Esas No: 2018/19078
Karar No: 2018/19078
Karar Tarihi: 13/4/2021
AYM 2018/19078 Başvuru Numaralı EROL CUMBUL VE ÜNAL CUMBUL Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
EROL CUMBUL VE ÜNAL CUMBUL BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2018/19078) |
|
Karar Tarihi:13/4/2021 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Kadir ÖZKAYA |
Üyeler |
: |
M.Emin KUZ |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU |
|
|
Basri BAĞCI |
Raportör |
: |
Mahmut ALTIN |
Başvurucular |
: |
1. Erol CUMBUL |
|
|
2. Ünal CUMBUL |
Başvurucular Vekili |
: |
Av. Bayram KAŞ |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, mirasçıların bağıştan rücu nedenine dayalı olarak açmış oldukları tapu iptali ve tescil davasının reddine karar verilmesinin mülkiyet hakkını ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 28/6/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
A. Başvuru Konusu Olayın Arka Planı
7. Başvuru konusu Konya"nın Akşehir ilçesinde bulunan 37 ada 97 parsel (ifrazen 37 ada 358 parsel, imar sonrası 1273 ada 358 parsel) sayılı tarla vasıflı taşınmaz, başvurucuların murisi Ö.L.C. tarafından 10/5/1984 tarihinde Sosyal Sigortalar Hastanesi yapılması şartıyla bedelsiz olarak Akşehir Belediye Başkanlığına (Belediye) bağışlanmıştır.
8. Başvurucuların murisi Ö.L.C. 4/4/1986 tarihinde vefat etmiştir.
9. Başvuru konusu taşınmaz 8/7/1993 tarihinde sağlık istasyonu yapılmak üzere Belediye tarafından Sosyal Sigortalar Kurumuna (SGK) devredilmiştir.
10. Başvurucular, söz konusu devri SGK İnşaat ve Emlak Dairesi Başkanlığının 11/8/2011 tarihli yazısıyla öğrendiklerini iddia etmiştir. Anılan yazının içeriği şöyledir:
"Konya ili, Akşehir ilçesi, Yeni Mahalle tapunun 1213 ada, 358 parselde kayıtlı Kurumumuza ait 7032,75 m² arsa ilgili olarak vermiş olduğunuz 06.05.2011 tarihli dilekçede, 1984 yılında babanız [Ö.L.C.]"un Akşehir Belediyesine Sosyal Sigortalar hastanesi yapılmak üzere bağışladığı arsaya, Belediyenin imar uygulaması sonucu oluşan şartların bugüne kadar yerine getirilmediği ve mirasçı olarak müdahalede bulunmak istediğinize dair talebiniz incelenmiştir.
Kurumumuza Akşehir Belediyesi tarafından Sağlık İstasyonu yapılmak üzere şartlı olarak devredilen taşınmaz. Yasal prosedür gereği Yatırım Programına alınan inşaatlar kapsamında Devlet Planlama Teşkilatının onayına sunulmuş, ancak programa almamış ve Başbakanlığın Tasarruf Tedbirleri Genelgesi uyarınca sağlık tesisinin inşaatına başlananamış ve daha sonra Kurumumuza ait sağlık tesislerinin 5283 sayılı Yasa gereği Sağlık Bakanlığına devri nedeniyle Kurumumuzun sağlık tesisi yapma tasarrufu kalmamıştır.
Bu nedenle, Kurumumuza sağlık tesisi yapım şartıyla tarafınızca hibe edilen taşınmaza, Akşehir Kaymakamlığı Sağlık Grup Başkanlığının, Sağlık tesisi hizmet binası yapılmak üzere Kurumlarına tahsisi talepleri bulunmakta olup, Kurumumuzun artık sağlık tesisi yapma tasarrufu bulunmadığından, taşınmazın tarafınıza devri veya Akşehir Kaymakamlığı Sağlık Grup Başkanlığına tahsisi konusundaki görüşünüzün bildirilmesini rica ederim."
