Esas No: 2017/31079
Karar No: 2017/31079
Karar Tarihi: 10/6/2021
AYM 2017/31079 Başvuru Numaralı A.A. VE DİĞERLERİ Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
GENEL KURUL |
|
KARAR |
|
A.A. VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2017/31079) |
|
Karar Tarihi: 10/6/2021 |
R.G. Tarih ve Sayı: 18/8/2021-31572 |
|
GENEL KURUL |
|
KARAR |
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan |
: |
Zühtü ARSLAN |
Başkanvekili |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Başkanvekili |
: |
Kadir ÖZKAYA |
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
|
|
Hicabi DURSUN |
|
|
Celal Mümtaz AKINCI |
|
|
Muammer TOPAL |
|
|
M. Emin KUZ |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Recai AKYEL |
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ |
|
|
Selahaddin MENTEŞ |
|
|
Basri BAĞCI |
|
|
İrfan FİDAN |
Raportör |
: |
Olcay ÖZCAN |
Başvurucular |
: |
1. A.A. |
|
|
2. H.İ. |
|
|
3. Z.E. |
Başvurucular Vekili |
: |
Av. Serkan AKBAŞ |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ceza yargılaması sırasında banka hesaplarına konulan tedbirler ile güvence bedeli alınmak suretiyle uygulanan tedbirlerin uzun süredir kaldırılmaması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 26/7/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. İkinci Bölüm İkinci Komisyonun 15/4/2019 tarihli kararı ile başvurunun makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna, makul sürede yargılanma hakkı dışındaki ihlal iddialarına ilişkin kısmının kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
7. Bireysel başvuru formunda başvurucular A.A., H.İ. ve Z.E. dışındaki kişilerin de başvurucu olarak belirtildikleri görülmüş ise de başvurucular A.A., H.İ. ve Z.E. dışında kalan başvurucuların şikâyetlerinin yalnızca yargılamanın makul sürede yapılmadığına yönelik olduğu ve makul sürede yargılanma hakkına yönelik şikâyetlerin Komisyon tarafından 15/4/2019 tarihli karar ile başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verildiği anlaşılmıştır. Dolayısıyla A.A., H.İ. ve Z.E. dışında kalan başvurucuların güvence bedeli ile tedbir yönünden bir şikâyeti bulunmadığından inceleme yalnızca A.A., H.İ. ve Z.E. yönünden yapılmış ve karar başlığında bu başvurucuların kimlik bilgilerine yer verilmiştir.
8. İkinci Bölüm tarafından 13/1/2021 tarihinde yapılan toplantıda, niteliği itibarıyla Genel Kurul tarafından karara bağlanması gerekli görüldüğünden başvurunun Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü"nün (İçtüzük) 28. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca Genel Kurula sevkine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
9. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
10. Başvuru formu ekinde yeterli bilgi ve belge bulunmadığından Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden inceleme yapılmış ve Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesine (Mahkeme) yazılan yazı ile bilgi ve belge temin edilmiştir.
11. 2009 yılı içinde Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı (Cumhuriyet Başsavcılığı) yurt dışında bulunan bahis şirketlerine erişerek futbol ve diğer spor müsabakalarına ait bahis ve şans oyunlarını yasa dışı oynatan ve Türkiye futbol liglerinde şike olaylarına karışan organize suç örgütlerinin tespitine yönelik olarak soruşturma başlatmıştır.
12. Bu kapsamda Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan soruşturma neticesinde başvurucuların da aralarında bulunduğu şüpheliler 21/2/2010 tarihinde gözaltına alınmış, aynı tarihte başvurucular H.İ. ile Z.E. tutuklanmış ve diğer başvurucu A.A. serbest bırakılmıştır.
13. Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine başvurucular H.İ. ve A.A.nın banka hesaplarına 17/2/2010 tarihinde tedbir konulmuştur.
14. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başvurucuların suç işlemek amacıyla çıkar amaçlı örgüt kurma, kurulan örgüte üye olma, örgüt faaliyeti kapsamında 29/4/1959 tarihli ve 7258 sayılı Futbol ve Diğer Spor Müsabakalarında Bahis ve Şans Oyunları Düzenlenmesi Hakkında Kanun"a muhalefet etme suçlarını işledikleri gerekçesiyle 7/6/2010 tarihinde dava açılmıştır.
15. Mahkeme 9/7/2010 tarihli kararı ile örgütün faaliyeti çerçevesinde örgüt yönetici ve üyelerinin cebir ve tehdit uyguladıkları iddiaları karşısında yargılama yapma görevinin 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 250. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi gereğince özel yetkili Diyarbakır ağır ceza mahkemelerine ait olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiştir. Kararla birlikte başvurucular H.İ. ve Z.E. ayrı ayrı 10.000 TL nakdi güvence karşılığında tahliye edilmiş ve yurt dışına çıkış yasağına tabi tutulmak suretiyle adli kontrol altına alınmıştır. Başvurucular H.İ. ve Z.E. nakdi güvence bedellerini 9/7/2010 tarihinde yatırmış ve tahliye edilmiştir.
16. Yargılamaya Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi (5. Ağır Ceza Mahkemesi) tarafından devam edilmiş, 5/4/2011 tarihli duruşmada başvurucuların savunmalarının alındığı ifade edilerek adli kontrol kapsamında konulan yurt dışına çıkış yasaklarının kaldırılmasına karar verilmiştir. 5. Ağır Ceza Mahkemesince yargılama sırasında ve farklı tarihlerde başvurucular ve diğer sanıklarca yapılan banka hesaplarındaki tedbirin kaldırılması -kovuşturma aşamasında açmış oldukları hesapların tedbir dışında bırakılmasına karar verilerek- talepleri reddedilmiştir.
17. 5. Ağır Ceza Mahkemesi 17/3/2014 tarihli kararı ile 21/2/2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun"un 1. maddesi ile 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu"na eklenen geçici 14. maddenin birinci ve dördüncü fıkraları uyarınca Diyarbakır ağır ceza mahkemelerinin yetkili olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiştir.
18. UYAP"tan yapılan incelemeye ve Mahkemeye yazılan yazıdan temin edilen bilgi ve belgelere göre Mahkemece yargılamaya devam edildiği, başvurucuların banka hesaplarındaki tedbirin kaldırılmasına ilişkin taleplerin reddedildiği, başvurucular vekilinin 16/3/2017 tarihli duruşmada güvence bedeli olarak yatırılan nakdi kefaletlerin iadesini talep ettiği ancak Mahkemenin güvence bedeli yönünden olumlu ya da olumsuz bir karar vermediği, dolayısıyla yargılamanın devam ettiği, banka hesapları üzerine konulan tedbir kararlarının kaldırılmadığı ve adli kontrol kapsamında güvence olarak alınan bedellerin iade edilmediği anlaşılmıştır.
19. Başvurucular 26/7/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
20. 5271 sayılı Kanun’un "Adlî kontrol" kenar başlıklı 109. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
""(1) (Değişik: 2/7/2012-6352/98 md.) Bir suç sebebiyle yürütülen soruşturmada, 100 üncü maddede belirtilen tutuklama sebeplerinin varlığı halinde, şüphelinin tutuklanması yerine adlî kontrol altına alınmasına karar verilebilir.
(2) Kanunda tutuklama yasağı öngörülen hallerde de, adlî kontrole ilişkin hükümler uygulanabilir.
(3) Adlî kontrol, şüphelinin aşağıda gösterilen bir veya birden fazla yükümlülüğe tabi tutulmasını içerir:
a) Yurt dışına çıkamamak.
...
f) Şüphelinin parasal durumu göz önünde bulundurularak, miktarı ve bir defada veya birden çok taksitlerle ödeme süreleri, Cumhuriyet savcısının isteği üzerine hâkimce belirlenecek bir güvence miktarını yatırmak.
...
h) Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim tarafından miktarı ve ödeme süresi belirlenecek parayı suç mağdurunun haklarını güvence altına almak üzere aynî veya kişisel güvenceye bağlamak.
...""
