AYM 2016/5636 Başvuru Numaralı YILMAZ ZENGİN Başvurusuna İlişkin Karar

Abaküs Yazılım
Birinci Bölüm
Esas No: 2016/5636
Karar No: 2016/5636
Karar Tarihi: 9/6/2021

AYM 2016/5636 Başvuru Numaralı YILMAZ ZENGİN Başvurusuna İlişkin Karar

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

YILMAZ ZENGİN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2016/5636)

 

Karar Tarihi: 9/6/2021

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Muammer TOPAL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Gülsüm Gizem GÜRSOY

Başvurucu

:

Yılmaz ZENGİN

Vekili

:

Av. Şahin KAYMAZ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, bir siyasetçi olan başvurucunun parti binasına asılan pankartlar nedeniyle cezalandırılması sonucu ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 21/3/2016 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, muhalefet partisi olan Cumhuriyet Halk Partisinin (CHP) olayların meydana geldiği tarihte Kırşehir il başkanıdır.

A. Arka Plan Bilgisi

9. Kamuoyunda "17-25 Aralık soruşturmaları" olarak anılan süreçte İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından iş adamı, bürokrat ve memurların da bulunduğu birçok kişiye yönelik olarak "kara para aklama", "altın kaçakçılığı" ve "kamu görevlilerine rüşvet" iddialarıyla 2013 yılının Aralık ayında operasyonlar başlatılmış ve bu kapsamda çok sayıda kişi gözaltına alınarak tutuklanmıştır.

10. Müştekilerden N.B.E., tanınmış bir siyasetçinin oğlu olmasının yanı sıra birçok sivil toplum kuruluşunda yönetici olarak görev yapmaktadır. Müşteki R.S. ise olayların meydana geldiği tarihte iş adamı olarak bilinmektedir. Eldeki başvuruya konu olayda ismi geçen Bakanlar ise -olayların meydana geldiği tarihte- Z.Ç. Ekonomi Bakanı, E.Ba. Çevre ve Şehircilik Bakanı, E.B. Avrupa Birliği Bakanı, M.G. İçişleri Bakanı olarak görev yapmaktadırlar.

11. "17-25 Aralık soruşturmaları" olarak nitelenen süreç kapsamında Bakanlar ile müştekilere suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, rüşvet, görevi kötüye kullanma, ihaleye fesat karıştırma ve kaçakçılık gibi suçlamalar yöneltilmiştir. Yürütülen soruşturmalar kapsamında R.S. gözaltına alınarak tutuklanmış ve yaklaşık kırk gün tutuklu kalmıştır. Bakanlar ise kendilerine yöneltilen suçlamalar sonrasında yürütmekte oldukları bakanlık görevlerinden istifa etmişlerdir.

12. Sonrasında kamuoyunda, bu operasyonu yürütenlerin devlet içinde örgütlenmiş paralel bir yapılanma olduğu ve devlete karşı darbe hazırlığında oldukları değerlendirilmiştir. Bunun yanı sıra operasyonu yürütenlerin çok sayıda siyasetçi, bürokrat, iş adamı, sanatçı, hâkim ve savcı gibi kişilerin telefonlarını yasa dışı bir şekilde dinleyerek bu kişilere ait olduklarını ileri sürdükleri ses kayıtlarını internet üzerinden yayımladıkları anlaşılmıştır.

B. Somut Başvuruya İlişkin Olaylar

13. Kırşehir CHP il binası ön yüzüne 25/12/2014 tarihinde iki pankart asılmıştır. Pankartların birinde Bakanların ve müştekilerin gözleri maskeli resimlerinin üzerinde "paraları sıfırladık babacığım" ve diğerinde ise "Yeni Türkiye"nin hayırseverleri millet sizi biliyor" yazmaktadır.

14. Kolluk kuvvetleri 27/12/2014 tarihinde resen indirerek pankartlara el koymuş ve Cumhuriyet Savcılığına bildirimde bulunmuştur.

