Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2010/222 Esas 2011/7 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2010/222
Karar No: 2011/7

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2010/222 Esas 2011/7 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2010/222 E.  ,  2011/7 K.

    "İçtihat Metni"


    Kararı veren
    Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi
    Mahkemesi :Ağır Ceza
    Günü : 01.06.2010
    Sayısı : 204-216

    Kasten öldürme suçundan, sanık ...’nun 5237 sayılı TCY’nın 81, 29/1, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 15 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 30.10.2006 gün ve 171-439 sayılı resen temyize tabi olan hüküm, sanık müdafileri, katılanlar vekili ve katılan ... tarafından da temyiz edilmekle, dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 05.03.2009 gün ve 9121-1117 sayı ile;
    “Sanığa ölü muayene ve otopsi tutanaklarının okunup diyeceklerinin sorulmaması suretiyle CMK’nun 209/1. maddesine aykırı davranılması” isabetsizliğinden bozulmuştur.
    Bozmaya uyan yerel mahkemece 11.06.2009 gün ve 185-225 sayı ile aynı yasa maddelerinin uygulanması suretiyle sanığa aynı ceza verilmiş, kısmen resen temyize tabi olan hükmün katılanlar vekili tarafından da temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 15.03.2010 gün ve 8584-1505 sayı ile;
    “Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın maktûlü öldürmek ve 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçlarının sübutu kabul, takdire ilişkin cezayı azaltıcı nedenin niteliği takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre bozma üzerine verilen hükümlerde bozma nedenleri dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin bir nedene dayanmayan ve yerinde görülmeyen temyiz itirazının reddine,
    A- Sanığın 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçundan kurulan hükmün tebliğnamedeki düşünce gibi (onanmasına),
    B- Sanığın kasten insan öldürmek suçundan kurulan hüküm yönünden;
    Oluşa, dosya içeriğine ve özelikle sanık savunmalarına göre; suç tarihinden yaklaşık bir yıl önce maktûlle tanışan sanığın, Genel Kurmay Başkanlığı Destek Kıtaları 3. Hizmet Bölük Komutanlığında sıhhi tesisatçı olarak sivil memur statüsünde çalışmakta iken 17.08.2005 tarihinde Genel Kurmay Ateşe Başkanlığında sergilenmekte olan alay sancağını çaldığı ve satarken yakalandığından bahisle Genel Kurmay Askeri Mahkemesinde yargılandığı ve mahkemenin 01.03.2006 tarih ve 2006/65-47 sayılı kararıyla cezalandırıldığı, ayrıca memuriyet görevine de son verildiği, söz konusu hırsızlık suçunu maktûlün yönlendirmesiyle işlediğini, ancak sancağı çaldıktan sonra satılması konusunda maktûlün kendisine yardımcı olmayı önceden taahhüt etmesine karşın hiçbir yardımda bulunmadığını söyleyen sanığın, suç tarihinden bir hafta önce Askeri Mahkemedeki davasının mahkûmiyetle sonuçlandığı ve bundan maktûlü sorumlu tuttuğu ve ona zarar vermek için olay tarihinden bir gün önce maktûlün çalıştığı iş yerinin yakınına giderek beklediği, evine gitmek üzere işyerinden ayrılan maktûlü takip ettiği, ancak yolda kaybettiği, olay günü tekrar aynı yere gidip maktûlün çıkmasını beklediği, akşama doğru işyerinden çıkan ve evine gitmek isteyen maktûlü takip ettiği, maktûl evinin ziline bastığı sırada, maktûle ‘Atilla beni tanıdın mı ?’ diye sorduğu, maktûlün tanımadığını söylemesi üzerine kafasındaki şapkayı çıkaran sanığın ‘şimdi de tanımamazlıktan mı geliyorsun, nasıl tanımazsın, ben ...., ....’ dediği, ardından maktûlün ‘sinkaf ol git…’ demesinden sonra üzerinde taşıdığı tabancayı çıkararak göğüs ve batın bölgelerine gelecek şekilde bir el ateş ettiği, maktûlün ve silah sesi üzerine gelen tanıkların müdahalesiyle sanığın güçlükle yakalanarak elindeki silahın alındığı, maktûlün de hastanede öldüğü olayda;
