AYM 2018/23068 Başvuru Numaralı İLHAN BEGEÇ Başvurusuna İlişkin Karar

Abaküs Yazılım
Birinci Bölüm
Esas No: 2018/23068
Karar No: 2018/23068
Karar Tarihi: 26/5/2021

AYM 2018/23068 Başvuru Numaralı İLHAN BEGEÇ Başvurusuna İlişkin Karar

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

İLHAN BEGEÇ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/23068)

 

Karar Tarihi: 26/5/2021

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Mahmut ALTIN

Başvurucu

:

İlhan BEGEÇ

Vekili

:

Av. Şükrullah KURUL

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; uzun süren haksız elkoyma nedeniyle talep edilen kazanç kaybı isteminin reddedilmesi, tespit edilen zarar miktarının düşüklüğü ile zarar miktarı üzerinden ayrıca indirim yapılması ve tazminat miktarından yüksek vekâlet ücretine hükmedilmesi nedenleriyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 27/7/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

A. Ceza Soruşturması ve Kovuşturması Süreci

8. Başvurucu hakkında uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti yapma veya sağlama suçundan başlatılan soruşturma kapsamında 23/11/2004 tarihinde başvurucuya ait 47 DP 1.. plaka Dacia marka, 1993 model otomobile el konulmuştur.

9. Diyarbakır Kriminal Polis Laboratuvarı tarafından düzenlenen 13/7/2005 tarihli ekspertiz raporunda, başvuruya konu araçta ele geçirilen net ağırlığı 5.991 gram gelen yeşil renkli toz maddenin toplam net ağırlığının 2.755,86 gram saf esrar olduğu tespit edilmiştir.

10. Başvurucu 23/11/2004 -11/10/2005 tarihleri arasında tutuklu kalmıştır.

11. Başvurucu hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçuyla ilgili Mardin 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen yetkisizlik kararı sonrasında 5/2/2008 tarihinde Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesince başvurucunun mahkûmiyetine karar verilmiştir. Bununla birlikte aracın müsaderesine yer olmadığına ve hüküm kesinleştiğinde yedieminde bulunan aracın başvurucuya iadesine karar verilmiştir. Kararda, araç suçta kullanılmış ise de suça konu uyuşturucu maddenin miktarı dikkate alınarak müsaderesinin işlenen suça nazaran daha ağır sonuçlar doğuracağı açıklanarak müsaderenin hakkaniyete aykırı olacağı belirtilmiştir.

12. Başvurucu tarafından temyiz edilen karar 13/4/2015 tarihinde Yargıtay 20. Ceza Dairesince onanmıştır.

13. Başvuru konusu araç 9/6/2015 tarihinde teslim edilmiştir.

B. Başvuru Konusu Tazminat Davası Süreci

14. Başvurucu 24/6/2015 tarihinde Mardin 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) haksız elkoyma nedeniyle Maliye Hazinesi aleyhine tazminat davası açmıştır. Başvurucu dava dilekçesinde; koşulları oluşmadığı hâlde aracına el konulduğunu, aracın korunması için gerekli tedbirlerin alınmadığını ve aracın zamanında geri verilmediğini beyan etmiştir. Başvurucu, on bir yıl süren elkoyma tedbiri nedeniyle aracın hurda hâline geldiğini izah ederek araçta aşınma ve çürüme nedeniyle meydana gelen değer kaybına karşılık 10.000 TL; on bir yıl boyunca aracın kullanılamaması nedeniyle de 40.000 TL olmak üzere toplam 50.000 TL tazminatın elkoyma tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte ödenmesini talep etmiştir.

15. Mahkemece, önceki bilirkişi raporuna itirazların giderilmesi amacıyla Karayolları Genel Müdürlüğü fen heyetinden oluşan üç kişilik bilirkişi heyetinden rapor aldırılmıştır. Raporda, aracın el konulduğu 23/11/2004 tarihindeki ikinci el piyasa değerinin 4.000 TL olduğu, aracın teslim edildiği 9/6/2015 tarihindeki ikinci el piyasa değerinin 7.500 TL civarında olduğu, aracın teslim tarihindeki hurda bedelinin 500 TL olduğu kabul edilerek başvurucunun zararın 7.000 TL olduğu tespit edilmiştir. Öte yandan aracın hususi otomobil olduğu, ticari olarak kullanılmadığı, aracın elkoyma tarihinde on bir yaşında olması nedeniyle ekonomik ömrünü tamamlamak üzere bulunduğu, aracın yaşı, marka ve modeli piyasa rayiçleri değerlendirildiğinde araçta elde edilen net faydanın başvurucunun tutuklu hâlinin sona erdiği günün ertesi günü 12/10/2005 tarihinde başlayacağı ve her yıl %10 oranında azalacağı, aracın on beş yaşından sonra kullanımının ekonomik olarak mümkün bulunmaması nedeniyle kazanç kaybının da olmayacağı belirtilmiştir. Buna göre ortalama kazanç kaybının 5.627,29 TL olacağı, çekme ücreti olan 80 TL"nin makul olduğu, aracın pert işlemine tabi tutulması gerektiği, yenisinin ikamesi için on beş günlük sürenin yeterli olduğu, bu süre zarfındaki yolculuk giderinin 450 TL olacağı ifade edilerek toplam zararın 12.797,29 TL olduğu rapor edilmiştir.

