AYM 2018/293 Başvuru Numaralı MEHMET OKUTAN VE MUSTAFA OKUTAN Başvurusuna İlişkin Karar

Abaküs Yazılım
İkinci Bölüm
Esas No: 2018/293
Karar No: 2018/293
Karar Tarihi: 18/5/2021

AYM 2018/293 Başvuru Numaralı MEHMET OKUTAN VE MUSTAFA OKUTAN Başvurusuna İlişkin Karar

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MEHMET OKUTAN VE MUSTAFA OKUTAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/293)

 

Karar Tarihi: 18/5/2021

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

BasriBAĞCI

Raportör

:

Kamber Ozan TUTAL

Başvurucular

:

1. Mehmet OKUTAN

 

 

2. Mustafa OKUTAN

Başvurucular Vekili

:

Av. Mehmet ÖZTOPRAK

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, aleyhe nispi vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının; kamulaştırma amacına uygun olarak kullanılmadığı gerekçesine dayalı olarak açılan kamulaştırılan taşınmazın iadesi veya bedelinin tazminine ilişkin davaların reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvurular 5/1/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca 2018/301 numaralı başvuru dosyasının hukuki bağlantı nedeniyle 2018/293 numaralı başvuru dosyası ile birleştirilmesine, incelemenin 2018/293 başvuru numaralı başvuru dosyası üzerinden yürütülmesi ile diğer dosyanın kapatılmasına ve başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucular sırayla 1934 ve 1958 doğumlu olup Antalya"da ikamet etmektedir.

A. Uyuşmazlığın Arka Planı

9. Başvurucuların murisi A.O.ya ait Antalya"nın Manavgat ilçesi Sorgun Mahallesi 239 numaralı parselde kayıtlı tarla vasıflı taşınmazın 12.500 m² yüz ölçümündeki kısmı Side Projesi Uygulama Sahası kapsamında turizm kompleksi kurulması amacıyla Turizm ve Tanıtma Bakanlığınca 1970 yılında kamulaştırılmıştır. Kamulaştırma bedeli başvurucuların murisine ödenmiş ve söz konusu kısım 425 sayılı parsel olarak 7/6/1971 tarihinde Hazine adına tapuda tescil edilmiştir. Taşınmaz 17/6/1981 tarihinde Kültür ve Turizm Bakanlığına tahsis edilmiştir.

10. İfraz işlemleri sonucunda 425 parsel sayılı taşınmazın 12.057 m²lik kısmı 1052 parsel olarak tarla vasfıyla, 443 m²lik kısmı ise 1051 parsel olarak yol vasfıyla Hazine adına 9/7/1982 tarihinde tapuda tescil edilmiştir.

11. Kültür ve Turizm Bakanlığı (Bakanlık) 7/11/2006 tarihinde 1052 sayılı parseli imar planında yeşil alan olarak ayırmıştır. Bakanlık 30/1/2008 tarihinde Side Turizm Alanı kapsamında turizm amaçlı olarak içerisinde başvurucuların murisine ait taşınmazın da bulunduğu bir kısım taşınmazların kamulaştırıldığını belirterek taşınmazların imar planında turizm tesis alanı olarak düzenlenmesine karar vermiştir. Tevhit işlemleri sonucunda 1052 sayılı parsel, 2532 ada 1 parselde kayıtlı 16.086,24 m² yüz ölçümündeki taşınmaz içerisinde kalmıştır.

12. Bakanlık tarafından 13/12/2010 tarihinde 12/3/1982 tarihli ve 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu kapsamında düzenlenen şartname gereğince T. Turizm ve Ticaret A.Ş. lehine taşınmaz üzerinde 250 yatak kapasiteli dört yıldızlı otel tesisi kurulması için kesin tahsis yapılmıştır. Bakanlık 13/12/2010 tarihinde taşınmaz üzerinde T. Turizm ve Ticaret A.Ş. lehine 49 yıl süre ile daimî ve müstakil üst (inşaat) hakkı tesis etmiştir. Taşınmazın mevcut hâliyle üzerinde otel ve müştemilatı yer almaktadır.

B. Başvurucuların Açtığı İade ve Tazminat Davaları Süreci

13. Başvurucular 2/1/2012 tarihinde Hazine ve Kültür ve Turizm Bakanlığı aleyhine dava açmıştır. Başvurucular dava dilekçelerinde; taşınmazın kamulaştırma amacına aykırı olarak bir şirkete kiralandığını, 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 22. maddesi uyarınca taşınmazı geri alma haklarının doğduğunu iddia etmiştir. Başvurucular, geri alma hakkının kullanılması için idarenin gerekli tebligatı yapmadığını belirtmiştir. Başvurucular sonuç olarak taşınmazın payları oranında iadesini, bunun mümkün olmaması hâlinde ise fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla ayrı ayrı 50.000 TL tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

14. Yargılama sürecinde alınan bilirkişi raporlarında taşınmaz üzerine otel bulunduğu belirtilmiş ve taşınmazın değeri hesaplanmıştır. Başvurucular, bilirkişi raporlarında tespit edilen taşınmaz bedelleri kapsamında 4/12/2012 ve 22/11/2012 tarihlerinde ıslah dilekçeleri sunmuştur. Islah dilekçelerinde tazminat miktarı başvurucu Mehmet Okutan yönünden 1.880.484,12 TL"ye, başvurucu Mustafa Okutan yönünden 268.636,82 TL"ye çıkarılmış ve peşin nispi harcı ödeyecek maddi güçleri olmadığından bahisle adli yardım talep edilerek nispi harç alınmaması istenmiştir. Mahkeme, son celse öncesi sunulan ıslah dilekçeleri ile başvurucular tarafından talep edilen adli yardım hakkında bir karar vermemiştir.