21. 5271 sayılı Kanun’un "Güvence" kenar başlıklı 113. maddesi şöyledir:
"" (1) Şüpheli veya sanık tarafından gösterilecek güvence, aşağıda yazılı hususların yerine getirilmesini sağlar:
a) Şüpheli veya sanığın bütün usul işlemlerinde, hükmün infazında veya altına alınabileceği diğer yükümlülükleri yerine getirmek üzere hazır bulunması.
b) Aşağıda gösterilen sıraya göre ödemelerin yapılması:
1. Katılanın yaptığı masraflar, suçun neden olduğu zararların giderilmesi ve eski hâle getirme; şüpheli veya sanık nafaka borçlarını ödememeleri nedeniyle kovuşturuluyorlarsa nafaka borçları.
2. Kamusal giderler.
3. Para cezaları.
(2) Şüpheli veya sanığı güvence göstermeye zorunlu kılan kararda, güvencenin karşıladığı kısımlar ayrı ayrı gösterilir.""
22. 5271 sayılı Kanun’un "Güvencenin geri verilmesi" kenar başlıklı 115. maddesi şöyledir:
""(1) Hükümlü, 113 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde yazılı bütün yükümlülükleri yerine getirmiş ise güvencenin 113 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendini karşılayan ve aynı maddenin ikinci fıkrasına göre verilecek kararda belirtilen kısmı kendisine geri verilir.
(2) Güvencenin, suç mağduruna veya nafaka alacaklısına verilmemiş olan ikinci kısmı, kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararları verildiğinde de şüpheli veya sanığa geri verilir. Aksi hâlde, geçerli mazereti dışında, güvence Devlet Hazinesine gelir yazılır.
(3) Hükümlülük hâlinde güvence 113 üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan hükümlere göre kullanılır, fazlası geri verilir. ""
23. 5271 sayılı Kanun’un "Taşınmazlara, hak ve alacaklara elkoyma" kenar başlıklı 128. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Soruşturma veya kovuşturma konusu suçun işlendiğine ve bu suçlardan elde edildiğine dair somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebebi bulunan hallerde, şüpheli veya sanığa ait;
...
c) Banka veya diğer malî kurumlardaki her türlü hesaba,
...
Elkonulabilir. Somut olarak belirlenen Bu taşınmaz, hak, alacak ve diğer malvarlığı değerlerinin şüpheli veya sanıktan başka bir kişinin zilyetliğinde bulunması halinde dahi, elkoyma işlemi yapılabilir. (Ek cümle: 21/2/2014 – 6526/10 md.) Bu madde kapsamında elkoyma kararı alınabilmesi için ilgisine göre Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Sermaye Piyasası Kurulu, Mali Suçları Araştırma Kurulu, Hazine Müsteşarlığı ve Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumundan, suçtan elde edilen değere ilişkin rapor alınır. Bu rapor en geç üç ay içinde hazırlanır. Özel sebepler zorunlu kıldığında bu süre talep üzerine iki ay daha uzatılabilir.
(2) Birinci fıkra hükmü;
a) Türk Ceza Kanununda tanımlanan;
...
10. (Mülga: 21/2/2014 – 6526/10 md.; Yeniden düzenleme: 24/11/2016-6763/25 md.) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (madde 220, fıkra üç),
...
Hakkında uygulanır.
...
(5) Banka veya diğer malî kurumlardaki her türlü hesaba elkonulması kararı, teknik iletişim araçlarıyla ilgili banka veya malî kuruma derhâl bildirilerek icra olunur. Söz konusu karar, ilgili banka veya malî kuruma ayrıca tebliğ edilir. Elkoyma kararı alındıktan sonra, hesaplar üzerinde yapılan bu kararı etkisiz kılmaya yönelik işlemler geçersizdir.
..."
24. 5271 sayılı Kanun’un "Elkonulan eşyanın iadesi" kenar başlıklı 131. maddesi şöyledir:
"" (1) Şüpheliye, sanığa veya üçüncü kişilere ait elkonulmuş eşyanın, soruşturma ve kovuşturma bakımından muhafazasına gerek kalmaması veya müsadereye tabi tutulmayacağının anlaşılması halinde, re"sen veya istem üzerine geri verilmesine Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından karar verilir. İstemin reddi kararlarına itiraz edilebilir.