16. Mahkemece yukarıda özetlenen bilirkişi raporu esas alınarak 30/11/2017 tarihinde davanın kısmen kabulüyle 12.797,29 TL maddi tazminatın elkoyma tarihi olan 23/11/2004 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle ödenmesine karar verilmiştir. Kararda ayrıca başvurucu lehine 1.980 TL maktu vekâlet ücretine hükmedilirken başvurucu aleyhine davalı lehine 4.442,30 TL nispi vekâlet ücretine hükmedilmiştir.

17. Tarafların kararı istinaf etmeleri üzerine Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi (Daire) 28/5/2018 tarihinde Mahkeme kararını kaldırıp davanın kısmen kabulüyle 3.540 TL maddi tazminatın 23/11/2004 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle ödenmesine karar vermiştir. Kararda ayrıca başvurucu lehine 2.180 TL nispi vekâlet ücretine hükmedilirken başvurucu aleyhine davalı lehine 5.790,60 TL nispi vekâlet ücretine hükmedilmiştir.

18. Daire kararının gerekçesinde, başvurucunun uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan hapis cezası ile cezalandırıldığı, uyuşturucu madde taşımada kullanılan aracın uyuşturucu maddenin miktarı dikkate alınarak müsadere edilmediği, dolayısıyla elkoymanın haksız olmadığı vurgulanmıştır. Öte yandan emsal Yargıtay kararlarına göre başvurucunun sadece aracın bedelini talep edebileceği ancak kazanç kaybı ve sair taleplerinin zararın doğmasına başvurucunun kendi kusuru ile sebep olduğundan bu talebin reddine karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir. Buna göre araç bedelinin 7.000 TL olduğu, 80 TL"de çekici ücreti olmak üzere 7.080 TL talep edebileceği, ancak emsal Yargıtay içtihatlarına göre zararın oluşumunda başvurucunun da müterafik/bölüşük kusuru bulunduğundan 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 52. maddesi gereğince zarardan %50 indirim yapılarak 3.540 TL"ye kesin olarak hükmedildiği ifade edilmiştir.

19. Nihai karar başvurucu vekiline 9/7/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.

20. Başvurucu 27/7/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

1. İlgili Mevzuat

21. 4/4/1929 tarihli ve 1412 sayılı mülga Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 86. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Tahkikat için sübut vasıtalarından olmak üzere faydalı görülen yahut musadereye tabi olan eşya muhafaza veya başka bir suretle emniyet altına alınır."

22. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 141. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;

...

j) Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen,

...

Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler.”

23. 5271 sayılı Kanun"un 132. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Elkonulan eşya, zarara uğraması veya değerinde esaslı ölçüde kayıp meydana gelme tehlikesinin varlığı halinde, hükmün kesinleşmesinden önce elden çıkarılabilir.

...

 (4) Elkonulan eşyanın değerinin muhafazası ve zarar görmemesi için gerekli tedbirler alınır.

 (5) Elkonulan eşya, soruşturma evresinde Cumhuriyet Başsavcılığı, kovuşturma evresinde mahkeme tarafından, bakım ve gözetimiyle ilgili tedbirleri almak ve istendiğinde derhâl iade edilmek koşuluyla, muhafaza edilmek üzere, şüpheliye, sanığa veya diğer bir kişiye teslim edilebilir. Bu bırakma, teminat gösterilmesi koşuluna da bağlanabilir.

 (6) Elkonulan eşya, delil olarak saklanmasına gerek kalmaması halinde, rayiç değerinin derhâl ödenmesi karşılığında, ilgiliye teslim edilebilir. Bu durumda müsadere kararının konusunu, ödenen rayiç değer oluşturur. ”

24. 6098 sayılı Kanun’un “Zararın ve kusurun ispatı” kenar başlıklı 50. maddesi şöyledir:

"Zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır.

Uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirler."

25. 6098 sayılı Kanun’un haksız fiilden doğan borç ilişkilerinde tazminatın indirilmesinin düzenlendiği 51. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler."

26. 6098 sayılı Kanun’un haksız fiilden doğan borç ilişkilerinde tazminatın indirilmesinin düzenlendiği 52. maddesi şöyledir:

"Zarar gören, zararı doğuran fiile razı olmuş veya zararın doğmasında ya da artmasında etkili olmuş yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırmış ise hâkim, tazminatı indirebilir veya tamamen kaldırabilir.

 Zarara hafif kusuruyla sebep olan tazminat yükümlüsü, tazminatı ödediğinde yoksulluğa düşecek olur ve hakkaniyet de gerektirirse hâkim, tazminatı indirebilir."

27. 6098 sayılı Kanun"un haksız fiillerden doğan borç ilişkilerinin ceza hukuku ile ilişkisinin düzenlendiği 74. maddesi ise şöyledir:

"Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir. Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz."

28. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 323. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Yargılama giderleri şunlardır:

...

ğ) Vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekâlet ücreti.

h) Yargılama sırasında yapılan diğer giderler. ”

29. 6100 sayılı Kanun"un 326. maddesi şöyledir:

 “(1) Kanunda yazılı hâller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.

 (2) Davada iki taraftan her biri kısmen haklı çıkarsa, mahkeme, yargılama giderlerini tarafların haklılık oranına göre paylaştırır.

 (3) Aleyhine hüküm verilenler birden fazla ise mahkeme yargılama giderlerini, bunlar arasında paylaştırabileceği gibi, müteselsilen sorumlu tutulmalarına da karar verebilir.”

30. 6100 sayılı Kanun"un 330. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Vekil ile takip edilen davalarda mahkemece, kanuna göre takdir olunacak vekâlet ücreti, taraf lehine hükmedilir.”

