AYM 2018/23695 Başvuru Numaralı BANU DİDEM SEZER VE DİĞERLERİ Başvurusuna İlişkin Karar

Abaküs Yazılım
Birinci Bölüm
Esas No: 2018/23695
Karar No: 2018/23695
Karar Tarihi: 15/6/2021

AYM 2018/23695 Başvuru Numaralı BANU DİDEM SEZER VE DİĞERLERİ Başvurusuna İlişkin Karar

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

BANU DİDEM SEZER VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/23695)

 

Karar Tarihi: 15/6/2021

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Muammer TOPAL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Olcay ÖZCAN

Başvurucular

:

1. Banu Didem SEZER

 

 

2. Dürrünev VOLKAN

 

 

3. Orhan ARUN

Başvurucular Vekili

:

Av. Ümit BÜYÜKDAĞ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının, kanun yolu incelemesi talebinin reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının, usulüne uygun kamulaştırma işlemi yapılmaksızın ve bedeli ödenmeksizin taşınmaza el konulması ile el atma bedelinin düşük belirlenmesi nedeniyle de mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 12/7/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. Adana"nın Sarıçam ilçesi Sofulu Mahallesi"nde bulunan 8.755 m² yüz ölçümlü ve tarla vasıflı 661 parsel sayılı taşınmazda başvurucuların murisi N.A. 9600/102425 oranında (820,55 m²) hisseye sahiptir.

9. Başvurucuların murisi tarafından taşınmaza kamulaştırma yapılmaksızın el atıldığı gerekçesiyle 17/11/2008 tarihinde Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü (DSİ) aleyhine Adana 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) dava açılmıştır. Başvurucuların murisi bu davada, taşınmazın yol olarak kamulaştırıldığına ilişkin hiçbir tebligat yapılmadığı hâlde yol olarak kullanılmak suretiyle taşınmaza fiilen el atıldığını ileri sürmüş ve el atma nedeniyle 6.500 TL tazminatın ödenmesini talep etmiştir.

10. Mahkeme 9/6/2009 tarihinde, murisin taşınmazdaki hisseyi 18/7/1980 tarihli ifraz işlemi ile edindiği ve DSİ tarafından 1980 yılında taşınmaza el konulmasından itibaren yirmi yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle davayı reddetmiştir.

11. Temyiz edilen karar Yargıtay 5. Hukuk Dairesince (5. Hukuk Dairesi) 12/7/2010 tarihinde bozulmuştur. 5. Hukuk Dairesi bozma gerekçesinde, taşınmaza hangi tarihte fiilen el atıldığının saptanmadığını belirterek taşınmaza 9/10/1956-4/11/1983 tarihleri arasında el atılmış ise 18/6/2010 tarihli ve 5999 sayılı Kanun ile 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu"na eklenen geçici 6. maddesinin uygulanması gerektiğine işaret etmiştir. Yapılan karar düzeltme istemi 5. Hukuk Dairesince 26/1/2011 tarihinde reddedilmiştir.

12. Mahkemece bozmaya uyulmuş ve taşınmaz üzerinde 20/12/2011 tarihinde keşif yapılmıştır. Harita mühendisi bilirkişi tarafından düzenlenen 25/1/2012 tarihli raporda, taşınmaz üzerinde hâlen Çatalan Barajı yolunun bulunduğu ve taşınmazın 1979 tarihinde kamulaştırıldığı belirtilmiş, inşaat mühendisleri ve mülk bilirkişi tarafından düzenlenen 2/2/2012 tarihli raporda ise arsa olarak nitelendirilen taşınmazın kamulaştırmasız el atma değerinin 121.446 TL (820.58 m² arsa hissesi*148 TL/m² boş arsa birim fiyatı) olduğu tespit edilmiştir. Başvuru dosyası ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden bilirkişi raporları temin edilemediğinden hesaplama yöntemine ilişkin başka bir tespitte bulunulamamıştır.

13. Başvurucuların murisi 29/4/2012 tarihinde davayı ıslah etmiş ve dava değerini 121.946 TL"ye yükseltmiş ve 7/5/2012 tarihinde ıslah harcı olarak 1.705 TL"yi mahkeme veznesine yatırmıştır.

