Esas No: 2017/34928
Karar No: 2017/34928
Karar Tarihi: 26/5/2021
AYM 2017/34928 Başvuru Numaralı NURİYE ÖLMEZ VE DİĞERLERİ Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
NURİYE ÖLMEZ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2017/34928) |
|
Karar Tarihi: 26/5/2021 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Hicabi DURSUN |
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ |
|
|
Selahaddin MENTEŞ |
|
|
İrfan FİDAN |
Raportör |
: |
Tuğçe TAKCI |
Başvurucular |
: |
1. Nuriye ÖLMEZ |
|
|
2. Şevket ÖLMEZ |
|
|
3. Zübeyde ÖLMEZ |
Başvurucular Vekili |
: |
Av. Rojbin TUĞAN KALKAN |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; kamu makamlarınca gerekli önlemlerin alınmaması nedeniyle mühimmat patlaması sonucu yaralanma meydana gelmesi ve olayla ilgili olarak açılan tam yargı davasında yetersiz tazminata karar verilmesi nedeniyle yaşam hakkının; tazminat taleplerinin haksız olarak reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının; yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 12/9/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan bilgi ve belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvuruculardan Zübeyde Ölmez olayın gerçekleştiği 2/11/2003 tarihinde 7 yaşındadır. Zübeyde Ölmez, olay tarihinde Şırnak"ın Uludere ilçesinin bir köyünde öğrencisi olduğu okula yakın mesafede bulunan bir bölgede arkadaşlarıyla oynarken çocuklardan birinin bulduğu, askerî envantere kayıtlı olmadığı tespit edilen mühimmatı kayaya vurması sonucu meydana gelen patlamada yaralanmıştır. Başvurucuların bildirdiği üzere başvurucu Zübeyde Ölmez olay nedeniyle duyma ve görme zorluğu yaşamaktadır, iç organlarında harabiyet oluşmuştur ve Van Devlet Hastanesince düzenlenen 5/7/2005 tarihli sağlık kurulu raporuna göre %15 iş gücü kaybına uğramıştır ayrıca psikolojik sorunlar yaşamaktadır.
8. Başvurucuların idareye yaptıkları tazminat ödenmesi talepli başvurunun reddedilmesi üzerine başvurucular Diyarbakır İdare Mahkemesinde tam yargı davası açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucular; başvurucu Zübeyde Ölmez"in olay nedeniyle hem fiziki hem psikolojik olarak zarar gördüğünü, bu zararların etkilerinin hayat boyu devam edeceğini, kamu makamlarının mayını ve patlayıcıları temizleme konusunda gerekli önlemleri almaması ve sınırda yaşayan köy halkını patlayıcılar konusunda eğitmemesi nedeniyle olayın meydana geldiğini, olayın meydana geldiği yerin köyün içinde ve okula çok yakın bir mesafede olduğunu, dolayısıyla olayda idarenin hizmet kusuru bulunduğunu, ayrıca sosyal risk ilkesi uyarınca da devletin zararı tazmin etmesi gerektiğini ifade etmiştir.
9. Dava dilekçesinde; başvurucu Zübeyde Ölmez için 10.000 TL maddi, 20.000 TL manevi tazminat; başvurucuların çocuklarının yaralanması ve psikolojik olarak rahatsızlanması nedeniyle çektikleri üzüntülerden dolayı anne Nuriye Ölmez ve baba Şevket Ölmez için toplam 10.000 TL manevi tazminat ödenmesi talep edilmiştir.
10. Mardin İdare Mahkemelerinin yargılama faaliyetine başlaması üzerine dosya Mardin 1. İdare Mahkemesine (İdare Mahkemesi) devredilmiştir. İdare Mahkemesi 2007/300 esasa kayıtlı yargılamada 29/6/2007 tarihli kararla, sosyal risk ilkesi uyarınca Zübeyde Ölmez için 10.000 TL maddi tazminat isteminin kabulü ile 20.000 TL manevi tazminat isteminin 1.000 TL"lik kısmının kabulüne, Nuriye Ölmez ve Şevket Ölmez"in ise manevi tazminat isteminin reddine karar vermiştir.