31. 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu"nun 164. maddesinin birinci ve beşinci fıkraları şöyledir:

 “Avukatlık ücreti, avukatın hukukî yardımının karşılığı olan meblâğı veya değeri ifade eder.

Dava sonunda, kararla tarifeye dayanılarak karşı tarafa yüklenecek vekâlet ücreti avukata aittir. Bu ücret, iş sahibinin borcu nedeniyle takas ve mahsup edilemez, haczedilemez.”

2. Yargıtay İçtihadı

32. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 12/6/2014 tarihli ve E.2013/16129, K.2014/9778 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...Dava, haksız elkoyma nedeni ile uğranılan maddi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece istemin bir bölümü kabul edilmiş; karar davalı tarafından temyiz edilmiştir.

...

Dosya arasındaki bilgi ve belgelerden, davacının aracında faturasız olarak akaryakıt taşınması nedeni ile akaryakıta ve araca el konulduğu, araç maliki olan davacının da içinde bulunduğu bir kısım sanıklar hakkında kaçakçılık suçundan açılan ceza davasında zamanaşımı süresinin dolması nedeni ile davanın ortadan kaldırılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır. El konulan araç ceza yargılaması sırasında satılarak bedeli depo edilmiş, aracın davacıya iadesi kararının kesinleşmesinden sonra işlemiş faizi ile birlikte davacıya eldeki davanın açılmasından sonra iade edildiği anlaşılmıştır.

Şu durumda davacı ceza davasında beraat etmediği gibi aracında taşınan akaryakıtın kaçak olmadığını da ispat edememiştir. Türk Medeni Kanunu 2. maddesinde; Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır, bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz biçimindeki genel ilke ve Türk Borçlar Kanunu 52/1. (818 sayılı BK 44.) maddesindeki "Zarar gören, zararı doğuran fiile razı olmuş veya zararın doğmasında ya da artmasında etkili olmuş yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırmış ise hâkim, tazminatı indirebilir veya tamamen kaldırabilir" hükmü uyarınca araç bedeli faizi ile birlikte davacıya iade edildiğine göre bu bölüm istem hakkında karar verilmesine yer olmadığına, kazanç kaybı ve sair talepleri yönünden ise zararın doğmasına davacı kendi kusuru ile neden olduğundan tazminat isteminin reddine karar verilmesi gerekirken kısmen kabulü doğru olmamış kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir..."

33. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 20/3/2017 tarihli ve E.2015/14420, K.2017/1789 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...Dava, haksız elkoymadan kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, istemin kısmen kabulüne karar verilmiş; karar, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Mahkemece, araçlar fiilen bulunamadığından araç bedelinin ve yoksun kalınan karın davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

a)Dosyadaki bilgi ve belgeler ile Erciş Ağır Ceza Mahkemesi 2008/202-2009/201 sayılı dosyası kapsamından; davacıya ait aracın seyri sırasında kolluk güçlerince yapılan kontrolde araçtaki gizli bölmelerde 52 tane yabancı uyruklu şahsın bulunduğu ve araçlara göçmen kaçakçılığı suçunda kullanıldığı gerekçesiyle 19/09/2002 tarihinde el konulduğu anlaşılmaktadır. Araçta bulunan şahısların ifadelerinde, yurt dışına geçiş için davacıya ait araca bindirildiklerini beyan ettikleri, araç sürücüsü sanık [Ö.G.nin], olaydan haberdar olmadığını, göçmenleri araca abisi ve davacının da eşi olan [M.H.G.nin] gizlice bindirdiği yönünde savunmada bulunduğu, hatta davacının kendisini telefonla arayarak "...abisi [M.H.G.nin] kalp hastası olduğu, cezaevine girerse ölebileceğinden, suçu üstlenmesi gerektiğini..." söylediğine dair savunmada bulunduğu anlaşılmaktadır. Dosya kapsamına göre de aracın göçmen kaçakçılığı suçunda kullanıldığı sabit olup, davacının araç maliki olarak bu eylemden haberdar olmadığı düşünülemez, aksinin kabulü hayatın olağan akışına da aykırıdır. Aracının göçmen kaçakçılığı suçunda kullanılmasına izin veren davacının el konulan dönemde aracı kullanamamadan kaynaklanan zararı olduğu iddiasıyla talep ettiği yoksun kalınan kara yönelik tazminat isteminin kabulüne karar verilmesi doğru olmamış, bu durum kararın bozulmasını gerektirmiştir.

...

c) Davacının ıslah dilekçesindeki talebinde kendince bir indirim yapması mahkemeyi bağlayıcı nitelikte olmadığı gibi, oluşan zararda davacının yukarıda açıklandığı şekildeki müterafik (bölüşük) kusuru bulunduğu açıktır. Bu durumda, hükmedilecek tazminat miktarından BK. 42, 43 ve 44 (TBK.52) maddeleri gereğince uygun miktarda indirim yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken bu durumun gözardı edilmesi doğru olmamış ve kararın bozulması gerekmiştir...."

34. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 12/5/2016 tarihli ve E.2016/4703, K.2016/6597 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...Davacı vekili, Bitlis Asliye Ceza Mahkemesinin 2005/169 esas sayılı dosyası ile müvekkiline ait araca 19/11/2002 tarihinde el konulduğunu, 06/07/2005 tarihinde aracın iadesine karar verildiğini, müvekkiline 15/05/2013 tarihinde kesinleşmiş ilamın tebliğ edildiğini, aracın kullanılamaz hale geldiğini belirterek uğradığı maddi ve manevi zararın tazminini talep etmiştir.

...

