AYM 2017/37833 Başvuru Numaralı CENGİZ KARAKUŞ Başvurusuna İlişkin Karar

Abaküs Yazılım
Birinci Bölüm
Esas No: 2017/37833
Karar No: 2017/37833
Karar Tarihi: 30/6/2021

AYM 2017/37833 Başvuru Numaralı CENGİZ KARAKUŞ Başvurusuna İlişkin Karar

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

CENGİZ KARAKUŞ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/37833)

 

Karar Tarihi: 30/6/2021

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Muammer TOPAL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Hilal YAZICI

Başvurucu

:

Cengiz KARAKUŞ

Vekili

:

Av. Taşkın USLU

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, içecekte yabancı madde bulunmasından kaynaklanan zararların tazmin edilmesi talebiyle açılan davanın reddedilmesi nedeniyle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 21/11/2017 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, paket şeklinde satın aldığı gazlı içeceklerden ikisini tükettikten sonra üçüncüsünün içerisinde böcek ölüsü olduğunu fark etmiş ve bu sebeple ortaya çıktığını iddia ettiği manevi zararının karşılanması talebiyle içecek markasının ait olduğu şirket aleyhine 13/11/2015 tarihinde tazminat davası açmıştır.

9. Başvurucu dilekçesinde; evde misafirlerine ikram edeceği sırada içeceğin içinde böcek ölüsü olduğunu fark etmesiyle kendini çok kötü hissettiğini ve alay konusu olduğunu, söz konusu içeceği çok sevmesi nedeniyle yüksek miktarda tükettiğini ancak bu durumdan ötürü tiksinti duyduğunu ve o günden beri içemediğini, duyduğu şüphe nedeniyle kapalı kutularda bulunan herhangi bir sıvıyı da tüketemediğini ifade etmiştir. Ayrıca ürünün ulusal ve uluslararası düzeyde reklamı yapılarak sağlıklı ve güvenilir olduğunun vurgulanmasına rağmen ayıplı olduğunu, ayıplı ürün nedeniyle manevi zarar oluştuğunu, olay nedeniyle çevresindekilere mahcup olduğunu, bu durumun ruhsal bütünlüğünü ve sosyal yaşamını etkilediğini, oluşan travmayı atlatamaması nedeniyle altı aydır depresyon ilaçları kullandığını ileri sürmüştür.

10. Davalı şirket cevap dilekçesinde; ürünlerin üretim ve dolumunun yapılmasındaki kalite standartlarının bu tür bir cismin içeceğin içerisinde bulunmasına izin vermeyeceğini, ürüne ait bilgilerin ve ürünün kendisinin şirkete ait olup olmadığının ortaya konulabilmesini sağlayacak tedbirlerin alınmasını ve ürünün şirket tarafından incelenmesine izin verilmesini istemiştir. Şirket; başvurucunun gözleme dayalı iddialarının bilimsel temellerinin bulunmadığını ve ürünün sahte şekilde üretilmiş olabileceğini ileri sürmüş, kapak veya ambalaja zarar vermeden içeceğin açılabileceğine ilişkin açıklamalarda bulunmuştur. İlgili mevzuat uyarınca analiz yapılarak ortaya konulmaksızın ileri sürülen iddiaların kabul edilemeyeceğini ve manevi tazminatın şartlarının oluşmadığını, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

