Esas No: 2018/2851
Karar No: 2018/2851
Karar Tarihi: 26/5/2021
AYM 2018/2851 Başvuru Numaralı OĞUZHAN KOÇ Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
OĞUZHAN KOÇ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2018/2851) |
|
Karar Tarihi: 26/5/2021 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Hicabi DURSUN |
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ |
|
|
Selahaddin MENTEŞ |
|
|
İrfan FİDAN |
Raportör |
: |
Volkan ÇAKMAK |
Başvurucu |
: |
Oğuzhan KOÇ |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tıbbi ihmal dolayısıyla açılan tazminat davasının reddedilmesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 16/1/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
A. E.K.nın Tedavi Süreci ve Vefatı
8. Başvurucunun annesi E.K. 24/6/2013 ile 26/6/2013 tarihleri arasında Nazilli Devlet Hastanesine (acil servis ile kardiyoloji, iç hastalıkları ve psikiyatri poliklinikleri) muhtelif şikâyetlerle (tansiyon, çarpıntı, kilo kaybı) başvurmuştur. E.K. 2013 yılı itibarıyla 49 yaşındadır. Bu şikâyetler sonucu E.K.ya damar yolu açılması, serum verilmesi gibi tedaviler uygulanmış ve kas romatizması, taşikardi, depresif bozukluk tanıları uyarınca reçeteler verilmiştir.
9. E.K. 27/6/2013 tarihinde öksürük, yüksek ateş, iştahsızlık ve aşırı kilo kaybı şikâyetleriyle başvurduğu Nazilli ilçesinde bulunan bir özel hastanede zatürre ön tanısıyla dâhiliye servisine yatırılmıştır. Antibiyotik tedavisi uygulanan E.K. hipotansif (düşük tansiyon) seyretmesi, kanındaki oksijen seviyesinin düşmesi nedeniyle ve solunum desteği ihtiyacının ortaya çıkması ihtimali de dikkate alınarak doktor İ.B.Ö. tarafından 30/6/2013 tarihinde yoğun bakıma alınmıştır. E.K., yoğun bakımda ventilatör desteğine ihtiyaç duymamış ise de antibiyotik tedavisine yeterli klinik yanıt vermemesi üzerine daha ileri tetkiklerin, yöntemlerin uygulanabilmesi ve üçüncü basamak göğüs hastalıkları uzmanının bulunduğu bir yoğun bakımda tedavisinin yapılabilmesi adına 1/7/2013 tarihinde, bilinci açık ancak hâlsiz ve bitkin olarak ambulansla İzmir Dr. Suat Seren Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim Araştırma Hastanesine sevk edilmiştir. Doktor İ.B.Ö., hasta sevk formu dışında el yazısıyla doldurduğu, klinik gidişi ayrıntılı olarak aktaran bir izlem dökümünü de başvurucu ile birlikte sevk edildiği hastaneye göndermiştir. Sağlık Bakanlığı Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu Denetim Hizmetleri Daire Başkanlığı tarafından konuya ilişkin olarak düzenlenen inceleme raporuna esas olan ifadesinde doktor İ.B.Ö. 1/7/2013 tarihinde sevk yapılan hastanenin hem acil servisinde hem de yoğun bakımında görevli olan göğüs hastalıkları uzmanı doktorlarla telefonda görüştüğünü, sevk için onaylarını aldığını belirtmiştir.
10. E.K. 1/7/2013 tarihinde saat 19.38 itibarıyla sevk edilmiş olduğu hastaneye acil servis kısmından giriş yapmıştır. Acil servis aşamasında, göğüs hastalıkları uzmanı doktor Ö.E.T., göğüs hastalıkları alanında asistan doktorlar olan D.D. ve E.Ç.nin E.K. ile ilgilendiği anlaşılmaktadır. Giriş yapılmasının ardından E.K.nın kan tahlilleri yapılarak balgam örneği alınmış ve akciğer tetkiki (yüksek rezolüsyonlu) gerçekleştirilmiştir. Tetkik çıktılarının tahlil edilmesi sonucunda E.K., tüberküloz belirtisine rastlanmaması ve bulguların zatürre ile uyumlu olması nedeniyle (acil servise giriş yapmasından yaklaşık beş saat sonra 2/7/2013 tarihinde saat 00.46"da) göğüs hastalıkları servisine yatırılmıştır. İnceleme raporuna esas olan ifadelerinde, doktor Ö.E.T. ile asistanlar D.D., E.Ç. ve 1/7/2013 tarihinde yoğun bakım servisinde nöbetçi olan göğüs hastalıkları uzmanı doktor A.B., Nazilli ilçesinden sevki yapan doktorla herhangi bir iletişimlerinin olmadığını beyan etmişlerdir.
11. Göğüs hastalıkları servisinde E.K.nın tedavisini göğüs hastalıkları uzmanı Doç. Dr. S.B. ve asistan E.Ç. üstlenmiştir. E.K.nın baş ağrısından yakınması nedeniyle 2/7/2013 tarihinde saat 10.00 sıralarında beyin tetkiki istenmiştir. Tetkik sonucunda E.K.nın beyin bulguları normal olarak saptanmış ve bununla birlikte iki taraflı maksiller sinüzit tespit edilmiştir.
12. E.K.nın tedavisine devam edilmekte iken 3/7/2013 tarihinde kendisine bronkoskopi (solunum yollarının, bronşların, ağızdan veya burundan girilen ışıklı bir aletle görüntülenmesi) işlemi uygulanmıştır. Bu işlem için E.K.nın kız kardeşinden onam alınmıştır.
