Esas No: 2012/7-864
Karar No: 2012/1861
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2012/7-864 Esas 2012/1861 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Tebliğname : 2010/246249
Yargıtay Dairesi : 7. Ceza Dairesi
Mahkemesi : FATİH 1. Asliye Ceza
Günü : 18.11.2009
Sayısı : 359-1033
Kaçakçılık suçundan sanık E. C."in beraatine ve elkonulan malların karar kesinleştiğinde sahibine iadesine ilişkin, Fatih 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 02.06.2004 gün ve 783-335 sayılı hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 7. Ceza Dairesince 24.12.2008 gün ve 11747-22440 sayı ile;
“Sanığın işyerlerinde yapılan arama işlemleri usulüne uygun bulunmadığından ve sanık kovuşturma aşamasındaki savunmalarında hazırlık soruşturmasındaki ifadelerinin aksine isnat edilen eylemleri kabul etmeyerek ikrarından döndüğünden ele geçirilen eşyaların kanıt olarak kullanılamayacağı ve hakkında başkaca kanaat bulunmayan sanığın bu gerekçeyle beraatine karar verilmesi gerektiği gözetildiğinde verilen beraat kararı sonucu itibariyle yasaya uygun ise de;
Dava konusu eşyalar yönünden; zaptedilen dava konusu eşyalar üzerinde konusunda uzman bilirkişiler refakatinde inceleme yapılıp, eşyaların ibraz edilen faturalarla cins, marka, sayı gibi nitelikleri yönünden uyumlu olup olmadıklarının, uyumluluk gösteren ve göstermeyen eşyaların hangileri olduğunun eşyalarla faturaların karşılaştırmalı olarak Yargıtay denetimine imkan verecek şekilde incelenerek ayrı ayrı saptanması; faturalar içeriğinde ayniyatı saptanan ve yabancı menşeli oldukları anlaşılan eşyaların ithaline kadar zincirleme menşe araştırmasının yapılarak yurda yasal yoldan getirilip getirilmediklerinin belirlenip, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik soruşturma ve inceleme ile yetersiz bilirkişiler raporuna dayanılarak yazılı şekilde karar verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 18.11.2009 gün ve 359-1033 sayı ile;
“…Mahkememiz tarafından 3 kişilik uzman bilirkişi heyeti oluşturulup bilirkişi heyeti marifeti ile suça konu eşyalar üzerinde keşif yapılmış keşif sonucu bilirkişiler tarafından rapor düzenlenmiş ve bilirkişi raporunda tutanakta ismi geçen eşyalar ile keşifte görülen eşyaların aynı olduğu, sanık tarafından ibraz edilen faturaların suça konu eşyalara uygun olduğu ve bu faturaların sanığa ait yevmiye defterine işlendiği ve faturaların menşei olan eşyaları satın aldığı F.. Market Oto Sanayine ait defter ve belgeler bilirkişiler tarafından temin edilip incelenmiş ve bu faturaların yevmiye defterinde kayıtlı olduğu anlaşılmıştır.
Ayrıca bu malları sanığa ait şirkete satan F.Market isimli işyerinin bu malları T..Servis Sanayi ve Ltd. Şirketinden almış olduğunun tespit edildiği ve bunlara ilişkin gümrük giriş beyannamesi ve vezne alındı makbuzlarının da tespit edilip birer suretin bilirkişi raporuna eklendiği dolayısı ile bilirkişi raporunun hüküm vermeye yeterli olduğu..." gerekçesiyle direnerek, ilk hükümdeki gibi karar vermiştir.
Bu hükmün de o yer Cumhuriyet savcısı ve katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 27.01.2012 gün ve 246249 sayılı "zamanaşımı nedeniyle bozma ve düşme" istemli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın kaçakçılık suçundan beraatine ve elkonulan davaya konu malların karar kesinleştiğine sahibine iadesine karar verilen somut olayda, yerel mahkeme ile Özel Daire arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümü gereken uyuşmazlık; davaya konu eşyanın eksik araştırma ile iadesine karar verilip verilmediğinin belirlenmesine ilişkin ise de, öncelikle dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediği ile zamanaşımının gerçekleştiğinin kabulü halinde el konulan mallarla ilgili olarak davaya devam edilip edilemeyeceği değerlendirilmelidir.
