Esas No: 2018/13501
Karar No: 2018/13501
Karar Tarihi: 16/6/2021
AYM 2018/13501 Başvuru Numaralı İMAM GÜNEŞ Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
İMAM GÜNEŞ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2018/13501) |
|
Karar Tarihi: 16/6/2021 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Kadir ÖZKAYA |
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
|
|
Celal Mümtaz AKINCI |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU |
Raportör |
: |
Mustafa EKİM |
Başvurucu |
: |
İmam GÜNEŞ |
Vekili |
: |
Av. Serin ÇİÇEK |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, gözaltı sırasında polis tarafından darbedilme iddiasıyla yapılan şikâyetle ilgili olarak kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi nedeniyle İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 26/4/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
8. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
9. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla elde edilen bilgilere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Gözaltı İşlemleri ve Soruşturmanın Başlaması
10. 1982 doğumlu başvurucu, kolluk tarafından düzenlenen Yakalama Tutanağı"na göre şüpheli hareketler sergilemesi nedeniyle 7/12/2016 tarihinde saat 13.00 sıralarında Muş"un Varto ilçesinde yakalanmıştır. Başvurucunun silahlı terör örgütü PKK/KCK ile bağı olduğunun tespit edilmesi üzerine başvurucu aynı gün gözaltına alınmıştır.
11. Başvurucu 7/12/2016 ile 9/12/2016 tarihleri arasında gözaltında tutulmuştur. Gözaltından çıkarıldıktan sonra Varto Sulh Ceza Hâkimliğinin 9/12/2016 tarihli kararıyla silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmıştır.
12. Başvurucu 9/12/2016 tarihinde Varto Cumhuriyet Başsavcılığında (Savcılık) müdafii huzurunda ifade vermiştir. Bu ifadede müdafii, başvurucunun gözaltında kötü muameleye maruz kaldığını iddia etmiştir. 9/12/2016 tarihli İfade Tutanağı"nın ilgili kısmı şöyledir:
"...
Şüphelinin beyanlarına bir diyeceğimiz yoktur. Şüpheli gözaltı öncesi ve sonrası şüpheli hakkında herhangi bir darp raporunu dosya içerisinde göremedik. Şüpheliye baktığımızda sol gözünün morluğundan da anlaşıldığı gibi karakolda kendisine baskı ve cebir uygulanmıştır. Kolluk aşamasında korkması nedeniyle korktuğundan dolayı darp, cebir ve şiddetten bahsetmemiştir. Kolluk güçlerince isim verirsen kurtulursun yönünde uygulamalar ve cebir uygulanması sonucu kendisi şu anda o korkunun tesiri ile gerek kollukta gerek de şu anda beyanda bulunmaktadır. Bu savunma hakkını etkileyen ve ihlal eden bir durumdur. Kaldı ki şüpheli illegal örgütlerle doğrudan ve dolaylı irtibatta olmadan tabiri caizse cahil bir şekilde suça sürüklenmiştir. (...)
..."
13. Başvurucu, Sulh Ceza Hâkimliği tarafından yapılan sorgusu sırasında hâkimin sorması üzerine gözaltında kötü muamele gördüğünü dile getirmiştir. 9/12/2016 tarihli Sorgu Tutanağı"nın ilgili kısmı şöyledir:
"Şüpheliden soruldu: Sol gözünün altındaki morluk neden oluştu diye soruldu.
Cevaben : Polisler ifade alırken emniyete girdikten sonra bana giriştiler, gözümdeki morluk bu sebeple oluşmuştur, dedi.
07/12/2016 tarihli muayene raporuna göre gözünde morluk olmadığı, 08/12/2016 tarihinde alınan doktor raporuna göre sol göz altında bir 1 cm uzunluğunda morluk olduğu rapor edilmiştir.
Şüpheli müdafiinden bir diyeceği olup olmadığı soruldu: Şüphelinin beyan ettiği gibi ifade alma esnasında herhangi bir baskı oluşmamıştır. Daha öncesinde olan bir morluktur dedi.
ŞÜPHELİ MÜDAFİİ AV. [Ö. F. I.dan] SORULDU: (...) Dosyadaki beyanları da savcılık savunmasında belirttiğimiz gibi şüphelinin hür iradesini sakatlayacak bir şekilde kolluk güçlerince kendisine baskı ve şiddet uygulanmıştır. Bu savunma hakkını ihlal ettiği gibi hür iradesini etkileyen zorlama nedeni ile söz konusu suçlamaları ikrar etmiş olsa dahi bu şekilde alınan beyanları hukuka bir aykırı bir şekilde elde edilen bir delildir. Bu nedenle dosya kapsamına alınmaması gerekir.(...)"
14. Başvurucu vekili tarafından 20/6/2017 tarihinde Varto Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmek üzere İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına sunulan dilekçeyle başvurucunun yakalama işlemini gerçekleştiren kolluk görevlileri ve başvurucunun son muayenesini gerçekleştiren doktor hakkında suç duyurusunda bulunulmuştur. Söz konusu dilekçe içeriğine göre başvurucu, emniyet görevlileri tarafından yakalanarak araç içine alınmış ve burada darbedilmeye başlanmıştır. Bu durum Soruşturma Tutanakları ve sağlık raporlarıyla ortaya konulmuştur. Bu dilekçe üzerine Varto Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma işlemlerine başlamıştır.
B. Soruşturma İşlemleri
15. Savcılık ilk olarak 10/7/2017 tarihli müzekkereyle Varto İlçe Emniyet Müdürlüğünden (kolluk) başvurucu vekilinin dilekçesinde sicil numaraları yazılı emniyet personelinin açık kimlik bilgilerinin tespit edilmesi ile teşhise elverişli fotoğraflarının çekilmesini, söz konusu personelin 7/12/2016-9/12/2016 tarihleri arasında aktif olarak görevde olup olmadığının tespit edilmesini, başvurucunun gözaltına alınması ve ifadesinin alınmasına ilişkin kamera görüntülerinin olup olmadığının araştırılarak bilgi ve belgelerin temin edilmesini istemiştir.
16. Savcılık 26/7/2017 ve 24/8/2017 tarihlerinde Varto Devlet Hastanesine müzekkere yazarak başvurucu hakkında tanzim edilen raporları soruşturma dosyasına dâhil etmiştir (raporlar için bkz. §§ 24-26).
17. Savcılık, kolluk tarafından gönderilen şüpheli polis memurlarına ait fotoğrafları başvurucunun tutulmakta olduğu Tarsus2 No.lu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna25/10/2017 tarihinde göndermiş ve başvurucuya teşhis işlemi yaptırılmasını istemiştir.
18. Başvurucu kendisine gönderilen çok sayıda fotoğraf arasından dört şüpheliyi 2/11/2017 tarihinde teşhis etmiştir.
19. Savcılık tespit edilen dört kolluk görevlisinin şüpheli sıfatıyla ifadesini almıştır. Öte yandan şikâyet edilen doktor ile ilgili soruşturmayı tefrik etmiştir.
20. Şüpheli D.K.nın 14/12/2017 tarihli ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...
Ben halen Varto İlçe Emniyet Müdürlüğünde polis memuru olarak görev yapmaktayım. Varto İlçe Emniyet Müdürlüğünde04/07/2017 tarihinde çalışmaya başladım. 04/07/2017 tarihinden önce Antalya Emniyet Müdürlüğünde görev yapmaktaydım. Bahse konu olay benim Varto İlçe Emniyet Müdürlüğünde görevli olarak bulunmadığım 2016 yılında meydana gelmiştir. Ayrıca olay tutanağında bana ait imza bulunmamaktadır. Beni kendisine işkence yapan polis memuru olarak teşhis eden İmam Güneş isimli şahsı tanımıyorum. Neden beni teşhis ettiği hususunda herhangi bir bilgim yoktur. Üzerime atılı suçlamayı kabul etmiyorum.
