Esas No: 2020/9092
Karar No: 2020/2846
Karar Tarihi: 24.12.2020
Görevi kötüye kullanma - Yargıtay 9. Ceza Dairesi 2020/9092 Esas 2020/2846 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Taleple İlgili Mahkeme Kararı : Asliye Ceza Mahkemesinin
Taleple İlgili Hüküm : Mahkumiyet
Suç : Görevi kötüye kullanma
İtiraz yazısı ile dava dosyası incelenip gereği düşünüldü:
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı"nca Dairemiz kararına karşı 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 53. maddesinin 5. fıkrasında öngörülen güvenlik tedbirinin kazanılmış hakka konu olması ve aleyhe temyiz bulunmadığından 53/5. fıkrasının hükümden çıkarılarak hükmün onanmasına yönelik itirazı dairemize gelmekle dosya incelendi;
I- TALEP
Dairemizin 17/11/2020 tarih 2020/3604 E., 2020/2044 K. sayılı kararı ile incelenen dosyaya göre verilen hükümde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanığın yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün "Onanmasına" karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı"nın 14/12/2012 tarih ve KD-2015/138482 sayılı itiraz dilekçesiyle "sanık hakkında, bozma öncesi 5237 sayılı Yasanın 53/5. maddesinin uygulanmamasının 5320 sayılı Yasanın 8/1. yollamasıyla 1412 sayılı CYY"nın 326/son gereğince sanık lehine kazanılmış hak oluşturacağı gözetilmeden, bozmadan sonraki kararda sanık lehine kazanılmış hak ilkesine aykırı şekilde 5237 sayılı Yasa"nın 53/5. maddesinin uygulanmasına karar verilmesi, yasaya aykırı olduğundan, hükmün CMUK"nın 321. maddesi gereğince BOZULMASI, ancak bu husus yeniden yargılanmayı gerektirmediğinden, aynı yasanın 322. maddesi uyarınca, hüküm fıkrasındaki "5237 sayılı Yasa"nın 53/5. maddesinin uygulanmasına" ilişkin bölümün çıkarılması suretiyle hükmün onanması" gerekçesiyle daire kararımıza itiraz edilmiştir.
II- UYUŞMAZLIK
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ile dairemiz arasındaki uyuşmazlık TCK"nın 53/5. maddesinde düzenlenen "belli bir hak ve yetkinin kötüye kullanılması suretiyle işlenen kasıtlı suçlar dolayısıyla bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına" dair kararın 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu"nun 326/son (5271 sayılı CMK"nın 307/5) maddesi kapsamında aleyhe bozma yasağına konu olup olamayacağına ilişkindir.
III- ALEYHE BOZMA YASAĞI
A- Genel Olarak
Öğretide " "lehe kanun yolu davası üzerine hükmü aleyhe değiştirmeme zorunluluğu", "aleyhe düzeltme yasağı", "aleyhe bozma yasağı", "aleyhe bozmama zorunluluğu", "yaptırımı ve sonuçlarını aleyhe kötüleştirememe yasağı", "yaptırımı ve sonuçlarını ağırlaştıramama kuralı" gibi değişik adlarla ifade edilen, uygulamada ise çoğunlukla "Aleyhe bozma yasağı" olarak adlandırılan ilke; "hükmün yalnızca sanık yararına temyiz edilmesi halinde, hükümde yaptırımın türü ve ağırlığı bakımından sonucu sanığın aleyhine ağırlaştırıcı, diğer bir deyişle, aleyhe sonuç verici düzeltmelerin yapılamaması veya kurulacak yeni hükümdeki cezanın, sanığın aleyhine olarak ilk hükümden daha ağır olamaması" şeklinde tanımlanmaktadır. Söz konusu ilkenin konuluş amacı; hükmün aleyhine de bozulabileceğini düşünen sanığın, bazı davalarda istinaf ya da temyiz kanun yoluna başvurmaktan çekinmesinin önüne geçmek ve kanun yoluna başvurma hakkını daha özgürce ve etkin olarak kullanabilmesini sağlamaktır.
