AYM 2018/3285 Başvuru Numaralı MURAT AYDOĞDU VE OKTAY AYDOĞDU Başvurusuna İlişkin Karar

Abaküs Yazılım
İkinci Bölüm
Esas No: 2018/3285
Karar No: 2018/3285
Karar Tarihi: 8/6/2021

AYM 2018/3285 Başvuru Numaralı MURAT AYDOĞDU VE OKTAY AYDOĞDU Başvurusuna İlişkin Karar

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MURAT AYDOĞDU VE OKTAY AYDOĞDU BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/3285)

 

Karar Tarihi: 8/6/2021

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Basri BAĞCI

Raportör

:

Volkan ÇAKMAK

Başvurucular

:

1. Murat AYDOĞDU

 

 

2. Oktay AYDOĞDU

Başvurucular Vekili

:

Av. Serhat ARSLANARGIN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; tıbbi ihmal sebebiyle meydana gelen ölüm ve açılan tazminat davasının reddedilmesi dolayısıyla yaşam hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 24/1/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5.2018/3629 numaralı bireysel başvuru dosyası, aralarında konu yönünden hukuki irtibat bulunması nedeniyle 2018/3285 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmiş olup inceleme 2018/3285 numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yürütülmüştür.

6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucuların annesi H.Ş., idrar yollarındaki şikâyet nedeniyle farklı doktorlar tarafından muayene edilmiş ve rahim sarkması (evre 4 Pop Q + vault) teşhisi konularak H.Ş.nin tedavi için ameliyat edilmesine karar verilmiştir.

10. H.Ş. 19/2/2009 tarihinde Bakırköy Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Araştırma ve Eğitim Hastanesinde (Bakırköy Hastanesi) ameliyat edilmiştir.

11. H.Ş. ameliyatın ardından kusma ve mide bulantısından yakınmaya başlamıştır. Söz konusu şikâyetlerin varlığına karşın H.Ş. 23/2/2009 tarihinde Bakırköy Hastanesinden taburcu edilmiştir.

12. H.Ş., kusma ve mide bulantısı şikâyetlerinin devam etmesi üzerine 28/2/2009 tarihinde yeniden Bakırköy Hastanesine götürülmüş ve yapılan tetkik sonucu ileus (bağırsak tıkanıklığı) ön tanısı ile yatış işlemi yapılmıştır. Başvurucuların iddiasına göre Bakırköy Hastanesine gidilmeden önce H.Ş. özel bir hastaneye götürülmüş, söz konusu hastanede bağırsak düğümlenmesi teşhisi ile derhâl ameliyat edilmesi gerektiği ifade edilmiş ancak durumun telefonla bildirildiği ilk ameliyatı yapan doktor C.A.nın hastanın Bakırköy Hastanesinde tedavisinin yapılmasının daha uygun olacağı yönündeki beyanı üzerine H.Ş. Bakırköy Hastanesine götürülmüştür.

13. H.Ş. Bakırköy Hastanesinde takip edilmiş ve genel cerrahi kliniğinin bulunmaması nedeniyle 3/3/2009 tarihinde Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevk edilmiştir.

14. Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesinin koşullarının başvurucular tarafından beğenilmemesi/uygun bulunmaması nedeniyle talep üzerine H.Ş.nin Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine (Fakülte Hastanesi) sevki yapılmıştır.

15. 3/3/2009 tarihinde Fakülte Hastanesine yatışı yapılan H.Ş. ince bağırsak tıkanması teşhisi ile 4/3/2009 tarihinde ameliyata alınmıştır.

16.Ameliyat sonrası 5/3/2009 tarihinde yoğun bakım servisine alınan H.Ş. solunum ve dolaşım sisteminin durması üzerine entübe (solunum/dolaşım desteği) edilmiş ise de tedaviye cevap veremeyerek 6/3/2009 tarihinde vefat etmiştir.

17. Başvurucuların annelerinin ölümünden kaynaklı olarak tıbbi ihmal saikiyle 3/2/2010 tarihinde açtığı tazminat davasında İstanbul 5. İdare Mahkemesince verilen merciine tevdi kararı sonrası Sağlık Bakanlığı tarafından taleple ilgili bir cevap verilmemesi üzerine 15/6/2010 tarihinde İstanbul 2. İdare Mahkemesi (Mahkeme) nezdinde manevi tazminat istemli dava açılmıştır. Dava dilekçesince özetle "H.Ş.nin ameliyat sonrası şikayetlerine ve tıkanmanın tespit edilmiş olmasına karşın bekletildiği, ameliyat edilmediği, hastanın koşulları uygun olmayan bir hastaneye sevk edildiği, bu sevk yapılırken bilgi verilmediği, doktorların özensizliği ve ihmali nedeniyle ameliyatın çok geç yapıldığı, ölüm riski oldukça az olan rahim sarkması ameliyatının ihmal silsilesi nedeniyle ölümle sonuçlandığı" ifade edilerek idarenin ölüm olayında hizmet kusurunun bulunduğu ileri sürülmüştür.

18. Mahkeme, uyuşmazlığın sonuca bağlanabilmesi adına hizmet kusurunun bulunup bulunmadığının tespiti amacıyla Adli Tıp Kurumu nezdinde bilirkişi incelemesi yaptırmıştır. Bilirkişi Heyeti adli tıp, tıbbi patoloji, iç hastalıkları, çocuk sağlığı ve hastalıkları, kadın hastalıkları ve doğum ile genel cerrahi alanında uzman olan doktorlardan teşekkül etmiştir.

