AYM 2017/32720 Başvuru Numaralı Ş.K. Başvurusuna İlişkin Karar

Abaküs Yazılım
Birinci Bölüm
Esas No: 2017/32720
Karar No: 2017/32720
Karar Tarihi: 30/6/2021

AYM 2017/32720 Başvuru Numaralı Ş.K. Başvurusuna İlişkin Karar

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Ş.K. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/32720)

 

Karar Tarihi: 30/6/2021

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

GİZLİLİK TALEBİ KABUL

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Muammer TOPAL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Denizhan HOROZGİL

Başvurucu

:

Ş.K.

Vekili

:

Av. Vedat ÖZKAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; bulundurduğu yayınlar nedeniyle terör örgütüne yardım etme suçundan mahkûm edilen başvurucunun ifade özgürlüğünün, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 16/8/2017 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucu 1968 doğumlu olup olayların meydana geldiği tarihte Adana"da ikamet etmektedir.

10. Van Cumhuriyet Başsavcılığının yürüttüğü bir soruşturma kapsamında Van 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 20/11/2009 tarihli ve 2009/2288 D. İş sayılı kararıyla, PKK terör örgütü lideri Abdullah Öcalan tarafından yazılan ve Aram Yayınlarından çıkan bazı kitapların dağıtımı ve satışa sunulması yasaklanmıştır. Mahkemenin gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:

"...Yapılan incelemelerde kitabın arka kapağında PKK/KONGRA-GEL elebaşı Abdullah Öcalan"ın resminin bulunduğu, içeriğinde "PKK"nin kendini kalıcı bir biçimde dağlar başta olmak üzere silahlı direnişe taşıması doğuracağı sonuçlar bakımından önemlidir" şeklindeki PKK/KONGRA-GEL terör örgütünü ve terör faaliyetini özendirici, övücü ifadelerin kitaplarda yoğunlukla işlendiği bu haliyle kitaplara 5187 sayılı Basın Kanununun 25. ve 3713 Sayılı Yasanın 7/2. maddesi gereğince dağıtılması veya satışa sunulmasının yasaklanmasına, ele geçirilecek kitap numunelerinin tamamına el konulmasına karar verilmesi gerekmiş olmakla aşağıdaki şekilde hüküm oluşturulmuştur.

HÜKÜM:

PKK KONGRA-GEL terör örgütü elebaşısı Abdullah Öcalan tarafından yazılan Aram Yayınlarından çıkan

1- "Demokratik Uygarlık Manifestosu UYGARLIK (Maskeli Tanrılar ve Örtük Krallar Çağı)-Cilt I",

2- "Demokratik Uygarlık Manifestosu KAPİTALİST UYGARLIK (Maskesiz Tanrılar ve Çıplak Krallar Çağı)-Cilt II"

3- "Demokratik Uygarlık Manifestosu ÖZGÜRLÜK SOSYOLOJİSİ-Cilt III"

Adlı kitapların 5187 sayılı Basın Kanununun 25. ve 3713 Sayılı Yasanın 7/2. madde gereğince dağıtılması veya satışa sunulmasının yasaklanmasına,

Ele geçirilecek kitapların tamamına el konulmasına... karar verildi."

11. Siirt Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine Siirt Sulh Ceza Mahkemesinin 19/10/2009 tarihli ve 2009/849 D. İş sayılı kararıyla, PKK terör örgütü lideri Abdullah Öcalan tarafından yazılan ve Mezopotamya Yayınlarından çıkan bazı kitapların dağıtımı ve satışa sunulması yasaklanmıştır. Mahkemenin gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:

"...1- Demokratik Toplum Manifestosu (Uygarlık) isimli kitabın incelemesinde: 11. sayfada "PKK"nin kendini kalıcı bir biçimde dağlar başta olmak üzere silahlı direnişe taşıması doğuracağı sonuçlar bakımından önemlidir..." 19. Sayfada "KCK, Ortadoğu halklar mozaiğine dayatılan kapitalist moderniteden kaynaklanan ulus-devlet savaşlarında imha edilen, soykırıma uğratılan, baskı ve istismardan ötürü bütün özgür yaşam ütopyaları yok edilen tüm Arap, İrani, Türk, Kürt, Ermeni, Rum, Yahudi ve Kafkas kökenli toplumlar, etnisite, tüm mezhepler ve dinlerle Avrupa kökenli demokratik ve insan haklarını yaşamayan toplulukları yeniden kendi kutsallıklarına, özgür yaşam ifadelerine ve maddi kazanımlarına kavuşturacak temel form olan Ortadoğu Demokratik Konfederalizmi için de öncü model durumundadır", "PKK kendini sürekli geliştiren bu özgür yaşam idealli, anlam yüklü gruplardan, öncülük iddiası taşıyan gruplardan sadece biridir".... vb. şeklinde yazıların olduğu ve kitabın arka kapağında PKK KONGRA-GEL bölücü terör örgütünün sözde elebaşısı Abdullah Öcalan resminin bulunduğu;

