Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2010/1-245 Esas 2011/72 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2010/1-245
Karar No: 2011/72

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2010/1-245 Esas 2011/72 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2010/1-245 E.  ,  2011/72 K.

    "İçtihat Metni"

    Tebliğname : 2010/221570
    Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi
    Mahkemesi : KAYSERİ 2. Ağır Ceza
    Günü : 18.03.2010
    Sayısı : 365-98

    Kasten öldürme suçundan sanık H.Ş.’nin 765 sayılı TCY’nın 448, 463, 51/1 ve 81/1. maddeleri uyarınca 12 yıl 3 ay, sanık H. C.’in 765 sayılı TCY’nın 448, 463, 51/1 ve 81/1. uyarınca 11 yıl 13 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına, sanık A.K.’nun beraatine, cürüm delillerini gizlemek ve cürüm işleyeni saklamak suçundan sanık M. C.’in 765 sayılı TCY’nın 296/1 ve 81/1 maddeleri uyarınca cezalan¬dırılmasına ilişkin, Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesince 09.11.2001 gün ve 103-288 sayı ile verilen hükmün, sanıklar müdafiileri ve katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 05.11.2002 gün ve 1882-3957 sayı ile;
    “Maktul V.ın sanık H.’e ‘saçların beyazlamış ihtiyarlamışsın’ demesi ile çıkan tartışmada sanıklar H.ve H.ile tartıştığı ve bu olayın bu ilk aşamasında sanıklar tarafından maktulün darp edildiği, tarafların ayırt edildikleri, maktulün bıçak ve sopa alarak sanıkları aradığı ve H.’in işlettiği kahveye giderek saldırdığı, olayın geliştiği, bu arada maktulün bıçaklandığı, 14 bıçak yarasından 5 tanesinin öldürücü olduğu, yine bu 14 bıçak yarasından 13 adedinin bir tarafı keskin, bir tarafı künt bir bıçakla işlenmiş olduğu, 9 numarada sağ diz lateralindeki yaranın her iki açısı dar olması nedeniyle 2 tarafı keskin bir aletle işlenebileceğinin ve yaranın öldürücü olmadığının 22.06.2001 tarihli Adli Tıp 1.İhtisas Kurulunun raporunda belirtildiği, suç delili bıçaklardan birini kanlı olarak sanık A.’nin suçu önce kabul ederek teslim ettiği, sanık H.’in de öldürme suçunu işlediğini duruşmada kabul ettiği, sanık M. C.’in sanıklar H. ve A.’yi kaçırarak sakladığı ve adı geçen her iki sanığa ait kanlı elbiselerin saklandıkları yerde ele geçirildiği tanıklar, M. A.ve H.O. K. maktul ile kapıştıkları esnada H.’in aralamak için aralarında olduğunu ifade ettikleri görülerek deliller sanıkların ifadeleri ile birlikte değerlendirildiğinde;
    …c) Sanıklar H. ve A.’nin aniden gelişen kavga ortamında ve bıçakla, sopa ile saldıran maktule A.’nin bıçakla vurarak 9 numaralı yarayı ika ettiğinin kabulü ile her iki sanığın TCK.nun 464/1. maddesi ile cezalandırılmaları” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
    Sanıklar H. Ş., H. C. ve M. C. yönünden bozmaya uyan yerel mahkemece 01.04.2003 gün ve 373-76 sayı ile; sanık A. K.yönünden ilk hükümde direnilmiştir.
    Katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine sanık A. K.hakkındaki direnme hükmü yönünden dosyayı inceleyen Ceza Genel Kurulunca 13.04.2004 gün ve 64-90 sayı ile;