15. Kırşehir Cumhuriyet Başsavcılığı 27/5/2015 tarihli iddianamesiyle başvurucunun pankartlarda resimleri bulunan altı kişiye hakaret ettiği iddiası ile cezalandırılması talebiyle iddianame tanzim etmiştir.

16. Yargılamayı yapan Kırşehir 1. Asliye Ceza Mahkemesi 23/2/2016 tarihli kararıyla başvurucunun Bakanlara karşı hakaret eylemi yönünden beraatine, müştekiler yönünden ise hakaret suçunun gerçekleştiği kanaati ile 2.180 TL adli para cezasıyla mahkûmiyetine karar vermiştir. Mahkeme gerekçeli kararda özetle Z.Ç., E.Ba., M.G. ve E.B.nin siyasetçi olmaları nedeniyle mesleklerinin doğası gereği kendilerini denetime açık hâle getirdiklerini belirtmiştir. Mahkemeye göre bu kişiler icra ettikleri meslek itibarıyla toplumla iç içe olup her türlü iletişim olanaklarından istifade edebilmektedirler. Mahkeme devamla adı geçen Bakanların kendilerini ifade etme ve savunma imkânına sahip olmaları nedeniyle kendilerine yöneltilen eleştirilere karşı daha tahammüllü olmaları gerektiğini belirtmiş ve başvurucunun bu kişilere yönelik eyleminin ifade özgürlüğü kapsamında olduğu kanaati ile beraatine karar vermiştir.

17. İlk derece mahkemesi; başvurucunun müştekiler N.B.E. ve R.S.ye yönelik eylemiyle ilgili ise müştekilerin Bakanlara nazaran daha kısıtlı savunma imkânına sahip olduğunu, bu nedenle bu kişilere yönelik eleştirilerde ifade özgürlüğünün daha dar yorumlanması gerektiğini belirtmiştir. Mahkeme bu bağlamda somut olayda başvurucu tarafından gerçekleştirilen eylemin müştekiler N.B.E. ve R.S. açısından eleştiri sınırını aştığını ve masumiyet karinesini ihlal ettiğini belirterek başvurucunun 2.180 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına kesin olarak karar vermiştir.

18. Nihai karar başvurucuya 23/2/2016 tarihinde tefhim edilmiştir.

19. Başvurucu 21/3/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

20. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Hakaret” kenar başlıklı 125. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden ... kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır...

 (2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

21. Mahkemenin 9/6/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

22. Başvurucu; cezalandırılmasına neden olan pankartlarda yer alan sözlerin muhalefet partilerinin mitinglerinde ve parti grup toplantılarında dinletildiğini, ilk kez kendisi tarafından dile getirilmediğini, pankartlarda yer alan ifadelerin hakaret içermediğini, siyasi faaliyet kapsamında asılan pankartlar nedeniyle cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

23. Bakanlık görüşünde, yargılama sonucunda verilen adli para cezası kararının ifade özgürlüğüne bir müdahale teşkil ettiği iddiasında bulunulmuş ise de söz konusu müdahalenin, sarf edilen sözlerin kamu yararını ilgilendirmediği, kamusal bir tartışmaya katkı sağlar bir yanının olmadığı, söz konusu ibarelerin eleştiri sınırlarını aşarak hakaret niteliğinde olduğu belirtilmiştir. Bakanlık görüşüne göre; ilgili ifadelerin kişilerin şeref ve itibarını zedelemesi nedeniyle, anılan müdahale zorunlu toplumsal ihtiyaç ve demokratik bir toplumda devletin pozitif yükümlülükleri kapsamında gereklidir. Bakanlık görüşünde; müdahalenin orantılılığı ile ilgili olarak ise derece mahkemesinin infazı mümkün hapis cezasına hükmetmediği gözününde bulundurularak anılan müdahalenin orantılı olduğu belirtilmiştir.

B. Değerlendirme

24. Anayasa’nın "Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti" kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...