(2) 128 inci madde hükümlerine göre elkonulan eşya veya diğer malvarlığı değerleri, suçtan zarar gören mağdura ait olması ve bunlara delil olarak artık ihtiyaç bulunmaması halinde, sahibine iade edilir.""
25. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun "Eşya müsaderesi" kenar başlıklı 54. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
""İyiniyetli üçüncü kişilere ait olmamak koşuluyla, kasıtlı bir suçun işlenmesinde kullanılan veya suçun işlenmesine tahsis edilen ya da suçtan meydana gelen eşyanın müsaderesine hükmolunur. Suçun işlenmesinde kullanılmak üzere hazırlanan eşya, kamu güvenliği, kamu sağlığı veya genel ahlak açısından tehlikeli olması durumunda müsadere edilir.(Ek cümle: 24/11/2016-6763/11 md.) Eşyanın üzerinde iyiniyetli üçüncü kişiler lehine tesis edilmiş sınırlı ayni hakkın bulunması hâlinde müsadere kararı, bu hak saklı kalmak şartıyla verilir.""
V. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 10/6/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
27. Başvurucular; tüccar olan başvurucuların işlerinin A.A. ve H.İ.nin banka hesapları üzerine konulan tedbirlerin uzun süreden beri kaldırılmaması nedeniyle olumsuz etkilendiğini, Z.E. ve H.İ. tarafından 2010 yılında yatırılan nakdi kefalet bedelinin zaman içinde değerini yitirdiği gibi ne zaman iade edileceğinin de belirsiz olduğunu iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
28. Anayasa’nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”
29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların banka hesapları üzerine konulan tedbirlerin uzun süredir devam ettiğine, adli kontrol tedbiri kapsamında yatırdıkları paraların değer kaybına uğradığına ve uzun süredir iade edilmediğine yönelik şikâyetlerinin mülkiyet hakkını ilgilendirdiği anlaşıldığından başvurucuların bütün şikâyetlerinin mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
30. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Mülkün Varlığı
31. Anayasa"nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Somut olayda başvurucuların el konulan banka hesaplarında bulunan ve adli kontrol kapsamında güvence olarak yatırdıkları paraların mülk teşkil ettiği hususunda kuşku bulunmamaktadır.
b. Müdahalenin Varlığı ve Türü
32. Anayasa Mahkemesi daha önce müsadere veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yönündeki tedbirlerin mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiğini kabul etmiş, mülkten yoksun bırakma sonucuna yol açsa dahi niteliğini ve amacını gözeterek müdahaleleri mülkiyetin kamu yararına kullanılmasının kontrolüne veya düzenlenmesine ilişkin üçüncü kural çerçevesinde incelemiştir (Bekir Yazıcı [GK], B. No: 2013/3044, 17/12/2015, §§ 57, 58; Mahmut Üçüncü, B. No: 2014/1017, 13/7/2016, §§ 67-70; Eyyüp Baran, B. No: 2014/8060, 29/9/2016, §§ 62-67; Fatma Çavuşoğlu ve Bilal Çavuşoğlu, B. No: 2014/5167, 28/9/2016, §§ 58-62).
33. Somut olayda da bu ilkelerden ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Dolayısıyla suç işlemek amacıyla çıkar amaçlı örgüt kurma, kurulan örgüte üye olma, örgüt faaliyeti kapsamında 7258 sayılı Kanun"a muhalefet etme suçlarının işlendiği gerekçesiyle başvurucular A.A. ve H.İ.nin banka hesaplarına el konulmuş, tutuklanan başvurucular Z.E. ve H.İ.nin tahliyesine karar verilmiş, başvurucular Z.E. ve H.İ. adli kontrol hükümleri kapsamında güvence bedeli yatırmaları yönünde yükümlülüğe tabi tutulmuştur. Başvurucuların banka hesaplarına el konulması, güvence bedeli yatırmak yönünde yükümlülüğe tabi tutulması ve bu tedbirlerin uzun süredir devam etmesinin mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği açık olup suçtan mülk edinilmemesini, yargılamanın düzenli şekilde yürütülmesini ve suç nedeniyle ortaya çıkabilecek giderlerin karşılanmasını amaçlayan müdahalenin üçüncü kural çerçevesinde incelenmesi uygun görülmüştür.
c. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
34. Anayasa"nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
35. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa"nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa"ya uygun olabilmesi için müdahale kanuna dayanmalı, kamu yararı amacı taşımalı ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılmalıdır (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 62).
i. Kanunilik
36. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi gereken ölçüt kanuna dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin kanuna dayalı olması, müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir kanun hükümlerinin bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44; Ford Motor Company, B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49; Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55).
37. Somut olayda suç işlemek amacıyla çıkar amaçlı örgüt kurma, kurulan örgüte üye olma, örgüt faaliyeti kapsamında 7258 sayılı Kanun"a muhalefet etme suçlarının işlendiği iddiasına ilişkin olarak yürütülen soruşturma kapsamında 5271 sayılı Kanun"un 109., 113. ve 128. maddeleri uyarınca başvurucuların banka hesaplarına elkoyma tedbiri uygulanmış ve başvurucular adli kontrol hükümleri uyarınca güvence bedeli yatırma yükümlülüğüne tabi tutulmuştur. Bu kanun hükümlerinin belirli, öngörülebilir ve ulaşılabilir olduğunda bir tereddüt bulunmadığından müdahalenin kanuni bir dayanağı mevcuttur.
ii. Meşru Amaç
38. Anayasa"nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkı ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilmektedir. Kamu yararı kavramı, mülkiyet hakkının kamu yararının gerektirdiği durumlarda sınırlandırılması imkânı vermekle bir sınırlandırma amacı olmasının yanı sıra mülkiyet hakkının kamu yararı amacı dışında sınırlanamayacağını öngörerek ve bu anlamda bir sınırlama sınırı oluşturarak mülkiyet hakkını etkin bir şekilde korumaktadır. Kamu yararı kavramı, devlet organlarının takdir yetkisini de beraberinde getiren bir kavram olup objektif bir tanıma elverişli olmayan bu ölçütün her somut olay temelinde ayrıca değerlendirilmesi gerekir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Nusrat Külah, B. No: 2013/6151, 21/4/2016, §§ 53, 56; Yunis Ağlar, B. No: 2013/1239, 20/3/2014, §§ 28, 29).
39. Müsadere veya müsadereyle suçta kullanılan, kullanılmak üzere hazırlanan veya suçtan meydana gelen eşyanın mahkûmiyete rağmen suçlunun elinde bırakılmamasıyla suçtan gelir elde edilmemesi, ayrıca suçla ilgili veya bizatihi suç teşkil eden eşyanın ülke ekonomisi, kamu düzeni ve güvenliği ile toplum ve çevre sağlığı bakımından arz ettiği tehlikelerin önlenmesi amaçlanmıştır. Böylece suçla mücadelede caydırıcılığın sağlanması, yeni suçların işlenmesinin önüne geçilmesi ve suça konu tehlike arz eden mülkün kullanılması ile dolaşımının engellenmesi hedeflenmektedir (Fatma Çavuşoğlu ve Bilal Çavuşoğlu, § 69).
40. Yukarıda yer verilen mevzuat hükümlerine göre suçlarla mücadele çerçevesinde elkoyma, müsadere veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi gibi tedbirlerin önemli ve gerekli birer araç olduğu kuşkusuzdur. Bu bağlamda suça konu mülkün kullanılmasının ve devrinin engellenmesi suretiyle suçtan gelir ya da mal varlığı elde edilmemesi veya başkalarına ait mal varlığı değerlerinin hukuka aykırı olarak elden çıkarılmasının engellenmesi amaçlanmaktadır. Ayrıca güvence bedeli de şüpheli veya sanığın bütün usul işlemlerinde, hükmün infazında veya altına alınabileceği diğer yükümlülükleri yerine getirmek üzere hazır bulunması, katılanın yaptığı masrafların karşılanması, suçun neden olduğu zararların giderilmesi ve eski hâle getirme, şüpheli veya sanık nafaka borçlarını ödememeleri nedeniyle kovuşturuluyorlarsa nafaka borçlarının ödenmesi ile kamusal giderler ve para cezalarının yerine getirilmesi amacıyla alınmaktadır (bkz. § 21).