..."
21. Şüpheli Y.A.nın 14/12/2017 tarihli ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...
Ben halen Varto İlçe Emniyet Müdürlüğünde polis memuru olarak görev yapmaktayım. Tam tarihini hatırlayamamak ile birlikte geçen sene yani 2016 yılında Varto İlçe Emniyet Müdürlüğünde bulunan KGYS görevlisi [C.M.] isimli iş yerinin karşısında erkek bir şahsın şüpheli hareketlerde bulunduğunu bildirdi. O sırada bende ve şuan kim olduklarını hatırlayamadığım ekip arkadaşlarım ile birlikte devriye görevini ifaa ediyordum. Anonsu duyunca hemen ekip olarak [C.M.] isimli iş yerinin bulunduğu yere gittik. KGYS görevlisinin tarif ettiği şahsı tespit ettik ve usulüne uygun olarak durdurduk. Şahıstan kimliğini istedik. Şahısta kimliğini verince şahsın İmam Güneş olduğunu tespit ettik. İmam Güneş"in vermiş olduğu kimliğinden GBT"sini sorgulatınca kayıp şahıs olarak arandığı ortaya çıktı. Bizde bunun üzerine kendisini İlçe Emniyet Müdürlüğüne davet ettik. İmam Güneş"de kabul ederek bizimle ekip otosuna bindi. İmam Güneş"i İlçe Devlet Hastanesine götürerek adli muayene raporu aldırdıktan sonra İlçe Emniyet Müdürlüğüne götürdük. Bu ilk raporda darp veya cebir ile alakalı herhangi bir husus bulunmuyordu. İlçe Emniyet Müdürlüğüne götürdükten sonra şahıs hakkında yakalama tutanağı tuttuktan sonra gerekli birimlere teslim ettik. Daha sonra devriye görevime tekrar geri döndüm ve İmam Güneş"i daha sonra hiç görmedim. İmam Güneş"e İlçe Emniyet Müdürlüğüne götürdüğümüz sırada kesinlikle kötü muamelede bulunmadık. Neden beni teşhis ettiğini bilmiyorum. Üzerime atılı suçlamaları kabul etmiyorum.
..."
22. Şüpheli O.K.nın 18/12/2017 tarihli ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...
Yukarıdaki adres ve kimlik bilgileri bana aittir ve doğrudur. Hangi konu hakkında ifade vereceğimi anladım. Ben halen Varto İlçe Emniyet Müdürlüğünde polis memuru olarak görev yapmaktayım. Tam tarihini hatırlayamamak ile birlikte geçen sene yani 2016 yılında Varto İlçe Emniyet Müdürlüğünde bulunan KGYS görevlisi [C.M.] isimli iş yerinin karşısında erkek bir şahsın şüpheli hareketlerde bulunduğunu anons ettiğini hatırlıyorum. Ancak ben o sırada İlçe Emniyet Müdürlüğünde takviye kuvvet olarak hazır bekliyordum. Olay yerine hiç gitmedim. İmam Güneş"i devriye görevinde bulunan polis arkadaşlar İlçe Emniyet Müdürlüğüne getirdiklerinde gördüm. Ancak İmam Güneş ile herhangi bir şekilde temasta bulunmadım. Hatta İmam Güneş"in o sırada beni gördüğünü sanmıyorum. Daha sonra nezarethanede bulunan İmam Güneş"in tuvalet ihtiyacı olduğunu ve benimde İmam Güneş"i tuvalete götürecek görevli polis arkadaşlara destek olarak gitmemi söylediler. Bende bunun üzerine şuan isimlerini hatırlayamadığım polis memuru 2 arkadaş ile birlikte nezarethaneye indik. Bu sırada peşimizden ismini hatırlayamadığım başka bir polis memuru arkadaş geldi. Bende bunun üzerine nezarethaneden ayrıldım. Bu sırada kesinlikle İmam Güneş ile herhangi bir temasım olmadı. Hatta bu durum nezarethanede bulunan kamera kayıtlarından da anlaşılabilir.
SORULDU: İlçe Emniyet Müdürlüğü tarafından tutulan Tutanakta isminin bulunduğu soruldu?
CEVABEN: Ben olay tarihinde takviye kuvvet olarak çalışıyordum. Bu nedenle nezarethane işlemlerinde görev alabileceğimden dolayı tutanakta isimim ve imzam bulunmaktadır.
İmam Güneş"in neden beni teşhis ettiğini bilmiyorum. Ben kesinlikle İmam Güneş isimli şahsa kötü muamelede bulunmadım. Üzerime atılı suçlamaları kabul etmiyorum.
..."
23. Şüpheli M.E.nin 2/1/2018 tarihli ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...
Soru 1- İmam GÜNEŞ’in Emniyet görevlileri tarafından şüpheli davranışlarda bulunduğu gerekçesiyle yakalanarak daha alındığı anda araç içerisinde olmak üzere darp edilmeye başlanmış, kendisine kötü muamelede bulunulmuş ve işkenceye maruz kalmıştır. iddiası ile ilgili olarak;
Cevap 1- Arabanın içine alındığı andan itibaren darp edilmiş iddiaları asılsızdır çünkü şahsın yakalandıktan sonra alınan Dr. Raporunda darp ve cebir izine rastlanılmadığı belirtilmiştir.
Soru 2- İmam GÜNEŞ’in Muş 2. Ağır Ceza Mahkemesi 2017/21 Esas Numaralı Dosyanın 14.06.2017 tarihli duruşmasında “Ben işkence nedeniyle bu beyanda bulundum, yanımdaki polisler aynı konuşursan serbest kalırsın dediler, bu ifademi de kabul etmiyorum, mahkemedeki beyanım doğrudur.” Şeklinde savunma yaparak yargılandığı mahkeme huzurunda da işkence gördüğünü ve kötü muameleye maruz bırakıldığını beyan etmiştir. iddiası ile ilgili olarak;
Cevap 2- Şahsın ifadesi Avukat huzurunda ve görüntülü olarak alınmıştı. Mahkeme esnasında da avukatı yanında hazır bulunmuştur. İşkence olması durumunda avukatı yanında olduğu için müdahale ederdi. Mahkeme esnasında ifade alma görüntüleri hakim tarafından avukat ve şüpheli huzurunda izlenmiş herhangi bir kanunsuz durumun olmadığı görülmüştür.
Soru 3- 2017/549 sayılı Dosya içerisinde bulunan ve İmam GÜNEŞ’in gözaltında olduğu sırada hazırlanan 08.12.2017 tarihli Sağlık Bakanlığı Varto Devlet Hastanesi Genel Adli Muayene Raporu’nda da adı geçenin işkence ve kötü muameleye maruz kaldığı ve bunun sonucunda da vücudunda morlukların oluştuğu tespit edilmiştir. Hastane tarafından hazırlanan raporda müvekkilin kötü muameleye maruz bırakıldığı, iddiası ile ilgili olarak;
Cevap 3- 08.12.2016 günü Saat:14.17’de verilen raporda vücudunda pek çok iz dövme ameliyat izi yara olduğu yazılıdır. Sol göz altında 1 cm’lik morluk olduğu da yazılıdır. Ancak darp izi olduğu veya eski ve yeni olduğu yönünde herhangi bir açıklayıcı ibare yoktur. Ayrıca gözaltı gibi hassas yerde bir morluk olsa 24 Saat içerisinde düzelmesi mümkün değildir. Aynı hastanenin 09.12.2016 tarihinde saat:15.28’de Dr. Raporunda herhangi bir darp cebir izinin olmadığı hekim raporu ile sabittir. 09.12.2016 tarihinde verilen raporda morluk olması mümkün değildir. Olsa olsa göz yanılgısı veya o anlık böcek ısırması alerji veya kaşıma nedeni ile oluşmuş olabileceği kesinlikle darp edilmediği verilen son rapordan anlaşılmaktadır. Ayrıca 10.12.2016 günü saat:10.00’da Muş Devlet Hastanesinden alınan dördüncü raporda bir önceki raporu destekler nitelikte darp cebir olmadığı aktif lezyon olmadığı Varto Devlet Hastanesi haricinde alınan raporda darp cebir izine rastlanılmadığının belirtildiği, belirtilen izin göz yanılgısından başka bir şey olmadığı anlaşılmaktadır.