15. Manavgat 2. Asliye Hukuk Mahkemesi (Mahkeme)16/1/2014 tarihinde verdiği kararlar ile başvurucuların davalarını reddetmiştir. Mahkeme kararların gerekçesinde; taşınmazda uzun süre kamulaştırma amacına uygun bir yapı yapılmadığını iddia eden başvurucuların taşınmazın bulunduğu mahallede oturduklarını ve taşınmazın boş olduğunu bilmelerine karşın başvurucuların kamulaştırma işleminden sonraki beş yıllık süre sonrası bir yıl içerisinde geri alma davasını açmadıklarını belirterek geri alma talebini hak düşürücü süre nedeniyle düştüğünü belirtmiştir. Mahkeme, idarenin kamulaştırmadan vazgeçmediğini, kamulaştırma amacına uygun olarak taşınmaz üzerinde irtifak tesis edildiğini ve başvurucuların taşınmazın değerinin artmasından yararlanmak için dürüstlük kuralına aykırı olarak dava açtıklarını belirterek tazminat talebini de reddettiğini ifade etmiştir.

16. Mahkeme kararlarında ayrıca başvurucu Mehmet Okutan aleyhine 77.207,26 TL, başvurucu Mustafa Okutan aleyhine de 21.318,20 TL vekâlet ücretine hükmetmiştir.

17. Başvurucular 10/6/2014 tarihinde Mahkeme kararlarını temyiz etmiştir. Başvurucular temyiz dilekçelerinde; ıslah harcı yatırılmamış olmasına rağmen ıslah bedeli üzerinden aleyhe vekâlet ücretine hükmedildiğini ve taşınmazın 49 yıllığına tahsis edilmesinin kamulaştırma amacına uygun olmadığından iade edilmesi gerektiğini ileri sürmüştür.

18. Yargıtay 18. Hukuk Dairesi 5/3/2015 ve 30/3/2015 tarihlerinde usul ve yasaya uygun bulduğunu belirterek Mahkeme kararlarını onamıştır. Başvurucular 22/7/2015 ve 15/6/2015 tarihlerinde karar düzeltme isteminde bulunmuşlardır.

19. 5/2/2017 tarihli ve 29970 (mükerrer) sayılı Resmî Gazete"de yayımlanan 24/1/2017 tarihli ve 2017/9756 sayılı Bakanlar Kurulunun Türkiye Varlık Fonuna Aktarılan Kuruluş, Kaynak ve Varlıklar Hakkında Kararının 1. maddesi uyarınca Antalya ili Manavgat ilçesi Sorgun mahallesi 2532 ada 1 parselde kayıtlı taşınmaz Türkiye Varlık Fonuna devredilmiştir.

20. Yargıtay 5. Hukuk Dairesi 13/11/2017 tarihinde karar düzeltme nedeni bulunmadığını belirterek başvurucuların istemlerini reddetmiştir.

21. Nihai kararlar 7/12/2017 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir.

22. Başvurucular 5/1/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

1. İlgili Mevzuat

23. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun "Yargılama giderlerinin kapsamı" kenar başlıklı 323. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“(1) Yargılama giderleri şunlardır:

...

ğ) Vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekâlet ücreti.”

24. 2/7/1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanunu"nun "Değer esası" kenar başlıklı 16. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Değer ölçüsüne göre harca tabi işlemlerde (1) sayılı tarifede yazılı değerler esastır. Müdahelenin men"i tescil ve tapu kayıt iptali gibi gayrimenkulün aynına taallük eden davalarda gayrimenkulün değeri nazara alınır.

...

Değer tayini mümkün olan hallerde dava dilekçelerinde değer gösterilmesi mecburidir. Gösterilmemişse davacıya tesbit ettirilir. Tesbitten kaçınma halinde, dava dilekçesi muameleye konmaz.

Noksan tesbit edilen değerler hakkında 30 uncu madde hükmü uygulanır."

25. 492 sayılı Kanun"un "Noksan tesbit edilen değer üzerinden harcın ödenmesi" kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:

"Muhakeme sırasında tesbit olunan değerin, dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılırsa, yalnız o celse için muhakemeye devam olunur, takip eden celseye kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunmaz. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 409 uncu maddesinde gösterilen süre içinde dosyanın muameleye konulması, noksan olan harcın ödenmesine bağlıdır."

26. 28/12/2013 tarihli ve 28865 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan ve hüküm tarihinde yürürlükte olan 2014 yılı Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi"nin (AAÜT) "Tarifelerin üçüncü kısmına göre ücret" kenar başlıklı 12. maddesi şöyledir:

“(1) Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki yardımların konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, davanın görüldüğü mahkeme için Tarifenin İkinci Kısmında belirtilen maktu ücretlerin altında kalmamak kaydıyla (yedinci maddenin ikinci fıkrası, dokuzuncu maddenin birinci fıkrasının son cümlesi ile onuncu maddenin son fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla,) Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir.

(2) Ancak hükmedilen ücret kabul veya reddedilen miktarı geçemez.”

27. 2014 yılı AAÜT"nin Üçüncü Kısım"ının ilgili bölümü şöyledir:

“Yargı Yerleri ile İcra ve İflas Dairelerinde Yapılan ve Konusu Para Olan veya Para ile Değerlendirilebilen Hukuki Yardımlara Ödenecek Ücret

1. İlk 30.000,00 TL için % 12

2. Sonra gelen 40.000,00 TL için % 11”

28. Kamulaştırma tarihinde yürürlükte bulunan 31/8/1956 tarihli ve 6830 sayılı mülga İstimlâk Kanunu"nun "Mal sahibinin geri alma hakkı" kenar başlıklı 23. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"İstimlâk bedelinin katîleşmesi tarihinden itibaren beş sene içinde istimlâk maksadına uygun herhangi bir tesisat yapılmayarak gayrimenkul olduğu gibi bırakılırsa mal sahibi veya mirasçısı istimlâk bedelini ödeyerek gayrimenkulu geri alabilir.

