AYM 2016/6741 Başvuru Numaralı FADİME EKİZ Başvurusuna İlişkin Karar

Abaküs Yazılım
Birinci Bölüm
Esas No: 2016/6741
Karar No: 2016/6741
Karar Tarihi: 7/9/2021

AYM 2016/6741 Başvuru Numaralı FADİME EKİZ Başvurusuna İlişkin Karar

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

FADİME EKİZ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2016/6741)

 

Karar Tarihi: 7/9/2021

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

Raportör

:

Fatma Gülbin ÖZCÜRE

Başvurucu

:

Fadime EKİZ

Vekili

:

Av. Galip Onur DEMİREL

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, uyuşmazlığın esasına yönelik talebin karara bağlanmaması nedeniyle din ve vicdan özgürlüğüyle bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 6/4/2016 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Başvuru tarihi itibarıyla başvurucu, Küçükçekmece Eşref Bitlis Kız Teknik ve Meslek Lisesinde üretim teknolojileri öğretmeni olarak görev yapmaktadır.

8. Başvurucu 30/12/1996 tarihinde Kars Halk Eğitim Merkezinde öğretmen olarak göreve başlamıştır. Dinî inancı gereği başörtüsü taktığını, göreve başladığı tarihten itibaren de öğretmenlik görevini başörtülü bir şekilde sürdürdüğünü belirten başvurucu 28 Şubat süreci olarak bilinen dönemde Kars Tugay Komutanlığı içinde bulunan kursta öğretmen olarak görevlendirilmiştir. Görevlendirmenin akabinde başvurucu; Tugaya başörtüsü ile giremeyeceği konusunda uyarıldığını, ikazlara uymamaya devam etmesi hâlinde ise meslekten ihraç edileceğine ilişkin tehdit edildiğini belirtmektedir.

9. Sonrasında Kars Tugay Komutanlığı bünyesindeki kurstan Kars Kız Meslek Lisesine görevlendirildiğini belirten başvurucu, başörtülü bir şekilde ders anlatmaya devam ettiği için psikolojik tacize varan baskılara maruz kaldığını ve istifa etmesi için gerek meslekten atılmakla gerekse Kars Emniyet Müdürlüğünde komiser olarak görev yapan eşinin mesleki açıdan göreceği zararlarla tehdit edildiğini ifade etmektedir.

10. Başvurucu, başörtüsü sebebi ile maruz bırakıldığı baskı ve yıldırmalar sebebiyle 11/12/1997 tarihinde huzurlu bir ortamda çalışamadığını belirterek meslekten çekilme talebinde bulunmuştur. Millî Eğitim Bakanlığının 4/2/1998 tarihli işlemiyle başvurucunun çekilme talebinin kabulüne ve memuriyetle ilişiğinin kesilmesine karar verilmiştir.

11. Başvurucu 28/2/1997 ile 14/2/2005 tarihleri arasında disiplin cezaları nedeniyle memuriyetten ayrılmış olanların göreve iadelerine ilişkin 22/6/2006 tarihli ve 5525 sayılı Memur ve Diğer Kamu Görevlilerinin Bazı Disiplin Cezalarının Affı Hakkında Kanun"un ek 1. maddesinin 12/7/2013 tarihinde yürürlüğe girmesinin ardından 24/8/2013 tarihinde göreve iadesi ve tüm özlük haklarının kendisine verilmesi talebi ile Millî Eğitim Bakanlığına başvuruda bulunmuştur. Başvurucunun ilgili talebi hakkında altmış gün içinde bir cevap verilmemiştir.

12. Başvurucu, talebine altmış gün içinde cevap verilmemesi üzerine zımni ret işleminin iptali istemi ile Millî Eğitim Bakanlığı aleyhine 25/12/2013 tarihinde Ankara 18. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) iptal davası açmıştır. Dava dilekçesinde; zımni ret işleminin iptaline, göreve başlatılmaya, masraf ve vekâlet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesi istenmiş, özlük hakları yönünden herhangi bir talepte bulunulmamıştır.

13. Bu arada başvurucu 9/1/2014 tarihinde Eşref Bitlik Kız Teknik ve Meslek Lisesinde giyim üretim teknolojisi öğretmeni olarak göreve başlatılmıştır. Mahkeme, başvurucunun göreve başlatıldığını gözeterek konusuz kalan davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına 3/6/2014 tarihinde karar vermiştir.

