Esas No: 2018/34588
Karar No: 2018/34588
Karar Tarihi: 21/4/2021
AYM 2018/34588 Başvuru Numaralı NERMİN BALKAN VE DİĞERLERİ Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
NERMİN BALKAN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2018/34588) |
|
Karar Tarihi: 21/4/2021 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Hicabi DURSUN |
|
|
Recai AKYEL |
|
|
Selahaddin MENTEŞ |
|
|
İrfan FİDAN |
Raportör |
: |
Kamber Ozan TUTAL |
Başvurucular |
: |
1. Nermin BALKAN |
|
|
2. Nevris ÖNÇEK |
|
|
3. Sermin EROĞLU |
|
|
4. Serpil KOÇAN |
Başvurucular Vekili |
: |
Av. Mustafa Kemal TURAN |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, otoyoldan kaynaklı olarak taşınmazda meydana gelen zararın karşılanmaması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 21/11/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formlar ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. İzmir"in Balçova ilçesi Balçova Mahallesi 429 ada 27 parselde kayıtlı olan 143 m² yüz ölçümlü ve üç katlı kârgir bina vasıflı taşınmaz başvurucu Serpil Koçan ile başvurucuların murisi adına tapuda kayıtlıdır.
9. İzmir şehir içi trafiğini rahatlatmak için 1988 yılında İzmir çevre yolu yapımına başlanmıştır. Bu kapsamda İzmir-Çeşme arasındaki bağlantının sağlanması için yapılan otoyol üzerinde 6/8/2002 tarihinde Balçova ilçesinde 1,5 kilometrelik viyadük inşa edilmiştir.
10. Başvurucular 15/7/2016 tarihinde Karayolları Genel Müdürlüğüne (Karayolları), Balçova Belediye Başkanlığına (Balçova Belediyesi) ve İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığına (İzmir Belediyesi) müracaat etmiştir. Başvurucular, taşınmazın otoyol kenarındaki yeşil alanda kaldığını belirterek 6/6/1972 tarihli ve 1593 sayılı mülga Erişme Kontrollü Karayolu Kanunu çerçevesinde kamulaştırılması veya başka bir taşınmazla takas edilmesini ya da yapılaşma hakkı verilmesini talep etmiştir.
11. Karayolları 9/3/2016 tarihinde taşınmazın otoyol kamulaştırma sınırı dışında kaldığı ve taşınmaza fiilî veya hukuki bir el atma bulunmadığını belirterek talebi reddetmiştir. İzmir Belediyesi 26/7/2016 tarihinde taşınmazın imar planında konut alanında kaldığını, yapılaşma hakkı bulunduğunu ve kamulaştırılmasının mümkün olmadığını belirterek başvurucuların talebini reddetmiştir. Balçova Belediyesi ise başvurucuların talebine cevap vermemiştir.
12. Başvurucular 30/9/2016 tarihinde İzmir Belediyesi, Balçova Belediyesi ve Karayolları aleyhine taşınmaz bedeli olarak 105.000 TL tazminatın ödenmesi talebiyle tam yargı davası açmıştır. Başvurucular dava dilekçesinde; imar planında taşınmazın konut alanı olarak ayrılmasına rağmen önünden geçen İzmir-Çeşme otoyolu nedeniyle fiilen konut olarak kullanılmasının mümkün olmadığını ileri sürmüştür. Başvurucular otoyoldan kaynaklı ses ve ışık kirliliği ile sarsıntılar nedeniyle sürekli olarak taşınmazın duvarlarının çatladığını, boyasının döküldüğünü, manzarasının kapandığını, güneş ışığı alamadığını ve köprü altına dönüşen bina önünün tekinsiz bir hâle geldiğini açıklamışlardır. Başvurucular, taşınmazda ikamet edilmesi veya taşınmazın kiraya verilmesi imkânının ortadan kalktığını ve değerli bir konumda olan taşınmazın kamulaştırılması gerektiğini ifade etmiştir. Başvurucular, kısıtlamaların ve oluşan zararın tespiti için taşınmaz üzerinde keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmasını istemiştir.