11. Başvurucular bireysel başvuruda ileri sürdükleri iddialarla kararı temyiz etmiştir. Danıştay Onuncu Dairesi (Danıştay) 15/10/2012 tarihli kararla kararın kısmen onanmasına, kısmen bozulmasına karar vermiştir. Gerekçenin ilgili kısmı şöyledir:
"...
Mardin İdare Mahkemesinin 29.6.2007 tarihli... kararıyla, sosyal risk ilkesi uyarınca ve bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen rapor dikkate alınarak, maddi tazminat istemlerinin kabulü; Zübeyde"nin manevi tazminat isteminin 1.000,00 TL"lik kısmının kabulü, bu istemin fazlaya ilişkin kısmı ile Nuriye ve Şevket"in manevi tazminat istemleri bakımından ise davanın reddine hükmedilmiştir.
...
Dosyanın incelenmesinden, davacıların çocukları olan 7 yaşındaki Zübeyde Ölmez"in, 2.11.2003 tarihinde, Şırnak ili, Uludere ilçesi, Andaç Köyü"nün 850 m kuzeyinde, aynı Köy"deki Sadone Tepesi"nin 750 m güneyinde ve öğrencisi oldukları okula yakın mesafede bulunan bölgede bir grup çocukla birlikte oynadıkları sırada, çocuklardan birinin bulduğu bir cismi kayaya vurması sonucu meydana gelen patlama nedeniyle yaralandığı ve %15 iş gücü kaybına uğradığı, havan tahrip mühimmatı niteliğindeki patlayıcının Şırnak İl Jandarma Komutanlığı envanterinde kayıtlı olmadığı ve terör örgütü mensuplarınca güvenlik güçlerine zarar vermek için arazide bırakıldığının değerlendirildiği ve nakdi tazminat ödenmesi talebiyle yapılan başvurunun reddedildiği anlaşılmaktadır.
Olayda, meskun mahale yakın olduğu anlaşılan patlama bölgesinin tehlikeli maddelerden arındırılarak güvenliğini sağlama veya güvenliği sağlanamayan bölgeye girişe uyarıcı işaretlerle engel olunması hususundaki görevini yerine getirmeyen davalı idarenin hizmet kusuru işlediği görülmektedir.
Bu durumda, davalı idarenin hizmet kusuru işlediği dikkate alındığında, Mahkemece sosyal risk ilkesi uyarınca hüküm kurulmasında hukuksal isabet bulunmamakla birlikte, bu durum, kararın maddi tazminata ilişkin kısmı ile manevi tazminatın kısmen kabulüne ilişkin kısmının bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemektedir.
Mahkeme kararının manevi tazminat isteminin kısmen reddine ilişkin kısmına gelince:
...
Olayda, patlama sonucu oluşan yaralanmanın Zübeyde, Nuriye ve Şevket için manevi zarara yol açtığının tartışma götürmeyeceği, olayın oluş şekli ve zararın niteliğine göre, mahkemece Zübeyde için takdir edilen manevi tazminat miktarlarının duyulan üzüntüyü kısmen de olsa giderecek ve davalı idarenin olaydaki kusurunun ağırlığını ortaya koyacak düzeyde olmadığı görülmektedir.
Bu durumda, manevi tazminatın amaç ve niteliği ile yukarıda belirtilen ölçütlere göre, Nuriye ve Şevket için manevi tazminata hükmedilmesi, Zübeyde için ise takdir edilen manevi tazminat miktarının yeniden belirlenmesi gerektiği dikkate alındığında, Mahkeme kararının, manevi tazminat isteminin kısmen reddine ilişkin kısmında hukuksal isabet bulunmadığı sonucuna ulaşılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle,... kararının maddi ve manevi tazminat istemlerinin kısmen kabulüne ilişkin kısmının yukarıda belirtilen gerekçeyle ONANMASINA, davacılar temyiz isteminin kısmen reddiyle kararın maddi tazminat isteminin kısmen reddine ilişkin kısmının yine yukarıda belirtilen gerekçeyle ONANMASINA, davacılar temyiz isteminin kısmen kabulüyle kararın manevi tazminat isteminin kısmen reddine ilişkin kısmının BOZULMASINA, ..."