2- Demokratik Toplum Manifesfosu (Kapitalist Uygarlık) isimli kitabın yapılan incelemesinde: "Kapitalist sistemin bekçileri tarafından çok sistematik biçimde, adeta Zeus"un Prometheus"u bağladığı Kafkas kayalıklarına taş çıkartan biçimde İmralı adasına mahkum edilmem kendimliğin sitem zıtlığını çözmeyi zorunlu kılmaktadır derken, bu tarihi gerçekleri hatırlayıp yeniden çözümlemeden, anlamı fark etmeyiz. Türkiye Cumhuriyeti"ne takılmamın, olsa olsa İspanyol boğa güreşinde hep kırmızı şala saldıran boğadan pek farkı olmaz. Türkiye Cumhuriyeti şüphesiz bir boğa güreşçisine indirgenmiştir", 15. sayfada "Yaşadıklarımı dostlarım ve yoldaşlarım ağır trajedi olarak da değerlendirilmektedir. Ama şundan emin olsunlar ki, bu trajedi olmasaydı, biz özgür yaşamı tanımayacaktık. Her şey beş kuruş etmez bir durumdayken, nasıl birbirimizin yüzüne bakabiliriz ki? Babasının ölümüne bile gözyaşı dökmeyen bir evlat durumundayken, yaşamın hangi onurundan bahsedebilirdik? Yanlış anlamayın. O ölüm yılında, ben ilk Kürdistan seferini özgür kimlik idealiyle Ağrı Dağı eteklerinde başlatmıştım. Halen Serhatlı Kürtlerinin bu yürüyüşünün tek bir adımını bile kutsallıkla andıklarını duydum. Fakat gerçekliğimiz yerinde yine ağır durmaktadır. Tam otuz beş yıldır özgürlük yürüyüşünden öte adeta maratonu diyebileceğim bu çıkış nu satırlarla kendini anlamlandırmaktadır. Her nefesi, her mekanı, her kişisi bir destan değerinde olan bu maraton nasıl sonuçlanacak? 110-111. sayfada "İlk rahiplerden okul ve akadcemileriyle tüm resmi üniversitelerine, ilk okuldan kışlaya, fabrikadan büyük alışveriş merkezlerine, medyadan müzelerine, eski dinlerin kalıntılarına. hastaneden hapishanelerine, mezarlarına kadar küresel ve yerel, özellikle ulusal çapta tüm toplumu zihniyet alanında fethettiği gibi, politik iktidar teknikleri ve askeri zoruyla zırh sarmalamıştır. Tüm toplum demir kafese kapatılmıştır.",... Şeklinde yazıların olduğu ve kitabın arka kapağında PKK KONGRA-GEL bölücü terör örgütünün sözde elebaşısı Abdullah Öcalan resminin bulunduğu;

3- Demokratik Toplum Manifesfosu (Özgürlük Sosyolojisi) isimli kitabın yapılan incelemesinde: kitabın arka kapağında PKK KONGRA-GEL bölücü terör örgütünün sözde elebaşısı Abdullah Öcalan resminin bulunduğu ve yine arka kapağında "çok sıkça tekrarladığım bir deyişiıme tekrarlamak durumundayım: Öyle anlar olur ki, tarih bir kişilikte gizlidir. Çok acılı da geçse bu kişilik onurumuzu kısmen paylaştığım inkara gelmez. Benim farkım şuradandır ki, ben bu trajik tarihin bir kader kurbanı olmanın ötesinde rol oynamak istediğim için de bu dolapların başıma çevrildiğini çok iyi biliyorum. Onun içindir ki, bu davamın sloganını "Özgürlük kazanacaktır" biçiminde belirledim. Trajedi oyunlarında hep tekrarlanan kaderi özgürlük lehine bozmak, her acıyı katlanılır kılmaya yeterlidir. Davam ve dava arkadaşlarımla birlikte adı gerçekliğin ta kendisi olan bir oyunu oynamada kaderin payına düşen yenilgidir. Savunmamın bu bölümüne özgürlük sosyolojisi adını vermem bu nedenle anlaşılırdır." ibaresinin bulunduğu yine ayrıca kitabın 15. Sayfasındaki bir paragrafta ise "...Savunmamın bundan sonraki iki bölümü, ana fikirlerimin bir nevi somut alan uygulaması olarak, Ortadoğu kültürünü demokratikleştirmek ve Kürdistanda demokratik medeniyet çözümü olarak tasarlanmaktadır..." ibaresinin bulunduğu yine kitabın arka fonunda bölücübaşının fotoğrafı bulunduğu, söz konusu 3 kitap da PKK terör örgütünün propagandasının yapıldığı, bu nedenle her üç kitap için 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu"nun 7/2 maddesi ve 5187 sayılı Basın Kanunu"nun 25/2 maddesi uyarınca dağıtılması ve satışa sunulmasının yasaklanmasına ve ele geçirilecek adı geçen kitap numunelerinin tamamına el konulmasına karar verilmesi talebinde bulunulmakla evrak yukarıdaki sırasına kaydı yapıldı.