11. Mersin 1. Tüketici Mahkemesinde (Mahkeme) görülen davada, Ortadoğu Teknik Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümünden iki öğretim görevlisi ve aynı üniversitenin Metalürji Bölümünden bir öğretim görevlisinden oluşan bilirkişi heyetinden rapor alınmıştır. Söz konusu raporda özetle;

i. Ürün içerisindeki yabancı maddenin bütünlüğünün bozulmuş olduğu ve depolama süresince oluşabilecek diğer tortularla karışmış olabileceği, bu sebeple ne olduğunun tespit edilemediği,

ii. Kesin bir sonuca varmak mümkün olmamakla birlikte ürünün üretim şeması çerçevesinde değerlendirme yapıldığında söz konusu maddenin üretim aşamasında şişe içerisine girme ihtimalinin düşük olduğu,

iii. Şişe kapağının deforme edilmeden çıkarılıp ürünün içerisine farklı bir içerik konulması ve kapağın tekrar kapatılmasının mümkün olduğu,

iv. Örnek olmadığı için kapağın orijinalliğine ilişkin bir tespit yapılamadığı, ancak örnek olsa bile orijinal olup olmadığının tespitinin mümkün olamayacağı, ayrıca mümkün olsa bile kapağın, ısıtmak suretiyle deforme edilmeden açılarak ürün içerisine yabancı bir madde konulabileceği,

v. Ürünün raf ömrünü doldurduğu, dolayısıyla kimyasal yapısının bozulduğu, madde bütünlüğü bozulmuş olması nedeniyle ne olduğunun tespit edilemediği ve ürünün mevcut hâliyle güvenli bir gıda olmadığının açık olduğu ifade edilmiştir.

12. Taraflar rapora ilişkin beyanda bulunmuştur. Başvurucu, ürünün bozulmuş olmasının sonuçlarının kendilerine yüklenemeyeceğini ve ürünün bozulmamış hâline ilişkin fotoğrafların dosyaya sunulduğunu ifade etmiştir. Ayrıca raporun bilimsel temele dayanmadığı ve çelişkiler içerdiğini ileri sürmüştür. Davalı şirket ise rapordaki her değerlendirmeyi kabul etmediklerini, raporun özellikle gözleme dayalı olduğunu ifade etmiştir.

13. Mahkeme 7/3/2017 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; başvurucunun 7/11/2013 tarihli ve 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun"un 11. maddesinin altıncı fıkrası kapsamında ayıplı mala ilişkin olarak seçimlik haklarının olduğu, buna göre 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu hükümleri uyarınca tazminat da talep edebileceği değerlendirilmiştir. Bu kapsamda Mahkeme, manevi tazminat isteminin kabul edilebilmesi için kişinin maruz kaldığı kusurlu veya hukuka aykırı bir fiil neticesinde zarar görmesi ve kusurlu veya haksız fiil ile zarar arasında uygun bir illiyet bağının bulunması gerektiğini değerlendirmiştir. Somut olayda söz konusu içeceğin başvurucu tarafından tüketilmediğini, dolayısıyla başvurucunun vücut bütünlüğünde bir zarar meydana getirmesinin mümkün olmadığını, alınan bilirkişi raporuna göre ise şişe kapağının deforme edilmeksizin açılıp şişenin içine yabancı madde konulabileceğini ve deforme edilmeden kapağın kapatılabileceğini, öte yandan ürünün ayıplı olduğunun dahi ispat edilemediğini değerlendirerek davanın reddine karar vermiştir.

14. Başvurucu 15/3/2017 tarihinde karara itiraz etmiştir. İtiraz dilekçesinde; bilirkişi raporunun çelişkili olduğuna, hüküm kurmaya elverişli olmadığına ilişkin açıklamalarda bulunmuştur. Davalı şirket cevap dilekçesinde önceki beyanlarını tekrar etmiştir.

15. Başvurucunun istinaf talebi Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesince kararın usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesi ile reddedilmiştir. Kararda, 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun 24. maddesi ile 6098 sayılı Kanun hükümleri birlikte göz önünde bulundurularak bilirkişi incelemesinde cismin niteliği ile şişeye imalat aşamasında girip girmediğine ilişkin bir tespitin yapılamamış olduğu, ürünün tüketilmemiş olması nedeniyle başvurucunun sağlığına zarar vermesinin mümkün olmadığı ifade edilmiş, mevcut koşullarda başvurucunun manevi zarara uğradığı iddiasının kabul edilemeyeceği, dolayısıyla 6098 sayılı Kanun"un 58. maddesinde düzenlenen manevi tazminat koşullarının gerçekleşmediği değerlendirilmiştir.