11. Bunun üzerine başvurucular 3/10/2011 tarihinde SGK"ya başvurarak taşınmazın kendilerine iadesini talep etmiştir. SGK"nın 15/3/2012 tarihli yazı cevabında, taşınmazın başvuruculara devrinin mümkün olmadığı belirtilmiştir.
B. Başvuruya Konu Dava Süreci
12. Başvurucular, bağışlama tarihinden itibaren yirmisekiz yıl geçmesine rağmen bağışlama şartının yerine getirilmediğini ileri sürerek 7/5/2012 tarihinde Belediye ve SGK aleyhine tapu iptali ve tescili davası açmıştır.
13. Akşehir 1. Asliye Hukuk Mahkemesi (Mahkeme) 10/10/2013 tarihinde davanın kabulüne karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; bağış şartına ilişkin edimin yerine getirilmediği, hâlihazırda taşınmazın aynen kaldığı ve bağış koşulunun yerine getirilmediğinin sabit olduğu hususları yer almaktadır.
14. Tarafların temyiz başvurusunu inceleyen Yargıtay 1. Hukuk Dairesi (Daire) 1/12/2014 tarihinde hükmün bozulmasına karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; taşınmazın bağışlandığı şekilde aynen kaldığı, bağış koşulunun yerine getirilmediğinin sabit olduğu açıklanarak SGK hakkında davanın kabulüne karar verilmesinde isabetsizlik bulunmadığı ifade edilmiştir. Bununla birlikte davalı Belediyenin hâlen kayıt maliki olmadığı gözetilerek sıfat yokluğu nedeniyle hakkındaki davanın reddine karar verilmesi gerektiği vurgulanmıştır.
15. Tarafların karar düzeltme başvurusunu inceleyen Daire 3/6/2015 tarihinde önceki bozma kararını ortadan kaldırarak bu kez farklı gerekçeyle kararın bozulmasına karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; bağıştan rücunun/dönmenin bağışlayandan bağışlanana varması gerekli tek taraflı bir irade beyanıyla bağışlamanın geriye etkili olarak ortadan kaldırılması işlemi olduğu ve rücu hakkının bir hukukî ilişkiye son veren yenilik doğurucu ve şahsa sıkı suretle bağlı haklardan olduğuna işaret edilmiştir. Daire ayrıca 22/4/1926 tarihli ve 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu"nun 246. maddesinin ikinci fıkrasında gösterilen istisna dışında kural olarak bu hakkın mirasçılara geçmediğini ve temlik edilemeyeceğini açıklayarak başvurucular tarafından açılan davanın dinlenebilme olanağının bulunmadığını belirtmiştir.
16. Mahkemece bozma kararına uyularak ve aynı gerekçelerle 26/11/2015 tarihinde davanın reddine karar verilmiştir.
17. Tarafların temyizi üzerine 27/9/2016 tarihinde Dairece onanan karar, 19/10/2017 tarihinde karar düzeltme talebinin reddine karar verilmesiyle kesinleşmiştir.
18. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) Evrak İşlem Kütüğü üzerinde yapılan incelemede anılan kararın başvurucuların avukatı tarafından 8/6/2018 tarihinde açılarak okunduğu tespit edilmiştir.
19. Başvurucular vekili; nihai kararın tebliğ edilmediğini, haricen 21/6/2018 tarihinde öğrendiğini belirterek 28/6/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. İlgili Mevzuat
20. 818 sayılı mülga Kanun"un “Hibe edilen malların istirdadı” kenar başlıklı 244. maddesi şöyledir:
"Vahip, aşağıdaki hallerden biri vukuunda elden yaptığı hibeden veya tenfiz ettiği taahhüdünden rücu ve mevhubunlehin elinde halen ne kalmış ise onun iadesini dava edebilir.
1- Mevhubunleh, vahibe yahut yakınlarından birine karşı ağır bir cürum irtikap ederse.
2- Mevhubunleh, vahide veya ailesi için kanunen mükellef olduğu vazifelere karşı ehemmiyetli bir suretle riayetsizlikte bulunmuş ise.
3- Mevhubunleh, hibeyi takyit eden mükellefiyeti haklı bir sebep olmaksızın icra etmezse."
21. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Bağışlamanın geri alınması” kenar başlıklı 295. maddesi şöyledir:
"Bağışlayan, aşağıdaki durumlardan biri gerçekleşmişse, elden bağışlamayı veya yerine getirdiği bağışlama sözünü geri alabilir ve bağışlananın istem tarihindeki zenginleşmesi ölçüsünde, bağışlama konusunun geri verilmesini isteyebilir:
1. Bağışlanan, bağışlayana veya yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemişse.
2. Bağışlanan, bağışlayana veya onun ailesinden bir kimseye karşı kanundan doğan yükümlülüklerine önemli ölçüde aykırı davranmışsa.
3. Bağışlanan, yüklemeli bağışlamada haklı bir sebep olmaksızın yüklemeyi yerine getirmemişse."
22. 818 sayılı mülga Kanun"un “Müruru zaman ve dava hakkının mirasçılara intikali” kenar başlıklı 246. maddesi şöyledir:
"Vahibin, rücu sebebine vakıf olduğu günden itibaren bir sene içinde hibeden rücu etmeğe hakkı vardır.
Vahip sene geçmeden vefat ederse dava hakkı, mirasçılarına intikal eder ve mirasçılar senenin hitamına kadar rücu davası ikame edebilirler.
Mevhubunleh, haksız olarak tasavvur ve tasmim ile vahibi öldürür veya rücu hakkını kullanmaktan menederse, mirasçılar hibenin feshini dava edebilirler."
23. 6098 sayılı Kanun’un “Geri alma hakkının süresi ve mirasçılara geçmesi” kenar başlıklı 297. maddesi şöyledir:
"Bağışlayan, geri alma sebebini öğrendiği günden başlayarak bir yıl içinde bağışlamayı geri alabilir.
Bağışlayan bir yıllık süre dolmadan ölürse, geri alma hakkı mirasçılarına geçer ve mirasçıları bu sürenin sona ermesine kadar bu hakkı kullanabilirler.
Bağışlayan, sağlığında geri alma sebebini öğrenememişse, mirasçıları, ölümünden başlayarak bir yıl içinde bağışlamayı geri alma hakkını kullanabilirler.
Bağışlanan, bağışlayanı kasten ve hukuka aykırı olarak öldürür veya onun geri alma hakkını kullanmasını engellerse, mirasçıları bağışlamayı geri alabilirler."
B. Yargıtay İçtihadı
24. Dairenin 8/9/2015 tarihli ve E.2014/955, K.2015/10475 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...Dosya içeriği ve toplanan delillerden, mirasbırakan M.. Ü..’ın kayden paydaşı olduğu 7271 ada 2 parsel sayılı taşınmazındaki 908/4650 payını "kütüphane" yapılması koşuluyla 10.11.1995 tarihinde davalı ... Belediyesi"ne bağışladığı, muris Meryem"in 26.05.2002 tarihinde ölümüyle geriye mirasçıları olarak 15.08.1977 tarihinde ölen oğlu Duran"dan olma torunu davacı Mustafa ile 27.08.1999 tarihinde ölen oğlu Rıza"dan olma torunları davacı Gülüzar, Duran, Güllü, Meryem, Gönül ve Kadir"in kaldığı, davacıların, bağış şartının yerine getirilmediğini ileri sürerek tapu iptali ve tescil ve taşınmazdaki şerhin kaldırılması isteği ile 12.07.2011 tarihinde eldeki davayı açtıkları anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, bağıştan rücu, bağışlayandan, bağışlanana varması gerekli tek taraflı bir beyanı ile bağışlamanın geriye etkili olarak ortadan kaldırılmasıdır. Rücu hakkı, bir hukuki ilişkiye son veren yenilik doğurucu ve şahsa sıkı suretle bağlı haklardandır. 818 sayılı Borçlar Kanununun 246. maddesinin 2. fıkrasında gösterilen istisna dışında kural olarak mirasçılara geçmediği gibi, temlik de edilemez.