    1- Sanığın, cezaevine girmesine ve memuriyetine son verilmesine sebep olduğunu düşündüğü maktûlü öldürmeye karar verip, bu kararında sebat ve ısrar ederek, sükunete rağmen caymadan kararını yerine getirmek amacıyla uygun fırsat kollaması, önceden temin ettiği silahla ve ısrarla takip ederek evinin giriş kapısında vurarak öldürmesi hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanığın soğukkanlılıkla ve tasarlayarak hareket ettiğinin kabulü gerektiğinden, tasarlayarak kasten insan öldürmek suçundan cezalandırılması yerine yazılı şekilde suç vasfında yanılgıya düşülerek kasten insan öldürmek suçundan hüküm kurulması,
    2- Sanığın olayı, maktûlün kendisini hırsızlık konusunda ikna etmesi ve olay öncesi de hakaret etmesi nedeniyle işlediğini savunarak haksız tahrik hükümlerinden yararlanmak istemiş ise de, dosya içerisinde bulunan Askeri Mahkemenin kararında maktûlün hiç isminin geçmemesi, zaten sanığın da ‘maktûlden orada bahsetmemiştim’ şeklindeki sözleri ile hırsızlık gibi haksız bir eylemi başka birisinin teşvikiyle işlese dahi bunun sanık lehine tahrik oluşturmayacağı; ayrıca öldürme olayından hemen önce maktûlün sanığa karşı sarf ettiği hakaret içeren sözleri nedeniyle de sanık lehine tahrik hükümlerinin uygulanmasının mümkün olmadığı, zira önceden öldürme kararı veren ve bunu yerine getirmek için maktûlü silahla evinin önüne kadar takip etmek suretiyle haksız konumda olan sanığın kendisi olduğu hususları gözetilmeden haksız tahrik hükümlerinin uygulanması suretiyle eksik ceza tayini” isabetsizliklerinden oy çokluğuyla bozulmuş, Daire Üyeleri S.E. Yağcı ve M.Üstüner suç vasfının tahrik altında kasten öldürme olduğu görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
    Yerel mahkemece 01.06.2010 gün ve 204-216 sayı ile;
    “…Olayımızda sanığın başından itibaren öldürmek kastı ve kararı olduğu yönünde delil olmadığı, kastın deruni bir hareket olup, sanık öldürmek niyetinde olsa maktûle ‘beni tanıdın mı ?’ şeklinde sormaması gerektiği rahatlıkla bu soru üzerine tanımadığını söyleyen maktûle karşı öldürme eylemini gerçekleştirmesi gerektiği halde sanık maktûle şapkasını tekrar çıkartıp ‘niye tanımıyorsun’ diyerek kendisini tanıtma çabası içerisinde olduğu, tanıtmak için gayret sarf ederken maktûlün kendisine ‘s… git ulan senin gibi o… çocukları ile işim olmaz’ şeklindeki sözü üzerine ateş edip batından vurduğu, tutukluluk yapan silahı maktûlün yetişen oğlu ve komşularının engellemiş olması nedeni ile eyleme devam edemediği, daha sonra da maktûlün hastanede öldüğü, amacının zarar vermek için maktûlü takip ettiğini belirten sanığın bozma kararında belirtildiği üzere soğukkanlılıkla ve tasarlayarak hareket edip maktûlü öldürmeye yönelik hiç bir delil olmadığı, savunması dışında da başka bir delil tasarlama ve soğukkanlılıkla suçu işleme şeklinde süreklilik arz eden eylemine ve kastı dosyada bulunmadığı çünkü özellikle maktûle kendisini tanıyıp tanımadığını sorması, tanımadığını belirtince kendisini tanıtmaya çalışması ve şapkasını çıkartarak bu savunmasını doğrulayan eylemi ile de kendisini tanıtmaya çaba sarf etmesi buna rağmen de maktûlün de kendisine hakaret etmesi sonrasında sanığın öldürmeye yönelik ateş etmesi, şeklindeki olay ve eyleminde kuşkuya yer kalmayacak şekilde hakaret sonrasında ateş etme eyleminin gerçekleştiği bunun da hüküm kısmında belirtildiği üzere tahrik altında sanığın maktûlü öldürme suçunu işlediği” gerekçesiyle ilk hükümde direnilmiştir.
    Re’sen temyize tabi olan bu hükmün, katılanlar vekili tarafından da temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay C. Başsavcılığının “onama” istekli 20.10.2010 gün ve 177235 sayılı tebliğnamesiyle, Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Sanığın haksız tahrik altında kasten öldürme suçundan 5237 sayılı TCY’nın 81, 29/1, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 15 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilen somut olayda, Özel Daire ile yerel mahkeme arasındaki çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, sanığın kasten öldürme eylemini tasarlayarak gerçekleştirip gerçekleştirmediğine ilişkindir.
    Uyuşmazlık konusunun sağlıklı bir çözüme kavuşturulabilmesi bakımından dosyadaki kanıtların ayrıntılı olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.