Aleyhe bozma yasağı; 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu"nun temyiz (m.326/4) ve yargılamanın yenilenmesi (m.341/2) yasa yollarında benimsenmiş iken, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun istinaf (m.283), temyiz (m.307/5), kanun yararına bozma (m. 309/4-b) ve yargılamanın yenilenmesi (m.323/2) yasa yollarında benimsenmiştir. Ceza muhakemesi hukukumuzda bu maddeler dışında cezayı aleyhe değiştirme yasağını düzenleyen başka bir hüküm de bulunmamaktadır.
Uyuşmazlığın, temyiz yasa yolunda uygulanacak "aleyhe bozma yasağı" kapsamına ilişkin olması nedeniyle, dairemizce sadece bu kapsamda inceleme yapılacaktır.
B- Konuya ilişkin mevzuat hükümleri
1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu"nun (5320 sayılı Kanun"un 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan) "Davaya yeniden bakacak mahkemenin hak ve mecburiyetleri" başlıklı 326. maddesinin son fıkrasında "Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 291 inci maddede gösterilen kimseler tarafından temyiz edilmişse yeniden verilen hüküm, evvelki hükümle tayin edilmiş olan CEZADAN daha ağır olamaz" hükmü ile temyiz yasa yolunda aleyhe bozma yasağı düzenlenmiştir.
5271 sayılı CMK"nın "Davaya yeniden bakacak mahkemenin işlemleri" başlıklı 307. maddesinin 5. fıkrasında "Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 262 nci maddede gösterilen kimselerce temyiz edilmişse, yeniden verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan CEZADAN daha ağır olamaz." hükmüne yer verilerek temyiz yasa yolunda aleyhe bozma yasağı aynen korunmuştur.
Gerek 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu"nun (5320 sayılı Kanun"un 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan) 326. maddesinin son fıkrasındaki düzenleme, gerekse 5271 sayılı CMK"nın 307. maddesinin 5. fıkrasındaki düzenleme göz önüne alındığında; hükmün yalnızca sanık yararına temyiz edilmesi halinde söz konusu olan "Aleyhe Bozma Yasağı"nın, YALNIZCA "CEZALAR" AÇISINDAN SÖZ KONUSU OLABİLECEĞİ anlaşılmaktadır.
5237 sayılı TCK"da suç karşılığı olarak uygulanabilecek yaptırımlar, ceza ve güvenlik tedbirleri olmak üzere iki ayrı kategoride düzenlenmiştir. Nitekim Kanun"un 45. maddesinin gerekçesinde "Suç karşılığı olarak uygulanabilecek yaptırımlar, ceza ve güvenlik tedbirleri olarak belirlenmiştir" denilmek suretiyle bu ikili ayrıma açıkça işaret edilmiştir.
TCK"nın sistematiği göz önüne alındığında "Yaptırımlar" başlıklı Üçüncü Kısım, Birinci Bölümünde "Cezalar", İkinci Bölümde ise "Güvenlik Tedbirleri" sınırlı sayıda olmak üzere belirlenmiştir.
TCK"nın "Cezalar" başlıklı "Birinci Bölüm"" ünde;
Madde 45 Cezalar
Madde 46 Hapis cezaları
Madde 47 Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası
Madde 48 Müebbet hapis cezası
Madde 49 Süreli hapis cezası
Madde 50 Kısa süreli hapis cezasına ilişkin seçenek yaptırımlar
Madde 51 Hapis cezasının ertelenmesi
Madde 52 Adli para cezasıdüzenlenirken, TCK"nın "Güvenlik Tedbirleri" başlıklı ""İkinci Bölüm""ünde ise;
Madde 53 Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma
Madde 54 Eşya müsaderesi
Madde 55 Kazanç müsaderesi
Madde 56 Çocuklara özgü güvenlik tedbirleri
Madde 57 Akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirleri
Madde 58 Suçta tekerrür ve özel tehlikeli suçlular
Madde 59 Sınır dışı edilme
Madde 60 Tüzel kişiler hakkında güvenlik tedbirleri düzenlenmiştir.
