Esas No: 2018/1906
Karar No: 2018/1906
Karar Tarihi: 21/4/2021
AYM 2018/1906 Başvuru Numaralı AYŞE TÜRK VE DİĞERLERİ Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
AYŞE TÜRK VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2018/1906) |
|
Karar Tarihi: 21/4/2021 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Hicabi DURSUN |
|
|
Recai AKYEL |
|
|
Selahaddin MENTEŞ |
|
|
İrfan FİDAN |
Raportör |
: |
Kamber Ozan TUTAL |
Başvurucular |
: |
1. Ayşe TÜRK |
|
|
2. Duran TÜRK |
|
|
3. Emine TÜRK |
|
|
4. İbrahim TÜRK |
|
|
5. Kemal TÜRK |
|
|
6. Nurhayat ERGEN |
|
|
7. Yılmaz TÜRK |
Başvurucular Vekili |
: |
Av. Yılmaz TÜRK |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yerleşik içtihada aykırı olarak hak düşürücü süre gerekçesiyle tapu iptali ve tescil davasının esasının incelenmemesi ve dava değeri temyiz sınırı altında kaldığından istinaf kararına karşı temyiz yolunun kapalı tutulması nedenleriyle mahkemeye erişim hakkının; davanın reddedilmesi nedeniyle de mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 23/1/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Bireysel Başvuruya Konu Dava Süreci
8. Başvurucuların murisi olan D.T. ile üçüncü bir şahıs olan F.B. arasında 21/2/1955 tarihinde Darende Noterliğinde zilyetlik devir suretiyle gayrimenkul satış senedi akdedilmiştir. Söz konusu satış senedine göre; F.B. veraset yoluyla intikal edip malik sıfatıyla zilyet olduğu ve tapu sicilinde kayıtlı olmayan Darende"nin Kaldırım Mahallesi"nde bulunan taşınmazı, bedeli karşılığında ve zilyetliğini devretmek suretiyle D.T.ye satmıştır.
9. Başvurucular 22/2/2016 tarihinde F.B.nin mirasçısı A.K. aleyhine tapu iptali ve tescil davası açmışlardır. Başvurucular dava dilekçesinde; murisleri D.T. ile davalının murisi F.B. arasındaki satış senedine rağmen taşınmazın kadastro çalışmaları sonucunda davalı adına tespit görüp tapu kaydında adına tescil edildiğini ifade etmişlerdir. Başvurucular, taşınmaz satış vaadi sözleşmesi gereğince devir yükümlülüğünün yerine getirilmediğini ileri sürmüşlerdir. Başvurucular, ihtiyati tedbir talebiyle birlikte Malatya ili Darende İlçesi 20 ada 6 parselde kayıtlı taşınmazın tapu kaydının iptali ile adlarına tescilini talep etmişlerdir. Dava dilekçesinde dava değeri 10.000 TL olarak gösterilmiştir.
10. Darende Asliye Hukuk Mahkemesi (Mahkeme) 21/3/2017 tarihinde davayı hak düşürücü süre nedeniyle reddetmiştir. Mahkeme gerekçesinde; 21/6/1987 tarihli ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun 12. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca kadastro tespitine ilişkin tutanakların kesinleşmesinden itibaren on yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak dava açılamayacağını açıklamıştır. Mahkeme, dava konusu taşınmazın kadastro tutanağının 22/9/1994 tarihinde kesinleştiğini, buna karşın davanın on yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığını belirtmiştir. Başvurucuların Mahkeme önündeki yargılama sürecinde ise dava değerinin tespitine ilişkin bir talepleri olmamıştır.
11. Başvurucular 12/4/2017 tarihinde istinaf başvurusunda bulunmuşlardır. Başvurucular istinaf dilekçesinde; Mahkemenin dava konusu taşınmazın değerini tespit etmediğini ileri sürmüşlerdir. Başvurucular, satış vaadi sözleşmesi kapsamında taşınmazın bedeli ödenip zilyetliği devredilmiş olmasına rağmen emsal Yargıtay kararlarına aykırı olarak zamanaşımı gerekçesiyle davanın reddedildiğini belirtmişlerdir.
12. Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi (İstinaf Mahkemesi) 21/11/2017 tarihinde başvurucuların istinaf başvurusunu kesin olmak üzere esastan reddetmiştir. İstinaf Mahkemesi, kadastro tespitinin kesinleşmesinden dava tarihine kadar hak düşürücü sürenin dolduğunu belirtmiştir. İstinaf Mahkemesi, başvurucuların bütün istinaf itirazlarını reddettiğini ve Mahkeme kararının usul ve yasaya uygun olduğunu açıklamıştır.
