Esas No: 2018/29295
Karar No: 2018/29295
Karar Tarihi: 29/6/2021
AYM 2018/29295 Başvuru Numaralı ÖZGÜR ARIKAN Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
ÖZGÜR ARIKAN BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2018/29295) |
|
Karar Tarihi: 29/6/2021 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Kadir ÖZKAYA |
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
|
|
Celal Mümtaz AKINCI |
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU |
|
|
Basri BAĞCI |
Raportör |
: |
Mustafa İlhan ÖZTÜRK |
Başvurucu |
: |
Özgür ARIKAN |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; avukat olan başvurucunun hakkında yürütülen bir soruşturmada dosyaya sunduğu dilekçede soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcısına yönelik sözleri nedeniyle cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü, yargılamanın uzun sürmesinin ise makul sürede yargılanma hakkını ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 28/9/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
9. Avukat olan başvurucu, Nevşehir"in Derinkuyu ilçesinde ikamet etmektedir.
10. Başvurucunun hem kardeşi hem de müvekkili olan Y.A. hakkında borcu sebebiyle başlatılan icra takibi neticesinde haciz kararı alınmıştır. 6/2/2013 tarihinde haciz işlemini yapmak üzere Y.A.nın ikametgâhına giden alacaklı vekili ve icra müdürü ile başvurucu ve Y.A. arasında sözlü bir tartışma yaşanmıştır. Haciz mahallinde yaşanan olaylarla ilgili olarak alacaklı vekili ve icra müdürünün şikâyeti üzerine başvurucu ve kardeşi Y.A. hakkında kamu görevlisine görevi nedeniyle hakaret ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarından soruşturma işlemlerine başlanmıştır.
11. Avukat olması nedeniyle hakkındaki soruşturma evrakı tefrik edilen başvurucu, kardeşi Y.A. hakkında anılan suçlardan açılan kamu davasında Y.A.yı temsil ettiği sırada dosyada tanık olarak ifade veren M.Y.nin Derinkuyu Cumhuriyet Başsavcılığında Cumhuriyet savcısı E.C. huzurunda verdiği 18/2/2013 tarihli ifadesi ile Kayseri 2. Asliye Ceza Mahkemesinde 20/5/2013 tarihli ifadesinin farklı olduğunu fark etmiştir.
12. M.Y.nin 18/2/2013 tarihli Cumhuriyet savcısı huzurunda verdiği ifadesi şu şekildedir:
"Ben Kayseri 12. Bölge DSİ avukatı olarak görev yapmaktayım. Kayseri 3. İcra Müdürlüğünün 2012/8805 esas sayılı talimatına istinaden borçlu [Y.A.nın] adresinde haciz ve muhafaza işlemi için alacaklı DSİ genel müdürlüğü adına Av. [A.T.], Av. [N.H.], ben, Derinkuyu İcra Müdürü [M.A.] eşliğinde ve Derinkuyu ilçe merkezinde ticari taksicilik yapan şoför [M.K.] refakate alınarak borçluya ait mernis adresi de olan haciz tutanağında yazılı adrese gittik. Evin avlusunun dış kapısı kilitliydi, bir süre sonra borçlu [Y.A.], diğer borçlu [B.A.] ve Özgür Arıkan hep birlikte kapı önüne çıktılar. İcra müdürü kendilerine geliş sebebini ve borç durumunu izah etmek isterken daha buna müsaade etmeye fırsat bırakmadan Özgür Arıkan [A.T.ye] hitaben el işareti yaparak "sen buraya gel, çabuk bana kimliğini göster, yetki belgeni göster" söyleminde bulundu, ayrıca üçü birlikte icra müdürüne karşı "elinde bir mahkeme kararı var mı, yoksa buradan git" şeklinde söz sarf ettiler. [A.T.] haciz için geldiklerini söyledi. Buna rağmen sözlü sataşmaya devam ettiler. İcra müdürüne hitaben defolup gitmelerini söylediler. Ayrıca[A.T.ye] hitaben seninle görüşeceğiz, senin Allah belanı versin tarzında hakaret ve tehditte bulundular. Haciz mahallinden uzaklaşmak durumunda kaldık. İcra müdürünü eve almayarak hacze engel oldular. Olayla ilgili görgüm ve bilgim bundan ibarettir."