Türk Ceza Kanununun "Cezalar" başlıklı 45. maddesinde "Suç karşılığında uygulanan yaptırım olarak CEZALAR, hapis ve adlî para cezalarıdır" denilmek suretiyle ceza hukuku sistematiğinde "Ceza" kavramının "hapis ve adli para cezaları"nı içeren yaptırımları ifade edeceği açıkça düzenlenmiştir.
Bu açıklamalardan sonra;
Gerek 5271 sayılı CMK"nın 307/5 maddesindeki, gerekse mülga 1412 sayılı CMUK"nın 326/son maddesindeki düzenlemeler göz önüne alındığında; "Aleyhe Bozma Yasağı"nın, YALNIZCA CEZALAR AÇISINDAN SÖZ KONUSU OLABİLECEĞİ, GÜVENLİK TEDBİRLERİNİN BU KAPSAMDA KABUL EDİLMESİNİN OLANAKLI OLMADIĞI anlaşılmaktadır.
Nitekim "kanunun metnine sıkı sıkıya bağlı kalınarak, metinde kullanılan sözcüklerin anlamlarından hareketle o kanunun mantık ve deyim bakımından anlamını araştırarak kapsamını belirlemek" olarak tanımlanan "Deyimsel-Lafzi Yorum Yöntemi" de, "bir hükmün anlamlandırılırken içinde bulunduğu kanunda düzenlendiği bölüme, diğer maddeler karşısındaki durumuna ve ilgili kanunun genel sistematiğine bakılarak yapılan yorum metodu" olarak tanımlanan "Sistematik Yorum" yöntemi de bizi bu sonuca götürmektedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu"nun 10/03/2019 tarih ve 2008/2-241 Esas, 2009/57 Karar sayılı kararında da "Güvenlik tedbirleri yönünden kazanılmış hak ilkesinin de uygulanamayacağı nazara alınarak...." denilmek suretiyle güvenlik tedbirlerinin 1412 sayılı CMUK"nın 326/son maddesi kapsamında aleyhe bozma yasağına konu olmayacağı benimsenmiştir.
Yine Yargıtay Ceza Genel Kurulu"nun 05/03/2013 tarih ve 2012/1-1547 E. 2013/83 K. sayılı kararında da "Ceza hukukunda genel anlamda kazanılmış hak kavramından bahsedilemeyeceği, yalnızca 1412 sayılı CMUK`nun 326. maddesinin son fıkrası uyarınca sınırlı biçimde uygulanabilecek bir "cezayı aleyhe değiştirememe ilkesi" veya "aleyhe düzeltme yasağı"nın söz konusu olduğunun kabulü gerekmektedir." denilmek suretiyle "aleyhe bozma yasağı"nın yorum yolu ile genişletilemeyeceği, maddedeki düzenleme çerçevesinde sınırlı olarak uygulanabileceği vurgulanmıştır.
Uyuşmazlık konusu olan TCK"nın 53/5. maddesinin, Kanunun "Güvenlik Tedbirleri" başlıklı İkinci Bölümde ve "Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma" başlığı altında düzenlenmesi nedeniyle bir güvenlik tedbiri olduğu hususunda herhangi bir kuşku bulunmamaktadır. Nitekim madde gerekçesinde "Maddenin beşinci fıkrasında, belli bir hak ve yetkinin kötüye kullanılması suretiyle işlenen kasıtlı suçlar dolayısıyla mahkûmiyet hâlinde, mahkûm olunan cezanın infazından sonra da etkili olmak üzere bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına ayrıca hükmedilmesi öngörülmüştür. Bu durumda mahkemenin belli bir hak ve yetkiyle ilgili olarak vereceği yasaklama kararı bir güvenlik tedbiri niteliği taşımaktadır." denilmek suretiyle bu husus açıkça vurgulanmıştır.