    İncelenen dosya içeriğinden; maktûlün MKE Kurumu atış poligonundan emekli olup suç tarihinde Ankara İli Maltepe semtinde bulunan bir sürücü kursunda öğretmenlik yaptığı ve aynı semtte oturduğu,
    Sanığın ise Genelkurmay Başkanlığı Destek Kıtalarında sıhhi tesisatçı sivil memur olarak çalışmakta iken 17.08.2005 tarihinde sergilenen tarihi bir Osmanlı Sancağını çalıp satmaya çalışırken yakalandığı, bu eyleminden dolayı Genelkurmay Askeri Mahkemesinde yargılanmaya başlandığı, bir süre tutuklu kaldığı, yargılama sırasında sanığın maktûlün ismini gündeme getirmediği, yargılama sonucunda Genelkurmay Askeri Mahkemesinin 01.03.2006 gün ve 65-47 sayılı kararıyla Askeri Ceza Yasasının 131/1 ve 5237 sayılı TCY’nın 62. maddeleri uyarınca 5 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verildiği, ayrıca 657 sayılı Yasanın 48 ve 98/b maddeleri uyarınca devlet memurluğundan çıkartıldığı,
    08.03.2006 günü saat 18.50 sıralarında düzenlenen yakalama tutanağına göre, anons üzerine olay yerine saat 18.20 sıralarında polis ekibinin intikal ettiği, olay yerinde bahçede sanığın yüzüstü yatar vaziyette ve üzerinde ... ile ... isimli şahıslar olduğu, bu şahısların “şahsı vuran kişi bu, elinde silahı var” demeleri üzerine sanığın sağ elinden suç aleti olan Baretta marka 9 mm. çaplı bir tabancanın namlusunda patlamaya hazır bir adet ve şarjöründe 5 adet olmak üzere toplam 6 adet dolu mermi ile yakalandığı, yaralının oğlu Emre tarafından hastaneye götürüldüğü, olay yerinde bir adet dolu 9 mm. çaplı mermi ile bir adet 9 mm. çaplı boş kovanın kolluk görevlilerince bulunduğu,
    Ankara Kriminal Polis Laboratuarının 14.03.2006 gün ve 3735-3711 sayılı raporlarına göre, ele geçen tabanca ve 7 adet merminin atışa elverişli olduğu ve olay yerindeki boş kovanın bu tabancadan atıldığı,
    Adli Tıp Ankara Grup Başkanlığının 29.03.2006 tarihli raporunda, batın boşluğuna girip arkadan sırt kısmından çıkan mermi çekirdeğinin sol kol iç yüzeye girerek burada kaldığı, ölümün ateşli silah yaralanmasına bağlı iç organ yaralanmasından gelişen iç ve dış kanamadan kaynaklandığı, maktûlün kanında uyuşturucu, uyutucu madde ile alkol bulunmadığı,
    Anlaşılmaktadır.
    Katılan ... kollukta; “Ben olay saatinde odamda sigara içiyordum, babamın sigara içtiğimi anlamaması içinde balkon kapısını açmıştım. Apartman giriş kapısı zili her zamanki gibi 3 defa çaldı. Ben babamın geldiğini anladım ve balkon kapısını kapattım, o sırada apartman giriş kapısı önünde 1 el silah sesi duydum ve balkon kapısını açtım ve apartman giriş kapısı önüne baktığımda babamın sensorlu ışığı olan apartman giriş kapısı önünde, karşısında daha önceden görmediğim ve tanımadığım, kaçmaya çalışan bir şahsı sırtından yakaladığını gördüm. O sırada yanlarına gitmek üzere daire kapısına hamle yaptım, üvey annem Zahide ‘ne oldu’ dedi. Ben de ‘silah sesi geldi, babamı vurdular düşüncesiyle aşağı ineceğim’ dedim ve indim. Apartman giriş kapısı önüne geldiğimde babam halen bu adamı kaçmaması için tutmaya çalışken bana da ‘elinde silahı var’ demesi ile sırtı bana dönük olduğu için bu şahsın ense kısmına bir yumruk vurarak yüzüstü bahçenin üzerine düşürdüm, o sırada babam konuşmakta güçlük çekiyordu. Yerde yüzüstü yatan şahsın elinden tabancayı almaya çalışıyordu. Şahsa ‘elindeki tabancayı bırak’ diyordu. Bu sırada daha önceden tanımadığım olay sırasında komşu olarak bildiğim Emrah isimli şahıs yanımıza geldi, Emrah isimli şahıs da eli silahlı şahsın üzerine çökerek silahı bırakmasını söylüyordu, yan komşumuz olan ... isimli şahıs da yanımıza geldi, o sırada babam olduğu yerden kalkarak bahçeye doğru düştü, karnında acı olduğunu söyledi. Bu sırada eli silahlı şahsı tanımadığım başka şahıslar etkisiz hale getirmeye uğraşıyorlardı. Yaralı olduğunu öğrendiğim babamın elbisesini soyduk, acı geldiğini söylediği yerine baktığımızda kurşun yarası ile yaralandığını ve kan aktığını gördüm. Bu sırada telaşla eve çıkıp kendi arabamızın anahtarını alıp, geri geldim. Yaralı olan babamı, Emrah isimli şahısla Gazi Hastanesine götürdük”, duruşmada önceki beyanını tekrarla; “babam ölmeden önce yaralı iken yanına geldim, inliyordu, fakat konuşamıyordu, canının yandığını söylüyordu, başka bir şey konuşamıyordu”,