Somut olaya gelince; mirasbırakanın 26.05.2002 tarihinde öldüğü ve bu tarihte yürürlülükte olan 818 sayılı Borçlar Yasası"nın 246/2 maddesi gereğince 12.07.2011 tarihinde açılan davada mirasçıların rücu hakkının bulunmadığı gözetilerek davacılar tarafından açılan davanın dinlenme olanağı yoktur.
Hâl böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir..."
25. Dairenin 1/2/2018 tarihli ve E.2015/6752, K.2018/660 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...Dava, bağıştan rücu hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacılar asıl ve birleştirilen davalarında, mirasbırakanları ..."nin, dava konusu 92 ada 25 sayılı parselin tevhit öncesi geldisi olan 92 ada 11 sayılı parseldeki 6/12 payını üzerine ilkokul yapılması şartıyla davalı ... Valiliğine bağış suretiyle devrettiğini, ancak davalı tarafın gerekli işlemleri yapmadığını, 12.05.2011 tarihinde dava konusu yerde bağış koşuluna aykırı olarak Halk Eğitim ve Kültür Merkezi yapılacağına ilişkin tabela asıldığını ileri sürerek miras payları oranında iptal ve tescile karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı ... İl Özel İdaresi Vekili, dava konusu işlem bakımından hak düşürücü sürenin geçmiş olduğunu, ayrıca yapılan protokol gereği idarenin üzerine düşeni yapıp kamulaştırma işlemini gerçekleştirdiğini, artık mükellefiyetlerini yerine getirme işinin davacılara ait olduğunu ve okulun onlar tarafından yaptırılması gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, asıl ve birleştirilen davalarda ... bakımından davanın husumetten reddine, bağış sözleşmesi uyarınca yüklenen edimlerin yerine getirilmediği gerekçesiyle birleştirilen davanın davalısı ... yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan ..."nin çekişme konusu 92 ada 25 sayılı taşınmazın tevhit öncesi geldisi olan 92 ada 11 sayılı parseldeki 6/12 payını 05.12.1989 tarihinde ... Vilayeti Tüzelkişiliğine bağış suretiyle devrettiği, taraflar arasında yapılan bila tarihli protokol ile anılan devrin taşınmazda ilkokul yapılması şartıyla yapıldığının belirtildiği, mirasbırakan ..."nin 24.04.2004 tarihinde öldüğü ve geriye davacı çocukları ..., ... ile kendisinden evvel ölen oğlu ... ... olan torunları davacılar ... ve ... kaldıkları, davacıların bağış şartının yerine getirilmediğini ileri sürerek tapu iptali ve tescil isteği ile 02.06.2011 tarihinde eldeki davayı açtıkları anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, bağıştan rücu, bağışlayandan, bağışlanana varması gerekli tek taraflı bir beyanı ile bağışlamanın geriye etkili olarak ortadan kaldırılmasıdır. Rücu hakkı, bir hukuki ilişkiye son veren yenilik doğurucu ve şahsa sıkı suretle bağlı olup bağışlananın durumunun ilelebet belirsizlik içinde bulunmaması için de yasa koyucu tarafından haklı olarak bir süre ile kısıtlanmıştır. Ayrıca, 818 sayılı Borçlar Kanununun 246. maddesinin 2. fıkrasında gösterilen istisna dışında kural olarak mirasçılara geçmediği gibi, temlik de edilemez.
Somut olaya bu çerçevede bakıldığında, mirasçı olan davacılar tarafından açılan davanın dinlenebilme olanağı yoktur.
Hal böyle olunca, davanın tümden reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir ..."
26. Dairenin 4/6/2020 tarihli ve E.2017/2134, K.2020/2187 sayılı kararı ile 12/3/2020 tarihli ve E. 2017/2079, K.2020/1795 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...Hemen belirtmek gerekir ki; bağış sözleşmesindeki koşul veya mükellefiyetin niteliğinin, kapsamının yerine getirilme zamanının tam olarak tespiti büyük önem taşır. Bu itibarla salt kullanılan sözlerin değil, tarafların gerçek iradelerinin ve bağışlayanın asıl amacının ortaya çıkarılması gerekir. Ayrıca amacın gerçekleşmeyeceğinin kesin biçimde anlaşılması tarihi ile bu tarihten itibaren BK. nin 246. TBK. nin 297. maddesine göre bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde bağıştan dönme (rücu) hakkının kullanılıp kullanılmadığının araştırılması da zorunludur.