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:

1-Demokratik Toplum Manifestosu UYGARLIK Maskeli Tanrılar ve Örtük Krallar Çağı,

2-Demokratik Toplum Manifestosu KAPİTALİST UYGARLIK Maskesiz Tanrılar ve Çıplak Krallar Çağı,

3-Demokratik Toplum Manifestosu ÖZGÜRLÜK SOSYOLOJİSİ, her üç kitabın 5187 sayılı Basın Kanunu"nun 25. maddesi uyarınca dağıtılması veya satışa sunulmasının yasaklanmasına, ele geçirilecek kitap numunelerinin tamamına el konulmasına... karar verildi."

12. Adana Emniyet Müdürlüğüne 17/11/2009 tarihinde yapılan bir ihbarda, 18/11/2009 tarihinde başvurucu adına İstanbul"dan Adana"ya PKK terör örgütüne ait yüklü miktarda kitap geleceği, kitapların Adana ve çevresinde Demokratik Toplum Partisi aracılığıyla dağıtılacağı bilgisi verilmiştir.

13. 18/11/2009 tarihinde başvurucu, ihbarda geçen kargo şirketine gelmiş ve otuz koliden on üçünü aracına yüklemiştir. Kolluk kuvvetleri başvurucuyu takibe başlamış ancak görevlileri fark eden başvurucu kaçmaya başlamış ve yakalanmıştır.

14. Başvurucunun aracında yapılan aramada ele geçirilen on üç koli ile kargo şirketindeki on yedi kolinin içinde şu kitaplar ele geçirilmiştir:

"Aram Yayıncılık tarafından basılan, Abdullah Öcalan tarafından yazılan 988 adet "Demokratik Uygarlık Manifestosu - UYGARLIK - Maskeli Tanrılar ve Örtük Krallar Çağı - BİRİNCİ KİTAP" isimli kitap; 990 adet "Demokratik Uygarlık Manifestosu - KAPİTALİST UYGARLIK - Maskesiz Tanrılar ve Çıplak Krallar Çağı - İKİNCİ KİTAP" isimli kitap; 996 adet "DEMOKRATİK UYGARLIK MANİFESTOSU - ÖZGÜRLÜK SOSYOLOJİSİ - ÜÇÜNCÜ KİTAP" isimli kitap."

15. Ele geçirilen üç cilt hâlindeki kitapların isimlerinde küçük değişiklikler yapılarak Mezopotamya Yayınları ve Aram Yayıncılık tarafından iki farklı baskısının bulunduğu, kitaplar hakkında dağıtım ve satışa sunulma yasağı olduğu (bkz. §§ 10, 11) anlaşılmış; bunun üzerine başvurucu hakkında terör örgütüne yardım etme ve terör örgütünün propagandasını yapma suçlarından 4/2/2010 tarihinde Adana Cumhuriyet Başsavcılığınca iddianame düzenlenmiştir. İddianameye göre başvurucu, hakkında toplatma kararı olan ve "PKK/KONGRA-GEL terör örgütünün propagandası içerikli kitapları Adana ve çevresinde satıp gelir elde etmek, elde edilen bu geliri de terör örgütüne aktarmak suretiyle" terör örgütüne yardım etme ve terör örgütünün propagandasını yapma suçlarını işlemiştir.