13. M.Y.nin 20/5/2013 tarihli Kayseri 2. Asliye Ceza Mahkemesindeki beyanı şu şekildedir:
"Ben DSİ"de şoförüm. Olay tarihinde görevli olarak Av. [A.T.yi] Derinkuyu"ya götürdüm. Oradan icra memurunu alıp Til köyüne gittik. Arabada Av. [N.] de vardı, soy ismini bilmiyorum. 15 dakika kadar bekledik evden iki kişi çıktı [A.T] ile tartıştılar. Ne söylediklerini hatırlamıyorum. Daha sonra evden karşı taraftaki ismini bilmediğim kişinin anne ve babası çıktı. Annesi [A.T.ye] "bu yanınıza kalmayacak Allah belanızı versin" dedi. Daha sonra ben de [A.T.yi] alıp Derinkuyu"ya döndüm. Talimat ekindeki eski anlatım doğru değildir, ben öyle bir şey söylemedim. Ayrıca DSİ"nin avukatı değilim şoförüyüm."
14. Diğer taraftan başvurucu hakkında, soruşturma evrakı tefrik edilerek Derinkuyu Cumhuriyet Başsavcılığının 2013/1 sayılı Bakanlık muhabere dosyası üzerinden avukatların soruşturulmasına ilişkin prosedür izlenmiştir.
15. Cumhuriyet savcısı E.C. 29/7/2013 tarihli yazıyla, Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün başvurucu hakkında soruşturma yapılabilmesi için izin verdiğini belirterek başvurucudan yazılı savunma talebinde bulunmuştur.
16. Bu talep üzerine başvurucu tarafından hazırlanan 23/8/2013 havale tarihli savunma dilekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:
"Av. Özgür Arıkan"ın hukuki bilgi ve tecrübesiyle baş edemeyince aklına esen her türlü iftirayı Av. Özgür Arıkan ve ailesinin üzerine atan, yalan tanıklık yaparak ihalelerimizi feshettiren, hak ararken üzerimize saldırıp insan onur ve haysiyetini rencide edici hakaret ve hareketlerde bulunan, sahte belgelerle kuyumuzun kapatılmasına vesile olan, 8 senedir tarlalarımızı sulattırmayan, görüntü kaydı ve duruşma tutanağı gibi en somut delillerimizi dahi görmezden gelip sürekli olarak aleyhimizde kararlar veren, bu kararları aleyhimizde delil olarak kullanıp bizi zevkine yargılattıran, işine gelen mahkeme kararlarını cebri icra yoluyla uygulattıran, işine gelmeyen mahkeme kararlarını ise uygulamaktan imtina eden, borcu ödenmiş dosya üzerinden haciz yapılamayacağını bilen, buna rağmen sırf kendilerine hak arayan insanları zarara uğratmak ve rencide etmek gayesiyle yasa dışı haciz yapmaya gelen DSİ Genel Müdürlüğü, DSİ Kayseri 12. Bölge Müdürlüğü, Adalet Bakanlığı, Derinkuyu Cumhuriyet Başsavcılığı, Derinkuyu Cumhuriyet savcısı [E.C.], Derinkuyu eski icra müdürü [M.A.] ve Av. [A.T] gibi kişi ve kurumları muhatap almıyorum ve bu tip kişi ve kurumların iftira ve işlemlerine karşı hiçbir savunma vermiyorum. Zaten sizler savunmadan falan ne anlarsınız? Savunma versem hemen bir soruşturma daha başlatır ve beni ivedilikle yargılattırırsınız. Nasılsa kalem sizde kağıt sizde, yetki de sizde. Yaz babam yaz. Arıkanlar şunu yaptı Arıkanlar bunu yaptı. Yapar mı? Yapar. Yapmaması için bir sebep var mı? Yok. Yaz o zaman. Şunu yaptıkları, bunu dedikleri, onu ittikleri, öbürünü bilmem ne yaptıkları. Siz benden savunma falan istemeyin. Savunma istemekten daha önemli işleriniz vardır sizin. Suç uydurun, delil uydurun, aman ha ifadelerde çelişki olmasın, öbürününkini kopyalayın ötekininkine yapıştırın, iftira atın, yargılattırın, vatandaşın ekmek kapısını kapatın, vatandaşın cebini boşaltın, insanların hayatını mahvedin, işinize geleni görün, işinize gelmeyeni görmeyin. Biz çıkar yargılanırız. Ne olacak sanki? Mahkemelere de abone olduk sayenizde. Arkadaş hayatımızdan çıkın artık anlamıyor musunuz? Siz ve sizin gibiler yüzünden mesleğimi bile icra edemiyorum. Uzak durun bizden. Rahat bırakın beni ve ailemi. Bıktık artık siz ve sizin gibilerden. Bizi bırakın da siz gidin aşağıda arz edilen hususlar çerçevesinde önce kendinizi ve kendi adamlarınızı soruşturup yargılattırın. Fezlekeyi ondan sonra düzenlersiniz. Acele etmeyin."
