Esas No: 2011/6-7
Karar No: 2011/63
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/6-7 Esas 2011/63 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Tebliğname: 2010/277096
Yargıtay Dairesi : 6. Ceza Dairesi
Mahkemesi : ÇORUM Ağır Ceza
Günü : 25.02.2010
Sayısı : 396-51
Sanıkların nitelikli yağma suçundan 5237 sayılı TCY"nın 37/1 ve 148/2. maddeleri yollamasıyla 149/1-a-c, 29 ve 62. maddeleri uyarınca 7 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırıl¬malarına, koşulları oluşmadığından 150 ve 168. maddelerinin uygulanmasına yer olmadığına, sanıklar hakkında 53. maddenin uygulanmasına, emanette kayıtlı bulunan yedi adet senedin delil olarak dosyada saklanmasına ilişkin, Çorum Ağır Ceza Mahkemesince verilen 20.03.2008 gün ve 10-92 sayılı kararın sanıklar müdafiince temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 04.11.2009 gün ve 23587-14332 sayı ile;
“…
II- Sanıklar O. A., V.Ç., E. Ç., H. Ş. ve M. G. hakkında yağma suçundan kurulan hükme yönelen temyiz isteklerinin incelenmesine gelince;
1- Yakınan M. H.ile sanıklar M. G., O. A., V. Ç., E. . ve H. Ş.’in anlatımlarına ve mahkemenin olayın oluşuna ilişkin kabulüne göre; sanıklar ile yakınanın define bulma konusunda anlaştıkları, yakınan M. H.’ın ‘tılsım’ olduğunu söyleyerek, bu ‘tılsımı’ bozmak için harcayacağını belirterek, yakınan M. H.’ın 08.02.2008 günlü oturumda telefonların değeriyle birlikte toplam 6.500 lira olarak açıkladığı miktardaki para ve cep telefonlarını aldığı, olay günü sanıkların yakınanı boş bir araziye götürerek verdikleri para ve cep telefonlarını geri vermesini istedikleri, yakınanın parayı harcadığını veremeyeceğini söylemesi üzerine bıçakla tehdit edip, yedi tane boş senede kendi adı ile babasının adını yazarak imzalamasını sağladıkları, daha sonra mağdurun soyunmasını isteyerek, çıkarttığı giysileri alıp, çöpe attıkları olayda; sanıkların alacaklarının varlığına inanarak ve bu hakkı elde etme özel kastıyla hareket ettiklerinin anlaşılması ve mahkemece de sanıkların, ‘M. H.’ın dolandırıcılıkla kendilerinden aldığı paraları geri alabilmek için senet yağması ve hürriyetten yoksun kılma’ suçunu işledikleri kabul edilerek tahrik hükümleri uygulandığı halde, sanıkların eylemi 5237 sayılı TCY’nın 150/1.maddesi yollama¬sıyla aynı Yasanın 106/2. maddesindeki silahla tehdit suçunu oluşturmasına karşın, ‘para ve cep telefonlarının ellerinden iradeleri sakatlanarak çıktığı için sanıklar ile yakınan arasında hukuki ilişki bulunduğundan söz edilemeyeceğinden’ anılan maddenin uygulanma koşulla¬rının bulunmadığı gerekçesiyle yağma suçundan hüküm kurulması,
2- Kabule göre de; Yağma suçunda uygulanma olanağı bulunmadığı halde, haksız tahrik hükmünün uygulanması” isabetsizliklerinden hükmün (1) numaralı bozma nedeni yönünden oyçokluğuyla, (2) numaralı bozma nedeni yönünden ise oybirliğiyle bozulmasına karar verilmiş, Daire Üyesi M. K.ise sanıkların eyleminin yağma suçunu oluşturduğu görüşüyle (1) numaralı bozma nedeni yönünden karşı oy kullanmıştır.
