Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2012/9-1252 Esas 2012/1826 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2012/9-1252
Karar No: 2012/1826

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2012/9-1252 Esas 2012/1826 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2012/9-1252 E.  ,  2012/1826 K.
  • BERAAT KARARI İLE TAZMİNAT DAVASI AÇMA SÜRESİ
  • CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 142
  • CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 141
  • KANUN DIŞI YAKALANAN VEYA TUTUKLANAN KİMSELERE TAZMİNAT VERİLMESİ HAKKINDA KANUN (MÜLGA) (466) Madde 2

"İçtihat Metni"

Davacının haksız tutuklanma sonucu uğramış olduğu zararlar nedeniyle 50.000 Lira manevi tazminatın davalı Maliye Hazinesinden tahsiline yönelik isteminin kısmen kabulü ile 1.800 Lira manevi tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine ilişkin, Erciş Ağır Ceza Mahkemesince verilen 22.06.2007 gün ve 54 –162 sayılı hükmün davacı vekili ve davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 28.01.2010 gün ve 6714 – 1135 sayı ile; 

“Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 07.03.2000 tarih ve 2000/8–44–48 E.K. sayılı kararı da gözetilerek; tazminat istemine ilişkin davanın, beraat kararının verildiği tarihten itibaren uzun bir süre geçtikten sonra açıldığı; davacının bu süre içinde hakkındaki hükmün kesinleştiğini bilmediğinden söz edilmesinin yaşamın olağan akışına uygun bulunmadığı, bu durumda davanın 466 sayılı Kanunun 2. maddesinde öngörülen süre içinde açıldığının kabulünün mümkün olamayacağı anlaşılmakla, davanın süre yönünden reddine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde davanın kabulü ile tazminata hükmedilmesi" nedeniyle bozulmasına karar verilmiştir.

  Yerel mahkeme ise 28.05.2010 gün ve 96-158 sayı ile;

“...466 sayılı Yasanın 2. maddesinin ilk fıkrasında "1 inci maddede yazılı sebeplerle zarara uğrayanlar, kendilerine zarar veren işlemlerin yapılmasına esas olan iddialar sebebiyle haklarında açılan davalar sonunda verilen kararların kesinleştiği veya bu iddiaların mercilerince karara bağlandığı tarihten itibaren üç ay içinde, ikametgahlarının bulunduğu mahal ağır ceza mahkemesine bir dilekçeyle başvurarak uğradıkları her türlü zararın tazminini isteyebilirler" hükmü getirilmiştir.

Bu madde hükmüne göre, davacılar beraat kararının kesinleştiği tarihten itibaren üç ay içinde zararın tazmini için dava açabilecektir. Yerleşik Yargıtay içtihatlarında dava açma süresinin "kesinleşen beraat kararının bizzat sanığa tebliği ile başlayacağı" belirtilmektedir. Nitekim 9. Ceza Dairesinin 1992/11122 E, 1992/11279 K. sayılı ilamında "Kökleşen Yargıtay içtihatlarına göre, 466 sayılı Kanunun 2. maddesinde öngörülen üç aylık dava açma süresinin kesinleşen beraat kararının bizzat sanığa tebliği ile başlayacağı gözetilmeden, kesinleşme tarihi esas alınmak suretiyle dava açma süresinin geçtiğinden bahisle davanın reddine karar verilmesi’nin bozmayı gerektirdiği vurgulanmıştır. Yine Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 1993/453 E, 1993/1393 K. sayılı ilamında da bu husus vurgulanmıştır. Bu karara göre "Tutuklu kalıp beraat eden sanığa, beraat kararının kesinleştiği tebliğ edilmeden veya kesinleşme tarihinden haberdar olduğu tarih kesin olarak tespit edilmeden, 466 sayılı Kanunla tanınan dava açma süresinin işlemeye başladığından söz edilemeyeceğinin, süreklilik gösteren yargısal kararlar gereği olduğu nazara alınarak mücerret beraat kararının sanığa tebliği üzerine temyiz edilmeden kesinleşmiş bulunduğundan bahisle davanın süresinde açılmadığı kabul edilip davanın reddine karar verilmesi" bozma nedeni yapılmıştır. Aynı konuya  9. Ceza Dairesinin  2005/4952 E, 2005/8559 K. sayılı ilamında da değinilmiştir. Bu kararda "466 sayılı Yasanın 2/1. maddesinde belirtildiği üzere kesinleşmiş beraat kararının bizzat sanığa tebliği ile dava açma süresinin başlayacağı gözetilmeden davaya devamla talep hakkında bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi" yasaya aykırı görülerek bozma nedeni yapılmıştır.