Mesela [M.Y] isimli şahsın tanık ifadesine ilişkin Derinkuyu Cumhuriyet Başsavcılığının 18/2/2013 tarih ve 2013/62 soruşturma sayılı (Ek-1) ifade tutanağı ile Kayseri 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 20/5/2013 tarih ve 2013/235 Talimat sayılı (EK-2) duruşma tutanağını şöyle bir karşılaştırın. Eminim siz de Derinkuyu Cumhuriyet savcısı [E.C.] ile Derinkuyu Cumhuriyet Başsavcılığı zabıt katiplerinden [R.S.nin] müvekkillerim ve şahsım aleyhinde sahte tanık ifade tutanağı tanzim ettikleri ve görevlerini kötüye kullandıkları şüphesi edineceksiniz. Soruşturma başlatın. Nasıl oluyormuş niye oluyormuş bu işler biz de öğrenelim.
..."
17. Savunma dilekçesinde yer alan ifadeler nedeniyle Derinkuyu Cumhuriyet savcısı E.C. 30/9/2013 tarihli bir tutanak düzenleyerek başvurucu hakkında soruşturma işlemini başlatmıştır. Aynı dosyada şikâyetçi olarak verdiği 27/11/2013 tarihli ifadesinde E.C.; başvurucunun savunma dilekçesinde yer alan ifadelerin hakaret içerdiğini, görevi nedeniyle kendisine sarf edilen bu sözlerin şeref ve itibarını rencide edebilecek mahiyette olduğunu ileri sürerek başvurucudan şikâyetçi olduğunu beyan etmiştir.
18. Başvurucunun çağrı kâğıdının 2/12/2013 tarihinde kendisine tebliğine rağmen ifade vermek istemediği hususu iddianamede belirtilerek başvurucu hakkında 21/1/2014 tarihinde kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret suçundan kamu davası açılmıştır.
19. Derinkuyu Sulh Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 12/3/2014 tarihinde başvurucunun kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret suçundan 6.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Mahkeme, kararının gerekçesinde başvurucunun savunma dilekçesindeki ifadelerin bir kısmına yer verdikten sonra söz konusu ifadelerin eleştiri sınırlarını aşan, şikâyetçinin şeref ve saygınlığını rencide edici sözler olduğu değerlendirmesinde bulunmuştur. Mahkemenin gerekçesi şu şekildedir:
"Sanık hakkında kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret ettiğinden dolayı cezalandırılması talep edilmiş olup; sanığın Derinkuyu Cumhuriyet Başsavcılığına vermiş olduğu 23/08/2013 tarihli dilekçede geçen ifadelerin içeriği incelendiğinde "...üzerimize saldırıp insan onur ve haysiyetini rencide edici hareket ve hareketlerde bulunan Derinkuyu Cumhuriyet savcısı [E.C.] gibi kişi ve kurumları muhatap almıyorum bu tip kişi ve kurumların iftira ve işlemlerine karşı hiçbir savunma vermiyorum, zaten sizler savunmadan ne anlarsınız, savunma versem hemen bir soruşturma daha başlatır ve beni ivedilikle yargılatırsınız, suç uydurun, delil uydurun, aman ha ifadelerde çelişki olmasın öbürününkini kopyalayın, diğerine yapıştırın, iftira atın, yargılattırın, vatandaşın ekmek kapısını kapatın, vatandaşın cebini boşaltın, iftira atın, yargılattırın, vatandaşın ekmek kapısını kapatın, vatandaşın cebini boşaltın ,insanların hayatını mahvedin, işinize geleni görün, işinize geleni görmeyin, bıktık artık siz ve siz gibilerden..." şeklindeki ifadelerin eleştiri sınırını aşan ifadeler olup, Derinkuyu Adliyesinde Cumhuriyet savcısı olarak görev yapan müştekiye karşı görevinden dolayı TCK"nın 125/1 maddesinde tanımlanmış olan kişilerin onur, şeref ve saygınlığını rencide eder nitelikte olduğunun kabulü ile sanık hakkında mahkumiyet hükmü kurularak aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir."