Soru 4- İmam GÜNEŞ’in Yakalama Tutanağından anlaşılacağı gibi 07.12.2017 tarihinde saat 13:30’da yakalanmıştır. Adı geçen yakalandığı anda kendisine veya başkalarına zarar vermesini önleyecek tedbirler alındıktan sonra ilk iş olarak yasal haklarının hatırlatılması gerekirken bu haklar Şüpheli ve Sanık Hakları Formundan görüldüğü üzere kendisine tam 5 saat sonra saat 18.01 sıralarında hatırlatılmıştır. Ceza Muhakemeleri Kanunu m.90/^ “(49 (Değişik: 25/5/2005 5353/7 md.) Kolluk, yakalandığı sırada kaçmasını, kendisine veya başkalarına zarar vermesini önleyecek tedbirleri aldıktan sonra, yakalanan kişiye kanuni hakları derhal bildirir. “hükmüne göre müvekkile yasal hakları hatırlatılmak yerine kendisine işkence yapılarak ve kötü muamelede bulunarak kendi aleyhine beyanda bulunmaya zorlanmıştır. Adı geçeni yakalayan ve devam eden aşamalarda yasal haklarını hatırlatmayan ve bununla birlikte aleyhine beyanda bulunması için kendisine işkence ve kötü muamelede bulunan Emniyet görevlileri Türk Ceza Kanunu’nda yer alan işkence, eziyet, hakaret ve görevi kötüye kullanma suçlarını işlemiş bulunmaktadır, iddiası ile ilgili olarak;
Cevap 4- Şahsın yakalama esnasında bir müddet sonra suçu inkar ettikten sonra Savcıya bilgi verilmiş savcının gözaltı kararı verdikten sonra şahsa yasal hakları şüpheli ve sanık hakları kendisine sözlü söylenmiş ayıca şüpheli ve sanık hakları formu matbu imzasız olarak verilmiş daha sonra evraklar derlenip toparlandıktan sonra sanık hakları formu saat: 18.01’de çıktığı için geç hakları okunmuş gibi gözükse de gözaltı kararından itibaren kendisine şüpheli ve sanık hakları hatırlatılmış ve matbu imzalı kendisine verilmiştir.
Soru 5- Bununla birlikte Sağlık Bakanlığı Varto Devlet Hastanesi tarafından hazırlanan 07.12.2016 tarihli ve 08.12.2017 tarihli iki adet Genel Adli Muayene Raporu’nda Müvekkilin darp edildiği, gözünde morluk oluştuğu ve İmam GÜNEŞ’in vücudunda birçok kesik olduğunu tespit edilmesine bunların daha önce hazırlanan raporda belirtilmesine rağmen yine aynı hastane tarafından sonradan hazırlanan 09.12.2016 tarihli raporda gerekli ve özenli bir tedavi yapılmadan müvekkil hakkında gerçeğe aykırı olarak rapor hazırlanmıştır. Aynı hastaneden alınan (3) üç adet rapor arasında bir karşılaştırma yapıldığı vakit çok açık bir şekilde Varto Devlet Hastanesi doktorlarından Dr. [M.T.nin] görevinin gereklerini yerine getirmeyerek gerçeğe aykırı bir şekilde rapor hazırlandığı anlaşılmaktadır, iddiası ile ilgili olarak;
Cevap 5- 07.12.2016 saat:15.26’da alınan raporda Dr.’da açıkça net bir şekilde yazdığı gibi kaşıma izi olduğu ayrıca Dr. Tarafından sorulmuş olmalı ki raporda parantez içinde (Kendisi kaşıdığını belirttiği) ibareli raporda mevcuttur. Herhangi bir darp cebir izine rastlanılmadığı diğer izlerinde tüm raporlarda belirtildiği gibi eski izler olduğu Dr. Tarafından belirtilmiştir. Saat:09.00’da 10.00’da ve en son 10.00’da Muş Devlet Hastanesinde alınan raporlarda anlaşılacağı üzere darp cebir izi yoktur. Avukatın bahsettiği raporun geçiştirilmediği düzgün muayene yapılmadığı dediği raporda Dr. İzlerin yıllar öncelerine ait olduğu kanaatiyle ve yeni darp cebir izi olmadığından yazma gereği duymadığı kanaati oluşmuştur. Yüzündeki 1 cm’lik morluk ifadesi geçen rapordan sonra 5 ayrı Dr.ve 2 ayrı hastaneden şahıs toplam 4 kez daha muayene ettirilmiş rapordan anlaşılacağı üzere herhangi bir darp cebir izine rastlanılmamıştır. Yüzdeki morluğun 1 gün içinde geçmesi mümkün değildir.
..."
C. Sağlık Raporları
24. Başvurucu hakkında gözaltında tutulduğu süre boyunca Varto Devlet Hastanesi (Hastane) tarafından genel adli muayene raporları düzenlenmiştir. Başvurucu hakkında ilk olarak 7/12/2016 tarihinde düzenlenen raporun ilgili kısmı şöyledir:
"...sol üst kolda 2 adet eski kesi skarı, sol dirsekte eski yara skarı, sol göğüs üzerinde eski yara skarı, ... Boyun bölgesinde sağ ve sol kolda kaşıma izi (kendisi kaşıdığını belirtti)."
25. Hastanenin 8/12/2016 tarihinde düzenlenen raporun ilgili kısmı şöyledir:
"... sol üst kolda 2 adet eski kesi skarı, sol dirsekte eski yara skarı, sol göğüs üzerinde eski yara skarı,
(...)
Sol göz altında 1 cm uzunluğunda morluk."
26. Hastanenin 9/12/2016 tarihinde düzenlediği raporda ve Muş Devlet Hastanesinin 10/12/2016 tarihli raporunda başvurucuda eski yara izleri dışında darp ve cebir izine rastlanmadığı bilgisi kayıtlıdır.
D. Soruşturma Neticesinde Verilen Karar
27. Savcılık 18/1/2018 tarihli kararıyla on altı kolluk görevlisi hakkında işkence suçundan kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...