13. Nihai karar 3/1/2018 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucular 23/1/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. Bireysel Başvuru Sonrası Süreç
15. Başvurucular 12/1/2018 tarihinde İstinaf Mahkemesi kararını temyiz etmiştir. Başvurucular dilekçesinde; taşınmazın değeri tespit edilmediğinden kesin olarak olmak üzere karar verildiğini, karara karşı temyiz yolunun açık olması gerektiğini ve davanın reddedilmesinin yerleşik içtihada aykırı olduğunu belirtmişlerdir. Mahkeme 22/1/2018 tarihinde ek karar ile İstinaf Mahkemesi kararının kesin olduğunu belirterek temyiz talebini reddetmiştir.
16. Başvurucular 25/1/2018 tarihinde Mahkemenin ek kararını temyiz etmişlerdir. İstinaf Mahkemesi 16/3/2018 tarihinde dava değerinin 10.000 TL olduğunu belirterek temyiz dilekçesini ek karar ile reddetmiştir.
17. Başvurucular 9/4/2018 tarihinde İstinaf Mahkemesinin ek kararını temyiz etmişlerdir. Yargıtay 14. Hukuk Dairesi 4/6/2018 tarihinde dava değeri ve hükme esas alınan miktar itibarıyla davanın temyiz sınırının altında kaldığını belirterek İstinaf Mahkemesinin ek kararını onamıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Mevzuat Hükümleri
18. 3402 sayılı Kanunu "Kadastro tutanaklarının kesinleşmesi ve hak düşürücü süre" kenar başlıklı 12. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz."
B. Yargıtay İçtihadı
19. Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 3/3/2008 tarihli ve E.2008/1865, K.2008/2556 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Dava noter satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir. Davacılar murisinin 16.08.1967 tarihli noter satış vaadi sözleşmesiyle satım ve teslim aldığı 26 Mart 1339 tarih 56-57-58 nolu tapu kayıtlarının dosyaya getirtilen kadastro tutanağına göre 15.08.1974 tarihinde 61 ada 16 sayılı parsel olarak tespit ve revizyon görüp kadastro tutanağını 05.11.1975 tarihinde kesinleşmiş olduğu görülmektedir. Bu durumda davacıların 16.08.1967 tarihli noter satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptal ve tescil talebi kadastro öncesi sebebe dayalı olup 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3 maddesi gereğince dava tarihine göre 10 yıllık hak düşürücü sürenin davada geçmiş olduğu ve kamu düzenine ilişkin hak düşürücü sürenin mahkemece resen gözetilerek davanın hak düşürücü süre yönünden reddi gerekirken ..."
20. Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 23/12/2011 tarihli ve E.2011/14081, K.2011/16004 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"... kadastro ve tapulama işlemlerinin sona ermesinden sonra ortaya çıkan uyuşmazlıkların dava yolu ile giderilmesi olanağı vardır. Kadastro Kanununun getirdiği itiraz ve dava açma sürelerini kadastro kesinleşmeden kullanmamış ya da kullanamamış olan hak sahiplerinin hakları, kadastroya dayanılarak oluşturulan tapu sicili ve sicile yapılan tescil nedeniyle hemen ortadan kalkmaz. Her ne kadar kesinleşen kadastro, hak sahibi olarak tespit edilen kimse yararına bir hak karinesi oluştursa da bu karinenin Kadastro Kanununun 12/3 maddesinde öngörülen 10 yıllık süre içerisinde açılacak dava ile çürütülmesi mümkündür. Anılan Kanunun 12/3 maddesi "bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten 10 yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki sebeplere dayanılarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz" şeklinde düzenlenmiştir.
Kadastroya dayanılarak yapılan planlar, kesinleşen tutanaklar ve bunlara dayalı yapılan tesciller, resmi senet niteliğinde olup Kanun 10 yıllık süre içerisinde açılacak davalar ile bunların aksini kanıtlama olanağı tanımıştır.
Hemen belirtmek gerekir ki, 10 yıllık süre içerisinde açılacak davada davacının mutlaka kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanması zorunludur. Diğer bir anlatımla davacı, kadastrodan önceki bir hakka dayanmalıdır. Bu hak ayrıca mülkiyet hakkı, sınırlı ayni hak, şerhler veya beyanlar hanesinde gösterilmesi gereken bir hak olmalıdır. Davacı davasında kadastrodan önce o taşınmaz üzerinde kendi adına sicile geçmesi gereken bir hakkın varlığının tespiti ve tespit edilecek bu hakka göre sicilin düzeltilmesini talep edebilecektir.