16. Adana 5. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 6/12/2012 tarihinde başvurucunun üzerine atılı suçlardan beraatine hükmetmiştir. Mahkemenin gerekçesi şu şekildedir:

"...17/11/2009 günü Adana TEM Şube Müdürlüğü"nü arayan bir şahsın İstanbul"dan Adana"ya Karataş yolu üzerinde bulunan Adana Taşımacılık isimli nakliye şirketine [Ş.K.] (başvurucu) adına PKK terör örgütüne ait kitapların geleceğinin ihbar edildiği, bununüzerine yasal takibata başlandığı, 30 adet kolinin [Ş.K.] adına Diyarbakır"dan gönderildiğinin tespit edildiği, sanık [Ş.K.nın] aracı ile taşıma şirketine geldiği, 30 adet koliden 13 adetini aracına yüklediği, araçta ve kargo şirketindeki kolilerin incelemesinde çok sayıda PKK terör örgütü başının yazdığı ve haklarında yasaklama kararı bulunan kitapların ele geçirildiği, sanığın bu kitapları henüz dağıtmadan yakalandığı, terör örgütü PKK ile sanık [Ş.K.nın] irtibatının belirlenemediği, sanığın işi nedeniyle İstanbul"dan sık sık kolilerle malzeme geldiğine, bu kolileri de gelen bu malzemelerden sandığına, içeriğini bilmediğine dair aksi ispat edilemeyen savunması nazara alındığında sanığın üzerine atılı bulunan müsnet suçları işlediği sabit olmadığından CMK. 223/2-e maddesi gereğince müsnet suçlardan beraatine karar vermek gerekmiştir."

17. Beraat hükmünün Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 17/3/2016 tarihli ilamı ile hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Yargıtay bozma ilamının ilgili kısmı şu şekildedir:

"...Oluş ve dosya kapsamına göre sanık [Ş.K.nın] araç ile 13 koli kitabı kargodan alıp götürdüğü sırada görevlilerin takibini fark etmesi üzerine kaçmaya çalışırken yakalanmış olması karşısında; eyleminin kül halinde örgüte yardım etmeye teşebbüs suçunu oluşturduğu, sanığın hukuki durumunun buna göre takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden örgüte yardım etmeye teşebbüs suçundan mahkumiyeti yerine tek olan eylemden yazılı şekilde iki ayrı beraat kararı verilmesi..."

18. Bozma kararı sonrası yapılan yargılama sonucunda Mahkeme 7/6/2016 tarihinde, Yargıtay bozma ilamına uymuş ve başvurucunun terör örgütüne yardım etmeye teşebbüs suçundan 4 yıl 2 ay 18 gün hapis cezası ile mahkûmiyetine karar vermiştir. Mahkemenin gerekçesi şu şekildedir:

"...Sanık [Ş.K.nın], hakkında yasaklılık kararı bulunan PKK terör örgütü lideri Abdullah Öcalan"ın yazmış olduğu 13 adet koli içerisinde bulunan kitapları kargodan alıp götürdüğü sırada görevlilerin takibini fark etmesi üzerine kaçmaya çalışırken yakalandığı, sanığın ele geçirilen bu kitapları Adana ve çevresinde satıp elde ettiği geliri PKK terör örgütüne vermek suretiyle terör örgütüne yardım etmek istediği anlaşılmakla... sanığın eyleminin bir bütün halinde silahlı terör örgütüne yardım etmeye teşebbüs suçunu oluşturduğu değerlendirilerek... cezalandırılmasına..."

19. Mahkûmiyet kararının başvurucu tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 18/5/2017 tarihli kararı ile tekerrüre ilişkin hükümleri düzeltilmek suretiyle hükmün onanmasına karar verilmiştir.

20. Başvurucu, Yargıtay ilamından 9/8/2017 tarihinde haberdar olduğunu ifade etmiştir.

21. Başvurucu 16/8/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

22. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma” kenar başlıklı 220. maddesinin (7) numaralı fıkrasının 2/7/2012 tarihli ve6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun"la değişmeden önceki hâli şöyledir:

"Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişi, örgüt üyesi olarak cezalandırılır."

23. 5237 sayılı Kanun"un “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma” kenar başlıklı 220. maddesinin (7) numaralı fıkrasının 6352 sayılı Kanun"la yapılan değişiklik sonrası son hâli şöyledir:

"Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişi, örgüt üyesi olarak cezalandırılır. Örgüt üyeliğinden dolayı verilecek ceza, yapılan yardımın niteliğine göre üçte birine kadar indirilebilir."

24. 5237 sayılı Kanun"un "Silâhlı örgüt" kenar başlıklı 314. maddesi şöyledir:

"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silâhlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.

(3) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır. "

25. 9/6/2004 tarihli ve 5187 sayılı Basın Kanunu"nun "El koyma, dağıtım ve satış yasağı" kenar başlıklı 25. maddesi şöyledir:

"Soruşturma için sübut vasıtası olarak her türlü basılmış eserin en fazla üç adedine Cumhuriyet savcısı, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kolluk el koyabilir.