Bu halde;
TCK"nın 53/5. maddesinde düzenlenen "belli bir hak ve yetkinin kötüye kullanılması suretiyle işlenen kasıtlı suçlar dolayısıyla bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına" dair yaptırım bir "güvenlik tedbiri" niteliğinde olması nedeniyle 1412 sayılı CMK"nın 326/son maddesi kapsamında aleyhe bozma yasağına konu olmayacak, diğer bir ifade ile TCK 53/5. maddesinin ilk hükümde uygulanmaması sanık yararına kazanılmış hak oluşturmayacaktır. Bunun doğal sonucu olarak da, belli bir hak ve yetkiyi kötüye kullanılmak suretiyle işlediği kasıtlı bir suçtan dolayı hakkında mahkumiyet kararı verilmekle birlikte TCK"nın 53/5. maddesi uyarınca kötüye kullanılan bu hak ve yetkinin kısıtlanmasına dair karar verilmeyen fail yönünden, mahkumiyet kararı kesinleştikten sonra hükmün infazı aşamasında söz konusu kısıtlama uygulanabilecektir.
Burada akla gelen temel sorunlardan birisi de; TCK 53/5. maddesindeki "belirli hak ve yetkinin kullanılmasının kısıtlanması"na dair güvenlik tedbirine hükümde yer verilmemiş olması durumunda, -1412 sayılı CMUK"nın 326/son maddesi kapsamında kazanılmış hakka konu olamayacağından- infaz aşamasında herhangi bir yargısal karara gerek olmaksızın mahkumiyetin doğal sonucu olması nedeniyle otomatik olarak mı uygulanacağı yoksa mahkemesinden karar mı alınacağı, mahkemesinden karar alınacaksa kararın evrak üzerinde mi yoksa duruşmalı olarak mı verileceği noktasında düğümlenmektedir.
TCK"nın 53/1. maddesindeki hak yoksunluklarına ilişkin olarak Yargıtay Ceza Genel Kurulu"nun 19/03/2013 tarih ve 2012/2-1500 E., 2013/95 K., sayılı kararında "Yerleşmiş yargısal kararlarda vurgulandığı gibi, “Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma” başlığı altında yeni sistemde güvenlik tedbiri olarak TCK"nun 53. maddesinde düzenlenmiş bulunan, mahkûmiyetin kanuni ve doğal sonucu olan bu hak mahrumiyetleri, kararda gösterilmemiş olsa bile kazanılmış hakka konu olmayacak, bir başka anlatımla aleyhe bozma yasağı kapsamında değerlendirilemeyecektir.
...mahkûmiyetin kanuni sonucu olması ve kazanılmış hakka konu olmaması nedeniyle infaz aşamasında her zaman gözetilmesi gerektiğinden yalnız başına bozma nedeni olarak değerlendirilmemekte ve uygulamada eksikliğe işaret edilmekle yetinilmektedir. Ancak, hükmün bir başka nedenle bozulması halinde bu hususun da bozma nedenlerine ekleneceğinde tereddüt bulunmamaktadır" denilmektedir. Gerçekten de TCK"nın 53/1. maddesindeki hak yoksunlukları kasıtlı suçtan dolayı verilen hapis cezasının yasal sonucu olup, hükmün kesinleşmesiyle başlamakta, hapis cezasının infazının tamamlanmasıyla herhangi bir yargı kararına gerek olmaksızın kendiliğinden ortadan kalkmaktadır. Hakimin süre konusunda herhangi bir takdir hakkı bulunmamaktadır.