Kadastro Kanununun 12/3. maddesinde öngörülen sürenin hak düşürücü süre olduğu ve mahkemece re"sen nazara alınması gerektiği de ayrıca belirtilmelidir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 21/4/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiği İddiaları
1. Davanın Hak Düşürücü Süre Nedeniyle Reddedilmesi Şikâyeti Yönünden
a. Başvurucuların İddiaları
22. Başvurucular, satış vaadi sözleşmesine konu taşınmazın alıcıya fiilen teslim edilmiş olması hâlinde on yıllık zamanaşımı savunmasında bulunulmasının dürüstlük kuralına aykırı olacağına ilişkin yerleşik Yargıtay içtihadı bulunduğunu açıklamışlardır. Başvurucular, açtıkları tapu iptali ve tescili davasının reddedilmiş olmasının söz konusu Yargıtay içtihadına aykırı olduğunu belirtmişlerdir. Başvurucular bu gerekçelerle adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
b. Değerlendirme
23. Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelir. Dava açmak isteyen kişinin mahkemeye erişim hakkının özüne zarar verecek seviyeye ulaşmadığı müddetçe dava açma koşullarına sınırlamalar getirilebilir (Aktif Elektrik Müh. İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2012/855, 26/6/2014, § 36).
24. Dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin öngörülmesi, bu süreler dava açmayı imkânsız kılacak ölçüde kısa olmadıkça hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz (Remzi Durmaz, B. No: 2013/1718, 2/10/2013, § 27). Ancak mahkemelerin, usul kurallarını uygularken davanın hakkaniyetine halel getirecek ölçüde katı şekilcilikten, öte yandan kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak ölçüde aşırı esneklikten kaçınmaları gerekir (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65).
25. Somut olayda başvurucular 25/2/1955 tarihli zilyetlik devir suretiyle gayrimenkul satış senedi gereğince satışı yapılıp zilyetliği de devredilmiş olan taşınmazın murislerine ait olduğunu iddia ederek tapu iptali ve tescil davası açmıştır. Mahkeme, dava konusu taşınmaza ilişkin kadastro tutanağının 22/9/1994 tarihinde kesinleştiğini belirterek dava tarihi itibariyle 3402 sayılı Kanun"un 12. maddesinin üçüncü fıkrasında öngörülen on yıllık hak düşürücü süre nedeniyle davayı reddetmiştir. İstinaf kanun yolundan geçen karar kesinleşmiştir.
26. Kadastro sınırlandırma ve tespitlerine karşı kadastro mahkemesinde otuz günlük askı ilan süresi içerisinde itiraz yoluyla dava açılabileceği 3402 sayılı Kanun"da düzenlenmiştir. Bununla birlikte, belirtilen askı ilan süresi geçtikten sonra da kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayalı olarak en geç on yıl içinde genel mahkemede dava açılabileceği hüküm altına alınmıştır. Dolayısıyla dava açma süresinin on yılla sınırlandırılmasının mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil ettiği tartışmasızdır. Söz konusu sınırlama, 3402 sayılı Kanun"un 12. maddesinin üçüncü fıkrasına dayandığından kanunilik unsurunu taşımaktadır.
27. 3402 sayılı Kanun"un gerekçesinde, bir tür tasfiye düşünüldüğünden ülkenin kadastral topografik haritasına dayalı olarak taşınmaz malların sınırlarının arazi ve harita üzerinde belirtilerek hukuksal durumlarını saptamak, 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun öngördüğü biçimde tapu sicilini oluşturmak amacı açıklanmaktadır (AYM, E.1991/9, K.1991/36, 8/10/1991).
28. Hak düşürücü sürenin, kadastroya dayanılarak düzenlenen plânların ve tapu sicilleriyle belirlenmiş olan hukuksal durumun kararlılık içinde süregelmesini amaçladığından kamu yararına dayalı meşru bir amacının bulunmaktadır. Ayrıca belirtilen süre içerisinde hukuki ve fiili duruma dayanılarak kullanılacak dava haklarının, on yıllık hak düşürücü süre ile sınırlandırılmış olmasını kamu düzeni fikrine uygun düştüğü ve tanınan sürenin hakkın kullanılmasına da elverişli bulunmaktadır (bkz. AYM, E.1991/9, K.1991/36, 8/10/1991).
29. Başvurucular özellikle davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddedilmiş olmasının yerleşik Yargıtay içtihadına aykırı olduğunu vurgulamıştır. Başvurucular tarafından işaret edilen Yargıtay kararları, taşınmaz satış vaadi sözleşmesi ile zilyetliği devredilen çaplı taşınmazlar yönünden zamanaşımı savunmasının dürüstlük kuralına aykırı olacağına ilişkindir. Buna karşı somut olayda Mahkeme başvurucuların davasını 3402 sayılı Kanun"un 12. maddesinin üçüncü fıkrasında düzenlenmiş olan ve kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayalı açılacak davalar için öngörülen on yıllık hak düşürücü süre gerekçesiyle reddetmiştir. Dolayısıyla somut olaydaki olgular ve hukuki koşullar ile başvurucular tarafından emsal olarak gösterilen Yargıtay kararlarındaki koşullar birbirleriyle örtüşmediği anlaşılmaktadır.