Soruşturma veya kovuşturmanın başlatılmış olması şartıyla 25.7.1951 tarihli ve 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanunda, Anayasanın 174 üncü maddesinde yer alan inkılap kanunlarında, 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 146 ncı maddesinin ikinci fıkrasında, 153 üncü maddesinin birinci ve dördüncü fıkralarında, 155 inci maddesinde, 311 inci maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında, 312 nci maddesinin ikinci ve dördüncü fıkralarında, 312/a maddesinde ve 12.4.1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 7 nci maddesinin ikinci ve beşinci fıkralarında öngörülen suçlarla ilgili olarak basılmış eserlerin tamamına hâkim kararıyla el konulabilir.

Hangi dilde olursa olsun Türkiye dışında basılan süreli veya süresiz yayın ve gazetelerin ikinci fıkrada belirtilen suçları içerdiklerine dair kuvvetli delil bulunması halinde, bunların Türkiye"de dağıtılması veya satışa sunulması, Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine sulh ceza hâkiminin kararı ile yasaklanabilir. Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet Başsavcılığının kararı yeterlidir. Bu karar en geç yirmidört saat içinde hâkimin onayına sunulur. Kırksekiz saat içinde hâkim tarafından onaylanmaması halinde Cumhuriyet Başsavcılığının kararı hükümsüz kalır.

Yukarıdaki fıkra uyarınca yasaklanmış yayın veya gazeteleri bilerek dağıtanlar veya satışa sunanlar bu yayınlar yoluyla işlenen suçlardan eser sahibi gibi sorumludurlar."

26. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu"nun "Açıklama ve yayınlama" kenar başlıklı 6. maddesinin olayların meydana geldiği tarihte yürürlükte olan mülga son fıkrası şöyledir:

"Terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde suç işlemeye alenen teşvik, işlenmiş olan suçları ve suçlularını övme veya terör örgütünün propagandasını içeren süreli yayınlar hâkim kararı ile; gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de Cumhuriyet savcısının emriyle tedbir olarak onbeş günden bir aya kadar durdurulabilir. Cumhuriyet savcısı, bu kararını en geç yirmidört saat içinde hâkime bildirir. Hâkim kırksekiz saat içinde onaylamazsa, durdurma kararı hükümsüz sayılır."

27. 3713 sayılı Kanun"un "Terör örgütleri" kenar başlıklı 7. maddesinin olayların meydana geldiği tarihte yürürlükte olan ikinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Terör örgütünün propagandasını yapan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır..."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

28. Mahkemenin 30/6/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adli Yardım Talebi Yönünden

29. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğunu belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur.

30. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

B. İfade Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

31. Başvurucu; olayda ele geçirilen kolilerde yasak yayınlar olduğunu bilmediğini, bildiği varsayılsa dahi hakkında satış yasağı ve toplatma kararı bulunan bir kitabın nüshalarını yalnızca bulundurması nedeniyle soyut gerekçelerle, orantısız ve haksız biçimde terör örgütüne yardım etme suçundan cezalandırılmasının masumiyet karinesini, etkili başvuru hakkını ve ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini iddia etmiştir.

32. Bakanlık görüşünde; ilk derece mahkemesince, başvurucunun ele geçirilen kitapları Adana ve çevresinde satıp elde ettiği geliri PKK terör örgütüne vermek suretiyle terör örgütüne yardım etmek istediğinin tespit edildiği belirtilmiştir. Görüş yazısında ayrıca, terörizmin amacını ve araçlarını meşru gösterecek şekilde propaganda yapılmasının ifade özgürlüğü bağlamında değerlendirilemeyeceği vurgulanmış; başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik iddia olunan müdahalenin yasal dayanağı ile meşru amacının bulunduğu, demokratik toplumda gerekli ve orantılı olduğu, bu nedenle somut olayda başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlâl edilmediği ifade edilmiştir.

33. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında genel olarak başvuru formunda belirttiği iddialarını tekrarlamıştır.

2. Değerlendirme

34. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu masumiyet karinesinin ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiği yönündeki şikâyetlerini ayrıca incelenmeyi gerektirecek soyutluktan çıkarabilmiş değildir. Bu sebeple başvurucunun şikâyetleri bir bütün olarak ifade özgürlüğü kapsamında incelenecektir (Metin Birdal [GK], B. No: 2014/15440, 22/5/2019, § 44; Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 30). Anayasa"nın iddianın değerlendirilmesinde esas alınacak “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...