13. E.K.nın kol ve bacaklarındaki şişkinlik nedeniyle damardan uygulanması gereken tedavide sıkıntı yaşandığı için CVP kateter (boyundan damar yolu açılması) işlemi yapılması için 3/7/2013 tarihinde Anesteziyoloji konsültasyonu yapılmıştır. Anesteziyoloji ve reanimasyon uzmanı doktor A.K. CVP kateter takılması işlemini gerçekleştirmiştir. İnceleme raporuna esas ifadesinde doktor S.B. ve asistan E.Ç. "hasta yakınlarına CVP kateter ile ilgili bilgi verildiğini ancak rızanın ilgili birim tarafından alınması gerektiği için onam alınmadığını, bununla birlikte hasta yakınlarının konuyla ilgili olarak kendilerine bir itirazlarının olmadığını belirtmişlerdir. CVP kateter işlemini yapan doktor A.K. ise ön inceleme raporuna esas olan ifadesinde, söz konusu işlemin acil ve hastanın ölüm riskinin söz konusu olduğu durumlarda yapıldığını, E.K.nın kol ve bacaklarında damar yolunun bulunamaması nedeniyle CVP kateter açılmasının tedavinin devanı için bir gereklilik olduğunu, damar yolu açılmayan hastaya acil tedavilerin uygulanmasının mümkün olmadığını, bu şekilde gerçekleşen acil vakalarda onam alınmasının zorunlu olmadığını, ayrıca işlem sonrası E.K.nın tüm verilerinin (kan, nabız, tansiyon) normal olduğunu ve servisine sorunsuz bir şekilde gönderildiğini" ifade etmiştir.
14. E.K. 4/7/2013 tarihinde tanıya yardımcı olması (ödem nedeniyle iç organlara bakılması) amacıyla ultrason yapılması için doktor S.B. tarafından radyoloji servisine gönderilmiştir. E.K., hastane içinde başka bir blokta bulunan Radyoloji servisine sedye ile temizlik personeli eşliğinde götürülmüştür. Bu esnada koridorda asistan doktor E.Ç. ile karşılaşan E.K., başının çok ağrıdığını ultrasona gitmek istemediğini belirtmiş buna karşılık olarak E.Ç. baş ağrısının sinüzit kaynaklı olduğunu gitmesine engel bir hal bulunmadığını ifade etmiştir. Başvurucunun iddiasına göre E.K. ultrason kısmına götürülürken ve ultrason esnasında sürekli başının ağrıdığını belirterek feryat etmiştir. 4/7/2013 tarihinde saat 09.00"da ultrason kısmına kabul edilen E.K.nın işlemleri radyoloji uzmanı doktor S.A. tarafından yapılmış ve 09.08"de ultrason kısmındaki işlem sona ermiştir. E.K. ultrason servisinden çıktığında rahatsızlanmış ve arrest (kalp, dolaşım durması) hale gelmiştir. E.K.nın, ultrason biriminden yattığı servise dönüş yolunda mı yoksa yatağına geri döndükten sonra mı arrest duruma geldiği UYAP kayıtları ve dosya içeriğinden anlaşılamamıştır. Başvurucu ultrason işlemi ve ultrason biriminden dönüş esnasından annesinin durumunun kötüleştiğini ileri sürmektedir. Asistan doktor E.Ç., ultrason biriminden dönen E.K.yı entübe ederek CPR (kalp durması ya da nefes alamama gibi vakalarda, kişiyi hayata döndürmek amacıyla uygulanan ilk yardım yöntemi) uygulamış ve E.K.yı hayata döndürmüştür. E.Ç.nin inceleme raporundayer alan ifadesinde belirttiğine göre arrest ve hayata döndürme hali birden fazla kez gerçekleşmiştir. Asistan doktor E.Ç. yoğun bakım ünitesinde yer olmadığını öğrenmesi üzerine E.K.yı solunum desteğiyle bizzat acil servise nakletmiştir. Nakil saat 10.00"da ambulansla gerçekleşmiştir. Acil servis kısmında CPR uygulanan ve ventilatöre bağlanan E.K. tedaviye yanıt veremeyerek 4/7/2013 tarihinde saat 10.45"te vefat etmiştir.
B. Soruşturma Süreci
15. E.K.nın vefatı üzerine başvurucu 25/7/2013 tarihinde Sağlık Bakanlığı nezdinde şikâyet başvurusunda bulunmuştur. Sağlık Bakanlığı Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu Denetim Hizmetleri Daire Başkanlığı tarafından konuya ilişkin olarak başlatılan inceleme 21/3/2014 tarihinde inceleme raporunun hazırlanması suretiyle tamamlanmıştır.
16. İnceleme esnasında tedavi sürecinde dahli bulunan sağlık çalışanlarının ifadelerine başvurulmuş, tedavi sürecinde üretilen evraktan faydalanılmıştır. Ayrıca konunun tıbbi yönden anlaşılabilmesi adına Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. E.Ü., Nöroloji Uzmanı Dr. A.G., Anesteziyoloji ve Reanimasyon Uzmanı Doç. Dr. H.S. ve Radyoloji Uzmanı Dr. A.G. alanlarına ilişkin olarak ayrı ayrı bilirkişi incelemesi yapmıştır. Ayrı ayrı düzenlenen bilirkişi raporlarında öz olarak müteveffanın tedavisini yürüten doktorların uygulamasında, tedavi yönteminde tıp ilmine, fennine ve etiğine aykırı, hatalı bir durumun bulunmadığı, ayrıca kateter takılmasının ölüm olayı ile bağlantısının olmadığı ifade edilmiştir. Kamera kayıtlarının iki aylık sürenin geçmesi sonucu silinmesi nedeniyle E.K.ya ilişkin kamera kaydının bulunmadığı hususu da rapora işlenmiştir. Raporun sonuç kısmında; "başvurucunun ultrason aşamasındaki iddialarının tanık ifadeleri ile örtüşmediği, bilirkişi raporları uyarınca tedavi sürecinde yer alan doktorların tıbbi uygulamalarının tıp ilmine, fennine ve etiğine aykırı hatalı, özensiz, kusurlu ya da eksik olmadığının ve ayrıca onam alınmadan yapılan CVP kateter uygulamasının ölüm olayı ile ilintisinin bulunmadığının anlaşıldığı" ifade edilerek ilgili doktorlar hakkında adli, idari, disiplin ve mali yönlerden yapılacak işlem bulunmadığı ancak CVP kateter uygulamasını yapan Anesteziyoloji Uzmanı Dr. A.K.nın yazı ile uyarılmasının uygun olacağı ifade edilmiştir. A.K. bu rapor üzerine "görevinde daha dikkatli ve titiz davranması hususunda" yazılı olarak uyarılmıştır.