20. Kararı temyiz eden başvurucu, temyiz dilekçesinde; Mahkemenin eleştiri sınırlarının aşıldığına dair tespitinin subjektif olduğunu, bu belirlemeyi yaparken herhangi bir kriter kullanmadığını ifade etmiş, kullandığı sözler nedeniyle değil dosyanın müştekisinin Cumhuriyet savcısı olması nedeniyle mahkûm edildiğini ileri sürmüştür. Temyiz üzerine kararı inceleyen Yargıtay 18. Ceza Dairesi hükmü 23/5/2018 tarihinde onamıştır. Nihai karar başvurucuya 5/9/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.
21. Başvurucu 28/9/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
22. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun "Hakaret" kenar başlıklı 125. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir."
23. 5237 sayılı Kanun"un "İddia ve savunma dokunulmazlığı" kenar başlıklı 128. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Yargı mercileri veya idari makamlar nezdinde yapılan yazılı veya sözlü başvuru, iddia ve savunmalar kapsamında, kişilerle ilgili olarak somut isnadlarda ya da olumsuz değerlendirmelerde bulunulması halinde, ceza verilmez. Ancak, bunun için isnat ve değerlendirmelerin, gerçek ve somut vakıalara dayanması ve uyuşmazlıkla bağlantılı olması gerekir."
B. Uluslararası Hukuk
24. İlgili uluslararası hukuk kurallarının yer aldığı karar için Keleş Öztürk, B. No: 2014/15001, 27/12/2017, §§ 25-30.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Mahkemenin 29/6/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. İfade Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
26. Başvurucu; şikâyete konu savunma dilekçesinde, kendisi hakkında yürütülen soruşturmada aynı tanığa ait savcılık ve mahkeme beyanları arasındaki bariz çelişkileri somut delillerle ortaya koyarak sahtecilik iddiasında bulunduğunu ifade etmiştir. Başvurucu; aleyhinde verilen ifadeler arasında çelişki oluşmamasını sağlamak ve tutarlı bir olay örgüsü oluşturabilmek için dosyada bulunan şikâyetçi ifadesinin kopyalanıp tanık ifadesine yapıştırıldığına dair iddiasının eleştiri sınırlarını aşmayan, somut olgulara dayanan, ifade özgürlüğü kapsamında kalan düşünce açıklamaları olduğunu ileri sürmüştür. Başvurucu, savunma dilekçesinde yer alan ifadelerden ötürü hakaret suçundan cezalandırılması nedeniyle ifade özgürlüğü, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı, maddi ve manevi varlığının korunması hakkı, mülkiyet hakkı ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
27. Bakanlık görüşünde; başvurucunun savunma dilekçesinde kullandığı sözler dolayısıyla cezalandırılmasının başvurucunun ifade özgürlüğüne bir müdahale olup olmadığı, çatışan iki değer arasında (ifade özgürlüğü ile şeref ve itibar hakkı) adil bir denge kurulup kurulmadığı dikkate alınarak değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
28. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında daha önceki iddialarını yinelemiştir.
