Esas No: 2017/18699
Karar No: 2017/18699
Karar Tarihi: 8/6/2021
AYM 2017/18699 Başvuru Numaralı A.A. Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
A.A. BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2017/18699) |
|
Karar Tarihi: 8/6/2021 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan |
: |
Kadir ÖZKAYA |
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
|
|
Celal Mümtaz AKINCI |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Basri BAĞCI |
Raportör |
: |
Sinan ARMAĞAN |
Başvurucu |
: |
A.A. |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; gözaltı ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması, tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılması, tutukluluğa ilişkin bazı itirazların değerlendirilmemesi ve tutuklulukla ilgili bir kısım kararın hiç veya süresinde tebliğ edilmemesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, mal varlığına hukuka aykırı olarak tedbir konulması nedeniyle mülkiyet hakkının, sulh ceza hâkimliklerinin yapısı gereği bağımsız ve tarafsız olmaması, savunmasını hazırlamak için gerekli imkân ve kolaylıklardan yararlandırılmaması, tanık beyanlarını inceleyememesi ve delil sunma fırsatı verilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının, ceza infaz kurumunda tek kişilik odada tutulma nedeniyle de kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 27/2/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Başvurucu, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 73. maddesi uyarınca ceza infaz kurumunda tek kişilik odada tutulmasına ilişkin uygulamanın tedbiren durdurulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
5. Komisyonca, ileri sürülen iddialar ve dosyadaki belgeler itibarıyla -başvurucunun yaşamına ya da maddi veya manevi bütünlüğüne yönelik ciddi bir tehlike altında olduğunun anlaşılamadığı değerlendirilerek- tedbir talebi incelenmek üzere Bölüme gönderilmemiştir.
6. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
7. Yapılan incelemede kişi bakımından aralarında bağlantı bulunduğu anlaşılan 2017/29276, 2017/34637 ve 2018/5390 numaralı başvuruların 2017/18699 numaralı başvuru ile birleştirilmesine, incelemenin 2017/18699 numaralı başvuru üzerinden yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Adli Soruşturma Sürecine İlişkin Genel Bilgiler
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu son olarak İstanbul Anadolu Adliyesinde hâkim olarak görev yapmakta iken Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) tarafından 16/7/2016 tarihli karar ile görevden uzaklaştırılmış ve 24/8/2016 tarihinde meslekten çıkarılmıştır.
10. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının HSYK kararıyla görevden uzaklaştırılanlar hakkında soruşturma işlemlerinin yapılması yönündeki yazısı üzerine başvurucu, İstanbul Başsavcılığının (Başsavcılık) talimatıyla 17/7/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır.
11. Başvurucu, İstanbul Anadolu 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 21/7/2016 tarihli kararıyla terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmıştır.
12. Başsavcılık 4/7/2017 tarihli iddianamesi ile başvurucunun silahlı terör örgütü üyesi olma suçundan cezalandırılması istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde dava açmıştır.
13. İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 10/7/2017 tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2017/238 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.
14. Başvurucunun tutukluluk durumunu inceleyen Mahkeme 11/7/2017 tarihinde tutukluluğun devamına karar vermiştir.
15. Mahkemece 28/9/2017 tarihinde yapılan ilk duruşmada başvurucunun savunması alınmıştır. Başvurucu savunmasında özetle isnat edilen suçlamaları kabul etmediğini beyan etmiştir. Mahkemece 25/12/2017 tarihli ikinci duruşma sonunda başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 7 yıl 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...