    Katılan ... kovuşturma aşamasında; “Saat 18.00 suları idi, evimin kapısının zili çaldı, eşim bu saatlerde gelirdi, onun geldiğini anlamıştım. Evde bebeğimi emzirirken yanımda eşimin ilk eşinden olan 20 yaşlarındaki oğlu Emre vardı, zil sesinden sonra ben kapıyı açmak için hareketlendiğimde bir silah sesi geldi. O sırada Emre evden çıktı, ben ne oluyor diye bağırdığımda, Emre "babamı vurdular" dedi, sonra Emre kendini dışarıya attı, ben de bebeğimi yere bırakıp aşağıya indiğimde eşim sanığı yakalamıştı. Emre de inmişti. Sanığı komşuların yardımı ile yere yatırmışlardı eşim de yaralı vaziyette idi. Eşim şahsın elinde silah olduğunu söyledi, "sen yukarı çık polisi ara" dedi. İçeriye girip polisi aradıktan sonra aşağıya indiğimde sanığı komşular tutuyorlardı. Eşim bahçede kıvranıyordu. Oğlumuz arabayı çalıştırdı ve hastaneye götürdük. Hastaneye götürürken şuuru açıktı, sonra hastaneye vardığımızda şuuru kapandı. Biz apartmanın ikinci katında oturuyoruz. Ben bir buçuk yıldır evliyim, eşimi daha önceden de tanırım, tarihi eser kaçaklığı ile ilgisi olmadığını biliyorum”,
    Tanık ... yargılama aşamasındaki beyanıyla aynı mahiyette kollukta; “Arabamı park edip, bankadan para çekmeye gittiğim esnada apartmanın bahçe kapısından içeriye kafasında şapka olan bir şahısın girdiğini gördüm, sonra ben apartmanı yaklaşık 20 metre geçmiştim ki bizim lokalin bulunduğu apartmandan bir el silah sesi geldi ve ardından bağırma sesleri duydum, ben hemen apartmana geri döndüm, bir şahısın elinde silah vardı ve iki şahıs tutmaya çalışıyordu. Ben şahısın elinde silahı görünce yanaşamadım, ancak sonra apartmanın içerisinden yönetici olan Eklil Bey geldi elinde tabanca olan şâhsa müdahale edip bahçede yere yatırdılar, bahçede boğuşma devam ettiği esnada ben de yerde elinde silah olan şahısın iki koluna basıp silahı bırakması için üzerine oturdum, ancak şahıs silahı bırakmadı. Bu esnada yöneticimiz Eklil Bey silahın şarjörünü çıkarttı, ancak elinde hala silah bulunuyordu, silahın içerisinde mermi olup olmadığını bilmiyorum. Bizim hastaneye getirdiğimiz ismini yolda öğrendiğim Atilla Bey bağırarak yere düştü, ben yanına yanaştım kolundan kan geldiğini gördüm. Ben de kendisine ‘kolundan bir şey olmaz’ deyip bağırmamasını söyledim. Ancak kendisi bana "karnım karnım" deyince üzerini sıyırdığımda göğüsünün ortasından kan sızıyordu. Biz de ambulans beklemeden hemen yaralı şahısın oğlu Emre ile birlikte kendi araçlarına binerek Gazi Hastanesine getirdik”,
    Tanık ..., duruşmada da tekrarladığı kolluk ifadesinde; “Saat 18.00 sıralarında ikametimde istirahat ederken oturmuş olduğumuz binanın önünde silah sesi duydum ve hemen ikametimin balkonuna çıktım, aşağıda komşum olan ... ile ismini olay nedeni ile öğrendiğim ... isimli şahsı boğuşurlarken gördüm, hemen aşağı indiğimde ... da orada bulunuyordu. Atilla yaralı olduğunu ve şahsın silahlı olduğunu söyledi. Ben de bunun üzerine hemen şahsın üzerine çöktüm ve elinde bulunan siyah renkli silahın namlusundan tuttum ve ikinci bir olaya sebep vermemesi için elindeki silahı istedim ancak silahı vermeyeceğini polise teslim edeceğini söyledi. Ben de bunun üzerine silahın şarjör mandalına basarak şarjörü çıkarttım ve şarjörü aldım ve şahsın parmağı tetikte bulunuyordu, şahsa ikaz ederek ve parmağını ittirerek tetikten parmağını çekmesini sağladım ancak namluda mermi olacağını düşünerek olay yerine polis gelene kadar silahın namlusunu bırakmadım, bu esnada Emre yaralı babasını hastaneye kendi araçları ile götürdü ve olay yerine ambulans ile polis ekipleri geldi ve şahsı silah ve şarjörü ile birlikte görevli ekibe teslim ettim”,
    Tanık Lütfü Karataş kollukta ve mahkeme huzurunda; “Saat 18.00 sıralarında oturmuş olduğumuz binanın önünde silah sesi duydum, hemen aşağı indiğimde komşumuz olan ... ve oğlu Emre ile ismini olay nedeni ile öğrendiğim ...’nun boğuştuğunu ve yerde yatar vaziyette olduğunu gördüm, bu esnada şahsın sağ elinde siyah renkli silah bulunuyordu, Atilla ‘yaralıyım’ diye bağırdı. Ben ve olay yerine gelen ... birlikte silahlı şahsı yakaladık, ikinci bir olaya sebep vermemesi için elindeki silahı almaya çalıştık, ancak şahıs elindeki silahı bize vermek istemedi, "siz beni vurursunuz" dedi. Emre yaralı olan babasını sivil bir araç ile hemen hastaneye götürdü, bu esnada olay yerine gelen görevli ekibe şahsı teslim ettik” şeklinde beyanda bulunmuşlardır.