14. Başvurucu; davadaki talebinin sadece göreve iade edilmesinden ibaret olmadığını, bütün özlük haklarının da iadesini istediğini, nitekim idareye başvurusunun da bu kapsamda olduğunu belirtmiş ve özlük haklarına ilişkin talebiyle ilgili olarak Mahkemenin herhangi bir değerlendirme yapmaması sebebi ile kararı temyiz etmiştir.

15. Karar, Danıştay Onikinci Dairesince (Daire) 17/3/2015 tarihinde onanmıştır.

16. Başvurucunun karar düzeltme istemi de aynı Dairenin 26/1/2016 tarihli kararıyla oyçokluğu ile reddedilmiştir. Karşıoy yazan üye; başvurucunun idari başvurusunda özlük haklarının ödenmesi istemin de yer aldığını, istemin zımnen reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davada, davacının parasal haklarına ilişkin hüküm kurulmamasında hukuka uyarlık bulunmadığını belirterek karar düzeltme isteminin kabul edilmesi ve kararın bu gerekçeyle bozulması gerektiğini savunmuştur.

17. Nihai karar 14/3/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

18. Başvurucu 6/4/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Kanun

19. 5525 sayılı Kanun"un geçici 1. maddesinin ilgili kısmı şu şekildedir:

"28/2/1997 tarihinden sonra verilen disiplin cezaları nedeniyle memuriyetten çıkarılanlardan 28/8/1999 tarihli ve 4455 sayılı Memurlar İle Diğer Kamu Görevlilerinin Disiplin Cezalarının Affı Hakkında Kanun veya bu Kanun hükümlerinden yararlanmış olanların;

a) Memuriyete giriş şartlarını kaybetmemiş olmaları,

b) Durumlarına uygun boş kadro veya pozisyon bulunması,

c) Bu kadro ve pozisyonlara ait nitelikleri taşımaları,

ç) Üç ay içinde müracaat etmeleri,

kaydıyla yeniden göreve alınmalarında 20/12/2012 tarihli ve 6363 sayılı 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanununun eki (İ) Cetvelinde yer alan atama sayısı sınırlaması uygulanmaz."

B. Genelge

20. Başbakanlık tarafından çıkarılan 31/8/2013 tarihli ve 28751 sayılı Başbakanlık Genelgesi"nin ilgili kısmı şöyledir:

"Bilindiği üzere, 22.6.2006 tarihli ve 5525 sayılı Memurlar ile Diğer Kamu Görevlilerinin Bazı Disiplin Cezalarının Affı Hakkında Kanuna 12.7.2013 tarihli ve 6495 sayılı Kanunun 43 üncü maddesiyle eklenen ek 1 inci maddenin birinci ve ikinci fıkralarında, “28/2/1997 tarihinden sonra verilen disiplin cezaları nedeniyle memuriyetten çıkarılanlardan 28/8/1999 tarihli ve 4455 sayılı Memurlar İle Diğer Kamu Görevlilerinin Disiplin Cezalarının Affı Hakkında Kanun veya bu Kanun hükümlerinden yararlanmış olanların;

a) Memuriyete giriş şartlarını kaybetmemiş olmaları,

b) Durumlarına uygun boş kadro veya pozisyon bulunması,

c) Bu kadro ve pozisyonlara ait nitelikleri taşımaları,

ç) Üç ay içinde müracaat etmeleri,

kaydıyla yeniden göreve alınmalarında 20/12/2012 tarihli ve 6363 sayılı 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanununun eki (İ) Cetvelinde yer alan atama sayısı sınırlaması uygulanmaz.

...