14. Muris 7/5/2012 tarihinde aynı taşınmaz için DSİ ve Sarıçam Belediye Başkanlığı aleyhine Adana 7. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2012/570 sayılı dosyası ile ayrı bir dava açmış ve dava kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat davası ile birleştirilmiştir. Birleşen davada muris, taşınmazın 1979 yılından bu yana fiilen yol olarak kullanıldığını belirterek 1.000 TL ecrimisil ödenmesini istemiştir.

15. Mahkeme 28/2/2013 tarihinde asıl davanın kısmen kabulüne, 121.446 TL kamulaştırmasız el atma bedelinin murise ödenmesine, muris hissesinin tapu kaydının iptali ile bu kısmın yol olarak terkinine ve ecrimisil ödenmesi istemiyle açılan birleşen davanın reddine karar vermiştir.

16. Yalnızca DSİ tarafından temyiz edilen karar Yargıtay 18. Hukuk Dairesince (18. Hukuk Dairesi) 25/9/2014 tarihinde bozulmuştur. 18. Hukuk Dairesinin bozma gerekçeleri şu şekildedir:

i. Taşınmaza yol yapılmak suretiyle 1980 yılında el atıldığı anlaşılmıştır. 24/5/2013 tarihli ve 6487 sayılı Kanun"la değişik 2942 sayılı Kanun"un geçici 6. maddesinin birinci ve ikinci fıkrasında "Kamulaştırma işlemleri tamamlanmamış veya kamulaştırması hiç yapılmamış olmasına rağmen 9/10/1956 tarihi ile 4/11/1983 tarihi arasında fiilen kamu hizmetine ayrılan veya kamu yararına ilişkin bir ihtiyaca tahsis edilerek üzerinde tesis yapılan taşınmazlara veya kaynaklara kısmen veya tamamen veyahut irtifak hakkı tesis etmek suretiyle malikin rızası olmaksızın fiili olarak el konulması halinde taşınmazın dava tarihindeki değeri taşınmazın el koyma tarihindeki nitelikleri esas alınmak ve bu Kanunun 11 inci ve 12 nci maddelerine göre hesaplanmak suretiyle tespit edilir." hükmü öngörülmüştür.

ii. Taşınmazın 1980 yılı itibarıyla 1/1.000 ölçekli uygulama imar planı içinde bulunup bulunmadığı, bu tarih itibariyle kesinleşmiş imar planı içinde olmadığının anlaşılması halinde belediye veya mücavir alan sınırları içinde olmakla beraber belediye ve altyapı hizmetlerinden (yol, su, elektrik, çöp toplama, kanalizasyon, aydınlatma vd. gibi) yararlanıp yararlanmadığı, özellikle etrafının meskûn olup olmadığı, taşınmaz belediye nazım imar planı içinde ise, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 17/4/1998 tarihli ve 1996/3-1998/1 sayılı kararı uyarınca bu plan kapsamına alındığı tarih ve plandaki konumunun hangi amaçla plan kapsamına alındığı, yerleşim merkezlerine uzaklığının, altyapı hizmetlerinden yararlanma ve ulaşım olanaklarının, kullanma biçimi itibarıyla iskân amacına yönelik yapılaşma olasılıklarının, Belediye Başkanlığından araştırılması gerekir. Bu konuda taraflara delillerini ibraz etmek üzere süre verildikten ve hava fotoğrafları da getirtilmek suretiyle taşınmazın 1980 yılı itibarıyla niteliği tespit edildikten sonra sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken eksik incelemeyle arsa olarak kabul edilerek bedel belirlenmesi doğru görülmemiştir.

