Esas No: 2015/3213
Karar No: 2015/3213
Karar Tarihi: 8/6/2021
AYM 2015/3213 Başvuru Numaralı ONUR KILIÇ Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
ONUR KILIÇ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2015/3213) |
|
Karar Tarihi: 8/6/2021 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Kadir ÖZKAYA |
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
|
|
Celal Mümtaz AKINCI |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Basri BAĞCI |
Raportör |
: |
Murat BAŞPINAR |
Başvurucu |
: |
Onur KILIÇ |
Vekili |
: |
Av. Serkan CENGİZ |
|
: |
Av. Asuman TOKGÖZ SUCU |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yakalama, gözaltına alma ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması, tutukluluğa itiraz incelemesinin duruşmasız yapılması, tutukluluğa ilişkin kararların bağımsız ve tarafsız olmayan sulh ceza hâkimliklerince karara bağlanması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 23/2/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşlerine karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Birleşik Haziran Hareketi isimli grup organizesinde "zorunlu din dersleri ve okulların imam hatipleştirilmesi" konusuyla ilgili olarak yapılan protesto gösterisinde atılan sloganlar nedeniyle İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) tarafından başvurucu hakkında Cumhurbaşkanı"na hakaret suçlamasıyla 2015/12352 sayılı dosya üzerinden soruşturma başlatılmıştır.
9. Başvurucu, Başsavcılığın talimatıyla 12/2/2015 tarihinde yakalanarak gözaltına alınmıştır.
10. Başvurucu aynı tarihte İzmir Emniyet Müdürlüğünde müdafii huzurunda ifade vermiş, ifadesinde özetle Özgürlük ve Dayanışma Partisi meclis üyesi olduğunu ve gözaltına alınmasını siyasi hakkına müdahale olarak gördüğünü belirterek sorulan sorulara cevap vermek istemediğini beyan etmiştir. Başsavcılık, Cumhurbaşkanı"na hakaret suçundan tutuklanması istemiyle başvurucuyu 13/2/2015 tarihinde İzmir Nöbetçi Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir.
11. Başvurucunun sorgusu İzmir 5. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 13/2/2015 tarihinde yapılmış, başvurucunun müdafileri de sorgu esnasında hazır bulunmuştur. Başvurucunun sorgudaki savunması şöyledir:
"Alsancak ÖSYM binası önünde zorunlu din derslerine ve okulların imam hatipleştirilmesini protesto etmek amacıyla Özgürlük ve Dayanışma Partisi yöneticisi olduğumdan belirtilen şekilde bir yürüyüş yapılacağını duyduğumdan biz de katkı sunmak amacıyla kendimde yürüyüşe katıldım ancak suç unsuru olduğu söylenilen "Hırsız Katil Erdoğan, Kahrolsun AKP diktatörlüğü" şeklinde herhangi bir slogan atmış değilim, bu tip sloganların orada bulunan diğer şahıslarca atılıp atılmadığını bilmiyorum hatırlamıyorum fakat ben katılmadım, özetle atılan sloganlar birine yönelik değildir, 17-25 Aralık operasyonunda adı geçen Erdoğan"lara yöneliktir"
12. Sorgu sonucunda başvurucunun Cumhurbaşkanı"na hakaret suçundan tutuklanmasına karar verilmiştir. Kararın ilgili bölümü şöyledir:
"... isnat edilen suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, delillerin henüz toplanamamış olması atılı [suçun niteliği] dolayısıyla yasada belirtilen bir tutuklama nedeninin var olması, atılı suç için belirlenen ceza miktarı dikkate alındığında şüphelinin kaçma şüphesinin bulunduğu, tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde tutuklamanın ölçülü olduğu ve tutuklamadan beklenen gayenin adli kontrol hükümleri ile sağlanamayacak olması dikkate alınarak şüphelinin CMK 100 ve müteakip maddeleri uyarınca TUTUKLANMASINA ... [karar verildi.]"
13. 13/2/2015 tarihinde Başsavcılık, Cumhurbaşkanı"na hakaret suçundan kovuşturma yapılabilmesi için Bakanlıktan izin verilmesi talebinde bulunmuş; Adalet Bakanı"nın 19/2/2015 tarihli oluru ile kovuşturma izni verilmiştir.
14. Başvurucu 17/2/2015 tarihinde tutuklama kararına itiraz etmiş, İzmir 6. Sulh Ceza Hâkimliği 18/2/2015 tarihinde itirazın kesin olarak reddine karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"Şüphelinin üzerine atılı suçu işlediğine ilişkin soruşturma dosyası içerisindeki mevcut delil durumu, atılı suçun vasıf ve mahiyeti, tutuklama kararından bu yana şüpheli lehine bir değişme ve gelişme bulunmaması ile şüphelinin tutuklulukta geçirdiği süre de dikkate alındığında İzmir 5. Sulh Ceza Hakimliğinin şüpheli hakkında vermiş olduğu yukarıda belirtilen tarih ve sayılı tutuklama kararında usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı anlaşılmış olup, şüpheli müdafinin itirazının reddine karar vermek gerekmiş ..."