A) Birinci fıkra hükmünün uygulanması:

1) Fıkra hükmünden yararlanabilmek için;

a) İlgililerin 28.2.1997 ila 14.2.2005 tarihleri arasında verilmiş olan disiplin cezaları sebebiyle memuriyetten çıkarılmış olması,

b) Memuriyetten çıkarmaya esas olan disiplin cezalarının 28.8.1999 tarihli ve 4455 sayılı Kanun veya 22.6.2006 tarihli ve 5525 sayılı Kanun kapsamında affedilmiş olması,

c) Atama yapılacak tarih itibarıyla 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinde belirtilen genel şartlar ile kurumların mevzuatlarında yer alan özel şartların taşınması,

ç) Memuriyetten çıkarılma tarihinde ilgililerin işgal ettikleri kadro derecesi veya kazanılmış hak aylık derecesi ya da atanabilecekleri kadro derecelerinde aynı unvanlı veya kurumların görevde yükselme ve unvan değişikliği yönetmelikleri çerçevesinde atanabilecekleri boş kadro veya pozisyon bulunması,

d) Atama yapılacak kadro veya pozisyonlara ait niteliklerin taşınması,

e) 1 Kasım 2013 Cuma günü mesai saati bitimine kadar ayrıldığı kuruma veya ilgili mevzuat çerçevesinde atama yapılabilecek diğer kurumlara başvuru dilekçesinin verilmiş olması,

gerekmektedir.

2) Atama yapılacak kamu idareleri öncelikle başvuruların yukarıdaki esaslara uygunluğunu tespit edecektir. Bu tespit sonucunda atama için her hangi bir engel durumun bulunmaması halinde hizmet gerekleri ve kadro ihtiyaçları dikkate alınarak gerekli izin ve onayların alınmasını müteakip atama işlemleri tekemmül ettirilecektir.

...

C) Ortak Hususlar:

1) Ek 1 inci madde kapsamındaki atamalar açıktan atama olarak değerlendirilecektir.

2) 20/12/2012 tarihli ve 6363 sayılı 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanununun eki (İ) Cetvelinde yer alan atama sayısı sınırlamalarına tabi olan kamu idareleri hakkında, bu kapsamda yapacakları açıktan atamalar için söz konusu sayı sınırlaması uygulanmayacak, sayı sınırlaması dışında atama usul ve esaslarını düzenleyen ilgili mevzuat hükümlerine göre işlem tesis edilecektir.

3) Kamu idareleri bu kapsamda ataması yapılan personele ilişkin bilgileri atama işleminin tamamlanmasını müteakip bir ay içinde Devlet Personel Başkanlığına bildirecektir.

...."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

21. Mahkemenin 7/9/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

22. Başörtüsü takması dolayısıyla yaşadığı psikolojik taciz nedeni ile öğretmenlik mesleğinden istifa etmeye zorlandığını belirten başvurucu, açmış olduğu davada özlük haklarına ilişkin talebinin Mahkeme tarafından değerlendirilmemesi ve bu hususta hüküm kurulmaması sebebi ile din ve vicdan hürriyeti ile mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.

B. Değerlendirme

23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun yukarıda belirtilen şikâyetlerinin özünün başvurucun özlük haklarına ilişkin talebi hakkında bir karar verilmemesine yönelik olduğu anlaşılmakla başvurucunun iddiasının din ve vicdan özgürlüğüyle bağlantılı olarak Anayasa"nın 40. maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

1. Din ve Vicdan Özgürlüğüne İlişkin İlkeler

24. Din ve vicdan özgürlüğü Anayasa’nın 2. maddesinde ifadesini bulan demokratik devletin vazgeçilmez unsurlarındandır. Din ve vicdan özgürlüğünün demokratik toplumun temellerinden biri olmasının kökeninde dinin hem bir dine bağlı olan bireyler tarafından hayatı anlama ve anlamlandırmada başvurdukları temel kaynaklardan biri olması hem de toplumsal yaşamın şekillenmesinde önemli bir işlev görmesi bulunmaktadır. Bu işlev sebebiyle uluslararası düzlemde dinlerin özgürlükler karşısındaki konumlarından bağımsız olarak bireylerin belli ölçüler içinde din özgürlüğüne sahip olduğu kabul edilmiştir. Diğer özgürlükler gibi din özgürlüğü de uzun ve zorlu bir sürecin sonucunda belli yasal ve anayasal güvencelere sahip kılınmıştır. Nitekim din özgürlüğü, evrensel ve bölgesel düzeyde insan haklarına ilişkin uluslararası bildiri ve sözleşmelerin birçoğunda korunan bir haktır (Tuğba Arslan [GK], B. No: 2014/256,25/6/2014, § 52; Esra Nur Özbey, B. No: 2013/7443, 20/5/2015, § 44).