iii. Kabule göre de taşınmaz kadastro parseli olup bilirkişi kurulu raporunda emsal olarak incelenen 626 ada 7 parsel sayılı taşınmazın ise İmar Kanunu uyarınca düzenleme görmüş imar parseli olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda dava konusu taşınmazın emsalle karşılaştırma sonucu bulunan değerinden düzenleme ortaklık payına karşılık gelecek oranda indirim yapılması gerektiğinin düşünülmemesi doğru değildir. Ayrıca 2942 sayılı Kanun"un 11. maddesinin (d) bendi gereğince emlak vergi değerlerinin de dava konusu taşınmaz ile emsalin karşılaştırılmasında gözönünde tutulması gerekir. Bu itibarla dava konusu taşınmazın ve emsalin emlak vergisine esas tutulan asgari m² değerlerinin oranı ile bilirkişi raporunda değerlendirmeye esas alınan oran birbirinden fahiş ölçüde farklı olduğunda bu farklılık ve çelişki giderilmelidir. Dosyadaki kayıtlara göre 2008 yılında dava konusu 661 parsel sayılı taşınmazın emlak vergisine esas değeri 10 TL, emsal alınan 626 ada 7 parselin değeri ise 14 TL"dir. Buna göre emsal taşınmazın dava konusu taşınmazdan daha değerli olduğu, dava konusu taşınmazın emsal taşınmazla en fazla eşdeğer kabul edilerek değerlendirme yapılabileceği düşünülmeden dava konusu taşınmaz daha değerli kabul edilerek vergi değerlerine ters düşecek şekilde yeterli, inandırıcı ve somut gerekçelere dayandırılmayan rapor doğrultusunda hüküm kurulması hatalı olmuştur.

17. Mahkeme 16/4/2015 tarihinde bozmaya uyulmasına, birleşen (ecrimisil) dosya yönünden verilen ret kararı kesinleştiğinden asıl davada taraf olmayan davalı Belediyenin sistem üzerinden davalı sıfatının kaldırılmasına karar verilmiştir.

18. Başvurucuların murisi 12/8/2015 tarihinde vefat etmiştir. Geriye mirasçıları olarak başvurucular kalmış ve davaya başvurucular tarafından devam edilmiştir.

19. Mahkeme 1/3/2016 tarihinde yeniden taşınmaz üzerinde keşif yapmıştır. Keşif sonrası bilirkişilerce sunulan raporlarda şu tespitlere yer verilmiştir:

i. DSİ.nin 5/6/2009 ve 8/1/2014 tarihli yazılarında Çatalan Barajı Ulaşım Yolu işinin 1980 mali yılı yatırım programı ve uygulama planında yer aldığının tespit edildiği ve taşınmaza 1980 yılında el atıldığı bildirilmiştir. Ayrıca incelenen hava fotoğraflarından anılan tarihte taşınmaz kuru tarla vasıflıdır.

ii. Kamulaştırma belgelerinde 661 sayılı taşınmazın 644 parsel sayılı tarla vasıflı taşınmazdan geldiğinin tespit edildiği ve 1980 yılı itibarıyla belediye mücavir alanı sınırları dışında olduğu belirtilmiştir.

iii. Belediyenin farklı tarihli yazılarında, taşınmazın kapatılan Sofulu Belediye Meclisinin 5/9/2005 tarihli ve Adana Büyükşehir Belediye Meclisinin 18/1/2006 tarihli kararları ile onaylanan 1/5.000 ölçekli nâzım imar planı ve 1/1.000 ölçekli imar planı kapsamına alındığı, planda yol olarak göründüğü, belediye mücavir alanı içinde yapılaşmış bölgede bulunduğu, belediye altyapı hizmetlerinden faydalandığı, yerleşim merkezine uzaklığının 2.000 metre olduğu, ifraz yapılarak oluşan ve imar düzenlemesi yapılmadığından hâlen kadastro parseli olduğu ifade edilmiştir.

iv. Taşınmazın 1980 yılındaki niteliği esas alınarak dava tarihi olan 17/11/2008"deki değeri tespit edilecektir. Bu kapsamda 2942 sayılı Kanun"un geçici 6. maddesine göre aynı Kanun"un 11. ve 12. maddelerine göre 2008 yılındaki Yüreğir İlçe Tarım Müdürlüğü (Sarıçam Belediyesi 2008 yılında kurulduğundan)verilerine göre münavebe uygulanarak değer belirlenecektir. Taşınmaz için el atma tarihine göre uygulanacak kapitalizasyon faiz oranı %6"dır.