Mahkemece, davanın idari işlem nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkin olduğu, idari yargı yerinde açılması gerektiği belirtilerek görevsizlik kararı verilmiştir.

Dava, BK’nın 41. ve devamı maddelerinde düzenlenen, haksız eyleme dayalı tazminat davasıdır. Genel hükümler uyarınca davacı, uğradığı zararın tazminini talep edebilir, bu hususta Hazinenin sorumluluğuna ilişkin açık bir düzenlemenin varlığına gerek bulunmamaktadır. BK’nın 41. vd. maddelerinde; zararın ve tazminat miktarının tayini ile belirlenecek tazminatın tenkisi halleri de hüküm altına alınmıştır. Anılan maddeler gereğince dava konusu uyuşmazlık değerlendirilmeli; somut olayın oluşu, hal ve mevkiin icabı, hatanın ağırlığı, bölüşük kusur halinin bulunup bulunmadığı hususları tartışılarak, gerekirse hakkaniyet indirimi de yapılmak sureti ile tazminatın miktarı belirlenmelidir. Yukarıda açıklanan ilkeler uyarınca; işin esasına girilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yanılgılı gerekçe ile davanın adli yargı yerinde görülmesi gerektiği gözetilmeden görevsizlik kararı verilmesi doğru görülmemiş; hükmün, bu nedenle bozulması gerekmiştir..."

35. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 2/12/2019 tarihli ve E.2019/823, K.2019/5729 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...

Ceza dosyası kapsamından; 4926 sayılı kanuna muhalefet nedeniyle açılan kamu davasının zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır. Mahkeme, aynı hükümde kaçak oldukları bilirkişi raporu ile sabit olan elektronik eşyaların da müsaderesine karar vermiş olup bu durum davacının ağır kusurunu oluşturmaktadır. Şu halde; davacının müterafik (bölüşük) kusuru gözetilerek hesaplanacak tazminattan BK.43 (TBK.51) maddesi gereğince uygun miktarda indirim yapılıp sonucuna göre karar verilmesi gerekirken mahkemece bilirkişi raporundaki tespite göre %10 gibi çok düşük oranda yapılan indirim üzerinden karar verilmesi de hakkaniyete uygun olmamıştır..."

36. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 19/11/2018 tarihli ve E.2018/4959, K.2018/10881 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

 "... Somut olayda, 5607 sayılı Kanuna aykırılık suçu kapsamında el konulan kamyon iyi niyetli üçüncü kişi konumundaki davacı şirkete ait olduğu anlaşıldıktan sonra da elkoyma tedbirinin fiili olarak uygulanmasına devam edilmiştir. El konulan aracın fiilen alıkonulması yerine trafik siciline şerh konulmasının niçin yetersiz kaldığı, 5271 sayılı CMK"nun 128. maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca kara, deniz ve hava ulaşım araçları hakkında verilen elkoyma kararlarının sicile şerh verilmek suretiyle icra olunacağı düzenlendiği halde, hangi gerekçe ile araca fiilen el konulduğu, mahkeme kararından anlaşılamamaktadır. Mahkeme davacı şirketi somut olay bakımından iyi niyetli üçüncü kişi konumunda olduğunu kabul ederek aracın kendisine iadesine karar vermiştir. Anayasa Mahkemesinin 20/9/2017 tarih ve 2014/14195 başvuru numaralı kararında da belirtiği üzere suçta kullanılan veya suça konu eşyalara el konulması; bu eşyaların yeniden suçta kullanılmalarının önüne geçilmesi, caydırıcılığın sağlanması ve muhtemel bir müsaderenin sonuçsuz kalmasını önlemek gibi amaçlar taşımaktadır. Bununla birlikte kamu makamlarının söz konusu tedbirleri alırken kişilerin mülkiyet haklarının korunmasını da gözetmeleri gerekmektedir. Fiilen elkoyma tedbirinin uygulanması, kişilerin geçici süreyle de olsa mülkünden yoksun bırakılması gibi ağır bir sonuca yol açmaktadır. El konulan aracın müsadere edilemeyeceğinin anlaşılmasına ve davacı şirketin aracının sicil kaydına şerh konulmak suretiyle daha az zarara yol açabilecek bir yolun da varlığına rağmen yargılama sonuna kadar kamyona fiilen el konulması şeklindeki müdahalenin 5271 sayılı CMK"nun 128. maddesinin dördüncü fıkrasına aykırı olduğu gibi ölçülülük ilkesi ile de bağdaşmadığı anlaşılmaktadır. Tüm bu açıklamalar ışığında, davacının tazminat talebi doğrultusunda zararını karşılayacak uygun bir maddi tazminata karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi [kanuna aykırıdır.]..."

B. Uluslararası Hukuk

37. İlgili uluslararası hukuk için bkz. Hikmet Gıda Sanayi ve Ticaret A.Ş., B. No: 2016/4557, 4/7/2019, §§ 36-41.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

38. Mahkemenin 26/5/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

39. Başvurucu, elkoymanın uzun sürmesi ve haksız elkoyma nedeniyle talep edilen kazanç kaybı isteminin reddedilmesi, tespit edilen zarar miktarının düşüklüğü ile zarar miktarı üzerinden ayrıca %50 indirim yapılmasından ve tazminat miktarından yüksek vekâlet ücretine hükmedilmesinden yakınmaktadır.