Öte yandan, TBK."nun 297/3.madde hükmüne göre; bağışlayan sağlığında geri alma sebebini öğrenememişse, mirasçıları ölümünden başlayarak bir yıl içinde bağışlamayı geri alma hakkını kullanabilir. Bu durumda davacıların mirasbırakanların payına ilişkin açtıkları bu davada mirasbırakanların ölüm tarihi gözetildiğinde 1 yıllıkhak düşürücü sürenin geçtiği tartışmasızdır.
Hâl böyle olunca, davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir ..."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Mahkemenin 13/4/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
28. Başvurucular, bağışlama şartının gerçekleşmesi için herhangi bir sürenin öngörülmediği durumlarda bağışlayanın mirasçıları için şartın yerine getirilmesinin mümkün olmadığının öğrenilmesinden itibaren hak düşürücü sürenin başlayacağını iddia etmiştir. Başvurucular bu kapsamda murislerinin sağlığında bağıştan dönme şartının ortaya çıkmamış olması sebebiyle hak düşürücü sürenin SGK’nın şartın yerine getirilemeyeceğini bildirildiği 11/8/2011 tarihinden itibaren başlayacağını ve davanın bu tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde açıldığını belirtmiştir.
29. Sonuç olarak başvurucular; hastane yapılması şartıyla bağışlanan taşınmaza hâlen hastane yapılmadığını, yaklaşık yirmi sekiz yıldır şartın yerine getirilmemesi sebebiyle taşınmazın kendilerine iadesi talebiyle süresinde açtıkları tapu iptal ve tescil davasının reddedilmesinin hukuka aykırı olduğunu ifade ederek mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
30. Anayasa’nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”
31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların şikâyetlerinin özü, şartlı bağışlanan taşınmazın şartın gerçekleşmemesi nedeniyle kendilerine iadesi olduğundan şikâyetlerin bir bütün olarak mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
32. Anayasa"nın 35. maddesinin birinci fıkrasında "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir." denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Anayasa"nın anılan maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni haklar ve fikrî hakların yanı sıra icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve diğerleri, B. No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60).
33. Anayasa"nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı; mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma hakkı, kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun Anayasa"yla korunan mülkiyet kavramı içinde değildir. Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda bir ekonomik değer veya icrası mümkün bir alacağı elde etmeye yönelik meşru bir beklenti, Anayasa"da yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir. Meşru beklenti, makul bir şekilde ortaya konmuş icra edilebilir bir alacağın doğurduğu, ulusal mevzuatta belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma ihtimalinin yüksek olduğunu gösteren yerleşik bir yargı içtihadına dayanan, yeterli somutluğa sahip nitelikteki bir beklentidir. Temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya sadece mülkiyet hakkı kapsamında ileri sürülebilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, §§ 36, 37).
34. Meşru beklenti objektif temelden uzak bir beklenti olmayıp belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma ihtimalinin yüksek olduğunu gösteren yerleşik bir yargı içtihadına ya da aynı menfaatle ilgili hukuki bir işleme dayanan yeterli derecede somut nitelikteki bir beklentidir (Selçuk Emiroğlu, B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 28; Mehmet Şentürk, [GK], B. No: 2014/13478, 25/7/2017 § 42). Dolayısıyla Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin ortak koruma kapsamında olan, meşru beklentiye dayalı mülkiyet hakkının tespiti mevcut hukuk sisteminde iddia edilen mülkiyet iddiasının tanınmasına bağlı olup bu tespit, mevzuat hükümleri ve yargı kararları ile yapılmaktadır (Üçgen Nakliyat Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/845, 20/11/2014, § 37). Temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya sadece mülkiyet hakkı kapsamında ileri sürülebilir bir iddianın varlığı, meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, § 37). Buna göre önemli olan husus, başvurucuların iddiasının kanuni düzenlemeler veya yargısal içtihatlar ile desteklenip desteklenmediği, böylece Anayasa"nın 35. maddesi kapsamındaki güvence hükmüne uygulama alanı sağlayacak yeterlilikte meşru beklenti oluşturup oluşturmadığıdır.