v. Taşınmaz 1980 yılında Adana merkezine 3-4 km mesafede bulunmakta ve Çukurova Üniversitesi arazisinin kuzeyinde kalmaktadır. Mevcut durumda ise Sarıçam ilçesi Sofulu Mahallesi"ndeki bölünmüş şehir içi ve çevre mahallelere ulaşım yolunun bir bölümünü oluşturmaktadır. Ayrıca tamamen yerleşim yeri içinde kalmış, kenarlarında konut ve işyerleri bulunmaktadır. Bölgede devlet tarafından yapılan destekleme ödemeleri taşınmazın değerini artırmakta olduğundan taşınmaza %50 oranında objektif değer artışı uygulanmalıdır.

vi. Bu tespitlere göre taşınmazın dekar değeri 3.625 TL"dir. Buna göre taşınmazın toplam değeri (820,58 m²*3.625 TL/dekar) 2.974,60 TL/m²dir.

20. Mahkeme 26/4/2016 tarihinde bileşen dosyanın kesinleşmesi nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına, kamulaştırmasız el atma tazminatına ilişkin asıl davanın kısmen kabulü ile 2.974,60 TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsiline ve taşınmazın başvurucuların murisi adına kayıtlı 9600/102425 payının tapusunun iptali ile DSİ adına tesciline yasa yolu açık olmak üzere karar vermiştir.

21. Karar taraflarca temyiz edilmiştir. 5. Hukuk Dairesi 10/5/2018 tarihinde, 4650 sayılı Kanun"la değişik 2942 sayılı Kanun"un 14. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca kamulaştırma davalarında paydaşlar arasında zorunlu dava arkadaşlığı olmadığı, karar tarihinde yürürlükte bulunan 5219 sayılı Kanun"la değişik 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 427.maddesi uyarınca 2.190 TL"den az olan taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin hükümlerin kesin olduğu gerekçesiyle temyiz istemlerini incelemeksizin reddetmiştir.

22. UYAP üzerinden yapılan incelemede başvuruculardan Orhan Arun"un e-devlet sistemi üzerinden 5. Hukuk Dairesinin 10/5/2018 tarihli nihai kararını 1/6/2018 tarihinde 11.41, 12.38 ve 22.40 saatlerinde okuduğu kayıt altına alındığı anlaşılmıştır.

23. Ayrıca Mahkemece çıkarılan tebliğ üzerine nihai karar başvurucular vekiline 14/6/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.

24. Başvurucular 12/7/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

25. 2942 sayılı Kanun’un ""Dava hakkı"" kenar başlıklı 14. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

""Kamulaştırmaya konu taşınmaz malın maliki tarafından 10 uncu madde gereğince mahkemece yapılan tebligat gününden, kendilerine tebligat yapılamayanlara tebligat yerine geçmek üzere mahkemece gazete ile yapılan ilan tarihinden itibaren otuz gün içinde, kamulaştırma işlemine karşı idari yargıda iptal ve maddi hatalara karşı da adli yargıda düzeltim davası açılabilir.

...

İştirak halinde veya müşterek mülkiyette, paydaşların tek başına dava hakları vardır.

...""

26. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun Geçici 3. maddesi şöyledir:

""(Ek: 31/3/2011-6217/30 md.) (1) Bölge adliye mahkemelerinin, 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazete’de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.

 (2) Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 444 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur. (Ek cümle: 1/7/2016-6723/34 md.) Bu kararlara ilişkin dosyalar bölge adliye mahkemelerine gönderilemez.

 (3) Bu Kanunda bölge adliye mahkemelerine görev verilen hallerde bu mahkemelerin göreve başlama tarihine kadar 1086 sayılı Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır.""