Uyuşmazlık konularının ayrı ayrı ele alınmasında yarar bulunmaktadır.
1) Dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediği ile ilgili değerlendirme:
765 sayılı TCK"nun 102. maddesinde, kanunlarda aksine bir hüküm bulunmadıkça kamu davasının maddede yazılı sürelerin geçmesiyle ortadan kalkacağı düzenlenmiş, maddenin dördüncü fıkrasında da beş seneden fazla olmamak üzere hapis ya da para cezalarını gerektiren suçlarda bu sürenin beş sene olacağı hüküm altına alınmıştır. Aynı Kanunun 104/2. maddesi uyarınca dava zamanaşımını kesen bir nedenin bulunması halinde zamanaşımı, kesilme gününden itibaren yeniden işlemeye başlayacak ve kesilme halinde zamanaşımı, ilgili suça ilişkin olarak kanunda belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar uzayacaktır.
Ceza Genel Kurulunun 26.06.2012 gün ve 978-250 ile 23.01.2007 gün ve 254-5 sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında da açıkça vurgulandığı üzere, yargılama yapılmasına engel olup, davayı düşüren hallerden biri olan dava zamanaşımının yargılama sırasında gerçekleşmesi durumunda, yerel mahkeme ya da Yargıtay, re’sen zamanaşımı kuralını uygulayarak kamu davasının düşmesine karar verecektir.
Diğer taraftan, 5271 sayılı CMK’nun 223. maddesinin 9. fıkrasında yer alan “derhal beraat kararı verilebilecek hallerde durma, düşme veya ceza verilmesine yer olmadığına karar verilemez” şeklindeki hükmün, dosya içeriğinde sanığın derhal beraatına karar verilmesini gerektirir bir durum söz konusu olmadığından olayda uygulanma imkanı da bulunmamaktadır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanığa atılı kaçakçılık suçuna 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununun 3/a-4 ve 4/2 maddeleri uyarınca, "eşyanın gümrüklenmiş değerinin üç katından az, altı katından fazla olmamak üzere adli para cezası" öngörülmüştür. 765 sayılı TCK’nun 102/4. maddesi uyarınca bu suçun asli dava zamanaşımı 5 yıl olup, suç niteliği yönünden aleyhe temyiz de bulunmamaktadır.
Daha ağır başka bir suçu oluşturma ihtimali bulunmayan ve 14.08.2003 tarihinde gerçekleştirilen eylemle ilgili olarak, zamanaşımını kesen en son işlem 24.02.2004 tarihinde sanığın mahkeme huzurunda savunmasının alınmasıdır. Bu tarihten sonra zamanaşımını kesen başkaca bir işlem olmadığından 5 yıllık asli dava zamanaşımı yerel mahkeme direnme hükmünün verildiği 18.11.2009 tarihinden önce 24.02.2009 tarihinde dolmuştur.
Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün, dava zamanaşımının gerçekleştiği gözetilmeden yargılamaya devam edilerek karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına, ancak yeniden yargılama gerektirmeyen bu konuda 1412 sayılı CMUK"nun, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 322. maddesi uyarınca karar verilmesi mümkün olduğundan, sanık hakkındaki kamu davasının 765 sayılı TCK"nun 102/4 ve 5271 sayılı CMK"nun 223. maddeleri uyarınca düşmesine karar verilmelidir.