40. Başvurucu, suç işleyerek soruşturma açılmasında kusurunun olduğunu ancak koşulları oluşmadığı hâlde aracına el konulduğunu savunmuştur. Başvurucu bununla birlikte ceza yargılaması süreci on bir yıl sürmeyip daha kısa sürede tamamlanmış olsaydı aracını çürümeden kullanma imkânına kavuşacağına işaret etmiştir. Buna göre başvurucu kendisinin kusurlu olmadığını, on bir yıl süren elkoyma sürecinde aracını kullanamadığı için kazanç kaybına hükmedilmesi gerekirken zararın doğmasına kendisinin sebebiyet verdiği gerekçesiyle talebinin reddedilmesinin takdir hatası olduğunu ileri sürmüştür.

41. Başvurucu ayrıca hem zarar miktarının düşük belirlenmesinin hem de bu düşük bedel üzerinden ayrıca %50 takdiri indirim yapılmasının emsal Yargıtay kararlarına ve hakkaniyete aykırı olduğunu öne sürmüştür.

42. Başvurucu öte yandan düşük de olsa 3.540 TL tazminat alabilecekken aleyhine 5.790,60 TL vekâlet ücretine hükmedilmesiyle bu tazminattan da mahrum kaldığını vurgulamıştır.

43. Başvurucu sonuç olarak yukarıda belirtilen gerekçelerle adil yargılanma ve mülkiyet hakları ile eşitlik, hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.

B. Değerlendirme

44. Anayasa’nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

 “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”

45. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin özü, el konulan araç nedeniyle oluşan zararlarının ödenmemesi olduğundan şikâyetlerin bir bütün olarak mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

1. Araç Değerinin Tespiti ve Hakkaniyet İndirimine İlişkin Şikâyetler Yönünden

46. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre Anayasa Mahkemesince açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemez olduğuna karar verilebilir. Başvurucunun ihlal iddialarını temellendiremediği, iddialarının salt kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).

47. Somut olayda Mahkemenin, davanın kısmen kabulüyle 12.797,29 TL maddi tazminatın faiziyle ödenmesine dair kararı, Dairece kaldırılarak davanın kısmen kabulüyle 3.540 TL maddi tazminatın faiziyle ödenmesine hükmedilmiştir. Daire kararının gerekçesinde, emsal Yargıtay kararlarına göre başvurucunun sadece aracın bedelini talep edebileceği ve kazanç kaybı ile sair taleplerinin zararın doğmasına başvurucunun kendi kusuru ile sebebiyet verdiğinden bu talebin reddine karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir. Ayrıca 7.080 TL araç bedeli üzerinden emsal Yargıtay içtihatlarına göre zararın oluşumunda başvurucunun da müterafik/bölüşük kusuru bulunduğundan %50 indirim yapılarak 3.540 TL tazminat ödenmesi gerektiği ifade edilmiştir.

48. Başvurucu, zarar miktarının tespitinde aracının değerinin düşük belirlendiğini ileri sürmüştür. Mahkemece, hükme esas alınan bilirkişi raporunda aracın teslim edildiği 9/6/2015 tarihindeki ikinci el piyasa değerinin 7.500 TL civarında olduğu, aracın teslim tarihindeki hurda bedelinin 500 TL olduğu kabul edilerek başvurucunun zararının 7.000 TL olduğu tespit edilmiştir. Başvurucu, bilirkişi heyet raporunda gösterilen hesaplama yönetime ilişkin olarak başvuru formunda bir açıklamada bulunmamış ve söz konusu ihlal iddiasına ilişkin bilgi ve belge sunmamıştır.

49. Başvurucu tespit edilen araç bedel üzerinden %50 takdiri indirim yapılmasının emsal Yargıtay kararlarına ve hakkaniyete aykırı olduğunu da öne sürmüştür. Dairece, emsal Yargıtay içtihatlarına göre zararın oluşumunda başvurucunun da müterafik/bölüşük kusurlu olduğu gerekçesiyle 7.080 TL araç bedeli üzerinden %50 indirim yapılarak 3.540 TL maddi tazminata hükmedilmiştir. Başvurucunun iddiasının aksine Mahkeme gerekçesinde emsal alınan ve Yargıtay İçtihadı bölümünde de alıntılanan kararlar birlikte değerlendirildiğinde takdiri indirim yönünden kararda bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir hususun bulunmadığı anlaşılmaktadır.

50. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Elkoyma Tedbirinin Uzun Sürmesi ve Kazanç Kaybına İlişkin Şikâyet Yönünden

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

51. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Mülkün Varlığı

52. Anayasa"nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Somut olayda uyuşmazlığa konu aracın trafik sicilinde başvurucuya ait olduğu anlaşıldığından el konulan bu aracın başvurucu yönünden mülk teşkil ettiğinden kuşku bulunmamaktadır.

ii. Müdahalenin Varlığı ve Türü

53. Malikin mülkünü kullanma, semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden herhangi birinin sınırlanması, mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 53). Anayasa Mahkemesi daha önce bir suç isnadına bağlı olarak uygulanan elkoyma tedbirinin mülkten geçici süreyle de olsa yoksun bırakma sonucuna yol açtığından dolayı mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiğini kabul etmiştir (Hanife Ensaroğlu, B. No: 2014/14195, 20/9/2017, § 52). Diğer taraftan somut olayda başvurucunun aracına bir ceza soruşturması sürecinde suçta kullanıldığı şüphesiyle ve muhtemel bir müsadereyi güvence altına almak için el konulmuştur. Bu durumda müdahalenin belirtilen amacı da gözetildiğinde mülkiyetin kamu yararına kullanımının düzenlenmesine ilişkin üçüncü kural çerçevesinde incelenmesi gerekmektedir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hanife Ensaroğlu, § 52; Onur Tur Uluslararası Nakliyat Ltd. Şti., B. No: 2015/947, 15/11/2018, § 52).

iii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

54. Anayasa’nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

55. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa"nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa"ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).