Sanığın kullanımında olan [50...4] numaralı hat üzerinden FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün kullanımına tahsis edilen, örgüt üyelerinin kendi aralarında gizli haberleşmeyi sağlayan ve örgüte üye olmayanlar tarafından kullanılması mümkün olmayan ve ayrıca ülke çapında yürütülen yargılamalardan anlaşılacağı üzere 2014 HSYK seçimleri öncesi örgüt üyesi hakim ve cumhuriyet savcılarının seçim çalışmaları için de kullandığı kriptolu ByLock haberleşme ve iletişim programını farklı tarihlerde bilinçli olarak sistematik biçimde kullandığının bilimsel verilerle tespit edilmesi, vpn kullanılması veya başkaca yöntemlerle ByLock kullanımın olduğundan daha az gösterilmesinin mümkün olduğu, bu sebeple tespit edilen ByLock kullanımın sanığın asgari kullanım durumu olduğu, bir haberleşme programını kullanmak tek başına suç teşkil etmese de yukarıda ayrıntılı açıklandığı üzere ByLock"un mahiyeti itibariyle sadece FETÖ/PDY örgüt üyelerince kullanıldığı, ülke çapında yapılan yargılamalardan FETÖ/PDY terör örgütünün HSYK seçimlerinde desteklediği adaylar olduğu anlaşılan şahıslar lehine sanığın seçim çalışması yapması ve tüm dosya kapsamına göre sanığın FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısı içerisinde yer alıp, örgütle güncel bağını devam ettirdiği ve bu suretle verilecek görevleri yerine getirmeye hazır olmak üzere kendi iradesini örgüt iradesine terk ettiği, örgüte hakim olan hiyerarşik gücün emrine girdiği, örgütle organik bağ kurup örgüt üyesi sıfatına haiz olduğu anlaşılmıştır. Sanığın içinde bulunduğu yapının illegal bir örgüt yapılanması olduğunu bilecek konumda olduğu, örgütün Türkiye Cumhuriyeti Devletini ve onun meşru kurumlarını kendine tehdit olarak gördüğü buna karşı sanıkların örgüt içi haberleşmeyi sağlamak amacıyla telefonuna bylock kullanarak, örgüt lehine seçim çalışması yaparak örgütle ilişkisini devam ettirdiği, suçun manevi unsurunun da oluştuğu dolayısıyla sanığın tarafını seçtiği ve FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısına dahil olduğu mahkememizce kabul edilmiştir.
ByLock ıp baz bilgileri ile normal hts baz kayıtlarının aynı olmasının zorunlu olmaması, aynı ve yakın zaman diliminde kullanılan baz istasyonlarının farklı olabileceği anlaşılmakla buna yönelik savunmalara itibar edilmemiştir. ..."
16. Başvurucunun hakkında verilen mahkûmiyet hükmüne karşı yaptığı istinaf başvurusu İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesinin 10/1/2018 tarihli kararıyla esastan reddedilmiştir.
17. Anılan hükme karşı temyiz yoluna başvurulmuş olup Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 19/3/2019 tarihli kararıyla verilen karar bozulmuştur. Kararın ilgili kısmı şu şekildedir:
"...Bylock kullanıcısı olduğunu kabul etmeyen sanığın, bylock uygulamasını kullandığının kuşkuya yer vermeyecek şekilde teknik verilerle tespiti halinde, bylock kullanıcısı olduğuna dair delilin atılı suçun sübutu açısından belirleyici nitelikte olması karşısında, Bylock Tespit ve Değerlendirme tutanağının ilgili yerlerden getirtilerek, CMK’nın 217. maddesi uyarınca duruşmada sanık ve müdafiine okunup dosyada bulunan 25.07.2016 tarihli [H.D.] adına sanık hakkında yapılan ihbarın araştırılarak, tespiti halinde ihbarcının tanık olarak dinlenmesi suretiyle sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken eksik araştırma ile yazılı şekilde karar verilmesi,
Kanuna aykırı, sanık ve müdafiinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı CMK"nın 302/2. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ..."
18. Bozma üzerine yargılamaya Mahkemenin E.2019/263 sayılı dosyasında devam olunmuştur. Mahkemece 17/5/2019 tarihinde tensip zaptıyla başvurucunun tahliyesine karar verilmiştir. Dosya bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla derdesttir.
B. Ceza İnfaz Kurumunda Tutulmaya İlişkin Bilgiler
19. Başvurucu, 24/9/2016 tarihinde nakil geldiği Silivri Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (İnfaz Kurumu) C Blok 7. koridor 55 numaralı tek kişilik odaya yerleştirilmiştir. Başvurucu 18/2/2019 tarihinde ise -havalandırma bahçesi 81 ve 82 numaralı tek kişilik odalar ile ortak olan- C Blok 11. koridor 83 numaralı tek kişilik odaya konulmuştur. Başvurucu, İnfaz Kurumundan salıverildiği 17/5/2019 tarihine kadar bu odada tutulmuştur.
20. Başvurucu, tek kişilik odaya alınmasının hukuka aykırı olduğunu belirterek Silivri 1. İnfaz Hâkimliğine (İnfaz Hâkimliği) uygulamayı şikâyet etmiştir. İnfaz Hâkimliği 24/11/2016 tarihli kararı ile başvurucunun talebini reddetmiştir. İnfaz Hâkimliği gerekçesinde, tutuklu hakkında yapılan uygulamanın ceza infaz kurumu kurallarına ve mevzuata uygun olduğunu belirtmiştir.