12. 15/5/2013 tarihli karar düzeltme talebi sonrasında başvurucular 17/6/2013 tarihli ıslah talebini içeren dilekçeyle, başvurucu Zübeyde Ölmez için talep ettikleri maddi tazminat miktarını 10.000 TL"den 30.039,618 TL"ye çıkarmıştır.
13. Karar düzeltme talebinin Danıştay tarafından 21/1/2015 tarihinde reddedilmesi sonrasında İdare Mahkemesi 16/10/2015 tarihli kararla Danıştayca verilen bozma kararına uyarak maddi ve manevi tazminat taleplerinin kabulüne karar vermiştir. Gerekçenin ilgili kısmı şöyledir:
"...bozulan kısımlar yönünden bozma kararına uyulmak suretiyle işin gereği görüşüldü:
Maddi Tazminat Yönünden Yapılan İncelemede;
...
Olayda, 2577 sayılı Kanun"da, 6459 sayılı Kanun ile yapılan değişikliğin yürürlüğe girmesinden sonra davacı vekili tarafından verilen 26.6.2013 tarihinde verilen ve Danıştay Onuncu Dairesine hitaben gönderilen dilekçede, bilirkişi raporu doğrultusunda sözü edilen yasal değişiklikten yararlanılarak davacı Zübeyde Ölmez için dava dilekçesinde 10.000,00 TL olarak belirtilen maddi tazminat miktarının, 20.039,618 TL artırılarak, 30.039,618 TL olarak gösterildiği ve bu miktar üzerinden yeniden karar verilmesinin istenildiği anlaşılmaktadır.
Bu durumda, yargılama aşamasında isteminin tamamı kabul edilen davacının 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu"nun 16. maddesinin 4. fıkrası uyarınca yasal değişiklikten yararlanmak istemiyle verdiği miktar artırım talebi dilekçesinin davalı idareye tebliğ edildiği ve davalı idarece bu artıma itiraz edildiği görülmektedir.
Sonuç olarak ıslah edilen dava konusu tutarın, karşı tarafın kabulüne bağlı olmaması sebebiyle bilirkişi incelemesi sonucu tespit edilen 30.039,618 TL tutardan Mahkememizin E.2007/300, K.2007/1030 sayılı kararıyla 10.000,00TL"lik kısmının kabulüne karar verildiğinden ve bu kısmın onanarak kesinleştiği anlaşıldığından ıslah edilen kalan tutar olan 20.039,618 TL"nin de kabulüne karar verilmesi gerekmektedir.
Manevi Tazminat Yönünden Yapılan İncelemede;
...
Bu durumda; manevî tazminatın hesaplanması ile ilgili yukarıda aktarılan bilgiler ışığında yapılan değerlendirmede, manevî zararı doğuran olayın vücut bütünlüğünü ihlâl eden bir hadise olması, zarara uğrayan kişinin toplum içindeki konumu, hadisenin oluş şekli itibarıyla yarattığı infial, olayın yaşanmasında davalı idare eyleminin etkisi ve niteliği, hizmet kusurunun ağırlığı ve hukuka aykırılığın derecesi, dikkate alınarak; davacı Zübeyde Ölmez"in manevi tazminat isteminin Mahkememizin E.2007/300, K.2007/1030 sayılı kararıyla 1.000,00 TL"lik kısmının kabulüne karar verildiği ve bu kararın onanarak kesinleştiği görülmekle manevi tazminatın kalan kısmı olan 19.000,00 TL manevi tazminat isteminin de kabulüne, diğer davacılar Nuriye Ölmez ve Şevket Ölmez"in de manevi tazminat istemlerinin kabulüyle 10.000,00 TL manevi tazminatın Nuriye Ölmez ve Şevket Ölmez"e ödenmesine karar verilmesi gerekmektedir.
..."
14. Danıştay 30/5/2016 tarihli kararla kararın onanmasına karar vermiş, karar düzeltme talebi ise 8/6/2017 tarihinde reddedilmiştir.