15. Başvurucu, kararı 18/2/2015 tarihinde öğrendiğini beyan etmiş ve 23/2/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
16.Başvurucu, müdafilerinin tahliye talebi üzerine İzmir 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin yaptığı değerlendirme sonucu 26/2/2015 tarihli kararla tahliye edilmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"Şüphelinin atılı suçu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunduğu ancak şüphelinin sabit ikametgah sahibi olması nedeniyle kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olguların bulunmadığı, delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme şüphesinin bulunmadığı, delillerin büyük ölçüde toplanmış olduğu, atılı suçun CMK nun 100/3 maddesinde sayılan katalog suçlardan olmadığı, şüphelinin sabıkasız geçmişi ve atılı suçun karşılığı olarak yasada ön görülen hapis cezasının alt ve üst sınırlarına göre yargılama sonunda alması muhtemel cezanın miktarı dikkate alındığında şüphelinin tutukluluk halinin devamının ölçüsüz olacağı, bu anlamda CMK nun 100. maddesinde belirtilen tutuklama tedbirinin devamını gerektirecek yasal koşulların bulunmadığı, TCK nun 299/2. Maddesi uyarınca şüpheliye atılı suçla ilgili kovuşturma yapılmasının Adalet Bakanlığı" nın iznine tabi olduğu ve Cumhuriyet Başsavcılığı"nın bu konuda Adalet Bakanlığı"na yazdığı yazıya henüz cevap verilmemiş olduğu da dikkate alınarak şüpheli müdafilerinin tahliye talebinin kabulüne [karar verildi.]"
17. Başsavcılığın 2/3/2015 tarihli iddianamesi ile başvurucunun Cumhurbaşkanı"na hakaret suçunu işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle İzmir 7. Asliye Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) dava açılmıştır.
18. İddianamede, başvurucunun eğitim politikalarını protesto amaçlı düzenlenen ve yasa dışı olduğu belirtilen toplantı ve gösterideki gruba "Hırsız Katil Erdoğan" şeklinde slogan attırarak Cumhurbaşkanı"na hakaret ettiği ileri sürülmüştür. Ayrıca bu eylem nedeniyle gözaltına alınırken "11 Ocak"ta İzmir"de düzenlediğimiz eylemde attığım Hırsız-Katil Erdoğan sloganı nedeniyle CB"ye hakaret suçlamasıyla gözaltına alındım ve şu anda terörle mücadele şubesine götürülüyorum, daha sonra savcı ifademi alacakmış. Yeri gelmişken tekrarlayayım Hırsız-Katil Erdoğan"" şeklinde tweet atarak hakaretine devam ettiği belirtilmiştir. İddianamede başvurucuya isnat edilen suçlamaya esas alınan olgular şöyledir:
i. Olay günü olan 11/1/2015 tarihli, görevli polis memurlarınca düzenlenen tutanak ile çekilen fotoğraflar ve kamera görüntüleri dayanak gösterilerek başvurucunun Birleşik Haziran Hareketi isimli grup organizesinde ""zorunlu din derslerini ve okulların imam hatipleştirilmesini"" protesto etmek amacıyla düzenlenen ve yasa dışı olduğu belirtilen gösteri sırasında toplanan gruba "Hırsız Katil Erdoğan" şeklinde slogan attırarak Cumhurbaşkanı"na hakaret ettiği ileri sürülmüştür.
ii. Başvurucunun belirtilen olay nedeniyle 12/2/2015 tarihinde gözaltına alındığı sırada kendi adına kullanmakta olduğu Twitter hesabından "11 Ocak"ta İzmir"de düzenlediğimiz eylemde attığım Hırsız-Katil Erdoğan sloganı nedeniyle CB"ye hakaret suçlamasıyla gözaltına alındım ve şu anda terörle mücadele şubesine götürülüyorum, daha sonra savcı ifademi alacakmış. Yeri gelmişken tekrarlayayım Hırsız-Katil Erdoğan"" şeklinde tweet atarak hakaretine devam ettiği belirtilmiştir.
19. Mahkeme 11/3/2015 tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2015/229 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.
20. Mahkeme 4/5/2015 tarihli duruşmada başvurucunun savunmasını almıştır. Başvurucu, müdafileri huzurunda verdiği savunmasında özetle kalabalık tarafından atılan ve siyasi bir eleştiri niteliği taşıyan sloganlara kendisinin de iştirak ettiğini, Twitter hesabından alındığı belirtilen sözlerinin ise yasal olmayan yollarla elde edilmek suretiyle aleyhinde delil olarak kullanıldığını, ayrıca hakaret kastının olmadığını belirterek suçlamayı kabul etmemiştir. Başvurucunun savunması şöyledir:
"Üzerime atılı suçlamayı kabul etmiyorum, ben Özgürlük ve Dayanışma partisi genel merkez yöneticisi olarak görev yaparım yani siyaset yapmaktayım, olay tarihlerinde değişik sivil toplum örgütleri tarafından düzenlenen etkinliğe katılmıştım, burada yürüyüşe katılan etkinliğe katılan kalabalık zorunlu din dersi ve imam hatip uygulamalarına karşı görüşlerini açıklamışlardır, benim dışımda orada bulunan kalabalık ilk kim nasıl ne şekilde söylediğini bilemiyorum ancak çoğu kişi tarafından belirtilen ""hırsız katil Erdoğan" sözlerini slogan şeklinde kullandılar, ben de bu sloganlara iştirak ettim, ancak burada amacım kimseye hakaret etmek değildi, ismi geçen şahısın yani Cumhurbaşkanının gezi olayları sırasında buradaki toplanan kalabalığın dağıtılması amacı ile bizzat talimat verdiği, bu talimat doğrultusunda da bir kısım gençlerin ölümle yaralanmaları ile sonuçlanan olaylardan olduğunu, buna dayalı olarak bu eylemlerden siyaseten sorumlu olduğunu belirtmeye yönelik toplumda milyonlarca kişi tarafından dillendirilen bir söz olarak söylenen ve hakaret kastı içermeyen bir sözdür, benim de bu sözü söylemem de hakaret kastı ile davranarak dile getirdiğim bir slogan ya da söz olmamıştır, bunun dışında hırsız şeklindeki niteleme de 17-25 Aralık soruşturmaları kapsamında tape ya da benzeri şekilde ortaya çıkan ve o dönem Başbakanlık yapan ve bu iddianamede beni muhattap aldığı yazılı olan şahısın çeşitli vesilelerle değişik miting ve toplantılarda bu görüşmelerin varlığını kabul eden beyanlarının bulunması karşılığında dile getirilen siyasi bir eleştiri taşıyan bu nedenle de herhangi bir hakaret ya da aşağılama kastı olmayan sözler olarak belirtmiş olduğumuz ya da atılan sloganlardır bunda da hakaret kastı olmadığını belirtmek istiyorum, twitter üzerinden elde edildiği belirtilen sözlerin ise dosyaya yasal olmayan yollardan elde edilerek hakkımda delil olarak kullanılmak istediğini belirtmek istiyorum ve buna yanıt vermek istemiyorum, baştan beri söylediğim tüm savunmalarım doğrultusunda hakaret kastı taşımayan söz ve davranışlarım nedeni ile beraatime karar verilmesini istiyorum"