Müşteki İmam Güneş vekili Avukat [S.Ç.] tarafından Cumhuriyet Başsavcılığımıza gönderilen 19/06/2017 tarihli dilekçesinde müvekkili olan İmam Güneş"e yakalandığı ve gözaltında bulunduğu esnada kötü muamelede bulunularak işkence yapıldığı iddiaları bakımından Cumhuriyet Başsavcılığımızca derhal soruşturmaya başlanıldığı,
Öncelikle doktor [M.T.] açısından evrakın tefrik edilerek soruşturmanın 2018/58 sırasına kayıt edildiği,
Varto Devlet Hastanesince tanzim edilen:
07/12/2016 tarihli adli raporda eskiye dayalı skarların bulunduğu ancak olay tarihinde herhangi bir patolojik bulgunun olmadığının belirtildiği,
08/12/2016 tarihli raporda darp ve cebir izinin olmadığına dair rapor tanzim edildiği,
09/12/2016 tarihli raporda darp ve cebir izinin olmadığına dair rapor tanzim edildiği,
10/12/2016 tarihli adli raporda müştekide eskiye bağlı yaralanmaların olduğu, olay tarihinde herhangi bir yaralama olmadığının belirtildiği,
Olay tarihlerinde Varto İlçe Emniyet Müdürü olarak görev yapan [M.A.] hakkında 2802 sayılı Hakim ve Savcılar Kanununa göre soruşturulmasının yapılması amacıyla evrakın Hakim ve Savcılar Kurulu Kolluk Amirleri Bürosuna gönderildiği,
Müştekiye şüpheli fotolarının teşhis ettirilmek üzere gösterildiği ve müştekinin sadece 4 kolluk görevlisini teşhis ettiği, her ne kadar 15 görevli polis memurunun şikayet edilmiş ise de müştekinin sadece [M.E., D.K., Y.A ve O.K.] isimli polis memurları teşhis ettiği,
Teşhis edilen [O.K.] ifadesinde olay tarihinde takviye kuvvet olarak çalıştığını ve bu nedenle tutanakta isminin geçtiğini, müştekiyle herhangi bir temasının olmadığını beyan ettiği,
Teşhis edilen [D.K.] Varto Emniyet Müdürlüğünde 04/07/2017 tarihinde göreve başladığı, yani olay tarihinde Varto"da olmadığı, bu nedenle olaya müdahil olmasının mümkün olmadığı,
Teşhis edilen [Y.A.] açısından Cumhuriyet Başsavcılığımızda alınan savunmasında üzerine atılı suçlamaları kabul etmediği,
Teşhis edilen [M.E.] açısından Antalya Cumhuriyet Başsavcılığında alınan savunmasında üzerine atılı suçlamaları kabul etmediği,
Müştekinin olay tarihinde Varto da bulunmayan polis memurunu teşhis etmesinin sağlıklı beyanda bulunmadığını gösterdiği,
Şikayet edilen diğer polis memurları açısından her hangi bir teşhis yapılmadığı için ayrıca soruşturma yapılmasına gerek olmadığı,
Müşteki vekili Avukat [S.Ç.] iddiaları bakımından suçların yasal unsurları oluşmaması ve delil yetersizliği nedeniyle Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar vermek gerekmiştir.
Olay nedeniyle KAMU ADINA KOVUŞTURMA YAPILMASINA YER OLMADIĞINA,
..."
28. Bu karara yapılan itiraz, Muş Sulh Ceza Hâkimliğince 7/3/2018 tarihinde kesin olarak reddedilmiştir.
29. Başvurucu vekili 30/3/2018 tarihinde tebliğ edilen karara karşı 26/4/2018 tarihinde süresinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
30. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun "İşkence" kenar başlıklı 94. maddesi şöyledir:
"(1) Bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışları gerçekleştiren kamu görevlisi hakkında üç yıldan oniki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(2) Suçun;
a) Çocuğa, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye ya da gebe kadına karşı,
b) Avukata veya diğer kamu görevlisine karşı görevi dolayısıyla,
İşlenmesi halinde, sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Fiilin cinsel yönden taciz şeklinde gerçekleşmesi halinde, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(4) Bu suçun işlenişine iştirak eden diğer kişiler de kamu görevlisi gibi cezalandırılır.
(5) Bu suçun ihmali davranışla işlenmesi halinde, verilecek cezada bu nedenle indirim yapılmaz.
(6) (Ek: 11/4/2013-6459/9 md.) Bu suçtan dolayı zamanaşımı işlemez."
31. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun "Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi" kenar başlıklı 160. maddesi şöyledir:
"(1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.
(2) Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür."
B. Uluslararası Hukuk
1. Uluslararası Mevzuat
32. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin (Sözleşme) "İşkence yasağı" kenar başlıklı 3. maddesi şöyledir:
“Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele veya cezaya tabi tutulamaz.”
33. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı, Aşağılayıcı Muamele veya Cezaların Etkili Biçimde Soruşturulması ve Belgelendirilmesi İçin El Kılavuzu’nun (İstanbul Protokolü) birinci ekinin 2. maddesi şöyledir:
“Devletler, işkence ve kötü muamele şikayetleri ve bildirimlerinin, anında ve etkili bir biçimde soruşturulmasını sağlamakla yükümlüdürler. Açık bir şikayetin olmadığı durumlarda bile işkence ve kötü muamele yapıldığına ilişkin belirtiler varsa, soruşturma yapılmalıdır. Soruşturmayı yürütenler, bu tür olayların faili olduğundan şüphelenilen kişiler ve onların hizmet ettiği kurum ve kuruluşlardan bağımsız, soruşturma yürütebilecek vasıfta, tarafsız kişiler olmalıdır. Bu kişilerin tarafsız tıp uzmanlarına veya konuyla ilgili diğer uzmanlara erişim veya bu tür uzmanları çağırma yetkileri olmalıdır. Soruşturmalar yürütülürken, en yüksek profesyonel standartlara uygun yöntemler kullanılmalı ve soruşturma sonuçları kamuya açıklanmalıdır.”
34. İstanbul Protokolü’nün birinci ekinin 6. maddesi şöyledir:
“6a) İşkence ve kötü muamele soruşturmalarında çalışan tıp uzmanları her zaman en yüksek etik standartlara uygun biçimde davranmalı ve tıbbi araştırma ve muayeneden önce kişinin bilgilendirilmiş onamını almalıdır. Muayene, tıp biliminin kabul edilmiş standartlarına uygun biçimde yürütülmelidir. Muayene, tıp uzmanın denetimi altında, devlet görevlileri ve güvenlik güçleri mensuplarının mevcut olmadığı bir ortamda, kişinin mahremiyetine saygı göstererek yapılmalıdır.
6b) Tıp uzmanı muayenenin hemen sonrasında doğru bir yazılı rapor hazırlamalıdır. Bu raporda en azından aşağıdaki bilgiler yer almalıdır:
(i) Görüşme Koşulları: Görüşme yapılan kişinin adı, muayene sırasında mevcut olanların adları, bu kişilerin muayene yapılan kişiyle olan ilişkileri, görüşmenin kesin tarihi, saati, görüşme yapılan yerin adresi (uygun olduğu durumlarda görüşme yapılan odanın yeri), görüşme yapılan yerin tanımı (örneğin klinik, cezaevi, ev vb.); görüşme yapıldığı sıradaki koşullar (muayene için geldiğinde veya muayene sırasında kişinin tabii olduğu kısıtlamalar, görüşme sırasında odada güvenlik güçlerinin mevcut olup olmadığı, tutukluya eşlik edenlerin hal ve tavrı, muayeneyi yapan kişiye yönelik tehditkar ifadeler vs.) ve diğer geçerli unsurlar;
(ii) Öykü: Gerçekleştiği iddia edilen işkence ve kötü muamele yöntemleri, işkence ve kötü muamelenin ne zaman gerçekleştiği, bütün fiziksel ve psikolojik semptomlar ve şikayetler de dahil olmak üzere kişinin görüşme sırasında anlattığı öykünün detaylı bir raporu;
(iii) Fiziksel ve Psikolojik Muayene: Uygun tanı koyucu testler ve mümkün olduğu durumlarda bütün yaralanmaların renkli fotoğrafları da dahil olmak üzere klinik muayene sonucunda elde edilen bütün fiziksel ve psikolojik bulguların kaydı.
(iv) Değerlendirme: Fiziksel ve psikolojik bulgular ile işkence ve kötü muamele arasındaki muhtemel ilişkinin değerlendirilmesi. Gerekli tıbbi ve psikolojik tedavi ve/veya yapılması gereken başka tıbbi testler ve muayeneler için görüş ve tavsiyeler;
(v) Yazar: Raporda muayeneyi yapan kişilerin adları açıkça belirtilmeli ve rapor hazırlayanlar tarafından imzalanmalı;
6c) Hazırlanan rapor gizli tutulmalı ve rapor muayene edilen kişiye veya kişinin yasal temsilcisi olarak atadığı kimseye teslim edilmelidir. Muayene edilen kişi veya temsilcisinin muayene süreci hakkındaki görüşleri de sorulmalı ve raporda bu kişilerin görüşlerine de yer verilmelidir. Uygun olduğu durumlarda, işkence veya kötü muamele iddialarını soruşturmakla yetkili olanlara da yazılı rapor verilmelidir. Bu raporun yetkili kişilere güvenli bir biçimde ulaştırılmasını güvenceye almak, Devlet"in sorumluluğudur. Muayene edilen kişinin rızası veya bu tür bir talepte bulunma yetkisi bulunan mahkemenin yetki vermesi istisna olmak üzere, rapor başka kimseye verilmemelidir.”