27. 1086 sayılı mülga Kanun’un ""Temyiz edilemeyen kararlar "" kenar başlıklı 428. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

""(Yeniden Düzenleme: 26/9/2004 – 5236/16 md.) Bölge adliye mahkemelerinin aşağıdaki kararları hakkında temyiz yoluna gidilemez:

1. Miktar veya değeri beşmilyar lirayı geçmeyen davalara ilişkin kararlar,

...

 (1) numaralı bentteki kararlarda alacağın bir kısmının dava edilmiş olması durumunda, beşmilyar liralık kesinlik sınırı alacağın tamamına göre belirlenir. Alacağın tamamının dava edilmiş olması hâlinde, kararda asıl istemin kabul edilmeyen bölümü beşmilyar lirayı geçmeyen tarafın temyiz hakkı yoktur. Ancak, karşı taraf temyiz yoluna başvurduğu takdirde, diğer taraf da düzenleyeceği cevap dilekçesiyle kararı temyiz edebilir.""

V. İNCELEME VE GEREKÇE

28. Mahkemenin 15/6/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucu Orhan Arun"un İhlal İddiaları Yönünden

29. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un "Bireysel başvuru usulü" kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:

"Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir. Haklı bir mazereti nedeniyle süresi içinde başvuramayan/ar, mazeretin kalktığı tarihten itibaren onbeş gün içinde ve mazeretlerini belgeleyen delillerle birlikte başvurabilirler ... "

30. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü"nün (İçtüzük) "Başvuru süresi ve mazeret" kenar başlıklı 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir."

31. Bireysel başvuruların 6216 sayılı Kanun"un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile İçtüzük"ün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir. Anılan düzenlemelerde başvuru yolu öngörülen durumlarda bireysel başvuru süresinin başlangıcına ilişkin olarak başvuru yollarının tüketildiği tarihten söz edilmekte ise de haberdar olunmayan bir hususta başvuru yapılamayacağı dikkate alınarak bu ibarenin nihai kararın gerekçesinin öğrenildiği tarih olarak anlaşılması gerekir (A. C. ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1827, 25/2/2016, § 25).

32. Bireysel başvuru süresinin işlemeye başlaması yönünden nihai kararın gerekçesinin tebliği, öğrenme şekillerinden biridir (Mehmet Ali Kurtuldu, B. No: 2013/5504, 28/5/2014, § 27). Ancak öğrenme, gerekçeli kararın tebliği ile sınırlı olarak gerçekleşmez; başka şekillerde de öğrenme söz konusu olabilir. Başvurucunun nihai kararın gerekçesini dava dosyasını incelemek suretiyle öğrenmesi mümkündür. Bu doğrultuda dosyadan suret alınması gibi hâllerde başvurucunun gerekçeli kararı öğrendiği kabul edilebilir. Başvurucunun nihai kararın gerekçesini öğrendiğini beyan ettiği tarih de bireysel başvuru süresinin başlangıcı olarak ele alınabilir (İlyas Türedi, B. No: 2013/1267, 13/6/2013, §§ 21, 22).

33. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi henüz avukatına tebliğ edilmemiş olmakla birlikte nihai karar olan gerekçeli Yargıtay ilamının ilk derece mahkemesine ulaştığı, başvurucunun avukatının ise bireysel başvuru formunda bu karardan haberdar olduğunu belirttiği tarihten daha önce ilk derece mahkemesine söz konusu ilamın tebliğe çıkarılması için birden fazla talepte bulunduğunun anlaşıldığı bir bireysel başvuruda başvuru süresinin avukatın ilk yazılı talep tarihinden itibaren işlemeye başladığını kabul etmiştir. Anılan kararda Anayasa Mahkemesi, gerekçeli nihai karar ilk derece mahkemesine ulaştığından başvurucunun haberdar olduğu ve bu durumda UYAP Avukat Bilgi Sistemi"ni kullandığı görülen başvurucu vekilinin nihai karar sonucunu ve gerekçesini kesin olarak öğrenme olanağına sahip bulunduğu konusunda şüphe olmadığını ifade etmiştir (Suat Bircan [GK], B. No: 2014/16800, 1/12/2016, §§ 25-27).