21. Devam eden yargılama sonunda Mahkeme 4/10/2018 tarihli kararıyla başvurucunun Cumhurbaşkanı"na hakaret suçundan 1 yıl 2 ay 17 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve verilen hapis cezasının ertelenmesine karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"İddia; sanık savunması, olay tutanakları, kamera kaydı görüntüleri ile dosya kapsamı itibari ile; sanığın Birleşik Haziran Hareketi isimli grubun Alsancak ÖSYM binası önünde toplanıp zorunlu din dersine ve okulların imam hatipleştirilmesini protesto etmek amacı ile düzenledikleri basın açıklaması ve miting sırasında grubun hırsız katil Erdoğan şeklinde slogan attığı, sanık da dahil bir kısım şahısların bundan dolayı göz altına alınıp sanığın bu göz altına alınmadan dolayı paylaştığı twitter hesabında yine hırsız katil Erdoğan şeklinde paylaşımda bulunduğu, gerek slogan atmak ve gerekse internet ortamında hırsız katil Erdoğan şeklindeki sözlerle Cumhurbaşkanını hedef alıp Cumhurbaşkanı makamında temsil eden Recep Tayyip Erdoğan"a yönelik olarak onur ve saygınlığına yönelik olarak küçük düşürücü ifadeler kullandığı, sanığın söz konusu ifadeleri kullandığını ve internet ortamında paylaştığını, ancak bunun suç teşkil etmeyip ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu beyan etmesine karşın yerleşmiş Yargıtay İçtihatları itibari ile bu sözlerin hakaret suçunu oluşturduğu, sanığın slogan atmak kastı ile de olsa dahi Cumhurbaşkanına yönelik bu şekildeki sözlerinin hakaret suçunu oluşturması nedeni ile genel kastla işlenen bu eylemden dolayı sanığın sorumlu olduğu, sanığın bir suç işleme kararı altında hem slogan atmak hem de internet ortamında paylaşmak sureti ile hakarette bulunduğu sabit olduğundan 5237 sayılı TCK"nun 299/1, 43/1 maddeleri gereğince cezalandırılmasına, sanığın geçmişteki hali ve suç işleme hususundaki eğilimi de nazara alınarak verilen hapis cezalarını ertelenmesi halinde ileride bir daha suç işlemekten çekineceği yönünde mahkememize kanaat oluştuğundan verilen hapis cezasının ertelenmesine karar vermek gerektiği kanaatine varılmıştır."
22. Mahkûmiyet kararına karşı başvurucu tarafından istinaf talebinde bulunulması üzerine talebi inceleyen İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi 4/7/2019 tarihinde istinaf başvurusunun esastan reddine dair kesin olarak karar vermiştir.
23. Mahkemece 18/9/2019 tarihinde mahkûmiyet hükmüyle ilgili olarak kesinleştirme işlemi yapıldıktan sonra başvurucunun temyiz talebi üzerine 17/10/2019 tarihli ve 7188 sayılı Kanun gereği 5/11/2019 tarihinde verilen ek kararla hükmün infazı durdurularak dosyanın Yargıtay incelemesine gönderilmek üzere İzmir Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
24. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla temyiz incelemesinde derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. İlgili Mevzuat
25. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun "Tutuklama nedenleri" kenar başlıklı 100. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.”
26. 5271 sayılı Kanun"un "Tutuklama kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re"sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir."
27. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun "Cumhurbaşkanı"na hakaret" kenar başlıklı 299. maddesi şöyledir:
"(1) Cumhurbaşkanına hakaret eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Suçun alenen işlenmesi hâlinde, verilecek ceza altıda biri oranında artırılır.
(3) Bu suçtan dolayı kovuşturma yapılması, Adalet Bakanının iznine bağlıdır."
B. Yargıtay Kararları
28. Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 13/3/2020 tarihli ve E.2019/11164, K.2020/2033 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...
Demokratik toplumlarda siyasiler, üst düzey bürokratlar ile kamuya mal olmuş kişiler, diğer insanlara nazaran ağır eleştirilere daha fazla katlanmalıdırlar. Ancak hakarete hiçbir kimse katlanmak zorunda değildir. İfade hürriyeti bakımından eleştiri ve hakaret ayrı ayrı değerlendirilmesi gereken kavramlardır. Kaba sövme hiçbir koşulda eleştiri olarak kabul edilemez. Türk toplumunun önemli bir kesiminin kendilerini siyasi liderleriyle özdeşleştirdiği, liderlerine yapılan ve kamuya yansıyan hakaretleri kendilerine yapılmış gibi algılayarak aşırı reaksiyon gösterdikleri, bu hakaretlerin toplumdaki kutuplaşmayı artırdığı, hakaret ve sövme fiillerinin, adi olaylarda dahi birçok öldürme ve nitelikli yaralamalara sebebiyet verdiği gözetildiğinde, bu fiillerin orantılı bir yaptırıma bağlanmasının toplumsal barışın ve kamu düzeninin korunması bakımından da demokratik toplumda zorlayıcı bir ihtiyacın karşılanması kapsamında değerlendirilmesi gerekir.