41. Bu kapsamda elkoyma tedbiri uygulanması ve güvence bedeli alınmasının suçla mücadelede caydırıcılığın sağlanması, yeni suçların işlenmesinin önüne geçilmesi, başkalarına ait olabileceği değerlendirilen mal varlığı değerlerinin hukuka aykırı olarak elden çıkarılarak telafisi imkânsız zararların meydana gelmemesi, yargılamanın düzenli şekilde yürütülmesi, yükümlülüklerin yerine getirilmesinin sağlanması ve ortaya çıkabilecek yargılama masraflarının karşılanmasına yönelik kamu yararı amacı taşıdığı değerlendirilmiştir. Dolayısıyla müdahalenin kamu yararına dayalı, meşru bir amacının olduğu değerlendirilmiştir.
iii. Ölçülülük
(1) Genel İlkeler
42. Son olarak kamu makamlarınca başvurucuların mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyle gerçekleştirilmek istenen amaç ile bu amacın gerçekleştirilmesi için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük ilişkisinin olup olmadığı değerlendirilmelidir.
43. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016, § 18; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
44. Mülkiyet hakkına yapılan bir müdahalenin Anayasa"nın 13. ve 35. maddelerine göre ölçülü olabilmesi için her şeyden önce öngörülen kamu yararı amacını gerçekleştirmeye elverişli olması zorunludur. Diğer taraftan müdahalede bulunulurken ilgili kamu yararı amacını gerçekleştirmeye en uygun aracın seçilmesi gerekmektedir. Bu alanda hangi araçların tercih edileceği ise öncelikli olarak daha isabetli karar verebilecek konumda olan ilgili kamu makamlarının yetkisindedir. Bu nedenle hangi aracın tercih edileceğinin belirlenmesi hususunda idarelerin belli ölçüde takdir yetkisi bulunmaktadır. Ne var ki seçilen aracın gerekliliğine ilişkin olarak idarelerin sahip olduğu takdir yetkisi sınırsız değildir. Tercih edilen aracın müdahaleyi ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağırlaştırması durumunda Anayasa Mahkemesince müdahalenin gerekli olmadığı sonucuna ulaşılması mümkündür. Ancak Anayasa Mahkemesinin bu kapsamda yapacağı denetim, seçilen aracın isabet derecesine yönelik olmayıp hak ve özgürlükler üzerinde oluşturduğu müdahalenin ağırlığına dönüktür (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Hamdi Akın İpek, B. No: 2015/17763, 24/5/2018, § 108; Hanife Ensaroğlu, B. No: 2014/14195, 20/9/2017, § 67).
45. Orantılılık ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş olacaktır. Müdahalenin orantılılığını değerlendirirken Anayasa Mahkemesi bir taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini, diğer taraftan da müdahalenin niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını gözönünde bulundurarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alacaktır (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Arif Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60).
46. Anayasa"nın 35. maddesinde usule ilişkin açık bir güvenceden söz edilmemektedir. Bununla birlikte mülkiyet hakkının gerçek anlamda korunabilmesi bakımından bu madde, Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında da ifade edildiği üzere mülk sahibine müdahalenin kanun dışı veya keyfî ya da makul olmayan şekilde uygulandığına ilişkin savunma ve itirazlarını sorumlu makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınması güvencesini kapsamaktadır. Bu değerlendirme ise uygulanan sürecin bütününe bakılarak yapılmalıdır (Züliye Öztürk, B. No: 2014/1734, 14/9/2017, § 36; Bekir Yazıcı, § 71).