Yerel mahkeme ise 25.02.2010 gün ve 396-51 sayı ile;
“Her ne kadar Yargıtay 6. Ceza Dairesince olayda sanıkların alacaklarının varlığına inanarak ve bu hakkı elde etmek özel kastıyla hareket ettikleri, bu nedenle olayda TCY"nın 150/1. maddesinin uygulama şartlarının oluştuğu ve bu maddenin yollaması ile TCY"nın 106/2. maddede düzenlenen silahla tehdit suçunun oluştuğundan bahisle karar bozulmuş ise de muhalefet şerhinde de ayrıntıları ile belirtildiği üzere 5237 sayılı TCY da 765 sayılı TCY da düzenlenen ihkakı hak suçundan farklı olarak 150/1. maddede düzenleme yapılırken hukuki ilişki hukuk düzeni tarafından korunan geçerli kabul edilen meşru, hukuka uygun bir ilişki olması gerektiği ve özel hukukta alacak kavramının bir edim ile yükümlü borçlunun şahsına karşı alacaklının kullandığı bir hak anlamına geldiği belirtilmiş ve özellikle halk arasında çek senet mafyası olarak bilinen kişilerin bu düzenlemeden yararlanmasının önlenebilmesi için ihkakı hak kavramından farklı olarak kişinin alacak hakkı olduğuna inanarak davranma yeterli sayılmayıp bunun hukuken geçerli bir hukuki ilişki olması gerektiği özellikle düzenlemede yer almıştır. Kaldı ki olayımızda taraflar arasındaki anlaşma define bulma konusundadır. Ancak sanıkların anlaştıkları define bulma hususu 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda suç olarak düzenlenmiştir. Dolayısıyla olayda bırakın hukuken geçerli hukuki bir ilişki olmasını tarafların suç teşkil eden bir eylem hususunda anlaşma iradeleri söz konusudur. Dolayısıyla kişilerin anlaştıkları Yargıtay bozma ilamında hukuki ilişki olarak nitelendirilen konu suç olan bir husustur. Bu bağlamda böyle bir anlaşmanın TCY"nın 150/1. maddesi anlamında hukuki ilişki olduğunun kabulü halinde örneğin tarafların eroin alış verişi hususunda anlaşmaları, bir tarafın eroin parasını ödememesi halinde diğer tarafın zor kullanarak bu parayı tahsili halinde de TCY"nın 150/1. maddenin uygulama alanının oluştuğunun kabulü gerekeceği, dolayısıyla konusu suç teşkil eden bir eylemde anlaşan kişiler arasında hukuki ilişkiden bahsedilemeyeceği, bu nedenle olayda TCY"nın 150/1. maddesinin uygulama şartlarının oluşmadığı kanaatine varılmakla” şeklindeki kabulle 1 nolu bozma nedenine direnmiştir.
Bu hükmün de sanıklar müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosya Yargıtay C. Başsavcılığının 08.12.2010 gün ve 277096 sayılı “bozma” istemli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanıklar hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan hüküm Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleştiğinden, inceleme, yağma suçundan kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.
Sanıkların nitelikli yağma suçundan cezalandırılmalarına karar verilen somut olayda, Özel Daire çoğunluğu ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıklara atılı yağma eylemin 5237 sayılı TCY’nın 150/1. maddesi kapsamında bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğine göre;
Aşamalarda farklılık arzetmekle birlikte özde değişmeyen mağdur M.H."nin anlatımları ile sanıkların savunmalarından anlaşıldığı üzere, mağdur M.H.nin define bulmak bahanesi ile sanıkları kandırıp toplam 6.500 TL değerinde cep telefonları ile parayı aldığı, mağdurun tekrar para istemesi üzerine sanıkların, kendilerini kandırıp para ve cep telefonlarını alan mağduru zorla kaçırıp Taş Ocağı denilen mevkiye getirdikleri, mağdurdan kendisine verdikleri para ve cep telefonlarını iade etmesini istedikleri, mağdurun verilenleri harcadığını ve kendilerine verecek hiç parasının olmadığını söylemesi üzerine bıçak ve şırınga tehdidi ve darp ederek mağdura zorla yedi adet senet imzalattıkları, daha sonra üzerindeki tüm elbiseleri çıkarttırarak mağduru çıplak bir şekilde bırakarak olay yerinden ayrıldıkları,