17. Göğüs Hastalıkları Uzmanı S.B., Radyoloji Uzmanı S.A., asistan doktor E.Ç. ve asistan doktor B.S.Y. hakkında Konak Kaymakamlığının 3/4/2014 tarihli işlemiyle soruşturma izni verilmemiştir. Söz konusu işleme karşı yapılan itiraz İzmir Bölge İdare Mahkemesi 1. Kurulu tarafından 24/6/2014 tarihinde reddedilmiştir. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı da 11/7/2014 tarihinde, ilgili kişiler hakkında soruşturma izni verilmediğinden inceleme yapılmasına yer olmadığına karar vermiştir.
18. CVP kateter uygulamasını yapan Anesteziyoloji ve Reanimasyon Uzmanı Dr. A.K. hakkında da Konak Kaymakamlığının 6/2/2017 tarihli işlemiyle soruşturma izni verilmemiştir. Söz konusu işleme karşı yapılan itiraz İzmir Bölge İdare Mahkemesi 1. İdari Dava Dairesi tarafından 28/3/2017 tarihinde reddedilmiştir.
C. Tam Yargı Davası Süreci
19. Başvurucu İzmir 4. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) sağlık hizmetinin sunumundaki hizmet kusuruna dayalı olarak 50.000 TL manevi tazminat istemli tam yargı davası açmıştır. Başvurucu dilekçesinde annesine hastaneye girişinden başlayarak özensiz ve kusurlu bir şekilde tedavi uygulandığını, yoğun bakımdan sevkli gelen hastanın acil serviste beş saat bekletildiğini, acil bir durum bulunmamasına karşın rıza alınmadan CVP kateter uygulaması yapıldığını, ultrason kısmına götürülürken annesine özensiz davranıldığını, hizmetin geç işlediğini, teçhizatın, personelin yetersiz olduğunu, hayati risk oluştuğunda müdahalenin gereği gibi yapılmadığını ileri sürmüştür.
20. Mahkeme, yargılama sürecinde uyuşmazlığa ilişkin bilgi ve belgeyi ilgili kurumlardan temin ederek E.K.nın tetkik ve tedavi sürecinde tıp kurallarına aykırı bir yön bulunup bulunmadığının saptanabilmesi amacıyla Adli Tıp Kurumundan rapor talep etmiştir. Adli Tıp Kurumu nezdinde yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda hazırlanan 13/5/2016 tarihli Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulu raporunun sonuç kısmı şöyledir:
"27/06/2013 tarihinde Özel Referans Hastanesi’ne ateş yüksekliği, yemek yiyememe, genel durumu bozukluğu, kilo kaybışikayeti ile başvurduğu, sağ akc"de belirgin pnömonik infiltrasyon + protein enerji malnütrisyonuna sekonder hipoalbuminemik ödem + genel durumu bozukluğu ön tanılarıyla dahiliye servisine yatırıldığı, takiplerinde progresyon tespit edilmesi üzerine 01/07/2013 tarihinde Dr. Suat Seren Göğüs Hastalıkları Hastanesi’ne sevk edildiği, göğüs hastalıkları servisine yatırıldığı, tedavisi devam ederken 04/07/2013 tarihinde saat 09:00 sıralarında batın USG yapılmak üzere personel eşiliğinde gönderildiği radyoloji polikliniğinden dönerken arrest olduğu ve aynı gün öldüğü bildirilen 315... tc kimlik no’lu [E.K.] hakkında düzenlenmiş adli belgelerde ve otopsi raporunda bulunan veriler değerlendirildiğinde;
1. Her ne kadar zamanında otopsi yapılarak dokularda makroskopik, histopatolojik, toksikolojik ve serolojik incelemeler yapılmamış olsa da adli dosyada kayıtlı bilgilerde ve tıbbi belgelerde; 27/06/2013 tarihinde Özel Referans Hastanesi’ne ateş yüksekliği, yemek yiyememe, genel durumu bozukluğu, kilo kaybı şikayeti ile başvurduğu, GD:kötü, kaşektik olduğu, sağ akc"de belirgin pnömonik infiltrasyon + protein enerji malnütrisyonuna sekonder hipoalbuminemik ödem + genel durumu bozukluğu ön tanılarıyla dahiliye servisine yatırıldığı, desefin 1 gr. Flk. 2x1 ıv+ tavanic 500 mg inf. 2x1 kombine antibiyotik tedavisi, ateş yüksekliğinin semptomatik tedavisi için 150 cc mediflex içinde 1 ampul novalgine 2x1 ıv . parol tb. 4x1 başlandığı, 01/04/2013 tarihinde yapılan kan kontrollerinde WBC:14.4, CRP:244, sedim:40, TFT:N, BFT:N, KFT:N, Alb:2.6 olduğu, bu değerlerle antibiyoterapiye yetersiz yanıt olarak değerlendirildiği, hipotansif seyretmesi sebebi ile Dr. Suat Seren Göğüs Hastalıkları Hastanesi’nde yetkili Uz. Dr ile görüşüldüğü, ambulans ile oksijen desteği altında sevk edildiği, 01/07/2013 tarihinde saat 19:38"de acil servise, istenen tetkiklerinde; WBC:10.4, Hb: 9.3, Htc: 30.8, Plt:380, KG’da; pH: 7.5 pO2:82.5, Pco2:37.3, hco3: 29.3, ÜRE: 113, KRE: 0.5, k:3, Ca: 7.3 olduğu, göğüs hastalıkları servisine yatırıldığı, voltaren amp 1x1, oliclinomel 1x1, aprowell fort 2x1, cipronatin 500 2x1, parol 10 mg 2x1, fenokodin 2x1, %0,9 izotonik 150 cc, tazoject 4.5 gr iv 4x1 başlandığı, 02/07/2013 tarihinde çekilen toraks BT’de; sağ akciğer üst lobda ve alt lob süperior seğmende içinde hava bronkogramı