 (1) Kanunilik

56. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi gereken ölçüt kanuna dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin kanuna dayalı olması, müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir kanun hükümlerinin bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44; Ford Motor Company, B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49; Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55).

57. Başvuru konusu olayda elkoyma tedbirinin 1412 sayılı mülga Kanun’un 86. maddesinin birinci fıkrasına dayanılarak uygulandığı görülmektedir. Bu hükmün ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir mahiyette olduğunda tereddüt bulunmamaktadır. Dolayısıyla müdahalenin kanunilik koşulunu taşıdığı anlaşılmaktadır.

 (2) Meşru Amaç

58. Anayasa"nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkı ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilmektedir. Kamu yararı kavramı, mülkiyet hakkının kamu yararının gerektirdiği durumlarda sınırlandırılmasına imkân verdiğinden bir sınırlandırma amacı olmasının yanı sıra mülkiyet hakkının kamu yararı amacı dışında sınırlanamayacağını öngörerek ve bu anlamda bir sınırlama sınırı oluşturarak mülkiyet hakkını etkin bir şekilde korumaktadır. Kamu yararı kavramı, devlet organlarının takdir yetkisini de beraberinde getiren bir kavram olup objektif bir tanıma elverişli olmayan bu ölçütün her somut olay temelinde ayrıca değerlendirilmesi gerekir (Nusrat Külah, B. No: 2013/6151, 21/4/2016, §§ 53, 56; Yunis Ağlar, B. No: 2013/1239, 20/3/2014, §§ 28, 29).

59. Somut olayda araca fiilen el konulması yönündeki tedbirin aracın yeniden suçta kullanılmasının önlenmesi, caydırıcılığın sağlanması ve muhtemel bir müsaderenin sonuçsuz kalmaması için gerekli görüldüğü anlaşılmaktadır. Dolayısıyla suçta kullanıldığı gerekçesiyle araca fiilen el konulmasının belirtilen şekilde kamu yararına dayalı meşru bir amacı bulunmaktadır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hanife Ensaroğlu, § 61).

(3) Ölçülülük

 (a) Genel İlkeler

60. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."

61. Anayasa"nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkının gerçekten ve etkili bir şekilde korunabilmesi yalnızca devletin müdahaleden kaçınmasına bağlı değildir. Anayasa"nın 5. ve 35. maddeleri uyarınca devletin mülkiyet hakkının korunmasına ilişkin pozitif yükümlülükleri de bulunmaktadır. Bu pozitif yükümlülükler kimi durumlarda özel kişiler arasındaki uyuşmazlıklar da dâhil olmak üzere mülkiyet hakkının korunması için belirli tedbirlerin alınmasını gerektirmektedir (Eyyüp Boynukara, B. No: 2013/7842, 17/2/2016, §§ 39-41; Osmanoğlu İnşaat Eğitim Gıda Temizlik Hizmetleri Petrol Ürünleri Sanayi Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2014/8649, 15/2/2017, § 44).

62. Ancak hemen belirtmek gerekir ki bazı durumlarda devletin pozitif ve negatif yükümlülüklerinin birbirinden ayrılması da mümkün olamamaktadır. Üstelik devletin ister pozitif isterse de negatif yükümlülükleri söz konusu olsun, uygulanacak ilkeler de çoğunlukla önemli ölçüde benzeşmektedir (Hesna Funda Baltalı ve Baltalı Gıda Hayvancılık San. ve Tic. Ltd. Şti. [GK], B. No: 2014/17196, 25/10/2018, § 70).

63. Mülkiyet hakkına üçüncü kişiler tarafından müdahalede bulunulması durumunda, bu müdahalenin malik üzerinde doğurduğu olumsuz sonuçların mümkünse eski hâle döndürülmesini, mümkün değilse malikin zarar ve kayıplarının telafi edilmesini sağlayan idari veya yargısal birtakım hukuki mekanizmaların oluşturulması devletin pozitif yükümlülüklerinin bir gereğidir. Bu bağlamda, hak ihlalinin sonuçlarının giderilmesi bakımından ne tür hukuki mekanizmaların öngörüleceği hususu devletin takdirindedir. Bu husus kural olarak Anayasa Mahkemesinin ilgi alanı dışındadır. Bununla birlikte, Anayasa Mahkemesinin tercih edilen idari veya yargısal mekanizmanın malik üzerinde doğurduğu olumsuz etkilerin düzeltilmesi bakımından yeterli ve elverişli olup olmadığı hususundaki denetim yetkisi saklıdır. Bu bağlamda düzeltici bir mekanizmanın hiç oluşturulmaması veya oluşturulan mekanizmanın müdahaleden önceki durumu tesis edici veya oluşan kayıpları giderici bir nitelik arz etmemesi durumunda mülkiyet hakkının devlete yüklediği pozitif yükümlülükler ihlal edilmiş olur (Osmanoğlu İnşaat Eğitim Gıda Temizlik Hizmetleri Petrol Ürünleri Sanayi Ticaret Limitet Şirketi, § 48).