16. Nihai karar, başvurucuya 10/11/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.

17. Başvurucu 21/11/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. İlgili Mevzuat

18. 6098 sayılı Kanun"un "Genel olarak" kenar başlıklı 49. maddesi şöyledir:

"Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.

Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür."

19. 6098 sayılı Kanun"un "Zararın ve kusurun ispatı" kenar başlıklı 50. maddesi şöyledir:

"Zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır.

Uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirler."

20. 4721 sayılı Kanun"un "İlke" kenar başlıklı 24. maddesi şöyledir:

"Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hâkimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir.

Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır."

21. 13/6/2003 tarihli ve 25137 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanan Ayıplı Malın Neden Olduğu Zararlardan Sorumluluk Hakkında Yönetmelik"in (Yönetmelik) "Amaç" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:

"Bu Yönetmeliğin amacı, ayıplı malın neden olduğu zararlardan o malın imalatçısının üreticisinin sorumluluğunun usul ve esaslarını düzenlemektir."

B. İlgili Yargıtay Kararları

22. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 1/12/2008 tarihli ve E.2008/2557, K.2008/14847 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"... ürün içerisinde bulunan yabancı cisim (böcek ölüsü) nedeniyle tiksinti duygusunun oluştuğu ve ayrıca davacının sağlığının da tehlikeye düşürüldüğü ileri sürülerek manevi tazminat isteminde bulunulmuş; mahkemece, ayıplı ürün yüzünden davacının ruh sağlığı ile vücut bütünlüğünün ihlal edildiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Manevi zarar, kişilik değerlerinde oluşan objektif eksilmedir. Duyulan acı, çekilen ızdırap [ıstırap] manevi zarar değil onun görüntüsü olarak ortaya çıkabilir. Acı ve elemin manevi zarar olarak nitelendirilmesi sonucu, tüzel kişileri ve bilinçsizleri; öte yandan acılarını içlerinde gizleyenleri tazminat isteme haklarından yoksun bırakmamak için yasalar, manevi tazminat verilebilecek olguları sınırlamıştır. Bunlar, kişilik değerlerinin zedelenmesi (TMK 24), isme saldırı (TMK 26), nişan bozulması (TMK 121), evlenmenin butlanı (TMK 158/2), boşanma (TMK 174/2) bedensel zarar ve ölüme neden olma (BK 47) durumlarından biri ile kişilik haklarının zedelenmesidir.(BK 49). Bunlardan TMK’nun24. maddesi ile BK’nun 49. maddesi daha kapsamlıdır. TMK’nun 24. maddesinin belli yerlere yollaması nedeniyle böyle bir durumun bulunduğu yerde, onu düzenleyen kurallar (örneğin; TMK 26, 121,158/2, 174/2); bunların dışında BK’nun 49.maddesi uygulanır.

TMK’nun 24. ve BK’nun 49. maddesinde belirlenen kişisel çıkarlar, kişilik haklarıdır. Kişilik hakları ise, kişisel varlıkların korunmasıyla ilgilidir. Kişisel varlıklar, bedensel ve ruhsal tamlık ve yaşam ile nesep gibi insanın, insan olmasından güç alan varlıklar ya da kişinin adı, onuru ve sır alanı gibi dolaylı varlıklar olarak iki kesimlidir. Tekniğin gelişimi ve yaşam koşullarına göre belirlenmiş varlıkların, açıklananlarla çevrelenmesine, davaya konu olayın bu çerçeve dışında kalmasına göre manevi tazminat isteği reddedilmelidir. Yerel mahkemece, anılan yönler gözetilmeksizin davalı tarafın manevi tazminatla sorumlu tutulması doğru değildir. Bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir."

23. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17/6/2009 tarihli ve E.2009/4-234, K.2009/260 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...Sonuç itibariyle; toplanan tüm deliller, bilirkişi raporu ve tüm dosya içeriğine göre, yerel mahkemenin dava konusu ürünün (rakı) davacı tarafça satın alındığı, bir miktar tüketildikten sonra şişede bulunan yabancı maddenin (sinek) fark edildiği, şişenin orijinal olduğu, bilyalı kapak sistemi nedeniyle imalat aşamasından sonra şişe içerisine yabancı cisim girmesi veya konulmasının mümkün bulunmadığı, buna göre şişedeki yabancı maddenin depolama ve dolum sırasında girdiğini kabul etmek gerektiği, ürünün ayıplı olduğu, yabancı madde reaksiyonu nedeniyle içen şahsa zarar verebileceği, davacı tarafın bir miktar tükettikten sonra yabancı maddeyi fark ettiği, içilmiş olan rakı nedeniyle davacının vücut bütünlüğünün ve ruh sağlığının bozulduğu; bu nedenle de davacı yararına tazminat takdiri gerektiğine ilişkin kararı usul ve yasaya uygun olup; yerindedir. "

24. Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 16/6/2020 tarihli ve E.2017/3411, K.2020/4796 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Davalı, davacı tarafından satın alınan şişenin içinde yabancı bir cismin üretim aşamasında bulunmasının mümkün olmadığını, bunun sonradan müdahale ile yapılmış olabileceğini, manevi tazminat şartlarının oluşmadığını savunarak, davanın reddini dilemiştir.

İlk Derece Mahkemesince, davanın reddine karar verilmiş; davacı, tarafın istinaf başvurusu İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 19. Hukuk Dairesi tarafından esastan reddedilmiş; davacı taraf son olarak temyiz talebinde bulunmuştur.

Dosya kapsamının birlikte değerlendirilmesiyle yapılan inceleme sonucunda, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, Bölge Adliye Mahkemesi kararında bir isabetsizlik bulunmadığından davacı vekilinin bu karara yönelik temyiz itirazlarının reddiyle kararın onanması gerekir."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

25. Mahkemenin 30/6/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

26. Başvurucu, sevdiği ve sürekli tükettiği bir içeceğin içerisinden böcek çıkması nedeniyle manevi anlamda olumsuz etkilendiğini, misafirleri önünde yaşanan bu olay nedeniyle derin bir mahcubiyet yaşadığını, psikolojisinin bozulduğunu ve altı ay boyunca antidepresan ilaç kullanmak zorunda kaldığını ileri sürmüştür. Maddi durumunun oldukça iyi olduğunu ve gelir elde etme amacı taşımadığını, ancak üründen beklenen faydanın da sağlanamadığını, bu bağlamda maddi anlamda bir zararın da oluştuğunu ifade eden başvurucu, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

B. Değerlendirme

27. Anayasa"nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”

28. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:

"Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."

29. Anayasa"nın "Tüketicilerin Korunması" kenar başlıklı 172. maddesi şöyledir:

"Devlet, tüketicileri koruyucu ... tedbirler alır, tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini teşvik eder."

30. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetinin özü maddi ve manevi varlığının zarar gördüğüne ve bu zararın ilgili yargı yolunda giderilemediğine ilişkindir. Buna göre başvurucunun şikâyetlerinin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası kapsamında değerlendirilmesi uygun görülmüştür.

31. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre Mahkemece açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemez olduğuna karar verilebilir. Başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, iddialarının salt kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).