    Sanık ... kollukta; “... ile 2005 senesi Temmuz ayı içerisinde, Maltepe"de köprünün yanında bulunan parkta tanıştım. Parkta, sonradan ismini ... olarak öğrendiğim şahıs ile samimi olduk. Kendisinin Maltepe’de bir sürücü kursunda hocalık yaparak çalıştığını, ayrıca Makine Kimya Kurumundan emekli olduğunu söyledi. Ben maddi sıkıntı içerisindeydim, bana işimi sorduğunda Genelkurmay Başkanlığında sivil memur olduğumu ve bankalara borcumun olduğunu da söylemiştim. İlk görüşmemizde kendisi bana tarihi eser işleri ile uğraştığını, bunları tanıdığı çevresine satarak para kazandığını söylemişti. Ben de bu tarihi eser muhabbeti geçtiğinde kendisine çalıştığım iş yerimde eski değerli silah, kılıç, madalya, tüfek, balta olduğunu, bunların savaştan kalma olduğunu söyledim. İş yerime daha dikkatli bakmamı, daha değerli şeylerin olacağını söyledi, ertesi gün buluşmak için sözleştik ve ayrıldık. Ertesi gün aynı yerde buluştuk, kendisine iş yerimde eski tabanca, kılıç, miğfer, madalya ve iki tane de kırmızı ve yeşil renkte Osmanlı Sancağının olduğunu söyledim. Bana Osmanlı Sancağının çok para yapacağını, değerlerinin yüksek olacağını, nadide, kıymetli olduklarını söyledi. Ayrıca bana ‘sen bunları alırsan, benim tanıdıklarım var, ben bunları kolay bir şekilde satarım’ dedi. ‘Sen yeter ki onları al’ dedi. Ben bu görüşmememizden 2-3 hafta kadar sonra bu iki Osmanlı Sancaklarından kırmızı olanını çaldım, evimizin yakınında açık araziye sakladım. Sancağı çalana kadar ... ile görüşmeye devam ettim. Bana kendisi iş yeri sürücü kursunun… numaralı telefonunu vermişti, cep telefonunun olup olmadığını bilmiyorum. Bana ‘bu mevzuları telefonda görüşmeyelim’ diyordu. Sancağı çaldıktan sonra ..."nu telefon ile arayarak, ‘abi senle bir görüşelim’ dedim, "tamam" dedi. Aynı yerde buluştuğumuzda sancağı aldığımı söyledim, bana "başka bir şey aldın mı" diye sordu, ben de başka bir şey almadığımı, kırmızı Osmanlı Sancağının daha pahalı olduğunu söylediğini kendisine hatırlatarak kırmızı olanını aldığımı söyledim. Sancağı sakladığım yere ..."nu götürdüm, sancağı çıkartarak kendisine gösterdim, eline alarak sancağı inceledi. Bana "ertesi gün görüşelim, ben arkadaşlarım ile irtibata geçeyim, onlardan kaç para edeceğini öğreneyim" diyerek ayrıldık. Ertesi gün parka gelmedi, ben de iş yeri telefonunu arayarak, parka çağırdım, akşam parka geldi, kendisine "abi bu işi yaptırdın, elimizde malzeme var" dedim, bana "ver bana, sıkıntıya düşme" dedi, ben kendisine veremeyeceğimi söyleyerek kızdım. "Bana bu işi yaptırarak ümit veriyorsun, sonra aramıyorsun" dedim. Ayrıca kendisine "satacak yer bulamadın mı" diye sordum, bana alıcının çok olduğunu, ama sağlam alıcının olmadığını söyleyerek, "biraz daha bekle" dedi. Ben de "ne olacaksa olsun" dedim. Bana bir kere 50 YTL. para vermişti. Bu görüşmemizde ben ve Atilla tartışarak ayrıldık, kendisine "bana bu işi yaptırdın, bunu kimseye söyleme, beni de yakarsın kendini de yakarsın" dedim. O da bana "s… lan" dedi, itekleşerek ayrıldık. Bir daha ben kendisini aramadım, sancağı başka birine satmak isterken 26.08.2006 tarihinde Sherton Otelinde yakalandım. Hakkımda Genelkurmay Askeri Mahkemesinde dava açıldı, tutuklandım, Mamak Cezaevinde 63 gün yattım, daha sonra serbest bırakıldım. Genekurmay"daki ifademde ... isimli şahıstan bahsetmedim, ismini vermedim. Cezaevinden Ramazan Bayramından önce çıktım, davam devam etti, en son 01.03.2006 tarihine dava sonuçlandı. Beni memurluktan men ettiler ve işsiz kaldım. Bu tarihten sonra bunalıma girdim. Bana bu işi yaptıran daha sonra ortada bırakan, hayatımı söndüren ... isimli şahsı düşünüyordum. Ben 1 Mart 2006 tarihinde tamamen