    “Sabit olan eylemin kavgada ölene el uzatmak suçunu oluşturduğundan bahisle aleyhe bozulduğu halde, bozmadan sonra yapılan yargılamada sanıktan bozma kararına karşı diyecekleri sorulmadan, sanık vekilinin dinlenilmesiyle yetinilerek direnme kararı verilmesi yasaya aykırıdır. Bu nedenle diğer yönleri incelenmeyen sanık A.K. hakkındaki direnme hükmünün öncelikle saptanan bu usuli nedenle bozulmasına” karar verilmiştir.
    Sanıklar H. Ş., H. C. ve M. C. hakkında verilen hüküm ise dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 20.12.2004 gün ve 2699-4213 sayı ile onanmıştır.
    Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesince 01.11.2007 gün ve 14-328 sayı ile; sanık A. K.’nun eyleminin ölümle biten kavgaya el uzatma suçunu oluşturduğu, 765 sayılı TCY’nın 464/1 maddesi kapsamında kaldığı, aynı Yasanın 102/4 ve 104/2 maddeleri uyarınca zamanaşımının dolduğu gerekçesiyle sanık hakkındaki kamu davasının düşürülmesine karar verilmiştir.
    Bu hükmün katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1.Ceza Dairesince 17.11.2008 gün ve 5340-7375 sayı ile;
    “Adli Tıp raporunun 2. sahifesinin 9 nolu bendindeki yarayı meydana getirdiğinden hakkında 765 sayılı TCK’nun 464/1. maddesi gereğince vasfı kabul edilen sanığın eylemi nedeniyle 5237 sayılı TCK’nun 86. maddesi kapsamında rapor aldırıldıktan sonra sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiğinin gözetilmemesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
    Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesi ise18.03.2010 gün ve 365-98 sayı ile;
    “Dava zamanaşımı gerçekleştiği takdirde, belirli bir suçtan dava açılamayacağı gibi, açılmış olan davaya da devam edilemez. Her suçun gerektirdiği cezaya göre zamanaşımı süresi belirlenmiştir.
    5237 sayılı TCK’nun 7/2. maddesi suçun işlendiği zamanın kanunu ile sonradan neşrolunun kanun hükümleri birbirinden farklı olduğu takdirde, failin lehine olan kanunun tatbik edilmesi gerektiğini kabul etmektedir. 765 sayılı TCK’nun 2/2. maddesi ile aynı nitelikte hüküm içeren mezkur kanun hükmü sarih ve açıktır.
    Bu açıklamalar sonrası somut olaya bakıldığında; sanık A. K.’nun muhakeme konusu eyleminin 765 sayılı TCK’nun 464/1. maddeye nümas kavgada ölene el uzatmak suçunu oluşturduğu, ve suç tarihi itibari ile de 5237 sayılı TCK’nun 7/2. maddesi delaleti ile 765 sayılı TCK’nun 102/4 ve 104/2. maddelerine göre dava zamanaşımı süresinin tahakkuk ettiği, dava zamanaşımı süresinin gerçekleş¬mesinden sonra davaya devam edilmesinde hiç bir hukuki yararın ve zorunluluğun bulunmadığı, bu nedenlerle Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 17.11.2008 tarih ve 5340-7375 sayılı ilamında belirtildiği şekilde sanığın eylemi nedeni ile 5237 sayılı TCK’nun 86. maddesi kapsamında rapor aldırılmasının gerekmeyeceği, dava zamanaşımının gerçekleşmiş olması nedeni ile 5237 sayılı TCK’nun 7/2. maddesi delaleti ile dava zamanaşımı hükümlerinin maddi olaya tatbikinin zorunlu olduğu anlaşılmıştır.
