Esas No: 2011/11-35
Karar No: 2011/88
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/11-35 Esas 2011/88 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Tebliğname: 2010/29010
Yargıtay Dairesi : 11. Ceza Dairesi
Mahkemesi : AKHİSAR Ağır Ceza
Günü : 05.05.2009
Sayısı : 35-82
213 sayılı Vergi Usul Yasasına muhalefet suçundan sanık Ş.S..’nın, 213 sayılı Yasanın 359/b-1. maddesi uyarınca 18 ay ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Akhisar Ağır Ceza Mahkemesince verilen 16.12.1999 gün ve 171-247 sayılı hüküm, sanık tarafından temyiz edilmekle, dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 05.06.2001 gün ve 5350-6305 sayı ile onanarak kesinleşmiştir.
Yeni yasaların yürürlüğe girmesi üzerine Akhisar Ağır Ceza Mahkemesince 16.06.2005 gün ve 171-247 sayı ile dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, “önceki hükümle verilen cezanın aynen infazına” karar verilmiş,
Hükümlü müdafii tarafından hükmün temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 7. Ceza Dairesince 07.06.2007 gün ve 13222-4594 sayı ile;
“5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 7. maddesi uyarınca lehe yasanın belirlenmesi amacıyla, suçun unsurlarının tayini, takdir hakkının kullanarak cezanın belirlenmesi, cezanın kişiselleştirilmesinin gerektirdiği durumlarda hükmün zat ve mahiyetini değiştiren veya değiştirme ihtimali bulunan kararların 5252 sayılı Yasanın 9. maddesinin 1. fıkrası uyarınca duruşma açılarak verilmesi gerekmektedir.
Bu nedenlerle; 5252 sayılı Yasanın 9. maddesinin 1. fıkrası uyarınca usulüne uygun şekilde duruşma açılıp ortaya çıkacak sonuca göre hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde dosya üzerinde karar verilmesi” isabetsizliğinden hüküm bozulmuştur.
Yerel mahkemece bozmaya uyularak yapılan uyarlama yargılaması sonucunda 14.02.2008 gün 155-46 sayı ile;
“…Hükümlü hakkında ‘hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına’ karar verilebilmesi için mahkemece ‘hükümlünün yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılmasının’ gerekli olduğu; hükümlünün yargılama sürecinde pişmanlık göstermemesi ve suç işleme hususundaki eğilimine göre yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılmamış olması sebebiyle hükümlü hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilemeyeceği; 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 359/b-1 maddesinde yazılı sahte fatura düzenlemek suçunun müeyyidesi 18 aydan 3 yıla kadar hapis cezası iken 5728 sayılı Kanunun 276. maddesiyle yapılan değişiklikle 3 yıldan beş yıla kadar hapis cezası gerektirdiği ve asgari hadden 3 yıl hapis cezası verilmesinin gerektiği bu açıdan da 5728 sayılı Kanunun lehe düzenleme içermediği anlaşıldığından; hükümlü hakkındaki ilamın infazının durdurulmasına yer olmadığına ve aynen infazına karar vermek gerekmiştir.
Hükümlü müdafii Av.S.T. hükümlüye verilen cezanın 5237 sayılı TCK gereğince paraya çevrilip ertelenmesini talep etmişse de; hükümlüye verilen hapis cezasının 18 ay olduğu ve 5237 sayılı TCK 49/2. maddesine göre kısa süreli olmadığından 5237 sayılı TCK 50.maddesinin veya 647 sayılı Kanunun 4.maddesinin uygulanamayacağı, 5252 sayılı Kanunun 6/1. maddesi gereğince ağır hapis cezası hapis cezasına dönüştürüldüğünden 647 sayılı Kanunun 6. ve 5237 sayılı TCK 51. maddesi gereğince erteleme kapsamında kaldığı; ancak yargılama sürecinde pişmanlık göstermemesi ve suç işleme hususundaki eğilimine göre verilen cezanın ertelenmesi ileride suç işlemekten çekinmesine sebep olmayacağı hususunda vicdani kanaat oluştuğundan 647 sayılı Kanunun 6.maddesi (veya 5237 sayılı TCK 51) ile aynı gerekçeyle 5271 sayılı CMK 231/5. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmiştir.