izlenen pnömoni ile uyumlu yoğun parankima/ konsolidasyon mevcut olduğu, diğer akciğer alanlarında da yama tarzı infıltratif değişiklikler ve düşük dansiteli interstisyel opasite artımları izlendiği, ayırıcı tanı için tedavi sonrası takip BT"lerinin yapılması önerildiği, mediastende retrokaval, paratrakeal, paraaortik, karinal, subkarinal, hiler yerleşimli 17-20 mm çapında mültipl LAP mevcut olduğu, kalp çevresinde perikardial efüzyon ile uyumlu sıvı dansitesi izlendiği, her iki hemitoraksta alt zonda 12-15 mm kalınlık gösteren plevral efüzyon izlendiği, 03/07/2013 tarihinde yapılan bronkoskopide; sağ bronş sistemi açık, bol beyaz renkli pürülan sekresyon aspire edildiği, üst intermedier bronşlar arası krista künt, üst lob posterior segment bronlundan fırçalama, tbb yapıldığı, sol bronş sistemi açık, bol beyaz pürülan sekresyon aspire edildiği, 7.istasyondan TİBİA yapıldığı, ana karina ve sağ üst intermedier bronşlar arası krista künt, bilteral pürülan sekresyonlar, ön tanı: ac enfeksiyonu (etyoloji ?), ac ca? olduğu, 04/07/2013 tarihinde GİS malignitesi açısından batın USG istendiği, 04/07/2013 günü saat 07:56"da Doç.Dr. [S.B.] tarafından istenen abdomen ultrasonu; ultrason laboratuarınca saat 08:59"da kabul yapıldığı ve saat 09:08"de Radyoloji Uzmanı Dr. [S.A.] tarafından onaylanan raporun sonuç bölümünde: "Karaciğer etrafında ve batın içerisinde, insteslinal yapılar etrafında minimal sıvama tarzı sıvı izlenmekledir. Safra kesesinde yoğun sediment mevcuttur. Her iki hemitoraksia plevral efüzyon mevcuttur. Perikardiyal 1,5 cm olarak ölçülen efüzyon izlenmekledir." tespitlerinin bulunduğu, batın USG çekilmesi sonrası servise dönerken saat 10:00 sıralarında fenalaştığı, göğüs hastalıkları servisine geldiğinde arrest geldiği, CPR ile geri döndürüldüğü, yoğun bakımda yer olmadığı ifade edilmesi üzerine acil servise sevk edildiği burada da arrest olduğu ve uygulanan resüsitasyona yanıt alınamayarak 10:45 de ex kabul edildiği, çekilen grafilerinde; 27/06/2013 tarihli PA Ac grafisinde; sol akciğer üst lobda perihiler alanlarda belirgin konsolide dansite artışları, 01/07/2013 tarihli PA Ac grafisinde; konsolide dansite artışlarında hafif progresyon, 01/07/2013 tarihli toraks BT incelemede; sağ akciğer apikalde perihiler alanlarda belirgin olmak üzere yer yer hava bronkogramlarının seçildiği infiltrasyon alanları, alt loblarda sekel fibrotik değişiklikler ve yer yer bronşektaziler, plevral kalınlaşma, BBT incelemede; bilateral bazal ganglionlarda kalsifikasyonlar, perikardiyal effüzyon tespit edildiği dikkate alındığında; kişinin ölümünün kendisinde mevcut ancak dosyada mevcut evraklara göre henüz teşhisi konulmamış bir hastalık sonucu meydana geldiği,
2-Adli dosyada kayıtlı bulgularda ve tıbbi belgelerde; 27/06/2013 tarihinde Özel Referans Hastanesi’ne ateş yüksekliği, yemek yiyememe, genel durumu bozukluğu, kilo kaybışikayeti ile başvurduğu, GD:kötü, kaşektik olduğu, sağ akc"de belirgin pnömonik infiltrasyon + protein enerji malnütrisyonuna sekonder hipoalbuminemik ödem + genel durumu bozukluğu ön tanılarıyla dahiliye servisine yatırıldığı, desefin 1 gr. Flk. 2x1 ıv+ tavanic 500 mg inf. 2x1 kombine antibiyotik tedavisi, ateş yüksekliğinin semptomatik tedavisi için 150 cc mediflex içinde 1 ampul novalgine 2x1 ıv . parol tb. 4x1 başlandığı, 01/07/2013 tarihinde yapılan kan kontrollerinde WBC:14.4, CRP:244, sedim:40, TFT:N, BFT:N, KFT:N, Alb:2.6 olduğu, bu değerlerle antibiyoterapiye yetersiz yanıt olarak değerlendirildiği, hipotansif seyretmesi sebebi ile Dr. Suat Seren Göğüs Hastalıkları Hastanesi’nde yetkili Uz. Dr ile görüşüldüğü, ambulans ile oksijen desteği altında sevk edildiği, 01/07/2013 tarihinde saat 19:38"de acil servise, istenen tetkiklerinde; WBC:10.4, Hb: 9.3, Htc: 30.8, Plt:380, KG’da; pH: 7.5 pO2:82.5, Pco2:37.3, hco3: 29.3, ÜRE: 113, KRE: 0.5, k:3, Ca: 7.3 olduğu, göğüs hastalıkları servisine yatırıldığı, voltaren amp 1x1, oliclinomel 1x1, aprowell fort 2x1, cipronatin 500 2x1, parol 10 mg 2x1, fenokodin 2x1, %0,9 izotonik 150 cc, tazoject 4.5 gr iv 4x1 başlandığı, 02/07/2013 tarihinde çekilen toraks BT’de; sağ akciğer üst lobda ve alt lob süperior seğmende içinde hava bronkogramı izlenen pnömoni ile uyumlu yoğun parankima/ konsolidasyon mevcut olduğu, diğer akciğer alanlarında da yama tarzı infıltratif değişiklikler ve düşük dansiteli interstisyel opasite artımları izlendiği, ayırıcı tanı için tedavi sonrası takip BT"lerinin