Bu açıklamalar ışığında basın açıklaması sonrasında "Katil, Hırsız Erdoğan" şeklinde grupla birlikte slogan attığı anlaşılan sanığın eyleminin bireyin kendini gerçekleştirmesine ya da toplumun gelişmesine katkı sunması beklenen bir değer içermemesi, söylendiği yer ortam ve zaman itibariyle toplumsal barışı ve kamu düzenini bozma riski barındırması ve özellikle eleştiri sınırlarını aşarak açıkça Cumhurbaşkanının şeref ve saygınlığına saldırı mahiyetinde olması nedeniyle ifade hürriyeti kapsamında değerlendirilemeyeceğinden sübut bulan müsnet suçtan orantılı bir ceza ile cezalandırılması gerekirken beraatine karar verilmesinde isabet görülmemekle, anılan kararın kanun yararına bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir..."
29. Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 8/2/2019 tarihli ve E.2018/6617, K.2019/1197 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...
Siyasilerin, üst düzey bürokratlar ile kamuya mal olmuş kişilerin, diğer insanlara nazaran ağır eleştirilere daha fazla katlanmak zorunda oldukları demokratik toplumlarda geniş bir kabul görmüştür. Ancak eleştiri kırıcı, şok edici ya da rahatsız edici olsa bile hakarete varmamalıdır. Zira hiçbir kimse hakarete katlanmak zorunda değildir. İfade hürriyeti bakımından eleştiri ile hakaret arasındaki ince çizgi toplumda hakim olan ortalama düşünüş ve anlayışa göre, kişilerin ifade hürriyeti ile mağdurun birey olarak onur ve şerefi arasındaki denge de gözetilmek suretiyle hakim tarafından belirlenmelidir. Kaba sövme hiçbir koşulda eleştiri olarak kabul edilmemelidir. Türk toplumunun önemli bir kesiminin kendilerini siyasi liderlerle özdeşleştirdiği, bu kişilere yapılan ve kamuya yansıyan hakaretlerin kendilerine yapılmış gibi tepkilere sebebiyet verip toplumdaki kutuplaşmayı artırdığı, birçok öldürme ve nitelikli yaralama ile sona eren adli olaylarda dahi olayların başlangıcında hakaret ve sövme fiillerinin olduğu gözetildiğinde, bu fiillerin yaptırımsız bırakılmasının demokratik toplum düzenini bozacağı gözden uzak tutulmamalıdır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; sanığın suç tarihinde Facebook isimli sosyal paylaşım sitesinde Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanını gösteren resim ve haber metnini, "3 bin 643 lira zam alan Tayyip"e hırsız demek suç değil gerçekliktir. Bunun adı gerçekten hırsızlık. Başka bir tanımı yok!" şeklinde yorum ile paylaşmaktan ibaret eyleminin, kişinin kendini gerçekleştirmesi ya da toplumun gelişmesine katkı sunan bir içeriği bulunmadığı gibi doğrudan Cumhurbaşkanını küçük düşürücü, onur, şeref ve haysiyetini zedeleyecek nitelikte olduğu, bu nedenle sanığın üzerine atılı suçun tüm unsurlarıyla oluştuğu gözetilmeden sanığın sübut bulan müsnet suçtan mahkumiyeti yerine hukuki olmayan gerekçeye istinaden yazılı şekilde beraatine karar verilmesi yerinde görülmemiş ise de sanık hakkında verilen beraat kararı temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olduğundan CMK"nın 309/4-c maddesi uyarınca sanık aleyhine sonuç doğurmamak üzere bozulmasına karar verilmiştir..."
30. Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 19/7/2017 tarihli ve E.2016/6928, K.2017/4807 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...
Sanığın yukarıda belirtilen tarihlerde kendi facebook sayfasında aynı suç kastıyla ve birden fazla kez Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanını kastettiği açıkça anlaşılacak şekilde; katil, yezit, hapisten korktuğu için zulmeden, teröristleri besleyen gibi doğrudan Cumhurbaşkanını halk nezdinde küçük düşürücü, onur ve saygınlığını zedeleyici, isnatlarda bulunmak suretiyle AİHS ve hukuk düzenimizin koruduğu düşünce özgürlüğü kapsamında kalmayan, anlam ve içerik derinliğinden yoksun, sloganik tarzda aşağılayıcı ve hakaret kastıyla söylenmiş paylaşımlardan ibaret sanığın eyleminin Cumhurbaşkanına hakaret suçunu oluşturacağı gözetilmeden, 5237 sayılı Kanunun 299/1-2 ve 43/1 maddeleri uyarınca sanık hakkında mahkumiyet kararı verilmesi gerekirken beraat kararı verilmesi isabetli olmadığından Uşak 5. Asliye Ceza Mahkemesinin ... tarih ve ... sayılı kararının CMK 309(4)c maddesi uyarınca sanığın aleyhine sonuç doğurmamak üzere kanun yararına bozulmasına ilişkin aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir..."
31. Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 1/10/2018 tarihli ve E.2018/1201, K.2018/2945 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...
Sanığın facebook isimli sosyal paylaşım sitesindeki hesabı üzerinden Cumhurbaşkanına hakaret içeren paylaşım yapıldığından bahisle sanık hakkında eylemlerine uyan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 299/1. maddesinde düzenlenen "Cumhurbaşkanına hakaret" suçundan yargılama yapılmış ise de, sanığın hesabı üzerinden 26.12.2013 tarihinde "aman dikkat hırsız var" şeklinde paylaşılan hakaret içerikli ifadelerin yayınlandığı tarih itibari ile Cumhurbaşkanı R.T.E."nin, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığı görevini ifa ettiğinin anlaşılması karşısında, sanığın eyleminin 5237 sayılı Kanunun 125/3-a maddesinde düzenlenen "Kamu görevlisine hakaret" suçunu oluşturduğu anlaşılmakla; sanığa 5271 sayılı CMK"nın 226. maddesi uyarınca ek savunma hakkı tanınıp, sanığın savunması alındıktan sonra hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken hukuki nitelendirmede ve vasıflandırmada hataya düşülerek, eylemin anılan Kanunun 299/1 maddesine uyduğunun kabulü ile yazılı şekilde düşme kararı verilmesi ..."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
32. Mahkemenin 8/6/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Yakalama ve Gözaltının Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
33. Başvurucu; koşulları bulunmadan haksız yakalama kararı verilerek gözaltına alınmasının hukuka aykırı olduğunu, bu kararların gerekçesiz olarak verildiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
34. Anayasa"nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
35. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
36. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurulabilmesi için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013,§§ 16, 17).
37. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
38. Somut olayda başvurucu hakkında uygulanan yakalama ve gözaltı tedbirlerinin hukuka uygun olup olmadığı 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Nitekim Yargıtay uygulaması (Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 1/10/2012 tarihli ve E.2012/21752, K.2012/20353 sayılı kararı; Günay Dağ ve diğerleri, § 145) da bu kapsamdaki taleplerle ilgili olarak davanın esasının sonuçlanmasına gerek olmadığı yönündedir. Bu madde kapsamında açılacak dava yoluyla yakalama ve gözaltı tedbirlerinin hukuka aykırı olduğu tespit edildiğinde başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir.
39. Buna göre başvurucu yönünden yakalama ve gözaltı tedbirlerinin hukuki olmadığına ilişkin iddialarla ilgili olarak anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
40. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Sulh Ceza Hâkimliklerinin Bağımsız ve Tarafsız Olmadığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
41. Başvurucu; tutuklama ve tutukluluğa itirazın reddi kararlarını veren sulh ceza hâkimliklerinin bağımsız, tarafsız ve etkili bir başvuru mercii olmadığını, bu nedenle soruşturmada görev alan hâkimliklerin hukuka aykırı ve ölçüsüz kararlar verdiklerini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
42. Anayasa Mahkemesince sulh ceza hâkimliklerinin doğal hâkim güvencesini sağlamadığına, tarafsız ve bağımsız mahkeme olmadığına ve tutukluluğa itirazın bu yargı mercilerince karara bağlanmasının hürriyetten yoksun bırakılmaya karşı etkili bir itirazda bulunmayı imkânsız hâle getirdiğine ilişkin iddialar birçok kararda incelenmiş; bu kararlarda sulh ceza hâkimliklerinin yapısal özellikleri dikkate alınarak söz konusu iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri, §§ 101-115; Mehmet Baransu (2), B. No: 2015/7231, 17/5/2016, §§ 64-78, 94-97).
43. Somut başvuruda aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
44. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun iddialarına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Tutukluluğa İtiraz İncelemesinin Duruşmasız Olarak Yapıldığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
45. Başvurucu, tutukluluğa yaptığı itirazın duruşma yapılmaksızın incelendiğini ve matbu bir gerekçeyle reddedildiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
46. Bakanlık görüşünde, başvurucunun 18/2/2015 tarihli itiraz incelemesinden kısa bir süre önce hâkim önüne çıkarıldığı ve bu gibi durumlarda itiraz incelemesinin duruşmasız yapılmasının hak ihlali oluşturmayacağı, ayrıca her itiraz incelemesi için duruşma yapılmasının gerekli olmadığı belirtilmiştir.
47. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formundaki beyanlarını tekrarlamıştır.
2. Değerlendirme
48. Başvurucu, İzmir 5. Sulh Ceza Hâkimliğince 13/2/2015 tarihinde tutuklanmış; bu karara 17/2/2015 tarihinde itiraz etmiş; itirazı inceleyen İzmir 6. Sulh Ceza Hâkimliği incelemesini dosya üzerinden yaparak verdiği 18/2/2015 tarihli kararı ile itirazı reddetmiştir.
49. Buna göre İzmir 5. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından başvurucu vemüdafilerinin sözlü olarak dinlenildiği ve başvurucunun yüzüne karşı tutuklama kararının verildiği tarih (13/2/2015) ile İzmir 6. Sulh Ceza Hâkimliğince itirazının duruşmasız olarak incelendiği tarih (18/2/2015) arasında beş gün bulunmaktadır.
50. 5271 sayılı Kanun’un 267. maddesine göre resen ya da talep üzerine tutukluluk hakkında verilmiş tüm kararlar bir başka mahkeme önünde itiraza konu edilebilmektedir. Böyle bir sistemde başvuruya konu dava bakımından tüm itirazların duruşmalı incelenmesi tutukluluk bakımından yargılamanın itiraz merciinde tekrar edilmesi anlamına gelecektir. Dolayısıyla başvurucunun ve müdafilerinin sözlü olarak dinlenilmesinden sonra tutukluluğa karar verildiği tarihten beş gün sonra yapılan itiraz incelemesinin duruşmasız olmasının, çelişmeli yargılama ilkesini ihlal ettiği söylenemez (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Bergin Karaboğa ve Yusuf Aldemir, B. No: 2014/2626, 27/10/2016, § 46). Kaldı ki Anayasa Mahkemesi tutukluluk hâlinin devamına dair kararlara karşı yapılan itirazların 1 ay 26 gün boyunca duruşmasız olarak yapılması (uzun süre hâkim/mahkeme önüne çıkamama) nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili yaptığı incelemede Anayasa"nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasının ihlal edilmediği sonucuna varmıştır (Tarık Korkmaz B. No: 2019/13057, 9/7/2020, § 102).
51. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluğa itiraz incelemesinin duruşmasız olarak yapıldığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
52. Başvurucu; hukuka aykırı gerekçelere dayanılarak ve ölçülülük ilkesi gözardı edilerek verilen bir kararla haksız olarak tutuklandığını öne sürmüştür. Başvurucuya göre tutuklama kararında belirtilen gerekçelerin hiçbiri şahsında ve isnat edilen suç bağlamında gerçek değildir. Ayrıca başvurucu, tutuklama kararı açısından yasallık şartının ve ölçülülük ilkesinin ihlal edildiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
53. Bakanlık görüşünde öncelikle 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesindeki tazminat yolunun tüketilmesi gerektiği belirtilmiştir. Esas bakımından ise Bakanlık, başvurucunun kuvvetli suç şüphesi ve bir tutuklama nedeni bulunmaksızın özgürlüğünden yoksun bırakıldığı şeklindeki şikâyetlerinin açıkça dayanaktan yoksun olduğunu ifade etmiştir.
54. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formundaki beyanlarına benzer şekilde iddialarda bulunmuştur.
2. Değerlendirme
55. Anayasa"nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
56. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla başvurucunun bu kısımdaki tutuklamanın hukuki olmadığına yönelen iddialarının Anayasa"nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
a. Genel İlkeler
57. Genel ilkeler için bkz. Şahin Alpay [GK], B. No: 2016/16092, 11/1/2018, §§ 77-91.
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
58. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, Cumhurbaşkanı"na hakaret suçunu işlediği iddiasıyla 5271 sayılı Kanun"un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
59. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
60. Tutuklama sevk yazısında ve tutuklama kararında, isnat edilen suçun işlendiğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin dosyada bulunduğu belirtilmiş (bkz. § 12) fakat buna ilişkin herhangi bir bilgiye yer verilmemiştir.
61. Başvurucu hakkında hazırlanan iddianamede Cumhurbaşkanı"na hakaret suçuyla ilgili olarak eğitim politikalarını protesto amaçlı düzenlenen ve yasa dışı olduğu belirtilen toplantı ve gösterideki gruba başvurucunun "Hırsız Katil Erdoğan" şeklinde slogan attırarak Cumhurbaşkanı"na hakaret ettiği ve bu eylem nedeniyle gözaltına alınırken "11 Ocak"ta İzmir"de düzenlediğimiz eylemde attığım Hırsız-Katil Erdoğan sloganı nedeniyle CB"ye hakaret suçlamasıyla gözaltına alındım ve şu anda terörle mücadele şubesine götürülüyorum, daha sonra savcı ifademi alacakmış. Yeri gelmişken tekrarlayayım Hırsız-Katil Erdoğan"" şeklinde tweet atarak hakaretine devam ettiği belirtilmiştir. Bu suçlamaya ilişkin olarak olay günü olan 11/1/2015 tarihli, görevli polis memurlarınca düzenlenen tutanak ile çekilen fotoğraflar ve kamera görüntülerine dayanılmıştır (bkz. § 18).
62. Soruşturma dosyası kapsamında başvurucunun olayın gerçekleştiği gösteriye katıldığı, grubu atılan sloganlarla yönlendirdiği ve kendisinin de aynı sloganları attığı olay tutanağı, fotoğraf ve kamera görüntülerinden anlaşılmıştır (bkz. § 18). Ayrıca başvurucu hakkında yakalama ve gözaltı işleminin uygulanması sırasında söz konusu sloganı attığını da belirtilerek yeniden aynı sözleri sosyal medya hesabından paylaştığı tespit edilmiştir (bkz. § 18). Kovuşturma aşamasında ise başvurucu belirtilen sözleri söylediğini kabul etmiş ancak sözleri hakaret kastı olmadan eleştiri maksadıyla sarf ettiğini ileri sürmüştür (bkz. § 20).
63. Soruşturma ve kovuşturma mercilerince başvurucunun "Hırsız Katil Erdoğan" şeklindeki sözlerle kamu makamlarının bazı uygulamalarının eleştirilmesinin ya da bu uygulamalar dolayısıyla hissettiği bir tepkiyi dile getirmesinin ötesine geçerek Cumhurbaşkanı"na yönelik hakaret içeren ve olgusal gerçekliğe aykırı isnatlarda bulunduğu belirtilmiştir. Söz konusu sözlerinin insanlar üzerindeki algılanışı ve etkisi nazara alındığında soruşturma makamlarınca başvurucunun suç işlediğine dair kuvvetli belirti bulunduğu yönündeki değerlendirmesinin keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez. Bu itibarla başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli belirtinin bulunduğu görülmektedir. Nitekim Yargıtay kararlarında da "hırsız", "katil" sözlerinin kullanılmış olmasının Cumhurbaşkanı"na yönelik hakaret suçu kapsamında değerlendirildiği anlaşılmaktadır (bkz. §§ 28-31). Sonuç olarak başvurucu yönünden suç şüphesinin varlığını doğrulayan kuvvetli belirtilerin dosya kapsamında bulunduğu görülmektedir.
64. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia edilen suça ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığına, delillerin henüz toplanmaması nedeniyle serbest kalması hâlinde kaçacağı yolunda şüphe olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 12).
65. Başvurucuya isnat edilen Cumhurbaşkanı"na hakaret suçu 1 yıldan 4 yıla kadar hapis cezası gerektiren, suçun alenen işlenmesi hâlinde ceza miktarının 1/6 oranında artırılması ve suçun zincirleme biçimde işlenmesi hâlinde de belirlenen ceza miktarının 1/4 oranından 3/4 oranına kadar artırılması öngörülen nitelikli bir suçtur (bkz. § 27). Ayrıca Cumhurbaşkanı"na hakaret suçunun koruduğu hukuki değer, Cumhurbaşkanı"nın ülke içindeki konumu ve Anayasa"nın Cumhurbaşkanlığı makamına atfettiği önem dikkate alındığında isnat edilen suça ilişkin olarak dayanılan tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu söylenebilir (benzer yöndeki kararlar arasından bkz. Feyzi İşbaşaran, B. No: 2014/19529, 21/9/2017, § 47).
66. Başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığı değerlendirilirken anayasal denetimin tutuklamaya ilişkin süreç ile tutuklama gerekçeleri üzerinden yapılması gerekir (Mehmet Baransu (2), § 136).
67. Başvurucu hakkında tutuklama kararı verilirken isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın miktarına atıf yapılarak, delillerin tam olarak toplanamamış olduğu ve kaçma şüphesi bulunduğu belirtilerek tutuklamanın ölçülü olduğu ve adli kontrolün yetersiz kalacağına değinildiği görülmektedir (bkz. § 12).
68. Son olarak başvurucu, suça konu sloganları attığının soruşturma mercilerince tespit edilmesinden (fotoğraf ve kamera görüntülerinin incelenmesi sonrasındaki tespitten) hemen sonra gözaltına alınmış ve sonrasında tutuklanmıştır. Başvurucu hakkındaki soruşturma on sekiz gün sürmüş ve başvurucu soruşturma aşamasında itiraz/tahliye talebi incelemesinde -tutuklandıktan on dört gün sonra- tahliye edilmiştir. Böylece başvurucunun tutukluluk süreci on dört gün devam etmiştir. Dolayısıyla başvurucunun soruşturma sürecinde delillerin toplanmasını müteakip tahliye edildiği görülmektedir. Bu itibarla somut olayın koşullarında kuvvetli suç şüphesinin var olduğunun kabul edildiği, diğer tutuklama koşullarının mevcut olduğuna dair yargı organlarının genel değerlendirmelerinin somut olayın koşulları ile açıkça çelişmediği, başvurucunun tutuklu kaldığı süre de dikkate alındığında tutuklamanın süreç bakımından gerekli olmadığı sonucuna varılması için herhangi bir nedenin bulunmadığı değerlendirilmiştir. Dolayısıyla Hâkimliğin isnat edilen suç için öngörülen yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez (benzer yöndeki kararlar için bkz. Feyzi İşbaşaran, § 48; Hüsnü Mahalli, B. No: 2017/4934, 18/11/2020, § 54).
69. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklanmasının hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
Engin YILDIRIM ve Celal Mümtaz AKINCI bu görüşe katılmamıştır.
70. Öte yandan başvurucu ifade özgürlüğü kapsamında kalan eylemlerin suçlama konusu yapılması sonucu tutuklanma nedeniyle ifade özgürlüğü ile örgütlenme ve toplanma özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de, başvurucunun temel şikâyeti olan tutuklanmasının hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğu ve başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez bulunduğu sonucuna varılmış olması karşısında ifade özgürlüğü ile örgütlenme ve toplanma özgürlüğünün ihlal edildiği iddialarının bu aşamada ayrıca incelenmesine gerek görülmemiştir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yakalama ve gözaltının hukuka aykırı olması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
2. Sulh ceza hâkimliklerinin bağımsız ve tarafsız olmaması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
3. Tutukluluğa itiraz incelemesinin duruşmasız olarak yapılması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
4. Tutuklamanın hukuki olmaması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Engin YILDIRIM ve Celal Mümtaz AKINCI"nın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 8/6/2021 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvurucu, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’na hakaret suçunu işlediği iddiasıyla, 12/2/2015 tarihinde gözaltına alınmış, İzmir 5. Sulh Ceza Hakimliğince 13/2/2015 tarihinde tutuklanmıştır. Tutuklama kararında, “isnat edilen suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, delillerin henüz toplanamamış olması, atılı (suçun niteliği) dolayısıyla yasada belirtilen bir tutuklama nedeninin var olması, atılı suç için belirlenen ceza miktarı dikkate alındığında şüphelinin kaçma şüphesinin bulunduğu, tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde tutuklamanın ölçülü olduğu ve tutuklamadan beklenen gayenin adli kontrol hükümleri ile sağlanamayacak olması…” gerekçelerine yer verilmiştir.
2. Başvurucu, İzmir 2.Sulh Ceza Hakimliğinin 26/2/2015 tarihli kararıyla tahliye edilmiştir. Mahkeme, kararına dayanak olarak “kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin var olduğunu kabul etmekle birlikte şüphelinin sabit ikametgah sahibi olması nedeniyle kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olguların bulunmadığı, delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme şüphesinin bulunmadığı, delillerin büyük ölçüde toplanmış olduğu, atılı suçun CMK’nın 100/3 maddesinde sayılan katalog suçlardan olmadığı, şüphelinin sabıkasız geçmişi ve atılı suçun karşılığı olarak yasada öngörülen hapis cezasının alt ve üst sınırlarına göre yargılama sonunda alması muhtemel cezanın miktarı dikkate alındığında şüphelinin tutukluluk halinin devamının ölçüsüz olacağı…” gerekçelerini göstermiştir.
3. Anayasa"nın “Kişi hürriyeti ve güvenliği” hakkını düzenleyen 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının ilk cümlesi şöyledir:
“Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir… Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir.”
4. Anayasa’nın temel hak ve hürriyetlerin sınırlanmasını düzenleyen 13. maddesine göre:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
5. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale olarak tutuklamanın Anayasa"nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama tedbirinin niteliğine uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa"nın ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, §§ 53, 54).
6. Anayasa"nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre tutuklama ancak suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler bakımından mümkündür. Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı delillerle desteklenmesi gerekir (Mustafa Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72). Diğer taraftan, Anayasa"nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında, tutuklama kararının kaçma ya da delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önleme amacıyla verilebileceği belirtilmekle beraber, bir suçun niteliği veya bu suça ilişkin olarak verilebilecek cezanın ağırlığı her zaman kaçma tehlikesine işaret eden belirtiler olarak değerlendirilmemelidir. Tutuklama tedbirinin isnat edilen suç ve uygulanacak yaptırımı karşısında ölçülü olması da Anayasa"nın 13. maddesinin bir gereğidir (Halas Aslan, § 72).