Hüküm:
1. Hükümlü Ş.S.’nın işlediği 213 sayılı Vergi Usul Kanununa muhalefet suçu açısından 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ve 5728 sayılı Kanun lehe düzenleme içermediğinden Mahkememizin 1997/171 esas, 1999/247 karar sayılı ve 16.12.1999 tarihli ilamında belirtilen cezanın miktarı yönünden değişiklik yapılmasına yer olmadığına, 5252 sayılı Kanunun 6/1. maddesi gereğince ağır hapis cezasının hapis cezasına dönüştürülmek suretiyle aynen infazına,
2. Hükümlü hakkında 647 sayılı Kanunun 6, 5237 sayılı TCK 51 ve 5271 sayılı CMK 231/5. maddelerinin uygulanmasına takdiren yer olmadığına,
3. Hükümlüye verilen ceza miktarı göz önüne alınarak infazın durdurulmasına yer olmadığına,
4. Suç ve infaza başlama tarihinde yürürlükte bulunan 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanun 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanuna göre hükümlü lehine olduğundan; infazın 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanun hükümlerine göre yapılmasına,
5. Adli emanete kayıtlı eşyalarla ilgili iade kararının infaz edilmiş olması sebebi ile yeniden bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
6. Duruşma açılmasına karar verildikten sonra yapılan yargılama giderlerinin 5271 sayılı CMK’nın 330/2 maddesi gereğince devlet Hazinesi üzerinde bırakılmasına” karar verilmiştir.
Bu kararın da katılan vekili ve hükümlü müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 28.11.2008 gün ve 15261-12547 sayı ile;
“Cezanın ertelenmesi veya ertelemeye yer olmadığına ilişkin kararların, hükmün zat ve mahiyetine etkili kararlardan olması ve tek bir kararın infaza verilip ceza ve cezanın kişiselleştirilmesine ilişkin hükümlerin tereddüte neden olmayacak şekilde bu kararda gösterilmesi gerektiği cihetle, CMK.nın 220-232. maddeleri uyarınca hüküm kurulması ve 765 sayılı Yasanın 29/son maddesinde yer alan bazı ölçütlerin 5237 sayılı Yasanın 61. maddesinde kabulü nedeniyle asgari hadden ceza tayin olunan hükümlünün 19.12.2007 günlü oturumdaki lehe hükümlerin uygulanması talebinin takdiri indirim nedenlerini de kapsadığı gözetilerek lehe yasanın belirlenmesi sırasında bu hususun gözetilmemesi ve 5252 sayılı Yasanın 9/3. maddesi uyarınca suç tarihindeki yasa ile sonradan yürürlüğe giren yasanın olaya ilişkin tüm hükümleri karşılaştırılarak lehe yasanın belirlenmesi gerekirken 647 sayılı Yasanın 6. maddesi ile 5237 sayılı Yasanın 51. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilerek karma uygulama yapılması” isabetsizliğinden bozulmuştur.
Akhisar Ağır Ceza Mahkemesi ise 05.05.2009 gün ve 35-82 sayı ile;
“…Hükümlü hakkında ‘hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına’ karar verilebilmesi için mahkemece ‘hükümlünün yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılmasının’ gerekli olduğu; hükümlünün yargılama sürecinde pişmanlık göstermemesi ve suç işleme hususundaki eğilimine göre yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılmamış olması sebebiyle hükümlü hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilemeyeceği; 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 359/b-1 maddesinde yazılı sahte fatura düzenlemek suçunun müeyyidesi 18 aydan 3 yıla kadar hapis cezası iken 5728 sayılı Kanunun 276. maddesiyle yapılan değişiklikle 3 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası gerektirdiği ve asgari hadden 3 yıl hapis cezası verilmesinin gerektiği bu açıdan da 5728 sayılı Kanunun lehe düzenleme içermediği anlaşıldığından; hükümlü hakkındaki ilamın infazının durdurulmasına yer olmadığına ve aynen infazına karar vermek gerekmiştir.