15. Ret kararı başvuruculara 14/8/2017 tarihinde tebliğ edilmiş olup başvurucular 12/9/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
16. İlgili hukuk için bkz. Cemal Kılıç, B. No: 2014/8722, 11/6/2018, §§ 23-30.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 26/5/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi Yönünden
18. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun oldukları anlaşılan başvurucuların açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım taleplerinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları
19. Başvurucular, Zübeyde Ölmez"in yaralandığı patlamanın sorumlularının tespiti ve cezalandırılması için etkili bir soruşturma yürütülmediğini, soruşturma kapsamında beyanlarına başvurulmadığını, süreçten bilgilendirilmediklerini, olayın gerçekleştiği köy içindeki patlamamış çatışma artıklarının ya da mayınların kamu makamlarınca taranıp temizlenmesi, riskli alanlara girişin yasaklanması, vatandaşlara mayın ve mühimmat gibi patlayıcılara dair risk eğitiminin verilmesi gibi gerekli önlemlerin alınmadığını, davanın açıldığı tarih itibarıyla ıslah yasağı bulunduğundan tazminat miktarlarını düşük talep ettiklerini, sonrasında Zübeyde Ölmez"in olay nedeniyle uğradığı mental zararın net olarak tespit edilmeden eksik zarar tespiti ile yetersiz tazminata hükmedildiğini ve tam yargı davasının uzun sürdüğünü belirterek yaşam, adil yargılanma, eğitim ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
20. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”
21. Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, ... kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
22. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların iddialarının özünü kamu makamlarınca yaşamı korumak için gerekli tedbirlerin alınmadığı ve eksik değerlendirmeyle yetersiz tazminata hükmedildiği hususları oluşturmaktadır. Bu nedenle başvurucuların eğitim, etkili başvuru ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiği iddialarının da bir bütün olarak yaşam hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Uygulanabilirlik Yönünden
23. Somut olayda başvuru, mühimmat patlaması sonucu yaralama olayına ilişkin olup başvurucu Zübeyde Ölmez hayattadır. Bu nedenle başvuruda öncelikle yaşam hakkının güvence altına alındığı Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının uygulanabilirliğinin değerlendirmesi gerekmektedir.
24. Bir olayda yaşam hakkına ilişkin ilkelerin uygulanabilmesi için gerekli şartlardan biri doğal olmayan bir ölümün gerçekleşmesi olmakla birlikte ölümle sonuçlanmayan bir olaya ilişkin başvuru da mağdura karşı gerçekleştirilen eylemin niteliği ve failin amacı gibi somut olayın koşulları dikkate alınarak yaşam hakkı kapsamında incelenebilir. Bu değerlendirme yapılırken eylemin potansiyel olarak öldürücü niteliği olup olmadığı ile maruz kalınan eylemin mağdurun fiziki bütünlüğü üzerindeki sonuçları önem taşımaktadır (Mustafa Çelik ve Siyahmet Şeran, B. No: 2014/7227, 12/1/2017, § 69; Yasin Ağca, B. No: 2014/13163, 11/5/2017, §§ 109, 110).
25. Somut olayda başvurucu Zübeyde Ölmez patlamadan yaralı olarak kurtulmuş olsa da patlamanın potansiyel olarak öldürücü bir niteliği olduğu açıktır. Olay tarihinde çocuk olan başvurucu Zübeyde Ölmez"in yaşamasının tesadüfe bağlı olma olasılığı değerlendirildiğinde başvurunun yaşam hakkı çerçevesinde incelenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
b. İncelemenin Kapsamı Yönünden
26. Başvurucuların kamu makamlarının yaşamı korumak için gerekli tedbirleri almadığı iddiasının haklılığı Danıştay ve sonrasında -bozma kararı doğrultusunda- İdare Mahkemesi tarafından kabul edilmiştir (bkz. §§ 11, 13). Dolayısıyla somut başvuruda derece mahkemeleri tarafından yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin bir ihlal tespiti yapılmıştır. Bu nedenle somut başvuruda yaşam hakkı bakımından yapılacak inceleme başvurucu Zübeyde Ölmez"in mağduriyetinin giderilip giderilmediği hususu ile sınırlı olacaktır.