Doğmasından itibaren bir sene içinde kullanılmayan geri alma hakkı düşer ve idare gayrimenkule dilediği gibi tasarruf eder."

29. 2942 sayılı Kanun’un "Vazgeçme, iade ve devir" kenar başlıklı 22. maddesi şöyledir:

"(Değişik birinci fıkra: 24/4/2001 - 4650/13 md.) Kamulaştırmanın kesinleşmesinden sonra taşınmaz malların kamulaştırma amacına veya kamu yararına yönelik herhangi bir ihtiyaca tahsisi lüzumu kalmaması halinde, keyfiyet idarece mal sahibi veya mirasçılarına 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre duyurulur. (Değişik ikinci ve üçüncü cümleler: 10/9/2014 - 6552/100 md.) Bu duyurma üzerine mal sahibi veya mirasçıları, kamulaştırma bedelini aldıkları günden itibaren işleyecek kanuni faiziyle birlikte üç ay içinde ödeyerek taşınmaz malı geri alabilir. İade işleminin kamulaştırmanın ve bedelinin kesinleşmesinden sonra bir yıl içinde gerçekleşmesi hâlinde kamulaştırma bedelinin faizi alınmaz. (Mülga dördüncü cümle: 10/9/2014-6552/100 md.)

Ek fıkra: 10/9/2014-6552/100 md.) Bu madde hükümlerine göre taşınmaz malı geri almayı kabul etmeyen mal sahibi veya mirasçılarının 23 üncü maddeye göre geri alma hakları da düşer.

(Ek fıkra: 10/9/2014-6552/100 md.) Bu madde hükümleri, kamulaştırmanın kesinleşmesi tarihinden itibaren beş yıl geçmiş olması hâlinde uygulanmaz.

Ancak, kamulaştırılan taşınmaz mala kamulaştırmayı yapan idare dışında başka bir idare, kamulaştırma yoluyla gerçekleştirebileceği bir kamu hizmeti amacıyla istekli olduğu takdirde, yukarıdaki fıkra hükmü uygulanmayarak bu Kanunun 30 uncu veya 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununun 23 üncü maddesine göre işlem yapılır.""

30. 2942 sayılı Kanun"un "Mal sahibinin geri alma hakkı" kenar başlıklı 23. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Kamulaştırma bedelinin kesinleşmesi tarihinden itibaren beş yıl içinde, kamulaştırmayı yapan idarece veya 22 nci maddenin dördüncü fıkrası uyarınca devir veya tahsis yapılan idarece; kamulaştırma ve devir amacına uygun hiç bir işlem veya tesisat yapılmaz veya kamu yararına yönelik bir ihtiyaca tahsis edilmeyerek taşınmaz mal olduğu gibi bırakılırsa, mal sahibi veya mirasçıları kamulaştırma bedelini aldıkları günden itibaren işleyecek kanuni faiziyle birlikte ödeyerek, taşınmaz malını geri alabilir.

Doğmasından itibaren bir yıl içinde kullanılmayan geri alma hakkı düşer.

(Ek fıkra: 10/9/2014-6552/100 md.) Birinci ve ikinci fıkrada belirtilen süreler geçtikten sonra kamulaştırılan taşınmaz malda hakları bulunduğu iddiasıyla eski malikleri veya mirasçıları tarafından idareden herhangi bir sebeple hak, bedel veya tazminat talebinde bulunulamaz ve dava açılamaz.

Aynı amacın gerçekleşmesi için birden fazla taşınmaz mal birlikte kamulaştırıldığı takdirde bu taşınmaz malların durumunun bir bütün oluşturduğu kabul edilerek yukarıdaki fıkralar buna göre uygulanır.""

31. 2942 sayılı Kanun’un geçici 8. maddesi şöyledir:

"Bu Kanunun 22 nci maddesinin birinci fıkrasının son cümlesi hükmü, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce gerçekleştirilen kamulaştırma işlemleri nedeniyle, kamulaştırılan taşınmazların eski malikleri veya mirasçıları tarafından bu taşınmazların geri alınması, bedel veya tazminat talebiyle açılan ve henüz kesinleşmeyen davalarda da uygulanır.""

32. 2942 sayılı Kanun’un geçici 9. maddesi şöyledir:

"Bu maddeyi ihdas eden Kanunla değiştirilen veya eklenen bu Kanunun (…) 23 üncü maddesinin üçüncü fıkrası hükmü; bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce gerçekleştirilen kamulaştırma işlemleri nedeniyle, kamulaştırılan taşınmaz malların eski malikleri veya mirasçıları tarafından bu taşınmaz malların geri alınması, bedel veya tazminat talebiyle açılan ve henüz kesinleşmeyen davalarda da uygulanır. Bu maddenin uygulanması nedeniyle reddedilen davaların yargılama giderleri davalı idare tarafından ödenir.""