19. 14/3/2012 tarihli bilirkişi raporunun ilgili kısmı şöyledir;

"2-Dr.C.A.nın 22.3.2010 tarihli ifadesinde.

Bana sormuş olduğunuz 63 yaşındaki hasta H.Ş. Vajenkafı sarkması,evre 4 POPQ nedeniyle (daha önceden geçirilmiş histeroktomi sonrası) sacrocolpopeksi+ Burch +Halban operasyonları 19.02.2009 tarihinde olup, 23.02.2009 tarihinde saat 09.00 gibi taburcu şifa ile edilmiştir. Bilahare 28.02.2009 Cumartesi günü akşam saatlerinde evime gelen telefonda bu hastanın öğürme, bulantı ve kusma şikayetleri ile yatırıldığı üzere Doç. Dr. H.A. dan (Nöbetçi şef) bilgi verilmesi üzerine nazogastrik sonda yutturulup hastanın bağırsak sesleri dört kadranda pozitif ve akut batın bulgularının olmayışı nedeniyle intravenöz sıvı beslenmesi ile takibine karar verildi. 01.03.2009 Pazar günü genel durumunun iyi oluşu, ateşinin 36,2 oluşu, bağırsak seslerinin pozitif oluşu, elektrolitlerinin normal oluşu sebebiyle pazartesiye kadar takibine genel durumunun da iyi olmuş olması, distansiyonunun olmayışı, bağırsak seslerinin dört kadranda da pozitif oluşu sebebiyle karar verildi. 02.03.2009 tarihinde Pazartesi günü hastanın genel durum değerlendirilmesinde sabah vizitinde genel durum iyi, tansiyon normal, bağırsak sesleri gaz (+), gaita(-) olarak görülmesi üzerine ayaktan direkt batın çekildi. Cüzi hava sıvı seviyeleri gözlenmesi üzerine elektrolid takiplerinde de bir bozukluk olmamasına rağmen genel cerrah olmaması sebebiyle Dr. Sadi Konuk Devlet Hastanesi Genel Cerrahi servisine nakline karar verildi. Yapılan istişarelerle sabah saat 09.00"da alabileceklerini söylemeleri üzerine her dört kadranda da bağırsak sesleri hala pozitif iken, 03.03.2009 tarihinde saat 09.00"da hasta bu hastaneye nakledildi. Orada 12-24 saat arası acil serviste müşahade de kaldıktan sonra hastaneyi beğenmeyip, Marmara Tıp Fakültesine gittiğini ve ameliyat olduğunu. 06.03.2009 tarihinde de emboli nedeniyle ex olduğunu şifaen öğrendik. Hastanın gerek ameliyatında gerekse ameliyat sonrası ikinci kere yatışında hafta sonu olmasına rağmen hiçbir ihmal söz konusu olmayıp, yakinen tetkik, takip ve tedavi görmüş ve gereği yapılmıştır. Konu ile ilgili söyleyeceklerinin bundan ibaret olduğunu” söylediği,

3-Dr.İ.Ç.nin22.3.2010 tarihli ifadesinde:

“Hastanın 19.02.2009 tarihinde vault prolapsusu tanısı ile yapılan sacrocolpopeksi halban Burch operasyonuna ikinci operatör olarak katıldım. Birinci operatör Op.Dr.N.S. idi. Ameliyat tamamen normal şartlarda, normal sürede cereyan etti. Ameliyat ve ameliyat sonrası hiçbir komplikasyon gerçekleşmedi. Hasta post op 4.günde taburcu edildi. Ancak aynı hasta 29.02.2009 Cumartesi günü karın ağrısı ve şişlik şikayeti ile tekrar hastanemiz acil polikliniğine başvurmuş. Yapılan muayene ve inceleme sonucunda bağırsak sesleri dört kadranda pozitif, gaz dejarjı (+), gaita (-), batın distandü, çekilen ayakta direkt batın grafısinde hava sıvı seviyeleri görülmesi üzerine ileus ön tanısıyla yatırılmış ve klinik şefi Op. Dr. C. bey durumdan haberdar edilmiş. Hastanın genel durumu iyi, laboratuvar parametreleri iyi olması üzerine sıvı tedavisi ve nazogastrik sonda ile Pazartesiye kadar takip edilmiş. Pazartesi günü sabah vizitinde hasta yatağında görüldü. Vizitte bende vardım. Hasta klinik şefimiz Op. Dr. C. A. önerisi ile hastanemizde Genel Cerrahi kliniği olmaması üzerine sabah saat 09.00"da Bakırköy Dr. Sadi Konuk Devlet Hastanesi Genel Cerrahi kliniği ile görüşülerek hastanın kabul edilmesi üzerine hasta aynı gün sevk edildi. Hastanın ileus tablosu olmasına rağmen genel durumu iyi, gaz deşarjı müspet, kan elektrolit seviyeleri normal idi. Daha sonra hastanın Bakırköy Dr. Sadi Konuk Devlet Hastanesi Genel Cerrahi Kliniğini beğenmemesi üzerine kendi isteği ile Marmara Tıp Fakültesine gittiğini, orada yapılan ileus operasyonunu takiben ex olduğunu şifaen öğrendik. Konu ile ilgili söyleyeceklerinin bundan ibaret olduğunu” söyledi,