Bu hürriyetlerin kullanılması,... başkalarının şöhret veya haklarının,... korunması ... amaçlarıyla sınırlanabilir…

Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

25. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Müdahalenin Varlığı

26. Parti binasına asılan pankartlar nedeniyle başvurucunun adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Söz konusu mahkeme kararı ile başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahalede bulunulmuştur.

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

27. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

28. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.

i. Kanunilik

29. 5237 sayılı Kanun"un 125. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.

ii. Meşru Amaç

30. Başvurucunun cezalandırılmasına ilişkin kararın başkalarının şöhret veya haklarının korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.

iii. Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk

 (1) Genel İlkeler

 (a) Demokratik Toplumda İfade Özgürlüğünün Önemi

31. Anayasa Mahkemesi ifade özgürlüğü bağlamında demokratik toplum düzeninin gerekleri ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini daha önce pek çok kez açıklamıştır. İfade özgürlüğü kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanmaması, bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirme, bu konuda başkalarını ikna etme çabaları ve bu çabaların hoşgörüyle karşılanması çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir. Dolayısıyla toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir Coşkun, [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 42, 43; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§ 35-38).

 (b) Müdahalenin Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olması

32. İfade özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması gerekir (Bekir Coşkun, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın, §§ 70-72; AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007).

33. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, § 77; Sırrı Süreyya Önder [GK], B. No: 2018/38143, 3/10/2019, § 58; Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, § 51). Orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında adil bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (benzer değerlendirmeler için bkz. Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 132; Bekir Coşkun, § 57; Tansel Çölaşan, §§ 46, 49, 50; Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017, § 59).

34. Derece mahkemeleri söz konusu dengelemeyi yaparken ve ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılayıp karşılamadığını değerlendirirken belirli bir takdir yetkisine sahiptir. Ancak bu takdir payı, Anayasa Mahkemesinin denetimindedir (Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 57).

35. Anılan denetim sırasında Anayasa Mahkemesi temel hak ve özgürlüklere yapılan müdahalenin gerekçesine odaklanır. Kamu makamlarının temel hak ve özgürlüklere -zorunlu bir ihtiyaca karşılık geldiğini ve orantılı olduğunu- ilgili ve yeterli bir gerekçe ile ortaya koymadan yaptıkları müdahalelerin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olarak kabul edilebilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla ifade özgürlüğüne gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile yapılan müdahaleler Anayasa"nın 26. maddesini ihlal edecektir (Kemal Kılıçdaroğlu, § 58; Bekir Coşkun, § 56; Tansel Çölaşan, § 56; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 120).

 (2) Somut Olayın Değerlendirilmesi

36. Somut olayda, başvurucunun cezalandırmasına neden olan pankartlar bir siyasi partinin il başkanlığı binasına asılmıştır. Anayasa"nın 68. maddesinin ikinci fıkrasında siyasi partilerin demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurları olduğu ifade edilmiştir. Siyasi partiler, halkın siyasete katılımının araçları olduğu kadar çoğulcu siyasetin de temel unsuru ve güvencesidir. Karar alma sürecini etkileme ve siyasi iktidarı kullanmada vazgeçilmez bir rol ve ağırlığa sahip olan siyasi partiler demokrasinin iç içe geçmiş ve birbirini tamamlayan kurumlarıdır. Sonuç olarak devlet politikalarının yönü, günümüz çağdaş demokrasilerinde siyasi partilerin açık mücadelesi ile tayin edilmektedir (benzer değerlendirmeler için bkz. Deniz Karadeniz ve diğerleri [GK], B. No: 2014/18001, 6/2/2020, § 135).