33. 2634 sayılı Kanun’un 8. maddesinin "Taşınmaz malların turizm amaçlı kullanımı" kenar başlıklı ilgili kısmı şöyledir:

"Kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgeleri ve turizm merkezlerinde bulunan, Bakanlık tarafından turizm amaçlı değerlendirilmesinde yarar görülen ve ilgili Bakanlığa bildirilen taşınmazlardan;

Kamu hizmetlerinde kullanılanlar ile üzerinde irtifak hakkı tesis edilenler hariç, Hazinenin özel mülkiyetinde bulunan taşınmazlardan Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca uygun görülenler iki ay içerisinde tahsis edilir, bu süre içinde tahsisin yapılmaması veya olumsuz görüş bildirilmemesi halinde tahsis yapılmış sayılır. Tapuya tescili mümkün olan Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki tescil harici yerler ile kapanan yollar ve yol fazlaları ise talep tarihinden başlayarak en geç bir ay içinde Hazine adına tescil edilir ve tescili müteakip Bakanlığa aynı usulle tahsis yapılır.

...

Kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgesinin tamamı veya plânlarla belirlenmiş alt bölgeleri veya bir veya birden fazla parselleri, plân amaçlarına uygun olarak Bakanlıkça tahsis edilebilir. Bölgenin tamamının veya alt bölgenin tek bir ana yatırımcıya tahsisi için yapılan başvuruların tamamı Cumhurbaşkanı tarafından değerlendirilerek seçilen yatırımcıya ön izin verilmesine ve ön izin koşullarına karar verilir. İşlemler, ön izin koşullarına göre Bakanlıkça yürütülür. Yatırımcının projelerinin Bakanlıkça uygun görülmesi halinde, yatırım belgesinin düzenlenmesini takiben, ön izin Bakanlıkça kesin izne dönüştürülür. Bu taşınmaz mallar üzerinde ana yatırımcı lehine bağımsız ve sürekli nitelikli üst hakları dahil olmak üzere irtifak hakkı tesisi, Bakanlığın uygun görüşü üzerine, Maliye Bakanlığınca belirlenen koşullarla ve bu Bakanlık tarafından yapılır.

Bölgenin tamamı veya alt bölgeleri için imar plânları Bakanlıkça yapılır/yaptırılır ve onaylanır. Bu plânlar ile oluşan parseller, tahsis sözleşmesinde öngörülmüş olmak ve tahsis süresini aşmamak koşuluyla, adına tahsis yapılan ve lehine bağımsız ve sürekli nitelikli üst hakkı tesis edilen yatırımcı tarafından üçüncü şahıslara kiralanabilir, işlettirilebilir veya lehine tapuda tesis edilen üst hakkı devredilebilir. Bu şekilde tahsis edilen alanlarda gerçekleştirilen her türlü bina, tesis ve bağımsız bölümleri de aynı usule tâbidir. Bu alanlarda Bakanlıkça belgelendirilebilecek tür ve tesisler için yatırım ve işletme belgesi alınması zorunludur.""

2. Yargıtay İçtihadı

34. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 12/10/2017 tarihli ve E.2015/4717, K.2017/5349 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Hemen belirtilmelidir ki; dava değeri, harçlandırılan değer olup, vekalet ücretinin de harcı tamamlanan bu değer üzerinden hesaplanacağı kuşkusuzdur.

Ne var ki; kendisini vekille temsil ettiren davalılar H.S. ve S.A. lehine, davada harçlandırılmış dava değeri olan 49.346,52 TL üzerinden 5.728,11 TL vekâlet ücreti tayini gerekirken, 1.500,00 TL vekâlet ücretine hükmedilmiş olması doğru değildir."

35. Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 16/10/2017 tarihli ve E.2017/1341, K.2017/7583 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Somut olayda, davacı dava dilekçesinde dava değerini 10.000 TL olarak göstermiş ise de yargılama aşamasında ıslah dilekçesi vererek dava değerini 955.000 TL"sına yükselterek bu değer üzerinden harcını yatırmıştır. Islah ile harçlandırılan değer üzerinden davalı lehine nispi vekalet ücreti takdiri gerekir.

Bu nedenle, davalı lehine nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken maktu vekalet ücretine hükmedilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir."

36. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 5/3/2020 tarihli ve E.2019/2224, K.2020/4044 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Somut olaydaki uyuşmazlık, kamulaştırılan taşınmazın, kamu hizmetlerine tahsis edilme lüzumunun ortadan kalkması üzerine üçüncü şahıslara satılması nedeniyle davacının uğradığı zararın tazminine karar verilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

Davalı idare, kamulaştırılan taşınmaz yönünden kamu yararı kararında belirtilen amacı gerçekleştirmediği gibi taşınmazı başka bir kamu yararı amacı doğrultusunda da kullanmayarak taşınmazın imar durumunda değişiklik yaparak taşınmazda artı bir değer oluşturmuş ise, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 22. maddesi uyarınca taşınmazın kamulaştırma amacına veya kamu yararına yönelik herhangi bir ihtiyaca tahsisi lüzumu kalmaması halinde keyfiyetin idarece mal sahibine veya mirasçılarına 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre duyurulmasına ilişkin yükümlülüğü yerine getirmeden taşınmazı özel kişilere devrederek davacıların mülkiyet hakkına kamulaştırmanın dayandığı kamu yararı amacı bulunmadan müdahale edilerek Anayasanın 35. maddesindeki güvencelere aykırı olarak mülkiyet hakkını ihlal etmiştir.