27. Öte yandan başvurucuların olay hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmediğine, Zübeyde Ölmez"in uğradığı mental zararlar bakımından bir başka tam yargı davası açmak zorunda kaldıklarına ve 2008/1018 esasa kayden görüldüğünü bildirdikleri bu tam yargı davasının da reddedildiğine dair iddiaları bakımından bir belge sunmadıkları anlaşıldığından başvurucuların söz konusu yargılama süreçlerine dair iddialarının incelenmesi mümkün değildir. Bu bakımdan inceleme, İdare Mahkemesinde 2007/300 esasa kayıtlı yargılama ile sınırlı olarak yapılacaktır.
c. Kabul Edilebilirlik Yönünden
i. Başvurucular Nuriye Ölmez ve Şevket Ölmez Yönünden
28. Başvurucular kızlarının yaralanması nedeniyle kendilerinin de yaşam hakkının ihlal edildiğinden şikâyet etmektedir. Bu nedenle başvurucuların yaşam hakkı yönünden mağdur statüsüne sahip olup olmadığının incelenmesi gerekir.
29. Anayasa"nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir..."
30. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye"nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir."
31. 6216 sayılı Kanun"un "Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar" kenar başlıklı 46. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir."
32. Bireysel başvuru yolunu işletebilecekler esas itibarıyla doğrudan mağdur sıfatını taşıyan kişiler olmakla birlikte somut olayın koşullarına ve ihlal edilen hakkın niteliğine göre mağdur ile arasında doğrudan kişisel ve özel bir bağ bulunan, dolayısıyla da Anayasa"nın ihlalinden olumsuz olarak etkilenmiş veya ihlalin sona ermesinden meşru ve kişisel bir menfaati bulunan kimseler de dolaylı mağdur sıfatıyla bireysel başvuruda bulunabileceklerdir (Engin Gök ve diğerleri, B. No: 2013/3955, 14/4/2016, § 53).
33. Bununla birlikte dolaylı mağduriyetin ortaya çıkması, somut olayın koşullarına ve ihlal edilen hakkın niteliğine bağlı olarak değişebilmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi, mağdurun bizzat başvuru yapmasının mümkün olmadığı ve yakın akrabalık ilişkisinin bulunduğu kimi durumlarda -özellikle yaşam hakkının söz konusu olduğu durumlarda- başvurucuların ihlalden doğrudan etkilenmemiş olmalarına rağmen ihlalden dolaylı olarak etkilenmeleri nedeniyle kendi adlarına başvuru yapabileceklerine karar vermiştir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41; Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014; Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014; Rıfat Bakır ve diğerleri, B. No: 2013/2782, 11/3/2015).
34. Mevcut başvuruda başvurucu Zübeyde Ölmez"in annesi ve babası olan başvurucular sadece kızlarının değil kendi yaşam haklarının da ihlal edildiğini ileri sürmektedir. Yaşam hakkı ile ilgili olarak mağdur olunduğunun ileri sürülebilmesi için yakın akrabalık ilişkisi içinde olunan kişi veya kişilerin olayda yaşamını yitirmesi gerekmektedir. Başvurucuların yakını, başvuru tarihi itibarıyla hayattadır ve bireysel başvuruda bulunma imkânına da sahip olup bu imkânını kullanmıştır. Dolayısıyla anılan başvurucuların yaşam hakkı bakımından doğrudan ya da dolaylı biçimde mağdur statüsünde olduklarının kabulü mümkün değildir.
ii. Başvurucu Zübeyde Ölmez Yönünden
35. Öte yandan başvurucu Zübeyde Ölmez"in meydana gelen patlamada yaralanması nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğine dair iddiasının da başvuru ehliyeti dışındaki kabul edilebilirlik kriterleri açısından da değerlendirilmesi gerekir.
36. Anayasa"nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşama hakkı, Anayasa"nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 50).
37. Devletin pozitif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşama hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 50, 51).