2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
35. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) gözaltındaki kişilerin tıbbi muayenelerinin müdafi yardımından yararlanma hakkı ve gözaltının üçüncü kişilere bildirilmesi hakkıyla beraber kötü muameleye karşı en önemli tedbirlerden birini teşkil ettiğini ifade etmektedir. Buna göre adli muayene sırasında elde edilen delil, tutuklularla ilgili soruşturmalar esnasında ve tutukluların kötü muamele iddiasında bulunmaları hâlinde önemli rol oynamaktadır. Bu nedenle AİHM’e göre gözaltındaki kimselerin tıbbi muayene sistemi yargı sisteminin tamamlayıcı parçasıdır. Bu bilgiler ışığında AİHM’in ilk görevi, mevcut davanın koşullarında ulusal makamların gözaltındaki kimselerin tıbbi muayene sisteminin etkili biçimde işlemesini sağlayıp sağlamadıklarını belirlemektir (Salmanoğlu ve Polattaş/Türkiye, B. No: 15828/03, 17/3/2009, § 79)
36. İşkence ve kötü muamele iddialarının araştırılmasındaki en önemli delillerden olan sağlık raporlarının Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT) tarafından tavsiye edilen standartlara ve İstanbul Protokolü"nde yer alan ilkelere uygun olması gerekmektedir. Gerekli standartların altında kalan sağlık raporları tek başlarına kötü muamele iddialarının kanıtlanması ya da aksinin ispatlanmasında yeterli görülmemektedir (Ballıktaş/Türkiye, B. No: 7070/03, 20/10/2009, § 28).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
37. Mahkemenin 16/6/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
38. Başvurucu; kolluğun işkence ve kötü muamelesine maruz kaldığını, devlet hastanesinden alınan sağlık raporuyla bu durum açık bir şekilde ortaya konulmasına rağmen şikâyeti hakkında Savcılık tarafından etkili bir soruşturma yürütülmeksizin takipsizlik kararı verildiğini belirterek kötü muamele yasağının, adil yargılanma hakkının, etkili başvuru hakkının, özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
39. Bakanlık görüşünde;
i. Başvurucunun şikâyeti üzerine Savcılık tarafından başlatılan soruşturma kapsamında başvurucunun gözaltındayken kötü muameleye maruz kaldığını iddia ettiği tarihlerdeki genel adli muayene raporlarının temin edildiği, sağlık raporlarında başvurucunun kötü muameleye maruz kaldığına dair herhangi bir bulgunun yer almadığı, başvurucunun gözündeki morarmanın da gözünü kaşıması nedeniyle gerçekleşmiş olmasının kuvvetle muhtemel olduğu,
ii. Başvurucunun olaydan altı ay sonra Savcılığa dilekçe vererek delillerin kaybolmasına yol açtığı ve üzerine düşen özen yükümlülüğünü yerine getirmediği,
iii. Savcılığın olayın mahiyetine uygun, başvurucunun iddialarını açıklığa kavuşturmaya elverişli sağlık raporlarını, kolluk yazı ve tutanakları ile diğer delilleri değerlendirmiş ve iddialarla ilgili tüm araştırmaları yapmış olmasına rağmen kamu davası açılmasına yeterli delil tespit edemediğini, başvurucunun şikayeti üzerine teşhis işlemi yapılmak üzere harekete geçtiği, ilgili kolluk görevlilerinin tespitine yönelik girişimlerde bulunduğu, soruşturma sürecinde hareketsiz bir dönemin olmadığı, Savcılığın başvurucunun iddialarını karşılamak için gerekli özeni ve çabayı gösterdiği ve soruşturmayı yeterli delil toplamadan hemen sonlandırmak yerine detaylı araştırma yaptığı,
iv. Savcılığın olayı aydınlatmak adına gerekli soruşturma işlemlerini büyük bir titizlikle ve süratle yerine getirdiği, atılması gereken her türlü adımı attığı, iddiaların gerçekliğini ortaya çıkarmak amacıyla her türlü ve objektif delilin temini cihetine gittiği, başvurucunun soruşturmaya dahlinin sağlandığı, elde edilen delil ve bilgilerin kapsamlı ve nesnel bir analizi ile neticeye ulaşıldığı, usul yükümlüğünün gereğinin özenle yerine getirildiği,
v. Mevcut soruşturmada meydana geldiği iddia edilen kötü muamele şikâyeti ile ilgili atılabilecek makul adımların atıldığı, iddiaların gerçekliğini ortaya koyabilecek soruşturma işlemlerinin yerine getirildiği, soruşturma yükümlülüğünün sonuç yükümlülüğü değil araç yükümlülüğü olduğu bildirilmiştir.
40. Bakanlık görüşüne karşı başvurucu, bireysel başvuru formundaki iddialarını tekrar ederek Bakanlık görüşünü kabul etmediğini bildirmiştir.
B. Değerlendirme
41. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının Anayasa"nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağı çerçevesinde incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
42. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, … maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.
...”
43. Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, … kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
44. İşkence ve kötü muamele yasağına ilişkin şikâyetlerin devletin negatif ve pozitif yükümlülükleri dikkate alınarak maddi ve usul boyutları bakımından ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir. Devletin negatif yükümlülüğü bireyleri işkence, insanlık dışı veya aşağılayıcı muameleye ya da cezaya tabi tutmama sorumluluğunu içerirken devletin pozitif yükümlülüğü hem bireyleri bu tür muamelelerden korumayı (önleyici yükümlülük) hem de etkili bir soruşturma yoluyla sorumluların tespitini ve cezalandırılmasını (soruşturma yükümlülüğü) içermektedir. İşkence ve kötü muamele yasağının maddi boyutu, negatif yükümlülük ile önleyici yükümlülüğü kapsamakta; pozitif yükümlülüğün alanında kalan soruşturma yükümlülüğü ise usul boyutunu oluşturmaktadır (benzer yöndeki inceleme usulünü içeren kararlar için bkz. Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 75; Mehmet Şah Araş ve diğerleri, B. No: 2014/798, 28/9/2016, § 64; Mustafa Rollas, B. No: 2014/7703, 2/2/2017, § 49).
45. Kötü muamele yasağına ilişkin iddialar kural olarak maddi ve usul yönlerinden ayrı incelenmekle birlikte kamu görevlisi tarafından gerçekleştirildiği iddia edilen fiillere ilişkin inceleme, kötü muamele yasağının hem negatif hem de pozitif yükümlülüklerine ilişkin olmaktadır. Bu nedenle başvurunun bir bütün olarak incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
46. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
47. Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen hak kapsamında devletin -pozitif bir yükümlülük olarak- yetki alanında bulunan tüm bireylerin maddi ve manevi varlığını koruma hakkını gerek kamusal makamların ve diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır. Devlet bireyin maddi ve manevi varlığını her türlü tehlikeden, tehditten ve şiddetten korumakla yükümlüdür (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 51).
48. Anılan koruma yükümlülüğü devlete, söz konusu kişilerin işkence ve eziyete ya da insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir ceza veya muameleye maruz bırakılmalarını engelleyecek tedbirler alma ödevini yüklemektedir. Anılan yükümlülük işkence ve kötü muamele yasağının maddi boyutunun bir unsurunu, devletin kişilerin fiziksel ve ruhsal bütünlüklerini idari ve yasal mevzuat aracılığıyla koruma hususundaki pozitif yükümlülüğünü oluşturmaktadır. Koruma doğrultusunda yetkililerin bildikleri ya da bilmeleri gereken bir kötü muamele tehlikesinin gerçekleşmesini engellemek için makul tedbirleri almamaları durumunda devletin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası anlamında sorumluluğu ortaya çıkabilecektir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 82).