4-Dr.A.S.B.nin 22.3.2010 tarihli ifadesinde:

Ben olayın olduğu tarihte Bakırköy Kadın Hastalıkları ve Doğum Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum asistanı olarak görev yapmakta idim. Hastanın 19.02.2009 tarihinde yapılan ameliyatında herhangi bir görevim yoktur. 02.03.2009 tarihinde klinik şefi Op. Dr. C. A. nın talimatıyla septik servisinden ürojinekoloji servisine alındı. Hastayı servis kıdemli doktorum Dr.E. hanımla beraber değerlendirdik. Hastanın distansiyonu mevcuttu. Gaz deşarjı vardı. Dört kadranda bağırsak sesleri alınmakta idi. Gaita deşarjı yoktu. Hastanın hafta sonu çekilen ayakta direkt batın grafisinde hava sıvı seviyeleri mevcuttu. Hastanın nazogastrik sondası haftasonu koşullarında takılmıştı. Hasta tetkikleri ile beraber vizitte bölüm şefi ile beraber değerlendirildi. Hastanın aldığı çıkardığı takibi ve nazogastrikten gelen miktarının takibi önerildi. Vizitten sonra poliklinikte görevli olmam dolayısıyla o gün için hastayı görmedim. 03.03.2009 tarihinde sabah vizitinde bölüm şefi ile beraber hasta tekrar değerlendirildi. Hastanın genel cerrahi konsültasyonu yapılması uygun görüldü. Hasta servis kıdemli doktoru Dr. E. hanım ve ambulans eşliğinde Dr. Sadi Konuk E.A.Hastanesine Genel Cerrahi bölümüne konsülte edildi. Genel cerrahi hastayı kendilerinin takibinde ve kendilerinde yatışını uygun gördü. Hastanın sevk ve evraklarım öğlen arası poliklinikten geldiğim sırada Dr. E. hanımdan aldığım bilgiler doğrultusunda imzaladım. Hastanın bundan sonraki durumunu E. hanımın hastanın oğlu ile telefonda haberleşmeleri dolayısıyla öğrendim. Konu ile ilgili söyleyeceklerinin bundan ibaret olduğunu söyledi.” dediği,

5-Dr.N.S.nin 22.3.2010 tarihli ifadesinde:

18.02.2009 tarihinde hastamıza vajinal kaf prolafsus nedeniyle sacrocolpopeksi halban Burch operasyonu olmak üzere hastanemize yatırıldı. 19.02.2009 tarihinde ameliyata alındı. Ameliyat sorasmda eski ameliyata bağlı çok yapışıklık olması nedeniyle arkadaşımız Op. Dr. İ.Ç. de ameliyat ekibine dahil oldu. Ameliyat alanını açmak için yapışık olan yerler açıldı. Ameliyat sahası ortaya çıkarıldı. Kapalı sacrocolpopeksi ameliyatı gerçekleştirildi. Halban operasyonu yapıldı. Periton kapatıldı. (Hemşire gazın kompresin ve aletlerin tam olduğunu ifade etti) Bundan sonra Burch operasyonu uygulandı. Batın katları uygun olarak kapatıldı. Post op dönemi sorunsuz geçen hasta dört gün sonra taburcu edildi. Hastanın 29.02.2009 tarihinde tekrardan hastanemize yattığını bu soruşturma sırasında öğrendim. Olan olaylarda ihmal kusur olmadığını beyan ederim. Konu ile ilgili söyleyeceklerinin bundan ibaret olduğunu”söylediği,

7-Bakırköy Kadın Doğum ve çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesinin 17.2.2009girişve 23.2.2009 çıkış tarihli epikriz raporunda:

Son birkaç aydır ele gelen kitle şikayeti olan hastanın yapılan muayenesinde evre 4 pop Q+vault prolapsusu saptanması üzerine operasyon amacı ile servise yatırıldı.

GAA’da hasta litotomi pozisyonunda hazırlandı. Pfannenstiel insizyonla batına girildi. Gözlem deomentumun barsak anslarınave batın ön duvarına yapışık olduğu izlendi. Yapışıklıklar disseke edildi Vajen kafı ile sakrumpromontoriumu arasındaki periton açıldı. Prolen meshanterior longitudinal ligaman ile posterior vajen kafı arasına fiske edildi. Periton açıldı. Prolen meshanterior longitudinal ligaman ile posterior vajen kafı arasına fikse edildi. Periton kontinue kapatıldı. Halbansütürü kondu. Batın temizliği kanama kontrolünü takiben anterior periton kapatıldı. Retzius aralığınagirilerekbilateral2’şer adet burch sütürü kondu.240 cc metilen mavisi ile mesane şişirildi. Kaçak izlenmedi. Retzius aralığına 1 adet hemovak dren kondu. Batın katları anatomik kapatıldı. Cilde rapid vicrille iç sütür atıldı.

8-Bakırköy Kadın Doğum ve çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesinin 28.2.2009girişve 03.03.2009 çıkış tarihli epikriz raporunda:

19.2.2009tarihide halban burch sakrokolpopeksi ameliyatı geçiren hasta 28.2.2009 tarihinde bulantı kusma ishal şikayeti ile tarafımıza başvurduğu, hastanın ayakta direk batın grafisinde hava sıvı seviyesi izlenmesi ve TVUSG’de dilate barsak ansı izlenmesi üzerine servise internne edildi.