Hükümlü müdafii Av.S.T.hükümlüye verilen cezanın 5237 sayılı TCK gereğince paraya çevrilip ertelenmesini talep etmişse de; hükümlüye verilen hapis cezasının 18 ay olduğu ve 5237 sayılı TCK’nın 49/2. maddesine göre kısa süreli olmadığından 5237 sayılı TCK’nın 50. maddesinin veya 647 sayılı Kanunun 4. maddesinin uygulanamayacağı, 5252 sayılı Kanunun 6/1. maddesi gereğince ağır hapis cezası hapis cezasına dönüştürüldüğünden 647 sayılı Kanunun 6. ve 5237 sayılı TCK’nın 51. maddesi gereğince erteleme kapsamında kaldığı; ancak yargılama sürecinde pişmanlık göstermemesi ve suç işleme hususundaki eğilimine göre verilen cezanın ertelenmesi ileride suç işlemekten çekinmesine sebep olmayacağı hususunda vicdani kanaat oluştuğundan 647 sayılı Kanunun 6. maddesi (veya 5237 sayılı TCK 51) ile aynı gerekçeyle 5271 sayılı CMK 231/5. madde¬sinin uygulanmasına yer olmadığına’ karar verilmiştir.
Mahkememizin 1997/171 esas, 1999/247 karar sayılı ve 16.12.1999 tarihli kararıyla sanıklar Ş.S.ile T. S.nın 1996 yılında sahte ve muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı fatura ve belge temin ederek kullanarak vergi ziyaına sebebiyet verdikleri sabit olduğundan eylemlerine uyan 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 359/b-1 maddesi gereğince takdiren 18 ay ağır hapis cezasıyla cezalandırılmasına, 765 sayılı TCK 59. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına, 647 sayılı Kanunun 4.ve 6. maddelerinin uygulanmasına yer olmadığına karar verildiği, kararın sanık Ş.S.ile sanık T.S.müdafii tarafından temyiz edilmeleri üzerine Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 2001/5350 esas, 2001/6305 karar sayılı ve 05.06.2001 tarihli kararıyla hükmün onanmasına karar verildiği ve aynı tarihte kesinleştiği, kesinleşen hükümlü T. S. hakkındaki ilamın 10.04.2003 tarihinde infaz edildiği, hükümlü Ş.S. hakkındaki ilamın henüz infaz edilmemiş olduğu anlaşılmıştır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03.06.2008 tarih ve 2008/89-158 sayılı kararında ‘...Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 141. maddesine göre bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılmalıdır. Kuşkusuz bu zorunluluk uyarlama yargılaması sonucunda verilen kararlar bakımından da geçerlidir. Ancak, bu yargılamanın amacı kesinleşmiş hükümde suç olduğu saptanan olaya ilişkin lehe hüküm belirlenmesi ve uygulanması ile sınırlı olduğundan yeniden olay yargılamasını yapılmasını gerektiren ayrıksı durumlar dışında önceki yargılamada iddia ve savunma olarak ileri sürülen görüşler ile delillerin tartışılması ve değerlendirilmesine gerek bulunmamaktadır...’
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 23.01.2007 tarih ve 318/4 sayılı kararında da; ‘...Uyarlama yargılamasında, bu yargılamanın sonraki yasanın lehe hükümlerinin saptanması ve uygulama koşullarının bulunup bulunmadığının belirlenmesi ile sınırlı ve kendine özgü bir yargılama olduğu unutulmamalı, lehe yasanın tespiti amacı ile yapılan yargılamada önceki karar dışına çıkılmamalı, kesinleşen karardaki suça uygulanması olanağı bulunan 5237 sayılı TCK hükümlerinin tamamının uygulanarak bulunacak cezaların karşılaştırılıp lehe yasanın saptanması ile yetinilmelidir...’