64. Mülkiyet hakkının usule ilişkin güvenceleri hem özel kişiler arasındaki mülkiyet uyuşmazlıklarında hem de taraflardan birinin kamu gücü olduğu durumlarda geçerlidir. Bu bağlamda mülkiyet hakkının korunmasının söz konusu olduğu durumlarda usule ilişkin güvencelerin somut olayda sağlandığından söz edilebilmesi için derece mahkemelerinin kararlarında konu ile ilgili ve yeterli gerekçe bulunmalıdır. Ayrıca belirtmek gerekir ki bu zorunluluk davacının bütün iddialarına cevap verilmesi anlamına gelmemekle birlikte mülkiyet hakkını ilgilendiren davanın sonucuna etkili esasa ilişkin temel iddia ve itirazların yargılama makamlarınca özenli bir şekilde değerlendirilerek karşılanması gerekmektedir (Kamil Darbaz ve Gmo Yapı Grup End. San. Tic. Ltd. Şti., B. No: 2015/12563, 24/5/2018, § 53).

65. Anayasa Mahkemesi, muhtemel bir alacağın güvence altına alınarak etkisizleşmesinin önüne geçilmesi amacıyla ihtiyaç duyulan tedbirlerin alınması ve bu tedbirler kapsamında kamu makamlarının mülk üzerinde belirli bir süreyle hukuki tasarruflarda bulunulmasının sınırlandırılması bakımından geniş bir takdir yetkisi bulunduğunu kabul etmiştir. Ancak söz konusu tedbirlerin uygulanmasının mülk sahibine kaçınılmaz olandan aşırı bir külfet de yüklememesi gerektiği vurgulanmıştır. Bu doğrultuda hukuki ilişkinin diğer tarafının haklarını korumak için tedbiri uygulayan kamu makamlarının söz konusu tedbirin başvurucunun mülkiyet hakkına etkilerini de gözetmesi ve ölçüsüz bir müdahaleye yol açmaması gerekmektedir (Hesna Funda Baltalı ve Baltalı Gıda Hayvancılık San. ve Tic. Ltd. Şti., § 79).

66. Buna göre mülkiyet hakkını sınırlandıran bir tedbirin uygulanmasının ölçülü olabilmesi için gerek kapsamı gerekse de süresi itibarıyla orantılı olarak uygulanması gerekmektedir. Mülkiyet hakkına müdahale teşkil eden tedbirler uygulanması ve bu tedbirlerin belirli bir süre de devam etmesi ancak bireye şahsi olarak aşırı bir külfet yüklemediği takdirde ölçülü görülebilir. Diğer bir deyişle mülkiyet hakkına müdahale teşkil eden tedbirlerin söz konusu olduğu durumlarda tedbiri uygulayan kamu makamlarının ivedi olarak ve özenli bir biçimde davranma yükümlülükleri bulunmaktadır. Aksi hâlde yani tedbirin makul olmayan bir süre devam etmesi, mülkiyet hakkının tanıdığı yetkilerin kullanılmasının belirsiz olacak şekilde ötelenmesi suretiyle mülk sahibine orantısız bir külfet yüklemiş olur (Hesna Funda Baltalı ve Baltalı Gıda Hayvancılık San. ve Tic. Ltd. Şti., §§ 73-80).

 (b) İlkelerin Olaya Uygulanması

67. Elkoyma tedbirinin uygulanmasının kamu yararı amacını gerçekleştirmeye elverişli olduğu kuşkusuzdur. Gereklilik ölçütü yönünden ise öncelikle suçla mücadele çerçevesinde suçta kullanılan eşyaya el konulması bakımından kamu makamlarının belirli bir takdir yetkisinin olduğu kabul edilmelidir. Bununla birlikte bu takdir yetkisi çerçevesinde yapılan müdahale yönünden kamu makamlarının Anayasa"nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının korunmasının gerektirdiği güvenceleri de sağlamaları zorunludur.

68. Başvurucu, koşulları oluşmadığı hâlde elkoyma tedbirine karar verilmesinde ve yargı makamlarının uzun yargılaması sonucu elkoyma tedbirinin on bir yıl sürmesinde ve uygun şartlarda muhafaza edilmemesi nedeniyle aracın çürümesine sebebiyet verilmesinde idarenin kusurlu olduğunu, kendisinin ise kusurunun bulunmadığını vurgulamıştır.

69. Somut olayda elkoyma işleminin uyuşturucu madde ticareti suçundan yürütülen bir ceza soruşturması çerçevesinde yapıldığı anlaşılmaktadır. Buna göre kamu makamlarınca, suçta kullanıldığı şüphesiyle söz konusu araca el konulmuştur. Suçta kullanılan bir araca muhtemel bir müsadereyi güvence altına almak, aracın suçta yeniden kullanılmasını önlemek ve caydırıcılığın sağlanması gibi amaçlarla fiilen el konulması zorunlu görülebilir. Bu noktada sadece trafik siciline şerh verilmesi yeterli de görülmeyebilir, ancak her somut olay bağlamında elkoyma suretiyle yapılan müdahalenin orantılılığının tartışılması gerekmektedir.

70. 23/11/2004 tarihinde el konulan araç hakkında Mahkemece 5/2/2008 tarihinde suça konu 2.755,86 gram saf esrarın miktarı dikkate alınarak müsaderesinin işlenen suça nazaran daha ağır sonuçlar doğuracağı ve müsaderenin hakkaniyete aykırı olacağı belirtilerek aracın iadesine karar verilmiştir. Mahkemece kararın kesinleşmesinden sonra iadesine karar verildiğinden 13/4/2015 tarihinde kesinleşen karar üzerine 9/6/2015 tarihinde aracın iadesi gerçekleşmiştir. Diğer bir deyişle aracın el konulmasından Mahkeme kararının verildiği tarihe kadar 3 yıl 2 ay 13 gün; Mahkemenin iade kararından kararın kesinleşmesi tarihine kadar ise 7 yıl 2 ay 8 gün geçmiştir.