13. İzmir 3. İdare Mahkemesi (Mahkeme) 22/12/2017 tarihinde davayı esastan reddetmiştir. Mahkeme kararının gerekçesi şu şekildedir:
i. 1593 sayılı mülga Kanun"un 6. maddesinde, "Erişme kontrollü karayolunun yapımı, gelişmesi ve çevresinin korunması ve düzenlenmesi için gereken genişlikte arazi şeridi kamulaştırılır ve bu maksatla yapılan kamulaştırmalarda 6830 sayılı Kanun"un 23 üncü maddesi uygulanmaz." hükmünün yer aldığı açıklanmıştır.
ii. Taşınmazın otoyol kamulaştırma sınırının dışında kaldığı, erişime kontrollü saha içinde yer almadığı, fiilen yol içinde kalmadığından hukuki ve fiilî el atmanın oluşmadığı belirtilmiştir.
iii. Ayrıca taşınmazın imar planında A-3 (ayrık nizam 3 kat) konut adası yapı tarzında planlandığı ve yapılaşma hakkının bulunduğu, taşınmazın üzerinde de imar planına uygun ruhsatlı yapının yer aldığı, taşınmazda mülkiyet hakkının kullanılmasını engelleyen hukuki kısıtlılık hâlinin bulunmadığı ve yürürlükte bulunan imar planlarından kaynaklanan bir zararın da oluşmadığı vurgulanmıştır.
iv. 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu"nda idarelerin kamu hizmetlerinin yürütülmesi amacıyla ihtiyaç duydukları taşınmazlar hakkında kamulaştırma işlemlerini yapabilmesine imkân verildiğine işaret edilerek taşınmazda idarelerin kamulaştırma zorunluluğunun olmadığı ve mülkiyet hakkının kısıtlanmasına ilişkin zararın da bulunmadığı belirtilerek oluştuğu iddia edilen zararların idareler tarafından tazminine hukuken olanak bulunmadığı ifade edilmiştir.
14. Başvurucular 23/3/2018 tarihinde istinaf başvurusunda bulunmuştur. Başvurucular istinaf dilekçesinde; otoyol nedeniyle meydana gelen zararın tazmin edilmesi gerektiğini, taşınmaz üzerinde keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılmadığından zararın tespit edilemediğini ve diğer iddialar ele alınmadan imar planı değerlendirmesi ile sınırlı inceleme yapıldığını ileri sürmüştür.
15. İzmir Bölge İdare Mahkemesi 3. İdari Dava Dairesi 25/9/2018 tarihinde Mahkeme kararını usul ve hukuka uygun bulduğunu belirterek istinaf başvurusunu kesin olmak üzere reddetmiştir.
16. Nihai karar başvuruculara 22/10/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucular 21/11/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
18. İlgili hukuk için bkz. Nazife Başkan, B. No: 2016/69236, 3/7/2019, §§ 15-22.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 21/4/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
20. Başvurucular; maliki oldukları taşınmazın bulunduğu yerde inşa edilen otoyol viyadüğü nedeniyle araç geçişlerinin arttığını, bu geçişler sırasında meydana gelen sarsıntının sıva ve boya dökülmesine yol açtığını ve binanın taşıyıcı sistemine zarar verdiğini belirtmiştir. Başvurucular, çevredeki binaların üzerine araç düştüğünü ve araç geçişi sırasında atılan çeşitli cisimlerin evlere girdiğini ifade etmişlerdir. Başvurucular, viyadük ayaklarının yirmi beş metreyi bulması nedeniyle taşınmazın güneş almasının engellendiğini, bölgedeki hava sirkülasyonunun kesildiğini ve egzoz gazları nedeniyle astım ve kanser gibi hastalıklara yakalanma riskinin arttığını iddia etmiştir.