Sanıklar tarafından hürriyetinden yoksun bırakılıp, bıçak tehdidi ile kendisine zorla senet imzalatıldığını belirten mağdur M.H."nin 20.11.2007 günü saat 19:15 sıralarında kolluk görevlilerince Çorum Merkez Çamlık Mevkii olarak adlandırılan yerde çıplak olarak bulunduğu,
20.11.2007 günlü doktor raporunda, mağdur M.H.ın sırt bölgesinde ekimozlar, dudaklar ve burunda ise sıyrıklar bulunduğu, mağdurda meydana gelen yaralanmaların basit tıbbi bir müdahale ile giderilebilecek nitelikte olduğunun belirtildiği,
21.11.2007 günlü teslim tutanağında, sanık V.Ç."ın mağdurun üzerinden çıkarıp aldıkları elbiseleri attıkları yeri kolluk görevlilerine göstermesi sonucu, çöp bidonu içerisinde bulunan giyim eşyalarının buradan alınarak mağdura teslim edildiğinin dile getirildiği,
21.11.2007 günlü olay yakalama üst arama muhafaza altına alma tutanağında, sanık V.Ç."ın suçta kullanıldığı belirtilen çakı bıçağını cebinden çıkartarak kolluk görevlile¬rine teslim ettiği, zorla imzalattıkları senetler sorulunca işyerindeki masanın çekmecesinde olduğunu söyleyerek kendi rızası ile çekmeceden çıkartarak görevlilere verdiğinin belirtildiği,
08.02.2008 günlü ilk duruşmada sanıklar hakkındaki şikayetinden vazgeçen mağdur M. H."nin sanıklardan telefonların değeriyle birlikte toplam 6.500 TL aldığını kabul ettiği,
Mağdur M.H.nin sanıkları dolandırmak suçundan 5237 sayılı TCY"nın 157/1, 43, 62 ve 52. maddeleri uyarınca 4 yıl 6 ay hapis ve 6.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin yerel mahkeme kararının Özel Daire tarafından onanmak suretiyle kesinleştiği,
Sanıkların mağdurdan zorla imzalatmak suretiyle aldıkları yedi adet senedin emanetin 2007/1018 sırasında kayıtlı olduğu,
Mağdur beyanı ve sanıkların savunmaları ile emanet makbuzu içeriğine göre senetlerin boş olduğu, sadece borçlu ve kefil kısımların yazılı ve imzalı olduğu,
Anlaşılmaktadır.
5237 sayılı TCY’nda, 765 sayılı TCY’nın 308. maddesindeki “kendiliğinden hak alma” suçuna benzer bağımsız bir suç tipine yer verilmemiş, onun yerine yasada belirtilen bazı suçların bir hukuki ilişkiye dayanan alacağın tahsili amacıyla işlenmesi halinde failin daha az ceza ile cezalandırılması öngörülmüş, bu bağlamda hırsızlık suçunda 144, yağma suçunda 150/1, dolandırıcılık suçunda 159, belgede sahtecilik suçunda 211. maddeler düzenlenmiştir. Nitekim 5237 sayılı TCY’nın “daha az cezayı gerektiren hal” başlığı altındaki 150. maddesinin konumuzu ilgilendiren 1. fıkrası; “kişinin bir hukuki ilişkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanması halinde, ancak tehdit veya kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır” şeklindedir.
765 sayılı TCY’nın 308. maddesinde adliye aleyhine işlenen bir suç olarak koruma altına alınan eylemlerin bir kısmı, 5237 sayılı TCY’nın 150/1. maddesiyle malvarlığına ilişkin bir suç haline dönüştürülmüştür. Bu düzenlemeye göre, hukuki ilişkiye dayanan bir alacağın tahsili amacıyla cebir veya tehdit kullanılması halinde eylem yağma suçunu oluşturmakla birlikte, bu özel düzenleme nedeniyle fail kasten yaralama ve/veya tehdit suçundan cezalandırılacaktır. Böylece, hukuki ilişkiye dayanan bir alacağın tahsili amacıyla hareket edilmiş olması daha az ceza verilmesini gerektiren bir hal olarak kabul edilmiş, başka bir anlatımla failin saikine önem verilmiştir.