Bu hürriyetlerin kullanılması, ...kamu düzeni[nin], ...korunması ...amaçlarıyla sınırlanabilir…”

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

35. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Müdahalenin Varlığı

36. Başvurucu; mahkûm edilmesine dayanak olarak gösterilen kolilerde yasak yayınlar olduğunu bilmediğini, gelen kolilerde mesleği ile ilgili malzemeler olduğunu düşündüğünü iddia etmiştir. Anayasa Mahkemesi, incelemesini yaparken derece mahkemelerinin maddi vakıalarla ilgili değerlendirmeleriyle kural olarak ilgilenmez. Bu doğrultuda bir ceza yargılamasında isnat edilen suçun sübuta erip ermediği veya toplanan delillerin suçun sübutu için yeterli olup olmadığı meselesi, ilkesel olarak Anayasa Mahkemesinin ilgi alanı dışındadır (Yılmaz Çelik [GK], B. No: 2014/13117, 19/7/2018, § 45; ayrıca bkz. Ferhat Üstündağ, § 65).

37. Mevcut başvuruda bu konudaki genel yaklaşımdan ayrılmayı gerektirir bir neden görülmediğinden derece mahkemelerinin olayın sübutuna ilişkin kabulünü değerlendirme gereği duyulmamıştır. Bu nedenle mevcut başvuruda yalnızca derece mahkemelerinin kabul ettiği şekliyle başvurucunun bulundurduğu yayınlar nedeniyle cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü ihlal edip etmediği değerlendirilecektir (benzer yöndeki bir değerlendirme için bkz. Umut Kılıç, B. No: 2015/16643, 4/4/2018, § 36; Emre Soyaslan, B. No: 2014/11306, 18/4/2019, § 45).

38. Somut olayda ilk derece mahkemesi, başvurucunun toplatma kararı verilmiş bir kitabın çok sayıda nüshasını satmak için bulundurmak biçimindeki eyleminin terör örgütüne yardım etmeye teşebbüs suçunu oluşturduğunu kabul etmiş ve cezalandırılmasına karar vermiştir. Bu sebeple Anayasa Mahkemesi mevcut başvuruda başvurucunun ifade özgürlüğüne bir müdahalede bulunulduğu sonucuna ulaşmıştır.

ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

39. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.

40. Müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

 (1) Kanunilik

41. Anayasa Mahkemesi Hanifi Yaliçli kararında (B. No: 2014/5224, 10/6/2021) 5237 sayılı Kanun"un 220. maddesinin (7) numaralı fıkrasının müdahalelerin kanuni dayanağı olarak kabul edilip edilemeyeceğini ayrıntılı olarak incelemiş ve sonuç olarak anılan hükmün kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varmıştır (aynı kararda bkz. §§ 57-105).

 (2) Meşru Amaç

42. Başvuruya konu müdahalenin Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan kamu düzeninin korunması ve suçların önlenmesi meşru amaçları kapsamında kaldığı anlaşılmıştır.

 (3) Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk

43. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması gerekir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72; AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, § 73; Ferhat Üstündağ, § 45).

44. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir (Sırrı Süreyya Önder [GK], B. No: 2018/38143, 3/10/2019, § 58; Ferhat Üstündağ, § 46; bazı farklılıklarla birlikte ayrıca bkz. Bekir Coşkun, § 51; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51). Orantılılık ise bireyin hakkı ile kamunun menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret etmektedir (Ferhat Üstündağ, § 48; bazı farklılıklarla birlikte ayrıca bkz. Tansel Çölaşan, §§ 46, 49, 50; Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017, §§ 59, 68). Bir olayda meşru amaçların bulunmasının hakkı ortadan kaldırmadığı vurgulanmalıdır. Önemli olan, bu meşru amaçla hak arasında olayın şartları içinde bir denge kurmaktır (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 74; Bekir Coşkun, §§ 44, 47, 48; Hakan Yiğit, §§ 58, 61, 66).

45. Derece mahkemeleri söz konusu dengelemeyi yaparken ve ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılayıp karşılamadığını değerlendirirken belirli bir takdir yetkisine sahiptir. Şüphesiz somut olayda olduğu gibi mahkemece terör örgütünün propagandasının yapıldığı kabul edilen yayınların bireylere, bir kamu görevlisine ya da toplumun bir kesimine karşı şiddete teşvik mahiyetinde olması durumunda kamu otoritelerinin ifade özgürlüğüne müdahale konusunda takdir marjları çok daha geniştir. Ancak bu takdir payı, Anayasa Mahkemesinin denetimindedir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi, bir müdahalenin ifade özgürlüğü ile bağdaşıp bağdaşmadığına karar vermede yetki sahibi olan (iç hukuktaki) son mercidir (diğer çok sayıdaki karar arasından bkz. Ali Kıdık, B. No: 2014/5552, 26/10/2017, § 41; Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 57; Ayşe Çelik, B. No: 2017/36722, 9/5/2019, § 39).