21. Taşınmazda ikamet etmenin, taşınmazın satışının veya kiraya verilmesinin mümkün olmadığını belirten başvurucular, taşınmazın değer kaybına uğradığını ve idarenin kusursuz sorumluluk ilkeleri kapsamında zararı tazmin etmesi gerektiğini belirtmiştir. Başvurucular, keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmadığından iddialarının doğruluğunun ortaya konulamadığını ifade etmiştir. Başvurucular bu gerekçelerle adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
22. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların şikâyetlerinin özünü yanına inşa edilen otoyol viyadüğünün ortaya çıkardığı olumsuz etkiler sonucu taşınmazın uğradığı zarar ve değer kaybının tazmini talebi oluşturmaktadır. Söz konusu şikâyetin esas itibarıyla mülkiyet hakkını ilgilendirdiği anlaşıldığından başvurunun mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
23. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
24. Anayasa"nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."
25. Anayasa"nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Somut olayda taşınmazın başvurucu Serpil Koçan ile başvurucuların murisi adına tapuda kayıtlı olduğu görülmektedir. Başvurucular, murisin yasal mirasçıları olduklarına dair veraset belgesini sunmuştur. Bu kapsamda başvuruya konu taşınmazın Anayasa"nın 35. maddesi anlamında mülk oluşturduğu açıktır.
26. Anayasa"nın 35. maddesi, özü itibarıyla mülkiyet hakkına devlet tarafından yapılan müdahalelere karşı bireyi korumayı amaçlamakta ve bu kapsamda bazı pozitif yükümlülükleri de kapsamaktadır. Taşınmaz mülkiyetinin korunması bağlamında usulü güvencelerin etkili bir şekilde kullanılmasının sağlanması pozitif yükümlülüklerin bir gereği olarak ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla başvurunun mülkiyet hakkına ilişkin devletin pozitif yükümlülükleri çerçevesinde incelenmesi uygun görülmüştür
27. Somut olayda başvurucuların mülklerinden yoksun bırakılmadıkları ve mülklerinin kullanımın kontrolü veya düzenlenmesine ilişkin de bir müdahalenin söz konusu olmadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla başvurunun Anayasa"nın 35. maddesinin birinci fıkrasında yer alan ve mülkten barışçıl yararlanma hakkını düzenleyen genel kural çerçevesinde incelenmesi gerekir.
a. Genel İlkeler
28. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
29. Anayasa"nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkının gerçekten ve etkili bir şekilde korunabilmesi yalnızca devletin müdahaleden kaçınmasına bağlı değildir. Anayasa"nın 5. ve 35. maddeleri uyarınca devletin mülkiyet hakkının korunmasına ilişkin pozitif yükümlülükleri de bulunmaktadır. Bu pozitif yükümlülükler kimi durumlarda özel kişiler arasındaki uyuşmazlıklar da dâhil olmak üzere mülkiyet hakkının korunması için belirli tedbirlerin alınmasını gerektirmektedir (Eyyüp Boynukara, B. No: 2013/7842, 17/2/2016, §§ 39-41; Osmanoğlu İnşaat Eğitim Gıda Temizlik Hizmetleri Petrol Ürünleri Sanayi Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2014/8649, 15/2/2017, § 44).
30. Ancak hemen belirtmek gerekir ki bazı durumlarda devletin pozitif ve negatif yükümlülüklerinin birbirinden ayrılması da mümkün olamamaktadır. Üstelik devletin ister pozitif isterse negatif yükümlülükleri söz konusu olsun, uygulanacak ilkeler de çoğunlukla önemli ölçüde benzeşmektedir (Hesna Funda Baltalı ve Baltalı Gıda Hayvancılık San. ve Tic. Ltd. Şti. [GK], B. No: 2014/17196, 25/10/2018, § 70).
31. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulması durumunda bu müdahalenin malik üzerinde doğurduğu olumsuz sonuçların mümkünse eski hâle döndürülmesini, mümkün değilse malikin zarar ve kayıplarının telafi edilmesini sağlayan idari veya yargısal birtakım hukuki mekanizmaların oluşturulması devletin pozitif yükümlülüklerinin bir gereğidir. Bu bağlamda hak ihlalinin sonuçlarının giderilmesi bakımından ne tür hukuki mekanizmaların öngörüleceği hususu devletin takdirindedir. Bu husus kural olarak Anayasa Mahkemesinin ilgi alanı dışındadır. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin tercih edilen idari veya yargısal mekanizmanın malik üzerinde doğurduğu olumsuz etkilerin düzeltilmesi bakımından yeterli ve elverişli olup olmadığı hususundaki denetim yetkisi saklıdır. Bu bağlamda düzeltici bir mekanizmanın hiç oluşturulmaması veya oluşturulan mekanizmanın müdahaleden önceki durumu tesis edici veya oluşan kayıpları giderici bir nitelik arz etmemesi durumunda mülkiyet hakkının devlete yüklediği pozitif yükümlülükler ihlal edilmiş olur (Osmanoğlu İnşaat Eğitim Gıda Temizlik Hizmetleri Petrol Ürünleri Sanayi Ticaret Limitet Şirketi, § 48).
32. Mülkiyet hakkının usule ilişkin güvenceleri hem özel kişiler arasındaki mülkiyet uyuşmazlıklarında hem de taraflardan birinin kamu gücü olduğu durumlarda geçerlidir. Bu bağlamda mülkiyet hakkının korunmasının söz konusu olduğu durumlarda usule ilişkin güvencelerin somut olayda sağlandığından söz edilebilmesi için derece mahkemelerinin kararlarında konu ile ilgili ve yeterli gerekçe bulunmalıdır. Ayrıca belirtmek gerekir ki bu zorunluluk davacının bütün iddialarına cevap verilmesi anlamına gelmemekle birlikte mülkiyet hakkını ilgilendiren davanın sonucuna etkili esasa ilişkin temel iddia ve itirazların yargılama makamlarınca özenli bir şekilde değerlendirilerek karşılanması gerekmektedir (Kamil Darbaz ve Gmo Yapı Grup End. San. Tic. Ltd. Şti., B. No: 2015/12563, 24/5/2018, § 53).
33. Anayasa Mahkemesi, bitişiğinde inşa edilen köprülü kavşak dolayısıyla taşınmazın değer kaybetmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasını Nazife Başkan başvurusunda incelemiştir. Anılan kararda, derece mahkemeleri başvurucunun zararının diğer işyeri ve daire sahiplerinden farklı, özel ve olağan dışı bir nitelikte olmadığını belirtmiştir. Bununla birlikte aynı binanın başka bağımsız bölümlerinde yapılan keşif sonrası alınan bilirkişi raporlarında görüntü ve gürültü kirliliğinin artmasından dolayı taşınmazların %10 oranında değer kaybına uğrayacağı tespit edilmiştir. Buna göre de başvurucunun kavşak yakınında taşınmazı bulunmayan ve yalnızca kavşağı kullanan kişiler ile eşit şekilde külfet altına sokulduğundan bahsetmenin mümkün olmadığı ifade edilmiştir. Ayrıca başvurucunun diğer taşınmaz maliklerine oranla daha ağır bir külfet altına sokulduğunun gözönünde tutulması gerektiğine vurgu yapılmıştır. Derece mahkemelerinin oluşan zarara bütünüyle başvurucunun katlanması gerektiğine yönelik yorumlarının başvurucuya şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklediği belirtilerek başvurucunun zararının karşılanmaması nedeniyle devlete mülkiyet hakkının yüklediği pozitif yükümlülüklerin somut olay bağlamında yerine getirilmediği sonucuna varılmıştır (Nazife Başkan, §§ 42, 43).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
34. Başvurucular; taşınmazlarının yanında bulunan otoyol viyadüğü nedeniyle taşınmazlarının değer kaybına uğradığını, buna karşılık idarenin ortaya çıkan zararı tazmin etmemiş olmasından yakınmaktadır.
