6831 sayılı Kanuna aykırılık suçundan sanık Y. Ç.’ın aynı Kanununun 91/1 ve 5237 sayılı TCK"nın 53. maddeleri uyarınca 2 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin, İzmir 1. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 02.06.2008 gün ve 788-609 sayılı hükmün, sanık ve katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 13.12.2010 gün ve 2805-20338 sayı ile;
“Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 17.2.2009 gün ve 2008/8-272-2009/25 sayılı ilamında belirtildiği üzere, kurulan hükmün sanık hakkında hukuki sonuç doğurmamasına olanak sağlayan ve bu yönüyle sanık lehine sonuç doğurduğundan kuşku bulunmayan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun mahkemece hiçbir isteme bağlı olmaksızın da değerlendirilmesinin zorunlu olduğu gözetilmeden bu hususun karar yerinde tartışmasız bırakılması" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 12.04.2011 gün ve 169-611 sayı ile;
"...Dava konusu olay incelendiğinde, sanık hakkında yapacak nitelikte orman emvali kesmek suçundan dolayı kamu davası açılmıştır. Davaya katılan orman idaresi, şikayet dilekçesine ekli tazminat raporunda ağaçlandırma gideri ve emval bedeli olarak 134.15 TL"nin ödenmesini talep etmiştir. Yargılama evresinde mahallinde keşif icra edilmiş, keşif sonrası teknik bilirkişi 29.04.2008 tarihli raporunda iki adet dikiliden ağaç kesme eylemi nedeniyle orman idaresinin 6831 sayılı Yasanın 113. maddesi gereğince 128.75 TL ve 114 madde uyarınca da 5.20 TL zararının oluştuğunu belirtmiştir. Sanık yargılamanın bütün aşamalarında suçlamayı inkar etmiş, 06.02.2007 tarihinde okunan tazminat raporunu ve 02.06.2008 tarihinde okunan tazminata ilişkin bilirkişi raporunu, suçu işlemediğini belirterek kabul etmemiştir. Orman idaresinin uğradığı zarar, basit bir inceleme ile tespit edilebilecek nitelikte maddi bir zarar olup, miktarı belli olan zararın ödenmesi talep edildiği halde sanık suçu işlemediğini ileri sürerek, tazminatı ödemek istememiştir. Ağaçlar götürüldüğünden müsadereleri de mümkün olmamıştır. Görüldüğü üzere CMK"nın 231. maddesinde belirtilen "mağdurun uğradığı zararın tazmin suretiyle giderilmesi" objektif koşulu somut olayda gerçekleşmediğinden, sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemeyeceği belirlenerek esas hakkında bir inceleme yapılması gerekmektedir." gerekçesiyle önceki hükmünde direnmiştir.
Bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C. Başsavcılığının “bozma” istekli 06.04.2012 gün ve 239747 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasındaki uyuşmazlık, sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanıp uygulanmayacağının tartışılması gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkin ise de; dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediği hususunun Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle değerlendirilmesi gerekmektedir.
765 sayılı TCK’nın 102. maddesinde, yasalarda aksine bir hüküm bulunmadıkça kamu davasının maddede yazılı sürelerin geçmesiyle ortadan kalkacağı düzenlenmiş, maddenin dördüncü fıkrasında da beş seneden fazla olmamak üzere hapis ya da para cezalarını gerektiren suçlarda bu sürenin beş sene olacağı hüküm altına alınmıştır. Aynı Kanunun 104/2. maddesi uyarınca zamanaşımını kesen bir nedenin bulunması halinde, zamanaşımı kesilme gününden itibaren yeniden işlemeye başlayacak ve kesilme halinde, zamanaşımı süresi ilgili suça ilişkin olarak Kanunda belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar uzayacaktır.
Ceza Genel Kurulunun 26.06.2012 gün ve 978-250 ile 23.01.2007 gün ve 254-5 sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında da açıkça vurgulandığı gibi, yargılama yapılmasına engel olup, davayı düşüren hallerden biri olan dava zamanaşımının yargılama sırasında gerçekleşmesi durumunda, yerel mahkeme ya da Yargıtay, re’sen zamanaşımı kuralını uygulayarak kamu davasının düşmesine karar verecektir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanığa yüklenen ve 6831 sayılı Orman Kanununun 91. maddesinde düzenlenen suça üç aydan beş yıla kadar hapis ve bin güne kadar adli para cezası öngörülmüş olup, 5728 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önce ve suç tarihi itibarıyla yaptırımı 2 aydan bir seneye kadar hapis ve emvalin beher metreküpü için beşbin liradan yirmibin liraya kadar adli para cezasını içermektedir. 765 sayılı TCK’nın 102/4. maddesi uyarınca bu suçun asli dava zamanaşımı 5 yıl, 104/2. maddesi de göz önünde bulundurulduğunda kesintili dava zamanaşımı 7 yıl 6 aydır. Daha ağır başka bir suçu oluşturma ihtimali bulunmayan ve 01.05.2005 tarihinde gerçekleştirilen eylemle ilgili olarak, 765 sayılı TCK"nın 102/4 ve 104/2. maddelerinde öngörülen 7 yıl 6 aylık kesintili dava zamanaşımı inceleme tarihinden önce 01.11.2012 tarihinde dolmuş bulunmaktadır.
Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle bozulmasına, yeniden yargılama gerektirmeyen bu konuda 1412 sayılı CMUK’nın 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 322. maddesi uyarınca karar verilmesi mümkün olduğundan, sanık hakkındaki kamu davasının 765 sayılı TCK’nın 102/4, 104/2. ve 5271 sayılı CMK’nın 223. maddeleri uyarınca düşmesine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- İzmir 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 12.04.2011 gün ve 169-611 sayılı direnme hükmünün dava zamanaşımının gerçekleşmesi nedeniyle BOZULMASINA,
Ancak, yeniden yargılama gerektirmeyen bu konuda 1412 sayılı CMUK’nın 5320 sayılı Kanun"un 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 322. maddesine göre karar verilmesi mümkün bulunduğundan, sanık hakkındaki kamu davasının 765 sayılı TCK’nın 102/4, 104/2 ve 5271 sayılı CMK’nın 223. maddeleri uyarınca DÜŞMESİNE,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 04.12.2012 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.