46. Anayasa Mahkemesinin görevi, bu denetimi yerine getirirken derece mahkemelerinin yerini almak değil onların takdir yetkilerini kullanarak verdikleri kararların Anayasa"nın 26. maddesi açısından uygunluğunu denetlemektir. Anayasa Mahkemesi bunu yaparken eldeki başvurunun koşulları ile beraber özellikle terörle mücadeleye bağlı zorlukları da gözönüne almaktadır (Ayşe Çelik, § 41; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 76; Sırrı Süreyya Önder, § 57). Gerçekten de somut olayda olduğu gibi başvurucuların yardım etmekle suçlandıkları PKK, yaklaşık kırk yıldır yurdun doğu ve güneydoğu bölgelerinde yoğun olmak üzere ülkenin tümünde pek çok sivil vatandaş ile güvenlik gücünün ölümüne sebep olmuş şiddet eylemlerinin faili bir terör örgütüdür. PKK, başvuruya konu olayların meydana geldiği tarihlerde faaliyet göstermiş ve faaliyetlerine de devam etmektedir. Dolayısıyla PKK toplum yönünden oldukça yoğun, ciddi ve somut bir tehlike arz etmektedir. Bu doğrultuda ülkemizde terörle mücadelenin oldukça hassas nitelikte bulunduğunun ve aynı doğrultuda terörle mücadele eden birimlerin geniş takdir yetkisine sahip olduğunun da kabul edilmesi gerekir (Metin Birdal, § 74).

47. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi çok sayıda kararında ifade özgürlüğüne gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile yapılan müdahalelerin Anayasa"nın 26. maddesini ihlal edeceğini de ifade etmiştir. İfade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için kamu makamları tarafından ortaya konulan gerekçelerin ilgili ve yeterli olması gerekir (diğerleri arasından bkz. Kemal Kılıçdaroğlu, § 58; Bekir Coşkun, § 56; Tansel Çölaşan, § 56; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 120).

48. İlk derece mahkemesi, başvurucuyu toplatma kararı verilmiş bir kitabın çok sayıda nüshasını satmak için bulundurmak biçimindeki eylemi nedeniyle terör örgütüne yadım etme suçundan mahkûm etmiştir. Mevcut olayda çözümlenmesi gereken mesele, derece mahkemelerinin başvurucunun söz konusu kitapları bulundurması nedeniyle terör örgütüne yardım etme suçundan cezalandırılmasının zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığını ikna edici bir biçimde ortaya koyup koymadığı olacaktır (Cahit Baybariz ve Edep Tekin, B. No: 2015/15091, 22/7/2020, § 37).

49. Olayda ilk olarak Siirt Sulh Ceza Mahkemesi ve Van 3. Ağır Ceza Mahkemesinin tedbir kararları ile başvurucunun cezalandırılmasına neden olan kitapların dağıtımı ve satışı yasaklanmıştır (bkz. §§ 10, 11). İlk derece mahkemesi de mahkûmiyet kararında başvurucudan ele geçirilen kitapların dağıtımının ve satışının yasaklanmasına dayanmıştır. Bahse konu yasaklama kararının 3713 sayılı Kanun"un 7. maddesinin ikinci fıkrası gereğince söz konusu kitaplarda terör örgütünün propagandasının yapıldığı suçlamasıyla sorumlular hakkında başlatılan soruşturmalar kapsamında alınan bir koruma tedbiri kararı olduğu açıktır (benzer yönde değerlendirmeler için bkz. Cahit Baybariz ve Edep Tekin, § 38).

50. Koruma tedbirlerinin uygulandığı an itibarıyla henüz hakkında hüküm verilmemiş kişilerin temel haklarına müdahalede bulunulmaktadır. Başvuruya konu olayda olduğu gibi bir soruşturmada koruma tedbirleri uygulandığı anda, suç isnat edilen fiilin işlenip işlenmediği, işlenmiş ise hakkında tedbir uygulanan şüpheli veya sanık tarafından işlenip işlenmediği hukuki kesinlikten yoksundur. Bu kesinlik ancak esasa ilişkin yargılamada hükmün kesinleşmesi ile ortaya çıkacaktır. Buradan çıkan sonuca göre koruma tedbirinin tatbik edildiği anda hukuki kesinlik ölçüsünde bir haklılık değil görünüşte bir haklılık içerdiği kabul edilmelidir (Hülya Kar [GK], B. No: 2015/20360, 7/2/2019, § 24; prima facie kararlar hakkındaki açıklamalar için bkz. Ali Kıdık,, §§ 57, 62, 63). Mahkemelerin esasa ilişkin çelişmeli bir yargılama yapmadan koruma tedbiri talepleri hakkında ilk bakışta bir karar vermesi uyuşmazlığın tümüyle çözümlendiği anlamına gelmez. Zira prima facie verilmiş kararlar, hiçbir zaman normal bir dava için maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmez (Ali Kıdık, § 67).