Hastaya 28.2.2009tarihideyatışında nazogastriksonda takıldığı, oral alımı kesildiği, 3000 cc 24 saatte mayi order edildi. Dinlemekle barsak peristaltizimi mevcuttu. Vital bulgularının stabil olduğu izlendi. Üre:111 Crea:1.01, Na:132, K:3.4, CPR:207, olarak sonuçlandı. Hastanın ilk 36 saatte NGS’dan 2000 cc geleni oldu, diürez 110 cc/sa olarak izlendi. Hastanın 1.3.2009tarihinde biyokimya tekrarı üre:51, Na:142, K.3,5 CPR:88 olarak sonuçlandı. Gaz gaita deşarjı olmadı. 2.3.2009 hastanın hemogram biyokimya değerleri normal sınırlarda izlendi. Gaz deşarjı mevcuttu. NGS:1600 cc diürez 45 cc/sa, olarak sonuçlandığı, ayakta direkt batın grafisi tekrarlandığı, hava sıvı seviyesi izlendi. Hastanın ateşi bir kez 38.2’ye yükseldi. 3.3.2009tarihinde hastanın tüm rutinleri tekrarlandığı, ve Sadi Konuk Devlet Hastanesi acil Cerrahi Biriminekonsültasyona yollandı yapılan değerlendirme sonrası hasta ileus düşünülerek hasta Sadi Konuk Devlet Hastanesi Cerrahi birimine yatırıldığı, bunun üzerine hastanın taburculuk işlemi yapıldı.

9-Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı4.3.2009 tarihli ameliyat notunda:

GAA uygun sterilizasyon ve operasyon koşulları hazırlandıktan sonra usulüne uygun biçimde midline insizyon ile batına girilen olguda Karın içi yapışıklıklar tesbit edildi, mets ve bistürü yardımı ile yapışıklıklar açıldı. Milking ile barsak ansları dekomprese edildi. Batın içinde bridlerden birinin etrafına sarılmış olan ileum segmentinin strangüle olduğu görülerek detorsiyone edildi. Sonrasında uygulanan sıcak ile vitalitesinin geri gelmemesi üzerine rezeksiyon kararı alındı. Uslüne uygun olarak mezosu hazırlanıp yer yer 2-0 ipekler ile bağlanan ve yer yerde ligasure ile rezeke edilip hazırlanan segment demarkasyon hatlarından rezeke edildi. Uçuca kalan uçlar 2-0 ipeklerle ve 3-0 vikrille içte Lambert ve dışarıda connel sütürlerle anastomoz yapıldı. Geçişin yeterli olduğu görüldü. Batın içi yıkama ve hemostazı takiben fasya no 1 loop PDS ile kontinü ; cilt stapler ile kapatıldı.” Dediği,

10-3.3.2009 yatış ve 6.3.2009 çıkış tarihli eksitus epikriz raporunda;

Hastanın sabah saatlerinde mobilizasyonu sonrasında solunum sıkıntısı başlaması üzerine hastaya maskeile oksijen başlandığı, takiplerinde taşikardik seyretmesi üzerine EKG’si çekildi. Kan gazlarıve rutinkan tetkikleri istendi. Hastanın solunum sıkıntısı ilerlemesi üzerine Cerrahi Yoğun Bakım Ünitesinden konsültasyon istendi. Hastanın saat 06.50 saatlerinde kardiopulmoner arresti geliştiği, kardiopulmoner resüsitasyona başlandığı, hasta entübeedildiği, Atropin veAdrenalin IV infüzyonları yapıldığı, 45 dakika sonrasında kardiopulmoner resüsitasyonacevap vermeyen hasta eksitus kabul edildi.

11-Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Başkanı imzalı 19.3.2010 tarihli yazısında:

H.Ş. isimli hasta 19.02.2009 tarihinde geçirmiş olduğu jinekolojik operasyonu takiben gelişen İnterstinal Obstrüksiyon şikayetiyle 04.03.2009 tarihinde acil olarak operasyona alınmış ve strangulasyonlu ince barsak obstruksiyonu tespit edilerek rezeksiyon yapılmıştır.

Yoğun bakımdan servise alındığı 05.03.2009 tarihinde bir sorunu olmamasına rağmen sabah yataktan kalktığında gelişen kardio pulmoner arrest ile hasta kaybedilmişitir. Hastanın pulmoner emboli nedeni ile exitus olduğu kararı verilmiş, ancak tam ölüm nedenini gösterecek bir kanıtımız olmamaktadır.” şeklinde yazılı olduğu,

12-6.3.2009tarihli mernisölüm belgesinde: kişinin ölümünün kardiopulmonerarrest olduğu, ölüm tarihinin 6.3.2009olduğukayıtlıdır.