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun yukarıda özetleri alınan kararları doğrultusunda kesinleşmiş hükümde suç olduğu saptanan olaya ilişkin lehe hükmün belirlenmesi ile sınırlı olarak yapılan uyarlama yargılamasında, önceki yargılamada iddia ve savunma olarak ileri sürülen görüşler ile delillerin tartışılması ve değerlendirilmesine gerek bulunmadığı, önceki karar dışına çıkılmaması, kesinleşen karardaki suça uygulanması olanağı bulunan 5237 sayılı TCK hükümlerinin tamamı uygulanarak bulunacak cezaların karşılaştırılması ile lehe yasanın saptanması ile yetinilmesi gerektiği; mahkememizce bu kararlara uygun olarak yapılan uyarlama yargılamasında, hükümlü hakkında 213 sayılı Kanunun 359/b-1 maddesi gereğince asgari hadden 18 ay hapis cezası verildiği, 765 sayılı TCK 59. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına ve 647 sayılı Kanunun 4.ve 6. maddelerinin de uygulanmasına yer olmadığına karar verildiği, hükümlüye verilen cezanın 18 ay olup kısa süreli olmaması sebebiyle 647 sayılı Kanunun 4. maddesiyle 5237 sayılı Kanunun 50. maddesi kapsamında bulunmadığı, 18 ay ağır hapis cezası 647 sayılı Kanunun 6. maddesi kapsamı dışında ise de, 5252 sayılı Kanunun 6/1. maddesiyle ağır hapis cezaları hapis cezasına dönüştürülmüş olup, hükümlünün cezasının da 18 ay hapis cezasına dönüştüğü, 18 ay hapis cezasının 647 sayılı Kanunun kapsamında bulunması sebebiyle uyarlama yargılamasında değerlendirme yapılarak ‘hükümlünün yargılama sürecinde pişmanlık göstermemesi ve suç işleme hususundaki eğilimi gözönüne alınarak cezanın ertelenmesi ileride suç işlemekten çekinmesine sebep olmayacağı kanaatine varıldığından 647 sayılı Kanunun 6. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına, aynı gerekçelerle 5237 sayılı Kanunun 51. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına’ karar verildiği, uyarlama yargılaması devam ederken yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanun ile 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesiyle 213 sayılı Vergi Usul Kanunundaki değişikliklerin de ayrıca değerlendirildiği ve hükümlü lehine hüküm içermemesi sebebiyle uygulanmamasına karar verildiği; hükümlü hakkında 765 sayılı TCK 59. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmiş olup, bu hüküm sanık tarafından temyiz edilmesine rağmen Yargıtay 11.Ceza Dairesinin kararıyla onanmak suretiyle kesinleşmesi sebebiyle 765 sayılı TCK 59. maddesinin karşılığı olan 5237 sayılı TCK 62. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının kararda tartışılamayacağı; hükümlü hakkında 765 sayılı TCK ve 5237 sayılı TCK’nın hiç bir hükmünün uygulanmamış olması sebebiyle 5252 sayılı Kanunun 9/3.maddesine aykırı olarak karma uygulama yapıldığının kabulünün de mümkün olmadığı, bu itibarla mahkememizin 2007/155 esas. 2008/46 karar sayılı ve 14.02.2008 tarihli hükümlü Ş.S. hakkındaki ilamı hukuka uygun bulunduğundan Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 2008/15261 esas, 2008/12547 karar sayılı ve 28.11.2008 tarihli bozma ilamına direnilmiştir” şeklindeki gerekçe ile önceki hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de hükümlü müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 28.01.2011 gün ve 29010 sayılı bozma istekli tebliğnamesi ile Birinci Başkanlığa gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan uyuşmazlıklar:
1- Uyarlama hükmünde karar yerinde gösterilmesi gereken hususlarda eksiklik olup olmadığı,
2- Uyarlama yargılamasında lehe hükümlerin uygulanması talebinin takdiri indirim nedenlerini kapsayıp kapsamadığı,
3- Lehe yasanın uygulanması sırasında karma uygulama yapılıp yapılmadığı,
Noktalarında toplanmakta ise de;