2. Değerlendirme
29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu bağlamda başvurucunun tüm iddiaları, Anayasa"nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü kapsamında incelenecektir.
30. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde esas alınacak “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması, ... başkalarının şöhret veya haklarının,... veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.."
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
31. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı
32. Başvurucunun kendisi hakkında yürütülen bir soruşturmada verdiği savunma dilekçesinde kullandığı ifadeler nedeniyle 6.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Söz konusu mahkeme kararı ile başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale yapılmıştır.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
33. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
34. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
35. 5237 sayılı Kanun"un 125. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
(2) Meşru Amaç
36. Başvurucunun adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin kararın başkalarının şöhret veya haklarının korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
(3) Müdahalenin Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olması
37. İfade özgürlüğüne yapılan bir müdahale, zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez.
38. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan veya ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağır olan bir müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, § 51; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 68; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51). Orantılılık ise bireyin hakkı ile kamunun menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret etmektedir. Kamu gücünü kullanan organların düşüncelerin açıklanmasına ve yayılmasına müdahale ederken ifade özgürlüğünün kullanılmasından kaynaklanan yarardan daha ağır basan korunması gereken bir menfaatin ve kişiye yüklenen külfeti dengeleyici mekanizmaların varlığını somut olgulara dayanarak göstermeleri gerekir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun, § 57; Tansel Çölaşan, §§ 46, 49, 50; Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017, §§ 59, 68).
(a) İfade Özgürlüğü ve Başkalarının Şöhret veya Haklarının Korunması
39. İfade özgürlüğü kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir Coşkun, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın, §§ 42, 43; Tansel Çölaşan, §§ 35-38).
40. Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasına göre ifade özgürlüğünün sınırlandırılma nedenlerinden ve bu bağlamda ifade özgürlüğünü kullananların uyması gereken görev ve sorumluluklardan biri de başkalarının şöhret veya haklarının korunmasıdır. Bireyin şeref ve itibarı, kişisel kimliğinin ve manevi bütünlüğünün bir parçasını oluşturur ve Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının korumasından faydalanır (İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 44).
41. Üçüncü kişilerin şeref ve itibara müdahalesi, birçok ihtimalin yanında adli makamlara verilen dilekçeler veya mahkemeler önünde sarf edilen sözlerle de olabilir. Bir kişi adli makamlara verilen dilekçelerde ve bir yargılama çerçevesinde eleştirilmiş olsa dahi o kişinin şeref ve itibarı manevi bütünlüğünün bir parçası olarak değerlendirilmelidir (Cem Mermut, B. No: 2013/7861, 16/4/2015, § 37). Devlet, bireyin şeref ve itibarına keyfî olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür (Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 41; Adnan Oktar (3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 33; Bekir Coşkun, § 45; Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 44).
(b) İfade Özgürlüğünü İlgilendiren Yönüyle İddia ve Savunma Dokunulmazlığı
42. İddia ve savunma dokunulmazlığı, Anayasa"nın 36. maddesi çerçevesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunmalarını sunma ve adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38). Adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkeler hem medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların hem de bir suç isnadının esasının karara bağlanması esnasında geçerlidir (Adnan Oktar, B. No: 2012/917, 16/4/2013, § 21).
43. Anayasal güvenceye sahip iddia ve savunma dokunulmazlığı 5237 sayılı Kanun"da da yer almaktadır. Anılan Kanun"un 128. maddesinde yargı mercileri veya idari makamlar nezdinde yapılan yazılı veya sözlü başvurularda muhakeme süjelerinin kişilerle ilgili olumsuz beyanları -belli sınırlar içinde olmak kaydıyla- hukuka uygunluk nedeni olarak öngörülmüştür (bkz. § 23).
44. Söz konusu madde ile her ne kadar dokunulmazlığın kullanımına şekil, yer ve ölçülülük yönünden sınırlama getirilmiş olsa da maddi gerçeklerin iddia ile savunmanın çarpışması sonucu ortaya çıkacağı dikkate alındığında bu sınırlamaların mümkün olduğunca dar yorumlanması gerekmektedir (Kenan Gül, B. No: 2015/17892, 19/2/2019, § 45; Şeyma Fenercioğlu, B. No: 2015/12747, 7/11/2019, § 40).