21. Başvurucunun itirazı 17/1/2017 tarihinde Silivri Ağır Ceza Mahkemesince reddedilmiştir. Nihai karar, 30/1/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.
22. Başvurucu 27/2/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
23. Anayasa Mahkemesinin yazısına İnfaz Kurumu tarafından verilen 26/2/2021 tarihli cevaba göre;
i. Başvurucunun tutulduğu odalar yaklaşık 12,5 metrekare büyüklüğünde olup odalarda havalandırma penceresi, duş ve tuvalet bulunmaktadır. Odada merkezî sistem TV ve radyo yayını mevcuttur.
ii. Başvurucu, İnfaz Kurumunda bulunduğu süre içinde 4 kez avukatlarıyla, 32"si açık 81"i kapalı olmak üzere toplamda 113 kez yakınlarıyla görüş gerçekleştirmiştir. Açık görüşlerden 28"i, kapalı görüşlerden 78"i ve tüm avukat görüşmeleri ilk tutulduğu odadaki zamana denk gelmektedir. Başvurucu ayrıca 90 farklı tarihte on dakikalık sürelerle telefonla konuşma hakkından yararlanmıştır.
iii. Başvurucu, İnfaz Kurumunda tutulduğu süre içinde süreli ve süresiz yayınlardan faydalanma hakkını kullanabilmiş; talebi üzerine kendisine Kurum kütüphanesinden otuz beşin üzerinde kitap verilmiş ayrıca Kurum dışından getirilen altı kitap başvurucuya teslim edilmiştir. Başvurucuya ayrıca her gün dört farklı gazeteyi satın alıp okuyabilme imkânı sağlanmıştır.
iv. Başvurucu, ilk tutulduğu odadaki 20 metrekare büyüklüğündeki havalandırma bahçesinden sabah sayımdan akşam hava kararıncaya kadar her gün yararlanmış ve havalandırma hakkını başka hükümlü veya tutuklu olmaksızın tek başına kullanmıştır. Başvurucunun tutulduğu diğer odanın havalandırma bahçesi ise 70 metrekaredir ve bu alanı iki tek kişilik odada tutulan tutuklular ile birlikte önceki gibi gün boyunca kullanabilmiştir.
v. Başvurucu, İnfaz Kurumunun Psikososyal Biriminde görevli kişilerle 16 farklı tarihte görüşme gerçekleştirmiştir. İnfaz Kurumunda bulunduğu süre içinde farklı tarihte 22"si psikiyatri olmak üzere 36 kez çeşitli polikliniklerde muayene edilmiş ve kendisine gerekli ilaç tedavilerine başlanmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
24. İlgili hukuk için bkz. Adem Türkel, B. No: 2017/632, 23/1/2019, §§ 24-39; Mustafa Özterzi [GK], B. No: 2016/14597, 31/10/2019, §§ 33-48; Raşit Konya, B. No: 2017/26780, 28/6/2018, §§ 15-30.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Mahkemenin 8/6/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi Yönünden
26. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılayacak gelirinin olmadığını belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur.
27. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
28. Başvurucu; tutukluluğun devamına dair kararlara yaptığı itirazlarının ve tahliye taleplerinin süresinde değerlendirilmediğini, bir kısım kararın tebliğ edilmediğini ya da geç tebliğ edildiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
29. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunulabilmesi için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
30. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (k) bendi, yakalanan veya tutuklanan kişilere yakalama ve tutuklama işlemine karşı kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmamaları durumunda maddi ve manevi her türlü zararlarının tazminini isteyebilmelerine imkân sağlamaktadır. Anayasa Mahkemesi bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla tahliyesine karar verilen başvurucular yönünden anılan yolun tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Cafer Yıldız, B. No: 2014/9308, 9/1/2018, §§ 37-40; Yaşar Saçlı, B. No: 2014/9311, 24/1/2018, §§ 37-40).