    Sanık A. K. hakkında maktül V. A.’yı kasten adam öldürmek suçundan dolayı 5237 sayılı TCK’nun 7/2. maddesi delaleti ile 765 sayılı TCK’nun 448, 31, 33, 36, 40. maddeleri ile tecziyesi için kamu davası ikame edilmiş ise de, sanığın eyleminin 5237 sayılı TCK’nun 7/2. maddesi delaleti ile 765 sayılı TCK’nun 464/1. maddeye nümas kavgada ölene el uzatmak suçunu oluşturduğu, sanığa yüklenen iş bu suçun gerektirdiği cezanın nev’i ve yukarıda haddi itibarı ile tabi olduğu zamanaşımı süresinin 765 sayılı TCK 102/4. maddesinde gösterilen 5 seneden ibaret olmasına, zamanaşımı süresi muhtelif ve müteaddit muameleler ile kesilmiş ise de 765 sayılı TCK’nun 104/2. maddesine göre 765 sayılı TCK’nun 102/4. maddede tayin olunan bu sürenin yarısının ilavesi ile baliğ olacağı müddetten fazla uzayamayacağına, olayımızda ise suç tarihi olan 22.04.2000 tarihinden bu yana kanunun öngördüğü 7 sene 6 aydan fazla bir sürenin geçmiş bulunmasına göre olayda halen dava zamanaşımı gerçekleşmiş bulunduğundan sanık A. K. hakkındaki kamu davasının 765 sayılı TCK’nun 102/4 ve 104/2. maddeler delaleti ile CMK’nun 223/8. maddesi gereğince düşürülmesine karar vermek gerektiği” gerekçesiyle önceki hükmünde direnmiştir.
    Bu hükmün de katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C. Başsavcılığının 14.10.2010 gün ve 221570 sayılı “onama” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçe¬lerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; 765 sayılı TCY hükümlerine göre zamanaşımının gerçekleştiği bir durumda yargılamaya devamla lehe yasa değerlendirmesi yapılmasının gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
    Lehe yasanın belirlenmesinde başvurulacak yöntemi belirleyen 23.02.1938 gün ve 23-9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile bu karara koşut olarak düzenlenen 5252 sayılı Yasanın 9. maddesinin 3. fıkrası uyarınca; lehe olan hüküm, “önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri olaya uygu¬lanarak, ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenir”
    Sanığın eyleminin Özel Dairece ölümle biten kavgaya katılma suçunu oluşturduğu 05.11.2002 günlü bozma ilamında kabul edilmiş olup, 765 sayılı Türk Ceza Yasasının 464/1. maddesinde bu suç için 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası öngörülmüştür. 765 sayılı Türk Ceza Yasasının 102. maddesinin 4. fıkrası uyarınca, beş seneden fazla olmamak üzere ağır hapis veya hapis cezalarını gerektiren suçlarda dava zamanaşımı süresinin 5 yıl olduğu, kesen nedenlerin varlığı halinde ise bu sürenin 104/2. maddesi uyarınca en fazla 7 yıl 6 ay olabileceği, suç tarihi olan 22.04.2000 tarihinden itibaren 7 yıl 6 aylık zamanaşımının yerel mahkemenin düşme kararı verdiği 01.11.2007 tarihinden önce, 22.10.2007 tarihinde gerçekleştiği anlaşılmaktadır.
    Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 10.03.2009 gün ve 25-58 ile 29.04.2008 gün ve 79-90 sayılı kararlarında da vurgulandığı üzere; zamanaşımının 765 sayılı TCY hükümleri uyarınca gerçekleşmesi nedeniyle sanığa ceza verilebilme olanağı büsbütün ortadan kalktığı bir durumda lehe yasa araştırmasına yönelmek ve lehe sonuç verecek yasanın 765 sayılı TCY olduğu gerçeğinden uzaklaşmak olanaklı değildir.
    Bu itibarla, zamanaşımının gerçekleşmesi nedeniyle 765 sayılı TCY hükümleri bütünüyle sanık lehine olduğundan, sanık hakkındaki kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar veren yerel mahkeme direnme hükmünün onanmasına karar verilmelidir.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 18.03.2010 gün ve 365-98 sayılı direnme hükmünün ONANMASINA,
    2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 26.04.2011 günü yapılan müzakerede oybirliği ile karar verildi.

     

    Hemen Ara