37. Demokrasi için vazgeçilmez önemlerinin bir sonucu olarak Anayasa ve kanunlarımızda siyasi partiler oldukça ayrıntılı bazı düzenlemelere konu olmuştur. Söz konusu düzenlemelerden biri de mevcut başvuruya ilişkin meselenin çözümlenmesi ile yakından ilgili olan siyasi partilerin parti binalarında ilan asma serbestisine ilişkin hükümdür. 26/4/1961 tarihli ve 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun"un "İlan ve reklam yerleri" kenar başlıklı 60. maddesinde ayrıntılı bazı düzenlemelere yer verilmiştir. Söz konusu maddenin birinci fıkrasında siyasi partilerin ve adayların seçim bürolarına, seçimin başlangıç tarihinden seçim propaganda süresinin sona erdiği tarihe kadar parti bayrağı, afiş, poster, pankart ve benzeri malzemeleri asabileceği veya yapıştırabileceği hükmüne yer verilmiştir. Aynı fıkrada ayrıca siyasi partilerin genel merkez, il, ilçe ve belde binalarına sayılan malzemeleri her zaman asabileceği veya yapıştırabileceği düzenlenmiştir (Deniz Karadeniz ve diğerleri, § 136).

38. Eldeki başvuruya konu pankartın CHP"nin Kırşehir İl Başkanlığı binasına asıldığı göz ardı edilmemelidir. 298 sayılı Kanun"un parti binalarının dış yüzeylerini sürekli propaganda alanı olarak kabul etmesi gerçeğinin ışığında böyle bir pankarta müdahale ederken yetkililerin çok daha titiz değerlendirmelerde bulunmaları gerektiği açıktır (benzer değerlendirmeler için bkz. Deniz Karadeniz ve diğerleri, § 137).

39. İncelenen olayda ilk derece mahkemesi; pankartta ismi geçen Bakanların siyasetçi olmaları nedeniyle eylemlerini denetime açık hâle getirdiklerini, dolayısıyla haklarında yapılan eleştirilere katlanma yükümlülüklerinin olduğuna değinmiştir. Mahkeme devamla bu kişilerin haklarındaki eleştirilere cevap verme konusunda oldukça fazla imkâna sahip olduklarını, bu itibarla yapılan eleştirilere karşı daha toleranslı olmaları gerektiğini belirtmiştir. Anayasa Mahkemesinin pek çok kararında vurgulandığı üzere siyasi tartışma ortamları demokratik toplumda vatandaşların bilinçlenmesini sağlayarak siyasilere eleştiri ve teveccüh yöneltilmesi imkânı verir. Bu durum siyasilerin hesap verilebilirliğini ve siyasi şeffaflığı sağlamaya yöneliktir. Bu bağlamda siyasetçiye siyasetçi olması nedeniyle yöneltilen eleştirinin sınırları, sıradan bir kişiye yöneltilen eleştirinin sınırlarından daha geniştir (benzer değerlendirmeler için bkz. Kemal Kılıçdaroğlu, § 61; Nihat Zeybekçi, B. No: 2015/5633, 8/5/2019, § 38; Temel Coşkun, B. No: 2017/1632, 29/1/2020, § 32). Bu yönüyle ilk derece mahkemesinin Bakanlar yönünden Anayasa Mahkemesi içtihatlarına uygun bir değerlendirme yaptığı gözlemlenmiştir.

40. İlk derece mahkemesinin müştekiler yönünden yaptığı değerlendirmeye gelindiğinde ise müştekilerin siyasetçi olmamaları nedeniyle kendilerini ifade etme ve savunma imkânlarının kısıtlı olduğu belirtilmiştir. Bu nedenle derece mahkemesine göre müştekilere yöneltilen eleştirilere karşı ifade özgürlüğünün dar yorumlanması gerekmektedir. Mahkeme, anılan nedenlerle başvurucunun müştekilere karşı eleştiri sınırlarını aştığını kabul ederek adli para cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir.

