Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2012/15-1272 Esas 2012/1870 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2012/15-1272
Karar No: 2012/1870

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2012/15-1272 Esas 2012/1870 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2012/15-1272 E.  ,  2012/1870 K.

    "İçtihat Metni"

    İtirazname : 2012/229620
    Kararı veren
    Yargıtay Dairesi : 15. Ceza Dairesi
    Mahkemesi : MANİSA 1. Ağır Ceza
    Günü : 22.06.2010
    Sayısı : 491-134

    Dolandırıcılık suçundan sanık E.G."un 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 158/1-f-h ve 52/2. maddeleri uyarınca 4 yıl hapis ve 10.000 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Manisa 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 22.06.2010 gün ve 491-134 sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 15. Ceza Dairesince 18.04.2012 gün ve 3420-35162 sayı ile;
    "Sanık Erol Gürsoy"un yokluğunda verilerek kendisine 14.07.2010 tarihinde tebliğ edilen 22.06.2010 tarihli mahkumiyet hükmüne yönelik sanığın hükümden sonra edindiği müdafii tarafından yasal süre geçtikten sonra yapılan 04.08.2010 günlü temyiz inceleme başvurusunun, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK"nun 317. maddesi uyarınca reddine" karar verilmiştir.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 21.09.2012 gün ve 229620 sayı ile;
    "...Somut olayda, sanığın yokluğunda verilen mahkumiyet hükmünün sanığa tebliğ edildiği tarih olarak kabul edilen 14.07.2010 tarihli tebliğ zarfında Cumhuriyet savcısının diğer sanık hakkındaki beraat hükmüne yönelik temyiz dilekçesinin bulunduğu, gerekçeli kararın yer almayıp, sanığın hükümden sonra edindiği müdafiine 23.09.2010 tarihinde tebliğ edildiği anlaşılmakla, temyizin öğrenme üzerine süresinde olduğu" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurularak, sanık hakkındaki temyiz talebi süresinde kabul edilmesine ve kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşürülmesine karar verilmesi talebinde bulunulmuştur.
    Özel Dairece 24.09.2012 gün ve 13351-41932 sayı ile;
    "...Sanık E.G."un yokluğunda verilen hükmün sanığa tebliği için bilinen adresine 06.07.2010 tarihinde gönderilen zarfta sözkonusu gerekçeli karar olduğunun yazılı olduğu, ancak adreste tanınmadığı, mahalle muhtarının da imzası alınarak tebliğ edilemediğinden iade edildiği, aynı adres yazılmak suretiyle çıkarılan tebligatın da muhtardan alınan ikinci adrese sevki üzerine 14.07.2010 tarihinde bizzat kendisine tebliğ edilen tebligat zarfında C.savcısının temyiz dilekçesinin bulunduğu yazılı ise de, C.savcısının temyiz dilekçesinde beraat eden sanıkla birlikte bu sanığın da adından bahsedilmesi, sanığın aynı gün 14.07.2010 tarihinde Üsküdar 2. Noterliğinin 17341 yevmiye numaralı vekaletnamesi ile Av. A.Ö."i vekil tayin etmesi karşısında beraat ettiğini düşünen kişinin kendisine vekil tutmasının oluşa uygun düşmediği kabul edilmiş, sanığın mahkumiyet hükmünü 14.07.2010 tarihinde öğrendiğinin kabulünde ve dairemizce süreden sonra vaki temyiz isteminin reddinde bir isabetsizlik bulunmaması" nedeniyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı"nın itirazının yerinde görülmediğine ve 5271 sayılı CMK"nun 308. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, itirazın incelenmesi için dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kurulu"na gönderilmesine karar verilmiştir.
    Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    İnceleme sanık E.G. hakkında kurulan mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmış olup, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, temyiz talebinin süresinde olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
    İncelenen dosya içeriğinden;
    Dolandırıcılık suçundan açılan kamu davasının yargılaması sonucunda, sanıkların hazır bulunmadığı 22.06.2010 günlü oturumda sanık E.G. hakkında mahkûmiyet ve inceleme dışı olan sanık D.B. hakkında beraat hükmü kurulduğu,
    Sanık D.hakkındaki beraat hükmünün suçun sabit olduğundan bahisle Cumhuriyet savcısı tarafından 28.06.2010 tarihinde temyiz edildiği ve adı geçen sanığa gerekçeli karar ile Cumhuriyet savcısının temyiz dilekçesinin ayrı ayrı tebliğe çıkarılarak 08.07.2010 günü tebliğ edildiği,