2- Kamu davasının zamanaşımından düşmesine karar verilen ahvalde zoralıma ilişkin olarak davaya devam edilip edilemeyeceği ile davaya devam edilmesinin mümkün olduğunun kabulü halinde somut olayda davaya konu eşyanın eksik araştırma ile iadesine karar verilip verilmediğinin belirlenmesine gelince;
Olay tarihinde yürürlükte olan 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununun 31. maddesinin 4. fıkrasındaki; “Ölüm, af, 34 üncü maddeye göre ödeme veya zamanaşımı sebebiyle sanık hakkındaki ceza soruşturma veya kovuşturmasının devamına olanak kalmayan hallerde, Cumhuriyet savcısı veya ilgili idare dava konusu eşyanın zoralımını görevli mahkemeden talep eder. Görevli mahkemece, suç konusu olduğu belirlenen eşyanın zoralımına, suç konusu olmayan eşyanın iadesine Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 392 ve sonraki maddelerinde öngörülen usul dairesinde karar verilir” hükmü uyarınca cezai sorumluluk, zamanaşımı nedeniyle kamu davasının düşmesiyle ortadan kalksa dahi, el konulan oto yedek parçalarının zoralımı veya iadesi hakkında karar verilmesi için yargılamanın sürdürülerek eşyanın suç konusu olup olmadığının tespit edilmesi zorunlu olduğundan, yargılamaya devam edilerek direnme hükmünün bu yönüyle incelenmesi gerekmektedir.
Gelinen bu aşamada Özel Daire ile yerel mahkeme arasındaki uyuşmazlık, suç konusu olduğu iddia olunan oto yedek parçalarının sahibine iadesi konusunda yerel mahkemece yapılan bilirkişi incelemesinin yeterli olup olmadığı, bu konuda karar verilebilmesi için araştırmanın genişletilmesine gerek bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
İncelenen dosya içeriğinden;
14.08.2003 tarihinde düzenlenen olay, yakalama ve arama tutanağına göre; toplam 63 çeşit ve 3390 adet oto yedek parçasına kaçak olduğu gerekçesiyle el konulduğu, sanığın bu eşyaya ilişkin fatura ve belge ibraz edemediğinin belirtildiği,
Dava konusu eşyanın katılan idare tarafından toplam CIF değerinin 104.505,22 Lira olarak belirlendiği,
Sanığın aynı tarihte kollukta müdafii bulunmaksızın alınan ifadesinde; işyerinde yakalanan 3390 adet oto yedek parçasının kendisine ait olduğunu, fatura ve belgelerinin olmadığını, tamamen yabancı menşeli bu malları değişik zamanlarda ismini bilmediği değişik kişilerden aldığını, tamamına 20 milyar lira verdiğini, müşteri bulması halinde üzerine biraz kâr koyarak satacağını, kaçak oto yedek parçası satmanın suç olduğunu bilmediğini, bir daha kaçak mal satmayacağını,
Mahkemede ise; ihbar olduğunu söyleyen polisin işyerinde arama yaptığını, bir kısım mallara el koyduklarında bunların faturalı olduğunu söylediğini, ancak ihbar aldık götüreceğiz dediklerini, o anda irsaliye ve faturanın yanında olmadığını, elemanıyla birlikte muhasebeciye gönderdiğini, daha doğrusu daha önce irsaliyeyi muhasebeciye gönderdiğini, yanında çalışan çocuğu muhasebeciye gönderdiğinde oradaki yetkili kişiyi bulamadıklarından polislerin bekleyemeyiz deyip malları aldıklarını savunduğu ve müdafiinin fatura fotokopilerini sunduğu,
Anlaşılmaktadır.