47. Ayrıca mülkiyet hakkına müdahaleye yol açan tedbirlerin keyfî veya öngörülemez biçimde uygulanmaması gerekmektedir. Aksi takdirde mülkiyet hakkının etkin bir biçimde korunması mümkün olmaz. Bu sebeple kamu makamlarınca başvurucunun eylemi ile tedbire yol açan kanuna aykırılık arasında bağlantı olduğunu gösterir makul bir değerlendirme yapılmalıdır. Bu bağlamda elkoyma veya müsadere gibi tedbirler yoluyla mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerin bireyin menfaatleri ile kamunun yararı arasında olması gereken adil dengeyi bozmaması için suça veya kabahate konu eşyanın malikinin davranışı ile kanunun ihlali arasında uygun bir illiyet bağının olması ve iyi niyetli eşya malikine eşyasını -tehlikeli olmaması kaydıyla- geri kazanabilme olanağının tanınması veya iyi niyetli malikin bu nedenle oluşan zararının tazmin edilmesi gerekmektedir (Bekir Yazıcı, §§ 31-80; Hanife Ensaroğlu, § 66; Hamdi Akın İpek, § 115).
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
48. Somut olayda suç işlemek amacıyla çıkar amaçlı örgüt kurmak, kurulan örgüte üye olmak, örgüt faaliyeti kapsamında 7258 sayılı Kanun"a muhalefet etmek suçlarının işlendiği iddiasına ilişkin olarak yürütülen soruşturma kapsamında başvurucular A.A. ve H.İ.nin banka hesaplarına tedbir konulmuş ve başvurucular Z.E. ile H.İ. tutuklu yargılanmaktayken ayrı ayrı 10.000 TL nakdi güvence karşılığında tahliye edilmiştir.
49. Bu kapsamda, elkoyma tedbiri ile yapılan müdahalenin suçtan gelir veya mal varlığı elde edilmemesi yönündeki amacı gerçekleştirmek için elverişli bir araç olduğunda tereddüt bulunmamaktadır. Ayrıca bu gelir ve mal varlığının elden çıkarılmasının engellenmesi için başvurucuların banka hesaplarına tedbir konulmasının gerekli olduğu da tartışmasızdır. Adli kontrol kapsamında kabul edilen güvence bedeli alınmasına ilişkin tedbirin de tutukluluğun yaratacağı ağır sonuçları ortadan kaldırması yanında mahkemece getirilen yükümlülüğe uyulmasını temin etmek, muhtemel bir mahkûmiyet kararının infaz edilmemesi riskini azaltmak ve varsa kamu zararının giderilmesini sağlamak gibi faydaları olacağı açıktır. Bu nedenle adli kontrol hükümleri kapsamında alınan güvence bedellerinin de bu amaçların gerçekleştirilmesi için elverişli ve gerekli olduğunda şüphe bulunmamaktadır.
50. 5237 sayılı Kanun"un eşya müsaderesi başlıklı 54. maddesinde; kasıtlı bir suçun işlenmesinde kullanılan veya suçun işlenmesine tahsis edilen ya da suçtan meydana gelen eşyanın müsaderesine hükmolunacağı belirtilmiştir. Ayrıca 5271 sayılı Kanun"un güvencenin geri verilmesini düzenleyen 115. maddesinde de; suçtan hüküm giyen, hakkında kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararı verilen kişilere güvence bedelinin iade edilmesine ilişkin kuralların düzenlendiği görülmektedir. Buna göre suç soruşturması veya kovuşturması altında bulunan kişilerden alınan güvence bedelinin kovuşturmaya yer olmadığı kararı üzerine iade edilebileceği, iddianame düzenlenmiş olması hâlinde ise yargılama neticesinde mahkûmiyet veya beraat kararı verilmesine göre kısmen veya tamamen iade edilebileceği gibi karşıladığı giderlere mahsuben iade edilmeyebileceği sonucuna varılmaktadır. Dolayısıyla başvurucular 5237 sayılı Kanun"un 54. maddesi ile 5271 sayılı Kanun"un 115. maddesinde yer verilen düzenlemelerin bir sonucu olarak tedbir konulan banka hesaplarında bulunan paraların yargılama sonunda müsadere edilmesine karar verilebileceğini, tutukluluk hâllerinin sonlandırılması için yatırdıkları güvence bedellerinin yargılama süresi boyunca iade edilmeyebileceğini, yargılama sonunda da bu bedellerin bazı giderlere mahsuben kısmen veya tamamen iade edilmeyebileceğini öngörebilecek durumdadır. Ancak tedbir niteliğindeki bu kararların on yılı aşkın süredir devam ettiği ve başvurucuların temel şikâyetlerinin de tedbir kararlarının uzun zamandır kaldırılmamasına ilişkin olduğu anlaşılmıştır. Bu durumda tedbir süresinin uzunluğu bağlamında müdahalenin orantılı olup olmadığı değerlendirilerek sonuca varılacaktır.