SONUÇ:

19.2.2009 tarihinde ele gelen kitle şikayeti olan hastanın yapılan muayenesinde evre 4 Pop Q+ vault prolapsusu saptanması üzerine operasyon amaçlı yatırıldığı, ameliyat edildiği, tedavisinin ardından şikayetleri nedeniyle aynı hastaneye 28.02.2009 tarihinde tekrar yatırıldığı ve daha sonra Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi bölümüne sevk edildiği, obstrüksiyon şikayeti nedeniyle 4.3.2009 tarihinde operasyona alındığı, ve strangulasyonlu ince barsak obsrüksiyonu tespit edilerek rezeksiyonyapıldığı,5.3.2009 tarihide yoğun bakım servisine yatırıldığı, 5.3.2009tarihindekariopulmoner arrest geliştiği resüsitasyona cevap vermediğive eks kabul edildiği bildirilen İ. kızı 1946 doğumlu H.Ş. hakkında düzenlenmiş adli ve tıbbi belgelerde bulunan veriler değerlendirildiğinde:

1-Her ne kadar zamanında otopsi yapılarak iç organ değişimleri araştırılmamış olsa da; tıbbi belgelere göre kişinin ölümünün evre 4 pop Q + vault prolopsusu nedeniyle yapılan ameliyat sonrasında oluşan barsak strangulasyonu ameliyatı sonrasında gelişen komplikasyonlar (pulmoner emboli) sonucu meydana gelmiş olduğunun kabulü gerektiği,

2-17.2.2009tarihide evre4 Pop Q+ vault prolopsusu nedeniyle konulan ameliyat endikasyonunu ve yapılan ameliyatın tıp kurallarına uygun olduğu, ameliyat sonrası barsak stragulasyonu gelişmesinin bir komplikasyon olduğu, 28.2.2009 -3.3.2009 tarihleri arasında kişinin Bakırköy Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesinde kitakiplerinin uygun olduğu, stragulasyonunun düzelmemesi üzerine ameliyat kararı verilmesinin ve yapılan ameliyatın uygun olduğu, tedavisini yapan hekimlere ve idareye kusur atfedilemeyeceği oy birliğiyle mütalaa olunur."

20. Başvurucular bilirkişi raporuna itiraz etmiştir. İtiraz dilekçesinde özetle "ilk ameliyat sonrası hasta taburcu edilirken şikayetlere karşın bağırsak tıkanmasının tespit edilememesinin açık bir ihmal olduğu, ameliyatın geç yapıldığı, hastanın şikayetlerine ve tıkanmanın tespitine karşın ameliyatın bekletildiği bu gecikmenin ölüm olayındaki etkisinin değerlendirilmediği" ileri sürülmüştür.

21. Mahkeme 30/10/2012 tarihli kararı ile davayı reddetmiştir. Gerekçenin ilgili kısmı şöyledir:

"Anayasa’ nın 125. maddesinin son fıkrasında “idare kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.” hükmüne yer verilmiştir.

İdarenin hukuki sorumluluğu, kamu hizmetlerinden doğan zararların karşılanıp giderilmesini amaçlayan hukuki bir kurum olarak tanımlanmaktadır. Bu nedenle idarelerin kanunlarla kendilerine verilen görevleri yaptıkları sırada gerekli dikkat ve özenin gösterilmemesi veya tedbir alınmaması neticesinde kişilerin uğradığı zararların hizmet kusuru ilkesi uyarınca giderilmesi gerekmektedir.

İdarenin hukuki sorumluluğundan söz edebilmek için ortada bir zararın bulunması ve bunun idareye yüklenebilen bir işlem veya eylemden doğması, başka bir deyişle zararla, idari faaliyet arasında illiyet bağı bulunması gerekir. Daha açık bir anlatımla idari faaliyet zararın gerçek nedenini oluşturması, zararın idari işlem veya eylemden kaynaklanması gerekmektedir.

Dava dosyasının incelenmesinden; müteveffa H.Ş.nin İstanbul İli, Bakırköy Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Eğitimi ve Araştırma Hastanesi"nde 9.2.2009 tarihinde ele gelen kitle şikayetiyle yapılan muayenesinde evre 4 Pop Q+ vault prolapsusu saptanması üzerine operasyon amaçlı yatırıldığı, ameliyat edildiği, tedavisinin ardından şikayetleri nedeniyle aynı hastaneye 28.02.2009 tarihinde tekrar yatırıldığı ve daha sonra Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi bölümüne sevk edildiği, obstrüksiyon şikayeti nedeniyle04.03.2009 tarihinde operasyona alındığı, ve strangulasyonlu ince barsak obsrüksiyonu tespit edilerek rezeksiyonyapıldığı,05.03.2009 tarihide yoğun bakım servisine yatırıldığı, 05.03.2009 tarihinde kariopulmoner arrest geliştiği resüsitasyona cevap vermediğive eks duhul kabul edilmesi nedeniyle davacıların her biri için 40.000,00 TL olmak üzere toplam 80.000,00 TL manevi zararın tazmini istemiyle görülmekte olan davanın açıldığı anlaşılmıştır.

Olayda; davalı idarenin hizmet kusurunun bulunup bulunmadığının tespitini teminen Mahkememizin 19.09.2011 tarihli ara kararıyla dosya üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmiş olup, karar uyarınca düzenlenen Adli Tıp 1.İhtisas Kurulu"nun 14.03.2012 tarih ve 898 karar sayılı raporunun incelenmesi sonucunda; ameliyat sonrası bağırsak Strangulasyonu gelişmesinin bir komplikasyon olduğu, 17.02.2009 tarihinde yapılan ameliyatın tıp kurallarına uygun olduğu, 28.02.200-03.03.2009 tarihleri arasında Bakırköy Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi"ndeki takiplerinin uygun olduğu, tedavisini yapan hekimlere ve davalı idareye kusur atfedilemeyeceği anlaşılmakla, davacıların manevi tazminat isteminin reddi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır."