TCK"nın 53/5. maddesinde ise;
"[5] Birinci fıkrada sayılan hak ve yetkilerden birinin kötüye kullanılması suretiyle işlenen suçlar dolayısıyla hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde, ayrıca, cezanın infazından sonra işlemek üzere, hükmolunan cezanın yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilir. Bu hak ve yetkilerden birinin kötüye kullanılması suretiyle işlenen suçlar dolayısıyla sadece adlî para cezasına mahkûmiyet hâlinde, hükümde belirtilen gün sayısının yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilir. Hükmün kesinleşmesiyle icraya konan yasaklama ile ilgili süre, adlî para cezasının tamamen infazından itibaren işlemeye başlar." hükmüne yer verilmiştir.
Maddede; hapis cezasına mahkumiyet halinde hükmolunan cezanın yarısından bir katına kadar, adli para cezasına mahkumiyet halinde ise hükümde belirtilen gün sayısının yarısından bir katına kadar olmak üzere kötüye kullanılan hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verileceği öngörülmüş, yasaklılık süresinin belirlenmesi açısından hakime takdir hakkı tanınmıştır.
TCK 53/5. maddesinde yasaklılık süresinin belirlenmesi açısından hakimin takdir hakkının bulunması göz önüne alındığında, hükmün infazı aşamasında -TCK"nın 53/1. maddesindeki hak yoksunlukları gibi- herhangi bir yargısal karara gerek olmaksızın otomatik olarak uygulanma durumu söz konusu olmayacaktır. Eş deyişle kötüye kullanılan hak ve yetkinin kullanılmasının ne kadar süre ile yasaklandığına dair mahkemesinden karar almak zorunludur.
Mahkemenin böyle bir kararı evrak üzerinden mi yoksa duruşmalı olarak mı vereceği hususuna gelince;
5271 sayılı CMK"nın 223/1. maddesinde;
"[1]Duruşmanın sona erdiği açıklandıktan sonra hüküm verilir. Beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi kararı, hükümdür." denilmek suretiyle güvenlik tedbirine hükmedilmesine ilişkin kararların hüküm niteliğinde olduğu, hükmün de ancak duruşmalı olarak verilebileceği düzenlenmiştir.
Nitekim CMK"nın 223/6. maddesindeki "[6] Yüklenen suçu işlediğinin sabit olması halinde, belli bir cezaya mahkûmiyet yerine veya mahkûmiyetin yanı sıra güvenlik tedbirine hükmolunur" şeklindeki düzenleme de güvenlik tedbirine ancak duruşmalı olarak yapılan yargılama sonucunda karar verilebileceğini göstermektedir.
IV-SONUÇ OLARAK;
Gerek 5271 sayılı CMK"nın 307/5. maddesindeki düzenleme, gerekse mülga 1412 sayılı CMUK"nın 326/son maddesindeki açık düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere; "Aleyhe Bozma Yasağı" nın, YALNIZCA CEZALAR AÇISINDAN SÖZ KONUSU OLABİLECEĞİ, GÜVENLİK TEDBİRLERİNİN BU KAPSAMDA KABUL EDİLMESİNİN OLANAKLI OLMADIĞI,
TCK 55/3. maddesinde öngörülen "kötüye kullanılan hak ve yetkinin kullanılmasının belirli bir süre için yasaklanması" yaptırımının -bir güvenlik tedbiri olması nedeniyle- kararda gösterilmemiş olsa bile kazanılmış hakka konu olamayacağı, bir başka anlatımla aleyhe bozma yasağı kapsamında değerlendirilemeyeceği,
Mahkûmiyetin kanuni sonucu olması ve kazanılmış hakka konu olmaması nedeniyle infaz aşamasında her zaman gözetilmesi gerektiği, bu hususun tek başına başına bozma nedeni olarak değerlendirilemeyeceği, mahkumiyet hükmünün onanması halinde bu eksikliğe işaret edilmekle yetinilmesi, ancak mahkumiyet hükmünün bir başka nedenle bozulması halinde bu hususun da bozma nedenlerine eklenmesi gerekeceği kabul edilmekle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı yerinde görülmediğinden; dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kurulu"na gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı"na TEVDİİNE, 24/12/2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.