Bu itibarla; dava konusu 141 parsel sayılı taşınmazın kamuya özgülenen bölümlerinin yüzölçümleri düşüldükten sonra geriye kalan ve Hazine tarafından 3. kişilere satılan yerlerin, davacı tarafın taşınmazın 3. kişiye satışını öğrendiği tarih ile kamulaştırma nedeniyle davacılara ödenen bedelin ödeme günü ile ilgili taraflardan delilleri sorularak tespit edildikten sonra; dava konusu taşınmazın üçüncü kişiye satış tarihi ile dava tarihi arasında geçen zaman dikkate alındığında Türk Borçlar Kanunu"nun 52. maddesi uyarınca davacı zararın artmasına sebep olmuş ise bundan sorumlu tutulması gerektiği gözetilerek, kamulaştırma nedeniyle davacılara ödenen bedelin tespit edilecek ödeme gününden; taşınmazın 3.kişilere 30.05.2004 tarihinde devri sonucu alınan bedelin de bu tarihten itibaren başlamak üzere Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi tablosu ile davacının 3 kişiye yapılan satışı öğrenme tarihi esas alınmak suretiyle güncellenmesi için uzman bilirkişi kurulundan denetime elverişli rapor alınarak bu iki bedel arasında davacı taraf aleyhine bir durum meydana gelmiş ise bu bedele hükmetmek, mal sahibi aleyhine bir fark oluşmadığı takdirde de davanın reddine karar vermek gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,

Doğru görülmemiştir."

B. Uluslararası Hukuk

37. İlgili uluslararası hukuk için bkz. Hasan Kızılırmak, B. No: 2017/5056, 29/9/2020§§ 24-27; Derya Alpdoğan ve diğerleri, B. No: 2015/6845, 31/10/2018, §§ 21-27.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

38. Mahkemenin 18/5/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiği İddiası Yönünden

1. Başvurucuların İddiaları

39. Başvurucular; ıslah dilekçesi ile dava değerini arttırdıklarını, nispi harcı yatırma imkânları olmadığından adli yardım talebinde bulunduklarını ancak Mahkemenin adli yardım talebi hakkında bir karar vermediğini ifade etmiştir. Başvurucular, bu hâliyle usule ilişkin olarak dava değeri arttırılmamış olmasına rağmen ıslah edilen bedel üzerinden ve 2942 sayılı Kanun"un geçici 9. maddesine aykırı olarak aleyhlerine nispi vekâlet ücretlerine hükmedildiğini belirtmiştir. Başvurucular bu nedenlerle mahkemeye erişim haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

40. Anayasa"nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

41. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Hakkın Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı

42. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).

43. Vekâlet ücreti yargılama gideri olup bununla, davacı veya davalının o dava nedeniyle aldıkları hukuki yardım karşılığında avukata ödedikleri ücretin telafisi amaçlanmaktadır (AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014). Dava aşamasında kimin lehine ya da aleyhine olacağı önceden belli olmayan bu ücret yükümlülüğü, bir usul kuralı olup mahkemeye erişim hakkı ile ilişkilidir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38). Taraflardan birinin yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine vekâlet ücretine hükmedilmesine yönelik düzenlemeler mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil etmektedir (Serkan Acar, § 39; Muhbet Adanır ve diğerleri, B. No: 2014/10261, 8/12/2016, § 101).

44. Başvuruya konu olayda davanın reddedilmesi sonucunda başvurucu Mehmet aleyhine 77.207,26 TL ve başvurucu Mustafa aleyhine 21.318,20 TL vekâlet ücretine hükmedilmesinin başvurucuların mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil ettiği açıktır.

ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

45. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

46. Yukarıda anılan müdahale Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir.

47. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

48. Anayasa"nın 36. maddesinde hak arama özgürlüğü güvence altına alınmıştır. Anayasa"nın temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen 13. maddesi ise hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceğini temel bir ilke olarak benimsemiştir. Buna göre mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalelerde dikkate alınacak öncelikli ölçüt, müdahalenin kanuna dayalı olmasıdır. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılacaktır (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Ford Motor Company, B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49).

49. Hak ve özgürlüklerin, bunlara yapılacak müdahalelerin ve sınırlandırmaların kanunla düzenlenmesi bu haklara ve özgürlüklere keyfî müdahaleyi engelleyen, hukuk güvenliğini sağlayan demokratik hukuk devletinin en önemli unsurlarından biridir (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246, 6/2/2014, § 60).

50. Müdahalenin kanuna dayalı olması öncelikle şeklî manada bir kanunun varlığını zorunlu kılar. Şeklî manada kanun, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından Anayasa"da belirtilen usule uygun olarak kanun adı altında çıkarılan düzenleyici yasama işlemidir. Hak ve özgürlüklere müdahale edilmesi ancak yasama organınca kanun adı altında çıkarılan düzenleyici işlemlerde müdahaleye imkân tanıyan bir hükmün bulunması şartına bağlıdır. TBMM tarafından çıkarılan şeklî anlamda bir kanun hükmünün bulunmaması hakka yapılan müdahaleyi anayasal temelden yoksun bırakır (Ali Hıdır Akyol ve diğerleri [GK], B. No: 2015/17510, 18/10/2017, § 56).

51. Kanunun varlığı kadar kanun metninin ve uygulamasının da bireylerin davranışlarının sonucunu öngörebileceği kadar hukuki belirlilik taşıması gerekir. Bir diğer ifadeyle kanunun kalitesi de kanunilik koşulunun sağlanıp sağlanmadığının tespitinde önem arz etmektedir (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55). Müdahalenin kanuna dayalı olması, iç hukukta müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir ve öngörülebilir kuralların bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44). Kanunilik unsuru yönünden değerlendirme yapılırken derece mahkemelerince müdahaleye imkân tanıyan kanun hükümlerinin yorumu ve bu hükümlerin olaya uygulanması bariz takdir hatası ya da açık keyfîlik içermediği sürece bu alanda bir inceleme yapılması bireysel başvurunun amacıyla bağdaşmaz. Ancak derece mahkemelerinin müdahaleye imkân tanıyan kanun hükmünü açık bir biçimde hatalı yorumladıkları ve uyguladıklarının tespiti hâlinde müdahalenin kanunilik temelinden yoksun olduğu sonucuna ulaşılabilir (Ramazan Atay, B. No:2017/26048, 29/1/2020, § 29).