38. Anayasa Mahkemesi açısından idari makamlar ve derece mahkemeleri tarafından başvurucular lehine bir tedbir ya da kararın alınması suretiyle ihlalin tespit edilmesi, verilen karar ile bu ihlalin uygun ve yeterli biçimde giderilmesi hâlinde ilgili tarafın artık mağdur olduğu ileri sürülemeyecektir (Sadık Koçak ve diğerleri, § 83).
39. Mağduriyetin giderilmesi, özellikle ihlal edildiği ileri sürülen hakkın niteliği ve ihlali tespit eden kararın gerekçesi ile bu kararın ardından ilgili açısından uğradığı zararların devam edip etmediğine bağlıdır. Başvuruculara sunulan telafi imkânının uygun ve yeterli olup olmadığı kararı, söz konusu anayasal temel hak ve özgürlüğün ihlalinin niteliği gözönünde bulundurularak dava koşullarının tamamının değerlendirilmesi sonucunda verilebilecektir. Bu çerçevede bir başvurucunun mağdur sıfatı, Anayasa Mahkemesi önünde şikâyet ettiği durum için aynı zamanda idari veya yargısal bir kararla kendisine ödenmesine karar verilen tazminata da bağlı olabilecektir (Sadık Koçak ve diğerleri, § 84).
40. Anayasa"nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı bağlamında mağduriyetin giderilip giderilmediğinin tespiti açısından kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm olayları ile ihmal sonucu meydana gelen ölüm olayları arasında bir ayrım yapmak gerekir (Mehmet Aydoğan ve Nufer Aydoğan, B. No: 2013/3775, 14/4/2016, § 55).
41. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin davalarda Anayasa"nın 17. maddesi gereğince devletin ölümcül saldırı durumunda sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda yürütülen idari ve hukuki soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi yaşam hakkı ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).
42. Ancak ihmal nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin davalar açısından farklı bir yaklaşımın benimsenmesi gerekir. Buna göre yaşam hakkının veya fiziksel bütünlüğün ihlaline kasten sebebiyet verilmemiş ise etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülük, her olayda mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmez. Mağdurlara hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir(Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).
43. Yaşam hakkının ihlal edildiği şikâyetinin bulunduğu tazminat ve tam yargı davalarında derece mahkemelerinin Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği özende bir inceleme yapma yükümlülüğü bulunmakla birlikte Anayasa Mahkemesinin bu konudaki görevi, derece mahkemelerinin belirli bir sonuca varırken Anayasa"nın 17. maddesinin gerektirdiği dikkatli incelemeyi yapıp yapmadığını ya da ne ölçüde yaptığını incelemektir (Aysun Okumuş ve Aytekin Okumuş, B. No: 2013/4086, 20/4/2016, § 73). Zira derece mahkemeleri tarafından bu konuda gösterilecek hassasiyet, yürürlükteki yargı sisteminin daha sonra ortaya çıkabilecek benzer yaşam hakkı ihlallerinin önlenmesinde sahip olduğu önemli rolün zarar görmesine engel olacaktır (Cemil Danışman, § 110; Filiz Aka, B. No: 2013/8365, 10/6/2015, § 33).
44. Bu durumda başvurunun incelenmesinden İdare Mahkemesi tarafından görülen yargılamada, kamu makamının başvurucunun yaralanmasında tam kusurlu olduğunun tespit edildiği ve başvurucunun zararının hizmet kusuru ilkesine göre karşılanması gerektiği sonucuna ulaşıldığı görülmektedir (bkz. §§ 11, 13). Başvuruya konu olayda başvurucunun yaralanmasından kamu makamlarının sorumlu olduğunun tespit edilmesi, Anayasa"nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının ihlal edildiğinin ve yaşam hakkının devlete yüklediği yaşamı koruma pozitif yükümlülüğünün kamu makamları tarafından yerine getirilmediğinin derece mahkemelerince açıkça kabul edildiği anlamına gelmektedir.
45. Dolayısıyla bu noktada söz konusu davada ihlal nedeniyle başvurucuya ödenmesine karar verilen tazminat miktarının yetersiz olduğu iddiasının değerlendirilmesi gerekmektedir.