34. Ayrıca Anayasa Mahkemesi Hüseyin Aşkan (B. No: 2017/15649, 21/7/2020) kararında, UYAP evrak işlem kütüğünün evrak üzerinde yapılan işlemleri (doküman oluşturma, düzenleme, imzalama, açma, okuma ve yazdırma gibi) kayıt altına aldığını ve kayıt altına alınan evrak üzerindeki işlemleri yapan şahsın adı, soyadı, sıfatı, birimi, yapılan işlemin niteliği, tarih ve saatinin sistemde saklandığını belirtmiştir. Bu durumda UYAP evrak işlem kütüğü üzerinde yapılan incelemede ilgili kararın başvurucu avukatı tarafından açılarak okunduğu tespit edilmiş ise ilgililerden bu işlem sırasında nihai kararın sonucunu öğrenmelerinin bekleneceği ifade etmiştir (Hüseyin Aşkan, §§ 26-29).

35. UYAP üzerinden yapılan incelemede başvurucu Orhan Arun"un e-devlet sistemi üzerinden 5. Hukuk Dairesinin 10/5/2018 tarihli nihai kararını 1/6/2018 tarihinde 11.41, 12.38 ve 22.40 saatlerinde okuduğu tespit edilmiştir. Somut olayda Hüseyin Aşkan kararında belirtilen ilkelerden ayrılmayı gerektirir bir husus bulunmamaktadır. Dolayısıyla başvurucu Orhan Arun"un 1/6/2018 tarihinde nihai kararın sonucunu öğrendiği anlaşılmıştır. Nitekim ilgili usul kuralları uyarınca sürenin münhasıran tebliğden itibaren işlemeye başlayacağının kabul edildiği uygulamaların aksine bireysel başvuru yolunda başvuru süresi, ihlalin öğrenilmesi esasına bağlanmıştır (Mehmet Özcan, B. No: 2019/6266, 15/1/2020, § 27).

36. Sonuç olarak nihai karardan 1/6/2018 tarihinde haberdar olduğu anlaşılan başvurucu Orhan Arun"un otuz günlük bireysel başvurusu süresinden sonra 12/7/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunduğu anlaşıldığından başvurunun süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Diğer Başvurucuların İhlal İddiaları Yönünden

1. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

a. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

37. Başvurucular, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

38. Bireysel başvuru sonrasında 25/7/2018 tarihli ve 7145 sayılı Kanun"un 20. maddesiyle, 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun"a geçici madde eklenmiştir. 6384 sayılı Kanun"a eklenen geçici maddeye göre yargılamaların uzun sürmesi, yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat üzerine Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığı (Tazminat Komisyonu) tarafından incelenmesi öngörülmüştür.

39. Ferat Yüksel (B. No: 53984/00, 30/3/2004, § 37) kararında Anayasa Mahkemesi yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolunun ilk bakışta ulaşılabilir ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğunu değerlendirmiştir. Buna göre Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 27-36).

40. Mevcut başvuruda söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

41. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

i. Başvurucuların İddiaları

42. Başvurucular, nihai kararın son denetimi yapılamadığından hak arama özgürlüklerinin kısıtlanması nedeniyle etkili başvuru ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

43. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

44. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların temel şikâyeti, ilk derece mahkemesi kararının miktar yönünden kesin olduğu gerekçesiyle kanun yolu incelemesinin yapılmamasına ilişkin olduğu anlaşıldığından tüm şikâyetler mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.

ii. Değerlendirme

 (1) Kabul Edilebilirlik Yönünden

45. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

 (2) Esas Yönünden

 (a) Hakkın Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı

46. Anayasa"nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa"nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye"nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme"nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).

47. Öte yandan mahkemeye erişim hakkı ilk derece mahkemesine dava açma hakkının yanı sıra itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise anılan yollara başvurma hakkını da içerir (Ali Atlı, B. No: 2013/500, 20/3/2014, § 49).

48. Başvurucuların temyiz isteğinin dava değeri itibarıyla ilk derece mahkemesi kararının kesin olması nedeniyle reddedilmesi sonucunda başvurucuların mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalenin olduğu görülmektedir.