52. Somut olayda başvurucular 2942 sayılı Kanun kapsamında kamulaştırmaya konu taşınmazın iadesi veya bedelinin tazmini için davalar açmıştır. Her bir başvurucu dava dilekçelerinde dava değerini 50.000 TL olarak göstermiştir. Yargılama aşamasında alınan bilirkişi raporunda tespit edilen değer doğrultusunda başvurucu Mehmet 1.880.484,12 TL ve başvurucu Mustafa 268.636,82 TL üzerinden 16/1/2014 tarihli son celseler öncesi ıslah dilekçesi sunarak dava değerini arttırmışlardır. Başvurucular ayrıca ıslah dilekçesinde ıslah edilen değer üzerinden alınacak nispi harcı ödeme imkanları olmadığını belirterek adli yardım talebinde bulunmuşlardır. Mahkeme, başvurucuların adli yardım talebi hakkında herhangi bir karar vermeksizin veya ıslah edilen bedel yönünden harcın tamamlanması hakkında süre tanımaksızın davaların esası hakkında hükmünü kurmuştur. Mahkeme, ıslah edilen dava değeri üzerinden başvurucu Mehmet aleyhine 77.207,26 TL, başvurucu Mustafa aleyhine ise 21.318,20 TL nispi vekâlet ücretine hükmetmiştir.

53. Yargıtayın yerleşik uygulamasına (bkz. §§ 34, 35) göre konusu parayla ölçülebilen davalarda vekil ile temsil edilen taraflar lehine -davanın niteliği gereği- karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca harçlandırılmış dava değeri üzerinden nispi vekâlet ücretine hükmedilmektedir. Öte yandan belirlenen gerçek değer üzerinden harcın tamamlanması gerektiği, aksi hâlde yargılamaya devam edilemeyeceği 492 sayılı Kanun ile düzenlenmiştir.

54. Başvuruya konu olayda başvurucular hüküm verilen celseler öncesi ıslah dilekçeleri sunarak dava değerinin arttırılmasını talep etmişlerdir. Başvurucular aynı zamanda ıslah nedeniyle ödenmesi gereken harcı karşılayacak maddi imkana sahip olmadıklarını belirterek adli yardım talebinde bulunmuşlardır. Mahkeme ise başvurucuların adli yardım talebi hakkında herhangi bir karar vermediği gibi dava değerinin arttırılmasından kaynaklı eksik harcın tamamlanması için de başvuruculara bir süre vermemiştir. Buna karşılık Mahkeme, başvurucular aleyhine vekâlet ücretine ıslah edilen dava değerini esas alarak hükmetmiştir. Başvurucuların vekâlet ücretine karşı ileri sürdüğü temyiz itirazlarının da temyiz makamlarınca incelendiğine dair bir gerekçeye yer verilmemiştir.

55. Bu durumda Mahkeme tarafından başvurucular aleyhine harçlandırılmamış değer üzerinden vekâlet ücretine hükmedilmesinin kanuni dayanağının bulunmadığı anlaşılmaktadır. Başvurucuların mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanağının bulunmadığı tespit edildiğinden müdahalenin meşru amacı ve ölçülülüğü yönlerinden ayrıca değerlendirme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.

56. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa"nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiği İddiası Yönünden

1. Başvurucuların İddiaları

57. Başvurucular, kamulaştırma amacına aykırı olarak taşınmazın otel alanı altında özel hukuk kişilerine tahsis edilmesinin kamulaştırmada kamu yararı amacı kalmadığını gösterdiğini vurgulamıştır. Başvurucular, kamulaştırılan taşınmazın kamu yararına uygun kullanılmadığını, taşınmazın üst hakkı tesis etmek suretiyle ticari kullanıma açıldığını ve taşınmazın son olarak da Türkiye Varlık Fonuna devredildiğini belirtmiştir. Başvurucular, 2942 sayılı Kanun"un 22. maddesi gereğince idarenin eski maliklere tebligat ile geri alma hakkını sağlanmasına ilişkin yükümlülüğünü yerine getirmediğini ve yargılama devam ederken 2942 sayılı Kanun"da aleyhe değişikler yapılarak geriye etkili olacak şekilde bu hükümlerin uygulandığını iddia etmiştir. Başvurucular sonuç olarak bu gerekçelerle mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

58. Anayasa’nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."

59. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular, mülkiyet hakkı ile birlikte adil yargılanma haklarının da ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Bununla birlikte kamulaştırılan taşınmazın iadesi veya tazmini talebiyle açılan davaların reddedilmesi bağlamındaki şikâyetlerin esas itibarıyla mülkiyet hakkını ilgilendirdiği anlaşıldığından, başvurucuların bu kapsamdaki şikâyetlerinin mülkiyet hakkı içerisinde incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

60. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Mülkün Varlığı

61. Kamu yararı amacına dayalı olarak kamulaştırılmış olan başvurucuların murisine ait taşınmazların Anayasa"nın 35. maddesi kapsamında mülk teşkil ettiği açıktır. Kamulaştırılan taşınmazlar ile muris arasındaki mülkiyet ilişkisi kamulaştırmayla sona ermiştir. Bununla birlikte 2942 sayılı Kanun"un 22. ve 23. maddelerinde kamulaştırılan taşınmazların ihtiyaca tahsisi lüzumu kalmaması ve kamu yararı amacına uygun kullanılmaması durumunda iade edileceği veya bedelinin tazmin edileceği düzenlenmiştir. Dolayısıyla 2942 sayılı Kanun"un 22. ve 23. maddelerindeki düzenlemeler dikkate alındığında kamulaştırılan taşınmazın başvuruculara iadesinin veya bedelinin tazmin edilmesinin meşru bir beklenti oluşturacağı kabul edilmelidir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Nusrat Külah, B. No: 2013/6151, 21/4/2016, § 49; Derya Alpdoğan ve diğerleri, § 33).

ii. Müdahalenin Varlığı ve Türü

62. Başvurucuların murisine ait taşınmazın kamulaştırılmış olması ve iade veya bedelinin tazmin talebinin reddedilmiş olması mülkiyet hakkına müdahale teşkil etmektedir. Bu bağlamda başvurunun mülkiyetten yoksun bırakmaya ilişkin ikinci kural çerçevesinde incelenmesi gerekir.

iii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

63. Anayasa’nın 13. ve 35. maddelerine göre mülkiyet hakkına yapılan bir müdahalenin Anayasa"ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 62).