Genelkurmay’dan atıldıktan sonra girdiğim bunalımın içerisinden çıkamadım, maddi ve ruhsal bunalım içerisindeydim. Atilla isimli şahsın bana kötülük yaptığını düşünerek, ona zarar vermek için, çalıştığını bildiğim Tandoğan Sürücü kursunun önüne 07.03.2006 günü de gittim, kendisini bekledim, çıktıktan sonra takip ettim ancak kaybettim. Dün yani 08.03.2006 günü de gittim, akşama doğru sürücü kursundan çıktı, kendisini takip ettim, bir kırtasiyeye uğradı, sonra elindeki poşetlerle yürüyerek gitmeye başladı, ben de kendisini takip ettim, arkasından vurmayı düşündüm, ancak kendisi ile konuşmayı düşündüm. Bir ara sokağa girdi, yürüyordu, bir bahçe kapısını açarak bina bahçesine girdi, ben kendisini takip ederek, bina girişinde kendisine "Atilla beni tanıdın mı ?’ diye seslendim, o da bana dönerek "yok tanıyamadım’ dedi. Ben de kafamdaki siyah şapkayı çıkartarak ışığın altına yaklaştım. "Beni nasıl tanıyamadın, şimdi de tanımamazlıktan mı geliyorsun, .... ...." dedim, "daha tanıyamadın mı ?’ dedim, o da bana "s… git lan, benim seninle, senin gibi o… çocukları ile işim olmaz, defol" dedi. Ben de "demek öyle" dedim. Belimden çıkartmış olduğum tabancayı sürgüsünü çekip bırakarak doldurdum, şahsa doğru doğrulttum. Bir el karın bölgesine doğru, gelişi güzel ateş ettim, şahıs yere yıkıldı, bir kere daha ateş etmek istedim ancak tabanca ateş almadı. Ben de tabancanın sürgüsünü çekerek içerideki mermiyi atmasını, tekrar mermi almasını sağladım, bu sırada ... ayağa kalktı, arkadan boğazıma sarıldı, bu sırada yüzünü göremediğim beyaz kazaklı bir şahıs geldi, benim üzerime atladı, kolumdan tutarak silahı almaya çalıştı, daha sonra birkaç kişi daha geldi. Benim kafama vurdular, sendeledim hep beraber yere düştük, bana ‘silahı ver’ dediler, ben de kendilerine ‘silahı polise veririm, kaçmıyorum’ dedim. Olayda kullandığım tabancayı verirsem öldüreceklerini düşünerek, tabancayı vermedim, şahıslardan biri tabancanın şarjörünü aldı. Daha sonra polisler geldi ve beni teslim aldılar. Pişmanım, böyle olmasını istemezdim, eğer benimle konuşsaydı olay bu boyuta gelmezdi, benimle konuşmadı, bana sürekli ağır küfürler etti, olayda bir anda oldu ve bitti. Benim öldürmek gibi bir kastım yoktu, amacım korkutmaktı, ama bana dolaylı olarak çok zarar verdiği için bu olay buraya kadar geldi. Dediğim gibi ben olayda kullandığım tetiği, gezi, emniyeti sarı diğer tarafları siyah olan tabancayı 2003 senesi Kasım veya Aralık ayı içerisinde Ulus İsmetpaşa"da, yerini ve telefonunu bilmediğim Mükerrem isimli şahıstan para ile satın aldım”, C.savcılığında farklı olarak; “Atilla"nın yönlendirmesi ile cezaevine girdim işimden atıldım, kendisini korudum, ismini mahkemede hiç bildirmedim buna rağmen Atilla beni hiç arayıp sormadı. Kendisi ile görüşmek istiyordum. Cezaevinden çıktıktan sonra bir süre bunalıma düştüm. 07.03.2006 günü Atilla’nın çalıştığı Maltepe"de bulunan sürücü kursuna gittim. Çıkışta kendisi bir motosiklete binip gittiği için konuşamadım… Üzerimde taşıdığım tabancayı çıkarttım, namlusuna mermi verdim, bunun üzerine Atilla 2-3 adım geri gitti ve küfür etmeye devam ediyordu. İyice sinirlendim, elim ayağım titredi tabancayı doğrultarak ateş ettim. Aramızda 2-3 m. mesafe vardı bir kez ateş ettim Atilla yere düştü. Aynı mesafeden tabancanın tetiğine bir kez daha bastım ancak tabanca tutukluk yaptı. Mekanizmayı ileri geri oynatarak mermiyi dışarı atmak istedim... Öldürmek amacım yoktu ama ağır küfürler edince tahrik altında kaldım ve cezaevinde iken benimle hiç ilgilenmemesi beni çok kızdırmıştı”, sorguda; “…yüz yüze konuşmak, Atilla’ya ulaşmak için çalışmakta olduğu sürücü kursu civarında gezinmeye