31. Kişi serbest bırakılmadan yargılanmakta olduğu davada ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm olmuşsa mahkûmiyet tarihi itibarıyla kişinin tutukluluk hâli sona erer (Korcan Polatsü, B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 33). Başvurucu hâlihazırda tahliye olmuş ya da hükümlü hâle gelmiş ise itirazların geç değerlendirilmesi nedeniyle Anayasa Mahkemesince verilecek bir ihlal kararı başvurucunun serbest kalması sonucunu doğurmayacak, ayrıca serbest bırakılma talebine ilişkin başvuru hakkı bakımından da bir etki sağlamayacaktır. Bu durumda yalnızca hak ihlalinin tespiti ve gerekiyorsa belli bir miktar tazminata hükmedilmesiyle yetinilecektir. Dolayısıyla bu tür ihlal iddiaları bakımından öncelikle aynı giderim imkânını sağlayan başvuru yollarının tüketilmesi ve bunlardan sonuç alınamaması hâlinde bireysel başvuruda bulunulması gerekir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ali Efendi Peksak, B. No: 2017/29428, 17/7/2019, §§ 101-112).
32. Anayasa Mahkemesi, yukarıda atıf yapılan Ali Efendi Peksak ve Cafer Yıldız kararlarında kişinin tahliye edilmesi ya da hükümlü hâle gelmesi durumunda asıl dava sonuçlanmamış da olsa bu şikâyetler bakımından 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır. Somut olayda başvurucu 17/5/2019 tarihinde tahliye edilmiştir. Tutukluluk hâli sona erdiği için 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesinde öngörülen tazminat davasının bu durumda da etkili bir yol olduğu kabul edilmelidir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ali Efendi Peksak, §§ 101-112).
33. Buna göre 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesinde belirtilen dava yolu başvurucunun durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.
34. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
35. Başvurucu; İnfaz Kurumunda tek kişilik odaya konulduğunu, diğer tutuklularla iletişim kurmasına izin verilmediğini, bu nedenle uyku bozukluğu, depresyon sorunları yaşadığını ve ilaç kullanmak zorunda kaldığını belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
36. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
37. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 81).
38. Diğer taraftan Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin (Sözleşme) 3. maddesi herhangi bir sınırlama öngörmemekte ve işkence, insanlık dışı ve onur kırıcı muamele ve cezaların yasaklanmasının mutlak mahiyetini belirtmektedir. Kötü muamele yasağının mutlak mahiyeti Anayasa’nın 15. maddesi kapsamında belirtilen savaş veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike hâlinde dahi istisna öngörmemiştir. Aynı şekilde Sözleşme’nin 15. maddesi benzer bir düzenleme ile kötü muamele yasağına ilişkin herhangi bir istisna öngörmemiştir (Turan Günana, B. No: 2013/3550, 19/11/2014, § 33).
39. Tutulma koşulları, tutulanlara yapılan uygulamalar, ayrımcı davranışlar, devlet görevlileri tarafından sarf edilen hakaretamiz ifadeler, kişiye normal olmayan bazı şeyleri yedirme, içirme gibi muameleler kötü muamele olarak ortaya çıkabilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 90). Mahpuslar, Anayasa’nın 19. maddesi kapsamında hukuka uygun olarak kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkından mahrum bırakılabilirken (İbrahim Uysal, B. No: 2014/1711, 23/7/2014, §§ 29-33), genel olarak Anayasa ve Sözleşme’nin ortak alanı kapsamında kalan diğer temel hak ve hürriyetlere sahiptir. Bununla birlikte ceza infaz kurumunda tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi ceza infaz kurumunda güvenliğin sağlanmasına yönelik kabul edilebilir, makul gerekliliklerin olması durumunda bu haklar sınırlanabilir. Dolayısıyla verilen bir mahkûmiyet veya tutuklama kararının infazında mahkûmlar veya tutuklular için sağlanacak şartlar insan onuruna saygıyı koruyacak nitelikte olmalıdır (Turan Günana, §§ 35, 36).
40. Ceza infaz kurumlarında kötü muamele olarak kabul edilecek hususlar farklı şekillerde tezahür edebilir. Bunlar ceza infaz kurumu idaresi ve görevlilerinin kasıtlı davranışlarından kaynaklanabileceği gibi yönetimsel hatalar veya yetersiz kaynaklar sebebiyle de ortaya çıkabilir. Ceza infaz kurumlarındaki yaşam, mahpuslara sunulan aktivitelerin genişliğinden mahpuslar ve ceza infaz görevlileri arasındaki ilişkilerin genel durumuna kadar geniş bir alanda değerlendirilmelidir. İnfazın yöntemi ve infaz sürecindeki davranışların mahpusları özgürlükten mahrum kalmanın doğal sonucu olan kaçınılmaz elem seviyesinden daha fazla sıkıntılı veya eziyetli bir duruma sokmaması gerekir (Turan Günana, §§ 37, 39).