25. Anayasa"nın 13. maddesinde ifadesini bulan demokratik toplum düzeninin gerekleri kavramı; anayasal bir özgürlük üzerindeki sınırlamaların zorunlu ya da istisnai tedbir niteliğinde olmasını, başvurulabilecek en son çare ya da alınabilecek en son önlem olarak kendini göstermesini gerektirmektedir. Buna göre sınırlayıcı tedbir, bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da başvurulabilecek en son çare niteliğinde değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir tedbir olarak değerlendirilemez (Esra Nur Özbey, § 79; ifade özgürlüğü bağlamında bkz. Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, § 51; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 68; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51). Dolayısıyla din ve inanç özgürlüğünün demokratik toplumdaki vazgeçilmez öneminden dolayı bu özgürlüğe müdahale edebilmek için her durumda zorlayıcı toplumsal ihtiyacın var olduğu gösterilebilmelidir.

2. Etkili Başvuruda Bulunma Hakkına İlişkin İlkeler

26. Anayasa"nın 12. maddesine göre herkes kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir. Bu genel nitelikteki anayasal düzenlemeyle bireylerin kişilik değerlerine yönelen, zarar veren olumsuz tutum ve davranışlar dışlanmaktadır. Bunun yanında Anayasa"nın 5. maddesinde bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli şartların hazırlanması, devletin temel amaç ve görevlerinden biri olarak sayılmaktadır (Ali Çığır, B. No: 2015/19298, 8/5/2019, § 32; Erol Kumcu, B. No: 2015/18988, 9/5/2019, § 32; U.B., B. No: 2015/3175, 10/10/2019, § 33; Meral Danış Beştaş (3), B. No: 2017/34087, 13/10/2020, § 35). Bu düzenlemeler ışığında devletin bireylerin din ve vicdan özgürlüğüne keyfî olarak müdahale etmeme yükümlülüğü vardır.

27. Söz konusu bu yükümlülük bireylerin din ve vicdan özgürlüklerini etkin bir şekilde kullanmalarını garanti altına almalı, haklarına devam eden saldırıların durdurulmasını sağlamalıdır. Ayrıca müdahalenin kaynağı olan işlemler, eylemler veya ihmaller konusunda kişilere etkili bir karşı çıkma ve oluşan zararların tazmin edilebilmesi için telafi etme imkânı tanımalıdır. Bu imkân ise ancak etkili bir başvuru yolunun mevcut olması ile mümkündür (özel hayata saygı hakkı bağlamında bkz. Meral Danış Beştaş (3), § 36; toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı bağlamında bkz. İsmail Sarıkabadayı ve diğerleri, B. No: 2016/23696, 8/6/2021, § 53).

28. Anayasa’nın 40. maddesinde Anayasa"da güvence altına alınmış hak ve özgürlükleri ihlal edilen herkesin yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkı (etkili başvuru hakkı) güvence altına alınmaktadır. Buna göre etkili başvuru hakkı; anayasal bir hakkının ihlal edildiğini ileri süren herkese hakkın niteliğine uygun olarak iddialarını inceletebileceği makul, erişilebilir, ihlalin gerçekleşmesini veya sürmesini engellemeye ya da sonuçlarını ortadan kaldırmaya (yeterli giderim sağlamaya) elverişli idari ve yargısal yollara başvuruda bulunabilme imkânı sağlanması olarak tanımlanabilir. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiğine ilişkin iddiaların ileri sürülebileceği bir başvuru yolunun mevzuatta öngörülmesi yeterli değildir. Söz konusu başvuru yolunun aynı zamanda uygulamada da etkili olması (başarı şansı sunması) gerekir. Bununla birlikte bir başvuru yolunun gerek hukuken gerekse uygulamada genel anlamda etkili olması, somut olay bakımından etkili başvuru hakkına ilişkin bir müdahale bulunup bulunmadığının değerlendirilmesine engel değildir (Yusuf Ahmed Abdelazım Elsayad, B. No: 2016/5604, 24/5/2018 §§ 59-61).