    Sanık E.’un mahkemeye bildirdiği "K. K.M., T.C.K... Sokak No:. Ü." adresine çıkarılan gerekçeli karar tebligatının sanığın tanınmadığından bahisle 02.08.2010 günü iade edildiği, sanığa 7201 sayılı Tebligat Kanununun 35. maddesi uyarınca tebligat yapılmadığı,
    Cumhuriyet savcısının sanık D.hakkındaki beraat hükmüne ilişkin temyiz dilekçesinin ise, aynı adrese tebliğe çıkarıldıktan sonra mahalle muhtarının bilgilendirmesi ile ikinci adresine sevk edildiği, 14.07.2010 günü aynı mahalledeki "D... Sokak No: ." adresinde sanık E."a bizzat tebliğ edildiği, tebligat evrakının konu kısmında "Cumhuriyet savcısı temyiz dilekçesi"nin yazılı olduğu, sağ alt bölümde de "bu zarfta temyiz başvuru dilekçesi vardır" açıklamasının bulunduğu,
    Cumhuriyet savcısının temyiz dilekçesinin tebliğ edildiği 14.07.2010 tarihinde sanığın Üsküdar 2. Noterliğinin 17341 yevmiye numaralı vekaletnamesi ile Av. A.Ö."i vekil tayin ettiği ve adı geçenin sanık müdafii olarak 04.08.2010 tarihli süre tutum dilekçesi verdiği, dilekçede gerekçeli kararın tebliğinden sonra temyiz itirazlarının bildirileceği açıklamasının yer alması nedeniyle yoklukta kurulan mahkûmiyet hükmünün 23.09.2010 günü sanık müdafiine tebliğ edildiği,
    Anlaşılmaktadır.
    Olağan kanun yollarından olan temyiz incelemesinin yapılabilmesi için bir temyiz davasının açılmış olması gerekir. Temyiz davasının açılabilmesi için de 1412 sayılı CMUK"nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 310. maddesinde aranan iki şart gerçekleşmiş olmalıdır. Bunlardan ilki süre, ikincisi ise istek şartıdır.
    Uyuşmazlık konusunu ilgilendiren süre şartı yönünden, anılan maddede temyiz süresinin yüze karşı verilen kararlarda hükmün tefhimi ile, yoklukta verilen kararlarda ise tebliğle başlayacağı, bir hafta içinde hükmü veren mahkemeye veya bir başka yer mahkemesine verilecek dilekçe ile ya da zabıt kâtibine yapılacak beyanla temyiz talebinin gerçekleştirilebileceği, bu takdirde beyanın tutanağa geçirilerek hâkime onaylatılacağı belirtilmiştir.
    Görüldüğü gibi temyiz incelemesinin yapılabilmesi için, temyiz kanun yoluna başvuru hakkı bulunanların kararı tefhim veya tebliğ yoluyla öğrenmelerinin sağlanması kanuni bir mecburiyet olup, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun “Kararların Açıklanması ve Tebliği” başlıklı 35. maddesinin 2. fıkrasında; “koruma tedbirlerine ilişkin olanlar hariç, aleyhine kanun yoluna başvurulabilecek hâkim veya mahkeme kararları, hazır bulunamayan ilgilisine tebliğ olunur” hükmüne yer verilmiştir.
    Yargıtay Ceza Genel Kurulu ve Ceza Dairelerince tereddüte mahal bırakmayacak şekilde sürdürülen uygulamalara göre; yoklukta kurulan hükmün taraflara usulüne uygun tebliğ edilmediği hallerde temyiz süresi işlemeye başlamayacağından, öğrenme üzerine verilen temyiz dilekçelerinin süresinde olduğu kabul edilmektedir.
    Diğer taraftan, 5271 sayılı CMK"nun 34/2, 231/2 ve 232/6. maddelerinde, karar ve hükümlerde başvurulacak kanun yolu, başvurunun yapılacağı merci, başvuru süresi ve yönteminin hiçbir tereddüte yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerektiği düzenlenmiş olup, anılan hükümlere aykırılık, aynı Kanunun 40. maddesi uyarınca eski hale getirme nedeni oluşturacaktır. Bu bildirimdeki temel amaç, süjelerin başvuru haklarını etkin bir şekilde kullanmalarının sağlanması ve bu eksiklik nedeniyle hak kayıplarına yol açılmamasıdır.
    Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
    Hakim veya mahkeme kararlarının kanun yoluna başvurma hakkı bulunanlara 5271 sayılı CMK"nun 35/2. maddesi uyarınca tebliği zorunlu olduğu halde, yoklukta verilen mahkûmiyet hükmü sanığa usulünce tebliğ edilmemiştir. 14.07.2010 günü tebliğ edilen evrak yalnızca Cumhuriyet savcısının temyiz dilekçesini içermekte olup, sözkonusu temyiz dilekçesine gerekçeli karar eklenmediği için sanığın mahkûm olup olmadığı, mahkûm olmuş ise hangi suçtan ne tür bir cezaya hükmedildiği, belirlenen temel cezaya artırım ve indirim nedenlerinin uygulanıp uygulanmadığı, CMK"nun 34/2, 231/2 ve 232/6. maddeleri gereğince başvurulabilecek kanun yolu, mercii, süresi ve yönteminin ne olduğu hususları hiçbir şekilde anlaşılamamaktadır. Sanık tarafından tebligatın alındığı gün avukata vekalet verilmesi de hükmün usulüne uygun şekilde bildirilmediği gerçeğini değiştirmeyecek olup, mahkûmiyet hükmü ve içeriğinden haberdar olduğu varsayımına dayalı olarak tebligat yapıldığının kabulü mümkün değildir.