Bu madde hükmünün uygulanabilmesi için fail ile mağdur arasında alacak hakkı doğuran herhangi bir hukuksal ilişkinin bulunması gereklidir. Bu hukuki ilişkinin, ilgili Yasada belirtilen şekil şartına uygun olarak kurulmuş olması zorunlu olmayıp hukuk düzenince kabul edilebilir meşru bir ilişki olması yeterlidir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanıkların aşamalardaki savunmaları ile mağdur M. H.nin anlatımlarından anlaşılacağı üzere, mağdurun define bulmak bahanesiyle kandırdığı sanıklardan toplam değeri 6.500 TL olan 6 adet cep telefonu ile bir miktar parayı aldığı ve taraflar arasında bir alacak-borç ilişkisinin bulunduğu hususu sabittir. Sanıkları kandırarak paralarını alan mağdur M. H.nin yerel mahkeme tarafından dolandırıcılık suçundan mahkumiyetine karar verilmiş ve bu hükmün de Özel Daire tarafından onanmış olması, sanıklar ile mağdur arasında oluşan alacak-borç ilişkisinin hukuki ve meşru bir ilişki olduğunu ve sanıkların bu ilişkiden doğan alacaklarını tahsil amacıyla eylemi gerçekleştirdiklerini göstermektedir.
Bu nedenle, suç tarihinde hukuki ilişkiye dayanan alacaklarını tahsil etme amacıyla hareket eden sanıkların eylemlerinin 5237 sayılı TCY’nın 150/1. maddesi kapsamında kaldığının kabulü zorunludur.
Bu itibarla, sanıkların eylemini nitelikli yağma suçu olarak kabul eden yerel mahkeme direnme kararı isabetsiz olduğundan bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Başkanı ve bir kısım Genel Kurul Üyesi; “Ceza Genel Kurulunun 03.11.2009 gün ve 158-263 sayılı kararında da belirtildiği üzere 5237 sayılı TCY"nın 150/1. maddesinin uygulanabilmesi için fail ile mağdur arasında alacak hakkı doğuran herhangi bir hukuksal ilişkinin bulunması gereklidir. Bu hukuki ilişkinin, ilgili Yasada belirtilen şekil şartına uygun olarak kurulmuş olması zorunlu olmayıp, hukuk düzenince kabul edilebilir meşru bir ilişki olması yeterlidir.
Somut olayda ise sanıklar, 6.500 TL değerindeki para ve cep telefonlarını, Yasal düzenleme ile belirli koşullara bağlanan ve belirlenen koşullara uyulmadığı takdirde de suç olarak tanımlanan define bulma eyleminin gerçekleştirilmesi amacıyla bilerek mağdura verdikleri, dolayısıyla sanıklar ile mağdur arasında hukuk düzenince kabul edilebilir meşru bir ilişki bulunmadığı,
Bu nedenle, bıçak tehdidi ile zorla imzalatarak mağdurdan senet alan sanıkların eyleminin 5237 sayılı TCY"nın 150/1. maddesi uyarınca hukuki ilişkiye dayanan alacağın tahsili amacıyla gerçekleştirildiğinin kabulü olanaksızdır.
Bu itibarla, sanıkların eylemini nitelikli yağma suçu olarak kabul eden direnme kararının onanmasına karar verilmelidir” görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
Diğer taraftan, bozma ilamında 2 nolu bent olarak gösterilen ve yerel mahkemece uyulmasına karar verilen, haksız tahrik hükmünün yağma suçunda uygulanma olanağı bulunmadığına ilişkin hususun bu aşamada Özel Daire tarafından incelenmesinde hukuki bir yarar bulunmamaktadır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Çorum Ağır Ceza Mahkemesinin 25.02.2010 gün ve 396-51 sayılı direnme hükmünün BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 19.04.2011 günü yapılan müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından 26.04.2011 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.