41. Yukarıda ifade edilen hususların yanında ilave olarak bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olmasının gerektiğini ifade etmek gerekir. Her olayda asgari eşiğin aşılıp aşılmadığı somut olayın özellikleri dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu bağlamda muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşımaktadır (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 23).
42. Ceza infaz kurumlarında hükümlü ya da tutuklu statüsüyle tutulan kişilerin hücre hapsine alınmasının ya da diğer tutulanlardan ayrılmasının tek başına Anayasa"nın 17. maddesine aykırı bir durum oluşturmadığı Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında belirtilmiştir. Buna göre, disiplinin sağlanması, güvenlik gerekçesi veya ayrı tutulan kişiyi diğer tutulan kişilerden korumak kaygısıyla bu tür uygulamalar yapılması mümkündür (Turan Günana § 43; Ahmet Yeter, B. No: 2014/5100, 16/2/2017, § 39). Ayrıca tek başına tutma tedbirinin sadece güvenlik veya disiplini sağlama kaygısıyla değil mahpusların devam eden soruşturmalarda hileli işbirliği yapmalarını veya dışarıdakilerle yeni bir suç işlemek için işbirliği yapmalarını önleme gibi amaçlarla uygulanması da mümkündür (Raşit Konya, § 44).
43. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi, Anayasa"nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası çerçevesinde ceza infaz kurumlarında tutulma koşullarını değerlendirirken başvurucular tarafından ileri sürülen somut olaylara ilişkin iddialarla birlikte koşulların bir bütün olarak gözetilmesi ve bu kapsamda önlemlerin şiddeti, süresi, amacı ve bireyler için sonuçlarının birlikte değerlendirilmesi gerektiğini de kabul etmiştir (Turan Günana, § 38). Dolayısıyla her başvuruda somut olayın özel koşulları, alınan tedbirin niteliği ve süresi, amacı ve söz konusu kişi üzerindeki etkisi değerlendirilmelidir.
44. Ceza infaz kurumlarında kötü muamele olarak kabul edilecek hususlar farklı şekillerde tezahür edebilir. Bu bağlamda tek kişilik bir odada tutulmaya ilişkin koşullar olayın kendine özgü koşullarına göre kötü muamele yasağı kapsamında gerçek bir sorun olarak ortaya çıkabilir. Bununla birlikte bu koşulların söz konusu uygulamanın niteliğinden kaynaklanan ve özgürlükten mahrum kalmanın doğal sonucu olan kaçınılmaz elem seviyesinin ötesinde asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olması gerekmektedir (Raşit Konya, § 50).
45. Somut olayda başvurucu, terör örgütü üyesi olduğu gerekçesiyle tutuklanarak ilgili düzenlemeler gereğince infaz kurumuna konulmuştur. Başvurucunun tutulduğu odaların hücre statüsünde bir oda olmadığı, büyüklüğü, havalandırma penceresi, tuvalet ve duş için ayrılmış uygun ve yeterli bölümlerinin olması gibi özellikleri dikkate alındığında Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından kabul edilen Avrupa Cezaevi Kurallarına (bkz. Raşit Konya, §§ 14-27) uygun koşullarda tutulduğu anlaşılmaktadır (benzer yöndeki kararlar için bkz. Raşit Konya, § 46; Timur Demir, B. No: 2018/33190, 9/5/2019 § 45). Ayrıca başvurucu, her gün açık havaya çıkma imkânından neredeyse gün boyunca faydalandırılmıştır.
46. Diğer yandan tutuklu veya hükümlülerin ceza infaz kurumu disiplini ve güvenliği ya da ortaya konacak diğer makul gerekçelerle infaz kurumunda bulunan öteki tutuklu veya hükümlülerle temaslarının kesilmesi tek başına kötü muamele yasağının ihlalini teşkil etmez. Ancak bu durum değerlendirilirken tutulma koşulları bütün hâlinde incelenerek tutulan kişinin duyusal ve sosyal olarak izole edilip edilmediği hususunda bir sonuca varılması gerekmektedir.