yapılması önerildiği, mediastende retrokaval, paratrakeal, paraaortik, karinal, subkarinal, hiler yerleşimli 17-20 mm çapında mültipl LAP mevcut olduğu, kalp çevresinde perikardial efüzyon ile uyumlu sıvı dansitesi izlendiği, her iki hemitoraksta alt zonda 12-15 mm kalınlık gösteren plevral efüzyon izlendiği, 03/07/2013 tarihinde yapılan bronkoskopide; sağ bronş sistemi açık, bol beyaz renkli pürülan sekresyon aspire edildiği, üst intermedier bronşlar arası krista künt, üst lob posterior segment bronlundan fırçalama, tbb yapıldığı, sol bronş sistemi açık, bol beyaz pürülan sekresyon aspire edildiği, 7.istasyondan TİBİA yapıldığı, ana karina ve sağ üst intermedier bronşlar arası krista künt, bilteral pürülan sekresyonlar, ön tanı: ac enfeksiyonu (etyoloji ?), ac ca? olduğu, 04/07/2013 tarihinde GİS malignitesi açısından batın USG istendiği, 04/07/2013 günü saat 07:56"da Doç.Dr. [S.B.] tarafından istenen abdomen ultrasonu; ultrason laboratuarınca saat 08:59"da kabul yapıldığı ve saat 09:08"de Radyoloji Uzmanı Dr. [S.A.] tarafından onaylanan raporun sonuç bölümünde: "Karaciğer etrafında ve batın içerisinde, insteslinal yapılar etrafında minimal sıvama tarzı sıvı izlenmekledir. Safra kesesinde yoğun sediment mevcuttur. Her iki hemitoraksia plevral efüzyon mevcuttur. Perikardiyal 1,5 cm olarak ölçülen efüzyon izlenmekledir." tespitlerinin bulunduğu, batın USG çekilmesi sonrası servise dönerken saat 10:00 sıralarında fenalaştığı, göğüs hastalıkları servisine geldiğinde arrest geldiği, CPR ile geri döndürüldüğü, yoğun bakımda yer olmadığı ifade edilmesi üzerine acil servise sevk edildiği burada da arrest olduğu ve uygulanan resüsitasyona yanıt alınamayarak 10:45 de ex kabul edildiği dikkate alındığında;
Kişinin 01/07/2013 tarihi 19:38 itibari Dr. Suat Seren Göğüs Hastalıkları Hastanesi acil servisinde gerekli muayenesinin ve tetkiklerinin yapıldığı, tetkiklerin tamamlanması sonrası 02/07/2013 00:46’da göğüs hastalıkları servisine yatırıldığı, tanı konması için gerekli beyin BT ve bronkoskopi tetkiklerinin yapıldığı, laboratuvar tetkikleri yapıldığı, şikayetleri ve mevcut klinik tablo doğrultusunda gerekli tedavisi düzenlendiği cihetle hastaya uygulanan işlemlerin tıp kurallarına uygun olduğu, Dr. Suat Seren Göğüs Hastalıkları Hastanesi’nde kişinin tedavisine katılan sağlık personeline atfı kabil kusur bulunmadığı oy birliği ile mütalaa olunur."
21. Mahkeme, Adli Tıp Kurumundan CVP kateter uygulamasının E.K.nın ölümünü ne oranda etkilediği hususunda görüş ve değerlendirmeleri içeren ek rapor istemiştir. 4/1/2017 tarihli, Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulunca hazırlanan ek raporda "klinik durum itibariyle santral ven kataterizasyonu (CVP) işleminin gerekli olduğu, acil durumlarda işlem öncesi aydınlatılmış onam alınmaksızın işlemin yapılabileceği, yapılan tüm işlemlerin tıp kurallarına uygun olduğu" yönünde görüş belirtilmiştir.
22. Başvurucu, bilirkişi raporuna ilişkin itirazlarını sunmuş ve itirazında ölümden hemen önce gerçekleşen ihmale, hayati risk oluştuğunda yapılan müdahaledeki özensizliğe ilişkin iddiaların raporda açıklığa kavuşturulmadığını ifade etmiştir. Mahkeme 22/2/2017 tarihli kararla davayı reddetmiştir.
23. Mahkemenin ret kararının ilgili kısmı şöyledir:
"... İdari Yargıda, tam yargı davası kapsamına giren, ilgililerin kişisel hukuki durumlarında ortaya çıkan hak ihlallerinin giderilmesini amaçlayan tazminat davaları, idarenin, kamu hizmetini, hizmetin gereklerine uygun olarak yerine getirilmesini sağlayan etkin bir denetim aracıdır.
İdarenin eyleminden dolayı sorumlu tutulabilmesi için, ortada gerçekleşmiş bir zarar bulunması ve bu zararın idarenin kusurlu eyleminden kaynaklanmış olması, bir başka ifade ile zarar ile idarenin kusurlu eylemi arasında illiyet bağı bulunması gerekmektedir. Hizmet kusuru ise; idarenin yapmakla yükümlü olduğu bir kamu hizmetinin kuruluşunda, teşkilatın yapısında, personelde ya da işleyişinde gereken emir, direktif ve talimatların verilmemesi, nezaret ve denetiminin yapılmaması, hizmete özgülenen araçların yetersiz, elverişiz, kötü olması, gereken tedbirlerin alınmaması, geç, vakitsiz hareket edilmesi veya hiç faaliyette bulunulmaması sonucu oluşan bir takım aksaklık, aykırılık, bozukluk, özensizlik, eksiklik, sakatlıktır. Bu halde idare, Anayasa’nın yukarıda anılan hükmü uyarınca hizmetten faydalanan ya da hizmete yabancı kişilerin uğradığı zararları tazmin etmek zorundadır.