başladım. Akşam üzeri hava kararmıştı. Atilla’yı yolda yürürken gördüm peşinden gittim. Maktûl bir kırtasiyeye girdi. İyice emin olmak için ve beni hatırlaması için kırtasiyenin önünde bekledim. Kırtasiyeden çıkınca, yukarıya doğru yürüdü çıkarken yüzüme baktı ancak görmezlikten geldi ben de bu sırada selam verir gibi elimdeki kasketimle reverans yaptım. Hızlı adımlarla yürümeye başladı. Ben de peşinden gidip beni tanımamazlıktan geldiği için sinirlenip bir arada aklımdan şunun arkasından yumruk atayım diyerek aklımdan da geçirerek peşinden gitmeye devam ettim… Rastgele salladım. Bir el ateş ettim, daha sonra panikledim. Bu arada birileri geldi. İyice korktum, tabanca ile havaya ateş etmek istedim ancak ateş almadı”, duruşmada; “… Kendisinin teşviki ile yaptım, beni kurtaracağını ve çevresi olduğunu söyledi, araziye gömdüm ondan sonra da maktûlün vasıtası ile sattık daha sonra yakalandım, kendisinin ismini vermedim cezaevine düştüm… Bana yardımcı olmadığı için kendisi ile buluşmak istiyordum, gelebileceği yerlere gittim parkta beklerken kendisini gördüm… Korkutmak için ateş ettim, öldürmek kastım yoktu, üzerime doğru gelince bacaklarına doğru ateş edecektim, bir el ateşten sonra direk üzerine geldiği için boynuma sarıldı, ondan sonra boynuma sarılıp vurmaya başlayınca ateş etmek istedim silah ateş almadı…şimdiki ifadem doğrudur” biçiminde savunma yapmıştır.
    Bazı suçlarda ağırlaştırıcı bir neden olarak düzenlenen “tasarlama (taammüd)” Türk Ceza Yasasında açıkça tarif edilmemiş, tanımının ortaya konulması uygulamaya bırakılmıştır.
    Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 28.04.1998 gün ve 117-155, 13.11.2001 gün ve 239-247, 03.10.2006 gün ve 30-210, 15.12.2009 gün ve 200-290, 02.02.2010 gün ve 239-14 ile 16.02.2010 gün ve 251-25 sayılı kararları ile Özel Dairelerin yerleşik kararlarında kabul edildiği üzere, tasarlama; ani kast türünün dışında kalmakta, düşünce kastına girmektedir. Hukuki niteliği öğretide tartışmalı ise de, Yargıtay’ın duraksamasız uygulamalarına göre, tasarlamadan bahsedilebilmesi için:
    1-Failin bir kimsenin yaşam hakkı veya vücut bütünlüğüne karşı eylemde bulunmaya sebatla ve koşulsuz olarak karar vermesi,
    2- Failin düşünüp planladığı suçu işlemeden önce makul bir süre geçmesine ve ulaştığı ruhi sükûnete rağmen bu kararından vazgeçmeyip sebat ve ısrarla fiilini icraya başlaması,
    3- Failin gerçekleştirmeyi planladığı fiili, belirlenmiş kurgu dâhilinde icra etmesi gerekmektedir.
    Tasarlama halinde fail, anında karar verip fiili işlememekte, suç işleme kararı ile fiilin icrası arasında sükûnetle düşünebilmeye yetecek kadar bir süre geçmektedir. Fail, bu süre içerisinde suçu işleyip işlememe konusunda düşünmekte ve suçu işlemekten vazgeçme¬mektedir. Failin suçu işlemekten vazgeçmesi ve fakat bir başka nedenle ve bir başka ani kararla fiili işlemesinde tasarlamadan söz edilemez. Suç işleme kararının hangi düzeydeki eylem için ve ne zaman alındığı ile eylemin şarta bağlı olmayan bu kararlılıktan ne kadar zaman geçtikten sonra işlendiği mevcut kanıtlarla saptanmalı, suç kararıyla eylem arasında geçen zaman dilimi içerisinde ruhi sükûnete ulaşılıp ulaşılamayacağı değerlendirme konusu yapılmalıdır.
    Bu açıklamalar ışığında somut olay ele alındığında;
    Genelkurmay Başkanlığı Destek Kıtalarında sıhhi tesisatçı sivil memur olarak çalışmakta olan sanık ..., çaldığı bir Osmanlı Sancağını 17.08.2005 tarihinde satmaya çalışırken yakalanması üzerine Genelkurmay Askeri Mahkemesince yargılanmış ve 01.03.2006 gün ve 65-47 sayılı kararla 5 ay hapis cezasına mahkûm edilmiş, ayrıca bu eylemi nedeniyle Devlet memurluğundan çıkartılmıştır.