35. Başvuruya konu olayda, başvuruculara ait taşınmazın yanına İzmir-Çeşme arasındaki bağlantının sağlanması için yapılan otoyol kapsamında 2002 yılında viyadük inşa edilmiştir. Başvurucuların viyadük inşası nedeniyle taşınmazda oluşan zararın tazmini istemiyle açtığı dava ise reddedilmiştir. Mahkemece taşınmazının yol ve emniyet sahası içinde kalmadığına, konut adası yapı tarzında planlandığına ve yapılaşma hakkının bulunduğuna vurgu yapılarak kamulaştırılmasının zorunlu olmadığı ifade edilmiştir. Mahkeme, mülkiyet hakkının kısıtlanmasına ilişkin zararın bulunmadığını belirtmiş ve oluştuğu iddia edilen zararların idare tarafından tazminine hukuken olanak bulunmadığı sonucuna varmıştır. Bununla birlikte Mahkemece, inşa edilen viyadük nedeniyle zarara uğranıldığı iddiası yönünden keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmamıştır.
36. Anayasa Mahkemesi; bitişiğinde inşa edilen köprülü kavşak dolayısıyla taşınmazın değer kaybetmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin Nazife Başkan kararında, Mahkemece aynı binanın başka bağımsız bölümlerinde yapılan keşif sonrası alınan bilirkişi raporlarında görüntü ve gürültü kirliliğinin artmasından dolayı taşınmazların %10 oranında değer kaybına uğrayacağı tespit edildiği hâlde davanın reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır (Nazife Başkan, § 43).
37. Somut olayda başvurucular, Nazife Başkan kararında yer verilen şikâyetlerin benzerini ileri sürmüş ve bu iddialarının ispatı için taşınmaz üzerinde keşif ile bilirkişi incelemesi yapılmasını istemiştir. Mahkemece başvurucuların bu iddiaları dikkate alınmamış ve mülkiyet hakkının kısıtlanmasına ilişkin bir zararın olmadığına karar verilmiştir. Başvurucular tarafından aynı iddialar kanun yolu aşamasında da ileri sürülmüş ancak başvurucuların istinaf istemi de reddedilmiştir.
38. Başvuruya konu olayda derece mahkemelerinin değerlendirmeleri sonucunda başvurucular, yanına inşa edilen viyadük nedeniyle taşınmazlarında meydana gelen zararlarını veya değer düşüklüğünü ispat etme imkânından yoksun bırakılmıştır. Bu hâliyle mülkiyet hakkına ilişkin yargılamanın sonucu bakımından esasa etkili iddia yönünden derece mahkemelerince yapılan değerlendirmenin yeterli olmadığı anlaşılmaktadır (benzer bir olaydaki değerlendirmeler için bkz. Yaşar Çetinbaş, B. No: 2018/34564, 10/3/2021, §§ 36-37).
39. Sonuç olarak Mahkeme tarafından keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmamış ve taşınmazın bir zarara uğrayıp uğramadığı tespit edilmemiştir. Bu sebeple mülkiyet hakkının korunmasında usule ilişkin güvencelerin somut olayda yerine getirilmediği sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla müdahalenin taşıdığı meşru amacın dayandığı kamu yararı ile başvurucuların mülkiyet hakkının korunması arasında olması gereken adil denge başvurucular aleyhine bozulmuş olup müdahale ölçülü değildir.
40. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden
41. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
42. Başvurucular yeniden yargılama yapılmasını istemiş, her bir başvurucu için ayrı ayrı 35.000 TL maddi ve 35.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
43. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
44. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin, yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
45. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü"nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
46. İncelenen başvuruda mülkiyet hakkına korunmasına ilişkin usulü güvencelerin derece mahkemelerince sağlanmadığı gerekçesiyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin derece mahkemeleri kararlarından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
47. Bu durumda mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İzmir 3. İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
48. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
49. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İzmir 3. İdare Mahkemesine (E.2016/1298, K. 2017/1982) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuların tazminat taleplerinin REDDİNE,
E 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihlerinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 21/4/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.