51. UYAP"tan yapılan inceleme neticesinde başvurucular hakkında açılan davanın devam ettiği, başvurucuların banka hesaplarına konulan tedbirlerin kaldırılmadığı ve adli kontrol kapsamında başvuruculardan alınan güvence bedellerinin iade edilmediği anlaşılmıştır.
52. Mahkeme, yargılama sırasında başvurucuların güvence bedelinin iadesine ilişkin talepleri hakkında bir karar vermemiş; tedbir kararlarının kaldırılması taleplerini ise hesaplarda bulunan paraların müsaderesinin istendiği gerekçesiyle reddetmiştir. Bu gerekçenin tedbir konulması aşaması açısından ilgili ve yeterli olduğu değerlendirilse de kişilerin mal varlığı değerleri üzerine konulan tedbirlerin ölçülü olduğundan söz edebilmek için uzayan süreç nedeniyle orantısız, dolayısıyla ölçüsüz hâle dönüşmemesi gerekir. Her olayın özelliğine göre bu sürenin makul olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiği de açıktır. Somut olayda tedbir kararlarının uzun süredir devam etmesinde başvuruculara atfedilebilecek bir kusurun bulunduğunun tespit edilememiş olması karşısında başvurucuların banka hesapları ile güvence olarak yatırdıkları bedeller üzerinde 2010 yılından bu yana devam eden tedbir kararlarının süresinin öngörülebilir ve makul olduğundan bahsetmek mümkün değildir. Ayrıca başvuruculardan alınan güvence bedellerinin yargılama sonunda iade edilip edilmeyeceği belirsiz olduğundan başvurucuların değer kaybına ilişkin şikâyetlerinin bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir. Dolayısıyla uygulanan tedbir kararlarının uzun süredir devam etmesinin başvuruculara şahsi olarak aşırı bir külfet yüklediği, bu sebeple müdahalenin kamu yararı ile başvurucuların mülkiyet hakkının korunması arasında olması gereken adil dengeyi başvurucular aleyhine bozduğu ve ölçülü olmadığı sonucuna varılmıştır.
53. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden
54. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
55. Başvurucular, ihlalin tespit edilmesini istemiş ve ayrı ayrı 20.000 TL maddi ve 40.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
56. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
57. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
58. İncelenen başvuruda banka hesaplarına konulan tedbirler ile güvence bedeli alınmak suretiyle uygulanan tedbirlerin uygulanmasının makul bir süreyi aşması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Somut olayda tedbirlerin uygulanmasının makul bir süreyi aşması nedeniyle verilen ihlal kararı tedbir süresinin makul olmadığını tespit etmekle birlikte tedbirlerin kaldırılması gerektiği anlamı taşımamaktadır.
59. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucuların uğradıkları zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için mülkiyet hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvuruculara net 10.000 TL manevi tazminatın müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
60. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucuların uğradıklarını iddia ettikleri maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucuların bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
61. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.857,50 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucuların kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE,
B. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa"nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Başvuruculara net 10.000 TL manevi tazminatın MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 257,50 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.857,50 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin bilgi için Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2014/235) GÖNDERİLMESİNE,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 10/6/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.