Ceza Genel Kurulu da 1975/3 E, 1975/5 K sayılı içtihadında bu konuyu incelemiştir. Ceza genel Kurulu bu kararında "Yasa Dışı Yakalanan Veya Tutuklanan Kişilere Tazminat Verilmesi hakkındaki 466 sayılı Yasanın uygulanması yönünden, yerel mahkemelerce sanıkların yokluğunda hükmolunan beraat kararları ile Yargıtay"ca onanan ya da CMUK. nun 322 nci maddesi uyarınca verilen beraat kararlarının ilgili sanıklara tebliği gerekeceğine; sözü edilen 466 sayılı Yasanın ikinci maddesinde gösterilen üç aylık sürenin mahkemelerce yapılacak tebliğ tarihinden başlayacağına" oyçokluğuyla karar vermiştir.

Yargıtay kararları incelendiğinde kesinleşmiş beraat kararının davacı tarafından öğrenildiğinin varsayılabilmesi için Yargıtay’ın somut kriterler aradığı söylenebilir. Davacının beraat kararının kesinleştiğini öğrenmesi kesinleşmiş kararın kendisine tebliği ile ya da kararın kesinleşmesinden sonra dosyada bir işlem yapması ile mümkün olacaktır. Bunun için de, dosya içerisinde kesinleşmiş beraat kararının davacıya tebliği edildiğine dair bir tebligat parçası ya da davacının kesinleşmiş beraat kararını öğrendiğine dair bir belge bulunması gereklidir.

Somut olayımızda; sanık hakkında görülen dava sonunda Erzincan 1 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından 07.03.1996 tarihinde beraat kararı verilmiş, bu karar  kesinleşmiştir. Kesinleşmiş beraat kararının sanığa tebliğ edildiğine dair dosyada herhangi bir belgenin bulunmadığı anlaşılmıştır. Dolayısıyla mahkemenin beraat kararı vermesi ile sanığın tazminat davası açma süresi arasında yaklaşık 9 yıl, beraat kararının kesinleşmesi ile dava açma süresi arasında ise yaklaşık  9 yıllık bir süre bulunmaktadır.

Beraat kararı ile tazminat davası açma süresi arasında uzun bir süre bulunması ve bu nedenle kesinleşmiş beraat kararını davacının öğrenmemesinin hayatın olağan akışına uygun bulunmadığı gerekçesi subjektif bir değerlendirmedir. Buna göre beraat kararı verilmesi ile tazminat davası açma süresi arasında kaç yıl bulunması halinde davacı beraat kararını öğrenmiş sayılacaktır. Bu tarih aralığını belirlemenin somut bir ölçüsü bulunmamaktadır. Subjektif bir değerlendirme olduğu için uzun süre kavramının kaç yıl ve üzeri tarihleri kapsadığını tam olarak tespit etmek mümkün değildir. Bu durumda her davada karar veren hakimin kişisel değerlendirmesine göre uzun süre kavramı belirlenecek bu da mahkemelerden aynı konuda değişik kararların ortaya çıkmasına neden olacaktır. Aynı konuda farklı kararların verilmesinin kamu vicdanında adalete olan güven duygusunu zedeleyeceği  kuşkusuzdur” gerekçeleriyle direnerek, ilk hükümdeki gibi karar vermiştir.

Bu hükmün de davacı vekili ve davalı hazine vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 10.07.2012 gün ve 35357 sayılı “onama” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

                                      TÜRK MİLLETİ ADINA

                                     CEZA GENEL KURULU KARARI

Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; 466 sayılı Yasaya göre tazminat istemine ilişkin davanın yasal süresinde açılıp açılmadığının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya içeriğinden; silahlı örgüte yardım ve yataklık etme suçundan davacının 18.11.1994 tarihinde gözaltına alınıp, 22.11.1994 tarihinde tutuklandığı, 01.03.1995 günü tahliye edilip, Erzincan 1 Nolu DGM’since 07.03.1996 tarihinde de yüklenen suçtan beraatına karar verildiği ve hükmün kesinleştiği, kesinleşen beraat kararının sanık ya da müdafiine tebliğ edilmediği, anılan kararın davacı ve vekili tarafından dava tarihinden önce öğrenildiğine ilişkin belge ve bilginin dosya içerisinde bulunmadığı, incelemeye konu davanın da 18.03.2005 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.