22. Başvurucuların temyiz istemi Danıştay Onbeşinci Dairesi tarafından 12/12/2016 tarihli kararla reddedilerek ret hükmü oyçokluğu ile onanmıştır. Karşıoy gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; müteveffanın ilk ameliyatı sonrası kendisine gerekli özenin gösterilmediği, ikinci defa Bakırköy Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi"ne yatırıldığındaki şikayetleri ile dava dışı hastanede aldığı belirtilen tanısının ve ilk ameliyatın olası komplikasyonlarının yeterince gözönünde tutulmayarak genel cerrahi uzmanı olmayan Bakırköy Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi"nde bekletildiği ve nihayetinde genel cerrahi uzmanı eksikliği nedeniyle bir başka hastaneye sevk edildiği, böylelikle yitirilmiş zamana yol açıldığı ve müteveffanın daha riskli bir operasyona girmesine neden olunduğu anlaşıldığından, idare mahkemesi kararının temyizen bozularak davacıların manevi tazminat talepleri hakkında yeni bir karar verilmesi için dosyanın anılan mahkemeye gönderilmesi gerektiği düşüncesiyle çoğunluk kararına katılmıyoruz."

23. Karar düzeltme istemi de aynı Daire tarafından yine oyçokluğu ile 22/11/2017 tarihinde reddedilmiştir. Karşıoy gerekçesi temyiz aşamasındaki ile aynı doğrultudadır. Başvurucular nihai hükmü 25/12/2017 tarihinde tebellüğ etmelerinin ardından 24/1/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

24. Konu hakkında ilgili hukuk için bkz. Saadet Ergün ve diğerleri, B. No: 2013/4194, 14/10/2015, §§ 24-30; Ali Abidin Saruhanoğlu ve diğerleri, B. No: 2014/15478, 6/12/2017, §§ 39-42.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

25. Mahkemenin 8/6/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları

26. Başvurucular; öz olarak sağlık hizmetinin sunumunda sağlık görevlileri tarafından gereken özenin gösterilmemesi nedeniyle ölüm olayının meydana geldiğini, ameliyatın geç yapıldığını, hastanın şikâyetlerine ve bağırsak tıkanmasının tespitine karşın ameliyatın bekletildiğini belirterek yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

27. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

 “Herkes, yaşama ... hakkına sahiptir.”

28. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Devletin temel amaç ve görevleri, …Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

29. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Başvurucular, başvuruya konu olan süreçte hayatını kaybeden H.Ş.nin oğullarıdır. Bu nedenle başvuruda başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.

30. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

31. Anayasa"nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı, Anayasa"nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 50).

32. Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme yükümlülüğünün yanı sıra pozitif bir yükümlülük olarak yine yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 50, 51).

33. Söz konusu pozitif yükümlülük, sağlık alanında yürütülen faaliyetleri de kapsamaktadır. Devlet -ister kamu isterse özel sağlık kuruluşları tarafından yerine getirilsin- sağlık hizmetlerini hastaların yaşamlarının korunmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınabilmesini sağlayacak şekilde düzenlemek zorundadır (Nail Artuç, B. No: 2013/2839, 3/4/2014, § 35).

34.Anayasa Mahkemesinin yaşam hakkı kapsamında devletin sahip olduğu pozitif yükümlülükler açısından benimsediği temel yaklaşıma göre devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında gerçekleşen ölüm olaylarında Anayasa’nın 17. maddesi devlete, elindeki tüm imkânları kullanarak bu konuda ortaya konulmuş yasal ve idari çerçevenin yaşamı tehlikede olan kişileri korumak için gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak etkili idari ve yargısal tedbirleri alma görevi yüklemektedir. Bu yükümlülük -kamusal olsun veya olmasın- yaşam hakkının tehlikeye girebileceği her türlü faaliyeti kapsamaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 52).

35. Ancak ihmal nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin soruşturma yükümlülüğü açısından farklı bir yaklaşım benimsenebilir. Bu kapsamda yaşam hakkının ihlaline kasten sebebiyet verilmediği durumlarda etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülük mağdurlara hukuki, idari hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması ile yerine getirilmiş sayılabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).

36. Bu yaklaşım tıbbi hata sonucu meydana geldiği ileri sürülen ölüm olayları için de geçerlidir. Diğer taraftan bu şekildeki bir kabul, bu tür olaylarda yürütülen ceza soruşturmalarının Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmeyeceği anlamına da gelmemektedir. Ancak ilke olarak tıbbi hatalara ilişkin şikâyetler konusunda temel başvuru yolu, hukuki sorumluluğu tespit adına takip edilecek olan hukuk veya idari tazminat davası yoludur (Zeki Kartal, B. No: 2013/2803, 21/1/2016, § 78; Nail Artuç, § 38).

37. Mağdurların kendi inisiyatifleri ile başvurabilecekleri tazminat yollarının sadece hukuken mevcut bulunması yeterli olmayıp bu yolların uygulamada da etkili olması gerekir. Bir başvuru yolunun ancak hak ihlalini önleyebilmesi, devam etmekteyse sonlandırabilmesi veya sona ermiş bir hak ihlalini karara bağlayabilmesi, bunun için uygun bir giderim sunabilmesi hâlinde etkililiğinden söz etmek mümkün olabilir (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 26; Filiz Aka, B. No: 2013/8365, 10/6/2015, § 39).