29. Öte yandan somut olayda ihlalin giderilmesi konusunda başarı şansı sunan hukuki yolların tespiti müdahalenin kim tarafından gerçekleştirildiğine, müdahalenin devam edip etmediğine ve özel düzenlemeler öngörülüp öngörülmediğine göre farklılaşabilmektedir. Bu noktada etkili hukuki yolların bulunup bulunmadığının belirlenmesi ve etkili olabilecek hukuk yollarına başvurulması durumunda bu yolun pratikte de etkili şekilde işletilip işletilmediğinin irdelenmesi önem arz etmektedir (Meral Danış Beştaş (3), § 38).

3. İlkelerin Olaya Uygulanması

30. Başvurucu 5525 sayılı Kanun"un ek 1. maddesinin yürürlüğe girmesinin ardından göreve iadesi ve tüm özlük haklarının kendisine verilmesi talebi ile Millî Eğitim Bakanlığına başvuruda bulunmuştur. Taleplerinin zımnen reddini müteakip başvurucu 25/12/2013 tarihinde dava açmıştır. Başvurucunun dava dilekçesinde yalnızca göreve iade talebinin zımnen reddine ilişkin Millî Eğitim Bakanlığı işleminin iptalini istediği, özlük haklarına ilişkin bir talepten bahsetmediği görülmektedir.

31. Başvurucu, özlük haklarının iadesine dair talebini idareye yöneltmiş olduğunu, söz konusu talebe ilişkin zımni reddin iptal davasına konu edildiğini belirtmekte; dava dilekçesinde özlük hakları konusundaki talebini açıkça ileri sürmesine gerek olmadığını ileri sürmektedir. Somut olayda asıl mesele başvurucunun idareye yönelttiği özlük haklarına ilişkin iade talebini dava dilekçesinde ayrıca ileri sürmemesi nedeniyle bu konuda bir karar verilmemiş olmasının din ve vicdan özgürlüğüyle bağlantılı olarak etkili başvuru hakkını ihlal edip etmediğine ilişkindir.

32. Başvurucu, özlük haklarına ilişkin bir talebinin bulunduğunu yargılama sırasında ilk defa atama işleminin gerçekleşmesinin ardından ilk derece mahkemesinin dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına hükmetmesini müteakip temyiz dilekçesinde dile getirmiştir. Temyiz talebinin reddedilmesinin ardından başvurucu, karar düzeltme talebinde de özlük haklarına ilişkin geriye yönelik talepleri ile ilgili olarak bir karar verilmediği hususundaki itirazlarını yinelemiş fakat başvurucunun ilgili talepleri karar düzeltme kararında da reddedilmiştir.

33. Etkili başvuruda bulunma hakkına yönelik pozitif yükümlülüklerin harekete geçebilmesi için öncelikle başvurucunun kendisine düşen yükümlülükleri yerine getirmesi ve usulüne uygun olarak dava açmış olması gerekir. Şayet başvurucu, usulüne uygun dava açmamış ya da açmış olduğu davada gerekli özen ve dikkati göstermemiş ise derece mahkemesinin meselinin esasıyla ilgili karar verme yükümlülüğü doğduğundan bahsedilemez.

34. Somut olayda da derece mahkemeleri başvurucunun idareye yönelttiği özlük haklarına dair talebini dava dilekçesinde de açıkça ileri sürmemiş olduğunu gözeterek bu konuda bir karar vermemiştir. Derece mahkemeleri, ilk derece mahkemesinin başvurucunun temyiz ve karar düzeltme dilekçelerine konu ettiği özlük haklarına ilişkin talepleri yönünden bir karar vermemiş olduğu hususundaki itirazlarını açıkça olumlu yahut olumsuz bir değerlendirme yapmadan reddetmiştir. Söz konusu bu durum eleştiriye konu edilebilse dahi bu yorumun etkili başvuru hakkını imkânsız kıldığı ya da aşırı derecede zorlaştırdığı söylenemez. Zira başvurucunun idareye açıkça yönelttiği taleplerini dava dilekçesinde de ileri sürmesini beklemek idari yargıdaki taleple bağlılık ilkesinin doğal bir sonucudur.

35. Tüm bu değerlendirmeler ışığında başvurucunun dava dilekçesinde açıkça ifade etmediği bir talebi hakkında karar verilmemesi sebebi ile din ve vicdan özgürlüğüyle bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edilmediğinin açık olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

Selahaddin MENTEŞ bu görüşe katılmamıştır.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Din ve vicdan özgürlüğüyle bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Selahaddin MENTEŞ"in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 7/9/2021 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY

1. Mahkemenin Sayın çoğunluğu tarafından başvurucunun din ve vicdan özgürlüğü ile bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir. Sayın çoğunluğun görüşüne aşağıda belirtilen gerekçelerle katılmadım.

