 402. maddesine göre gerçekleştirilmekteydi.
    Ancak, her ikisi de 01 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Yasanın 9. maddesi ile 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Yasa’nın 98 vd. maddelerinde uyarlama yargılamasını düzenleyen hükümler getirilmiştir.
    Bunlardan 5275 sayılı Yasanın 98. maddesinde; “Mahkûmiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında duraksama olursa, cezanın kısmen veya tamamen yerine getirilip getirilmeyeceği ileri sürülür ya da sonradan yürürlüğe giren kanun, hükümlünün lehinde olursa, duraksamanın giderilmesi veya yerine getirilecek cezanın belirlenmesi için hükmü veren mahkemeden karar istenir” denilmiş, birden fazla hükümdeki cezaların toplanması için mahkemeden karar istenmesi 99. maddesinde düzenlenmiş, 101. maddesinde de bu kararların duruşma yapılmaksızın verileceği belirtilerek yetkili mahkemeler ve yasa yolu gösterilmiştir. Görüldüğü gibi, 5275 sayılı Yasanın 98 ilâ 101. maddeleri herhangi bir ceza normunun hükmün kesinleşmesinden sonra değişmesi halinde yapılacak uyarlama yargılamasına ilişkin genel bir düzenlemeyi içermektedir.
    5252 sayılı Yasanın 9. maddesinin 1 ve 2. fıkralarında ise; “(1) 01 Haziran 2005 tarihinden önce kesinleşmiş hükümlerle ilgili olarak, Türk Ceza Kanununun lehe olan hükümlerinin derhal uygulanabileceği hallerde, duruşma yapılmaksızın da karar verilebilir.
    (2) Birinci fıkra hükmü, 01 Haziran 2005 tarihinden önce verilip de Yargıtay tarafından lehe olan hükümlerin uygulanması hususunda değerlendirme yapılması gerektiği gerekçesiyle bozularak mahkemesine gönderilen hükümler hakkında da uygulanır” hükmü getirilmiştir.
    5252 sayılı Yasanın amacı 1. maddesinde, kapsamı ise 2. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre Yasanın amacı: 5237 sayılı Türk Ceza Yasanının yürürlüğe konulmasına ilişkin usul ve esasları belirlemek; kapsamı ise, diğer yasalarda 765 sayılı Türk Ceza Yasasına yapılan yollamalar, 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının yürürlüğe girmesiyle yürürlükten kaldırılan hükümler ve 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının uygulanması için diğer Yasalarda yapılan değişiklikler, bu yasanın yürürlüğe girmesinden önce işlenmiş suçlar hakkında ne surette hüküm kurulacağı ve kesinleşmiş cezaların nasıl infaz edileceğine ilişkin hükümlerdir. Bu üç hüküm birlikte değerlendirildiğinde, 5252 sayılı Yasanın “Lehe olan hükümlerin uygulanmasında usul” başlıklı 9. maddesinin 1. fıkrası;
    a) Sadece 01 Haziran 2005 tarihinden önce kesinleşmiş mahkumiyet hükümlerinde ve
    b) Münhasıran, 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının yürürlüğe girmesi nedeniyle hükümde bir değişiklik yargılaması yapılması gerektiğinde uygulanabilecektir. Başka bir ifadeyle bu düzenleme, 5237 sayılı Türk Ceza Yasası dışında başka herhangi bir yasanın yürürlüğe girmesi ve lehe hüküm içermesi halinde yapılacak incelemeyi kapsamamaktadır.
    Sonradan yürürlüğe giren yasa nedeniyle mahkumiyet hükmünde değişiklik yargılamasını düzenleyen bu iki farklı yasadan biri genel nitelikte, diğeri ise sınırlı uygulama alanına sahip özel nitelikte bir düzenlemeyi içermektedir. Her iki yasanın kabulünden sonra, 5252 sayılı Yasanın 9. maddesinde ve 5349 sayılı Yasayla kısmi bir değişiklik yapılmakla birlikte, maddedeki hüküm korunmuştur. Bu durum yasa koyucunun uyarlama yar¬gılaması konusunda iki farklı yasada iki ayrı düzenleme öngörmesinin bilinçli bir tercihe dayandığını ortaya koymaktadır. Bu itibarla, sonradan yürürlüğe giren ve lehe hüküm içeren yasanın 5237 sayılı Türk Ceza Yasası olması ve mahkûmiyet hükmünün de 01 Haziran 2005 tarihinden önce kesinleşmiş olması halinde, uyarlama yargılaması özel düzenlemeyi içeren 5252 sayılı Yasanın 9. maddesinin 1. fıkrasında öngörülen usule göre gerçekleştirilmeli, bu iki koşulun birden oluşmadığı hallerde ise, genel düzenleme getiren 5275 sayılı Yasanın 98 vd. maddelerindeki yöntem uygulanmalıdır.
    01 Haziran 2005 tarihinden sonra gerçekleştirilen yasa değişiklikleri nedeniyle uyarlama yargılamasının tabi olacağı ilkeler 5252 sayılı Yasanın 9. maddesine göre değil, 5275 sayılı Yasanın 98 ilâ 101. maddelerine göre belirlenmelidir. Kaldı ki, aynı husus 5728 sayılı Yasanın Geçici 1. maddesinde de açıkça belirtilmiştir. Buna göre; 01.05.2005 tarihinden sonra kesinleşen hükümlerin, gerçekleştirilen yasa değişiklikleri nedeniyle uyarlama yargılamasına konu edilmeleri durumunda, uyarlama yargılaması sonucunda verilen kararlara karşı başvurulabilecek yasa yolu 5275 sayılı Yasanın 101/3. fıkrası uyarınca itirazdır.
    Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; 09.04.2007 tarihinde kesinleşen hükmün, 6831 sayılı Orman Yasasında değişiklikler getiren 5728 sayılı Yasanın 02.08.2008 tarihinde yürürlüğe girmesi üzerine yapılan uyarlama yargılamasının 5275 sayılı Yasanın 98 ilâ 101. maddelerinde belirlenen ilkelere tabi olması ve uyarlama yargılaması sonucunda verilen karara karşı başvurulacak yasa yolunun 5275 sayılı Yasanın 101/3. fıkrası uyarınca itiraz olduğu konusunda duraksama bulunmadığından, Özel Dairenin hükmün itiraza tabi olduğuna ilişkin kararı sonucu itibarıyla isabetlidir.
    Bu itibarla;
    Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Yargıtay C.Başsavcılığının itirazının REDDİNE,
    2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 17.05.2011 günü yapılan müzakerede oybirliği ile karar verildi.

     

    Hemen Ara