49. Tüm adli kovuşturmaların mahkûmiyet veya belirli bir hüküm alma ile sonuçlanmasına yönelik kesin bir zorunluluk bulunmamakla birlikte mahkemeler hiçbir koşul altında yaşamı tehdit eden suçların, fiziksel ve ruhsal bütünlüğe yapılan ağır saldırıların cezasız kalmasına, af ya da zamanaşımına uğramasına izin vermemelidir. Adli makamların yetki alanları kapsamındaki kişilerin yaşamları ile fiziksel ve ruhsal bütünlüklerini korumak üzere çıkarılan kanunların koruyucuları olarak sorumlu olanlara yaptırım uygulamakta kararlı olmaları ve suçun ağırlık derecesi ile verilen ceza arasında açık bir orantısızlığa izin vermemeleri gerekir. Aksi hâlde devletin kişilerin fiziksel ve ruhsal bütünlüklerini idari ve yasal mevzuat aracılığıyla koruma hususundaki pozitif yükümlülüğü yerine getirilmemiş olacaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 77).
50. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) tarafından kötü muamele, kişi üzerindeki etkisi gözetilerek derecelendirilmiş ve farklı kavramlarla ifade edilmiştir. Dolayısıyla Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında geçen ifadeler arasında bir yoğunluk farkının bulunduğu görülmektedir. Bir muamelenin işkence olarak nitelendirilip nitelendirilmeyeceğinin belirlenebilmesi için anılan fıkrada geçen eziyet ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele kavramları ile işkence arasındaki ayrıma bakmak gerekmektedir. Bu ayrımın Anayasa tarafından, özellikle çok ağır ve zalimane acılara neden olan kasti insanlık dışı muamelelerdeki özel duruma işaret etmek ve bir derecelendirme yapmak amacıyla getirildiği ve anılan ifadelerin 5237 sayılı Kanun’da düzenleme altına alınmış olan işkence, eziyet ve hakaret suçlarının unsurlarından daha geniş ve farklı bir anlam taşıdığı anlaşılmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 84).
51. Buna göre anayasal düzenleme bağlamında kişinin maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne en fazla zarar veren muamelelerin işkence olarak belirlenmesi mümkündür (Tahir Canan, § 22). Muamelelerin ağırlığının yanı sıra İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 1. maddesinde işkence teriminin özellikle bilgi almak, cezalandırmak veya yıldırmak amacıyla ya da ayrımcı bir nedenle kasten ağır acı veya ızdırap vermeyi kapsadığı belirtilerek kasıt unsuruna da yer verilmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 85).
52. İşkence seviyesine varmayan fakat yine de önceden tasarlanmış, uzun bir dönem içinde saatlerce uygulanmış ve fiziki yaralanmaya, yoğun maddi veya manevi ızdıraba sebep olan insanlık dışı muameleler eziyet olarak tanımlanabilir (Tahir Canan, § 22). Bu hâllerde meydana gelen acı, meşru bir muamele ya da cezada kaçınılmaz bir unsur olarak bulunan acının ötesine geçmelidir. İşkenceden farklı olarak eziyette, ızdırap verme kastının belli bir amaç doğrultusunda yapılması şartı aranmaz. Fiziksel saldırı, darp, psikolojik sorgu teknikleri, kötü şartlarda tutma, kişiyi kötü muamele göreceği bir yere sınır dışı ya da iade etme, devletin gözetimi altında kişinin kaybolması, kişinin evinin yok edilmesi, ölüm cezasının infazının uzunca bir süre beklenmesinin doğurduğu korku ve sıkıntı, çocuk istismarı gibi muameleler Anayasa"nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında eziyet olarak nitelendirilebilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 88).
53. Mağdurları küçük düşürebilecek ve utandırabilecek şekilde kendilerinde korku, küçültülme, elem ve aşağılanma duygusu uyandıran veya mağduru kendi iradesine ve vicdanına aykırı bir şekilde hareket etmeye sürükleyen, aşağılayıcı nitelikteki daha hafif muamelelerin ise insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele veya ceza olarak tanımlanması mümkündür (Tahir Canan, § 22). Burada eziyetten farklı olarak kişi üzerinde uygulanan muamele, fiziksel ya da ruhsal acıdan öte küçük düşürücü veya alçaltıcı bir etki oluşturmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 89).
54. Bir muamelenin bu kavramlardan hangisini oluşturduğunun belirlenebilmesi için her somut olay kendi özel koşulları içinde değerlendirilmelidir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 90).
55. Ayrıca AİHM"in birçok kararında vurgulayıp Yurtsever ve diğerleri/Türkiye (B. No: 22965/10, 8/7/2014) kararında da tekrarladığı -olayın fail ya da faillerin cezai sorumluluğu ile devletlerin Sözleşme kapsamındaki sorumluluğun farklı olduğu yönündeki- ilkeye özellikle dikkat çekmek gerekir. AİHM, anılan kararında da bu ilkeye açıkça vurgu yapmış ve ceza hukuku anlamında suçluluk ya da masumiyet konusunda kararlar vermenin kendi yetki alanına girmediğini ifade etmiştir (Yurtsever ve diğerleri/Türkiye, § 68).
56. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün usul boyutu da bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve kamu görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda bunların sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110).
57. Etkili bir resmî soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Soruşturma etkili olmadığında anılan madde, sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı durumlarda devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, § 25).
58. Usul yükümlülüğünün bir olayda gerektirdiği soruşturma türünün bireyin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının esasına ilişkin yükümlülüklerin cezai bir yaptırım gerektirip gerektirmediğine bağlı olarak tespiti gerekmektedir. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm ve yaralama olaylarına ilişkin davalarda Anayasa’nın 17. maddesi gereğince devletin ölümcül ya da yaralamalı saldırı durumunda sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda yürütülen idari ve hukuki soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi, bu hak ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).
59. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların ölüm ya da yaralama olayına ilişkin hesap vermelerini sağlamaktır. Bu, bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 56).
60. Etkili soruşturma yükümlülüğünün yerine getirilmiş olduğunun kabulü için;
- Yetkili makamların olaydan haberdar olur olmaz resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114),
- Soruşturmanın kamu denetimine açık olması ve mağdurların meşru menfaatlerini korumak için soruşturmaya gerekli olduğu ölçüde etkili katılımlarının sağlanması (Cezmi Demir ve diğerleri, § 115),
- Soruşturmadan sorumlu olan ve incelemeleri yapan kişilerin olaylara karışan kişilerden bağımsız olması (Cezmi Demir ve diğerleri, § 117),
- Soruşturmaların makul özen ve süratle yürütülmesi (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114),
- Soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması gerekir (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 99).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
61. Anayasa Mahkemesi, Anayasa"nın 17. maddesinin ihlali anlamında bir kötü muamele olup olmadığını değerlendirirken kendisine sunulan bütün delilleri inceler. Bu deliller başvurucu tarafından ortaya konulmuş, Bakanlık tarafından bildirilmiş veya diğer kaynaklardan elde edilmiş olabilir. İddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için makul şüphenin ötesinde kanıtların varlığı gerekir. Bu kanıtlar yeterince güçlü, açık ve uyumlu çıkarımlardan ya da aksi ispat edilmemiş karinelerden elde edilebilir. Kanıtlar değerlendirilirken ilgililerin süreçteki tutumları da dikkate alınmalıdır (aynı yöndeki karar için bkz. Cezmi Demir ve diğerleri, § 95).