2. Olay ve olgular mahkememizin gerekçeli kararında ayrıntılı olarak özetlenmiştir.

3. Başvurucu 24.08.2013 tarihinde resmi gazetede yayınlanan başbakanlık genelgesi uyarınca Milli Eğitim Bakanlığı’na başvurarak bütün özlük haklarıyla birlikte ikametgah adresine yakın bir okulda başlatılmak suretiyle göreve iadesine talep etmiştir. Başvurunun süresinde cevaplanmaması üzerine Zımni ret işleminin iptali istemiyle dava açmıştır. Davaya bakan Ankara İdare Mahkemesi şahsın öğretmen olarak ataması yapıldığında davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Başvurucu kararı temyiz etmiştir. Temyiz dilekçesinde özlük haklarının iadesine ilişkin karar verilmemiş olması yönünden eksik inceleme nedeniyle bozulmasını talep etmiştir. Danıştay tarafından talep reddedilerek karar onanmıştır.

4. Başvurucu somut olayda idareye başvuru talep dilekçesinde açıkça özlük haklarını talep etmiştir. Bu işlemin iptalini bütün halinde yargı mercilerine taşımıştır. Yargı mercilerince özlük hakları ile ilgili bir karar verilmeden kesinleştirilmiştir.

5. Başvurucunun bu talebi mahkememizce karar hakkı yönünden incelenmesi gerekmektedir.

6. Anayasa’nın 36. Maddesinde “Herkes, … yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” “Hiçbir mahkeme görev ve yetki içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.” Şeklindeki düzenleme ile adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. İkinci fıkrada kişilerin davanın görüldüğü mahkemeden uyuşmazlığa ilişkin bir karar verilmesini isteme güvencesini de sağladığı açıktır. (Filiz Fırat, B no: 2014/10303, 5Aralık 2017, 27-28) Avrupa insan hakları sözleşmesinin 6. Maddesinin 1 numaralı fıkrasının genel bir düzenleme içermekle beraber bu hakkın karar hakkını da içerdiği kabul edilmektedir. Karar hakkı genel itibariyle mahkeme önüne getirilen uyuşmazlığın karara bağlanmasını isteme hakkını ifade eder bu istem şekli anlamda bir karar elde etmekten ziyade dava konusu uyuşmazlığa ilişkin esaslı taleplerin yargı merciince bir sonuca bağlanmasını da gerektirir.

7. Uyuşmazlık konusu olayda başvurucu Milli Eğitim Bakanlığı’na verdiği dilekçesinde özlük haklarıyla beraber göreve iadesini talep etmiştir. Bu talebe cevap verilmemesi üzerine zımnen ret işlemine karşı Milli Eğitim Bakanlığı’nın işleminin iptali ve haklarının kendisine verilmesine ilişkin olarak dava açmıştır. Dava konusu Milli Eğitim Bakanlığı’nın zımni ret işlemine ilişkin olarak açılan bir iptal talebi olması nedeniyle derece mahkemelerince başvurucunun özlük haklarına ilişkin talebi konusunda da bir karar verilmesi gerekmektedir. Başvurucu idareye başvurduğunda özlük hakkını talep etmiştir. Bu talebe karşı dava açmıştır. Talebi karşılanmayınca temyiz talebinde de özlük hakkı ile ilgili karar verilmediğini gerekçe göstererek talepte bulunmuştur. Başvurucunun talepleri konusunda mahkemelerce bir değerlendirilme yapılması gerekmektedir.

8. Başvurucunun idareye yönelttiği özlük haklarına ilişkin taleple ilgili bir değerlendirme yapılmadan başvurucunun talebi kesinleşmiştir. Mahkememizce başvurucunun talebi kabul edilerek din ve vicdan özgürlüğü ile bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin karar verilerek dosyanın gereği için yeniden yargılama kararı verilmesi gerekmektedir. Bu nedenle sayın çoğunluğun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna ilişkin görüşüne katılmadım.

 

 

 

 

Üye

 Selahaddin MENTEŞ

 

 

Hemen Ara