51. Buna karşın başvuruya konu olayda derece mahkemeleri mahkûmiyet kararı verirken koruma tedbiri kararı hakkında hiçbir tafsilatlı açıklamada bulunmadığı gibi söz konusu kitapların içerikleri hakkında da bir değerlendirme yapmamış, yalnızca söz konusu kitapların yasaklı kitaplardan olduğunu belirterek çelişmeli bir yargılama sonucu alınmamış olan geçici bir koruma tedbiri kararını maddi anlamda bir kesin hüküm statüsüne çıkartmıştır (Cahit Baybariz ve Edep Tekin, § 40).

52. İlk derece mahkemesi ayrıca, ulaştığı sonuca ilişkin kanıtlardan söz etmeksizin başvurucunun ele geçirilen bu kitapları Adana ve çevresinde satacağını ve elde ettiği geliri PKK terör örgütüne vererek terör örgütüne yardım etmek istediğini varsaymış; buna karşın söz konusu kitapların sadece bulundurulmasının ya da satılmasının hangi surette -cezalandırmaya konu- terör örgütüne yardım etme suçunu oluşturduğunu, başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin hangi toplumsal ihtiyaç baskısı altında gerçekleştiğini ve ulaşılmaya çalışılan meşru amaçlarla başvurucunun hakları arasındaki adil dengeyi ne şekilde kurduğunu da ikna edici biçimde göstermemiştir. Yargıtay kararlarında da belirtilen hususlara ilişkin herhangi bir değerlendirme ve açıklama yer almamaktadır.

53. Yukarıdaki bilgiler dikkate alındığında ilk derece mahkemesinin başvurucunun mahkûmiyetinin zorunlu toplumsal bir ihtiyaca karşılık geldiğini ilgili ve yeterli bir gerekçe ile ortaya koyduğunun kabul edilmesi mümkün olmamıştır.

54. Başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı sonucuna ulaşıldığından Anayasa"nın 26. maddesinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

55. İşbu ihlal kararı başvurucu hakkında beraat veya mahkûmiyet kararı verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılmamalıdır. İlk derece mahkemesi, Anayasa Mahkemesi kararında ortaya konulan kriterler ve gösterilen yöntemle (bkz. §§ 49-53) yeniden yargılama yaparak yargılamanın sonucuna göre başvurucu hakkında yeni bir karar vermelidir (Cahit Baybariz ve Edep Tekin, § 44).

C. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

56. Başvurucu, yargılamanın çok uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

57. Bakanlık görüşünde; başvurucunun yargılamanın uzun sürmesi şikâyetine ilişkin benzer nitelikte olan başvuruların daha önce Anayasa Mahkemesi tarafından karara bağlandığı, bu çerçevede Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018, §§ 35, 36) ve B.E.(B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34) kararlarında anılan kriterlerden ayrılmayı gerektirecek herhangi bir neden bulunmadığı belirtilmiştir.

58. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında genel olarak başvuru formunda belirttiği iddialarını tekrarlamıştır.

2. Değerlendirme

59. 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun"a eklenen geçici 2. maddeye göre Anayasa Mahkemesine yapılan ve münhasıran bu maddenin yürürlüğe girdiği 31/7/2018 tarihi itibarıyla Anayasa Mahkemesinde derdest olan yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddiasıyla ilgili bireysel başvuruların Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu (Tazminat Komisyonu) tarafından incelenerek karara bağlanması öngörülmüştür. Anayasa Mahkemesi Ferat Yüksel (aynı kararda bkz. §§ 27-36) kararında Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönünden inceleyerek Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna varmış; başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle başvurunun kabul edilemezliğine karar vermiştir.

60. Mevcut başvuruda da söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

61. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduklarına karar verilmesi gerekir.

D. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden

62. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

63. Başvurucu; ihlalin tespiti ile yeniden yargılamaya hükmedilmesi, 20.000 TL maddi ve 30.000 TL manevi olmak üzere toplam 50.000 TL tazminat ödenmesi talebinde bulunmuştur.

64. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

65. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

66. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi 6216 sayılı Kanunun 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

67. İncelenen başvuruda başvurucunun terör örgütüne yardım etmeye teşebbüs suçundan mahkûmiyetinin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı gerekçesiyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Bu nedenle başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlalinin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır.

68. Bu durumda ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Adana 5. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

69. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

70. 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE,

C. 1. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

D. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

E. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Adana 5. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2016/232, K.2016/231) GÖNDERİLMESİNE,

F. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,

G. 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

H. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

İ. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 30/6/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Hemen Ara