 (b) Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

49. Anayasa"nın 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

50. Başvuru konusu şikâyetin özü, mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanağının bulunup bulunmadığına ilişkindir.

 (i) Genel İlkeler

51. Anayasa"nın 35. maddesinin ikinci fıkrasında, mülkiyet hakkının ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabileceği belirtilmek suretiyle mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerin kanunda öngörülmesi gerektiği ifade edilmiştir. Öte yandan temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa"nın 13. maddesi de hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceğini temel bir ilke olarak benimsemiştir. Buna göre mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerde dikkate alınacak öncelikli ölçüt, müdahalenin kanuna dayalı olmasıdır (Ford Motor Company, B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49).

52. Hak ve özgürlüklerin, bunlara yapılacak müdahalelerin ve sınırlandırmaların kanunla düzenlenmesi bu haklara ve özgürlüklere keyfî müdahaleyi engelleyen, hukuk güvenliğini sağlayan demokratik hukuk devletinin en önemli unsurlarından biridir (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246, 6/2/2014, § 60).

53. Müdahalenin kanuna dayalı olması öncelikle şeklî manada bir kanunun varlığını zorunlu kılar. Şeklî manada kanun, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından Anayasa"da belirtilen usule uygun olarak kanun adı altında çıkarılan düzenleyici yasama işlemidir. Mülkiyet hakkına müdahale edilmesi ancak yasama organınca kanun adı altında çıkarılan düzenleyici işlemlerde müdahaleye imkân tanıyan bir hükmün bulunması şartına bağlıdır. TBMM tarafından çıkarılan şeklî anlamda bir kanun hükmünün bulunmaması mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyi anayasal temelden yoksun bırakır (Ali Hıdır Akyol ve diğerleri [GK], B. No: 2015/17510, 18/10/2017, § 56).

54. Kanunun varlığı kadar kanun metninin ve uygulamasının da bireylerin davranışlarının sonucunu öngörebileceği ölçüde hukuki belirlilik taşıması gerekir. Bir diğer ifadeyle kanunun kalitesi de kanunilik koşulunun sağlanıp sağlanmadığının tespitinde önem arz etmektedir (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55). Bu bağlamda müdahalenin kanuna dayalı olması, müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir ve öngörülebilir kanun hükümlerinin bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44).

55. Hukuki güvenlik ve hukuki belirlilik ilkeleri hukuk devletinin ön koşullarındandır. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013; E.2014/183, K.2015/122, 30/12/2015, § 5). Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013; E.2010/80, K.2011/178, 29/12/2011).

56. Hukuk kurallarının ne şekilde yorumlanacağı veya birden fazla yorumunun mümkün olduğu durumlarda bu yorumlardan hangisinin benimseneceği derece mahkemelerinin yetkisinde olan bir husustur. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruda derece mahkemelerince benimsenen yorumlardan birine üstünlük tanıması veya derece mahkemelerinin yerine geçerek hukuk kurallarını yorumlaması bireysel başvurunun amacıyla bağdaşmaz (Mehmet Arif Madenci, B. No: 2014/13916, 12/1/2017, § 81).

 (ii) İlkelerin olaya uygulanması

57. Somut olayda başvurucuların murisi tarafından açılan ve başvurucular tarafından sürdürülen davada 6.500 TL tazminat ödenmesi talep edilmiş ve bu miktar yapılan ıslah sonucunda 121.946 TL"ye yükseltilmiştir. Mahkeme 28/2/2013 tarihinde davayı kısmen yerinde görerek 121.446 TL kamulaştırmasız el atma bedelinin başvuruculara ödenmesine karar vermiştir. Bu kararı yalnızca DSİ temyiz etmiştir. 18. Hukuk Dairesince 25/9/2014 tarihinde el atma bedelinin belirlenmesine yönelik hesaplama yöntemi yerinde görülmeyerek taşınmazın dava tarihindeki değerinin el koyma tarihindeki nitelikleri esas alınmak suretiyle belirlenmesi gerektiğine işaret edilmiş ve karar bu gerekçeyle bozulmuştur.

