Esas No: 2021/4279
Karar No: 2022/1983
Karar Tarihi: 07.04.2022
Yargıtay 6. Hukuk Dairesi 2021/4279 Esas 2022/1983 Karar Sayılı İlamı
6. Hukuk Dairesi 2021/4279 E. , 2022/1983 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki asıl ve birleşen davada alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın asıl davanın kısmen kabulüne, birleşen davanın reddine yönelik verilen hüküm süresi içinde birleşen davada davalı, birleşen davada davacı Emincankent Sitesi vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
- K A R A R -
Asıl dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan bakiye alacağın tahsili ve teminat senedinin iptali; birleşen 2013/339 esas sayılı davada ödenen işbedelinin iadesi; birleşen 2020/338 esas sayılı dava ise sözleşmenin ayıplı ifası sebebiyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir. Davacı/birleşen dosyalarda davalı yüklenici, davalı/birleşen dosyalarda davacı ise iş sahibidir.
Davacı vekili, müvekkili ile davalı apartman yönetimi arasında 31.10.2012 tarihli asansör genel revizyon sözleşmesi ve bakım-servis sözleşmesi imzalandığını, sözleşme uyarınca davacının 15.000,00 TL bedelli teminat senedi verdiğini, davacının sözleşme gereği işi tamamladığını ve asansörleri çalışır vaziyette davalıya teslim ettiğini, apartman yönetiminin ilave işler istediğini, 12.01.2013 tarihli ek sözleşme ile yapılan işlerin de 2013 yılının başında tamamlandığını, davacının tüm edimlerini yerine getirdiğini, davalının sözleşme gereği 23.500,00 TL'yi ödemediğini, sözleşmenin 25.01.2013 tarihinde müvekkilince feshedildiğini, davacının bakiye alacağının 20.000,00 TL, ek işlerin 4.000,00 TL, delil tespitinde saptanan eksiklikler nedeniyle 500,00 TL bedel indirildiğinde bakiye alacak olan 23.500,00 TL'nin davalıdan tahsilini istemiştir.
Davalı vekili ise, müvekkilinin 25.000,00TL ödemede bulunduğunu, davacının işi sözleşmeye uygun şekilde ve süresi içerisinde tamamlamadığını, 29.01.2013 tarihli ihtarnamede belirtilen eksikliklerin giderilmesinin istenmesine karşın edimin yerine getirilmemesi üzerine, davalı iş sahibi tarafından akdin feshedildiğini belirterek, davanın reddini dilemiş; birleşen 2013/339 esas sayılı dava ile sözleşmenin ayıplı ifası sebebiyle sözleşmenin feshedildiğini ve ödenen 25.000,00 TL’lik iş bedelinin iadesine karar verilmesini; birleşen 2020/338 esas sayılı dava ile, sözleşmenin ayıplı ifası sebebiyle uğranılan 14.550,00 TL’lik zararın tazminini talep ve dava etmiş, birleşen davalı yüklenici ise birleşen davaların ayrı ayrı reddini savunmuştur.
Mahkemece asıl davanın 9.000,00 TL üzerinden kısmen kabulüne, birleşen davanın reddine dair verilen kararın davalı/birleşen davacı işsahibi vekilince temyizi üzerine (Kapatılan) Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 12.12.2017 tarihli 2016/3038 Esas, 2017/4377 Karar sayılı ilamı ile; asıl dava kapsamında teminat senedi bedeliyle ilgili Harçlar Kanunu'nun 30 ve 32. maddeleri uyarınca işlem yapılarak teminat senedine ilişkin nispi peşin harç yatırılmadığı taktirde dosya işlemden kaldırılıp süresi içinde harç tamamlanıp yenilenmez ise bu yönden açılmamış sayılmasına karar verilmesi; iş bedeli yönünden de bilirkişi kurulundan ek rapor alınmak suretiyle, yüklenici tarafından yapılan imalatın tespitteki bulgulardan da yararlanarak, ayıplar ve eksikler de dikkate alınarak fiziki oranı bulunup, iş bedeli olan 45.000,00 TL'ye uygulamak, yüklenicinin hak ettiği iş bedelini saptayarak ve yapılan ödeme nazara alınarak asıl ve birleşen davanın sonuçlandırılması gerektiği gerekçesiyle kararın bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda; asıl davanın 9.605,00 TL üzerinden kısmen kabulüne ve teminat senedinin karar kesinleşince davacıya iadesine, birleşen davaların ayrı ayrı reddine karar verilmiştir.