71. Buna göre muhtemel bir müsadereyi güvence altına almak amacıyla alınması gereken elkoyma kararının, mahkûmiyet kararı verildiği hâlde Mahkeme gerekçesinde de belirtildiği gibi uyuşturucu maddenin miktarıyla isnat edilen suç karşılaştırıldığında müsaderenin hakkaniyete aykırı sonuçlar doğuracağı soruşturmanın/yargılamanın başında öngörülebilecekken yaklaşık on bir yıl süren fiilî elkoymanın makul süreyi aştığı tartışmasızdır.

72. Bununla birlikte başvurucunun uyuşturucu madde ticareti yapma suçunu işlemesi nedeniyle kusurlu olduğu ortadadır. Ancak Mahkeme gerekçesinde de belirtildiği gibi uyuşturucu maddenin miktarı nazara alınarak müsadere kararı verilmediğine, başvurucunun uyuşturucu madde nakli suçundan yargılanmadığına ve Mahkemece kararın kesinleşmesinden sonra iadesine karar verilmesi nedeniyle Mahkemenin iade kararından kararın kesinleşmesi tarihine kadar geçen 7 yıl 2 ay 8 günlük süreçte fiilî elkoymanın devam ettirilmesinde başvurucunun kusurunun bulunmadığına dikkat çekmek gerekir.

73. Öte yandan somut olayın özellikleri itibarıyla uzayan yargılama sürecinde 5271 sayılı Kanun"un 132. maddesinde öngörülen fiilî elkoymaya alternatif ilgili tedbirlerin de değerlendirilmediği görülmüştür. Buna göre özellikle fiilî elkoyma tedbiri yerine trafik siciline şerh verilmek suretiyle de amaçlanan kamu yararı -muhtemel bir müsadereyi güvence altına alma- sağlanabilecekken bu tedbirin uygulanmadığına işaret etmek gerekir.

74. Yine 5271 sayılı Kanun"un 132. maddesi uyarınca elkonulan eşyanın istendiğinde derhâl iade edilmek koşuluyla, muhafaza edilmek üzere teminat karşılığında başvurucuya yediemin olarak teslim edilmesi tedbirinin de uygulanmadığını vurgulamak gerekir. Hâlbuki elkoyma tedbirinin trafik siciline şerh konularak uygulanması ya da teminat karşılığında başvurucuya aracın yediemin olarak verilmesi durumlarında, başvurucunun fiilî elkoymadan kaynaklanan kazanç kaybının önlenmesinin mümkün olduğu belirtilmelidir.

75. Dolayısıyla trafik siciline şerh verilerek veya teminat karşılığında başvurucuya yediemin olarak teslim edilerek uygulanma imkânı varken iade kararından sonra elkoymanın fiilî olarak devam ettirilmesi nedeniyle kamu makamları kusurlu olup, mülk sahibi başvurucunun kaçınılmaz olandan daha ağır bir zarara uğramasına sebebiyet verilmiştir. Buna mukabil başvurucunun bu husustaki itirazlarına ilişkin değerlendirmede bulunulmamıştır.

76. Bu durumda Dairece, başvurucunun kusuru nedeniyle kazanç kaybı istemi reddedilmiş ise de kamu makamlarının kusuru ve somut olayın özellikleri birlikte değerlendirilmeden karar verilmiştir. Bu çerçevede Daire kararının, başvurucunun uzun süren fiilî elkoymadan kaynaklanan kazanç kaybına ilişkin iddia ve itirazlarını karşılayacak ilgili ve yeterli bir gerekçe içermediği anlaşılmaktadır. Buna göre idari ve yargısal sürecin bütününe bakıldığında mülkiyet hakkının korunmasında usule ilişkin güvencelerin somut olayda yerine getirilmediği, başvurucunun bu güvencelerden yararlandırılmadığı sonucuna varılmıştır. Bu sebeple başvurucunun mülkiyet hakkı ile müdahalenin dayandığı kamu yararı arasında olması gereken adil denge başvurucu aleyhine bozulmuş olup mülkiyet hakkına yapılan müdahale ölçüsüzdür.

77. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. Aleyhe Vekâlet Ücretine İlişkin Şikâyet Yönünden

78. Başvurucunun elkoyma tedbirinin on bir yıl sürmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden vekâlet ücretine ilişkin şikâyet hakkında bu aşamada kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

C. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden

79. 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

80. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesini istemiş ve yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur.

81. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

82. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55- 57).

83. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü"nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

84. Başvurucunun açtığı tazminat davasında haksız elkoymanın uzun sürmesi ve kazanç kaybına uğraması nedeniyle de tazminat talebinde bulunmasına rağmen ilgili mevzuat, AİHM ve Mahkememiz içtihatları ve somut olayın özelliklerine göre değerlendirme yapılmaması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

85. Bu durumda mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak amacıyla Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesine gönderilmesini sağlamak üzere Mardin 2. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

86. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Araç değerinin tespiti ile hakkaniyet indirimine ilişkin şikâyetler açısından mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Elkoyma tedbirinin uzun sürmesi ve kazanç kaybı nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Elkoyma tedbirinin uzun sürmesi ve kazanç kaybı nedeniyle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak amacıyla Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesine gönderilmesini sağlamak üzere Mardin 2. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2015/248, K.2017/716) GÖNDERİLMESİNE,

D. 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 26/5/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Hemen Ara