 (1) Kanunilik

64. Başvuru konusu olayda, uyuşmazlık konusu taşınmaz 6830 sayılı mülga Kanun hükümleri çerçevesinde kamulaştırılmıştır. Başvurucular tarafından açılan kamulaştırılan taşınmazın iadesi veya bedelinin tazmini talepli davalar 2942 sayılı Kanun"un 22. ve 23. maddeleri kapsamında incelenerek reddedilmiştir. Dolayısıyla taşınmazın kamulaştırılması ve açılan davaların reddedilmesi yoluyla yapılan müdahalenin açık, belirli ve öngörülebilir kanuni bir dayanağının bulunduğu kuşkusuzdur.

 (2) Meşru Amaç

65. Somut olayda, başvurucuların murisine ait taşınmazın turizmin geliştirilmesine yönelik tesislerin kurulması amacıyla kamulaştırıldığı görülmektedir. Bu kapsamda kamulaştırma işleminin kamu yararı amacıyla gerçekleştirildiği açıktır. Bununla birlikte başvurucular, taşınmazın kamulaştırma amacı dışında kullanılmasından yakınmaktadır. Başvuru konusu olayda, taşınmazın kamulaştırma amacı doğrultusunda kamu yararına uygun bir şekilde kullanılıp kullanılmadığının tespitinin müdahalenin ölçülülüğü ile birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir.

 (3) Ölçülülük

 (i) Genel İlkeler

66. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).

67. Orantılılık ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş olacaktır. Müdahalenin orantılılığını değerlendirirken Anayasa Mahkemesi; bir taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini, diğer taraftan da müdahalenin niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını gözönünde bulundurarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alacaktır (Arif Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60; Osman Ukav, B. No: 2014/12501, 6/7/2017, § 71).

68. Taşınmazların kamu yararı amacı doğrultusunda hiç kullanılmadan üçüncü kişilere satıldığının tespit edildiği başvurularda meşru amaç ve ölçülülük yönlerinden mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir (Nusrat Külah, §§ 57-70; Süleyman Oktay Uras ve Sevtap Uras, B. No: 2014/11994, 9/3/2017, §§ 78-82). Taşınmazın kamulaştırma amacına uygun bir şekilde tahsis edilmesinden sonra bu ihtiyaca lüzum kalmaması nedeniyle farklı amaçlarla kullanılması somut olayın koşullarına bağlı olarak mülkiyet hakkının gerekliliklerine bir aykırılık teşkil etmeyeceği açıklanmıştır (Habibe Kalender ve diğerleri, B. No: 2013/3845, 1/12/2015, §§ 45, 48).

69. Derya Alpdoğan ve diğerleri kararında taşınmazın kamulaştırma amacı dışında kullanılmakla birlikte kamu yararına yönelik başka bir ihtiyaç için tahsis edilmesi hâlinde yine kamu yararı amacının mevcut olduğu ancak sadece sebebinin değişmiş olduğu kabul edileceği ifade edilmiştir (Derya Alpdoğan ve diğerleri, § 50). Buna karşın kamulaştırılan taşınmazlara yönelik olarak kamu yararı amacına aykırı hukuki işlem ve tasarruflarda bulunulması yanında bu taşınmazların, makul bir süre geçtiği hâlde kamu yararı amacı doğrultusunda kullanılmaması da mülkiyet hakkına ölçüsüz bir müdahale teşkil edeceği belirtilmiştir. Buna göre kamulaştırılan taşınmazın kamu yararı amacına tahsis edilmemesi, aradan geçen sürede mülkün oluşturduğu artı değerden mülk sahibinin yararlandırılmamasına ve esas itibarıyla taşınmazın gerçek değeri üzerinden kamulaştırılmamasına sebebiyet verdiği açıklanmıştır (Derya Alpdoğan ve diğerleri, § 54).

 (ii) İlkelerin Olaya Uygulanması

70. Başvuru konusu olayda başvurucuların murisine ait taşınmaz Side Projesi Uygulama Sahası kapsamında turizm kompleksi kurulması amacıyla bedeli ödenerek kamulaştırılmıştır. Başvurucuların kamulaştırma amacına aykırı hareket edilmesi iddiasına dayalı olarak taşınmazın iadesi veya bedelinin tazmini talebiyle açtıkları davalar reddedilmiştir. Başvurucular, kamulaştırılan taşınmazın kamulaştırma amacı doğrultusunda kullanılmayarak bir şirkete ticari saiklerle tahsis edilmiş olmasına rağmen açılan davaların reddedilmesinden yakınmaktadır.

71. Somut olayda başvurucuların murisine ait taşınmaz turizmin geliştirilmesi amacıyla 1970 yılında kamulaştırılmış, kamulaştırma bedeli başvurucuların murisine ödenmiş ve taşınmaz 7/6/1971 tarihinde Hazine adına tescil edilmiştir. Bu kapsamda 6830 sayılı mülga Kanun"da öngörüldüğü şekliyle kamulaştırma işlemi gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır. Başvurucuların aksi yönde bir iddiaları da bulunmamaktadır.