47. Başvurucu, havalandırma bahçesini kullanımı da dahil tek başına tutulduğu süre boyunca ailesi ve avukatı ile açık ve kapalı 110 kez görüş gerçekleştirmiştir. Bu durumda 2 yıl 4 ay 24 gün belirtilen şartlarda tek kişilik odada barındırılan başvurucu, her sekiz günde bir yakınları ve avukatıyla görüşmüş; dış dünyayla bağlantısını sağlamıştır. Başvurucu, diğer odada tutulduğu üç ay boyunca havalandırma bahçesini kullanırken ayrıca diğer tutuklularla görüşebilme imkânı bulmuştur. Diğer taraftan infaz kurumunda tutulduğu süre içinde başvurucunun telefonla konuşma hakkından da yararlanabildiği anlaşılmaktadır. Sonuç olarak ailesiyle ve dış dünyayla iletişimi bütünüyle kesilmeyen başvurucunun duyusal ve sosyal olarak izole edildiği sonucuna ulaşılması mümkün görülmemiştir (benzer yöndeki bir karar için bkz. Halil Tarkan, B. No: 2016/70779, 26/2/2020)
48. Tek kişilik odada kalma süresinin uzunluğu ve bu sürenin tutulan kişi üzerindeki etkilerinin kötü muamele yasağı açısından aranan asgari eşik seviyesine ulaşıp ulaşmadığı hususu, somut olaya özgü koşullar çerçevesinde başvurucuya veya aynı başvurucunun her başvurusuna göre ayrı değerlendirilmektedir. Somut olayda başvurucunun şikâyet ettiği tutulma koşulları ve süresi bakımından ise söz konusu asgari eşik derecesinin aşılmadığı sonucuna varılmıştır. Başvurucunun tek kişilik odaya alınmasının diğer tutuklu/hükümlülerden farklı olarak kendisinde psikolojik rahatsızlık oluşturduğuna ve söz konusu uygulamanın asgari eşik seviyesine ulaştığına ilişkin somut bir veriye ulaşılamamıştır.
49. Açıklanan gerekçelerle kötü muamele yasağına ilişkin bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
50. Başvurucu; sulh ceza hâkimliklerinin yapısı gereği bağımsız ve tarafsız olmadığını, savunmasını hazırlamak için gerekli imkân ve kolaylıklardan yararlandırılmadığını, tanık beyanlarını inceleyemediğini ve delil sunma fırsatı verilmediğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
51. Somut olayda, Anayasa Mahkemesince inceleme yapıldığı tarih itibarıyla başvurucu hakkındaki dava derdesttir. Başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin şikâyetlerini kanun yollarında ileri sürebilme ve ileri sürmüş ise şikâyetlerinin bu aşamalarda incelenme imkânı bulunmaktadır. Bu çerçevede başvurucu tarafından dava sürecinin sonuçlanması beklenmeden ileri sürülen adil yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki şikâyetlerin bireysel başvuruya konu edildiği görülmüştür.
52. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
E. Diğer İhlal İddiaları
1. Başvurucunun İddiaları
53. Başvurucu; gözaltı kararı ve tutuklamanın hukuki olmadığını, tutukluluğun makul süreyi aştığını, tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapıldığını ve mal varlığına haksız şekilde tedbir konulduğunu belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
54. Başvuru konusu olayda ileri sürülen ihlal iddiaları yönünden daha önce bireysel başvuruda bulunulduğu ve başvurucunun anılan şikâyetiyle ilgili olarak 2016/21474 sayılı dosya üzerinden İkinci Bölüm Üçüncü Komisyon tarafından yapılan inceleme sonunda 8/5/2020 tarihinde açıkça dayanaktan yoksun olması veya başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilmezlik kararı verildiği tespit edildiğinden başvurunun bu şikâyetler yönünden mükerrer başvuru niteliğinde olduğu anlaşılmıştır.
55. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının mükerrer başvuru olması nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE,
C. 1. Tutukluluğa ilişkin bazı itirazların değerlendirilmemesi ve tutuklulukla ilgili bir kısım kararın hiç veya süresinde tebliğ edilmemesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Gözaltı kararı ve tutuklamanın hukuki olmaması, tutukluluğun makul süreyi aşması, tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ve mal varlığına haksız yere tedbir konulması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ilişkin şikâyetler yönünden başvurunun mükerrer olması nedeniyle REDDİNE,
D. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 8/6/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.