46. Dava açılırken başvurucu için 10.000 TL maddi, 20.000 TL manevi tazminat talep edildiği, İdare Mahkemesince 29/6/2007 tarihli kararla başvurucunun 10.000 TL maddi tazminat isteminin kabulü ile 20.000 TL manevi tazminat isteminin 1.000 TL"lik kısmının kabulüne karar verildiği (bkz. § 10), kararın Danıştayın 15/10/2012 tarihli kararıyla başvurucu lehine hükmedilen tazminat miktarları bakımından onandığı, başvurucunun manevi tazminat talebinin reddedilen kısmı için ise bozulduğu (bkz. § 11) anlaşılmaktadır.
47. Bunun üzerine başvurucu ıslah dilekçesiyle maddi tazminat talebini artırarak 30.039,618 TL"ye çıkarmıştır (bkz. § 12). İdare Mahkemesi de 16/10/2015 tarihli kararla, başvurucunun ıslah dilekçesiyle talep ettiği kalan 20.039,618 TL"nin ve başvurucunun talep ettiği manevi tazminatın kalan kısmı olan 19.000 TL"nin de kabulüne karar vermiş olup (bkz. § 13) söz konusu karar kanun yolu incelemelerinden geçerek kesinleşmiştir.
48. Bu durumda, yapılan yargılama neticesinde ulaşılan ihlal tespiti sonrasında başvurucunun ıslah ederek artırma imkânı bulduğu maddi tazminat miktarı da dâhil olmak üzere talep ettiği maddi ve manevi tazminat miktarlarının tümünün kendisine ödenmesine karar verildiği görüldüğünden ve -derece mahkemeleri kararlarında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik de tespit edilmediği müddetçe- Anayasa Mahkemesinin tazminat miktarlarının belirlenmesi konusunda derece mahkemelerinin takdir yetkisine müdahalesi söz konusu olamayacağından başvurucunun söz konusu ihlal nedeniyle mağduriyetinin giderildiği, dolayısıyla yaşam hakkı bakımından mağdur sıfatının ortadan kalktığı değerlendirilmiştir.
49. Açıklanan gerekçelerle tüm başvurucular bakımından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Yargılama Sonucunun Adil Olmadığına İlişkin İddia
50. Başvurucular Nuriye Ölmez ve Şevket Ölmez, olayda çocuklarının yaralanması ve olay nedeniyle psikolojik sorunlar yaşamaları, ayrıca çocuklarının rehabilite edilmesi ve iyileşmesi için herhangi bir destek görmemeleri sebebiyle çektikleri üzüntüler dolayısıyla uğradıkları zararın hakkaniyete uygun olarak tazmin edilmediğini ileri sürmüştür.
51. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
52. Başvurucuların söz konusu iddialarının derece mahkemeleri tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet olmadığına, esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu görülmektedir. Somut olayda başvurucuların manevi tazminat talep ettikleri ve talep edilen miktarın tümünün kendilerine ödenmesine hükmedildiği de gözetilerek yargılamada derece mahkemelerinin kararlarında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan herhangi bir durum tespit edilmemiştir.
53. Açıklanan gerekçelerle başvuruda ileri sürülen ihlal iddialarının yukarıda belirtilen içtihat kapsamında, kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu sonucuna varıldığından başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
54. Başvurucular, açtıkları tam yargı davasının makul sürede sonuçlanmaması nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmektedir.
55. 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun"a eklenen geçici 2. maddeye göre Anayasa Mahkemesine yapılan ve münhasıran bu maddenin yürürlüğe girdiği 31/7/2018 tarihi itibarıyla Anayasa Mahkemesinde derdest olan yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddiasıyla ilgili bireysel başvuruların Bakanlık İnsan Hakları Tazminat Komisyonu (Tazminat Komisyonu) tarafından incelenerek karara bağlanması öngörülmüştür. Anayasa Mahkemesi Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018, §§ 27-36) kararında Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönünden inceleyerek Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna varmış; başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle başvurunun kabul edilemezliğine karar vermiştir.
56. Mevcut başvuruda da söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
57. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Yargılama sonucunun adil olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetlerine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucuların yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 26/5/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.