62. 7/12/2016 tarihinde gözaltına alınan başvurucu 7/12/2016 ile 9/12/2016 tarihleri arasında gözaltında tutulmuştur. Başvurucunun 7/12/2016 tarihinde alınan ilk sağlık raporunda eskiden kalma birtakım yara izleri tarif edilmiş olup yeni bir yaralanmadan bahsedilmemiştir. Bununla birlikte 8/12/2016 tarihinde düzenlenen raporda ise başvurucunun sol gözünün altında 1 cm"lik bir morluk bulunduğu belirtilmiştir.
63. Sağlık raporlarına göre başvurucunun sağlıklı bir durumdayken gözaltına alındığı ve gözaltında -kamu makamların gözetiminde tutulduğu sırada- yeni bir yaralanmasının ortaya çıktığı hususunda tereddüt bulunmamaktadır (bkz. §§ 24, 25).
64. Bir kişinin sağlıklı hâldeyken gözaltına alındığı ancak salıverildiği zaman vücudunda yaralanma tespit edildiği durumlarda söz konusu yaralanmanın nasıl oluştuğu hususunda makul bir açıklama getirme ve mağdurun bu yöndeki iddialarını şüphede bırakacak kanıtları sunma yükümlülüğünün devlete ait olduğu kabul edilmelidir (aynı yöndeki karar için bkz. Cezmi Demir ve diğerleri, § 94). Başvurucunun şikâyeti üzerine başlatılan soruşturma sonucunda verilen takipsizlik kararında bu konuda bir açıklama yer almadığı gibi başvurucunun yaralanmasının varlığı hususunda anılan kararda bir tespit de bulunmamaktadır. Başka bir deyişle Savcılık, başvurucuda meydana gelen yaralanmayı inceleme dışı bırakmıştır.
65. Bakanlık görüşünde başvurucuda meydana gelen yaralanmanın kendisinin gözünü kaşıması nedeniyle gerçekleşmiş olmasının kuvvetle muhtemel olduğunun dile getirildiği görülmektedir. Oysaki 7/12/2016 tarihli sağlık raporunda kaşıma izlerinin başvurucunun boyun bölgesinde, sağ ve sol kolunda mevcut olduğu açıkça belirtilmiş; gözün altında herhangi bir kaşıma izinden bahsedilmemiştir. Bu tespitler doğrultusunda başvurucuda meydana gelen yaralanmanın nasıl oluştuğu konusuna kamu makamlarının makul bir açıklama getirdiği söylenemeyecektir.
66. Kamu makamların gözetiminde tutulduğu sırada gözünün altında 1 cm"lik morluk meydana gelen başvurucunun yaralanmasının niteliği gözönünde bulundurulup somut olay bir bütün olarak değerlendirildiğinde eylemin insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele olarak nitelendirilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
67. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
68. Yukarıda belirtilen ilke kararlarında da vurgulandığı üzere Anayasa"nın 17. maddesinin gerektirdiği soruşturma, kural olarak olayın gerçekleştiği koşulların belirlenmesini sağlayacak nitelikte olmalı; ayrıca soruşturmada olay ve olgular ciddiyetle öğrenilmeye çalışılmalı ve soruşturmayı sonlandırmak için aceleci bir tavırla temelden yoksun sonuçlara dayanılmamalıdır.
69. Soruşturmanın etkililiğini sağlayan en alt seviyedeki inceleme, her soruşturmanın kendine özgü koşullarına göre değişir. Bu koşullar, ilgili bütün olay ve olgular temelinde ve soruşturmanın pratik gerçekleri dikkate alınarak değerlendirilir. Bu nedenle soruşturmanın etkililiği bakımından her olayda geçerli olmak üzere bir asgari soruşturma işlemler listesi veya benzeri bir asgari ölçüt belirlemek mümkün değildir (Fahriye Erkek ve diğerleri, B. No: 2013/4668, 16/9/2015, § 68).
70. Başvurucu 9/12/2016 tarihinde Varto Cumhuriyet Başsavcılığında müdafii huzurunda şüpheli sıfatıyla ifade vermiş ve aynı gün Sulh Ceza Hâkimliğinde sorgusu yapılmıştır. Anılan soruşturma işlemleri sırasında tutulan tutanaklardan başvurucunun gözünde morarma olduğu anlaşılmıştır. Başvurucu ve müdafii tarafından başvurucunun gözünün altında meydana gelen morarmanın kolluk müdahalesi sonucu oluştuğu Savcılığa ve Sulh Ceza Hakimliğine bildirilmiştir (bkz. §§ 12, 13). Buna göre kamu makamlarının kötü muamele iddiasını ilk kez 9/12/2016 tarihinde öğrendiği kabul edilmelidir. Buna rağmen soruşturmanın başvurucu vekilinin 20/6/2017 tarihinde gönderdiği şikâyet dilekçesi üzerine başlatıldığı görülmüştür (bkz. § 14). Dolayısıyla soruşturmanın derhâl ve kendiliğinden başlatılma ilkesine uygun olarak yürütüldüğü söylenemeyecektir.
71. Etkili soruşturmanın unsurlarından biri de teoride olduğu gibi pratikte de hesap verilebilirliği sağlamak ve mağdurların meşru menfaatlerini korumak için bu sürece etkili bir şekilde katılmalarıdır. Soruşturma sırasında Savcılığın başvurucunun ifadesini alarak şikâyet hakkında detaylı bilgi sahibi olma yolunu tercih etmediği, böylelikle üç gün gözaltında tutulan başvurucunun iddialarının hangi tarihe ait olduğunu öğrenme yolunu seçmediği anlaşılmıştır. Başvurucunun soruşturma sırasında ifadesi hiçbir şekilde alınmamış, sadece tutulmakta olduğu ceza infaz kurumu aracılığıyla kendisine gönderilen fotoğraflardan şüphelileri teşhis etmesi istenmiştir. Başvurucunun yaralanmasına neden olan olayın hangi tarihte ve ne şekilde gerçekleştiği soruşturma sürecinde açıklığa kavuşturulamamıştır. Somut olay bu açıdan değerlendirildiğinde başvurucunun ifadesinin alınmayarak soruşturmaya etkili bir şekilde katılımının yeterince sağlanamadığı kabul edilmelidir.
72. Savcılığın başvurucunun gözaltına alınma anına ilişkin görüntüleri kolluktan temin ettiği anlaşılmaktadır. Savcılığın anılan görüntülerin çözümlenmesine yönelik bir girişiminin olmadığı ve görüntü içeriğine ilişkin olarak takipsizlik kararında bir değerlendirmede bulunmadığı görülmektedir. Öte yandan Savcılık sadece başvurucunun yakalanma anına ilişkin görüntüleri temin etme girişiminde bulunmuş, başvurucunun gözaltında bulunduğu süreye yönelik -varsa- kamera kayıtlarına erişme yönünde bir adım atmamıştır.
73. Yukarıdaki değerlendirmeler bir bütün olarak ele alındığında ve özellikle takipsizlik kararında başvurucuda meydana gelen yaralanmaya ilişkin bir değerlendirme bulunmadığı gözönünde bulundurulduğunda somut olay kapsamında Savcılık tarafından soruşturmada gerekli delillerin toplanarak bunun sonucunda bir değerlendirme yapılması hususunda gerekli özenin gösterildiği söylenemez. Bununla birlikte yürütülen soruşturmadaki eksiklikler ve başvurucunun iddialarını açıklığa kavuşturabilecek birtakım deliller olmasına rağmen bu deliller toplanmaksızın olaydan sorumlu olduğu iddia edilen şüpheliler hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği için soruşturmanın etkili olmadığı değerlendirilmiştir.
74. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının öngördüğü, devletin etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğünün de ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
Yıldız SEFERİNOĞLU bu görüşe katılmamıştır.
3. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden
75. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
76. Başvurucu ihlalin tespit edilmesini istemiş ve toplamda 105.000 TL maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
77. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
78. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
79. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesinin İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
80. İncelenen başvuruda insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. İhlalin Varto Cumhuriyet Başsavcılığının kovuşturmaya yer olmadığına dair kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
81. Bu durumda insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden soruşturma ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden soruşturma yapılarak Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden soruşturma yapılmak üzere Varto Cumhuriyet Başsavcılığına (Soruşturma No: 2017/549) gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
82. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya 30.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
83. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
84. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE Yıldız SEFERİNOĞLU"nun karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Kararın bir örneğinin ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Varto Cumhuriyet Başsavcılığına (Soruşturma No: 2017/549) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya 30.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, diğer tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 16/6/2021 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY
Eldeki başvuruda çoğunluk başvurucunun gözaltı sırasında polis tarafından darbedilme iddiasıyla ilgili olarak insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır.
Çoğunluğa göre başvurucu hakkındaki 8/12/2016 tarihi doktor raporunda sol gözünün altında 1 cm"lik bir morluk bulunduğunun belirlenmesi dolayısıyla bu yaralanmanın gözaltında iken gerçekleştiği kabul edilmelidir. Çoğunluk, başvurucunun şikâyeti üzerine başlatılan soruşturma sonucunda verilen kovuşturmaya yer olmadığı kararında bu yaralanmayla ilgili bir açıklama yapılmamasına dikkat çekmiş; buna göre başvurucuda meydana gelen yaralanmanın nasıl oluştuğu konusuna kamu makamlarının makul bir açıklama getirmediğini ifade etmiştir. Kararda ayrıca soruşturma sürecindeki bir kısım eksikliklerden hareketle usul yönünden de ihlal bulunduğu değerlendirilmiştir.
Somut olay incelendiğinde başvurucunun şüpheli hareketler sergilemesi üzerine kolluk görevlilerince yakalandığı ve PKK terör örgütü ile bağı olduğunun tespit edilmesi dolayısıyla gözaltına alındığı görülmektedir. Başvurucunun savcılıktaki ifadesi sırasında müdafii başvurucunun gözaltında kötü muameleye maruz kaldığını iddia etmiştir. Başvurucu Sulh Ceza Hâkimliği önündeki sorgu sırasında aynı yönde beyanda bulunmuştur. Sonrasında başvurucunun müdafii tarafından ilgili kolluk görevlileri ve başvurucunun son muayenesini gerçekleştiren doktor hakkında suç duyurusunda bulunulmuştur.
Anılan suç duyurusu üzerine savcılık tarafından soruşturma başlatılmıştır. Savcılığın bu soruşturma kapsamında şikayete olan kolluk görevlilerini tespit ettiği ve bu kişilerin teşhise elverişli fotoğraflarını istediği, ayrıca başvurucu hakkındaki doktor raporlarını ilgili kurumdan temin ettiği görülmektedir.
Bu çerçevede başvurucunun şikayetine konu olan polis memurlarının teşhise elverişli fotoğrafları temin edilerek başvurucunun tutuklu olduğu ceza infaz kurumuna gönderilmiştir. Başvurucu kendisine gönderilen çok sayıda fotoğraf arasından dört kişiyi kendisini darp eden kişiler olarak teşhis etmiştir. Bunun üzerine savcılık teşhis edilen bu dört kolluk görevlisinin ifadesini şüpheli sıfatıyla almıştır. Bu kişilerden D.K. olay tarihinde olayın yaşandığı Varto ilçesinde görevli olmadığını ifade etmiştir. Diğer şüpheliler ise başvurucunun darp edildiği iddialarının gerçeği yansıtmadığını dile getirmişlerdir. Başvurucu hakkındaki doktor raporlarında vücudunun çeşitli yerlerinde kaşıma izi ve önceye dayalı olduğu anlaşılan kesi ve yara izlerinin bulunduğu tespit edilmiştir.
Savcılık olayla ilgili olarak on altı kolluk görevlisi hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Kararda doktor hakkındaki şikayete ilişkin soruşturmanın tefrik edildiği belirtilmiş; başvurucu hakkındaki 07/12/2016, 08/12/2016, 09/12/2016 ve 10/12/2016 tarihli adli raporlarda eskiye bağlı yara izlerinin dışında yeni bir yaralanma bulgusunun olmadığına özellikle dikkat çekilmiştir. Kararda ayrıca başvurucunun teşhis ettiği kişilerden birinin olay tarihinde başka bir ilde görevli olduğuna vurgu yapılarak başvurucunun beyanlarının tutarsız olduğu değerlendirilmiştir.
Anayasa Mahkemesi, Anayasa"nın 17. maddesinin ihlali anlamında bir kötü muamele olup olmadığını değerlendirirken kendisine sunulan bütün delilleri inceler. Buna karşılık iddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için makul şüphenin ötesinde kanıtların varlığı gerekir. Bu kanıtlar yeterince güçlü, açık ve uyumlu çıkarımlardan ya da aksi ispat edilmemiş karinelerden elde edilebilir. Kanıtlar değerlendirilirken ilgililerin süreçteki tutumları da dikkate alınmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 95).
Buna göre somut olayda başvurucunun tutarlı da olduğu anlaşılmayan isnatları dışında polis görevlilerinin gözaltına alma veya gözaltında tutulma sürecinde başvurucuyu darp ettiklerine dair somut ve ikna edici bir bulgunun olduğunu söylemek güçtür. Başvurucu hakkındaki doktor raporlarından birinde yer alan sol gözünün altındaki morluğun bir kolluk görevlisinin eylemi sebebiyle oluştuğu bir yana gözaltı sürecinde oluştuğu da son derece şüphelidir. Nitekim anılan morluk önceki ve sonraki raporların hiçbirinde ifade edilmediği gibi bu raporlarda önceye dayalı çokça yara/kesi izleri olduğu belirtilmiştir.
Diğer taraftan Anayasa Mahkemesince daha önce de ifade edildiği üzere devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün usul boyutu da bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet,her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve kamu görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda bunların sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110).
Buna karşılık yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların ölüm ya da yaralama olayına ilişkin hesap vermelerini sağlamaktır. Bu, bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 56).
Öte yandan soruşturmanın etkililiğini sağlayan en alt seviyedeki inceleme, her soruşturmanın kendine özgü koşullarına göre değişir. Bu koşullar, ilgili bütün olay ve olgular temelinde ve soruşturmanın pratik gerçekleri dikkate alınarak değerlendirilir. Bu nedenle soruşturmanın etkililiği bakımından her olayda geçerli olmak üzere bir asgari soruşturma işlemler listesi veya benzeri bir asgari ölçüt belirlemek mümkün değildir (Fahriye Erkek ve diğerleri, B. No: 2013/4668, 16/9/2015, § 68).
Bu bağlamda soruşturma mercileri veya yargı organlarının ifade işlemleri sırasında yüzeysel ya da soyut olarak dile getirilen ve esasen belirli bir somut olgu veya delile dayanmayan kötü muamele iddialarını otomatik olarak soruşturmaya konu etmelerini beklemenin her durumda uygun olmayacağı hatırda tutulmalıdır. Yine müdafii de bulunan başvurucunun savcılıkta bizzat ifade vermek bu suretle şikayetlerini dile getirme yönünde bir talebinin olduğu bireysel başvuru dosyasına yansımamıştır. Dolayısıyla başvurucunun soruşturmaya katılımının engellenmesi söz konusu değildir.
Bu durumda somut olayın özellikleri göz önüne alındığında savcılık tarafından yapılan değerlendirmelerin aksini kabul etmeyi gerekli kılan bir durumun olduğunu kabul etmek mümkün görünmediği gibi çoğunluğun görüşünde yer alan soruşturmaya dair bir kısım eksikliklerin somut olayın koşullarında sonuca etkili olmadığı değerlendirilmiştir.
Bu nedenle çoğunluğun başvurucu yönünden insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutunun ihlal edildiği yönündeki görüşüne katılmamaktayım.
|
|
|
|
Üye Yıldız SEFERİNOĞLU
|