35. Somut olayda bağışlayan, başvuru konusu taşınmazı hastane yapılmak üzere 10/5/1984 tarihinde Belediyeye şartlı bağışladıktan yaklaşık iki yıl sonra 4/4/1986 tarihinde vefat etmiştir. Bağışlayanın vefatından yaklaşık yedi yıl sonra 8/7/1993 tarihinde başvuru konusu taşınmaz bu kez sağlık istasyonu yapılmak üzere Belediye tarafından SGK"ya devredilmiştir. Başvurucular, bağışlama şartının yerine getirilmeyeceğini SGK"nın 11/8/2011 tarihli yazısıyla öğrendiklerini ve 7/5/2012 tarihinde süresi içerisinde açtıklarını iddia ettikleri davayla bağışlama şartının yerine getirilmemesi nedeniyle taşınmazın iadesini talep etmiştir. Bozma kararı sonrasında, Mahkemece 818 sayılı mülga Kanun"un 246. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca davanın reddine karar verilmiştir.
36. Şartlı bağışta bulunan bağışlayanın mirasçılarının şartın yerine getirilmemesi nedeniyle bağıştan dönerek bağışlananı geri alma hakkının bulunup bulunmadığını takdir etme, mevzuatı yorumlama ve değerlendirme görev ve yetkisi derece mahkemelerine aittir. Anayasa Mahkemesince derece mahkemelerinin yerine geçilerek mevzuatın nasıl uygulanması gerektiğinin saptanması, bireysel başvurunun ikincilliği ilkesiyle bağdaşmaz.
37. Mahkeme gerekçesinde, mirasçıların bağışlananı geri alma hakkının 818 sayılı mülga Kanun"un 246. maddesinin ikinci fıkrasında gösterilen istisna dışında mirasçılara geçmediği belirtilmiştir. Anılan maddede bağışlayanın geri alma sebebini öğrendiği günden başlayarak bir yıl içinde bağışlamayı geri alabileceği, bağışlayanın bir yıllık süre dolmadan vefatı hâlinde ise bu hakkın mirasçılara geçeceği, mirasçıların da bu sürenin sona ermesine kadar bu hakkı kullanabileceği düzenlenmiştir. Yerleşik Yargıtay içtihatlarında da bağışlayanın şartın yerine getirilmediğini öğrenmesinden itibaren bir yıllık süre dolmadan vefatı durumunda mirasçıların bu sürenin sona ermesine kadar bu hakkı kullanabilecekleri, bu sürenin aşılması durumunda davanın reddine karar verilmesi gerektiği vurgulanmıştır (bkz. §§ 20-26). Buna göre Mahkemenin gerekçeli kararında yer verilen hukuki tespitler ve dayanaklar birlikte değerlendirildiğinde derece mahkemelerinin kararlarının keyfî veya öngörülemez olduğu söylenemez.
38. Sonuç olarak yargı makamları önünde bağışlananı geri alma hakkına ilişkin olarak verilen kararın hukuka aykırı olduğunu ortaya koyamayan başvurucular, iddialarına dayanak olacak belirli bir kanun hükmü ya da istikrarlı bir içtihat da sunamamıştır. Aksine yerel mahkemenin tesis ettiği karar içeriğinin Yargıtay içtihatlarıyla uyumlu olduğu görülmektedir (bkz. §§ 24-26). Dolayısıyla başvurucuların meşru beklenti olarak nitelendirmeye yetecek somutlukta bir mülkün varlığını ispat yükümlülüğünü yerine getirdiğinden söz edilemeyeceğinden Anayasa"nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkına ilişkin korumadan yararlandırılmasının mümkün olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
39. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa’nın 35. maddesi kapsamına giren korunmaya değer bir menfaatinin bulunmadığı anlaşıldığından başvurunun konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 13/4/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.