1. Genel İlkeler

32. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin ortak koruma alanı kapsamında kalan temel haklar, yalnızca kamusal gücün doğrudan uygulanmasıyla değil kimi zaman özel hukuk kişileri arasındaki uyuşmazlıklara konu olacak şekilde üçüncü kişilerin müdahaleleriyle de zedelenebilmektedir. İlkinde söz konusu güvencelerin sağlanması adına kamusal makamlara yüklenen negatif ve pozitif tüm yükümlülüklerin doğrudan yerine getirilmesi konusunda tereddüt bulunmamakta ise de ikinci durumda devletin üçüncü kişilerin müdahalelerine karşı bireylere ne tür bir koruma imkânı sunması gerektiği ve hangi çerçevede yükümlülükler taşıdığı hususunda her olayın kendine özgü koşullarına göre değerlendirmelerde bulunulması gerekmektedir (D.K., B. No: 2015/11159, 25/9/2019, § 30).

33. Anayasa"nın 12. maddesine göre herkes kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir. Bu genel nitelikteki anayasal düzenleme ile bireylerin kişilik değerlerine yönelen ve zarar veren olumsuz tutum ve davranışlar dışlanmaktadır. Bunun yanında Anayasa"nın 5. maddesinde; bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin korunması, maddi ve manevi varlıklarının geliştirilmesi için gerekli şartların hazırlanması devletin temel amaç ve görevlerinden biri olarak sayılmaktadır. Bu düzenlemeler ışığında devletin bireylerin maddi ve manevi varlıklarına keyfî olarak müdahale etmemenin yanında üçüncü kişilerin anılan hakka yönelik saldırılarını önlemekle yükümlü kılındığı, bu bağlamda pozitif yükümlülüklerinin bulunduğu söylenebilir (Ali Çığır, B. No: 2015/19298, 8/5/2019, § 32; Erol Kumcu, B. No: 2015/18988, 9/5/2019, § 32; D.K., § 32).

34. Dolayısıyla Anayasa"nın 17. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen hak kapsamında devletin pozitif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan bireylerin maddi ve manevi varlıklarını gerek kamusal makamların ve diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (D.K., § 33).

35. Bu anlamda öncelikle devlet, uyuşmazlıkların çözümüne ilişkin etkili yargısal bir sistem kurma yükümlülüğünü yerine getirmelidir. Anayasa"nın 17. maddesi, özel hukuk kişilerinin birbirleri ile olan uyuşmazlıklarının çözümüne ilişkin yasal altyapının oluşturulmasını, söz konusu uyuşmazlıkların adil yargılama gereklerine uygun ve usul yönünden güvenceleri haiz bir yargılama kapsamında incelenmesini ve bu yargılamalarda temel haklara ilişkin anayasal güvencelerin gözetilip gözetilmediğinin denetlenmesini gerektirir. Bu gereklilikler, üçüncü kişilerin bireylerin hak ve özgürlüklerine yaptığı haksız müdahalelere karşı kamusal makamlar tarafından müsamaha gösterilmemesi zorunluluğundan kaynaklanır. Zira derece mahkemeleri, özel hukuk ilişkisi kapsamındaki uyuşmazlıkların çözümlenmesinde bağlayıcı kararlar vererek güvencelerin korunup korunmamasında rol almaktadır. Bu noktada uyuşmazlıkların yargısal makamlar önüne taşınması ve hakkaniyete uygun bir yargılama yapılarak çözümlenmesi, kamusal makamların pozitif yükümlülüklerinin bir parçasını oluşturur (Ömür Kara ve Onursal Özbek, B. No: 2013/4825, 24/3/2016 § 47; D.K., § 35).

36. Bu bağlamda usule ilişkin güvencelerin somut olayda yerine getirildiğinden söz edilebilmesi için derece mahkemelerinin kararlarında konu ile ilgili ve yeterli gerekçe bulunmalıdır. Ayrıca belirtmek gerekir ki bu zorunluluk davacının bütün iddialarına cevap verilmesi anlamına gelmemekle birlikte kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkını ilgilendiren davanın sonucuna etkili esasa ilişkin temel iddia ve itirazların yargı makamlarınca özenli bir şekilde değerlendirilerek karşılanması gerekmektedir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Fındık Kılıçaslan, B. No: 2015/97, 11/10/2018, § 53).