    Sanık, Genelkurmay Askeri Mahkemesince hapis cezasına mahkûm edilmesi ve Devlet memurluğundan atılması nedeniyle, kendisini sancak çalma suçuna azmettirdiğini, buna karşın suçun işlenmesinden sonra yardım etmediğini düşündüğü maktûlü öldürmeye karar vermiş, bunu gerçekleştirmek için bir plan yapmış ve bu amaçla daha önceden satın aldığını söylediği ruhsatsız tabancasını yanına alarak suç tarihinden bir gün önce yani 07.03.2006 tarihinde maktûlün çalıştığı sürücü kursunun önüne giderek beklemeye başlamıştır. Maktûlün sürücü kursundan çıkması üzerine kendisini bir süre takip etmişse de daha sonra kaybetmesi nedeniyle eylemini gerçekleştirememiştir. Buna rağmen planını gerçekleştirmekten vazgeçmeyen sanık bir gün sonra yani 08.03.2006 tarihinde tekrar maktûlün çalıştığı sürücü kursunun önüne giderek maktûlün çıkışını beklemeye başlamıştır. Tanınmamak için bir şapka takan sanık, maktûlü uzun süre takip etmiş, oturduğu apartmanın önüne gelip evinin ziline bastığında ise kendisine arkadan seslenmiştir. Maktûlün kendisini tanımaması üzerine başındaki şapkayı çıkararak ismini söylemiş, maktûlün kendisini terslemesinden sonra da yanında taşıdığı ruhsatsız tabancayı çıkarıp ağzına mermi vererek yakın mesafeden maktûlün batın bölgesine bir el ateş etmiştir. Sanık tekrar ateş etmek istediyse de bu kez tabanca tutukluk yapmış, doldur boşalt yaparak sıkışan mermiyi çıkartmış, tekrar namluya mermi verdiği sırada maktûlün kendisine müdahale etmesi nedeniyle ateş edememiş ve aralarında boğuşma başlamıştır. Silah sesini duyan maktûlün oğlu Emre ve tanıklar Emrah, Eklil ve Lütfü’nün müdahale etmesiyle sanık yüzüstü yere yatırılarak ateş edemeyecek şekilde etkisiz hale getirilmiş ise de elindeki silah ancak olay yerine gelen polis ekibince alınabilmiştir.
    Dosyadaki kanıtlara göre bu şekilde gerçekleşen ve bu gerçekleşme konusunda herhangi bir uyuşmazlık da bulunmayan olayda, sanığın sancak çalma eyleminde kendisini azmettirdiğini ileri sürdüğü ve bu nedenle Genelkurmay Askeri Mahkemesince hapis cezasına mahkûm edilmesinden ve memuriyetten atılmasından sorumlu olduğunu düşündüğü maktûl Atilla’yı öldürmeye karar verdiği, bu amaçla aralarında telefon irtibatı olmasına karşın bu yolu kullanmadan yanına ruhsatsız tabancasını da alarak olaydan bir gün önce maktûlün iş yerinin önüne gidip çıkmasını beklediği, sürücü kursundan çıkan maktûlü kaybetmesi nedeniyle planladığı eylemi gerçekleştiremediği, buna rağmen vazgeçmeyerek bir gün sonra yine ruhsatsız tabancasını alarak, başına taktığı bir şapka ile sürücü kursunun önünde maktûlün çıkışını beklediği, işyerinden çıkan maktûlü oturduğu apartmanın önüne gelinceye kadar ısrarla takip ettiği, evine girmek üzere zile basan maktûle seslenip yanına yaklaştığı, taşıdığı ruhsatsız silahı çıkarıp yakın mesafeden yaşamsal batın bölgesine doğru ateşlediği, tekrar ateş etmek istediyse de tabancanın tutukluk yaptığı, vazgeçmeyip ısrarla tekrar ateş etme isteğini gerçekleştirmek için sıkışan mermiyi namludan çıkartarak namluya tekrar mermi verdiği, ancak bu sırada kendisine müdahale eden maktûl, maktûlün oğlu ve tanıkların engel olması nedeniyle ikinci kez ateş edemediği sabit olduğuna göre, sanığın kasten öldürme eylemini tasarlayarak gerçekleştirdiğinin kabulü zorunludur.
    Bu itibarla, olayda tasarlamanın bulunmadığını kabul eden yerel mahkeme direnme hükmünde isabet bulunmadığından bozulmasına karar verilmelidir.
    Çoğunluk görüşüne katılmayan bir kısım Genel Kurul Üyesi; “Olayda tasarlamanın koşullarının gerçekleşmediği, sanığın eyleminin haksız tahrik altında kasten öldürme olarak kabul edilmesi gerektiği ve bu nedenle yerel mahkeme direnme hükmünün onanması gerektiği” görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 01.06.2010 gün ve 204-216 sayılı direnme hükmünün BOZULMASINA,
    2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere, Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 21.12.2010 günü yapılan birinci müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından, 25.01.2011 günü yapılan ikinci müzakerede tebliğnamedeki isteme aykırı olarak oyçokluğuyla karar verildi.


    Hemen Ara