45. Kanun"un 128. maddesine göre isnat ve değerlendirmeler, gerçek ve somut vakıalara dayandığı ve uyuşmazlıkla bağlantılı olduğu müddetçe ölçülü kabul edilebilir. Bununla birlikte yargılama esnasında kullanılan ifadelerin ve eleştiri hakkının makul olmayan ölçüde sınırlandırılmasının hem Anayasa"nın 26. maddesi hem de 36. maddesi altında güvence altına alınan hakların gereğince yerine getirilmesini engelleyeceği unutulmamalıdır. Yargının işleyişine halel getirmemek adına davanın tarafları ve profesyonel olarak iddia ve savunma görevini icra eden avukatlar bu görev nedeniyle herhangi bir müeyyide veya ceza tehdidi altında kalmamalıdırlar (Kenan Gül, § 46; Şeyma Fenercioğlu, § 41).
46. Anayasa Mahkemesine göre de iddia ve savunma hakkının her türlü etkiden uzak olarak kullanılması esastır. Anayasa Mahkemesi; bir davada tarafların yargı mercileri önünde iddia ve savunmalarını kaygıya kapılmadan, serbestçe yapmaları gerektiğini, iddia ve savunma sınırı içinde kalan hakaretin suç teşkil etmemesinin olayda hakaret kastının bulunmamasına değil adaletin tam olarak yerine getirilmesi sebebine dayandığını belirtmiştir. Anayasa Mahkemesine göre bu serbestlik davanın aydınlığa kavuşmasına, diğer bir deyişle hakkın meydana çıkmasına yol açma amacına hizmet etmelidir (AYM, E.1963/163, K.1965/36, 8/6/1965; E.1979/38, K.1980/11, 29/1/1980; Kenan Gül, § 47; Şeyma Fenercioğlu, § 42).
(c) Çatışan Haklar Arasında Dengeleme
47. Anayasa Mahkemesinin bir görevi de bireylerin fikirlerini ifade özgürlüğü yoluyla ifade etme hakları ile Anayasa"nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçlar arasında adil bir dengenin sağlanıp sağlanamadığını denetlemektir. Meşru amaçların bir olayda varlığının hakkı ortadan kaldırmadığı vurgulanmalıdır. (Bekir Coşkun, §§ 44, 47, 48; Hakan Yiğit, §§ 58, 61, 66). Bu kapsamda somut olayda önemli olan devletin bireylerin maddi ve manevi varlığının korunması ile ilgili pozitif yükümlülükleri çerçevesinde şeref ve itibarın korunması hakkı ile diğer tarafın Anayasa’da güvence altına alınmış olan iddia ve savunma dokunulmazlığı ile ifade özgürlüğünden yararlanma hakkı arasında olayın şartları içinde adil bir denge kurmasıdır.
48. Çatışan haklar arasında dengeleme yapılabilmesi için mevcut olaya uygulanabilecek olan kriterlerden bazıları şöyledir:
i. İddia ve savunma dokunulmazlığının kullanılmasını haklı gösterecek emarelerin varlığı
ii. İddia ve savunma dokunulmazlığının sırf üçüncü kişilere zarar vermek amacıyla kullanılıp kullanılmadığı
iii. İddia ve savunma dokunulmazlığının kamu görevlilerine karşı görevlerinin yerine getirilmesiyle ilgili konularda kullanılıp kullanılmadığı
iv. Hedef alınan kişiye yönelik isnatların taraflar arasındaki uyuşmazlık konusuyla -oldukça zayıf veya dolaylı da olsa- ilgisinin bulunup bulunmadığı ve uyuşmazlığın çözümüne katkısının olup olmadığı
v. İlgili kişinin önceki davranışları ile sarf edilen ifadeler ve bunların hedef alınan kişinin yaşamına etkileri
49. Anayasa Mahkemesi başvurunun koşullarına göre bazıları yukarıda sayılan kriterlerin gerektiği gibi değerlendirilip değerlendirilmediğini denetler (Nilgün Halloran, § 41; Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 56; Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, §§ 58-66; İlhan Cihaner (2), §§ 66-73; Kenan Gül, § 56). Anayasa Mahkemesi, eldeki başvuruya ilişkin kararını olayın bütün şartlarını gözeterek ve başvuru konusu sözlerin söylendiği bağlamı dikkate alarak verecektir. Bu kapsamda Anayasa Mahkemesi ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığını, bu çerçevede zorunlu bir ihtiyacı karşılayıp karşılamadığını ve izlenen meşru amaçlarla orantılı olup olmadığını belirleyecektir.