Özellikle sağlık hizmetleri gibi bünyesinde risk taşıyan kamu hizmetlerinin sunumunda, idarenin ancak ağır hizmet kusurunun bulunması halinde tazminle yükümlü tutulması gerektiği idare hukukunun bilinen ilkelerindendir. Bu bağlamda, dava konusu uyuşmazlığın çözümü için, ortada idarenin kusurlu bir eyleminin bulunup bulunmadığı, şayet kusurlu bir eylem var ise bu eylemin iddia edilen zarara sebep olup olamayacağı hususlarının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
...
Taraflara tebliğ edilen Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulu raporu ve ek raporuna davacı tarafından yapılan itirazlar raporu kusurlandıracak nitelikte görülmemiş, anılan raporlar Mahkememize verilecek karara dayanak alınabilecek yeterlilikte bulunmuştur.
Bu durumda, davacının annesinin, İzmir Dr. Suat Seren Göğüs Hastalıkları Hastanesinde uygulanan teşhis ve tedavi sürecinde yapılan uygulamalarda ve ilgili sağlık çalışanlarınca gerçekleştirilen takip ve tedavilerde kusur bulunmadığı anlaşıldığından olayda davalı idareye yüklenebilecek bir tazmin sorumluluğunun bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır. "
24. Ret hükmüne yönelik itiraz İzmir Bölge İdare Mahkemesi 6. İdare Dava Dairesinin 30/11/2017 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
25. Başvurucu, yargısal sürecin tamamlanmasının ardından süresinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
26. Konu hakkında ilgili hukuk için bkz. Saadet Ergün ve diğerleri, B. No: 2013/4194, 14/10/2015, §§ 24-30; Ali Abidin Saruhanoğlu ve diğerleri, B. No: 2014/15478, 6/12/2017, §§ 39-42.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Mahkemenin 26/5/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
28. Başvurucu, öz olarak sağlık hizmetinin kötü/geç işlemesinden ve bunun sonucunda gerçekleşen ölüm olayına ilişkin bir giderim sağlanmamasından yakınmaktadır. Yoğun bakımdan sevkli gelen hastanın acil serviste beş saat bekletilmesinin, hastanın şikâyetlerinin ve geçmiş öyküsünün dikkate alınmamasının, hastanenin kısımları arasında özensiz ve sağlık personeli olmadan nakil yapılmasının, hayati tehlike durumu oluştuğunda gereği gibi müdahale edilmemesinin, yoğun bakımda yer olmamasına karşın doktorların yakındaki hastanelere başvurmamasının hizmet kusuru oluşturduğunu ifade eden başvurucu, Mahkemenin eksik şekilde ve idarece sunulan belgelerle sınırlı kalarak değerlendirme yaptığını belirtmek suretiyle Anayasa"nın 17. ve 36. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
29. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes, yaşama ... hakkına sahiptir.”
30. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, …Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
1. Şikâyetin Nitelenmesi ve İncelemenin Kapsamı Yönünden
31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu; annesinin ölümüne sağlık hizmetinin geç ve kötü işlemesinin sebep olduğunu, hizmet kusuruna dayalı olarak açılan tam yargı davasında eksik şekilde ve idarece sunulan belgelerle sınırlı kalınarak değerlendirme yapıldığını iddia ederek adil yargılanma ve yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu ölüm olayının meydana gelmesinden sonraki süreçte idarenin kusurunun ve sorumluluğun tespit edilemediğini belirterek giderim sağlanmamasından yakındığından diğer haklar ile bağlantı kurularak ileri sürülen iddialar bir bütün olarak Anayasa"nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı kapsamında değerlendirilmiştir.
2. Kabul Edilebilirlik Yönünden
32. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Başvurucu, başvuruya konu olan süreçte hayatını kaybeden E.K.nın oğludur. Bu nedenle başvuruda başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.
33. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
34. Anayasa"nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşama hakkı, Anayasa"nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 50).
35. Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan bireylerin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme yükümlülüğünün yanı sıra pozitif bir yükümlülük olarak yine yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşama hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 50, 51).
36. Söz konusu pozitif yükümlülük, sağlık alanında yürütülen faaliyetleri de kapsamaktadır. Devlet -ister kamu isterse özel sağlık kuruluşları tarafından yerine getirilsin- sağlık hizmetlerini hastaların yaşamlarının korunmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınabilmesini sağlayacak şekilde düzenlemek zorundadır (Nail Artuç, B. No: 2013/2839, 3/4/2014, § 35).
37. Anayasa Mahkemesinin yaşam hakkı kapsamında devletin sahip olduğu pozitif yükümlülükler açısından benimsediği temel yaklaşıma göre devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında gerçekleşen ölüm olaylarında Anayasa’nın 17. maddesi devlete, elindeki tüm imkânları kullanarak bu konuda ortaya konulmuş yasal ve idari çerçevenin yaşamı tehlikede olan kişileri korumak için gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak etkili idari ve yargısal tedbirleri alma görevi yüklemektedir. Bu yükümlülük -kamusal olsun veya olmasın- yaşam hakkının tehlikeye girebileceği her türlü faaliyeti kapsamaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 52).
38. Ancak ihmal nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin soruşturma yükümlülüğü açısından farklı bir yaklaşım benimsenebilir. Bu kapsamda yaşam hakkının ihlaline kasten sebebiyet verilmediği durumlarda etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülük mağdurlara hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması ile yerine getirilmiş sayılabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).