Kararı, davalı/birleşen dosyalarda davacı iş sahibi vekili temyiz etmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma ilamı gereğince inceleme yapılıp hüküm verilmiş olmasına, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalı/birleşen davalarda davacı iş sahibi vekilinin asıl ve birleşen davalarda aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2-Mahkemece bozmaya uyulduğuna göre, usulî kazanılmış hak ilkesi uyarınca bozma doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılıp karar verilmelidir. Nitekim 1086 sayılı HUMK’nın yürürlükte olduğu dönemde çıkarılan 09.05.1960 tarih, 1960/21 Esas, 1960/9 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında; "Yargıtay bozma kararına uyulmakla orada belirtilen biçimde işlem yapılması yolunda lehine bozma yapılan taraf yararına usulî kazanılmış hak, aynı doğrultuda işlem yapılması yolunda yerel mahkeme için de zorunluluk doğacağı, usulî kazanılmış hakka ilişkin açık kanun hükmü olmasa da temyiz sonucu verilecek bozma kararının hakka ve usule uygun karar verilmesini sağlamaktan ibaret olan amacı ve muhakeme usulünün hakka varma ve hakkı bulma maksadıyla kabul edilmiş olması yanında hukuki alanda istikrar amacıyla kabul edilmiş olması bakımından usulî kazanılmış hak müessesesi usul hukukunun dayandığı ana esaslardan olup, kamu düzeniyle de ilgili olduğu" belirtilmiştir.
6100 sayılı HMK’da da usulî kazanılmış hakka ilişkin açık bir düzenleme bulunmamakta ise de; bu ilkenin uygulanma gerekliliği HMK hükümleri karşısında da varlığını sürdürmektedir. Yargıtayın bozma kararına uyan mahkeme, bozma kararı uyarınca işlem yapmak ve hüküm vermek zorundadır. Çünkü, mahkemenin bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli müktesep hak doğmuştur.
Yargısal ve bilimsel içtihatlarda “usulî kazanılmış hak” ya da “usulî müktesep hak” olarak adlandırılan bu ilke Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 10.02.1988 tarih, 1987/2-520 esas, 1988/89 karar sayılı ilâmında “Mahkemenin bozma kararına uymasıyla meydana gelen bozma gereğince işlem yapma ve hüküm verme durumu, taraflardan birisinin lehine ve diğeri aleyhine hüküm verme neticesini doğuracak bir durumdur ve buna usulî kazanılmış hak denilmektedir…” şeklinde tanımlanmaktadır.
Bu açıklamalar kapsamında asıl dava dosyasında somut olay değerlendirildiğinde, mahkemece verilen ilk kararda asıl davanın 9.000,00 TL üzerinden kısmen kabulüne, birleşen davanın reddine dair verilen kararın sadece davalı/birleşen davacı işsahibi vekilince temyizi üzerine Yüksek Dairece hükmün ek rapor aldırılmak ve araştırma yapılmak üzere iş sahibi yararına bozulmasına karar verilmiştir. Yerel mahkemece bozma ilamına uyulmakla davalı/birleşen davacı lehine usuli kazanılmış hak doğmuştur. Bozma sonrası yargılamada alınan ek raporlarda yüklenicinin yaptığı imalat ve işsahibinin yaptığı ödemeler gözetilerek asıl davacı yüklenicinin, asıl davalı işsahibinden bakiye 9.605,00 TL hakediş alacağı bulunduğu, birleşen ilk dava bakımından taraflar arasındaki sözleşme gereğince ödenen 25.000,00 TL imalat karşılığı ödendiğinden iadesinin mümkün olmadığı, birleşen ikinci dava bakımından birleşen davacı iş sahibinin birleşen davalı yükleniciden 15.895,00 TL talepte bulunabileceği yönünde görüş bildirilmiş olup, mahkemece bilirkişi ek raporları doğrultusunda asıl dava bakımından 9.605,00 TL'nın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, teminat senedinin karar kesinleşince davacıya iadesine, birleşen ilk davanın reddine, birleşen ikinci dava bakımından ise davacı site yönetiminin, asansörün ayıplı ve hatalı imalatı sebebiyle çalışmaması ve arızalı olmasından dolayı site kat maliklerinin mağduriyet yaşadığı ve bu sebeple uğradığı zararlardan dolayı tazminat istemli dava açtığını ancak dava kat malikleri tarafından açılmadığı gibi davacıya bu konuda herhangi bir yetki de verilmediği, dava konusu hakka tesir etme noktasında tasarruf yetkisi bulunmadığı gerekçesiyle birleşen ikinci davanın reddine karar verilmiştir. İlk kararı temyiz etmeyen yüklenici yararına, bozmadan sonra yapılan yargılamada asıl dava bakımından ilk karardaki miktardan daha yüksek bir alacağa hükmedilmesi usuli kazanılmış hakkın çiğnenmesi anlamına gelmekte olup, asıl davada verilen kararın bu sebeple bozulması uygun bulunmuştur.