7. Çoğunluğa göre başvurucunun tutuklanması, tutukluluk halinin 15 gün devam etmesi, isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı ve delillerin henüz toplanmaması nedeniyle serbest kalması halinde kaçacağından şüphe duyulması, atılı suçun koruduğu hukuki değer ve çıkar dikkate alındığında başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbiri keyfi ve temelsiz değildir. Bu gerekçelerle, çoğunluk başvurucunun tutuklanmasının ölçülü olduğu sonucuna varmıştır.
8. Mahkememizin yerleşik içtihadına göre tutuklamanın hukukiliği dört aşamalı bir testle incelenmektedir. Bu testin aşamaları şunlardır:
a) Tutuklamanın kanuni bir temelinin olup olmadığı,
b) Suç işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunup bulunmadığı,
c) Tutuklama nedenlerinin var olup olmadığı,
d) Tutuklamanın ölçülülüğü,
9. Somut olayda başvurucu, 5271 sayılı Kanun’un 100. maddesi uyarınca tutuklandığından, hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
10. Başvurucu Cumhurbaşkanı aleyhine slogan ve tweet attığını kabul etmektedir. Her ne kadar bu sözleri hakaret kastı olmadan eleştiri amacıyla söylediğini belirtse de olgusal gerçekliği gösterilmemiş bu ibarelerin kişiler ve toplum üzerindeki algı ve etkisi dikkate alındığında atılı suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunduğu söylenebilir.
11. Kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılması için suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin olması tutuklama tedbirinin uygulanması için yeterli olmayıp ölçülülük ilkesinin de karşılanması gerekir. Ölçülülük ilkesinin sonucu olarak, temel hak ve özgürlüklere daha az bir müdahale içeren bir tedbirle aynı amaca ulaşılabilecek ise bu tedbirle yetinilmeli ve daha ağır bir tedbir uygulanmaktan kaçınılmalıdır. Tutuklama koruma tedbiri ile sağlanması planlanan amaç adli kontrol tedbirlerinden biriyle de sağlanabilecekse, artık tutuklama haksızlığa sebep olacağından tutuklama yoluna gidilmemesi gerekecektir. Aksi halde, gerekenden daha ağır bir koruma tedbiri, tedbir niteliğinden uzaklaşıp ceza niteliğine bürünecektir. Bu kapsamda daha hafif bir tedbirle beklenen amaca ulaşmanın olanaklı olması durumunda daha ağırına başvurmak ölçülülük ilkesine aykırılık oluşturacaktır.
12. İsnat edilen suçlar için öngörülen cezanın ağırlığı kaçma riski bakımından tek başına bir gerekçe oluşturmamalıdır. Nitekim AİHM’e göre bir sanığın kaçmasına ilişkin tehlike sadece söz konusu cezanın ağırlığı temelinde değerlendirilemez. Bu aynı zamanda, bir kaçma tehlikesinin mevcudiyetini teyit eden veya kaçma ihtimalinin yargılanmak üzere tutuklanmayı haklı çıkarmayacak derecede düşük olduğunu ortaya koyan başka ilgili etmenlere göre değerlendirilmelidir (Letellier/Fransa, B. No: 12369/86, 26/6/1991, § 43). Önümüzdeki olayda, başvurucunun kaçma şüphesine yönelik olarak tutuklama kararına yansıyan somut bir olgu da bulunmamaktadır.
13. Tutuklama tedbirine, zorunlu hallerde ve son çare olarak başvurulmalı, öncelikle hak ve özgürlükleri daha az sınırlayıcı seçenekler üzerinde durulmalıdır. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbiri uygulanmasında hangi somut olguların başvurucunun kaçacağına veya saklanacağına ilişkin şüpheye neden olduğu, hangi davranışlarının ve tutumlarının delillerin karartılacağına dair şüphe oluşturduğu ve adli kontrol uygulanmasının neden yetersiz kalacağı hakkında İzmir 5. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından doyurucu gerekçeler sunulmamıştır.
14. Buna karşılık İzmir 2. Sulh Ceza Mahkemesi kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin var olduğunu kabul etmekle birlikte şüphelinin sabit ikametgâh sahibi olması nedeniyle kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olguların bulunmadığı, delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme şüphesinin bulunmadığı, delillerin büyük ölçüde toplanmış olduğu, atılı suçun CMK’nın 100/3 maddesinde sayılan katalog suçlardan olmadığı, şüphelinin sabıkasız geçmişi ve atılı suçun karşılığı olarak yasada öngörülen hapis cezasının alt ve üst sınırlarına göre yargılama sonunda alması muhtemel cezanın miktarını göz önüne alarak başvurucunun tahliyesine karar vermiştir.
15. Aynı olgu ve olaylar karşısında aynı hukuk normlarını uygulayan iki mahkemenin farklı sonuçlara ulaşmasını mahkemelerin ilgili kuralları yorumlamalarındaki takdir hakları kapsamında değerlendirmek mümkünse de, başvurucunun 15 gün gibi hiç de kısa sayılmayacak bir süre için kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkından mahrum bırakılması uygulanan tutuklamanın bir tedbirden ziyade cezalandırmaya dönüşmesi anlamına gelebilir.
16. Belirtilen gerekçelerle, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkını daha az daraltıcı diğer adli kontrol tedbirlerine başvurulmasının neden yetersiz kalacağı ile tutuklamanın ölçülülüğüne dair olgular ilgili ve yeterli olarak ortaya konulmadığından başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin Anayasa’nın 13. maddesi ve 19. maddesinin üçüncü fıkrasında bulunan güvencelerle bağdaşmadığı kanaatine varılmıştır. Bu nedenle çoğunluk kararına katılmıyoruz.
Üye Engin YILDIRIM |
Üye Celal Mümtaz AKINCI |