39. Bu yaklaşım tıbbi hata sonucu meydana geldiği ileri sürülen ölüm olayları için de geçerlidir. Diğer taraftan bu şekildeki bir kabul, bu tür olaylarda yürütülen ceza soruşturmalarının Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmeyeceği anlamına da gelmemektedir. Ancak ilke olarak tıbbi hatalara ilişkin şikâyetler konusunda temel başvuru yolu, hukuki sorumluluğu tespit adına takip edilecek olan hukuk veya idari tazminat davası yoludur (Zeki Kartal, B. No: 2013/2803, 21/1/2016, § 78; Nail Artuç, § 38).
40. Mağdurların kendi inisiyatifleri ile başvurabilecekleri tazminat yollarının sadece hukuken mevcut bulunması yeterli olmayıp bu yolların uygulamada da etkili olması gerekir. Bir başvuru yolunun ancak hak ihlalini önleyebilmesi, devam etmekteyse sonlandırabilmesi veya sona ermiş bir hak ihlalini karara bağlayabilmesi, bunun için uygun bir giderim sunabilmesi hâlinde etkililiğinden söz etmek mümkün olabilir (Tahir Canan, § 26; Filiz Aka, B. No: 2013/8365, 10/6/2015, § 39).
41. Yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlığı koruma hakkı kapsamında yürütülecek olan ceza soruşturmalarının yanı sıra hukuki sorumluluğu ortaya koymak adına adli ve idari yargıda açılacak tazminat davalarının da makul derecede ivedilik ve özen şartını yerine getirmesi gerekmektedir. Derece mahkemelerinin bu tür olaylara ilişkin yürüttükleri yargılamalarda, Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği seviyede derinlik ve özenle bir inceleme yapıp yapmadıklarının ya da ne ölçüde yaptıklarının da Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmesi gerekir. Zira derece mahkemeleri tarafından bu konuda gösterilecek hassasiyet, yürürlükteki yargı sisteminin daha sonra ortaya çıkabilecek benzer yaşam hakkı ihlallerinin önlenmesinde sahip olduğu önemli rolün zarar görmesine engel olacaktır (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 110; Filiz Aka, § 33).
42. Bununla birlikte derece mahkemelerinin özen yükümlülüğü, yaşam hakkı ile ilgili her davada mutlaka mağdurlar lehine bir sonuca varılmasını garanti altına almamaktadır (Aysun Okumuş ve Aytekin Okumuş, B. No: 2013/4086, 20/4/2016, § 73).
43. Diğer taraftan belirtmek gerekir ki olayların oluşumuna ilişkin delillerin değerlendirilmesi öncelikle idari ve yargısal makamların ödevidir. Aynı şekilde başvuru dosyasında bulunan tıbbi bilgi ve belgelerden hareketle bilirkişilerin vardığı sonuçların doğruluğu hakkında fikir yürütmek Anayasa Mahkemesinin görevi değildir (Mehmet Çolakoğlu, B. No: 2014/15355, 21/2/2018, § 47). Bununla beraber derece mahkemelerinin gerekçeleri ayrıntılı olarak ortaya konulmalı; ulaşılan sonuçlar yeterli açıklıktaki bilimsel görüş ve raporlar gibi somut, nesnel verilere dayandırılmalıdır. Bu bağlamda yükümlülüklerinin somut olayda yerine getirilip getirilmediğinin nesnel bir şekilde değerlendirilmesi için ilgili anayasal kurallar bağlamında derece mahkemelerinin kendilerine tanınmış takdir yetkileri çerçevesinde hareket edip etmediklerinin denetlenmesi gerekir. Dolayısıyla müdahaleyi haklı göstermek için öne sürülen gerekçelerin ilgili ve yeterli olup olmadığı incelenmelidir (Murat Atılgan, B. No: 2013/9047, 7/5/2015, §§ 44, 45).
b. İlkelerin Somut Olaya Uygulanması
44. UYAP üzerinden yapılan inceleme sonucu, bireysel başvuruya esas olan tam yargı davası sürecinde Mahkemenin Nazilli ilçesinde bulunan hastanede gerçekleşen tedavi, sevk işlemleri ile otopsi raporu dâhil olmak üzere sürece dair tüm bilgi ve belgeyi, konuya ilişkin olarak düzenlenen inceleme raporunu -gerek yazılı evrak gerekse CD ortamında ve film olarak- ilgili sağlık kurumlarından/idareden temin ettiği anlaşılmıştır. Mahkeme, E.K.nın tetkik ve tedavi sürecinde tıp kurallarına aykırı bir yön olup olmadığının saptanabilmesi amacıyla Adli Tıp Kurumundan rapor talep etmiştir. Adli Tıp Kurumu tarafından sunulan 13/5/2016 tarihli raporda; ayrıntılı bir biçimde tedavi süreci ve tedavi sürecinde yer alan doktorların beyanları, yapılan tetkikler, tetkik sonuçları aktarılarak E.K.nın Dr. Suat Seren Göğüs Hastalıkları Hastanesine ilk gelişinde acil servis bünyesinde gerekli muayenesinin ve tetkiklerinin yapıldığı, tetkiklerin tamamlanması sonrası göğüs hastalıkları servisine yatırıldığı, tanı konması için gerekli tetkiklerin yapıldığı, şikâyetler ve mevcut klinik tablo doğrultusunda gereken tedavinin düzenlendiği, bu bağlamda hastaya uygulanan işlemlerin tıp kurallarına uygun olduğu, Dr. Suat Seren Göğüs Hastalıkları Hastanesinde kişinin tedavisine katılan sağlık personeline atfı kabil kusur bulunmadığı ifade edilmiştir.