72. Kamulaştırılan taşınmaz 17/6/1981 tarihinde Kültür ve Turizm Bakanlığına tahsis edilmiş ve 30/1/2008 tarihinde imar planında turizm tesis alanı olarak düzenlenmesine karar verilmiştir. Bakanlık 13/12/2010 tarihinde ise taşınmaz üzerinde otel tesisi kurulması için bir şirket lehine 49 yıl süre ile üst hakkı tesis etmiştir. Dolayısıyla taşınmazın tahsis edildiği amaç ve bu tahsise uygun olarak taşınmaz üzerinde turistik bir otelin inşa edilmiş olması karşısında, taşınmazın idarece kamulaştırma amacı dışında kullanıldığı veya kamulaştırma amacı kapsamında hiç kullanılmadığı söylenemeyecektir. Öte yandan kamulaştırılan taşınmaz Hazine tarafından üçüncü kişilere de satılmamıştır.

73. Başvurucular, kamulaştırılan taşınmazın bulunduğu parselin bir şirkete 49 yıllığına tahsis edilmesinin kamulaştırma amacına aykırılık oluşturduğunu iddia etmiştir. Turizmin teşviki ve geliştirilmesi amacıyla kamulaştırılan taşınmazın bu amaç kapsamında ne şekilde kullanılacağına dair yöntemin seçilmesinde kamu makamlarının geniş bir takdir yetkisine sahip oldukları açıktır. Bu bağlamda 2634 sayılı Kanun"da öngörülen usul ve esaslara uygun olarak düzenlenen şartname kapsamında otel inşası için özel bir şirket lehine irtifak hakkı kurulması suretiyle taşınmazın kullanılması kamulaştırma amacına aykırılık oluşturmayacaktır.

74. Somut olayda başvurucular; ihtiyaca tahsisi lüzumu kalmaması hâlinde durumun idare tarafından tebliğ edilmesi gerektiğini, buna karşın kendilerine herhangi bir bildirimde bulunulmadığını ileri sürmüştür. Başvurucuların murislerine ait taşınmazın turizm tesisleri kurulması için kamulaştırıldığı gözönüne alındığında taşınmazın kamu yararına yönelik bir ihtiyaca tahsisine lüzum kalmadığına yönelik bir belirleme somut olay koşullarında gerçekleşmemiştir. Zira söz konusu taşınmazda kamulaştırma amacına uygun olarak turistik faaliyette bulunmak üzere otel inşa edilmiştir.

75. Ayrıca başvuruya konu olayda; 2942 sayılı Kanun"un 22. ve 23. maddelerinde iade ve tazminatın bir ön şart olarak gösterilen kamulaştırma amacının ortadan kalktığı veya bu amaca aykırı olarak taşınmazın kullanıldığına dair bir tespitin derece mahkemesi tarafından yapılmadığı görülmektedir. Dolayısıyla Mahkemenin 2942 sayılı Kanun"un 22. ve 23. maddeleri yönünden yaptığı değerlendirmelerde de bariz bir takdir hatası veya açık keyfîlik bulunmamaktadır.

76. Başvurucular, yargılama sürecinde 2942 sayılı Kanun"da yapılan değişikliklerin aleyhe olacak şekilde uygulanmış olmasını şikâyet etmiştir. Yapılan değişiklikler ile 2942 sayılı Kanun"un 22. maddesinin kenar başlığı değiştirilmiş ve birinci fıkradan bedel ibaresi çıkarılmış; 23. maddede ise tazmin talepli davalarda birinci fıkradaki gibi süre sınırı getirilmiştir. Bu kapsamda yargılama sırasında gerçekleşen söz konusu kanun değişikliklerinin açılan davaların reddedilmesine ne şekilde etki ettiğinin başvurucular tarafından temellendirilemediği anlaşılmıştır.

77. Sonuç olarak kamulaştırılan taşınmazın kamu yararı amacına aykırı olarak kullanılmadığı, mülkiyetinin üçüncü kişilere devredilmediği ve kamu yararı amacına aykırı hukuki işlem ve tasarruflarda bulunulmadığı dikkate alındığında mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kamu yararı ile karşılaştırıldığında başvuruculara şahsi olarak aşırı bir külfet yüklemediği değerlendirilmiştir. Buna göre başvurucuların mülkiyet haklarının korunması ile müdahalenin kamu yararı arasında olması gereken adil denge bozulmamış olup mülkiyet hakkına yapılan müdahale ölçülüdür. Bu durumda başvurucuların mülkiyet hakkının ihlal edilmediği açıktır.

78. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden

79. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

80. Başvurucular; ihlalin tespitine, yargılamanın yenilenmesine ve zararlarının giderimi için maddi tazminata hükmedilmesini istemiştir.

81. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

82. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

83. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanunun 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir. (Mehmet Doğan, §§ 58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66,67).

84. İncelenen başvuruda, kanuni dayanağı bulunmaksızın başvurucular aleyhine harçlandırılmamış dava değeri üzerinden vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

85. Bu durumda mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, vekâlet ücreti yönünden ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Manavgat 2. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

86. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

87. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 589,40 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.189,40 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

 2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. 1. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

2. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Manavgat 2. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2012/8, K.2014/34 ve E.2012/7, K.2014/35) GÖNDERİLMESİNE,

D. 589,40 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.189,40 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ÖDENMESİNE,

E. Başvurucuların tazminat taleplerinin REDDİNE,

F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 18/5/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Hemen Ara