58. Bozmaya uyan Mahkeme bilirkişi refakatinde yeniden yapılan keşif sonrası düzenlenen bilirkişi raporunda uyulmasına karar verilen 18. Hukuk Dairesi kararındaki hesaplama yöntemine göre bedel belirlenmiş ve tarla olarak nitelendirilen taşınmazın bedeli 2.974,60 TL olarak tespit edilmiştir. Mahkeme de bilirkişilerce yapılan hesaplamaya göre davayı yasa yolu açık olarak 2.974,60 TL üzerinden kabul etmiştir. Bu durumda başvurucuların ıslahla artırdıkları 121.446 TL"lik taleplerinden yalnızca 2.974,60 TL"si kabul edilmiş, kalan 118.471,40 TL"lik kısmı ise reddedilmiştir. Kanun yollarına başvuru koşullarının tespitine ilişkin yukarıda yer verilen yasal düzenlemeler incelendiğinde kanun yolu başvurusunun incelenebilmesi için başvuran tarafın asıl isteminin kabul edilmeyen bölümünün dikkate alınması gerektiği açıktır (bkz. §§ 25, 27).

59. Temyiz kanun yolunun kapalı olduğunu ifade eden 5. Hukuk Dairesi 4650 sayılı Kanun"la değişik 2942 sayılı Kanun"un 14. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca kamulaştırma davalarında paydaşlar arasında zorunlu dava arkadaşlığı olmadığını ve 5219 sayılı Kanun"la değişik 1086 sayılı mülga Kanun"un 427. maddesi uyarınca 2.190 TL"den az olan taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin hükümlerin kesin olduğunu ifade ederek başvurucuların temyiz istemini reddetmiştir. Ancak somut olayda Mahkemece reddedilen 118.471,40 TL"lik kısımdan her bir başvurucunun hissesine düşen meblağın 39.490,46 TL olduğu anlaşılmaktadır.

60. Somut olayda her bir başvurucu yönünden davanın reddedilen kısmının 5. Hukuk Dairesince temyiz sınırı olduğu belirtilen 2.190 TL"nin üzerinde olduğu hâlde temyiz isteminin incelenmeksizin reddine karar verildiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla kanunun yoruma açık olmayan hükmüne aykırı olarak temyiz isteminin incelenmeksizin reddedilmesinin kanuni bir dayanağı bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

61. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa"nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

2. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

62. Başvurucuların mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden usulüne uygun kamulaştırma işlemi yapılmaksızın ve bedeli ödenmeksizin taşınmaza el konulması ile el atma bedelinin düşük belirlenmesi nedenleriyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkin şikâyetleri bu aşamada incelenmemiştir.

3. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden

63. 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

64. Başvurucular ihlalin tespit edilmesini istemiş, 150.000 TL maddi ve 150.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.

65. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

66. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

67. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü"nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

68. İncelenen başvuruda kanun yolu başvurusunun ilk derece mahkemesince verilen kararın kesin olduğu gerekçesiyle incelenmeksizin reddedilmesi nedeniyle başvurucular Banu Didem Sezer ve Dürrünev Volkan"ın mahkemeye erişim haklarının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

69. Bu durumda mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak amacıyla Yargıtay ilgili hukuk dairesine gönderilmesini sağlamak üzere Adana 3. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

70. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

71. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucular Banu Didem Sezer ve Dürrünev Volkan"a müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle

A. 1. Başvurunun başvurucu Orhan Arun yönünden süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Başvurucular Banu Didem Sezer ve Dürrünev Volkan yönünden makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Başvurucular Banu Didem Sezer ve Dürrünev Volkan yönünden mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Başvurucular Banu Didem Sezer ve Dürrünev Volkan yönünden Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak amacıyla Yargıtay ilgili hukuk dairesine gönderilmesini sağlamak üzere Adana 3. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2015/47, K.2016/206) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuların tazminat taleplerinin REDDİNE,

E. 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucular Banu Didem Sezer ve Dürrünev Volkan"a MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 15/6/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Hemen Ara