38.Yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlığı koruma hakkı kapsamında yürütülecek olan ceza soruşturmalarının yanı sıra hukuki sorumluluğu ortaya koymak adına adli ve idari yargıda açılacak tazminat davalarının da makul derecede ivedilik ve özen şartını yerine getirmesi gerekmektedir. Derece mahkemelerinin bu tür olaylara ilişkin yürüttükleri yargılamalarda, Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği seviyede derinlik ve özenle bir inceleme yapıp yapmadıklarının ya da ne ölçüde yaptıklarının da Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmesi gerekir. Zira derece mahkemeleri tarafından bu konuda gösterilecek hassasiyet, yürürlükteki yargı sisteminin daha sonra ortaya çıkabilecek benzer yaşam hakkı ihlallerinin önlenmesinde sahip olduğu önemli rolün zarar görmesine engel olacaktır (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 110; Filiz Aka, § 33).

39. Bununla birlikte derece mahkemelerinin özen yükümlülüğü, yaşam hakkı ile ilgili her davada mutlaka mağdurlar lehine bir sonuca varılmasını garanti altına almamaktadır (Aysun Okumuş ve Aytekin Okumuş, B. No: 2013/4086, 20/4/2016, § 73).

40. Diğer taraftan belirtmek gerekir ki olayların oluşumuna ilişkin delillerin değerlendirilmesi öncelikle idari ve yargısal makamların ödevidir. Aynı şekilde başvuru dosyasında bulunan tıbbi bilgi ve belgelerden hareketle bilirkişilerin vardığı sonuçların doğruluğu hakkında fikir yürütmek Anayasa Mahkemesinin görevi değildir (Mehmet Çolakoğlu, B. No: 2014/15355, 21/2/2018, § 47). Bununla beraber derece mahkemelerinin gerekçeleri ayrıntılı olarak ortaya konulmalı; ulaşılan sonuçlar yeterli açıklıktaki bilimsel görüş ve raporlar gibi somut, nesnel verilere dayandırılmalıdır. Bu bağlamda, yükümlülüklerinin somut olayda yerine getirilip getirilmediğinin nesnel bir şekilde değerlendirilmesi için ilgili anayasal kurallar bağlamında derece mahkemelerinin kendilerine tanınmış takdir yetkileri çerçevesinde hareket edip etmediklerinin denetlenmesi gerekir. Dolayısıyla müdahaleyi haklı göstermek için öne sürülen gerekçelerin ilgili ve yeterli olup olmadığı incelenmelidir(Murat Atılgan, B. No: 2013/9047, 7/5/2015, §§ 44, 45).

ii. İlkelerin Somut Olaya Uygulanması

41. Mahkeme, H.Ş.nin tetkik ve tedavi sürecinde idarenin hizmet kusuru bulunup bulunmadığının, kusur var ise oranının saptanabilmesi amacıyla Adli Tıp Kurumundan rapor talep etmiştir. Adli Tıp Kurumu tarafından sunulan raporda; tedavi sürecinde yer alan doktorların beyanları, tedavi sürecini gerçekleştiren iki ayrı hastaneye ait epikriz raporu ve Fakülte Hastanesinden alınan yazılar aktarılarak tıbbi belgelere göre kişinin ölümünün yapılan ameliyat sonrasında gelişen komplikasyonlar sonucu meydana gelmiş olduğunun kabulü gerektiği, yapılan ilk ameliyatın tıp kurallarına uygun olduğu, ameliyat sonrası bağırsak tıkanmasının bir komplikasyon olduğu, 28/2/2009-3/3/2009 tarihleri arasında H.Ş.nin Bakırköy Hastanesinde yapılan takiplerinin uygun olduğu, tıkanmanın düzelmemesi üzerine ameliyat kararı verilmesinin ve yapılan ameliyatın uygun olduğu, tedaviyi yapan hekimlere ve idareye kusur atfedilemeyeceği ifade edilmiştir (bkz. § 19).

42. Genel ilkeler kısmında da belirtildiği üzere tıbbi bilgi ve belgelerden hareketle bilirkişilerin vardığı sonuçların doğruluğu hakkında fikir yürütmek Anayasa Mahkemesinin görevi değil ise de yargı mercilerince ulaşılan sonuçların yeterli açıklıktaki bilimsel görüş ve raporlar gibi somut, nesnel verilere dayandırılıp dayandırılmadığının ve bu bağlamda yaşam hakkına dair yükümlülüklerin yerine getirilip getirilmediğinin denetlenmesi için müdahaleyi haklı göstermek adına öne sürülen gerekçelerin ilgili ve yeterli olup olmadığı incelenmelidir.