(d) İlkelerin Olaya Uygulanması
50. Başvuru konusu olayda avukat olan başvurucu, kendisi hakkında yürütülen bir soruşturma dosyasına sunduğu yazılı savunmasında kullandığı ifadeler nedeniyle soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcısı E.C.ye (müşteki) karşı hakaret suçunu işlediği gerekçesiyle adli para cezası ile cezalandırılmıştır.
51. Somut başvuruda incelenmesi gereken hususlardan ilki başvurucunun savunma dokunulmazlığı kapsamında kaldığını iddia ettiği ifadeleri haklı gösterecek emarelerin varlığı konusudur. Başvurucu, evine haciz yapmak amacıyla gelen alacaklı avukatı ve icra müdürüne karşı hakaret ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarından yargılanan kardeşinin avukatlığını yapmaktadır. Başvurucu dava dosyasında yer alan tanık M.Y.nin savcılıkta ve mahkemede verdiği ifadelerin birbirinden tamamen farklı olduğunu görmüş hatta haciz mahallinde şoför olarak bulunan tanık M.Y.nin savcılık ifadesinde alacaklı avukatı olarak yazıldığını fark etmiştir. Nitekim tanık M.Y. de duruşmadaki ifadesinde Savcılık İfade Tutanağı"nı tamamen reddetmiştir (bkz. § 13).
52. Başvurucu, savcılık ifadesinde tanık M.Y.nin görevi ile ilgili anılan hatanın yapılması ve dosyada şikâyetçi olarak yer alan alacaklı vekilinin savcılık ifadesi ile tanık M.Y.nin savcılık ifadesinin neredeyse aynı olmasına dikkat çekmiş ve savunma dilekçesinde bu konuyla ilgili tepkisini dile getirmiştir. Başvurucu, şikâyetçi alacaklı vekilinin anlatımının esas alınıp bu ifade üzerinden tanık M.Y.nin beyanı alınarak kendi aleyhine olacak şekilde olay örgüsünün tutarlı hâle getirilmeye çalışıldığını düşünmektedir. Başvurucu savunma dilekçesine ifade tutanaklarını da ekleyerek iddialarını bir kısım delillerle somutlaştırmıştır.
53. Başvuru konusu olaya konu tanığın beyanlarının başvurucunun iddia ettiği gibi uydurulup uydurulmadığını tartışmak Anayasa Mahkemesinin görevi değildir. Bununla birlikte başvurucu, iddialarını tamamen soyut bir şekilde ileri sürmemiş; bazı delillere dayanarak bu konuda soruşturma başlatılmasını talep etmiştir. Bu bağlamda başvurucunun iddialarının tümüyle sebepsiz ve keyfî olduğu ve uyuşmazlığın çözümüne katkı sunmadığı da kabul edilemez.
54. Başvurucunun savunma dilekçesindeki üslubun sert ve iğneleyici olduğu görülmekteyse de bu durumun bizzat müşteki tarafından yürütülen yargısal bir faaliyetteki özensizlikten kaynaklandığı, eleştirilere kendi davranışlarıyla sebebiyet verdiği gözardı edilmemelidir. Özel ve mesleki yaşamı açısından olumsuz sonuçlara neden olabilecek bir suçlamayla karşılaşmış olan başvurucu, olası bir mahkûmiyet gerekçesine dayanak olabilecek bir tanık ifadesinin gerçekliği konusunda şüphe duymakta ve haksızlığa uğradığını düşünmektedir. Bu nedenle aleyhinde olan ifadeleri çürütebilmek amacıyla birtakım iddia ve eleştirilerde bulunması anlayışla karşılanmalıdır.