41. Müşteki N.B.E. çok bilinen bir siyasetçinin oğlu olmasına ilave olarak iş ilişkileri, kurduğu vakıfların yürüttüğü kampanyalar, sivil toplum alanında son derece etkin ve bilinen bir kişi olması nedeniyle olayların meydana geldiği tarihlerde medyanın ve tüm siyaset çevrelerinin yakın takibindedir. Demokratik bir ülkede ülke yöneticilerinin aile fertlerinin iş ve sosyal ilişkileri her zaman kamuoyunun ilgisini çekmiş, gazetecilerin ve siyasetçilerin yakın takibinde olmuştur. Müşteki R.S. ise olayların meydana geldiği tarihlerde ünlü bir şarkıcı ile olan evliliği ve ülkenin önde gelen iş adamları ve siyasetçileri ile yakın ilişkileri nedeniyle medya ve siyaset çevrelerince yakından takip edilen, başta magazin gazeteleri olmak üzere yazılı ve görsel basında hemen her gün hakkında haberler yapılan bir kimsedir. Dolayısıyla ilk derece mahkemesinin değerlendirmesinin aksine bu kişilerin -itibarlarını zedelediğini düşündükleri ifadelere karşı- pek çok mecrada hatta çoğu siyasetçiden çok daha fazla derecede kendilerini ifade etme imkânı bulunduğu açıktır. Bu bağlamda derece mahkemesinin cezalandırma gerekçesi olarak sadece bu kişilerin savunma olanaklarının kısıtlı olduğu şeklindeki değerlendirmesine katılmak mümkün olmamıştır.

42. Üstelik 17-25 Aralık soruşturmaları olarak bilinen süreçte yaşananlardan sonra siyasetçilerin şikâyetçileri takip etmeleri, onlar hakkında fikir oluşturarak kamuoyunu bilgilendirmeye hatta yönlendirmeye çalışmaları demokratik bir toplumda kaçınılmazdır. Bu bağlamda siyasilere olduğu gibi tanınmış kişilere ilişkin yapılan, sonradan yanlış olduğu ifade edilmiş olsa bile o tarihlerde doğru olduğuna ilişkin olarak pek çok kişinin iddiası ve inancının bulunduğu bilgilerin yayılması katlanılması güç olsa dahi beklenen bir durumdur.Aksinin kabulü hâlinde bu kişileri eleştirenlerin cezalandırılması caydırıcı etki doğurarak toplumdaki ve kamuoyundaki farklı seslerin susturulmasına yol açabilir. Cezalandırılma korkusu, çoğulcu toplumun sürdürülebilmesine engel olabilir (benzer değerlendirmeler için bkz. Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 79; Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 50). Bu itibarla somut olayda başvurucunun adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmesi, bilgilendirme ve eleştiri ortamına zarar verebilecektir.

43. Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru incelemesinde bireylerin anayasal hakları ihlal edilmediği sürece derece mahkemelerinin dava konusu olguları değerlendirmesine ve hukuku yorumlamasına müdahalede bulunmaz (Önder Balıkçı, § 47; Haci Boğatekin (2), B. No: 2014/12162, 21/11/2017, § 49). Buna karşın yukarıdaki tespitler dikkate alındığında ilk derece mahkemesinin başvurucunun mahkûmiyetinin zorunlu toplumsal bir ihtiyaca karşılık geldiğini ilgili ve yeterli bir gerekçe ile ortaya koyduğu söylenemez.

44. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

Muammer TOPAL ve İrfan FİDAN bu görüşe katılmamışlardır.

3. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden

45. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."

46. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur.

47. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK] B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

48. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

49. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü"nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

50. Somut olayda, parti binasına asılan pankartlar nedeniyle başvurucunun mahkeme tarafından adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmesine ilişkin olarak ilk derece mahkemesi gerekçesinin ilgili ve yeterli olmadığı, bu nedenle başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

51. Bu durumda ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise usul hukukunda yer alan benzer kurumlardan farklı ve bireysel başvuruya özgü bir düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yeniden yargılama sürecinde mahkemelerce yapılması gereken iş, öncelikle hak ihlaline yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılmasından ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Kırşehir 1. Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

52. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.839,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE Muammer TOPAL ve İrfan FİDAN"ın karşı oyları ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Kırşehir 1. Asliye Ceza Mahkemesine (E.2015/335, K.2016/118) GÖNDERİLMESİNE,

D. 239,50 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.839,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 9/6/2021 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY

Başvuruya konu kararda, başvurucunun, Bakanlara karşı hakaret eylemi yönünden beraatine, müştekiler yönünden ise hakaret suçunun gerçekleştiği kanaati ile adli para cezasıyla mahkumiyetine karar verilmiştir. Mahkeme gerekçeli kararda özetle, çoğunluk kararında adı geçen Bakanların siyasetçi olmaları nedeniyle mesleklerinin doğası gereği kendilerini denetime açık hale getirdikleri, icra ettikleri meslek itibarıyla toplumla iç içe olup her türlü iletişim olanaklarından istifade edebildikleri; adı geçen Bakanların kendilerini ifade etme ve savunma imkanına sahip olmaları nedeniyle kendilerine yöneltilen eleştirilere karşı daha tahammüllü olmaları gerektiğini belirtmiş; başvurucunun bu kişilere yönelik eyleminin ifade özgürlüğü kapsamında olduğu kanaati ile beraat kararı vermiştir.

Mahkeme, başvurucunun, müştekilere yönelik eylemiyle ilgili ise müştekilerin Bakanlara nazaran daha kısıtlı savunma imkanına sahip olduğunu bu nedenle bu kişilere yönelik eleştirilerde ifade özgürlüğünün daha dar yorumlanması gerektiğini; bu bağlamda, somut olayda başvurucu tarafından gerçekleştirilen eylemin müştekiler açısından eleştiri sınırını aştığını ve masumiyet karinesini ihlal ettiğini belirterek başvurucunun adli para cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Başvurucu, cezalandırılmasına neden olan pankartlarda yer alan sözlerin, muhalefet partilerinin mitinglerinde ve parti gruplarında dinletildiğinin, ilk kez kendisi tarafından dile getirilmediğini, siyasi faaliyet kapsamında açılan pankartlar nedeniyle cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini ileri sürmekte ise de, siyasi faaliyet kapsamında açılan pankartlardaki sözlerin çeşitli mecralarda dile getirilmesi nedeniyle sarf edilen sözlerin artık kamuyu ilgilendirmediği, kamusal bir tartışmaya katkı sağlar bir yönünün kalmadığı, bu nedenlerle söz konusu ibarelerin müştekiler yönünden eleştiri sınırlarını aşarak hakaret niteliğine kavuştuğu sonucuna varılmıştır. Dava konusu ifadelerin, kişilerin şeref ve itibarını zedeler duruma gelmesi nedeniyle, anılan müdahalenin zorunlu toplumsal ihtiyaç ve demokratik bir toplumda devletin pozitif yükümlülükleri kapsamında gerekli olduğu sonucuna varılmıştır.

Anayasa Mahkemesinin pek çok kararında vurgulandığı üzere siyasi tartışma ortamları demokratik toplumda vatandaşların bilinçlenmesini sağlayarak siyasilere eleştiri ve teveccüh yöneltilmesi imkanı verir. Bu durum siyasilerin hesap verebilirliğini ve siyasi şeffaflığı sağlamaya yöneliktir. Bu bağlamda siyasetçiye siyasetçi olması nedeniyle yöneltilen eleştirinin sınırları sıradan bir kişiye yöneltilen eleştirinin sınırlarından daha geniştir.

Müştekiler yönünden ise, müştekilerin siyasetçi olmamaları nedeniyle kendilerini ifade etme ve savunma imkanlarının kısıtlı olduğu; bu nedenle müştekilere yöneltilen eleştirilere karşı ifade özgürlüğünün dar yorumlanması gerektiği sonucuna varılmakta, aynı eleştirilerin tekrarında kamusal yararın bulunmadığı mülahaza edilmektedir.

Somut olayda, parti binasına asılan pankartlar nedeniyle başvurucunun mahkeme tarafından adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmesine ilişkin olarak ilk derece mahkemesi gerekçesinin ilgili ve yeterli olduğu, bu nedenle başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edilmediği sonucuna varılmakla çoğunluğun ihlal yönündeki kararına katılınmamıştır.

Üye

Muammer TOPAL

Üye

İrfan FİDAN

 

Hemen Ara