Direnme kararının yeni hüküm olup olmadığı hususunun Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca ön sorun olarak ele alınması gerekmiştir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Vergi Usul Yasasına aykırılık suçundan sanık Ş. S.nın, yapılan yargılaması sonucunda, 213 sayılı Yasanın 359/b-1. maddesi uyarınca 18 ay ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin hükmün Yargıtay 11. Ceza Dairesince onanarak kesinleştiği,
5237 sayılı TCY’nın yürürlüğe girmesi nedeniyle yerel mahkemece dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, “önceki hükümle verilen cezanın aynen infazına” karar verildiği,
Bu kararın hükümlü müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 7. Ceza Dairesince, “5252 sayılı Yasanın 9. maddesinin 1. fıkrası uyarınca usulüne uygun şekilde duruşma açılıp ortaya çıkacak sonuca göre hüküm kurulması gerektiği” belirtilerek bozulduğu,
Yerel mahkemece bozmaya uyularak yapılan uyarlama yargılaması sonucunda, kesinleşen ilamda belirtilen cezanın miktarı yönünden değişiklik yapılmasına yer olmadığına ve 5252 sayılı Kanunun 6/1. maddesi gereğince ağır hapis cezasının hapis cezasına dönüştürülmek suretiyle aynen infazına karar verildiği,
Bu kararın da katılan vekili ve hükümlü müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince, uyarlama hükmünde karar yerinde gösterilmesi gereken hususlarda eksiklik olduğu, uyarlama yargılamasında lehe hükümlerin uygulanması talebinin takdiri indirim nedenlerini de kapsadığı ve yerel mahkemece lehe yasanın uygulanması sırasında karma uygulama yapıldığı gerekçesiyle bozulduğu,
Anlaşılmaktadır.
Ceza Genel Kurulunun süreklilik kazanmış uygulamalarına göre, şeklen ısrar kararı verilmiş olsa dahi;
a) Bozma kararı doğrultusunda işlem yapmak,
b) Bozma kararında tartışılması gerektiği belirtilen hususları tartışmak,
c) Bozma sonrasında yapılan araştırmaya, incelemeye, toplanan yeni kanıtlara dayanmak,
d) İlk kararda yer almayan ve daire denetiminden geçmemiş bulunan yeni ve değişik gerekçelerle ya da sonradan yürürlüğe giren yasa maddeleri uygulanarak yeni ve farklı hüküm kurmak,
Suretiyle verilen hüküm; özde direnme hükmü olmayıp bozmaya eylemli uyma sonucu verilen yeni bir hükümdür. Bu nitelikteki bir hükmün temyiz edilmesi halinde ise inceleme Yargıtay ilgili Özel Dairesi tarafından yapılmalıdır.
İnceleme konusu olayda; Özel Dairenin bozma kararından sonra yerel mahkemece yapılan yargılama sonucunda önceki uygulama aynen tekrar edilmiş ise de; direnme gerekçesinde, uyarlama yargılamasında ve lehe yasanın saptanmasında gözetilecek esaslara işaret eden iki adet Ceza Genel Kurulu kararına da yer verilmesi suretiyle, ilk kararda yer almayan ve daire denetiminden geçmemiş bulunan yeni ve değişik gerekçelerle hüküm kurulduğu, ayrıca Özel Daire bozma ilamındaki “hükümlünün 19.12.2007 günlü oturumdaki lehe hükümlerin uygulanması talebinin takdiri indirim nedenlerini de kapsadığı” na ilişkin bozma nedeni gözetilerek, 765 sayılı TCY’nın 59. maddesi ile 5237 sayılı TCY’nın 62. maddelerinin uygulanıp uygulanmayacağı hususunun hükmün gerekçesinde değerlendirildiği görülmektedir.
Bu itibarla, yerel mahkemenin son uygulaması direnme kararı olmayıp, yeni hüküm niteliğinde olduğundan, Özel Daire denetiminden geçmemiş bulunan bu yeni hükmün doğrudan ve ilk kez Ceza Genel Kurulu tarafından ele alınmasına yasal olanak bulunmaması nedeniyle dosyanın incelenmek üzere Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
Yerel mahkemenin son uygulaması direnme kararı olmayıp yeni hüküm niteliğinde olduğundan, dosyanın temyiz incelemesi için Yargıtay 11. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 10.05.2011 günü yapılan müzakerede oybirliği ile karar verildi.