30. Başvurucular hak düşürücü süre içerisinde dava açılmasını güçleştiren herhangi bir somut olgunun varlığını ortaya koyamamıştır. Somut olayda 22/2/2016 tarihinde açılan tapu iptali ve tescili davasının kadastro tutanağının kesinleştiği 22/9/1994 tarihinden itibaren on yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılmadığı gerekçesiyle reddedilmesinin kamu yararı amacı ile karşılaştırıldığında orantılı olduğu değerlendirilmiştir. Bu durumun başvurucular üzerinde ağır bir yük oluşturmadığı anlaşıldığından mahkemeye erişim hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu sonucuna varılmıştır.
31. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Temyiz Kanun Yolunun Açık Olmaması Şikâyeti Yönünden
a. Başvurucuların İddiaları
32. Başvurucular, İstinaf Mahkemesi kararının miktar yönünden kesin olabilmesi için derece mahkemelerince dava değerinin tespitine ilişkin usulü işlemlerin gerçekleştirilmiş olması gerektiğini belirtmişlerdir. Başvurucular, dava konusu taşınmazın değerinin derece mahkemelerince tespit edilmediğini, eksik harcın tamamlattırılmadığını ve yargılamaya bu hâliyle devam edildiğini ifade etmişlerdir. Başvurucular, dava değerinin belirlenmemesine bağlı olarak dava değerinin temyiz sınırın altında kaldığı gerekçesiyle temyiz incelemesi yapılamadığını iddia etmişlerdir. Başvurucular bu gerekçelerle adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
b. Değerlendirme
33. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Başvuru formunda ifade edilen, dava değeri itibarıyla kesin nitelikte olan karara karşı temyiz yoluna başvurulamaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın mahkemeye erişim hakkı kapsamında değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
34. Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52). Öte yandan mahkemeye erişim hakkı, sadece ilk derece mahkemesinde dava açma hakkını değil eğer iç hukukta itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise üst mahkemelere başvurma hakkını da içerir (Ali Atlı, B. No: 2013/500, 20/3/2014, § 49).
35. Gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece mahkemelerin gereksiz yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkların makul sürede bitirebilmesi amacıyla bir kısım mahkeme kararına karşı temyiz/karar düzeltme yolunun kapalı tutulmasının anayasal hakları ihlal ettiği söylenemez (Abdurrahman Şanda, B. No: 2014/3907, 7/12/2016, § 32).
36. Somut olayda başvurucuların temyiz talebi, dava değerinin temyiz sınırının altında kaldığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Başvurucular, derece mahkemelerince taşınmazın değeri belirlenmeden dava dilekçesinde gösterilen değer esas alınarak temyiz yolunun kapalı tutulmasından şikâyetçidir. Başvuruya konu olayda davanın değeri dava dilekçesinde 10.000 TL olarak başvurucular tarafından gösterilmiştir. Mahkeme önündeki yargılama sürecinde dava konusu taşınmazın değerinin tespitine veya dava değerinin yükseltilmesine ilişkin olarak başvurucuların bir talebi olduğu ortaya konamamıştır.
37. Öte yandan başvurucular Mahkeme kararına karşı istinaf kanun yoluna gidebilmiş ve itirazları esastan incelenmiştir. Dolayısıyla temyiz kesinlik sınırının altında kalması nedeniyle temyiz yolunun kapalı tutulmasına ilişkin söz konusu sınırın adalet duygusunu rencide edecek boyutta olmadığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla başvuru konusu karara karşı temyiz yoluna başvurulamaması nedeniyle başvurucuların mahkemeye erişim hakkına yönelik bir ihlalin bulunmadığının açık olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
38. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiği İddiası
1. Başvurucuların İddiaları
39. Başvurucular, açtıkları davanın reddedilmesi nedeniyle murislerine ait taşınmaz üzerindeki haklarına kavuşamadıklarını belirtmişlerdir. Başvurucular bu gerekçeyle mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
40. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
41. Başvuruya konu olayda tapu iptali ve tescili talebiyle açılan dava, hak düşürücü süre nedeniyle reddedilmiş ve ret kararı kanun yolundan geçerek kesinleşmiştir.
42. Somut olayda başvurucular, hak düşürücü süre içerisinde dava açmalarını güçleştiren herhangi bir somut olgunun varlığını ortaya koyamamıştır. Dolayısıyla başvurucuların mülkiyet hakkının ihlaline yol açtığını belirttikleri iddia ve şikâyetleri yönünden 3402 sayılı Kanun"un 12. maddesinin üçüncü fıkrasında öngörülen hak düşürücü süre içerisinde tapu iptali ve tescil davası açabilme hakkına sahip olduğu hâlde bu yola başvurmadıkları tespit edilmiştir. Bu durumda başvurucuların hukuk sisteminde mevcut idari ve yargısal yolları tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
43. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 21/4/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.