55. Kaldı ki başvurucu sırf müşteki Cumhuriyet savcısına zarar vermek amacıyla hareket etmemiş, yürütmekte olduğu yargısal faaliyete yönelik eleştirilerde bulunmuştur. Başvurucunun kullandığı sözlerin alaycı, rahatsız edici ya da muhatabını incitici olduğu kabul edilebilir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi kamusal yetki kullanan görevlilerin gördükleri işlev nedeniyle daha fazla eleştiriye katlanmak durumunda olduklarını ve bunlara yönelik eleştirinin sınırlarının çok daha geniş olduğunu her zaman vurgulamıştır. Zira kamu kurumlarının eylem ve işlemleri o ülkede ya da bölgede yaşayan tüm insanları etkileyebilecek potansiyele sahiptir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ali Suat Ertosun (7), B. No: 2014/1416, 15/10/2015, § 36; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, §§ 128, 129; Nilgün Halloran, § 45; İlhan Cihaner (2), § 82).
56. Buna karşın ilk derece mahkemesi, başvurucu tarafından müşteki hakkında kullanılan ifadelerin bağlamı, açıklandığı yer, savunma dokunulmazlığı kapsamında kalıp kalmadığı, uyuşmazlığa katkı sunup sunmadığı ve müştekinin yaşamı üzerindeki etkileri de dahil olmak üzere hiçbir hususu tartışmadan genel olarak ifadelerin eleştiri sınırlarını aştığı ve müştekinin şeref ve saygınlığını rencide edici nitelikte olduğu sonucuna varmıştır. Mahkeme, davaya konu ifadelerin dile getirilme şekli ve nedenini, söylenen sözlerin arka planı olup olmadığını gözetmeksizin bir değerlendirme yapmıştır (benzer değerlendirmeler için bkz. Nilgün Halloran, § 52; Önder Balıkçı, § 45). Mahkeme, başvurucunun ifade özgürlüğü ile müştekinin şeref ve itibarın korunması hakkı arasında bir denge kurmaya çalışmamış; yalnızca soyut bir değerlendirmeyle söz konusu ifadelerin müştekinin şeref ve saygınlığını rencide edici nitelikte olduğunu kabul etmiştir.
57. Sonuç olarak olaylara bir bütün olarak yaklaşan Anayasa Mahkemesi başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin zorunlu bir ihtiyacı karşılamaması nedeniyle demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemeyeceği kanaatine ulaşmıştır.
58. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa"nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
59. Başvurucu, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
60. Ceza yargılamasının süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulandığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34).
61. Ceza yargılamasının süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (B.E., § 29).
62. Başvuru konusu olayda başvurucu kendisi hakkında soruşturmanın başladığından ifadesinin alınması amacıyla gönderilen çağrı kâğıdının tebliğ edildiği 2/12/2013 tarihinde haberdar olmuş; Yargıtay 18. Ceza Dairesinin 23/5/2018 tarihinde verdiği nihai karar ile yargılama süreci sona ermiştir. Dolayısıyla iki dereceli bir yargılama sisteminde yaklaşık 4 yıl 5 ay süren yargılamanın yargılama sürecinin bütünü dikkate alındığında başvurucunun haklarını ihlal edecek bir gecikmeye yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
63. Açıklanan gerekçelerle makul sürede yargılanma hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden
64. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
65. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden yargılama ve 6.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
66. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
67. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
68. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğünün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
69. Başvurucunun savunma dilekçesinde yer alan ifadeler nedeniyle Mahkeme tarafından adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmesine ilişkin kararın gerekçesinin ilgili ve yeterli olmadığı, bu nedenle başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
70. Bu durumda ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Derinkuyu Sulh Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
71. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için ifade özgürlüğü hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 6.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
72. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Derinkuyu Sulh Ceza Mahkemesine (E.2014/17, K.2014/45) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 6.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
E. 294,70 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 29/6/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.