43. Başvurucular bilirkişi raporuna ilişkin itirazlarını sunarken dava dilekçesinde de belirttikleri hususları yinelemiş ve ilk ameliyat sonrası hasta taburcu edilirken şikâyetlere karşın bağırsak tıkanmasının tespit edilememesinin açık bir ihmal olduğunu, ameliyatın geç yapıldığını, hastanın ameliyata geç alınmasının ölüm olayındaki etkisinin raporda değerlendirilmediğini ifade etmiştir. Mahkeme Adli Tıp Kurumundan alınan raporu esas almak suretiyle davanın reddine hükmetmiştir. Somut olayda başvurucuların yaşam hakkının ihlali iddiasına temel aldığı, tam yargı davasının esasını oluşturan iddialardan biri de bağırsak tıkanması rahatsızlığının tespitine ve yakınmalara karşın annesinin bekletilmesi ve ameliyatın geç yapılmış olmasıdır.

44. Somut süreçte H.Ş.nin genel cerrahi kliniğinin bulunmaması nedeniyle nakledildiği hastaneyi beğenmemesi üzerine aynı gün talep üzerine sevk edildiği Fakülte Hastanesinde -bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere- acil olarak ameliyata alındığı görülmektedir.

45. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda H.Ş.nin 28/2/2009-3/3/2009 tarihleri arasındaki takip ve tedavi sürecinin salt "uygun olduğu" ifadesiyle değerlendirildiği, başkaca bir açıklama yapılmadığı görülmektedir.

46. Fakülte Hastanesinde 4/3/2009 tarihinde acil olarak ameliyata alınan H.Ş.nin kusma ve mide bulantısı şikâyetiyle 28/2/2009 tarihinde başvurduğu Bakırköy Hastanesinde bağırsak tıkanması rahatsızlığı başvuru yapıldığında tespit edilmesine karşın ameliyata alınmamasına veya ameliyata alınmak üzere başka bir hastaneye yönlendirilmemesine, dört gün boyunca bekletilerek koşulları uygun olmadığı ileri sürülen bir hastaneye nakledilmesine ilişkin iddiaların başvurucular tarafından her aşamada ileri sürülmesine karşın değerlendirmeye konu edilmediği anlaşılmaktadır. Bir başka ifadeyle kendi talebiyle nakledildiği Fakülte Hastanesinde bağırsak tıkanması nedeniyle acil olarak ameliyata alınan H.Ş.nin dört gün boyunca operasyona alınmayarak bekletilmesinin ölüm olayına bir etkisinin bulunup bulunmadığı, ölüm olayı ile söz konusu süreç arasında bir illiyet bağı olup olmadığı hususunda Mahkemece bir tespit yapılmamıştır. Dolayısıyla Mahkeme sahip olduğu resen araştırma, inceleme yetkisini -başvurucular tarafından da ileri sürüldüğü halde- bu hususları aydınlığa çıkarmak için kullanmamıştır. Bilirkişi raporunda yer alan ve herhangi bir temellendirici açıklama içermeyen "28/2/2009-3/3/2009 tarihleri arasında kişinin takiplerinin uygun olduğu" ifadesi ise söz konusu iddiaları açıklığa kavuşturmaktan uzaktır. H.Ş.nin Fakülte Hastanesinde bağırsak tıkanması nedeniyle acil olarak ameliyata alınmış olması ve 28/2/2009 tarihinde Bakırköy Hastanesinde bağırsak tıkanması rahatsızlığının başvuru yapıldığı anda tespit edilmiş olması karşısında söz konusu gecikme iddiasının ciddi ve yaşam hakkına ilişkin pozitif yükümlülük bağlamında açıklığa kavuşturulması gereken bir husus olduğu kanaatine ulaşılmıştır.

47. Bu hâle göre devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülükleri bağlamında hukuki sorumluluğun ortaya çıkarılması adına Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği seviyede derinlik ve özenle bir inceleme yapılmadığı ve sonuç olarak devlete ait pozitif yükümlülüklerin gereği gibi yerine getirilmediği anlaşılmaktadır.

48. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkına ilişkin pozitif yükümlülük kapsamında usul yükümlülüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları

49. Başvurucular, açtıkları tam yargı davasının makul sürede sonuçlandırılmadığını ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

50. 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun"a eklenen geçici 2. maddeye göre Anayasa Mahkemesine yapılan ve münhasıran bu maddenin yürürlüğe girdiği 31/7/2018 tarihi itibarıyla Anayasa Mahkemesinde derdest olan yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddiasıyla ilgili bireysel başvuruların Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu (Tazminat Komisyonu) tarafından incelenerek karara bağlanması öngörülmüştür. Anayasa Mahkemesi Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018, §§ 27-36) kararında Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönünden inceleyerek Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna varmış; başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle başvurunun kabul edilemezliğine karar vermiştir.

51.Mevcut başvuruda da söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

52. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduklarına karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden

53.30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

54. Başvurucular, tazminata hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.

55. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

56. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

57. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

58. İncelenen başvuruda İstanbul 2. İdare Mahkemesi tarafından yapılan yargılama sonucu yaşam hakkının pozitif yükümlülükler kapsamındaki usul boyutunun ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

59. Bu durumda yaşam hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise usul hukukunda yer alan benzer kurumlardan farklı ve bireysel başvuruya özgü bir düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yeniden yargılama sürecinde mahkemelerce yapılması gereken iş, öncelikle hak ihlaline yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılmasından ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

60.İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

61. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 589,40 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.189,40 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

   2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Yaşam hakkının usul boyutunun ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin İstanbul 2. İdare Mahkemesine (E.2010/1238, K.2012/1935) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuların tazminat talebinin REDDİNE,

E. 589,40 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.189,40 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 8/6/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Hemen Ara