2. İlkelerin Olaya Uygulanması

37. Somut olayda başvurucu; severek ve sürekli olarak tükettiği bir içeceğin içinde böcek ölüsü olduğunu görmesi üzerine yaşadığı tiksinti duygusunun manevi varlığında olumsuz etkiler meydana getirdiğini ve bu olayın yaşandığı ortamda misafirlerinin olması nedeniyle de itibarının zarar gördüğünü, başvurduğu yargı yolu aracılığıyla da bu zararların giderilmediğini ileri sürmektedir.

38. Anayasa"nın yukarıda yer verilen 17., 5. ve 172. maddeleri uyarınca devletin tüketicinin korunmasına ilişkin olarak pozitif yükümlülükleri kapsamında söz konusu uyuşmazlığın çözümüne ilişkin yasal altyapıyı oluşturduğu aşikârdır (bkz. §§ 18-21).

39. Bu noktada ilgili yargı mercilerinin, başvurucunun maddi ve manevi bütünlüğü üzerinde bir zarar meydana gelip gelmediğinin ortaya konulabilmesi, zararın varlığı hâlinde tazmin edilmesi bakımından uyuşmazlığı usul yönünden güvenceleri haiz bir yargılama kapsamında inceleyip incelemediği, bu yargılamalarda anılan temel hakka ilişkin anayasal güvenceleri gözetip gözetmediği ve kararların ilgili ve yeterli gerekçelerle açıklanıp açıklanmadığının denetlenmesi gerekmektedir.

40. Mahkemenin, başvurucunun iddiaları doğrultusunda içeceğin sahte olup olmadığı, üretici şirkete ait olup olmadığı, kapağının açılıp açılmadığı, ambalaj ve kapağına zarar vermeksizin açılıp içerisine yabancı bir maddenin konulup konulamayacağına ilişkin bilirkişi incelemesi yaptırdığı görülmektedir. Bilirkişi incelemesinde bu noktalarda kesin bir değerlendirmeye ulaşılamamış ve ürünün mevcut hâli üzerinde yapılacak herhangi bir incelemede de bu konuların aydınlatılamayacağı, çünkü ürünün içeriğinin bozulmuş olduğu ve ürün içerisindeki yabancı maddenin tortulaşarak yapısının bozulduğu değerlendirilmiştir. Raporda ayrıca bu tür bir bozulma olmamış olsa bile kesin bir sonuca ulaşmaya elverişli bir değerlendirmenin ortaya konulamayacağı da ifade edilmiştir. Bu noktada Mahkeme, sorumluluk atfedilebilecek şekilde içeceğin davalı şirkete ait olduğunun tespitinin mümkün olmadığı ve başvurucunun içeceği tüketmediği, dolayısıyla hem fiziksel varlığı hem de manevi varlığı üzerinde doğrudan bir etki meydana gelmemiş olduğu olgusunu birlikte değerlendirerek manevi tazminat talebini reddetmiştir.

41. Buna göre söz konusu yargılamada, başvurucunun iddialarının belirtilen çerçevede derece mahkemeleri tarafından değerlendirildiği, mevzuat çerçevesinde ele alınıp incelendiği ve kararlarda başvurucunun somut olarak bir zarara uğratıldığına ilişkin herhangi bir tespitte bulunulmadığı gerekçesine dayanıldığı görüldüğünden karar gerekçelerinin ilgili ve yeterli şekilde oluşturulduğu anlaşılmaktadır. Neticede başvurucunun maddi ve manevi varlığını koruma hakkı çerçevesinde devletin yükümlülüklerinin yerine getirildiği, kararlarda yer verilen tespit ve gerekçeler itibarıyla yargısal makamların takdir yetkilerinin sınırının aşılmadığı dikkate alındığında söz konusu iddia yönünden açık ve görünür bir ihlalin bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

42. Açıklanan gerekçelerle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 30/6/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Hemen Ara