1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5320 sayılı CYY’nın Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Yasa’nın 18. maddesi ile 07.05.1964 gün ve 466 sayılı Yasa Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkındaki Yasa yürürlükten kaldırılmış ve 5271 sayılı Yasanın Yedinci Bölümünde, “Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat” ana başlığı altında, 141 ilâ 144. maddelerinde, tazminat isteme koşulları ve sonuçları yeniden kapsamlı bir şekilde düzenlenmiş ise de, 5320 sayılı Yasanın 6. maddesindeki;

“(1) Ceza Muhakemesi Kanununun 141 ilâ 144 üncü maddeleri hükümleri, 1 Haziran 2005 tarihinden itibaren yapılan işlemler hakkında uygulanır.

(2) Bu tarihten önceki işlemler hakkında ise, 07.05.1964 tarihli ve 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun hükümlerinin uygulanmasına devam olunur” hükmü uyarınca, 466 sayılı Yasa hükümlerinin 1 Haziran 2005 tarihinden önce gerçekleşen işlemler yönünden varlığını sürdürmelerine olanak sağlandığından, uyuşmazlık konusunun 466 sayılı Yasa hükümleri kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.

15.05.1964 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 466 sayılı Yasanın 2. maddesinin birinci fıkrasında, “1 nci maddede yazılı sebeplerle zarara uğrayanlar, kendilerine zarar veren işlemlerin yapılmasına esas olan iddialar sebebiyle haklarında açılan davalar sonunda verilen kararların kesinleştiği veya bu iddiaların mercilerince karara bağlandığı tarihten itibaren üç ay içinde, ikametgahlarının bulunduğu mahal ağır ceza mahkemesine bir dilekçeyle başvurarak uğradıkları her türlü zararın tazminini isteyebilirler” hükmüne yer verilmiştir.

Kanun dışı yakalanan veya tutuklanan kimselere tazminat verilmesine ilişkin esasların ayrıntısına yer verilen Ceza Genel Kurulunun  23.03.2010 gün ve 256-57 sayılı kararında da belirtildiği üzere, sanığın gerek yokluğunda gerekse yüzüne karşı hükmolunan beraat kararının kesinleşme şerhi ile birlikte ilgiliye tebliği zorunlu olup, 2. maddenin 1. fıkrasında belirtilen üç aylık dava açma süresi, 21.04.1975 gün ve 3-5 sayılı Yargıtay  İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca, davacı hakkında açılan ve beraatle sonuçlanan ceza davasının kesinleştiğinin tebliği veya bu kesinleşmenin öğrenilmesinden itibaren başlamaktadır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanık ve müdafiinin yokluğunda verilen ve temyiz edilmeksizin kesinleşen beraat kararı sanık ve müdafiine tebliğ edilmemiş ve uyuşmazlık konusu dava davacı vekili tarafından 18.03.2005 tarihinde açılmış olup, davacı ya da vekilinin beraat kararının kesinleştiğini dava tarihinden önce öğrendiklerine ilişkin dosya içinde herhangi bir bilgi ya da belge bulunmadığından, tazminat istemine ilişkin davanın 466 sayılı Yasanın 2. maddesinde belirtilen 3 aylık yasal süre içinde açıldığının kabulü gerekmektedir.

  Bu itibarla, davanın süresinde açıldığına ilişkin yerel mahkeme direnme kararı isabetli olup, hükmün esasının incelenmesi için dosyanın 2797 sayılı Yargıtay Yasasının 6110 sayılı Yasanın 8. maddesi ile değişik 14. maddesi uyarınca Dairelerin İş Bölümüne ilişkin olmak üzere Yargıtay Büyük Genel Kurulunca alınan karara göre, koruma tedbirleri nedeniyle tazminat davalarına bakmakla görevli Yargıtay 12. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir. 

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1- Erciş Ağır Ceza Mahkemesinin 28.05.2010 gün ve 96-158 sayılı direnme kararındaki gerekçenin İSABETLİ OLDUĞUNA,                

2- Dosyanın, hükmün esasının incelenmesi için Yargıtay 12. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 31.10.2012 günü yapılan müzakerede tebliğnamedeki düşünceye uygun olarak oybirliğiyle karar verildi.

Hemen Ara