Makine mühendisi, iktisatçı-muhasebeci, free shop müdürü-gümrük mevzuatı uzmanı üç bilirkişi refakate alınarak davaya konu eşyaların bulunduğu Erenköy Gümrük Ambarında 26.03.2004 tarihinde yapılan keşif sonucunda düzenlenen 06.05.2004 tarihli bilirkişi raporunda özetle; "Olay tutanağında belirtilen eşyalar ile ambarda bulunan eşyaların örtüştüğü,
Suça konu eşyalarla ilgili dosyasında mevcut belgeler ve bu belgelerden yola çıkılarak menşei incelemesinin için diğer firmalardan da belgelerin istendiği,
Sanığın yetkilisi olduğu F.Otomotiv Şirketine, eşyanın F. Market Otomotiv Şirketi tarafından 06.08.2003 gün ve 063368- 063369 nolu iki adet fatura ile satıldığı ve bu faturaların sanığın firmasına ait yevmiye defterinin 21 sayfa ve 257. sırasına kaydedildiği, aynı şekilde F. Market Şirketinin de bu faturaları yevmiye defterinin 133. sayfa 221. sırasına kaydettiği,
F.Market Şirketinin sattığı iki faturada yazılı eşyalardan genelinin stoklarında bulunan eşyalar olduğu,
Sanıkta yakalanan mallara ait iki adet faturadaki malların menşeinin belli olduğu, geriye dönük yapılan incelemede satılan ve alınan mallara ait faturaların alıcı ve satıcılarının kanuni defterlerini V.U.Kanununa uygun şekilde işledikleri ve sanıkta yakalanan malların kaçak olmadıklarının" belirtildiği, bilirkişi raporunda sadece 5 çeşit eşyaya ilişkin ayrıntılı bilgiler verildiği, diğer 58 çeşit eşya hakkında ise bir açıklamaya yer verilmediği görülmektedir.
Bu açıklamalar ışığında zoralım konusuna ilişkin uyuşmazlık konusunun değerlendirilmesinde;
Sanığın işyerlerinde 14.08.2003 tarihinde yapılan arama sonucunda 63 kalemden oluşan toplam 3390 adet oto yedek parçasına el konulması, sanığın arama sırasında bu eşyaya ilişkin fatura ibraz edememesi, kollukta aynı gün alınan savunmasında da benzer şekilde bu eşyanın kaçak olduğunu, değişik zamanlarda tanımadığı kişilerden aldığını, kaçak eşya satmanın suç olduğunu bilmediğini ve bir daha bu şekilde davranmayacağını beyan etmesi, yargılama aşamasında ise bu beyanlarından dönerek müdafii aracılığı ile 06.08.2003 tarihli iki adet fatura ibraz etmesi de gözönüne alındığında, davaya konu eşya hakkındaki bilirkişi raporunun denetime imkan verecek şekilde bu eşyanın tamamına ilişkin olarak ayrıntılı bilgiyi içermemesi nedeniyle yetersiz olduğunun kabulü gerekmektedir.
Bu nedenle konusunda uzman bilirkişiler refakate alınıp tekrar bilirkişi incelemesi yapılarak eşyanın tamamının ibraz edilen faturalarla cins, marka, sayı gibi nitelikleri yönünden uyumlu olup olmadığı, uyumluluk gösteren ve göstermeyen eşyaların tek tek hangileri olduğunun denetime imkan verecek şekilde gösterilmesi, yabancı menşeli eşyanın ithaline kadar zincirleme menşe araştırmasının yapılarak yurda yasal yoldan getirilip getirilmediklerinin belirlenmesi ve tüm bu hususlar tamamlandıktan sonra zoralım konusunda bir karar verilmesi gerekirken, yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak elkonulan eşyanın sahibine iadesine karar verilmesi yerinde değildir.
Bu itibarla, zoralıma ilişkin olarak davaya devam olunmasına ve yerel mahkeme direnme hükmünün elkonulan eşyanın yetersiz bilirkişi incelemesine dayanılarak sahibine iadesine karar verilmesi yönünden bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Fatih 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 18.11.2009 gün ve 359-1033 sayılı direnme hükmünün dava zamanaşımının gerçekleşmesi nedeniyle BOZULMASINA,
Ancak, yeniden yargılama gerektirmeyen bu konuda 1412 sayılı CMUK"nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 322. maddesine göre karar verilmesi mümkün bulunduğundan, sanığın cezalandırılması istemiyle açılan kamu davasının 765 sayılı TCK"nun 102/4 ve 5271 sayılı CMK"nun 223. maddeleri uyarınca DÜŞMESİNE,
2- Zoralıma ilişkin olarak davaya devam edilmesine ve Fatih 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 18.11.2009 gün ve 359-1033 sayılı direnme hükmünün elkonulan eşyanın yetersiz bilirkişi incelemesine dayanılarak sahibine iadesine karar verilmesi yönünden BOZULMASINA,
3- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 18.12.2012 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.