3- 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun (KMK) 32. maddesinde ana gayrimenkulün kat malikleri kurulu tarafından, sözleşme, yönetim planı ve kanun hükümleri uyarınca verilecek kararlara göre yönetileceği, 34. maddesinde ise kat maliklerinin, ana gayrimenkulün yönetimini kendi aralarından veya dışarıdan seçecekleri bir kimseye (yönetici) veya üç kişilik bir kurula (yönetim kurulu) verebilecekleri belirtilmiştir. Bu maddeye göre seçilen yöneticinin görevleri ise 634 sayılı KMK’nın 35. maddesinde ayrı ayrı sayılmış ve maddenin (a) bendinde "kat malikleri kurulunca verilen kararların yerine getirilmesi" yöneticinin görevleri arasında gösterilmiştir. Sözü edilen Kanunun 38. maddesinde de yöneticinin, kat maliklerine karşı aynen bir vekil gibi sorumlu bulunduğu düzenlenmiştir.
Apartman yönetimlerinin tüzel kişiliği bulunmadığından, kural olarak apartman yöneticisi ya da yönetim kurulunun dava ve taraf ehliyeti bulunmamaktadır. Yönetici ya da apartman yönetimi ancak 634 sayılı KMK’nın tanıdığı yetkiler dâhilinde dava açma hakkını kullanabilir. Kat malikleri kurulunca yöneticiye yetki verilmesi durumunda, kat maliklerini, temsil yetkisine giren işlerden kaynaklanan uyuşmazlıklarda, yönetici veya yönetim kurulu dava açılabileceği gibi aleyhlerine de dava açılabilir. Böyle bir durumda yönetici vekâletname ile tayin edilen bir vekil gibi değildir. Temsil yetkisini az yukarıda açıklanan özel yasa maddesinden alan bir temsilcidir (HGK. 01.06.2011 tarih ve 2011/298 E., 2011/377 K.; 05.04.2017 tarih ve 2017/1282 E., 2017/604 K.).
Az yukarıda değinildiği üzere yönetici, yasadan ve yönetim planından kaynaklanan yetkisine dayanarak üçüncü kişilerle borç ve alacak ilişkisi doğuracak sözleşmeler yapabilir. Kat maliklerinin vekili olduğundan bu tür sözleşmeler onların adına ve hesabına hukuki sonuç doğurur. Yönetici de imzaladığı sözleşme uyarınca aktif ve pasif dava ehliyetine sahiptir.
Yöneticinin yöneticilik görevinin gereği olarak onunla sözleşme yapanlar, gerek yöneticiye gerekse işin asıl sahibi olan kat maliklerine karşı dava açabilir. Davanın kat maliklerine karşı açılması durumunda Borçlar Hukukunun genel bir kuralı olan nispilik ilkesi burada uygulanmaz. Diğer bir anlatımla, yüklenicinin kat malikleri ile doğrudan doğruya sözleşme akdetmediği ileri sürülerek yapılacak husumet itirazı dinlenmez. KMK’nın 38. maddesindeki özel düzenleme gereği kat maliklerini temsilen yönetici veya yönetim kurulunun taraf ehliyeti vardır. Nitekim aynı husus Hukuk Genel Kurulunun 07.07.1993 tarih ve 1993/401 E., 1993/510 K., 27.09.2018 tarih ve 2017/15-423 E., 2018/1364 K. sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.
Bu açıklamalar karşısında birleşen 2020/338 esas sayılı dava dosyası değerlendirildiğinde, asıl ve birleşen 2013/339 esas sayılı davada olduğu gibi birleşen 2020/338 esas sayılı dava dosyasında da apartman yönetimini temsilen yönetici ... tarafından vekil Av. ...’e vekaletname verilmek suretiyle ve apartman yönetimini temsilen yönetici tarafından dava açıldığı, birleşen işbu dava bakımından da davalı yüklenici ile akdedilen ve tarafı olduğu eser sözleşmesinin ayıplı ifa edilmesi sebebiyle uğranılan zararın tazmininin talep edildiği, kat malikleri adına sözleşme dışı bir sebebe dayanılarak dava açılmasının söz konusu olmadığı anlaşılmakla, mahkemece asıl ve birleşen davalarda olduğu gibi işin esası incelenerek sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın kat malikleri tarafından açılmadığı ve davacıya bu konuda herhangi bir yetki de verilmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi hatalı olmuş, kararın belirtilen sebeple bozulması uygun bulunmuştur.
SONUÇ: Yukarıda 1 numaralı bentte açıklanan nedenlerle, asıl davalı/birleşen dosyalarda davacı iş sahibi vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, 2 numaralı bentte açıklanan nedenlerle asıl dava dosyasında davalı iş sahibi vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, 3 numaralı bentte açıklanan nedenlerle birleşen 2020/338 Esas sayılı dava dosyasında birleşen davacı iş sahibi vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün asıl ve birleşen 2020/338 Esas sayılı dava dosyalarında temyiz eden iş sahibi yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz edenlere iadesine,
karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 07.04.2022 gününde oy birliğiyle karar verildi.