45. Başvurucu bilirkişi raporuna ilişkin itirazlarını sunarken dava ve istinaf dilekçesinde de belirttiği hususları yinelemiş ve "annesinin ultrason işlemine sağlık görevlisi olmadan nakledilmesine; bu sırada birkaç kez arrest hale gelmesine ve hayata döndürülmesine karşın yoğun bakıma alınamamasına; çevredeki hastanelerin yoğun bakım üniteleri için araştırma yapılmamasına ilişkin bulunan ve annesinin ölümüne sebep olduğunu" ileri sürdüğü iddiaların raporda açıklığa kavuşturulmadığını ifade etmiştir. Mahkeme dosya içinde mevcut bilgi ve belge ile Adli Tıp Kurumundan alınan raporları esas almak suretiyle davanın reddine hükmederken bilirkişi raporuna yönelik itirazın raporu kusurlandıracak nitelikte görülmediğini de belirtmiştir.
46. Somut olayda başvurucunun yaşam hakkının ihlali iddiasına esas aldığı unsur, idarenin hizmet kusuruna yönelik tam yargı davasının esasını oluşturan iddialardan biri de ölüm anının hemen öncesinde gerçekleştiği ileri sürülen ihmal (özensizlik, gecikme, yetersizlik) silsilesidir. Bu iddialar E.K.nın ultrason işlemi için nakil edildiği esnada arrest duruma gelmesi, bu aşamada sağlık görevlisi ile nakledilmediği için E.K.ya gereken müdahalenin yapılamaması/geç yapılması, akabinde birkaç kez hayata döndürülmesine karşın kurtarılamamış olmasıdır.
47. "Genel İlkeler" kısmında da belirtildiği üzere tıbbi bilgi ve belgelerden hareketle bilirkişilerin vardığı sonuçların doğruluğu hakkında fikir yürütmek Anayasa Mahkemesinin görevi değil ise de yargı mercilerince ulaşılan sonuçların yeterli açıklıktaki -bilimsel görüş ve raporlar gibi- somut, nesnel verilere dayandırılıp dayandırılmadığının ve bu bağlamda yaşam hakkına dair yükümlülüklerin yerine getirilip getirilmediğinin denetlenmesi için müdahaleyi haklı göstermek adına öne sürülen gerekçelerin ilgili ve yeterli olup olmadığı incelenmelidir.
48. Yargılama sürecine ve hükme esas alınan bilirkişi raporlarına bakıldığında esas olarak E.K. için yapılan tetkik/tahlil ve tedavi planlamasına ilişkin belirlemelerde bulunulduğu, genel itibarıyla tedavi sürecindeki tıbbi yaklaşımın ele alındığı görülmektedir. Bununla birlikte yargılama sürecinde E.K.nın ultrason servisine nakli ve yattığı servise geri döndüğünde arrest durumda olması ile başlayan ve vefatı ile son bulan sürece ilişkin bir değerlendirmede bulunulmadığı görülmüştür.
49. E.K.nın hangi aşamada (ultrason servisinde/ultrason sonrası nakilde/ yatağına döndüğünde) arrest duruma geldiği, bu bağlamda nakil esnasında yanında acil müdahalede bulunacak bir sağlık personeli bulunmamasının süreci nasıl etkilediği açıklığa kavuşturulmamıştır. Bir başka ifadeyle E.K.nın ultrason birimine nakli ve yattığı servise geri getirilişi esnasında derhâl müdahale edebilecek bir sağlık görevlisinin yanında bulunmaması ile söz konusu süreç arasında bir illiyet bağı bulunup bulunmadığı ve böyle durumlarda hastane idaresinin nöbet saatlerinde yeterli sağlık personeli bulundurma yükümlülüğü yönleriyle bir tartışma ve değerlendirme yapılmamıştır. Dolayısıyla Mahkeme; sahip olduğu resen araştırma, inceleme yetkisini bu hususları aydınlığa kavuşturmak için kullanmamıştır.
50. Buna göre devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin usule ilişkin yönü bağlamında E.K.nın ölümünden hemen önce gerçekleşen ve ciddi ihmal iddiaları barındıran süreç ile ölüm arasında illiyet bağı olup olmadığının belirlenmemiş olmasının bir eksiklik olduğu, tıp kurallarına göre gerekenlerin yapılmasıyla başvurucunun yakının yaşamının korunup korunmadığının ortaya çıkarılması için Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği seviyede derinlik ve özenle bir inceleme yapılmadığı, sonuç olarak da devlete ait pozitif yükümlülüğün usul boyutunun gereği gibi yerine getirilmediği kanaatine ulaşılmıştır.
51. Ayrıca ulaşılan bu sonucun, uyuşmazlığın esasına yönelik bir kanaat ifade etmediği, başvurucunun annesinin yaşam hakkına ilişkin devletin koruma (maddi) yükümlülüğünün ihlali -bir başka ifadeyle tıbbi uygulama/tedavi sırasında kusur/ihmal bulunduğu- anlamına gelmediğini belirtmek gerekir. İkincillik ilkesi gereği yaşam hakkına ilişkin maddi (koruma) yükümlülük bağlamında varsa kusur ya da ihmali -yaşam hakkının usul boyutu yönünden verilen ihlal kararı gereğince- belirleyecek olan derece mahkemeleridir.
52. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkına ilişkin pozitif yükümlülüğün usul boyutu yönünden ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
4. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden
53. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
54. Başvurucu, yeniden yargılama yapılması ve tazminata hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.
55. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
56. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
57. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü"nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
58. İncelenen başvuruda İzmir 4. İdare Mahkemesi tarafından yapılan yargılamada yaşam hakkının pozitif yükümlülükler kapsamındaki usul boyutunun ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
59. Bu durumda yaşam hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise usul hukukunda yer alan benzer kurumlardan farklı ve bireysel başvuruya özgü bir düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yeniden yargılama sürecinde mahkemelerce yapılması gereken iş, öncelikle hak ihlaline yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılmasından ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
60. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
61. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harcın başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin yaşam hakkının usul boyutunun ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için İzmir 4. İdare Mahkemesine (E.2014/1082, K.2017/302) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 294,70 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 26/5/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.