    Bu nedenle, yokluğunda kurulan mahkûmiyet hükmünün tebliğ edildiğine dair hukuken geçerli bir belge bulunmayan sanık adına, öğrenme üzerine müdafii tarafından yapılan 04.08.2010 tarihli temyiz başvurusunun süresinde olduğunun kabul edilmesi ve buna bağlı olarak da temyiz incelemesinin yapılması gerekmektedir.
    İtiraz nedeni konusunda ulaşılan bu sonuç karşısında, dava zamanaşımı yönünden değerlendirme yapılması zorunluluğu doğmuştur.
    765 sayılı TCK’nun 102. maddesinde kanunlarda aksine bir hüküm bulunmadıkça kamu davasının maddede yazılı sürelerin geçmesiyle ortadan kalkacağı düzenlenmiş, maddenin dördüncü fıkrasında da beş seneden fazla olmamak üzere ağır hapis veya hapis ya da para cezalarını gerektiren suçlarda bu sürenin beş sene olacağı hüküm altına alınmıştır. Aynı Kanunun 104/2. maddesi uyarınca zamanaşımını kesen bir nedenin bulunması halinde, zamanaşımı kesilme gününden itibaren yeniden işlemeye başlayacak ve ilgili suça ilişkin olarak Kanunda belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar uzayacaktır.
    Ceza Genel Kurulunun 26.06.2012 gün ve 978-250 ile 23.01.2007 gün ve 254-5 sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında da açıkça vurgulandığı gibi, yargılama yapılmasına engel olup, davayı düşüren hallerden biri olan dava zamanaşımının yargılama sırasında gerçekleşmesi durumunda, yerel mahkeme ya da Yargıtay, re’sen zamanaşımı kuralını uygulayarak kamu davasının düşmesine karar verecektir.
    Somut olayda, sanığa yüklenen ve 765 sayılı TCK"nın 504/3. maddesinde düzenlenen nitelikli dolandırıcılık suçuna iki yıldan beş yıla kadar ağır hapis ve sağlanan haksız menfaatin iki misli kadar para cezası öngörülmüş olup, aynı Kanunun 102/4. maddesi uyarınca bu suçun asli dava zamanaşımı 5 yıl, 104/2. maddesi de göz önünde bulundurulduğunda kesintili dava zamanaşımının 7 yıl 6 ay olduğundan, daha ağır başka bir suçu oluşturma ihtimali bulunmayan ve 13.09.2003 tarihinde gerçekleştirilen eylemle ilgili olarak, 765 sayılı TCK"nın 102/4 ve 104/2. maddelerinde öngörülen 7 yıl 6 aylık kesintili dava zamanaşımı inceleme tarihinden önce 13.03.2011 tarihinde dolmuş bulunmaktadır.
    Bu itibarla, itirazın kabulüne, Özel Daire temyiz isteminin reddi kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle bozulmasına, yeniden yargılama gerektirmeyen bu konuda 1412 sayılı CMUK’nun, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 322. maddesi uyarınca karar verilmesi mümkün olduğundan, sanık hakkındaki kamu davasının 765 sayılı TCK’nın 102/4, 104/2. ve 5271 sayılı CMK’nın 223. maddeleri uyarınca düşmesine, hükmün infazının durdurulmasına karar verilmelidir.
    Çoğunluk görüşüne katılmayan yedi Genel Kurul Üyesi, "sanık müdafiinin temyiz isteminin süresinde olmadığı" görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
    2- Yargıtay 15. Ceza Dairesinin 18.04.2012 gün ve 3420-35162 sayılı temyiz isteminin reddi kararının KALDIRILMASINA,
    3- Manisa 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 22.06.2010 gün ve 491-134 sayılı hükmünün dava zamanaşımının gerçekleşmesi nedeniyle BOZULMASINA,
    Ancak, yeniden yargılama gerektirmeyen bu konuda 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 322. maddesine göre karar verilmesi mümkün bulunduğundan, sanık hakkındaki kamu davasının 765 sayılı TCK’nın 102/4, 104/2 ve 5271 sayılı CMK’nın 223. maddeleri uyarınca DÜŞMESİNE,
    4- Sanık E. G. hakkındaki hükmün infazına başlanmış ise İNFAZIN DURDURULMASINA, başka bir suçtan hükümlü ya da tutuklu bulunmadığı takdirde serbest bırakılması için yazı yazılmasına,
    5- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 25.12.2012 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.

     

    Hemen Ara